Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2017/187 E. 2021/95 K. 02.03.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2017/187
KARAR NO : 2021/95

DAVA : Alacak (Fikir Ve Sanat Eseri İle İlgili Sözleşmeden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 11/08/2014
KARAR TARİHİ : 02/03/2021

Mahkememizde görülmekte bulunan Alacak (Fikir Ve Sanat Eseri İle İlgili Sözleşmeden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekilinin dava dilekçesinde özetle; müvekkili firmanın Endistriyel Tasarım Tescil Belgesinin ve Altın Ambalaj Ödüllü tasarımın patent sahibi olarak PVC sabun kabı üretimi yaptığını, davalının patenti müvekkiline ait olan sabun kaplarını firmalara korsan olarak ürettirdiğini, korsan üretim yapılan firmalara, ihtar çekilerek … tescil nolu 24.11.1995 tarihli Endüstriyel Tasarım Tescil Belgesinin, … Ltd.Şti.’ne ait olduğunun ve Endüstriyel Tasarımların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 12.Maddesine göre 5 yıl boyunca her 5 yılda bir yenilenmesi şartıyla 25 yıl boyunca söz konusu tasarımların üretiminin, ithali, ihracı, pazarlanmasının, münhasıran müvekkili şirkete ait olduğunun bildirildiğini, davalı şirketin endüstriyel tasarım hakkının kendilerine ait olduğu halde PVC sabun kaplarının yasa olmayan şekilde kopya üretimini yaptırdığı tedarikçilerinin durdurulduğunu görünce müvekkili firmanın Endüstriyel Tasarım Tescil Belgesini ve Altın Ambalaj Ödüllü tasarımını satın almak istediğini ancak milyon dolarlık satın alma bedeli yerine her yıl en az 14.400.000 adet sabun kabı siparişi vermeyi taahhüt eden Fason Üretim Sözleşmesi önerdiğini, müvekkili firmanın da uzun süreli bir iş ilişkisine girdiğini zannederek bu teklifi kabul ettiğini, bunun üzerine taraflar arasında 30.01.1998 tarihli sözleşmenin imzalandığını, sözleşmede yalnız o yıl için ambalajların birim fiyatlarının belirlendiğini, sözleşmenin imzalanmasından bir süre sonra davalının müvekkili firmadan neredeyse bedavaya aldığı tasarımın sahipliğini kazanınca, sözleşmenin aksine siparişlerini öncesinde korsan üretim yaptırdığı tedarikçileri verdiğini, müvekkilinin ise sözleşmeden sonra beklenen menfaatler doğrultusunda işletmesinde önemli ölçüde makine yatırımı yaptığını, işçi istihdam ettiğini, davalı ile imzalanan Fason Üretim Sözleşmesi kapsamında iki senede en az 28.800.000 adet sabun kabı siparişi gelmesi beklenirken sadece 6.694,339 adet sipariş gelince , müvekkilinin davalı firmayı aradığını, üretim ihtiyacı olmadığından sipariş verilmediğinin söylenildiğini ancak siparişlerin başka firmalara verildiğinin yapılan piyasa araştırmasında tespit edildiğini, davalının kötü niyetli olduğunu, müvekkilini zarara uğrattığını, bunun üzerine … 3.FSHHM’de yoksun kalınan kâr alacağı ve manevi tazminat ile alacak talepli iki ayrı dava açtıklarını, davaların birleştirildiğini, dosyaya sunulan bilirkişi raporunda müvekkiline verilen siparişin iki katının sözleşme dışı firmalara verildiğinin tespit edildiğini, davalı şirketin sözleşmeyi kururken gerçek niyetini gizleyerek müvekkilini ağır şekilde mağdur ettiğini, öyleki endüstriyel tasarım hakkının sadece 6 aylık lisans yenileme bedelinin dahi o tarihte 221.000.000 TL iken davalı şirketin endüstriyel tasarım hakkının tamamını 100.000.000 TL’ye devralmış göründüğünü, o bedelin dahi müvekkili şirkete ödenmediğini, davalının müvekkili firmanın 20 yıllık emeğinin karşılığı olan Endüstriyel Tasarım Hakkını 30.01.1998 tarihli Fason Üretim Sözleşmesinin şartlarının yerine getirileceği inancı ile elinden alındığını, o hakkın müvekkili şirketin geleceği olduğunu, müvekkili firmanın sürekli olarak Altın Ödüllü tasarımı yapamayacağını, bu hakkın davalıda bulunmasının müvekkilini telafisi mümkün olmayan mağduriyet ve zararlara uğratacağını, taraflar arasında hem Endüstriyel Tasarım Devir Sözleşmesi hem de Eser Sözleşmesi bulunması ve bunların Fason Üretim Sözleşmesinde birleştirilmesi sebebiyle iki tarafa borç yükleyen karma sözleşme olduğunu, sözleşmeye aykırılık halinde zaman aşımının 10 yıl olduğunu, Yargıtay kararlarına göre sözleşmenin zaman aşımının sözleşmenin ihlali tarihinden itibaren işlemeye başladığını, davalı şirketin 1 ay öncesinden feshi ihbarda bulunmadığı için kendiliğinden 1’er yıl yenilenen Fason Üretim Sözleşmesi gereğince, müvekkili şirkete vermesi gerektiği halde dava dışı tedarikçi şirketlere verdiği siparişlerin sözleşmenin ihlali kapsamında kaldığını beyanla 15.03.2005’den dava tarihine kadar müvekkili şirketin yoksun kaldığı kâr ve fiili kaybından belirsiz alacak ve tespit davası olarak fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere şimdilik 10.000,00 TL’nin davalının sözleşmeyi ihlal tarihlerinden itibaren avans faizi ile tahsiline karar verilmesini, 22.01.2021 tarihli ıslah dilekçesi ile de; davayı 5.855.218,53-TL ıslah ederek taleplerinin 5.865.218,53 TL’ye çıkarılmasına, 15.03.2005- 23.07.2014 dönemi faiz alacağımızın 2.250.710,81 TL olarak belirlenmesine, miktarların dava tarihi 23.07.2014 den itibaren avans faizi ile davalıdan alınarak müvekkiline verilmesine karar verilmesini talep ve dava ettiği anlaşılmıştır.
Davalı vekilinin cevap dilekçesinde özetle; taraflar arasında imzalanan 30 Ocak 1998 tarihli sözleşmenin eser/istisna sözleşmesi olduğunu, bu sözleşme ilişkisinin iki yıllık süre sonunda 30 Ocak 2000 tarihinde sona erdiğini, 6098 Sayılı Borçlar Kanunu’nun 147. Maddesine göre sözleşmeden kaynaklanan alacağın zaman aşımına uğradığını, davacının taleplerinin zamanaşımına uğradığını, öncelikle müvekkili açısından zamanaşımı nedeni ile davanın reddinin gerektiğini, … 3.FSHHM’nin …esas sayısı ile açılan davada davacının 14 Mart 2005 tarihine kadar olan mahrum kaldığı kârı talep ettiğini, bu dava devam ederken yine … 3.FSHHM’nin … esas sayılı dosyası üzerinden aynı döneme ait 25.000 TL mahrum kalınan kâr ve manevi tazminat talep edildiğini, her iki dosyanın birleştirildiğini, iş bu davanın da aynı şekilde birleştirilmesini talep ettiklerini, taraflar arasında imzalanan sözleşmenin 6.maddesinde sözleşmenin iki yıl müddetle geçerli olduğunun, bir ay önceden fesih edilmediği taktirde yeniden birer yıl temdit edilmiş sayılacağının hüküm altına alındığını, sözleşmenin 30 Ocak 2000 tarihinde sona erdiğini, tarafların davranışları ve beyanları ile sözleşmeyi yenilemeyeceklerini beyan ettiklerini, davacının 1998-1999 yıllarında, hakkındaki icra takipleri sonucu acze düştüğünü, arsa ve makineleri iş yerlerini elden çıkarmak zorunda kaldığını, 1998 yılının ortalarından itibaren işçilerin işlerine son vererek ticari faaliyetlerini sona erdirdiğini, davacının bu yaşadıklarının müvekkili ile ilgisinin bulunmadığını, sözleşmenin başındayken sözleşmenin yükümlülüklerini yerine getiremeyecek duruma geldiğini, müvekkilinin siparişlerinin kapasite yetersizliği ve içinde bulunduğu ekonomik sıkıntı sebebiyle yerine getirilemediğini, davacının durumundaki imkansızlık nedeni ile taraflar arasındaki sözleşmenin 30 Ocak 2000 tarihinde sona erdiğini, müvekkili şirketin 16.10.1969 tarihinden bu yana faaliyet gösterdiğini, bugüne kadar yaptığı anlaşmalara sadık kaldığını ve daima yükümlülüklerini yerine getirdiğini, davacının müvekkili şirketin bu zamana kadar olan prestijini kullanarak ve dürüstlük ilkesine aykırı davranarak sebepsiz zenginleşmeye çalıştığını, davacının 2000 yılının Ocak ayında feshedilmiş olan bir sözleşmeye dayanarak 2005-2014 yıllarına ilişkin kâr kaybı talep etmesinin kötü niyet olduğunu beyanla öncelikle davanın … 3.FSHHM’nin …esas sayılı dosyası ile birleştirilmesine, zamanışımı nedeni ile reddine, Mahkemenin aksi kanaatte olması halinde haksız davanın esastan reddine karar verilmesini talep ettiği anlaşılmıştır.
Davacı vekilinin cevaba cevap dilekçesinde özetle; taraflar arasındaki sözleşmenin birer yıllık dönemlerle yenilendiği için her ay verilmesi vaat edilen siparişin yani mahrum kalınan kârın o aya ait zamanaşımını başlattığını, bu sebeple davalı vekilinin zamanaşımı itirazının yersiz olduğunu, söz konusu sözleşmenin ani edimli olmayıp, mütemadi edimli ve karma bir sözleşme niteliği taşımasından ötürü 5 yıllık dava zamanaşımı süresinin burada uygulama yerinin olmadığını, 07.07.2000 tarihinde davalı tarafa çekilen ihtarnamenin sadece o döneme ait alacakların talebini içerdiğini ve sözleşmenin yenilenmeyeceğine dair bir ibareyi içermediğini, bunun yanı sıra davalı tarafından çekilen 29.01.2000 tarihli ihtarnamenin ise ilk iki yıllık sözleşme süresi dolduğu halde feshe dair hiçbir beyanı içermediğini, müvekkili şirketin faaliyetlerine son verdiğine dair iddiaların asılsız olduğu, nitekim halen şirketin faal olduğunu, siparişlerin ise zamanında karşılanmamış olduğuna dair ifadelerin sadece soyut cümleler teşkil ettiğini, ispat edilmesi gerektiğini, davalı tarafın müvekkilinin iyi niyetini suiistimal ettiğini, altın ödüllü endüstriyel tasarım hakkını hiçbir bedel ödemeden elinden aldığını ve halen ürünlerinde kullandığını iddia ederek davalının cevaplarının tümünün reddini talep etmiştir.
Davalı vekilinin ikinci cevap dilekçesinde özetle; davacının talebinin beş yıllık zamanaşımına tabi olduğunu ve 2005 yılında zamanaşımına uğradığını, taraflar arasındaki sözleşmenin, davacının durumundaki imkansızlık sebebiyle 30.01.2000 tarihinde sona erdiğini ve herhangi bir faaliyeti olmamasına rağmen geçimini davalı şirket üzerinden sağlamaya çalışırcasına haksız kazanç elde etmeye çalıştığını beyanla davacının tüm taleplerinin reddine karar verilmesini talep ettiği anlaşılmıştır.
Dava Endüstriyel Tasarım Devir Sözleşmesi ve buna bağlı Fason Üretim Sözleşmesinden kaynaklı alacak davasıdır.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın 30/01/1998 tarihli sözleşmenin 30/01/2000 tarihinde ya da 27/09/2000 tarihinde sona erip ermediği , bu sözleşmenin davalı tarafça ihlal edilip edilmediği, bundan dolayı davacının bir zararının bulunup bulunmadığı, varsa 15/03/2005 tarihinden dava tarihine kadar davacının iddia ettiği maddi zarar miktarının ne olduğu ve zamanaşımı saıvunması ile birleştirme talebini yerinde olup olmadığı hususnlarına ilişkin olduğu anlaşılmıştır.
Dava dosyası kapsamında hazırlanan 12.01.2016 tarihli bilirkişi raporunda özetle:” taraflar arasındaki 30.01.1998 tarihli sözleşmenin yürürlükte olduğu ve davalı tarafça bu sözleşme hükümlerine aykırı davranıldığı varsayımı ile davalının 15.03.2005 tarihinden dava tarihi olan 11.08.2014 tarihine kadarki sürede iddia olunan kullanımlar nedeniyle davacının maddi zararının her yıl için hesaplandığı ve toplamda 5.900.646,23 TL olduğu ….” sonuç ve kanaatinin bildirildiği,
03.05.2016 tarihli bilirkişi heyet raporunda özetle;”…Taraflar arasındaki sözleşmenin 15.03.2005 -11.08.2014 tarihleri arasında geçerli kabul edilmesi halinde davacının yoksun kaldığı kazancın kök raporumuzda hesaplandığı üzere 5.900.646,23 TL olacağı ve buna davacının neden olduğu, taraflar arasındaki sözleşmenin sürmesi halinde davacı işletmeninde yaşamına devam edeceğinin kabulü rasyonel bir düşüncenin ürünü olduğu, davalının müşterileri tarafından iade edilen bozuk, kullanılamayan ve fire mahiyetindeki iadelerin net satışlar tutarından düşülmesi gerektiği, ancak bu mahiyette miktar ve tutarların inceleme sırasında veya dosyaya sunulmamış olduğu, 1998-2005 arası davalı defter ve belgeleri incelemeye sunulmadığından bu dönemki fiyat artışlarının, Türkiye’deki fiyatlar genel seviyesindeki artış kadar olacağı kabul edilerek hesaplamanın buna göre yapılmış olduğu, hesaplamalarda kullanılan davacı için öngörülen kar marjının düşük olmadığı, yoksun kalınan kazancın, davalı nezdinde mutlaka bir zarar yaratması gerekmediği, davacının aktifindeki çoğalmanın engellenmesinin de bu kapsamda değerlendirilmesi gerektiği…” sonuç ve kanaatine varıldığı,
05.08.2016 tarihli Bilrkişi Heyet Raporunda özetle; “…Yapılan incelemeler sonunda davacı kurum … Tic. Ltd. Şti. ile davalı …Tic.A.Ş arasında düzenlenmiş olan sözleşme gereği davacı kurumun kardan yoksun kaldığı dönemler ile ilgili siparişlerin göz önüne alınarak, yapılan hesaplamalar sonunda, davacı kurumun kâr kaybının yasal faizleri ile birlikte 3.175.523,00 TL olduğu…” tespit edildiği,
04.10.2017 tarihli Bilirkişi Heyet Raporunda özetle; “…Davacı ile davalı arasında akdedilen 30.01.1998 tarihli sözleşmenin amacının, esasen davacıya ait iki tasarım hakkının devrini sağlamak olduğu, bu kapsamda davalı tarafından taahhüt edilen iki yıl boyunca minimum 1.200.000 adet pvc sabun kabı siparişi ücretlerinin hesaplanması ve tasarım bedeli olarak davacıya ödenmesi gerektiği, davacının talep edebileceği tasarım bedelinin 187.898,12 TL.’ sı olarak hesap edildiği, tasarım bedelinin ancak bir kere tahsil edilebileceği, bu bedelin de daha önce açılmış alan dava sonucuna göre tahsil edilmesi ihtimalinde işbu dava bakımından kabul edilmemesi gerektiği… ” sonuç ve kanaatinin bildirildiği,
05.08.2020 tarihli bilirkişi raporunda özetle; taraflar arasında 30.01.1998 tarihinde imzalanan sözleşme kapsamında, davalı tarafın davacı taraftan almayı taahhüt ettiği, ancak söz konusu alımların gerçekleşmediği, dava konusu ürünlere yönelik, davalı tarafın ticari kayıtlarında görülen 15.03.2005-23.07.2014 tarihleri arasında piyasadan satın alınıp, satışa sunulan dava konusu ürünleri, davacı taraftan satın almış olsaydı, davacı tarafın elde edeceği muhtemel kazancın 5.865.218,53 TL olarak hesap edildiği, davacı tarafın, 15.03.2005-23.07.2014 tarih aralığı için hesaplanan asıl alacağı için talep edebileceği yasal faiz tutarının da 2.250.710,81 TL olarak hesap edildiği…” sonuç ve kanaatinin bildirildiği yapılan itirazlar neticesinde alınan 28.12.2020 tarihli bilirkişi ek raporunda da aynı sonuç ve kanaatin bildirildiği anlaşılmıştır.
GEREKÇE:
Dava Endüstriyel Tasarım Devir Sözleşmesi ve buna bağlı Fason Üretim Sözleşmesinden kaynaklı alacak davasıdır.
Dava konusu ihtilafın çözümü bakımından , öncelikle davacı ile davalı taraf arasında akdedilen 30/01/1998 Tarihli Sözleşmenin hukuki niteliği tespit edilmelidir.
Sözleşmeler, kanunda hiç düzenlenmemiş olabileceği gibi kanunun başka sözleşme tipleri için öngördüğü unsurların kanunun öngörmediği bir tarzda bir araya gelmesi şeklinde de olabilir. Tarafların nitelikleri itibari ile bağımsız ve farklı tipte birden fazla sözleşmeyi tek sözleşme imişcesine akdettikleri durumlar da vardır. Böylece karşımıza birleşik sözleşmeler, karma sözleşmeler ve kendine özgü yapısı olan ( sui generis ) sözleşmeler çıkmaktadır. ( Cevdet Yavuz, Borçlar Hukuku Dersleri Özel Hükümler, 2011 sf. 11)
Birleşik sözleşmeler, hukuki nitelik ve vasıfları itibarı ile tamamen birbirinden ayrı ve bağımsız olan sözleşmelerin, tarafların serbest iradeleri ile birbirine bağlı duruma sokulmasıdır. Birleşik sözleşmelerin karakteristik vasfı onu teşkil eden sözleşmelerin ortak bir amaç etrafında toplanmış ve kendilerine özgü vasıfları değişmeden birbirine bağlanmış olmasıdır. Bu sözleşmelere karşılıklı sözleşmelere ilişkin kurallar kıyasen uygulanır. Karma sözleşmeler ise kanunun çeşitli sözleşme tiplerinde öngördüğü unsurların kanunun öngörmediği tarzda bir araya getirilmesi ile oluşur.
Dava konusu olayda ise fason üretim sözleşmesi ile endüstriyel tasarım hakkına ilişkin devir sözleşmesinin bir arada bulunduğu görülmektedir. Bu iki sözleşmenin birbiri ile olan ilişkilerini tespit etmeden önce ayrı ayrı nitelikleri üzerinde durulmalıdır.
Fason üretim sözleşmeleri hukuki mahiyetleri itibari ile istisna (eser) sözleşmeleridir. Eser sözleşmesi, yüklenicinin bir eser meydana getirmeyi, iş sahibinin de bunun karşılığında bir bedel ödemeyi üstlendiği sözleşmedir. (TBK md. 470) Rekabet Kurumu’nca çıkarılan 24.01.2008 tarihli Rakipler Arasında Olmayan Belirli Nitelikteki Fason Üretim Anlaşmalarına İlişkin Kılavuz md 3’te de şu tanıma yer verilmiştir. “Fason üretim anlaşmaları, bir teşebbüs ( iş sahibi ) adına ya da bu teşebbüs için söz konusu teşebbüsün talimatları doğrultusunda, diğer tarafın (yüklenici) bir malın üretilmesi, bir hizmetin sunulması ya da bir işin yapılmasına üstlendiği anlaşmalarıdır.”
Tasarım hakkı, tasarımcıya veya onun haleflerine ait olup devri mümkündür. Bunun yanı sıra diğer hukuki işlemlere de konu olabilir. Haklara ilişkin her türlü bağışlama, lisans, know-how, teknik yardım, kira ve ürün kirası sözleşmeleri akdedilebilir. Devir, bir tasarruf işlem olup; söz konusu tasarım hakkı, sahibinin mal varlığından çıkar ve devralanın mal varlığına dahil olur. Lisans ise, tasarımın sahibinin mal varlığı içinde kalıp, kullanılması hakkının başkasına devrini ifade eder. Lisans sözleşmesi iki tarafa borç yükleyen, karma nitelik taşıyan lisans alana, kullanma hakkı bahşeden bir sözleşmedir. Lisans sözleşmesi bir bütün halinde Türk hukukunda düzenlenmemiştir. 6769 sayılı SMK ve 554 sayılı mülga Endüstriyel Tasarımların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname de tasarım lisansına ilişkin bazı kurallar öngörülmüştür. Lisans alan ile veren arasındaki ilişki satım, adi ortaklık ve hasılat kirası sözleşmelerinden unsurlar içerir. İlişkiye somut olayın özelliklerine göre bu üç sözleşmeden birinin veya birkaçının hükümleri uygulanır.Bu sebeple genel olarak lisans sözleşmesini satım ve adi ortaklık karakterlerini haiz bir sözleşme olarak niteleyebiliriz. Lisans alanın inhisar hakkına sahip olup olmaması kriterine göre inhisari olan ve olmayan şeklinde iki türe ayrılır. (Ünal Tekinalp, Fikri Mülkiyet Hukuk, 2005, sf. 468, 704)
Somut olayımızda, taraflarca imzalanmış olan 30.01.1998 tarihli sözleşme uyarınca davacı şirket sahip olduğu endüstriyel tasarımlarını, davalı şirkete devretmiş, karşılığında davalı şirket her ay minimum 1.200.000 adet pvc sabun kabı siparişi vermeyi taahhüt etmiştir. Ayrıca sözleşmenin 6. Maddesinde, sözleşmenin iki yıl müddetle geçerli olduğu fakat bir ay önceden feshedilmediği takdirde yeniden birer yıl yenileceği hükme bağlanmıştır.
İşbu dosya davalısı şirketin sözleşmeye uygun miktarda sipariş vermediği gibi sözleşme kapsamındaki sabun kalıplarını üçüncü kişilere yaptırdığı iddiası ile işbu dosya davacısı tarafından kısmi tazminat davası açılmış, davalı şirket sipariş eksikliğinin davacının üretim kapasitesi yetersizliğinden kaynaklandığını savunmuş, … 3. FSHHM’nin …Esas, …Karar sayılı kararı ile davalı/ işbu dosya davalısı aleyhine 10.000 TL maddi 3000 TL manevi tazminata hükmedilmiştir. Kararın temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2010/15999 Esas, 2012/20056 Kararı ile önceki kararın manevi tazminat hükmü ve temerrüt faizinin cinsi ile başlangıç tarihleri bakımından karar bozulmuş, diğer bakımlardan onanmıştır. Bunun üzerine davacı şirket Yargıtay İlamında belirtilen husular muvacehesinde 11.08.2014 tarihli işbu belirsizlik alacak davasını açarak uğradığı zararların tazminini talep etmiştir.
Davalı şirket vekili savunmalarında davacı şirketin üretim kapasitesi eksikliği bulunduğundan sözleşmenin ifasının mümkün olmadığını, yeni açılan işbu davada ki taleplerin zaman aşımına uğradığını ayrıca taraflar arasındaki sözleşmenin 2000 yılında sona erdiğini, bu sebeple sözleşmenin sona ermesinden sonraki tarihler için kazanç kaybı tazminatı isteyemeyeceği savunmalarında bulunmuştur.
Davacı şirketin üretim kapasitesi eksikliği bulunduğundan sözleşemnin ifasının mümkün olmadığı şeklindeki savunmanın değerlendirilmesinde; … 3. FSHHM’nin 03/02/2010 Tarih,… Esas, … Karar sayılı kararında mezkur iddianın ele alındığı ve reddedildiği, davacının talebi doğrultusunda hüküm kurulduğu, tarafların kararı temyiz etmesi üzerine bu kez de Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2010/15999 Esas, 2012/20056 Kararı ile ilk derece mahkemesinin bu hususa ilişkin kararının yerinde görüldüğü anlaşıldığından bu savunmaya ilişkin ayrıca değerlendirme yapılmaya gerek bulunmamıştır.
Zamanaşımına yönelik itirazın değerlendirilmesinde; yine Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2010/15999 Esas, 2012/20056 Kararında belirtildiği üzere, “…taraflar arasındaki sözleşmenin istisna değil, karma nitelikte bir sözleşme olması ve zamanaşımı süresinin sözleşme ile hak kazanılan alacağın muaccel olduğu tarihten itibaren işlemeye başlayacak olması karşısında mahkemece davalı vekilinin zamanaşımı savunmasının reddedilmesinde bir isabetsizliğin bulunmaması,,,” şeklinde karar verilmiş, mahkememizce de 05.03.2015 tarihli 2 numaralı duruşma tutanağının iki numaralı ara kararı uyarınca mezkur karar doğrultusunda zaman aşımı def’inin reddine karar verilmiştir.
Davalı vekilinin bir diğer savunması, taraflar arasındaki sözleşmenin 2000 yılında sona erdiğini, bu sebeple sözleşmenin sona ermesinden sonraki tarihler için kazanç kaybı tazminatı isteyemeyeceğine ilişkin yapılan değerlendirmede; mahkememizce alınan 12.01.2016 tarihli bilirkişi raporunda; “…taraflar arasındaki 30.01.1998 tarihli sözleşmenin yürürlükte olduğu ve davalı tarafça bu sözleşme hükümlerine aykırı davranıldığı varsayımı ile davalının 15.03.2005 tarihinden dava tarihi olan 11.08.2014 tarihine kadarki sürede iddia olunan kullanımlar nedeniyle davacının maddi zararının her yıl için hesaplandığı ve toplamda 5.900.646,23 TL olduğu..” kanaatine ulaşılmış, tarafların itirazları doğrultusunda bu kez aynı heyetten ek rapor tanzim edilmesi istenilmiş, ek raporda da bilirkişilerce aynı sonuç ve kanaate ulaşılmıştır.
İtirazlar doğrultusunda bu kez farklı bir bilirkişi heyetinden rapor alınmış, 05.08.2016 tarihli Bilirkişi Heyet Raporunda özetle; “…yapılan incelemeler sonunda davacı kurum … Ltd. Şti. ile davalı kurum …Tic.A.Ş arasında düzenlenmiş olan sözleşme gereği davacı kurumun kardan yoksun kaldığı dönemler ile ilgili siparişlerin göz önüne alınarak, yapılan hesaplamalar sonunda, davacı kurumun kâr kaybının yasal faizleri ile birlikte 3.175.523,00 TL olduğu…” tespit edildiği görülmüştür.
Mahkememizce yine tarafların itirazları doğrultusunda 13.12.2016 tarihli ara karar uyarınca, önceki bilirkişi raporlarına yapılan itirazlar ve tüm çelişkileri gidermek maksadı ile yeni bir heyetten rapor aldırılmasına karar verilmiş, 04.10.2017 tarihli Bilirkişi Heyet Raporunda özetle; “…Davacı ile davalı arasında akdedilen 30.01.1998 tarihli sözleşmenin amacının, esasen davacıya ait iki tasarım hakkının devrini sağlamak olduğu, bu kapsamda davalı tarafından taahhüt edilen iki yıl boyunca minimum 1.200.000 adet pvc sabun kabı siparişi ücretlerinin hesaplanması ve tasarım bedeli olarak davacıya ödenmesi gerektiği, davacının talep edebileceği tasarım bedelinin 187.898,12 TL.’ sı olarak hesap edildiği, tasarım bedelinin ancak bir kere tahsil edilebileceği, bu bedelin de daha önce açılmış alan dava sonucuna göre tahsil edilmesi ihtimalinde işbu dava bakımından kabul edilmemesi gerektiği… ” şeklinde kanaat bildirildiği görülmüştür.
Alınan bilirkişi raporlarının hukuki denetimi açısından yapılan değerlendirmede 04.10.2017 tarihli bilirkişi raporunda bilirkişi heyetine verilen görev doğrultusunda davaya konu sözleşmenin devam edip etmediği, davacının sözleşmeden kaynaklı tazminat hakkı kazanıp kazanamayacağı, kazanması halinde ne kadar kazanacağına ilişkin görüş sorulmuş, bilirkişi raporunda taraflar arasındaki sözleşmenin feshedilmiş sayılacağı, sözleşmenin asıl amacının davacıya ait tasarım haklarının devri olduğu, taraflar arasındaki sözleşmenin feshedilmiş sayılması gerektiği, davacının talep edebileceği tasarım bedeli 187.898,11 TL olsa da tasarım bedeli tek seferde tahsil edileceğinden bu bedelin daha önce açılan dava sonucucu tahsil edilmesi ihtimalinde davacının tazminata hak kazanamayacağına ilişkin görüş bildirildiği görülmüştür. Diğer alınan raporlarda ise sözlemenin devamına ilişkin takdir mahkemeye bırakılıp salt hesaplama şeklinde raporlar tanzim edilmiştir.
Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2010/15999 Esas, 2012/20056 Kararı ve tüm dosya kapsamı incelendiğinde; taraflar arasındaki sözleşmenin istisna değil karma nitelikte bir sözleşme olduğu, sabun kalıplarına ilişkin tasarım hakkının devri karşılığı, belli süreler boyunca belli fiyatlardan üretim siparişi verme şeklinde süreye yaygın “atipik” şeklinde sürekli borç ilişkisi doğuran nitelikte bir sözleşme olduğu anlaşılmaktadır. İşbu sözleşme, standart tek edimli bir sözleşme olmayıp, birden fazla edimi bünyesinde toplayan belli bir süre devam etmesi gereken ve tarafların birbirlerine güven duymasını gerektiren tam iki taraflı karma bir sözleşmedir. Taraflar sözleşmenin iki yıl müddetle geçerli olduğu, fakat bir ay önceden feshedilmediği takdirde yeniden birer yıl yenileceğini kararlaştırmışlardır. Uyuşmazlık işbu dava yönünden davacı şirketin bazı ihtarlarda ve dava dilekçelerinde uğradığı müspet zararı talep etmiş olmasının davalı tarafın savunmaları kapsamında sözleşmenin feshi sayılması gerekip gerekmeyecği noktasında ağırlık kazanmaktadır. Her ne kadar 04.10.2017 tarihli Bilirkişi Heyet Raporunda taraflar arasındaki ihtarların ve açılan davaların sözleşmenin feshi şeklinde yorumlanması gerekeceğine dair rapor oluşturulmuşsa da, sürekli borç ilişkisi doğuran sözleşmelerde sözleşmenin sona ermesinden sonra da bir kısım edimlerin sürmesi olağan sayılmalıdır. Yani süre bittiğinde aynı anda tüm ilişkinin sonlandırılması ticari ve ekonomik olarak da mümkün değildir. Davalı şirket 27/09/2000 tarihli cevap dilekçesinde ve işbu davaya cevap dilekçesinde davacı şirketin kapasite yetersizliği ve içinde bulunduğu ekonomik sıkıntı sebebi ile davalı şirketin siparişlerini yerine getiremediğini iddia etmektedir.Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2010/15999 Esas, 2012/20056 Kararı ile bu iddialar yerinde görülmediğinden bunun fesih beyanı olarak ileri sürülmesi mümkün olmayacaktır. Kaldı ki davalı şirketin de bu yönde sözleşmeyi feshettiğine dair açık bir beyanı hiçbir aşamada bulunmamaktadır. Davalı şirketin bir diğer savunması olan davacı şirketin müspet zararlarını talep etmesinin sözleşmenin feshi anlamına geleceğine ilişkin yapılan değerlendirmede; sürekli borç ilişkilerinde borcun konusu bir taraf için belli bir şeyi verme olabileceği gibi belli zaman içinde bir ihtiyacı karşılama şeklinde de olabilmektedir. Belirli zaman içinde edimini yerine getirmeyen kişinin, alacaklı kabul etmediği sürece artık aynen ifa ve gecikme zararı tazmini söz konusu olmaz. Geçmiş zaman zarfında ifa edilmesi gerekir iken edilmemiş olan edimin yerine alacaklının uğradığı zararın tazmini geçer. Davacı şirket geçmiş dönemlere ilişkin verilememiş siparişlerden doğan zararının tazminini talep etmektedir. Davalı şirket sözleşmede belirtilen süre içerisinde bu siparişleri vermemek sureti ile davacı şirketin kazanç kaybına uğramasına sebebiyet vermiştir. Bu sebeple davacının sözleşme kapsamında zararlarının tazminini talep etmiş olması, ani edimli sözleşmelerde uygulanan TBK 125. Maddesi hükümlerindeki ifadan vazgeçip tazminat istenebileceği tercihi olarak değerlendirilmemelidir. Bu sebeple müspet zararın talep edilmesinin sözleşmenin feshi anlamına gelebileceğine ilişkin davalı şirket savunmalarına ve 04.10.2017 tarihli Bilirkişi Heyet Raporunda belirtilen tespitlere itibar edilmemiştir.
Yargılamanın başından bu yana birden fazla yoksun kalınan kar hesabına ilişkin mali bilirkişilerce raporlar alınmış, en son 20/09/2019 tarihli duruşmada diğer tüm raporlarla çelişkiyi giderecek mahiyette karşılaştırmalı son bir rapor alınmasına karar verilmiştir. Alınan işbu rapor, 12.01.2016 tarihli ilk raporla benzerlik göstermesi, mukayeseli olarak değerlendirme yapılması karşısında mahkememizce hükme esas alınmıştır.
Tüm bu açıklamalar muvacehesinde toplanan deliller, hükme esas alınan 05.08.2020 tarihli rapor, … 3. FSHHM’nin … Esas, … Karar sayılı kararı, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2010/15999 Esas, 2012/20056 Kararı bir arada değerlendirildiğinde, davacı vekilinin 22/01/2021 tarihli talep arttırım dilekçesi doğrultusunda davanın kabulü ile 5.865.218,53 TL alacağın dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm tesis olunmuştur.
HÜKÜM :Yukarıda gerekçesi açıklandığı üzere,
1-Davanın KABULÜ İLE, 5.865.218,53 TL alacağın dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
2-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi uyarınca hesap olunan 400.653,08 TL karar harcından peşin yatırılan (ıslah+peşin harç) 100.163,30 TL’nin mahsubu ile kalan 300.489,78 TL bakiye karar harcının davalıdan tahsili ile Hazine’ye irat kaydına,
3-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca davacı vekili yararına hesap olunan 147.277,19 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davacıya verilmesine,
4-Davacı tarafından yapılan;7.200,00TL bilirkişi ücreti, 900.00 TL posta gideri olmak üzere toplam 8.100,00 TL ve 100.188,50 TL harç (peşin+başvuru+ıslah) olmak üzere toplam 108.288,50 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
5-Davalı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
6-Yatırılan gider avanslarından kullanılmayan kısmının talep halinde ve karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine, Dair taraf vekillerinin yüzüne karşı, (HMK 345/1 md. gereğince) gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Mahkememize veya başka bir yer mahkemesine dilekçe ile başvurmak ve istinaf harcı ile gerekli giderlerin tamamı ödenmek suretiyle, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı. 02/03/2021

Katip …

Hakim …

Bu belge 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu kapsamında E-İmza ile imzalanmıştır.