Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2017/168 E. 2019/193 K. 21.05.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2017/168
KARAR NO : 2019/193

DAVA : Marka (Maddi Tazminat İstemli), Marka (Manevi Tazminat İstemli)
DAVA TARİHİ : 25/07/2013
KARAR TARİHİ : 21/05/2019

Mahkememizde görülmekte bulunan Marka (Maddi Tazminat İstemli), Marka (Manevi Tazminat İstemli) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekilinin dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin “…” adlı markanın tek ve gerçek hak sahibi olduğunu, markanın kelime ve şekil markası olarak dünya çapında koruma altında olduğunu, müvekkili şirketin dünyada tanınmış bir şirket olduğunu, kurulduğu 1960 senesinden bu yana kozmetik, kişisel ve ev hijyeni alanlarında faaliyet gösterdiğini, dava konusu “…” markasının müvekkili şirket adına “böcek ilaçları, haşaratları yok etmek için preparatlar, mantar ilaçları, bitki öldürücüler”in yer aldığı 05.sınıf mal ve hizmetler için dünya çapında tescil ettirildiğini, bu markanın ve bu markaları ürünlerin dünya çapında tanındığını ve yoğun olarak talep edildiğini, davaya konu “…” markasının ilk kez 16.06.1993 tarihinde İtalya’da marka tescil başvurusu yapılarak … no’lu WIPO da ayrıca … sayı ile 15.04.2009 tarihinde topluluk markası olarak 05. sınıfta tescil edildiğini bu tesciller sebebiyle de 556 sayılı khk m. 3 uyarınca, söz konusu markanın koruma altında olduğu m. 8/3 uyarınca da gerçek hak sahibi olduklarını, müvekkilinin 1990’lı yılların başından itibaren sürekli olarak ve kesintisiz şekilde kullandığı, markanın tamamen kendi ürünü olduğunu, marka üzerindeki mali ve hukuki tüm hakları elinde bulunduran yetkili ve gerçek hak sahibi olduğunu, markanın özgün ambalaj tasarımlarının aynı zamanda FSEK maddeleri uyarınca grafik sanat eseri olduğunu ve koruma altında bulunduğunu, “…” markasının ambalajının özel bir tasarım olduğunu ve bu tasarım üzerinde müvekkili şirketin hak sahibi olduğunu, bu ambalaj tasarımının ve ambalaj üzerinde kullanılan ve her biri grafik eser niteliğinde olan logo tasarımlarının da eser sahibi olduğunu, bu tasarımların 5846 sayılı FSEK m. 1/B-z ve 4. maddesine göre, sahibinin hususiyetini taşıdığını ve eser niteliğinde olduğunu bu nedenle de FSEK m. 68 uyarınca eser sahibinin mali haklarına tecavüz oluştuğunu, davalının hiçbir geçerli sebebi olmaksızın ve haksız olarak dava konusu markayı TPE nezdinde kendi adına tescil ettirerek hukuka aykırı olarak kullandığını ve müvekilinin marka hakkına açık suretle tecavüz ettiğini, davalının kötüniyetli tescil işleminin hükümsüzlüğü için davalı aleyhine açılan … 1. Fikrî ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin 2011/213 E. 2012/233K. nolu dosyasında markanın hükümsüzlüğüne karar verildiğini, bu dosyada hükme esas teşkil eden 03.09.2012 tarihli bilirkişi raporunda müvekkiline ait markanın, ambalaj kompozisyonlarının ve eser niteliğindeki tasarımsal unsurların davalı tarafından birebir taklit edildiğinin açıkça belirtildiğini, davalının eylemlerinin aynı zamanda 556 Sayılı KHK’nın 61/A hükmündeki düzenlemeye aykırı olduğunu bu nedenle davalı aleyhine … Cumhuriyet Başsavcılığı’nın … sayılı dosyası ile suç duyurusunda bulunduklarını, davalının tüm bu gelişmelere rağmen halen dava konusu marka ve ürünleri taklit ederek kullandığını, üretim fâaliyetine devam ettiğini ve taklit ürünleri satışa arz ettiğini, çok sayıda ülkede satışa arz edildiğini, bu markanın tanınmış bir marka olduğunu, bu durumun Paris sözleşmesinin 1. mükerrer 6. maddesinde de dile getirildiğini, buna göre de, markaların tescilli olup olmadıklarına ve korunma istenen ülkede kullanılıp kullanılmadıklarına bakılmaksızın, bu ülkede ilgili sektördekiler tarafından niceliksel olarak biliniyorsa, niteliksel yönü (tanınmışlığın ekonomik değeri, markanın itibarı, gücü vd.) dikkate alınmaksızın tanınmış marka olarak korunabileceğini, aynı sektörde faaliyet gösteren davalının basiretli bir işadamı özeni göstermekle yükümlü olduğunu bu nedenle de davacıya ait markayı bilmesi gerektiğini, davalının bu eylemlerinin aynı zamanda haksız rekabet oluşturduğunu, davalının müvekkil şirket markasını ambalaj tasarımı grafik eser unsurları ile birlikte birebir taklit ederek kullanarak piyasada satışa sunduğu taklit ürünler ile müvekkilinin ticari itibarını zedelediğini, tüketici gözünde kötü duruma sokarak ticari değerini düşürdüğünü ve bu nedenle de müvekkil şirketin telafisi mümkün olmayan çok ciddi zararlara uğradığını, davalının kötüniyetli olduğunu, tüm bu nedenlerden dolayı da 556 sayılı KHK m. 68 uyarınca marka hakkındaki değer kaybı dolayısıyla 100.000. TL manevi, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 5.000 TL maddi tazminat, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile m. 66/a uyarınca 10.000 TL yoksun kalınan kârın ve FSEK m, 68 uyarınca da fazlaya ilişkin hakları saklı tutarak 5.000 TL tazminat olmak üzere toplam 120.000 TL’nin davalıdan alınarak müvekkiline ödenmesine karar verilmesini talep ve dava ettiği, 04.09.2018 tarihli islah dilekçesi ile de; 556 sayılı KHK’nın 61/a hükmü uyarınca marka hakkına tecavüz edilen müvekkilinin uğradığı zararlar için 68. madde uyarınca marka hakkındaki değer kaybı dolayısıyla 100.000,00-TL manevi tazminatın, 5.000,00-TL maddi tazminat, tecavüz olgusu ve buna bağlı olarak zararın doğduğunun sabit olması karşısında Türk Borçlar Kanunu’nun 50 ve 51. Maddeleri uyarınca somut olayın özelliği, tarafların konumları hususlarını da dikkate alarak 10.000,00-TL maddi tazminatın, FSEK m. 68 uyarınca davalının telif hakkı tecavüzü niteliğindeki fiil ve eylemleri sebebiyle 5.000,00-TL’yi 43.000,00-TL arttırarak, bu tazminat kalemi ile ilgili 48.000,00-TL tazminatın, tecavüz tarihinden itibaren işleyecek yasal temerrüt faiziyle birlikte davalı yandan tahsiline karar verilmesini talep ettiği anlaşılmıştır.
Davalı vekilinin cevap dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin1986 yılından bu yana üretim yaptığını, 1997 yılında …’da kurduğu fabrika ile de yurtdışına ihracata başladığını, … markaları ile 36 ülkeye ihracat yaptığını, 2005 yılı sonrasında kişisel bakım ürünleri alanında da hizmet vermeye başladığını, 09.08.2012 tarihli noter tasdiki ile limited şirketi iken anonim şirkete dönüştüğünü, unvanın …Ticaret Anonim Şirketi olarak değiştiğini, 556 Sayılı KHK m.42/1 uyarınca 5 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiğini, müvekkiline ait tescilli markalardan …’un 20.02.2006 tarihinden itibaren tescilli olduğunu, diğer tescilli marka olan … ‘un ise 25.08.2005 tarihinden itibaren tescilli olduğunu bu nedenle davacının dava hakkının zamanaşımına uğradığını, davacı tarafından dava konusu edilen markasının Türkiye’de tescil edilmediğini ve Türkiye piyasasına girmediğini, Türkiye’de tanınmış olduğuna dair herhangi bir belgenin dosyaya sunulmadığını, davacı yanın müvekkili ile ilgili ifadelerinin gerçeği yansıtmadığını, müvekkili firmanın 2000’li yıllardan itibaren kişisel temizlik ürünleri üzerinde faaaliyet gösterdiğini, davacı tarafça belirtilen logonun grafik eser niteliğinde olup olmadığı hususunun araştırılması ve uzman bilirkişi tarafından tespit edilmesi gerektiğini, Müvekkiline ait … markasının Türkiye dışında da tescilli bir marka olduğunu, bunlardan Arnavutluk’ta davacı tarafça maraknın sicilden terkini için Tirana Mahkemesinde açtığı davanın, her iki marka arasında ayırt edici noktalar bulunması, her iki marka arasında temel değişikliklerin olduğunun tespit edilmesi nedeni ile reddedildiğini, müvekkilinin markalarının TPE nezdinde tescilli olduğunu, tescilli markanın haksız rekabetinden bahsedilemeyeceğini, haksız rekabetin ancak markanın sicilden terkininden sonra ileri sürülebileceğini, davacı tarafından markaların sicilden terkini talepli olarak … 1. Fikri Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesinin 2011/213 E.sayılı dosyası ile açılan davada mahkemece markaların hükümsüzlüğüne karar verildiğini ancak kararın kesinleşmediğini, dosyanın Yargıtay incelemesinde olduğunu, bu nedenle markanın halen müvekkili adına tescilli olduğunu, dolayısıyla marka hakkına tecavüz ve haksız rekabetin oluşmadığını, davacının markasının başka ülkede tescilli olmasının müvekkilinin markasının geçerliliğini etkilemeyeceğini, davacı markasının tanınmış marka statüsünde olmadığını, davacının tescilsiz markasının müvekkilinin tescilinden önceye dayalı bir kullanımının, tanıtımının ve bilinirliğinin olmadığından bahisle, müvekkilinin uğramış olduğu maddi ve manevi zararları tazmin hakları saklı kalmak üzere davanın reddine karar verilmesini talep ettiği anlaşılmıştır.
Davacı vekili 06.11.2013 tarihli dilekçesinde özetle; davalının zamanaşımı ve yetki itirazlarının yerinde olmadığını, müvekkil şirketin tüm dünyada tanınmışlık düzeyine ulaştığını, uyuşmazlık konusu H 10 markasını, 05. sınıfında tescil edildiğini İtalya’da ve pek çok ülkede tescil edildiğini, 15. 06.1993 tarihine İtalya’da marka tescil başvurusunda bulunulduğunu ve … no’lu WIPO uluslararası marka tesciline dayanak teşkil ettiğini, aynı şekilde 2009 yılından itibaren topluluk markası olarak tescil edildiğini, 556 sayılı KHK m. 8/3 uyarınca, davacının marka üzerinde gerçek hak sahibi olduğunu, müvekkil şirkete ati uyuşmazlık konusu markanın davalı tarafından haksız ve kötüniyetli olarak tescil edildiğini bu durumun 1. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin 2011/213 E. ve 2012/233 K. sayılı dosyada hüküm altına alındığını, davalı vekili tarafından ileri sürülen tescilin ülkeselliği prensibinin mutlak olmadığını, Paris sözleşmesinin 1. mükerrer 6. maddesi tanınmış marka kavramına açıklık getirildiğini, davalının kendi ifadesiyle 40 yıldır sektörde faaliyet gösteren şirketin davacının tanınmış markasını bilmediği iddia edemeyeceğini, meslekten olan ve basiretli bir iş adamı gibi özen göstermekle yükümlü olan davalının kendisine ait bir markayı tescil ettirirken aynı işkolunda çalışan ve maruf ve meşhur bir markayı bilmemesinin mümkün olmadığını, uyuşmazlık konusu … adlı markanın müvekkil şirket tarafından özel olarak tasarlandığını ve temel unsurları değiştirilmeksizin ve aralıksız olarak böcek öldürücü ilaç kategorisinde bizzat kullanıldığını, bu nedenle de davalının ilk olarak kendisi tarafından kullanıldığı iddialarının yerinde olmadığını, dava konusu eserlerin tartışmasız benzer olduğunu, davacının … ve … markalarının tescil tarihleri dikkate alındığında davalının bu markaları uzun süreden beri haksız olarak kullandığını ve bu nedenlerden dolayı da tazminat miktarı ile ilgili itirazlarının yerinde olmadığını, uyuşmazlık konusu markanın tek ve gerçek hak sahibi olduklarını davalının kötüniyetli marka tescilinde bulunduğunu, bu nedenle de toplam 120.000 TL’nin haksız fiil tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak, davacı müvekkil şirkete verilmesini ve haksız rekabetin meni ile dava sonucunda verilecek hükmün kesinleşmesini müteakip masraftan davalıdan alınarak Türkiye çapında yayınlanan tirajı en yüksek üç gazeteden birinde yayınlanmasına karar verilmesini talep ettiği anlaşılmıştır.
Davalı vekilinin 02.12.2013 tarihli dilekçesinde özetle; yetki ve zamanaşımı itirazlarını tekrar ederek, tescilli bir markanın haksız kullanımının söz konusu olamayacağını, … Cumhuriyet Savcılığı’nın … soruşturma numarası ile yaptığı kovuşturmada 556 sayılı KHK md. 61’e aykırılık bulunmadığını, zira markalarının halihazırda tescilli olduğunu, tescilli bir markanın hükümsüzlüğüne karar verilip kesinleşinceye kadar bir markanın tüm geçerli hukuki hakları marka sahibine sağladığını, davacının markasının Türkiye’de tanınmış bir marka olmadığını, davacının marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet olmadığından davacının haksız taleplerinin reddine karar verilmesini talep ettiği anlaşılmıştır.
Dava, Marka ve telif hakkına tecavüz ile haksız rekabetin tespiti, men ‘i maddi/manevi tazminata ilişkindir.
Dosyada tarafların bildirdikleri tüm deliller toplanmış, TPMK kayıtları getirtilmiş özel ve teknik bilgi gerektirmesi nedeniyle bilirkişi raporları alınmıştır.
Türk Patent ve Marka Kurumu’ndan gelen kayıtların incelenmesinde, … nolu … ibareli markanın davalı … Tic. A.Ş’ye ait olduğu ve 05 emtiasında kayıtlı olduğu anlaşılmıştır.
Davacı tarafın dayandığı logonun FSEK anlamında eser niteliği taşıyıp taşımadığı, davacının varsa böyle bir eser sahipliğinin söz konusu olup olmadığı, marka hakkı ihlali iddiasının sabit görülmesi ihtimalinde, davacının yoksun kalınan kâr hesaplama tercihine göre iddia ettiği maddi zarar miktarının ve davacının dayandığı logo eser niteliğinde ise ve davacı eser sahibi ise FSEK hükümlerine göre iddia olunan kullanımdan dolayı davacının talep edebilceği rayiç bedelin ne olabileceği ve davalının … internet sitesinde dava konusu ürünlerin tanıtım ve/veya satışını yapıp yapmadığı hususlarında düzenlenen 11.07.2014 tarihli bilirkişi raporunda özetle;”…Kanunun verdiği tanımlar ve karşılaştırması yapılan logo ve tasarımlar birlikte değerlendirildiğinde, davacının kendi ürünü için kullandığı yurt dışında tescil ettirdiği marka ve logosunun FSEK anlamında ‘eser’ özelliği taşıdığı, davalının tescilli markasında … ile … arasında bir su damlası bulunduğunu bu nedenle de davacının markası ile benzer olmadığı iddiasının yerinde olmadığı, davalının, davalıya ait olan üründe kullanılan grafik tasarımın, davacıyı yansıtan ve ona ait olan tasarımı ufak değişiklikler yaparak kullandığından davalının markası ile davacının markasının esas unsurları ayırt edilemeyecek kadar benzer olduğu, internet üzerinden yapılan incelemede “…” adlı internet sitesinin kullanımda olduğu ve davacıya ait grafik unsurların kullanılmış olduğu ürünün davalıya ait internet sitesinde sergilendiği, internet sitesinde bulunan ürün üzerindeki grafik unsurlarında sinek ve “…” ve “…” ibareleri bulunan logo her ne kadar değiştirilmeye çalışılmışsa da bir bütün olarak ele alındığında davacının tasarım ve kompozisyonuna benzerlik gösterdiği, davacıya ait “…” markasının 1993 yılında ilk kez İtalya’da 5. emtia sınıfında tescil edildiği daha sonra da çok sayıda ülkede tescil edildiği ancak Türkiye’de davacı tarafından tescil edilmediği, davalı, davacının markası ile ayırt edilemeyecek kadar benzer olan markasını davacı ile aynı emtia sınıfında (05) TPE’de 2006 tarihinden itibaren tescil ettirdiği, TPE’de tescili olmayan bu markanın 556 sayılı KHK m, 7/1 (ı) anlamında koruma kapsamında olabilmesi için markanın toplumun ilgili kesiminde tanınması gerektiği, somut olayda markanın toplumun ilgili kesiminde tanınmışlığının tespitine ilişkin genel kabul görmüş kriterlere yönelik dosyada yeterli sayıda bilgi ve belge bulunmadığı, MarkKHK 66/2-a uyarınca muhtemel gelire göre yoksun kalınan kazancın hesaplanması tarafların defter ve belgeleri üzerinde yapılacak inceleme sonucu elde edilecek finansal verilere göre hesaplanabileceğinden, defter ve belgeler veya herhangi bir bir finansal veri sunulmadığından hesaplama yapılamadığı, tarafların finansal verileri ve ticari defterleri incelenemediğinden, davacının dayandığı logonun eser niteliği ihtimali göz önüne alınarak talep edebileceği rayiç bedelinin hesabının da yapılamadığı…”kanaatinin bildirildiği anlaşılmıştır.
11.07.2014 tarihli bilirkişi raporuna karşı itirazlar neticesinde alınan 24.10.2014 tarihli bilirkişi ek raporunda özetle;”…Tarafların itirazları ve beyanları doğrultusunda yapılan yeniden değerlendirme sonrasında kök raporda değişiklik yapacak bir sonuca ulaşılmadığı…” görüşünün bildirildiği anlaşılmıştır.
Mahkememizin 23.09.2015 tarihli ara kararı gereği, davacının 556 Sayılı KHK’nın 66/2-a maddesine dayalı hesaplama tercihine göre davacının iddia ettiği maddi zararın tespiti ve tarafların mevcut raporlara karşı olan beyan ve itirazları doğrultusunda alınan 26.03.2015 tarihli bilirkişi raporunda davacıya ait 2010, 2011, 2012 ve 2013 yıllarına ait finansal raporların incelenmesinde; “…Davacının yıllar itibariyle muhtemel gelirinin, 2006 yılında 28.068,05 TL, 2007 yılında 31.442,63 TL, 2008 yılında 36.019,36 TL, 2009 yılında 42.317.17TL, 2010 yılında 38.549,04 TL, 2011 yılında 43.691,46 TL, 2012 yılında 54.547,57 TL, 2013 yılında 28.570,55 TL olmak üzere, toplam 303,205,84 TL olduğu, (Hesaplamaların 20.02.2006-25.07.2013 dönemi için yapılmış olduğu” görüşünün bildirildiği anlaşılmıştır.
Sunulan bilirkişi raporlarının dava konusu uyuşmazlığı yeterince aydınlatmadığı kanaati ile 21.04.2015 tarihli duruşmada verilen ara karar ile mahkememizce yeniden oluşturulan bilirkişi heyetinin sunduğu 21.09.2015 tarihli bilirkişi raporunda özetle;”…”Davacı tarafın dayandığı ‘…” logosunun “…” tanımına girmekte olup FSEK anlamında eser niteliği taşımakta olduğu, … Tic. Ltd, Şti.’nin … markasını 20.02.2006 tarihi itibari ile 10 yıllığına … Tescil No’ su ve 05 Emtia kodu ile tescil ettirmiş olduğu ve bunun 31.03.2007 tarih ve 386 sayılı Resmi Marka Gazetesinde yayımlandığı, …’nın … markasını 05.08.1993 tarihi itibari ile 10 yıllığına … Tescil No’su ve 05 Emtia kodu ile tescil ettirmiş olduğu ve 13.06.2003 tarihinde … talep no’su ile yenileme talebinde bulunduğu, davacının 19 Haziran 2012 tarihlî dava dilekçesinin ekinde Ek 2.1 altında sunulan beyanın apostilli orjinalinin noter onaylı Türkçe tercümesine ve yine dava dilekçesi ekinde sunulan ambalaj tasarımı çıktılarına göre, davacı tarafın dayandığı logo ve ambalaj tasarımı üzerindeki grafik eserlerin işleme, çoğaltma, yayma hakları dahil olmak üzere, tüm mali haklarının, logoyu ve ambalaj tasarımını meydana getiren … tarafından davacıya devredilmiş olduğu ve bu grafik eserlerin ürün ve ambalajlarında 1993 yılından beri kullanıldığı, eser olarak nitelendirilen logoların rayiç bedelleri konusunda bir kaynak ya da liste mevcut olmadığı ve logo tasarım bedelleri grafik tasarımcılara göre değişmekte olup bir standardının olmadığı, davacı tarafın yoksun kaldığı kazancın tespit edilemediği, davacının talep ettiği 120.000,00 TL alacağın yasal faizinin 21.09.2015 tarihi itibari ile 41.927,67 TL olduğu…” kanaatinin billdirildiği anlaşılmıştır.
Mahkememizce verilen 20.02.2014 tarihli; “…davacı tarafın dayandığı logonun FSEK anlamında eser niteliği taşıyıp taşımadığı, davacının varsa böyle bir eser sahipliğinin söz konusu olup olmadığı, marka hakkı ihlali iddiasının sabit görülmesi ihtimalinde, davacının yoksun kalınan kar hesaplama tercihine göre iddia ettiği maddi zarar miktarının ve davacının dayandığı logo eser niteliğinde ise ve davacı eser sahibi ise FSEK hükümlerine göre iddia olunan kullanımdan dolayı davacının talep edebilceği rayiç bedelin ne olabileceği ve davalının … internet sitesinde dava konusu ürünlerin tanıtım ve/veya satışını yapıp yapmadığı hususlarının gerekçeli ayrıntılı ve denetime elverişli şekilde cevaplandırılmasına, tarafların dava konusu uyuşmazlık ile ilgili teknik soruları olur ise 2 haftalık kesin sürede bildirmeleri durumunda bu teknik soruların da hukuki açıklama içermeyecek şekilde açıklanmalarına, … Cumhuriyet Savcılığından celp edilecek ürün örneklerinin fotoğraflarının da çekilerek renkli baskılarının rapor içerisinde yer almasına…” ara kararı gereğince dosyanın bilirkişilere tevdii edildiği, bilirkişi heyetince düzenlenen 04 Kasım 2015 tarihli bilirkişi raporunda,”…Davalı …Tic. A.Ş’nin muhasebe yetkilisi tarafından 30.09.2015 tarihinde denetime sunulan defter ve belgelerin grup şirketlerinden … Dış Ltd.ŞTİ’ne ait olduğu ve daha önceden verilen rapordan faklı olacak herhangi bir görüş oluşmadığı, davalı … Tic A.Ş’nin ticari defter ve belgelerinin dosya içerisinde mevcut olmadığı ve yerinde inceleme sırasında sunulmadığı için … markası ile satılmış olunan ürünlerin tespitinin ve markayı kullanmak yolu ile elde ettiği kazancın belli olmadığını, davacı …’nın dava dosyasına ilave ettiği yönetim ve koordinasyonu altındaki … Şirketi’nin 2010, 2011, 2012, 201 3 Mali Yılı Raporu ve Bilançosu incelendiğinde bahsi geçen dava konusu … markası ile satılan ürün adetleri ve dolayısı ile elde edilecek olan yoksun kalınan kârın tespit edilemediği, davacı tarafın dayandığı “…” logosunun “Grafik Eserler” anımına girdiği ve FSFK anlamında Eser niteliği taşıdığı, davacının dava dilekçesinin ekinde sunduğu belgelerin incelenmesinde davacı tarafın dayandığı logo ve ambalaj tasarımı üzerindeki grafik eserlerin işleme, çoğaltma, yayma hakları dahil olmak üzere, tüm mali haklarının, logoyu ve ambalaj tasarımını meydana getiren … tarafından davacıya devredilmiş olduğu ve bu grafik eserlerin ürün ve ambalajlarında 1993 yılından beri kullanıldığı, …’nın … markasını 05.08.1993 tarihi itibari ile 10 yıllığına … tescil no’su ve 05 Emtia kodu ile tescil ettirdiği ve 13.06.2003 tarihinde … talep no‘ su ile yenileme talebinde bulunduğu, … Tic. Ltd. Şti.’nin … markasını 20.02.2006 tarihi itibari ile 10 yıllığına … tescil no’su ve 0S Emtia kodu ile tescil ettirdiği ve bunun 31.03.2007 tarihli 386 sayılı Resmi Marka Gazetesinde yayınlandığı, davacı tarafın talep ettiği 120.000,00 TL alacağın yasal faizinin 17.09.2015 tarihi itibari ile 41.809,32 TL olduğu hususlarının tespit edildiği anlaşılmıştır.
Davalı ve davacı vekillerinin itiraz ve beyanların ile dava dosyasında bulunan farklı bilirkişilere ait bilirkişi raporları ve dosya içersindeki belgelerin incelenmesi sonucu davacı tarafın talebi olan 556 Sayılı KHK 66/2-a maddesine göre yoksun kalınan zararın tespitinde dava dosyasındaki bilirkişi kurulu kök ve ek roplarında incelenmesi sonucunda, SMMM bilirkişi tarafından sunulan 07.07.2017 kayıt tarihli bilirkişi raporunda ;”…Davacı tarafın mahkemeye sunduğu davaya konu ticari defter ve belgelerin 21.09.2015 havale tarihli bilirkişi kurulu raporunda belirtildiği üzere, davacı tarafından İtalyanca mali verilerin Türkçeye çevrilip 2010-2011-2012 vc 2013 yılları verilerinin sunulduğu, davacı firma …’ya ait mali veriler olmadığı, sunulan defterlerin davacı firmanın yan kuruluşu …ya ait olduğu, dava dosyasına bilirkişi … tarafından sunulan 20.06.2016 tarihindeki bilirkişi raporunda davacının iddia ettiği üzere davalının 2010- 2013 yıllarına ait ticari dcfterleri incelenmiş vc davaya konu hesaplamalar yapılmış fakat raporun sonuç kısmının 9. maddesinde ne davacı tarafın ticari defter belge ve kayıtları ne de davalı tarafın deftcr kayıtları yoksun kalınan kârın hesaplanmasına olanak vermediği görüşünün belirtildiği, bundan dolayı bu verilerin incelemeye elverişli olmadığı, yapılan inceleme ve tespitlere göre davacının davalıdan talep ettiği 556 Sayılı KHK 66/2-a maddesine göre yoksun kalınan zararın tespitinde davacının 2010- 2011-202 ve 2013 yıllarına ait davaya konu olan ürün ve markaya ait ürün üretim maliyet fiyatı, ürün satış fiyatı, kâr oranı, bu yıllara ait gelir tablosu, bilançoların Türkçe olarak dosyaya sunulması gerektiği, davalı Tarafın 2010-2011-2012 ve 2013 yıllarında davaya konu marka ve ürün satış adetinin dosya içerisine sunulması veya tespitinin yapılması gerektiği, bu belge ve bilgilerin davacı tarafından dosyaya sunulması durumunda 556 Sayılı KHK 66/2-a maddesine göre yoksun kalınan zararın tespitinin yapılabileceğinin” belirtildiği, sonuç olarak;”…Davacı tarafın dayandığı “…” logosunun “…” tanımına girmekte olup FSEK anlamında eser niteliği taşımakta olduğu, … Tic. Ltd. Şti.’nin … markasını 20.02.2006 tarihi itibari ile 10 yıllığına … Tescil No’ su ve 05 Emtia kodu ile tescil ettirmiş olduğu ve bunun 31.03.2007 tarih ve 386 sayılı Resmi Marka Gazetesinde yayımlandığı, …’nın … markasını 05.08.1993 tarihi itibarı ile 10 yıllığına … icscil No’su ve 05 Emtia kodu ile tescil ettirmiş olduğu ve 13.06.2003 tarihinde … talep no’su ile yenileme talebinde bulunulduğu, davacı tarafından gerekli belgelerin sunulması durumunda 556 Sayılı KHK 66/2-a maddesine göre yoksun kalınan zararın tespitinin yapılabileceği…” kanaatinin bildirildiği anlaşılmıştır.
Davacı yanın davaya konu logoya yönelik olarak eser iddialarının da bulunması, dosyada rayiç bedelin tespit edilememiş olması nedeni ile, davacının ürünleri üzerinde kullanmış olduğu logonun mali haklarının devraldığı ve hak sahibi olduğunu belirterek eser olduğunu belirtmesi ve bilirkişi raporlarında eser olduğunun tespit edilmesi karşısında farklı bir bilirkişi heyetinden alınan 13.04.2018 tarihli bilirkişi raporunda özetle; “dava konusu uyuşmazlıktaki davacıya ait logonun FSEK 4/6 anlamında güzel sanat eseri olduğu, davalı tarafın kullanımının hukuka aykırılığının hükümsüzlük kararının kesinleşmesinden sonraki kullanımlar için söz konusu olabileceği, hükümsüzlük kararının kesinleştiği tarihinden sonra davacıya ait logonun davalıya ait internet sitesinde kullanıldığına ilişkin dosyadaki ilk bilirkişi raporundaki tespit dikkate alınırsa davalının hükümsüzlük kararının kesinleşmesinden sonraki bu kullanımının logonun değiştirilmeye çalışılması dikkate alındığında FSEK 21 şeklindeki işleme hakkının ihlali olabileceği, dava konusu logonun rayiç bedelinin alt sınır olarak minimum 16.000,00 TL olması gerektiği ve davacının FSEK 68 gereğince hu bedelin 3 katını talep hakkının bulunacağı…” kanaatinin bildirildiği anlaşılmıştır.
ESER VASFININ DEĞERLENDİRİLMESİ
FSEK’in l/B maddesinde öngörülen tanım dikkate alındığında bir fikir ve sanat ürününün eser olarak nitelendirilebilmesi için iki unsuru haiz olması gerekir. Bunlardan ilki, “fikir ve sanat ürününün sahibinin hususiyetini taşıması”, ikincisi ise ” kanunda sayılan eser kategorilerinden birine dahil olmasıdır. Doktrinde, bu unsurlardan ilkine “sübjektif unsur” veya “esasa ilişkin şart”, ikincisine ise “objektif unsur” veya “şekle ilişkin şart” denilmektedir. Sübjektif unsur gereğince, bir fikir ve sanat ürününün eser olarak kabul edilebilmesi için, bu ürünün onu meydana getiren kişinin “hususiyetini” taşıması gerekmektedir. Başka bir deyişle eser onu yaratan zihnin bireyselliğini gösteren özellikler taşımalıdır. Objektif unsur gereğince, bir fikir ve sanat ürününün hukuk alanında korunmayı hak edebilmesi için, sahibinin hususiyet arz eden fikri çabasının somut neticesi olması gerekir. Başka bir deyişle bu fikri çaba gözle görülebilir, elle tutulabilir, kulakla duyulabilir, kısaca algılanabilir olmalıdır. Fikir ve düşünceler, ancak bir şekle büründüğünde yani eser formunda açıklığında fikri hukuk kapsamına girer. Diğer taraftan eserde algılanabilir olma dışında düşüncenin açıklanış formatı da önemlidir. Yani fikir ve sanat ürününün FSEK’te öngörülmüş olan düşünceyi ifade formatlarından birine dahil olması gerekir. FSEK’te eser formatları olarak; ilim ve edebiyat eserleri, musiki eserleri, güzel sanat eserleri, sinema eserleri ve bağlı eser olarak kabul edilen işlenme eserler gösterilmiştir. Dolayısıyla bir fikir ve sanat ürününü bu formatlardan birine sokmak mümkün değilse, onu kanuna göre eser saymak ve korumak da mümkün olmayacaktır.
Grafik eser, bir fikir ya da sanayi ürününün tanıtımı, yani simgelenmesi amacıyla yapılmış çizimlerdir. Grafik eser, bir kitap kapağı, bir tiyatro, sinema veya festival afişi, bir logo veya bir web sayfası olabilir. Grafik eserlerinin de güzel sanat eseri olarak FSEK himayesinden yaralanabilmesi için estetik niteliğe sahip olmaları ve sahibinin hususiyetini taşımaları gerekir. Davaya konu logo tasarımının yaratan kişinin kendi zihinsel fikrini çalışmaya aktarması, yapılan bu çalışmanın estetik niteliği nedeniyle davaya konu davacının hak sahibi olduğu logonun sunulan bilirkişi raporlarındaki tespitler de dikkate alındığında FSEK 4/6 hükmü gereğince grafik eser yani güzel sanat eseri olduğu, davalı tarafın kullanımının hukuka aykırılığının hükümsüzlük kararının kesinleşmesinden sonraki kullanımlar için söz konusu olabileceği, hükümsüzlük kararının kesinleştiği tarihinden sonra davacıya ait logonun davalıya ait internet sitesinde kullanıldığına ilişkin dosyadaki ilk bilirkişi raporundaki tespit dikkate alınırsa davalının hükümsüzlük kararının kesinleşmesinden sonraki bu kullanımının logonun değiştirilmeye çalışılması dikkate alındığında FSEK 21 şeklindeki işleme hakkının ihlali olabileceği sonucuna ulaşılmıştır.
Davacı taraf FSEK 68 çerçevesinde tazminat ile talebinde bulunmuştur. FSEK m.68/1 hükmüne göre; “Eseri,icrayı, fanogramı veya yapımları hak sahiplerinden bu Kanuna uygun yazılı izni almadan, işleyen, çoğaltan, çoğaltılmış nüshaları yayan, temsil eden veya hertürlü işaret, ses veya görüntü nakline yarayan araçlarla umuma iletenlerden, izni alınmamış hak sahipleri sözleşme yapılmış olması halinde isteyebileceği bedelin veya bu Kanun hükümleri uyarınca tespit edilecek rayiç bedelin en çok üç kat fazlasını isteyebilir”. FSEK m.68’deki kapsamında bu taleplerin ileri sürütebilmesi için, mütecavizin kusurunun olması ya da zararın gerçekleşmiş bulunması şart değildir. Yine Yargıtay’a göre; “…eser sahibinin mali hakları korunurken sadece bu tecavüzün haksız fiil olduğu varsayımından hareket edilmeyecektir. Somut olayın özelliğine göre varsayımsal sözleşme bedeli tayin edilirken eser sahibinin bilimsel/sanatsal yeteneği, üretim kapasitesi gibi sübjektif nitelikleri, eserin beğeni ölçüsü, sayfa sayısı, estetik görünümü, nitelik ve niceliği, ihlal edilen mali hakkın türü, coğrafi kapsamı, ihlal süresi, ihlalin yapıldığı vasıta, bunun geniş halk kitlesine ulaşımı gibi objektif kriterler dikkate alınarak eser sahibi izinsiz yayın yapanla sözleşme yapması halinde, bu sözleşme uyarınca isteyebileceği bedel, bunun faizi 68. madde uyarınca açılacak davada dikkate alınacaktır…” Ayrıca rayiç bedelin tespitine ilişkin taraflar arasında daha önceden yapılmış bir sözleşme, teklif var ise, başka bir deyişle rayiç bedel somuta indirgenmiş ise, rayiç bedelin tespiti taraflar arasındaki sözleşme, teklif vs, ile tespit edilecektir.
Bilirkişi raporunda yer alan Grafikerler Meslek Kuruluşu Derneği’nin her yıl düzenli olarak yayınladığı taban fiyat listesinden 2010 yılına ait fiyat listesinde logo tasarımının 10.000 TL olarak fiyatlandırıldığı, logo tasarımı, grafik tasarım ve reklam çalışmalarında üst sınır bulunmamakla birlikte fiyatlar reklam ve ren ve tasarımcının sosyo ekonomik durumlarına göre değişkenlik gösterdiği, bu sebeple rayiç bedelin tam olarak tespitinin mümkün olmadığı ancak dosya kapsamı dikkate alınarak takdiren 10.000 TL tazminatın yerinde olduğu davacının FSEK 68 kapsamında 3 kat hesabı ile 30.000 TL talep edebileceği sonucuna ulaşılmıştır.
TANINMIŞ MARKA VE MARKAYA TECAVÜZ YÖNÜNDEN
Davacının davaya konu markasını ülkemizde tescil ettirmediği, tanınmış marka iddiasında bulunduğu ve Paris sözleşmesi ve uluslararası sözleşmeler gereği korunma talebinde bulunduğu anlaşılmıştır.
… 1.Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 2011/213 esas-2012/233 karar sayılı 16.10.2012 tarihli kararı ile; davalı … Tic. Ltd. Şti. Adına tescilli …, … nolu markaların hükümsüzlüğüne karar verildiği ve verilen kararın 12.05.2014 tarihinde kesinleştiği şu hale göre dava tarihi itibarı ile hükümsüzlük kararının kesinleşmediği anlaşılmıştır.
Taraf olduğumuz tanınmış markalarla ilgili uluslararası anlaşmalarda ve mülga 556 sayılı KHK’de ve 6769 sayılı yasada da tanınmış markanın tanımı ve kriterleri gösterilmemiş, bu husus mahkeme içtihatları ve öğreti ile uygulamaya bırakılmıştır. Yargıtay birçok kararında “bir kişi veya teşebbüse sıkı sıkıya bağlı, garanti, kalite, kuvvetli reklam ve yaygın dağıtım içeren, müşteri, akraba, dost ve düşman ayırımı yapılmaksızın, coğrafi sınır, kültür ve yaş farkı gözetilmeksizin aynı çevredeki insanlar tarafından refleks halinde ortaya çıkan bir çağrışımdır” şeklinde bir tanımlama getirmiş ve bu tanıma nazaran da markanın promosyon sonucunda kazanılan herkesçe veya ilgili kesimce bilinme, emtia söylendiğinde o markanın akla gelmesi, ait olduğu sektörde iyi bilinme ve geniş bir dağıtım ağına sahip olma gibi kıstaslara göre markanın tanınmış marka olup olmadığının tesbiti cihetine gidilebileceğini belirtmiştir. Tanınmış marka konusunda uluslararası boyuttaki çalışmalar ise Dünya Fikri Mülkiyet Teşkilatı (wipo) bünyesinde yürütülmektedir. Bu kuruluş uzmanlar komitesince benimsenen A/34-13 nolu tavsiye kararında bir markanın tanınmış olup olmadığının tesbitinde, markanın kullanım süresi, yaygınlığı, kapsamı ve coğrafi alan genişliği, ekonomik değeri, reklam, temsil, promosyon, fuarlara katılım ve fuar düzenleme, kataloglar hazırlama gibi tanıtım faaliyetleri, bu çalışmaların kapsamı, süresi ve mali bütçesi, işletmenin büyüklüğü, cirosu,marka hakkının hangi etkinlikte ve verimlilikte korunduğu, tanınmışlığa yönelik mahkeme ve diğer yetkili makamların kararları gibi olguların göz önünde bulundurulması kararlaştırılmıştır.Yargıtay 11.HD nin 19.4.2002 tarih ve 2001/9903 esas-2002/3699 karar sayılı ilamında bir markanın birden çok ülkede tescilli olmasını tanınmış marka olarak kabul açısından yeterli görmekteyken son uygulamalarda bu hususun markanın tanınmışlığı açısından bir gösterge olabileceği ancak tek başına tanınmış marka olgusu için markanın birçok tescilinin olmasının yeterli olmayacağına işaret edilmiştir. Trips’de ise açıkça tanınmışlığın ilgili sektörde tanınmışlık olarak anlaşılması gerektiği belirtilmiştir. Yine doktrinde Trips deki düzenlemeye benzer görüş Hanife Dirikkan tarafından ileri sürülmüş ve markanın tanınmışlığından söz edebilmek için bir ülkede yaşayanların tamamı tarafından söz konusu markanın bilinmesinin zorunlu olmadığı, marka sahibinin hedef kitlesinin esas alınması gerektiğine işaret edilmiştir.Markanın tacirler yada o malın alıcıları değil, bu mal ile ilgili olmayanlar tarafından da bilinmesi halinde tanınmış markadan bahsedileceği, tanımış markanın maruf marka karşısında daha kapsamlı,ekonomik yönden daha önemli bir kavram olarak karşımıza çıkacağı, bir markanın tanınmış olduğunu söyleyebilmek için markanın konulduğu mamülün birden bire düşünülmeden ve bir hatıranın yardımı ile hatırlanmadan,refleks halinde düşünülmesi gerektiği, genellikle tüketicinin zihninde bir fikir uyandıran markanın tanınmışlık derecesine ulaştığı da doktrinde Hamdi Yasaman tarafından ifade edilmiştir. Gürzumar ise, tanınmış markanın en önemli özelliğinin, tescilli bulundukları mal kategorisinden bağımsızlaşarak ve başlı başına birer kalite sembolü olarak, reklam aracı haline gelen ve geniş kitleler karşısında sahip oldukları etkilerini, tamamen farklı mal kategorileri üzerinde de gösterebileceği markalar olarak tanımlamıştır. Arkan ise tanınmış markadan bahsedebilmek için, reklam gücü yüksek, kalite sembolü haline gelmiş bir markanın, sadece o markayı taşıyan mal ya da hizmetlerle ilgili çevre içinde değil bu çevre dışında, o mal ya da hizmetle ilgisi olmayan kişilerce de bilinmesi gerektiğini belirtmiştir.
Bilindiği üzere Tanınmış marka korunmasında en önemli konunun tanınmışlığın belirlenmesinde izlenilecek yöntem olduğu, her ne kadar hukuki bağlayıcılığı olmasa da WIPO Kriterlerinin baz alınarak tanınmışlık araştırılması yapılması gerektiği bir markanın koruma istenen ülke dışında yabancı ülkelerde tanınmış olmasının, koruma istenen ülkede de tanınmış olduğuna hükmedilmesi için yeterli olmayacağının açık olduğu, her davada tanınmışlık olgusunun o davanın somut özelliklerine göre değerlendirilmesi gerektiği bilinmektedir. Dolayısıyla her somut olayda tarafların dosyaya sunduğu belgeler, beyanlar ve ihtilafın niteliği,ürünün sunulduğu sektör ve çevre gözetilerek bahsi geçen kriterlerin Mahkemece yada atanan bilirkişice o dosyaya özgü sunulan deliller ile tartışılması gereklidir. Somut olayda gerek bilirkişi değerlendirmeleri gerekse dosyaya sunulan bilgi ve belgeler dikkate alındığında her ne kadar … 1.Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 2011/213 esas-2012/233 karar sayılı 16.10.2012 tarihli kararı ile tanınmış marka olarak kabul edilmek suretiyle hükümsüzlük kararı verilmiş ise de dava tarihi itibarı ile kesinleşmiş tanınmışlığa ilişkin bir mahkeme kararının bulunmadığı, tanınmışlık iddiasının ispatlanmadığı dolayısıyla tanınmış marka korumasından faydalanamayacağı dolayısıyla markaya tecavüz iddialarının değerlendirilemeyeceği bir an için markasal korunmadan faydalanabileceği kabul olunsa bile dava tarihi itibarı ile davalının markasal kullanımlarının tescile dayalı olduğu ve hükümsüzlük kararının kesinleşmediği dikkate alındığında bu yöndeki taleplerin dinlenmeyeceği sonucuna ulaşılmış ve bu yöndeki talepler ve yine esasen maddi zarara yönelik itibar tazminatına yönelik manevi tazminat talebi reddolunmuştur.
HAKSIZ REKABET YÖNÜNDEN
6102 sayılı TTK’nın 54 vd maddeleri Haksız Rekabete ilişkindir. Madde 54- “(1)Haksız rekabete ilişkin bu Kısım hükümlerinin amacı, bütün katılanların menfaatine, dürüst ve bozulmamış rekabetin sağlanmasıdır. (2)Rakipler arasında veya tedarik edenlerle müşteriler arasındaki ilişkileri etkileyen aldatıcı veya dürüstlük kuralına diğer şekillerdeki aykırı davranışlar ile ticari uygulamalar haksız ve hukuka aykırıdır. ” hükümlerine amridir. Yine TTK Madde 55- (1)Aşağıda sayılan hâller haksız rekabet hâllerinin başlıcalarıdır: a)Dürüstlük kuralına aykırı reklamlar ve satış yöntemleri ile diğer hukuka aykırı davranışlar ve özellikle;…. Madde 56 da “Haksız rekabet sebebiyle müşterileri, kredisi, meslekî itibarı, ticari faaliyetleri veya diğer ekonomik menfaatleri zarar gören veya böyle bir tehlikeyle karşılaşabilecek olan kimse; a)Fiilin haksız olup olmadığının tespitini, b)Haksız rekabetin men’ini, c)Haksız rekabetin sonucu olan maddi durumun ortadan kaldırılmasını, haksız rekabet yanlış veya yanıltıcı beyanlarla yapılmışsa bu beyanların düzeltilmesini ve tecavüzün önlenmesi için kaçınılmaz ise, haksız rekabetin işlenmesinde etkili olan araçların ve malların imhasını, d)Kusur varsa zarar ve zıyanın tazminini, e)Türk Borçlar Kanununun 58 inci maddesinde öngörülen şartların varlığında manevi tazminat verilmesini isteyebileceği düzenlenmiş kararların ilanının talep edebileceği öngörülmüştür.
Davacı vekili tarafından davalı tarafça marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet fiilinin işlemekte olduğu ifade edilmiştir. Bu kapsamda yukarıda markaya tecavüz iddiası değerlendirilmiş olup anılan mevzuat kapsamında haksız rekabet şartları değerlendirildiğinde; davalının davacıya ait yurt dışında tescilli markayı ve grafik eser niteliğindeki ambalaj tasarımını tescil ettirmek suretiyle kullanmasının TTK 55/1-a kapsamında haksız rekabet teşkil ettiği sonucuna ulaşılmış, bu yöndeki tespit ve men taleplerinin kabulüne karar vermek gerekmiştir.
Tüm dosya kapsamı, sunulan deliller, bilirkişi raporları bir bütün olarak değerlendirildiğinde; davacının ülkemizde tescilli markasının bulunmadığı, yukarıda izah olunduğu üzere tanınmışlık iddiasının kabulünü gerektirir yeterli kanaatin dosya kapsamı itibarı raporlardaki tespitler de dikkate alındığında oluşmadığı, davacının markaya dayalı taleplerinin bu sebeplerle sübut bulmadığı anlaşılmakla bu yöndeki taleplerin reddine, davacının yurt dışında tescilli markasının grafik eser niteliği dikkate alındığında davalı kullanımları karşısında FSEK kapsamında korunmasının gerektiği, davalı kullanımlarının işleme hakkının ihlali niteliğinde olduğu ve her ne kadar tam olarak zararın tespiti mümkün değil ise de TBK 50 gereği takdiren 10.000 TL tazminatın ve FSEK 68 kapsamında 3 kat hesabı ile toplamda 30.000 TL’nin zararının giderilmesi yönünden hak ve nesafet kurallarına uygun düşeceği, yine haksız rekabete yönelik olarak davalı kullanımlarının TTK 55/1-a gereği haksız rekabet oluşturduğu ve tespit ve men’e yönelik taleplerin yerinde olduğu kanaatiyle kesinleşen hükmün ilanına yönelik talepler de kabul olunmak suretiyle aşağıdaki şekilde hüküm tesis olunmuştur.
HÜKÜM :Yukarıda gerekçesi açıklandığı üzere,
1-Davacının haksız rekabetin tespitine yönelik davasının KABULÜ ile; davalının davacıya ait “…” tasarım/markasına ilişkin kullanımlarının haksız rekabet teşkil ettiğinin tespitine, men’ine, kullanımlarının önlenmesine,
2-Davacının manevi tazminat davasının (itibar tazminatına dayalı) REDDİNE,
3-Davacının Fsek 68’e dayalı tazminat davasının KISMEN KABULÜ ile; takdiren 30.000,00 TL (10.000,00×3) dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin talebin ve diğer maddi tazminat taleplerinin REDDİNE,
4-Karar kesinleştiğinde hüküm özetinin masrafı davalıya ait olmak üzere traji en yüksek üç gazeteden birinde ilanına,
5-Alınması gerekli 2.049,30 TL karar harcının peşin yatırılan (ıslah+peşin harç) 2.808,60 TL’den mahsubu ile fazla yatırıldığı anlaşılan kalan 735,00 TL karar harcının karar kesinleştiğinde talep halinde yatırana iadesine,
6-Davacı tarafından yapılan:6.250,00 TL bilirkişi ücreti, 777,85 TL posta gideri olmak üzere toplam 7.027,85 TL yargılama giderinden kabul ve red oranına göre hesaplanan 1.293,46 TL ile 2.808,60 TL harç (ıslah+peşin+başvuru) olmak üzere toplam 4.102,06 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacılara verilmesine, kalan kısmın davacılar üzerinde bırakılmasına,
7-a)Davacı yargılamada kendini vekil ile temsil ettirdiğinden kabul edilen haksız rekabetin tespiti, men’i, kullanımlarının önlenmesine ilişkin talepler yönünden AAÜT’ne göre tespit olunan 3.931,00 TL’nin davalıdan alınarak davacıya ödenmesine,
b)Davalı yargılamada kendini vekil ile temsil ettirdiğinden reddolunan markaya tecavüze dayalı talepler yönünden AAÜT’ne göre tespit olunan 3.931,00 TL’nin davacıdan alınarak davalıya ödenmesine,
8-Davacı yargılamada kendini vekil ile temsil ettirdiğinden kabul edilen (FSEK 68’e dayalı) maddi tazminat talebi yönünden AAÜT’ne göre tespit olunan 3.931,00 TL’nin davalıdan alınarak davacıya ödenmesine,
9-Davalı yargılamada kendini vekil ile temsil ettirdiğinden reddolunan (FSEK 68’e ve markaya tecavüze dayalı) maddi tazminat talepleri yönünden AAÜT’ne göre tespit olunan 3.960,00 TL’nin davacıdan alınarak davalıya ödenmesine,
9-Davalı yargılamada kendini vekil ile temsil ettirdiğinden reddolunan manevi tazminat talebi yönünden AAÜT’ne göre tespit olunan 3.931,00 TL’nin davacıdan alınarak davalıya ödenmesine,
10-Yatırılan gider avanslarından kullanılmayan kısmının karar kesinleştiğinde talep halinde yatıran tarafa iadesine,
Dair taraf vekillerinin yüzüne karşı, (HMK 345/1 md. gereğince) gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Mahkememize veya başka bir yer mahkemesine dilekçe ile başvurmak ve istinaf harcı ile gerekli giderlerin tamamı ödenmek suretiyle, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı. 21/05/2019

Katip …
¸

Hakim …
¸

Bu belge 5070 sayılı elektronik imza kanunu kapsamında E-İMZA ile imzalanmıştır