Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2017/149 E. 2018/204 K. 19.07.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2017/149
KARAR NO : 2018/204

DAVA : FSEK-Alacak
DAVA TARİHİ : 25/04/2016
KARAR TARİHİ : 19/07/2018

Mahkememizde görülmekte bulunan FSEK-Alacak davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
DAVA:
Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle, müvekkili …’un 1999 senesinde … Üniversitesinde Plastik cerrahi ihtisasını tamamladığını, estetik alanında çok sayıda tekniği geliştirdiğini, müvekkilinin 2014 yılında tıp adamı ödülünü aldığını, müvekkilinin yaygın olarak … anlattığı “…” isimli kitabı bulunduğunu, kozmetik serisi içerisinde … kremi, maskesi ve serum ürünlerini piyasaya sürdüğünü, dava konusu “…” yönetimini, ameliyatsız yüz ve deri germe işlemi, canlandırma ve form kazandırma işlemi olduğunu, müvekkilinin keşfettiği ve … adını verdiği bu yöntemin 2000’li yıllardan bu yana arge çalışmasının yapıldığını ve müvekkili tarafın Estetik International Kliniklerde uygulanmaya başlandığını, müvekkilinin çalışmalarının davalı doktor ve ortağı olduğu şirket tarafından haksız olarak kullanıldığını, müvekkilinin aynı zamanda bu yöntem için “…” adında tescilli Avrupa Birliği Topluluk markasına sahip olduğunu ve 44 üncü sınıfta yer alan hizmetlerde tescilli olduğunu, TPMK nezdinde de markanın tescili için başvuruda bulunduklarını fakat marka başvurusunun reddedilmesi üzerine Ankara FSHHM’de dava açtıklarını ve davanın halen devam ettiğini, Türkiye’de tescilsiz markaların haksız rekabet hükümleri uyarınca korunacağını ve bu nedenle … ibaresinin müvekkili adına markasal olarak da korunması gerektiğini, bu yönteme ilişkin 2013 yılında Hürriyet gazetesinde haber yayınlandığını, bu ismin müvekkili tarafından bulunup yaygınlaştırıldığına dair dava dilekçesi ekinde çok sayıda evrak sunulduğunu, bu tekniğin müvekkili sayesinde tanınır hale geldiğini, davalı …’in 2014 yılında katıldığı bir televizyon programında bu tekniği 3 yıldır uyguladığını beyan ettiğini, 2013 yılında müvekkili tarafından bulunan tekniğin 2014 yılından 3 yıl önce 2011 yılında uygulanmasının imkansız olduğunu, TTK 55/4 uyarınca başkasının malları, iş ürünleri, faaliyetleri veya işleri ile karıştırılmaya yol açan önlemler almanın haksız rekabet teşkil ettiğini, davalıların hiçbir emek sarf etmeden müvekkiline ait yönetimi ve ismi kullanmalarının haksız rekabet teşkil ettiğini, ayrıca bu yönetim müvekkilinin malvarlığına ait bir iş ürünü olduğunu ve başkası tarafından bu iş ürününün kullanılmasının da haksız rekabet teşkil ettiğini, davalıların bu yöntem ile ilgili hatalı uygulamalarının müvekkilinin bulduğu yönteme ve isme zarar verdiğini, davalı tarafın … yönetimini hatalı ve eksik uygulaması sonucu, müvekkilinin hasta sayısında ciddi oranda bir düşüş olduğunu ve müvekkilinin maddi gelir kaybına uğradığını, müvekkilinin tüm mesleki bilgi ve tecrübesini kullanarak ciddi bir fikri çaba ve emek harcayarak bu yöntemi bulduğunu, bu yöntem ile müvekkili arasında manevi bir bağ oluştuğunu, bu nedenle 400.000 TL maddi ve 100.000 TL manevi tazminat talep ettiklerini, ayrıca açıklanan nedenlerle, haksız rekabet oluşturan eylemin önlenmesine, durdurulmasına ve maddi sonuçların ortadan kaldırılmasını, mahkeme ilamının gazetede yayınlanmasını talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalılar vekili cevap dilekçesinde özetle, müvekkillerinin estetik tedavi konusunda sadece İstanbul’da değil, Türkiye’nin önde gelen isimleri arasında yer aldığını, toplam 11 şubesi ile tüm Türkiye’de hizmet verdiğini, müvekkillerine yöneltilen iddiaların asılsız olduğunu, davacı …’un Tıbbi Yönetmelik Tanıtım Faaliyetleri Hakkındaki Yönetmelik bakımından hukuka aykırılıklar yarattığını, sadece …ni değil diğer birçok tedavi yönteminde tıp etiği ve haksız rekabete aykırı davranışları olduğunu, somut olaya konu dava açısından davacının “…” adında tescilli Avrupa Birliği Topluluk markasına sahip olmasının bir önemi olmadığını, markanın sadece Avrupa Topluluğunda geçerli olduğunu Türkiye sınırları içerisinde bir koruma sağlamadığını, müvekkilinin “…” ismini kullanmasının söz konusu olmadığını, TPMK nezdinde tescilli … nolu “Dr. … ” markasını kullandığını, bu sebeple davacının tıbbi tedavi ismini kullanarak reklam yasağına aykırı davranırken ve kendisinin keşfetmediği bir tedaviyi kendisi keşfetmiş gibi gösterip toplumu yanlış bilgilendirerek haksız kazanç sağlayıp haksız rekabet hükümlerini ihlal ettiğini, … tekniğinin yabancı litaratürde …. şeklinde adlandırıldığını, bu tekniğin yurt dışında yabancı bilim insanları tarafından geliştirildiğine dair akademik çalışmaların ve yeminli tercümelerin dilekçe ekinde sunulduğunu, TPMK tarafından davacının “…” markasının 44. sınıfta yer alan tıbbi hizmetler yönünden reddedildiğini, müvekkillerinin hiçbir zaman “…” markası altında ürün üretip satmadığını, sadece kendi ismini tescilli olduğu şekilde “…” tedavisi uyguladığını, tıbbi hizmetlerde markalarının tescilli olmadığının davacı tarafından dava dilekçelerinde kabul edildiğini, dava konusu “…” tekniğinin ilk kez davacı tarafından bulunup geliştirilmediğini, biyomedikal veritabanında yapılan taramada “…” tekniğinin davacı tarafından geliştirildiğine dair bilimsel esere rastlanmadığını, isimi hakkının sadece davacı tarafından kullanılabileceği şeklinde bir bilgi ile de karşılaşamadığını, davacı tarafın bu tekniğin ilk sahibi olduğu iddiasını herhangi bir akademik çalışmaya, resmi evrak veya belgeye, bilimsel bir yayına veya sunuma dayandıramadığını, iddiasının yalnızca gazete ve dergilerde yer alan haberlere dayandırdığını, böyle bir iddianın bu şekilde ispatlanamayacağını, davacının iddialarının sözlü iddialardan Öteye gidemediğini, ayrıca bu yöntem ile ilgili sürekli reklam yaparak doktorların reklam yasağı ilkesine aykırı davrandığını, bu tekniği müvekkilinin ilk kez 2009 yılında Kore’de gözlemlediğini, bu tedavinin davacının haberi yokken yabancı hekimler tarafından geliştirildiğini, müvekkilinin bu tekniği davacı taraftan önce 2011 yılında uygulamaya başladığını, asıl haksız rekabet yaratan durumun davacı asilin davranışları olduğunu, gerçek olmayan bilgilerle tüketicileri yanıltıp haksız kazanç elde ettiğini, “…” ibaresinin tek başına zayıf marka olduğunu, tek başına tescil edilemeyen bir ibare olduğunu, teknik ve genel geçer bir ifade olduğunu, TPMK’nin markayı reddetmesinden tıbbi bir hizmetin kimsenin tekeline verilemeyeceğinin anlaşılacağını, müvekkili tarafından söz konusu yönetim hatalı uygulanmasının söz konusu olmadığını, başkaları tarafından bulunup geliştirilen bir tedavi yönetimi ile davacının kişisel bir bağ kurmasının mümkün olmadığını, bu nedenle manevi tazminat talebinin yerinde olmadığını, açıklanan nedenlerle davanın reddine ve davacı asil hakkın TTK m.55/2 yer alan haksız rekabet hükümlerini ihlal etmesinden doğan cezai sorumluluğuna dair TTK m.62 hükümlerinin uygulanmasına karar verilmesini talep etmiştir.
GEREKÇE:
Dava TTK hükümleri ve 6769 sayılı Kanun hükümleri uyarınca açılmış haksız rekabetin ve tecavüzün önlenmesi maddi ve manevi tazminat talepli davadır.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık … isimli tekniğin ilk kim tarafından kullanıldığı, davalı tarafından bu tekniğin kullanılarak davacı aleyhine haksız rekabet ve marka hakkına tecavüz oluşturup oluşturmadığı talep olunan tazminatın varlığı ve miktarı hususundadır.
Dosyada tarafların tüm delilleri toplanmış, örümcek estetiğine ilişkin davacının hak sahipliği, eser niteliği, haksız rekabetin bulunup bulunmadığı, 5846 sayılı Kanun kapsamında davacının talep ettiği tazminatın varlığı ve miktarı hususlarında bilirkişi incelemesi yapılarak rapor alınmıştır.
Davacı tarafın “…” ibareli markasını 10, 35 ve 44. sınıfta yer alan emtia ve hizmetlerde tescil ettirmek üzere başvuru yaptığı; markanın kısmen reddedildiği başvuru kapsamından 44. sınıfta yer alan “tıbbi hizmetler ve güzellik bakım hizmetlerinin çıkartıldığı, diğer sınıflar açısından markanın tescil edildiği tespit edilmiştir Davalılardan … tarafından 17.09.2015 tarihinde marka başvurusunda bulunulduğu markanın 44. sınıfta yer alan “tıbbi hizmetler ve güzellik bakım hizmetlerinde” tescil edilmiştir.
6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 29. maddesinin (a) bendine göre, marka sahibinin izni olmaksızın markayı 7. maddede belirtilen biçimlerde kullanmak marka hakkına tecavüz olarak nitelendirilmiştir. Kanunun 7. maddesi uyarınca: Marka tescilinden doğan haklar münhasıran marka sahibine aittir. Marka sahibinin, izinsiz olarak yapılması hâlinde, aşağıda belirtilen fiillerin önlenmesini talep etme hakkı vardır. a)Tescilli marka ile aynı olan herhangi bir işaretin, tescil kapsamına giren mal veya hizmetlerde kullanılması.
b)Tescilli marka ile aynı veya benzer olan ve tescilli markanın kapsadığı mal veya hizmetlerde aynı veya benzer mal veya hizmetleri kapsayan ve bu nedenle halk tarafından tescilli marka ile ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali bulunan herhangi bir işaretin kullanılması.
c)Aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde olmasına bakılmaksızın, tescilli marka ile aynı veya benzer olan ve Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle markanın itibarından haksız bir yarar elde edecek veya itibarına zarar verecek veya ayırt edici karakterini zedeleyecek nitelikteki herhangi bir işaretin haklı bir sebep olmaksızın kullanılması.
Maddenin ikinci fıkrasına göre işaretin ticaret alanında işaretin, mal veya ambalajı üzerine konulması, işareti taşıyan mallann piyasaya sürülmesi, teslim edilebileceğinin teklif edilmesi, bu amaçlarla stoklanması veya işaret altında hizmetlerin sunulması ya da sunulabileceğinin teklif edilmesi, işareti taşıyan malın ithal ya da ihraç edilmesi, işaretin, teşebbüsün iş evrakı ve reklamlannda kullanılması, işareti kullanan kişinin, işaretin kullanımına ilişkin hakkı veya meşru bağlantısı olmaması şartıyla işaretin aynı veya benzerinin internet ortamında ticari etki yaratacak biçimde alan adı, yönlendirici kod, anahtar sözcük ya da benzeri biçimlerde kullanılması yasaklanabilir.
Bir marka hakkına tecavüz teşkil edilebilmesi için, markayla ayniyet taşıyan veya benzer olan işaretin, tescilli markanın kapsadığı mal veya hizmetlerin aynı veya benzeri mal veya hizmetlerde alıcıların karıştırılmasına sebebiyet verecek şekil ve surette kullanılması gerekir.
Davacının “…” isimli markası Türkiye’de 44 üncü sınıfta tescilli değildir. Topluluk markası olarak Avrupa Birliği ülkelerinde tescilli olduğu belirtilen “ …” markası ise 21.12.2015 tarihlidir. Oysa davacının da kabul ettiği üzere … metodu bu tarihten çok önce dünyada davacı haricinde başka kişilerce bulunup bu isimle adlandırılıp kullanılmaya başlanmıştır. Davalının ise “Dr….” ismiyle 44 üncü sınıfta tescilli markası söz konusu olup gerek “…” isminin estetikte kullanılan bir yöntem olarak çok uzun süreden beri yöntemin yaygın adı olarak olması gerekse davalının tescilli markası birlikte değerlendirildiğinde “…” ismi ile estetik yöntemin kullanılması veya adın kullanılmasının hukuka aykırı olmadığı kanaatine varılmıştır.
Haksız rekabet, TTK m.54 vd. maddelerinde düzenlenmiş olup, dürüstlük kuralına aykırı olarak ekonomik düzeni bozan, ekonomik düzenin aktörleri aleyhine sonuçlar doğuran hareket ve fiillerin tümünü ifade eder. Haksız rekabet hukuku da haksız fiilin bir türü olarak, haksız rekabet faili ile mağduru arasında dürüstlük kuralına uyma şeklinde hukuk düzeni tarafından tahmil edilen vazifeye muhalefet sebebiyle doğan bir zararı veya zarar tehlikesini bertaraf etmeyi amaçlayan hukuki bir kurumdur.
TTK 55/1-a-4 bendine göre başkasının malları, iş ürünleri, faaliyetleri veya işleri ile karıştırılmaya yol açan önlemler almak” haksız rekabet sayılır. Sektörde davaya konu edilen … tekniğin dünyada çok önceden beri kullanıla gelen ve bu adla nitelendirilen bir isim olduğu davacının da kabul ettiği üzere … metodu bu tarihten çok önce dünyada davacı haricinde başka kişilerce bulunup bu isimle adlandırılıp kullanılmaya başlandığı, davacının bu ismi kendi adına topluluk markası olarak tescil ettirdiği tarihten çok önceki tarihlerde de kullanılagelen ve bu şekilde isimlendirilen bir yöntemin ismi olduğu dikkate alındığında bu ismin kullanımının haksız rekabete yola aşamayacağı kanaatine varılmıştır.
Toplanan deliller, hüküm kurmaya elverişli ve yeterli bilirkişi raporu ışığında, davalının davaya konu edilen kullanımının marka hakkına ve haksız rekabete aykırılık teşkil etmediği anlaşılmakla açılan davanın reddine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda gerekçesi açıklandığı üzere,
1-Davacılar tarafından davalı … ve … Ltd Şti aleyhine açılan haksız rekabetin durdurulması, önlenmesi maddi ve manevi tazminat talepli davanın reddine,
2-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi uyarınca peşin yatırılan 8.538,75 TL’den 35,90 TL karar harcının düşülerek, kalanı 8.502,85 TL’nin karar kesinleştiğinde talep halinde davacıya iadesine,
3-a)Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca davalılar vekili yararına reddedilen maddi tazminat talebine ilişkin hesap olunan 29.950,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davalılara verilmesine,
b)Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca davalılar vekili yararına reddedilen manevi tazminat talebine ilişkin hesap olunan 3.145,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davalılara verilmesine,
c)Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca davalılar vekili yararına reddedilen diğer talepler yönünden 3.145,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davalılara verilmesine,
4-Davacı tarafından yapılan yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına,
5-Davalı … tarafından yapılan 29,00 TL yargılama giderinin davacıdan alınarak bu davalıya verilmesine,
6-Yatırılan gider avanslarından kullanılmayan kısmının talep halinde ve karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,
Dair verilen karar, hazır bulunan taraf vekillerinin yüzlerine karşı tebliğden itibaren 2 haftalık süre içerisinde İstinaf kanun yolu açık olmak üzere açıkça okundu, usülen anlatıldı. 19/07/2018

Katip …
¸

Hakim …
¸