Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2017/134 E. 2021/25 K. 21.01.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2017/134
KARAR NO : 2021/25

DAVA : Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan), Maddi ve Manevi tazminat
DAVA TARİHİ : 12/07/2017
KARAR TARİHİ : 21/01/2021

Mahkememizde görülmekte bulunan Marka Hükümsüzlüğü, maddi ve manevi tazminat davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesi ve aşamalardaki beyanlarında özetle; müvekkilinin turizm, reklam ve organizasyon alanlarında faaliyet gösteren bir şirket olduğunu, davalılardan …’un müvekkili ile aynı alanda faaliyet gösteren … Hizmetleri … ünvanlı şahıs şirketinin sahibi olduğunu, davalılardan … A.Ş. ‘nin ise özellikle boru bölümünde müvekkili şirketin reklam, organizasyon tanıtım işleri konusunda müvekkilinin uzun yıllar çalıştığı polimer bazlı ürünleri üretip pazarlayan bir şirket olduğunu, müvekkili şirketin 2012-2016 yılları arasında davalılardan … boru bölümünün reklam, imaj, tanıtım ve organizasyon işlerini üstlendiğini, davalı firmanın 2012 yılında bir sonraki yıl için müvekkili şirketten yapacağı bir kampanyası için çalışmasını istediğini, müvekkili şirketin de hazırlıklarını yaparak sunum yaptığını, müvekkili tarafından ilk kez dava konusu slogan olan ” … ” sloganının davalı şirketin beğenisine sunulduğunu, davalı şirket tarafından beğenildiğini, ancak kampanyadan vazgeçilmesi nedeniyle projenin iptal edildiğini, sonrasında davalı şirket tarafından pencere bölümünde 2016 bahar döneminde kullanılmak üzere yeniden bir reklam ve tanıtım kampanyası istediğini, müvekkili şirket tarafından daha önce 2012 yılında sunumu yapılan ve davalı firma tarafından beğenilen ” … ” sloganını bu kez de pencere bölümü için önerdiğini ve davalı firma tarafından önerinin kabul edildiğini, müvekkili şirket tarafından ihalenin kazanıldığına dair bildirim beklenirken davalı firma tarafından kampanya ihalesinin diğer davalı …’un sahibi olduğu … Firmasının kazandığını ve müvekkili tarafından bulunan slogan olan ”… ” ile yürütüleceğini öğrendiklerini, bunun üzerine müvekkili tarafından davalı … Firmasından 2012 yılında boru bölümüne yapmış oldukları çalışmayı içerir maillerin kendilerine gönderilmesini talep ettiğini, ancak davalı … Firması tarafından telefonlara çıkılmadığını ve maillerine dönüş yapılmadığını, davalı … tarafından müvekkili tarafından bulunan ” … ” sloganını kullanmakla kalmayıp … Firmasının diğer davalıya bildirimde bulunması üzerine davalı … tarafından ” … ” sloganı için TPMK nezdinde tescili için başvuruda bulunduğunu ve başvurunun 30/11/2016 tarihli gazetede yayınlanarak kesinleştiğini, davalı … Firmasının müvekkili tarafından yaratılarak alenileştirilen sloganın diğer davalıya kullandırarak reklam çalışmalarını yaptığını, diğer davalı …’a ait şirket tarafından sloganın TPMK nezdinde haksız olarak tescil ettirildiğini, haksız bir şekilde kazanç elde ettiğini, açıklanan nedenler öncelikle davalı … adına Türk Patent Enstitüsünde tescilli…başvuru nolu 11/01/2016 başvuru tarihli … Bayrağı ihtiva eden ” …” sloganının 3.kişilere devir ve temlikinin önlenmesi yönünde ihtiyati tedbir kararı verilmesini, müvekkiline ait eseri haksız bir şekilde marka olarak tescil ettiren davalının markasının hükümsüzlüğüne, şimdilik 5.000,00 TL maddi tazminat ile 10.000,00 TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek en yüksek mevduat faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı …Ş. vekili cevap dilekçesi ve aşamalardaki beyanlarında özetle; müvekkili şirketin yüzde yüz yabancı sermayeli yapı, otomotiv, mobilya endüstri çözümleri ana başlıkları altında faaliyet gösteren ve faaliyet gösterdiği her alanda başta ”…” olmak üzere dünyanın en saygın ve tanınmış markalarına sahip şirketlerden biri olduğunu, müvekkili şirketin tek tüzel kişilik çatısı altında yürüttüğü 4 ana faaliyet alanında birbirinden tümüyle farklı işleyen bir yapılanma ile 4 grup halinde faaliyet göstermekte olduğunu, bu 4 grubun satış, pazarlama, genel müdür ve benzeri görevlerinin farklı kişiler tarafından yürütüldüğünü, müvekkili şirketin yapı grubu altında faaliyet gösteren pencere grubu 2015 yılı sonlarına doğru 2016 yılı içerisinde ülke genelinde pazarlama-reklam kampanyası düzenlemeye karar verdiğini, bu nedenle davacı ve diğer davalının da olduğu 4 reklam ve organizasyon şirketini görüşmeye çağırdığını, yapılan görüşmelerde müvekkili şirketin kampanya ile ulaşmak istediği hedeflerin anlatıldığını, bu dört şirket ile müvekkili şirket pencere grubu yöneticilerinin birkaç kez görüşmeler yaptığını, görüşmeler sonunda da aday olarak davacı şirket ile diğer davalı şirketin kaldığını, diğer davalı şirketin önerilerinin beğenildiğini ve diğer davalı şirket çalışmaya karar verildiğini, sonrasında 23/12/2015 tarihinde sözleşme imzalandığını, müvekkili şirketin diğer davalı ile yapacak olduğu reklam kampanyasında slogan olarak müvekkili şirketin … firması olması ve kelime anlamı itibari ile kamuya malolan ve birçok kişi tarafından kullanılan ” …” sloganının kullanılmasına karar verildiğini, davacı şirkete de kendileri ile çalışmayacağının bildirildiğini, sormaları üzerine sloganın ne olduğunun kendilerine söylendiğini, bir süre sonra davacı şirket tarafından müvekkili şirket grubu yetkililerine ulaşılarak kampanyada kullanılacak olan sloganın kendilerine ait olduğunu, hatta bu konu da 2013 yılında endüstri grubu altında faaliyet gösteren ısıtma grubuna pazarlama faaliyetlerine ilişkin bir sunum hazırladıklarını, ancak çalışmanın beğenilmemesi sebebiyle hayata geçirilmediğini belirttiklerini, müvekkili şirket ısıtma grubu yetkilileri tarafından 2013 yılında hazırlanan sunumun bir örneğinin davacı firmaya gönderilerek bu sloganın kullanılagelen bir slogan olması ve özgünlük taşımaması sebebiyle kampanyaya diğer davalı şirket ile devam edileceğinin bildirildiğini, davacı şirketin 2013 yılında şirketin ısıtma grubuna sunmuş olduğu slogan önerisinin hiçbir şekilde kullanılmadığını ve davacı şirketin içerisinde bu sloganın kullanıldığı yeni bir sunum yaptıkları iddiasının gerçek dışı olduğunu, davacı şirketin iddialarının FSEK kapsamında değerlendirilmesinin mümkün olmayacağını, bir fikri ürünün FSEK 1/B anlamında eser sayılabilmesi için sahibinini özelliğini taşıması ve kanunda öngörülmüş dört eder grubunundan birisine dahil edilmesi gerektiğini, davacı şirketin her ne kadar dava dilekçesinde ”… ” ifadesi için daha önce duyulmamış ve görülmemiş mutlak bir orjinalite sahibi bir reklam sloganı intibaı uyandırmaya çalışmış ise de; Google ‘da yapılan basit bir arama ile sloganın 2009 tarihinde ulusal bir gazete olan … haber manşetinde ve 2011 yılında … Gazetesinin haber manşetinde kullanıldığını, en az 8 yıldır her tarafından kullanılmakta olduğunu, davacı şirketin ”…” ifadesinin reklam sloganı olarak bir tasarım içerdiği ve dolayısıyla Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun 4.maddesinde 8 bent halinde sınırlı bir şekilde sayılmış olan güzel sanat eseri mahiyetinde olduğu iddiasını kabul etmediklerini, eserin güzel sanat eseri sayılabilmesi için estetik değer sahip olması, 8 bent şeklinde sayılan güzel sanat eserlerinden birine girmesi ve sahibinin özelliğini taşımasının gerektiğini, buna göre bakıldığında ” …” ifadesinin üzerine yazılı olduğu boru motiflerinde ‘…bayraklarının renklerinin kullanılması bir tasarım ve bu tasarımın estetik değere sahip bir ürün olması gerektiğini, davacı tarafın iddialarının TTK’ da düzenlenen haksız rekabet hükümleri açısından da kabul edilebilir olmadığını, zira davacının iddia edildiği gibi davalı tarafından hazırlandığı öne sürülen sloganın diğer davalı şirkete iletilerek diğer davalı şirket tarafından tescil işlemlerine başlandığı iddialarının gerçek dışı olduğunu, diğer davalı şirketin aynı sloganı daha önce Rossman isimli başka bir müşterisinin kampanyasında da kullandığını, davacı şirket tarafından 2015 yılının sonlarında ” … ” sloganlı herhangi bir sunum yapılmadığını, davacı şirketin asılsız iddialarını kabul etmediklerini, 2013 yılında davacı tarafından müvekkili şirketin ısıtma grubu için hazırladığı sunumun beğenilmemesi nedeniyle kullanılmadığını, hatta davacı şirketin kendi kayıtlarında bu sunumu bulamadıklarından kendileri tarafından gönderildiğini, davaya konu sloganın pencere gurubu için müvekkili şirkete davacı tarafından sunulmadığını, yani davacının müvekkili şirket yapmış olduğu sunum ile diğer davalının sunumunun aynı faaliyet alanlarında olmadığını, davacı şirketin haksız rekabet iddialarının asıl sebebinin müvekkili şirket pencere grubu tarafından verilen işi alamaması olduğunu, bu nedenle davacı tarafından açılan haksız ve mesnetsiz davanın reddine karar verilmesini talep ve beyan etmiştir.
Davalı … ve vekili davaya cevap dilekçesi ve aşamalardaki beyanlarında özetle; müvekkilinin sahibi olduğu …firmasının Türkiye’nin önde gelen firmalarına verilen reklamcılık hizmetlerini kapsadığını, müvekkili şirketin ” … ” sloganlı çalışmasını …Firmasına sunmadan önce farklı içerikte fakat aynı slogan adı altında yine … menşeili bir firma olan …Firması için kullandığını, bu nedenle dava konusu sloganın diğer davalıdan öğrenildiği hususunun gerçek dışı olduğunu, müvekkili ile diğer davalı firma arasında davacı ve sunmuş oldukları çalışma ile ilgili olarak herhangi bir görüşme olmadığını, her ne kadar davacı tarafından ” …” sloganının 2013 yılında diğer davalı şirkete sunduğu ve bu sunum sonrasında diğer davalı ile müvekkilinin haksız rekabet yaratacak eylemleri doğrultusunda işbirliği yapmış olduğunu iddia etmiş ise de; müvekkilinin … Firması ile yapmış olduğu çalışmanın firmanın ” … ” denen kısmını kapsadığını, davacı tarafın yapmış olduğu sunumun ise …Firmasının ” …” denilen farklı bir alt kısmını kapsadığını, davacının çalışmalarının diğer davalı tarafından kabul görmediğini ve hiç bir zaman kullanılmadığını, müvekkilinin davacı tarafın çalışmasından hiçbir zaman haberdar olmadığını, müvekkilinin davacı firmanın çalışmalarından etkilenmediğini, davacı tarafından her ne kadar müvekkilinin kötü niyetli olduğu iddia edilmiş ise de; bunu ispatlayacak herhangi bir delil ibraz etmediklerini, davacı tarafından her kadar hükümsüzlük davası açılmış ise de bahse konu iddiaların haksız rekabetin konusunu da oluşturduğunu, marka hükümsüzlüğü ile ilgili detaylara değinilmediğini, haksız rekabet iddialarına dayanılmış ise de davanın hükümsüzlük davası olarak açıldığını, davacı tarafın maddi ve manevi tazminat taleplerinde de yerinde olmadığını, müvekkili tarafından aynı sloganın diğer davalı firmaya sunulmadan önce 2015 yılında … Firmasına sunduğunu, hatta o dönemde yarışmada finale kaldıklarını, davalı firmaya da sunulan projenin başka bir firma tarafından kullanılmasını önlemek amacıyla müvekkili tarafından sloganın TPE nezdinde tescil ettirildiğini, davacı tarafından 2016 yılında davalı … Firmasına yapılan sunumlardan sonra müvekkilinin davacı projesinden haberdar olarak haksız kullandığı iddiasında bulunulmuş ise de; müvekkili tarafından 2015 yılında aynı sloganın … Firmasına da sunulmuş olması ve buna ilişkin dosyaya ibraz deliller neticesinde davacının iddialarının haksız ve hukuki dayanaktan yoksun olduğunun ortada olduğunu, davacı tarafça gerçek sahipliği iddiasında bulunulmuş ise de; bu ibareyi ticari faaliyette kullandığını ispatlaması gerektiğini, müvekkilinin markasında … Bayrağı ihtiva eden herhangi bir şeklin mevcut olmadığını, davacı tarafça her ne kadar … Bayrağının kullanıldığı iddia edilmiş ise de; müvekkili tarafından … Firmasına yapılan sunumda yalnızca kırmızı ve sarı renklerini kullandığını, açıklanan nedenlerle davacının ihtiyati tedbir taleplerinin ve haksız davasının reddine karar verilmesini talep beyan etmiştir.
Davacı vekili cevaba cevap dilekçesinde özetle; her ne kadar davalı vekili cevap dilekçesinde görev itirazında bulunmuş ise de dava konusu slogan müvekkilinin hususiyetini taşıdığından eser niteliğinde olduğunu, davanın mahkememizde açılması gerektiğini, bu nedenle davalının görev itirazının reddine karar verilmesi gerektiğini, esas yönden ise davalı şirketin beyanlarının asılsız ve mesnetsiz olduğunu, reklam sloganlarının reklamların dilsel öğeleri olduğunu, reklam sloganlarını kitlelerde yarattığı etki kullanılan sözcük ve cümlelerin sürekli tekrarlanmasından kaynaklandığını, sloganların bu şekilde kullanımı ile reklamı yapılan mal veya hizmetin alınır hale gelmesi neredeyse o mal veya hizmetin bir parçası olarak değerlendirilmesinin mümkün olduğunu, bu nedenle büyük bir fikri çaba ve emeğin sonucu oluşturulan ve ticari değer taşıyan sloganların korunmasının son derece önemli olduğunu, sloganın ayırt edicilik unsuru taşıdığı derece korunması gerekeceğini, dava konusu sloganın davalı tarafından haksız olarak tescil ettirildiğini ve haksız bir şekilde tüm reklam kampanyalarında kullanıldığını, her iki davalının kötü niyetli olduğunu ve dürüstlük kuralının ihlal edildiğini, davalı şirketin dava konusu sloganın daha önce diğer bölümüne sunulduğundan habersiz olduklarını iddia etmelerinin yersiz olduğunu, sloganın sunumunun yapıldığı görüşmede sloganın daha evvel sunduklarını belirttiğini, diğer davalı şirketin de bu fikri çok beğendiğini, kampanyanın bu şekli ile ön onayını verdikten sonra müvekkilinin bulmuş olduğu sloganı diğer davalı şirketin projesine ekleyerek diğer davalı şirketin proje teklifinin kabul edildiğini, davalı şirketim kötü niyetini gösteren diğer bir hususun da müvekkili tarafından … şirketine konu ile ilgili bildirimde bulunması üzerine diğer davalı tarafından TPMK nezdinde sloganın tescil ettirilmesi olduğunu belirterek davanın kabulüne karar verilmesini beyan etmiştir.
Dosyada taraflarca bildirilen tüm deliller toplanmış, Türk Patent ve Marka Kurumu kayıtları getirtilmiş, ilgili dosyalar dosyamız arasına alınmış, bilirkişi incelemesi yaptırılarak raporlar alınmıştır
Türk Patent ve Marka Kurumu kayıtlarının incelenmesinde, …tescil nolu “…” markasının 11/01/2016 tarihinde koruma altına alındığı, 31/11/2016 tarihi itibariyle 19 ve 37. sınıfta, davalı adına tescil edilmiş olduğu, her hangi bir devir kaydı olmadığı anlaşılmıştır.
Dosyadaki bilgi ve belgelerin değerlendirilmesi yönünden dosya alanında uzman heyete tevdi olunmuş olup, heyet olarak sunulan 25/05/2018 tarihli raporda özetle; ” Davaya konu “…” isimli sloganın hak sahibinin davacı olması nedeniyle SMK 25/1 atfı nedeniyle SMK 6/3 kapsamında markanın hükümsüzlüğü talebinin haklı olabileceği, kötüniyete dayalı hükümsüzlük talebinin Takdirinin Sayın mahkemeye ait olacağı, davacının tazminat taleplerinin kullanım tescilli markaya dayalı olması nedeniyle haksız rekabette söz konusu olamayacağı..” yönünde görüş ve kanaat sunulduğu anlaşılmıştır.
Davacı vekili 20/06/2018 tarihli bilirkişi raporuna karşı beyan dilekçesi ile; bilirkişi raporuna katıldıklarını, davalarının subut bulduğunu, bilirkişi raporunda uzunca bir süre markanın tescilli olmasını hukuka uygun kabul edilerek tazminat taleplerinde yerinde olmadığı belirtilmiş ise de; tescilli olduğu süre zarfında verilen zararın tazmin ettirilmesi hususunun gerekli olduğunu, somut olayda davalı marka sahibinin kötü niyetli olduğunun bilirkişi raporundaki tespitlerle ispatlanmış olduğunu, ayrıca davalı … Şirketi cevap dilekçesinde de bu hususu ikrar ettiğini, müvekkili şirketin 2012 yılında hazırlamış olduğu sunumdan haberdar oldukları hem mailden hemde cevap dilekçesinden anlaşıldığını, müvekkili şirketçe davalı … Firmasına uyarının 07/01/2016 tarihinde yapıldığı, diğer davalı davalı tarafından da 4 gün sonra TPMK’ya tescil başvurusunda bulunulduğunu, davalıların beraberce kötü niyetli olarak hareket ettiklerini, bu hususun bilirkişi raporuyla ispatlandığını, zararın tespiti için dosyanın hesap bilirkişine tevdii edilmesini talep beyan etmişlerdir.
Davalı vekili 25/06/2018 tarihli bilirkişi raporuna beyan ve itiraz dilekçesi ile; bilirkişi tarafından sunulan raporda davada haksız rekabetin söz konusu olmadığı, tazminat taleplerininde yerinde olmadığı görüşüne katıldıklarını, davacının marka hükümsüzlük iddiasının haklı olabileceği görüşüne katılmadıklarını, raporun zorlama bir yorumlar içerdiğini, kanun maddesinin hatalı olarak yorumlandığını, TTK 54.madde anlamında ” iş ürünü” olarak değerlendirmesinin de hatalı olarak yorumlandığını, dosyaya sunulan dilekçe ve delillerin de bilirkişi heyeti tarafından eksik ve yanlış olarak değerlendirildiğini belirtmişlerdir.
Davalı … Vekili 21/06/2019 tarihli bilirkişi raporuna beyan dilekçesinde; bilirkişi heyetinin raporda müvekkilinin davacı ve diğer davalı arasındaki 2012 yılındaki ve diğer görüşmelerden haberdar olduğu değerlendirmesinde bulunmuşlar ise de bu hususun hangi delilden yola çıkılarak yapıldığının belirtilmediğini, müvekkilinin kötü niyetli olduğunun, haksız rekabetin koşulların ne şekilde ve neden oluştuğuna ilişkin delil veya herhangi bir neden ortaya koymadıklarını, bilirkişiler tarafından somut bir delile dayanmaksızın tanzim edilen raporu kabul etmediklerini, kök rapor ile ek rapor arasında çelişkiler bulunduğunu, bu nedenle yeni bir heyetten rapor alınması gerektiğini talep beyan etmiştir.
Taraf itirazlarının değerlendirilmesi yönünden dosya ek rapor yönünden aynı heyete tevdi olunmuş, sunulan 20/05/2019 tarihli ek raporda özetle; Davaya konu “…” isimli sloganın hak sahibinin davacı olması nedeniyle SMK 25/1 atfı nedeniyle SMK 6/3 kapsamında markanın hükümsüzlüğü talebinin haklı olabileceği, kötü niyete dayalı hükümsüzlük talebinin takdirinin sayın mahkemeye ait olacağı, her ne kadar kök raporumuzda Yargıtay’ın yerleşik kararlarına göre; tecavüze neden olan tescilli sınai hak davaya konu olayda marka, hükümsüz kıhnmadığı müddetçe haksız rekabetin de söz konusu olamayacağı belirtilmiş ise de vaki uygulamanın 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu öncesine ilişkin olduğu, ancak 6769 sayılı Yasanın 155 inci maddesi hükmüne göre; “Marka, patent veya tasarım hakkı sahibi, kandı hakkından daha önceki rüçhan veya başvuru tarihine sahip hak sahiplerinin açmış olduğu tecavüz davasında, sahip olduğu sınai mülkiyet hakkım savunma gerekçesi olarak ilen süremez” hükmü gereğince davacı maddi ve manevi tazminat talebinde bulunma hakkını haiz olabileceği, bu halde, davalılar … ile … arasında “…” markasının kullanımına dair sözleşme “tasarım ücretlerine ilişkin fiyat listesi” mevcut olup …. tarafından diğer davalı Öga/Partners/…’a 23.12.2015 tarihinde gönderilen ©’mailde ve medya faaliyetleri için 100.000 Euro bütçeyi üretim ve avans ücretlerine paylaştı …klan yazılı olup “Reklam Acente Hizmetleri için Genel Sözleşme1′ tasarım ücretlerine ilişkin fiyat listesi ek 5 de mezkur markaya ilişkin medya/baskı/yapım ücretleri toplamı 322.000 TL = 100.000 Euro olarak belirlenmiş olduğu, sektörel bakımdan davalı …’un diğer davalı …’dan alacağı tutarın %25/30u oranında kar sağlayacağı dikkate alındığında 322.000 TL %25 = 80,500 TL davalı kan olduğu, ancak taleple bağlılık ilkesi gereğince davacı 5 000 TL maddi tazminat talep ettiğinden davacının 5.000 TL + en yüksek mevduat faizini davalılardan talep edilebileceği, davalıların fillerinin haksız rekabete sebebiyet vereceği kanaatine varılmış olmakla takdiri Sayın Mahkemeye ait olmak kaydıyla vaki kulllanımlar nedeniyle manevi tazminat talebinin de yerinde olabileceği…” yönünde görüş ve kanaat sunulduğu anlaşılmıştır.
Davalı …Ş. 24/06/2019 tarihli ek bilirkişi raporuna karşı beyan dilekçesinde; 20/05/2019 tarihli bilirkişi raporunun davacının mesnetsiz tazminat taleplerine hukuki mesnet bulmaya çalışan mütalaa mahiyetinde olduğunu, raporun hüküm vermeye elverişli olmadığını, davacının iddialarının yerinde olup olmadığının yani öncelikle uygulanacak mevzuatın tespit edilmesi gerektiğini, davacının iddia ettiği gibi ” … ” sloganının eser olup olmadığının, haksız rekabetin ve dolayısı ile maddi ve manevi tazminatın söz konusu olup olmadığının tespit edilmesinin gerektiğini, kök ve ek raporda ” …” sloganının eser niteliğinde FSEK kapsamında düzenlenen eser niteliğinde olmadığının sabit olduğunu, haksız rekabet ve maddi ve manevi tazminat talepleri konusunda kök ve ek rapor arasında çelişkiler oluştuğunu, her iki bilirkişi raporunda da eser olarak değerlendirilmeyen sloganın 2015-2016 yıllarında diğer davalı tarafından müvekkili şirket reklamlarından kullanılmasının FSEK 84.madde kapsamında değerlendirilemeyeceğini, FSEK 84.madde kapsamında değerlendirilebilmesi için ortada bir ”resim, işaret veya ses” in bulunması gerektiğini, herhangi bir şekilde haksız rekabetin söz konusu olmadığını, bu nedenle de maddi ve manevi tazminattan da söz edilemeyeceğini, bilirkişilerin tazminat hesaplarının dahi hatalı olduğunu, alınan ek raporun hüküm vermeye elverişli olmadığından; yeni bir bilirkişi heyetinden rapor alınmasını talep etmiştir.
Davalıların kök ve ek raporuna beyan ve itirazları mahkememizce değerlendirilmiş olup; dosyanın Mahkememizce resen seçilecek bir Fsek uzmanı, bir marka vekili, bir reklam sektör bilirkişisi, bir rekabet hukuku alanında uzman akademisyen bilirkişiye tevdiine, tarafları arasındaki uyuşmazlık konusunun tespiti yönünden özellikle davalı adına tescilli “…” ibaresinden oluşan markanın marka tescil şartlarının bulunup bulunmadığı sektörel bazda jenerik nitelikte olup olmadığı, davacının iddiaları ve davalı tarafın savunmaları dikkate alındığında her bir iddia ve savunma yönünden hükümsüzlük şartları ayrı ayrı değerlendirilmek suretiyle mevzuat kapsamında hükümsüzlük şartlarının oluşup oluşmadığı, tescile konu ibarenin davacının hak sahipliğine yönelik iddiaları değerlendirilmek suretiyle eser niteliğinin bulunup bulunmadığı eser olarak kabulü halinde davalılara ait kullanımların Fsek kapsamında hak ihlali olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceği, tarafları iddia ve savunmaları kapsamında davalıların eylemlerinin haksız rekabet olarak kabulünün gerekip gerekmediği hususlarında daha önce sunulan raporlar ile farklı kanaate ulaşılması halinde bu hususta ayrıca gerekçelendirilmek suretiyle ayrıntılı ve gerekçeli rapor tanzimi yönünde ara karar oluşturulmuş olup; dosya mahkememizce resen seçilen bilirkişi heyetine tevdi edilmiş, bilirkişi heyetince sunulan 28/07/2020 tarihli heyet raporunda özetle; davalı …’a ait “…” İbaresinin tescilli olduğu 19. Ve 37. Sınıflar bakımından jenerik bir ibare olmadığı, bu durumda yalnızca “jeneriklik” yani SMK 5/1-c maddesi bakımından dava konusu markanın tescil edilebilirlik şartını taşıdığı, ‘ …’ ibaresinin sahibinin hususiyetini taşımadığı ve FSEK’deki sübjektif unsur ile objektif unsur kriterini taşımadığı, ancak reklam sektöründe ilk defa davacı tarafından kullanılan bir slogan olarak davacının iş ürünü olduğunu, bu kapsamda FSEK 84 ve TTK 54 uyarınca korunabileceğini, davalıların, davacıya ait iş ürününü kullanmalarının haksız rekabet kapsamında değerlendirildiğini, dava konusu … tescil numaralı “…’ markasının 19. ve 37. Sınıflar bakımından SMK 6/3 ve 6/9 anlamında hükümsüzlük şartlarının oluştuğunu; ancak, dava dilekçesinin sonuç ve talep kısmında davacının hangi hükümsüzlük sebebine dayandığı ve hangi emtialar bakımından hükümsüzlük talebinde bulunduğunu açıklanmadığından bu husustaki takdirir Mahkeme’ye ait olduğu, sözleşmenin Tasarım Ücretlerine ilişkin fiyat listesi” uyarınca incelendiğinde medya, baskı ve yapım ücretleri toplamının 322.000-TL olduğunu, her ne kadar dosya kapsamında alınan kök ve ek raporlarda yer alan sektörel bakımdan davalı …’un %25-30 oranında kar sağlayacağı tespitlerine katılıyor olunsa da 322.000-TL’nin içinde salt davalının kendi üretimi için aldığı tutarlar dışında bu mecraların masraflarının da olduğunu, bu masraflar ve net kazanılan tutarların ancak davalıların ticari defterleri ve faturaları incelenerek tespit edilebileceğini, bu husustaki nihai takdirin Mahkeme’ye ait olduğu..” yönünde görüş ve kanaat sunulduğu anlaşılmıştır.
Taraflar son sunulan rapora ilişkin yazılı beyanlarını dosyaya sunmuşlar, davalı … 02/10/2020 tarihli oturumdaki beyanında; sunulan rapor içeriklerindeki aleyhe olan hususları kabul etmediğini, dosyaya sunulan belgelerden de anlaşılacağı üzere diğer davalı ile yapmış olduğu çalışma davacının daha önceden sunmuş olduğu “…” ibareli reklam çalışmasından tamamen bağımsız bir çalışma olup, herhangi bir surette davacının bu ibareyi içeren çalışmalarından haberdar olmadığını, yargılama safahatinde buna ilişkin sunulmuş bir delil de bulunmadığını, … ibaresi daha önceden reklam sektöründe birçok ürünün reklam ve tanıtımlarında kullanıldığını, gerek menşei olarak Alman mallarına ithafen gerekse bir malın alınması tavsiyesi içeren reklam etkisi yaratmakta kullanıldığını, bunun jenerik ifade olduğunu kabul ettiğini, bu sloganın bir söylem ve fikir olduğunu ve herkes tarafından kullanılabilir olduğunu, diğer davalıya sunmuş olduğu bu ibareyi içeren reklam tanıtımından önce de dava konusu uyuşmazlıktan yaklaşık 1 sene önce … firmasına sunduğunu, açılan davayı kabul etmediğini, davanın reddine karar verilmesini beyan etmiştir.
Rapora yönelik itirazların mahkememizce ele alınması gerektiği oluşturulacak olan yeni heyetin usul ekonomisine uygun düşmeyeceği gibi yargılama safahatini uzatacağı dikkate alınarak tekrardan inceleme yapılması taleplerinin reddine karar verilerek yargılamaya devam olunmuş olup, davacı vekilince sunulan ve harçlandırılan 16/10/2020 tarihli talep arttırım dilekçesiyle davacı maddi tazminat talebini 80.500,00 TL ye arttırmış, eser hak sahipliğine dayalı manevi tazminat yönünden de 10.000 TL tazminat talebini yinelemiştir.
Dava, 6769 sayılı SMK hükümleri uyarınca açılmış eser hak sahipliği/ gerçek hak sahipliği iddiasına dayalı marka hükümsüzlüğü ve sicilden terkini talebinden ibarettir.
Eser Vasfı – Eser Hak Sahipliği – Gerçek Hak Sahipliği Yönünden Değerlendirme
Yargıtay kararlarına göre, FSEK kapsamındaki uyuşmazlıkta dava konusu fikri ürünün “eser” niteliği taşıyıp taşımadığı re’sen araştırılmalıdır. FSEK’in 1/B maddesinde öngörülen tanım dikkate alındığında bir fikir ve sanat ürününün eser olarak nitelendirilebilmesi için iki unsuru haiz olması gerekir. Bunlardan ilki, fikir ve sanat ürününün “sahibinin hususiyetini taşıması”, ikincisi ise “kanunda sayılan eser kategorilerinden birine dahil olması”dır. Doktrinde, bu unsurlardan ilkine “sübjektif unsur” veya “esasa ilişkin şart”, ikincisine ise “objektif unsur” veya “şekle ilişkin şart” denilmektedir. Sübjektif unsur gereğince, bir fikir ve sanat ürününün eser olarak kabul edilebilmesi için, bu ürünün onu meydana getiren kişinin “hususiyetini” taşıması gerekmektedir. Başka bir deyişle eser onu yaratan zihnin bireyselliğini gösteren özellikler taşımalıdır. Objektif unsur gereğince, bîr fikir ve sanat ürününün hukuk alanında korunmayı hak edebilmesi için, sahibinin hususiyet arz eden fikri çabasının somut neticesi olması gerekir. Başka bîr deyişle bu fikri çaba gözle görülebilir, elle tutulabilir, kulakla duyulabilir, kısaca algılanabilir olmalıdır. Fikir ve düşünceler, ancak bir şekle büründüğünde yani eser formunda açıklığında fikri hukuk kapsamına girer. Diğer taraftan eserde algılanabilir olma dışında düşüncenin açıklanış formatı da önemlidir. Yani fikir ve sanat ürününün FSEK’te öngörülmüş olan düşünceyi ifade formatlarından birine dahil olması gerekir. FSEK’te eser formatları olarak, ilim ve edebiyat eserleri, musiki eserleri, güzel sanat esefleri, sinema eserleri ve bağlı eser olarak kabul edilen işlenme eserler gösterilmiştir. Dolayısıyla bir fikir ve sanat ürününü bu formatlardan birine sokmak mümkün değilse, onu kanuna göre eser saymak ve korumak da mümkün olmayacaktır.
Yargıtay kararlarında FSEK kapsamındaki uyuşmazlıklarda, “eser sahipliği” ya da hak sahipliği sıfatının da re’sen gözetilmesi gereğine işaret edilmektedir. Dolayısıyla huzurdaki davada da, uyuşmazlık konusu fikri ürünlere ilişkin eser sahipliği ya da hak sahipliği sıfatının re’sen irdelenmesi gerekmektedir. Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nda eser sahipliği veya hak sahipliği ile ilgili çeşitli karinelere yer verilmiştir.
FSEK m. 11 hükmüne göre; “Yayımlanmış eser nüshalarında veya bir güzel sanat eserinin aslında, o eserin sahibi olarak adını veya bunun yerine tanınmış müstear adını kullanan kimse, aksi sabit oluncaya kadar o eserin sahibi sayılır. Umumi yerlerde veya radyo-televizyon aracılığı ile verilen konferans ve temsillerde, mutat şekilde eser sahibi olarak tanıtılan kimse o eserin sahibi sayılır, meğer ki, birinci fıkradaki karine yoluyla diğer bir kimse eser sahibi sayılsın.”
Yine gerçek hak sahipliği iddiası yönünden;6769 sayılı SMK ile marka hukukumuzda tescil ilkesi kabul edilmiştir. Ancak tescil ilkesi kabul edilmesine rağmen sistemimiz getirilen istisnalar nedeniyle kullanma sistemine daha yakındır. Yargıtay da yerleşik uygulamasında gerçek hak sahipliği kuralını benimsemiş ve markayı ilk defa kullanıp ona ayırt edicilik kazandıranı gerçek hak sahibi olarak adlandırmıştır. Ancak bir kimsenin bir markayı sadece ilk defa kullanmaya başlaması ile o marka üzerinde önceye dayalı hak sahibi olduğu kabul edilemez.
Tescil edilmemiş markaya SMK ile koruma sağlanmasının sebebi sadece tescilsiz marka sahibinin markayı ilk kez kullanmaya başlaması değildir. Aksine markanın kullanımını haklı kılacak daha temel ve önemli bir sebep bulunmalıdır. Bu da markanın belli bir yer, bölge ve piyasada bilinir hale gelmesidir.
Doktrinde marufiyet kuralı olarak isimlendirilen bu şart hem Türk Patent ve Marka Kurumu uygulamasında hem de Yargıtay içtihatlarında kabul edilmiş ve tescilsiz marka sahibinin kendisinden sonra yapılan tescilleri engelleyebilmesi veya hükümsüzlük davası açarak haksız yapılmış tescilleri ortadan kaldırabilmesi için tescilsiz markanın yoğun kullanımının kanıtlanması gerekmektedir.
Markayı tescil ettirmeden ilk defa kullanan ve maruf hale getiren kişinin “gerçek hak sahipliğine” dayalı olarak SMK’nın 6.maddesi hükmünden yararlanarak aynı markanın aynı tür mal ve hizmet için bir başka kişi adına tesciline itiraz edebilmesi veya hükümsüzlük davası açabilmesi için; 1.Davacıya ait markanın ayırt edicilik kazanmış olması, 2.Markanın, itiraz eden veya dava açan tarafından diğer haksız başvuru/tescil yaptığı iddia edilen kişinin başvurusundan önceki bir tarihten beri kullanılmakta olması, 3.İtiraz sahibinin veya hükümsüzlük davası açanın üzerinde önceden kullanmaya dayalı hak sahibi olduğunu iddia ettiği ibare ile tescil başvurusu yapılan veya hükümsüzlüğü talep edilen markanın aynı veya benzer olması gerekmektedir.
Yargıtay 11. HD. 1998/1734 esas, 1998/5146 karar sayılı ve 06/07/1998 tarihli kararında, “İsviçre-Türk markalar hukuku, marka üzernideki hakkın iktisabı ve korunması ile ilgili olarak üç önemli ilkeye dayanır. Marka üzerindeki öncelik hakkı, o markayı, ihdas ve istimal eden ve piyasada maruf hale getiren kişiye aittir. Buna ‘gerçek hak sahibi’ denilir ve bu tescil açıklayıcı etkiye sahiptir. Buna mukabil bir markayı ihdas etmeksizin seçip tescil ettiren kimsenin bu tescili kurucu etkiye sahiptir. Ancak, bu tescil sadece hak sahibine başlangıçta şarta bağlı bir hak sağlayabilir. Gerçek hak sahibinin dava açıp bu markayı tescil ettireceği tarihe kadar kurucu etkiye sahipliği devam eder. Çünkü, hakiki, gerçek hak sahipliği ikinci bir bağımsız ve münferit mülkiyete hak vermez. Markanın hakiki hak sahibi markasının aynısını veya tefrik edilemeyecek benzerini, her nasılsa marka olarak tescil ettiren kimsenin, sonradan tescil edilmiş markanın terkinin istenebileceği kabul edilmektedir.” şeklinde karar verilmiştir.
Somut olaya dönüldüğünde davacı “…” ibarelerinden oluşan slogan niteliğindeki ikilemenin eser niteliğinde olduğunu iddia etmiş ise de izahı yapılan mevzuat kapsamında ele alındığında raporlarda da kabul olunduğu üzere FSEK’deki sübjektif unsur ile objektif unsur kriterini taşımadığı, her ne kadar raporlarda SMK 5 kapsamında slogan/jenerik ifade olmadığı değerlendirilmiş ise de davalı …’in kabulün de de olduğu üzere sektörde sık kullanılan jenerik ifadelerden olduğunun kabulünün gerektiği, aksi kabulü gerektirir bir delil sunulmadığı gibi her ne kadar davacı 2012 yılında davalının firmanın başka bir birimine bu ifadeyi reklamda kullanmak için sunduğunu belirtmiş ise de davalı …’in de bahse konu ibareyi içeren çalışmayı dava dışı Rossman firmasına sunduğu, bu sunum öncesinde davalının davacı sunumundan haberdar olduğunun kabulünü gerektirir bir durumun bulunmadığı, sonuç olarak FSEK kapsamında eser niteliğinde değerlendirilmesinin mümkün olmadığı gibi her ne kadar raporda aksi yönde değerlendirmelerde bulunulmuş ise de sektörde kullanılan -esasen izaha muhtaç olmamakla birlikte – slogan ifade üzerinde tarafların gerçek hak sahipliği iddialarının dinlenmeyeceği sonucuna ulaşılmıştır.
Hükümsüzlük iddiası Yönünden;
1- SMK 6/3 Yönünden; SMK 6/3 hükmüne göre; başvuru tarihinden veya varsa rüçhan tarihinden önce tescilsiz bir marka veya ticaret sırasında kullanılan bir başka işaret için hak elde edilmişse, bu işaret sahibinin itirazı üzerine, marka başvurusu reddedilir. Bu maddenin konuluş amacı başlısına ait kişi ismi ve fotoğrafın haksız olarak kullanılmasını önlemek olduğu gibi, aynı zamanda marka hukuku dışında kalan fikri emek ve yaratıcılığın korunmasıdır.
Yukarıda ele alındığı üzere bahse konu ibare üzerinde davacının hak sahipliğinin kabulünün mümkün olmadığı sonucuna ulaşılmakla bu sebebe dayalı hükümsüzlük talebi kabul görmemiştir.
2- Kötüniyetli Tescil Yönünden; Davacı taraf ikinci hükümsüzlük sebebi olarak kötüniyetli tescile dayanmıştır SMK 6/9 hükmüne göre; “Kötüniyetle yapılan marka başvuruları itiraz üzerine reddedilir’.
Kötüniyetli marka başvurusunda TTK nın 18/3 hükmü anlamında basiretli tacir gibi davranma yükümlülüğüne aykırı davranılıp davranılmadığı da göz önüne alınmalıdır. Doktrinde de isabetli olarak belirtildiği üzere; kötü niyetin geniş yorumlanması ve gerçekte kullanmayıp, yedekleme veya marka ticareti yapmak amacına veya şantaja yönelik markaların kötü niyetli marka başvuru olarak kabul edilmesi gerekir.
Dosyadaki bilgi ve belgelerden ve özellikle davalı …’un son celsedeki beyanları dikkate alındığında; davalının marka tescili sırasında davacının ticari iş ve işlemlerinden haberdar olduğunun kabulünü gerektirir bir durum bulunmamakla bu noktada davacının bahse konu ibare üzerindeki hak sahipliği iddiasının yerinde olmadığı kabul olunmuş olmakla davacıya karşı doğrudan kötü niyet iddiası kabul olunamaz ise de kendi ikrarında da olduğu üzere sektörde jenerik ifade olan “…” ibaresi üzerinde hak sahibi olmadığını bilmesine rağmen bu ibareyi marka olarak tescil ettirmekle dürüstlük kuralına uygun davranmadığı, tescilde kötü niyetli olduğunun kabulünün gerektiği sonucuna ulaşılmış olup kötü niyete dayalı hükümsüzlük talebinin kabulüne karar vermek gerekmiştir.
Maddi ve manevi tazminat talepleri yönünden değerlendirme;
Davcının maddi ve manevi tazminat talepleri eser hak sahipliği ve gerçek hak sahipliğine dayalı olmakla bu yöndeki iddiaları yukarıda izah olunan gerekçelerle kabul görmemiş olup bu noktada tazminat taleplerinin dinlenilemeyeceği kanaatiyle bu taleplerinin reddine karar vermek gerekmiştir.
Haksız rekabet yönünden de talep değerlendirildiğinde; 6102 sayılı TTK’nın 54 vd maddeleri ise Haksız Rekabete ilişkindir. Madde 54- “(1) Haksız rekabete ilişkin bu Kısım hükümlerinin amacı, bütün katılanların menfaatine, dürüst ve bozulmamış rekabetin sağlanmasıdır. (2) Rakipler arasında veya tedarik edenlerle müşteriler arasındaki ilişkileri etkileyen aldatıcı veya dürüstlük kuralına diğer şekillerdeki aykırı davranışlar ile ticari uygulamalar haksız ve hukuka aykırıdır. ” hükümlerine amridir. Yine TTK Madde 55- (1) Aşağıda sayılan hâller haksız rekabet hâllerinin başlıcalarıdır: a) Dürüstlük kuralına aykırı reklamlar ve satış yöntemleri ile diğer hukuka aykırı davranışlar ve özellikle;….4. Başkasının malları, iş ürünleri, faaliyetleri veya işleri ile karıştırılmaya yol açan önlemler almak,… dürüstlüğe aykırı davranmış olur. Şeklinde düzenlenmiş Madde 56 da “Haksız rekabet sebebiyle müşterileri, kredisi, meslekî itibarı, ticari faaliyetleri veya diğer ekonomik menfaatleri zarar gören veya böyle bir tehlikeyle karşılaşabilecek olan kimse; a) Fiilin haksız olup olmadığının tespitini, b) Haksız rekabetin men’ini, c) Haksız rekabetin sonucu olan maddi durumun ortadan kaldırılmasını, haksız rekabet yanlış veya yanıltıcı beyanlarla yapılmışsa bu beyanların düzeltilmesini ve tecavüzün önlenmesi için kaçınılmaz ise, haksız rekabetin işlenmesinde etkili olan araçların ve malların imhasını, d) Kusur varsa zarar ve zıyanın tazminini, e) Türk Borçlar Kanununun 58 inci maddesinde öngörülen şartların varlığında manevi tazminat verilmesini isteyebileceği düzenlenmiş kararların ilanının talep edebileceği öngörülmüştür.
TTK hükümlerinden de anlaşılacağı üzere başkasının haklı olarak kullandığı tanıtıcı işaretlerle kullanmak veyahut iltibasa meydan verecek eylemlerde kullanmak haksız rekabet olarak nitelendirilmiştir.
Tacirin ticari hayatı ile ilgili olarak yaptığı işlerde diğer şahıslardan daha çok “özen göstermesi” gerektiği kabul edilmektedir. Tacir devamlı olarak yaptığı işlerle ilgili mevzuatı, ne yapması gerekeceğini tacir olmayan şahıslardan daha iyi bilir ve bilmek zorundadır. Tacirin bilmek zorunda olduğu şeylerin başında ticari hayatı için gerekli olan kanun hükümleri, ticari hayatın gerekleri ve teamülleri ile ticari örf ve adet gelir. Bu bağlamda, başvuru sahiplerinin tacir olması durumunda T.T.K. M.18/f.2 uyarınca “basiretli bir tacir gibi” hareket etme yükümü altında oldukları kabul edilmektedir. Fakat; bu yükümlülüğün çok katı ve sert değerlendirilmemesi her somut olayın özelliğine göre incelenmesi gerekmektedir.
Somut olaya dönüldüğünde; davacının eser ve gerçek sahipliğinin bulunmadığı dikkate alındığında haksız rekabet iddialarının da dinlenilemeyeceği, aksi kabul halinde dahi davalı …’in diğer davalı ile çalışması öncesinde bahse konu ibareyi kullandığı, diğer davalı ile olan ilişkisiyle bu ibareden haberdar olup davacı sunumundan faydalandığı yönündeki iddianın ispatlanmadığı dikkate alındığında davalıların kullanımlarının haksız rekabet olarak değerlendirilemeyeceği sonucuna ulaşılmış davacının taleplerinin haksız rekabet yönünden de dinlenilebilirliğinin bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
Tüm dosya kapsamı izahı yapılan mevzuat kapsamında değerlendirildiğinde; her ne kadar davacı “…” ibaresinin eser niteliğinde olduğu ve bu ibarenin gerçek hak sahibi olduğundan bahisle hükümsüzlük ve tazminat talepli iş bu davayı açmış ise de bahse konu ibarenin eser niteliğinin bulunmadığı, gerçek hak sahipliği yönünden sunulan deliller kapsamında yapılan değerlendirmeler çerçevesinde davalı kabulünde de olduğu üzere bu ibarenin alman malları tanıtımında sıkça kullanılan bir ibare olduğu, davalı …’in rossman firmasına yaptığı reklam filminde de bu ibareyi davacı kullanımından habersiz olarak kullandığı dikkate alındığında gerçek hak sahipliği iddiasının dinlenilemeyeceği, davalılara ait kullanımlarının bu kabuller dikkate alındığında haksız rekabet olarak kabulünün mümkün olmadığı, hükümsüzlük iddiaları yönünden SMK 6/3 e dayalı iddiaların hak sahipliğine ilişkin değerlendirmeler dikkate alındığında dinlenilemeyecek ise de SMK 6/9 a dayalı kötü niyetli tescil yönünden davalının doğrudan davacıya yönelik kötü niyeti sabit değil ise de kendi ikararı ile sabit olan jenerik bir ifadeyi hakkı olmadığını bilmesine rağmen kullanmasının kötü niyetli tescil olarak kabulünün gerektiği sonucuna ulaşılmakla davalı adına tescilli markanın hükümsüzlüğüne karar vermek gerekmiş sübut bulmayan maddi ve manevi tazminat talepleri reddolunarak aşağıdaki şekilde hüküm tesis olunmuştur.
HÜKÜM :Yukarıda gerekçesi açıklandığı üzere,
1-Davacının hükümsüzlüğe yönelik açmış olduğu davanın KABULÜ ile; davalı … adına TPMK nezdinde … no ile kayıtlı ”…” ibareli markanın hükümsüzlüğüne, sicilden terkinine,
2-Davacının eser sahipliğine tecavüz ve haksız rekabete yönelik davalılara karşı açmış olduğu maddi ve manevi tazminat davalarının REDDİNE,
3-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi uyarınca hesap olunan 59,30-TL karar harcının peşin yatırılan 1.320,76- TL’den mahsubu ile kalan 1261,46-TL’nin karar kesinleştiğinde talep halinde yatırana iadesine,
4-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca kabul edilen markanın hükümsüzlüğü, sicilden terkini, talepleri yönünden davacı vekili yararına hesap olunan 5.900,00 TL vekalet ücretinin davalı …”dan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davacıya verilmesine,
5-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca reddolunan maddi tazminat talebi yönünden hesap olunan 5.900,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davalılara verilmesine,
6-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca reddolunan manevi tazminat talebi yönünden hesap olunan 5.900,00-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davalılara verilmesine,
7-Davacı tarafından yapılan:6.450,00- TL bilirkişi ücreti, 595,40-TL posta gideri olmak üzere toplam 7.045,40- TL yargılama giderinden kabul ve red oranına göre hesap olunan 3.522,70-TL ile 95,30-TL harç (peşin+başvuru+tamamlama harcı) olmak üzere toplam 3.618,00-TL yargılama giderinin davalı …”dan alınarak davacıya verilmesine, kalan kısmının davacı üzerinde bırakılmasına,
8-Davalı tarafından yapılan yargılama gideri olmadığından bu hususta hüküm kurulmasına yer olmadığına,
9-Yatırılan gider avanslarından kullanılmayan kısmının talep halinde ve karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,
Dair taraf vekillerinin yüzüne karşı, (HMK 345/1 md. gereğince) gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Mahkememize veya başka bir yer mahkemesine dilekçe ile başvurmak ve istinaf harcı ile gerekli giderlerin tamamı ödenmek suretiyle, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı. 21/01/2021

Katip …
¸

Hakim …
¸