Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2017/127 E. 2019/18 K. 17.01.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
2.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2017/127
KARAR NO : 2019/18

DAVA : Fikir Ve Sanat Sanat Eseri Sahipliğinden Kaynaklanan Haklara Tecavüzün Ref’i, Önlenmesi Ve Tazmini
DAVA TARİHİ : 23/06/2017
KARAR TARİHİ : 11/09/2018

Mahkememizde görülmekte bulunan Fikir Ve Sanat Sanat Eseri Sahipliğinden Kaynaklanan Haklara Tecavüzün Ref’i, Önlenmesi Ve Tazmini davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekilinin asıl dosya dava dilekçesinde ve birleşen dosya dava dilekçelerinde özetle; müvekkili yayınevinin gerek yerli gerekse de çeviri eserler ile ülkemizin kültürel mirasına katkılarda bulunduğunu, ünlü yazar …’un eserlerinin Türkçe çeviri, çoğaltım ve yayım haklarını 02/02/2017 tarihli sözleşme ile yasal mirasçılarından münhasır olarak devraldığını, davalıların “…-…-…” isimli eserleri, birleşen Mahkememizin 2017/128 esas sayılı dosyası dava dilekçesinde, “…-…-…-…” (“…-…” isimli eserleri tek kitap olarak) isimli eserleri, birleşen İstanbul 1.FSHHM’nin 2017/562 esas sayılı dosyası dava dilekçesinde, “… -…-…- …-…-…” isimli eserleri, birleşen İstanbul 1.FSHHM’nin 2017/126 esas sayılı dosyası dava dilekçesinde,” …- …- …’a …” isimli eserleri davalıların, yasal mirasçısı olduğu … çevirisi ile onlardan aldığı devir sözleşmesiyle çoğaltıp yaydığını, davalının dava konusu eserleri asıl eser sahiplerinden hiçbir şekilde izin almadan mülga FSEK 28.maddenin yürürlükte olduğu dönemde yapıldığını iddia ettiği çeviri ile halen çoğaltıp yaydığını, davalının tercüman ile yaptığı sözleşmeleri sunarak kendini asıl eser sahibinin önüne geçirerek hak sahibi olarak tanıttığını ve bu suretle bu kitapları çoğaltıp yaydığını, ancak kanunun hiçbir maddesinin o dönemde yapılan bir çevirinin sonsuza kadar yayılmasına izin vermediğini, FSEK 28. maddenin yürürlükte olduğu dönemdeki çevirmenin elde ettiği eser sahipliğinin, mali ve manevi hakların sona eremeyeceğini, sadece asıl eser sahibinden izinsiz kullanılamamakta olduğunu, çevirmenin bu haklarını kullanma salahiyetinin, asıl eser sahibinin izni ile birleştirildiğini, asıl eser sahibinden izin almadan bu kitapları yayınlamaya devam eden davalının eyleminin hukuka aykırı olduğunu belirterek, fazlaya ilişkin haklarının saklı kalmak kaydıyla, davalının yeni çoğaltım ve yayımının engellenmesi suretiyle tecavüzünün men’ine, davaya konu kitapların mümkün olan her mecradan toplatılması şeklinde tecavüzün ref’ine, davalının yeni baskılar yapmasının ve yayımının, aynı zamanda bandrol alımının engellenmesi hususunda ihtiyati tedbir kararı verilmesini talep ve dava ettiği anlaşılmıştır.
Davalılar vekili cevap ve birleşen dosya cevap dilekçelerinde özetle; birleşen dosya davalarının aynı dilekçe ve ekleri ile birlikte mükerrer olarak açıldığını ve bu davalarda da ayrı ayrı ihtiyati tedbir talebinde bulunulduğunu, bu hususta ilk yargılamanın … 1.FSHHM’nin … esas sayılı dosyasında yapıldığını ve bilirkişi arporunda müvekkili yayınevinin çevirisinin yasal olduğunun tespit edildiğini ancak davanın açılmamış sayılmasına karar verildiğini, işlenme eser üzerindeki hak sahipliğinin süre ile sınırlı olduğunu, koruma süresi olarak adlandırılan dönemden sonra herkesin eser sahibine tanınan mali haklardan istifade etme imkanına sahip olduğunu, davalara konu tercümelerin incelenmesinden söz konusu eserlerin 1990-1995 yılları arasında yayınlandığının anlaşıldığını, yayınlandığı tarihte yürürlükte bulunan mevzuata aykırı hiçbir basım faaliyetinin söz konusu olmadığını beyanla tüm ihtiyati tedbir taleplerinin reddine karar verilmesini ayrıca müvekkilinin … tercümelerini yayınlamasıyla ilgili olarak … 3.Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin … esas sayılı dava dosyası ile dava açıldığını, açılan davanın reddedildiğini ve Yargıtay denetiminden geçerek 07.06.2016 tarihinde kesinleştiğini, mahkememizde açılan dava ve birleşen dosya davaları ile dava konusu aynı olan davaya ilişkin kesin hüküm bulunduğunu bu nedenle de asıl davanın ve birleşen dosya davalarının reddine karar verilmesini talep ettiği anlaşılmıştır.
… 3.FSHHM’nin … esas sayılı dava dosyasında davacı …Tic.Ltd.Şti. Tarafından davalı …Ş aleyhine mahkememiz dava dosyası ve birleşen dava dosyaları ile dava konusu aynı olan kitaplar yönünden FSEK’e dayalı Tecavüzün önlenmesi, Men’i, Ref’i talepli dava açıldığı, yapılan yargılama sonucunda 17.12.2013 tarihli kararı ile “…dava konusu eserlerin yayımlanma tarihlelri itibariyle 4110 Sayılı Yasa ile yürürlükten kalkan FSEK 28.maddesi uyarınca Türkçe’ye tercüme ve yayının serbest olduğu, dava dışı … tarafından tercümelerinin bu istisna hükmü kapsamında olmak üzere yapıldığı, yasayla tanınan tercüme ve bu tercümenin çoğaltıması ve yayılması konusundaki sınırlı kazanılmış hakların 5846 Sayılı Kanun’un geçici 2.madesinin 2.fıkrası uyarınca korunduğu, 4110 Sayılı Kaununla FSEK’e ilave edilen Ek Madde 2 hükmünün ise eser sahiplerine ve bağlantılı hak sahiplerine tanınan yeni haklar ve uzatılmış koruma sürelerinin uygulanması ile ilgili olduğundan somut olaya uygulanamayacağı, ülkemizin tarafı olduğu uluslararası sözleşmelerin de aksine uygalamayı öngörmedikleri, adı geçen çevirmenden intikal eden çevirileri çoğaltma ve yayma haklarının mirasçılar tarafından davalıya devredildiği, asıl eser sahibi veya mirasçılarının yetkisi dahilinde bulunmayan, FSEK’nın 28.maddesine uygun çevirilerin hükmün yürürlükten kalkmasından sonra basım ve yayınlanmasını önleme hakkının bulunmadığı, bu haliyle eser sahibinin haleflerinden asıl eser üzerindeki bir kısım hakları devralan davacının da önleme hakkını ileri sürülemeyeceği…” gerekçesi ile davanın reddine dair verilen kararın Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 2014/11289 esas-2015/5116 karar sayılı 30.03.2015 tarihli kararı ile onandığı anlaşılmıştır.
Asıl dava ve birleşen dosya davaları 5846 Sayılı FSEK hükümleri uyarınca açılmış tecavüzün men’i, ref’i talepli davalardır.
Bilindiği gibi 5846 sayılı FSEK’nun 1/B maddesinin ‘a’ bendinde eser, “sahibinin hususiyetini taşıyan ilim ve edebiyat, musiki, güzel sanatlar veya sinema eserleri olarak sayılan her nevi fikir ve sanat mahsullerini” ifade eder. Buna göre bir fikri ürünün eser sayılabilmesi için iki koşulu birlikte gerçekleştirmesi gereklidir. İlk olarak fikri ürünün sahibinin hususiyetini taşıması, bir başka deyişle kendinden önce ortaya konmuş benzerlerine göre özgün bir niteliğe sahip olması gerekir. İkinci olarak bu fikri ürünün FSEK’nun ikinci ve devamı maddelerinde belirlenen eser kategorilerinden birine dahil edilebilmesi aranmalıdır.
Yasada fikir ve sanat eserlerinin çeşitleri ikinci maddede düzenlenen ilim ve edebiyat eserleri, üçüncü maddede yer verilen musiki eserleri, dördüncü maddede tanımlanan güzel sanat eserleri, beşinci maddede düzenleme bulan sinema eserleri ve son olarak altıncı maddedeki işleme ve derlemeler olarak sayma yöntemiyle belirlenmiş bulunmaktadır. Buna göre bir eserin bir dilden diğer bir dile çevirisi işleme niteliğinde olup, işleme üzerindeki mali ve manevi haklar da işleyene ait olur.
Yasa eser sahibini bir eseri meydana getiren kişi olarak belirlemiştir. (FSEK md. 8/1) Eser sahibinin kullanabileceği mali haklar ise, FSEK 21 ve devamında düzenlenmiştir. Buna göre, mali haklar, FSEK’nun, 21. maddesindeki işleme hakkı, 22. maddesinde düzenlemesini bulan eserin aslı veya kopyalarının herhangi bir şekil veya yöntemle tamamen veya kısmen, doğrudan veya dolaylı, geçici veya sürekli çoğaltma hakkı; 23. maddede belirlenen eserin aslını veya çoğaltılmış nüshalarını kiralama, ödünç verme, satışa çıkarma veya diğer yollarla yayma hakkı; 24. maddede doğrudan veya dolaylı olarak bir eserden ses veya resim nakline yarayan aletlerle umumi mahallerde okumak, çalmak, oynatmak, göstermek gibi temsil suretiyle faydalanma hakkı; 25. maddedeki işaret, ses veya görüntü nakline yarayan araçlarla umuma iletim hakkı olarak belirlenmiş bulunmaktadır. FSEK’in 48. Maddesi uyarınca mali haklar süre, yer ve içerik itibariyle sınırlı veya sınırsız; karşılıklı veya karşılıksız olarak başkalarına devredilebilir. Mali hakların sadece kullanma yetkisi de bir başkasına bırakılabilir.
Öte yandan, FSEK’in yürürlükten kalkan 28. maddesi hükmü 07.06.1995 gün ve 4110 sayılı Yasanın 11. maddesiyle değiştirilmeden önce “İlk defa Türkçe’den başka bir dilde yayımlanmış olan bir ilim ve edebiyat eseri yayımlandığı tarihten itibaren 10 yıl içinde eser sahibi veya onun müsaadesi ile başka bir kimse Türkçe tercümesi yapılarak yayımlanmamış ise 10 yılın geçmesiyle bu eserin Türkçeye tercümesi serbesttir. Bu hüküm diğer işlemeler hakkında uygulanmaz. ” biçimindeydi. Bu hükme göre, ilk defa-Türkiye dışında Türkçe’den başka bir dilde yayımlanmış “ilim ve edebiyat eserlerinin” eser veya hak sahipleri tarafthtfân 10 yıl süreyle Türkçe’ye tercümesi ve “yayımlanması sağlanmamış ise”, Türkçe’ye tercümesi suretiyle işlenmesi serbest bırakılmıştır.
Anılan hüküm uyarınca Türkçe dışında başka bir dilde yayınlanmış eserlerin 10 yıl boyunca eser veya hak sahiplerince Türkçe’ye kazandırılmaması halinde, başka kimselerce eserin tercüme edilip yayınlaması teşvik edilmektir. “Tercüme istisnası” olarak adlandırılabilecek bu istisna, Kanun’un ilk yürürlüğe girdiği dönemde genç Cumhuriyetin sanat, kültür ve eğitimi teşvik ve özellikle yabancı klasiklerin Tarkçeye kazandırılması amacıyla öngörülmüştür.
Buna göre, yabancı dillerden Türkçe’ye tercüme istisnasından yararlanılabilmesi için Yasa’da öngörülen koşullar üç başlık altında özetlenebilir:
1- Her şeyden önce istisnaya konu eserin ‘ilim edebiyat eseri olması gerekir. 2-İkinci olarak bu ilim ve edebiyet eserinin ilk defa Türkçe’den başka bir dilde yayımlanmış olması zorunludur. Dolayısıyla ilk defa Türkçe yayımlanıp sonradan başka dillere çevirisi yapılan eserlerin istisna kapsamında değerlendirilmesine ve eser sahibinin izni olmadan yabancı dildeki işlenmesinin yeniden Türkçe’ye çevrilmesine imkan yoktur.
Bir diğer koşul yabancı dilde yayımlanmış bu eserin yayım tarihinden itibaren on yıl geçmesine rağmen eser sahibi veya onun izniyle Türkçe’ye tercümesi yapılıp yayımlanmamış olmasıdır.
İstisnanın üçüncü kişilere verdiği serbesti, eserin Türkçe’ye tercümesidir. Kuşkusuz Türkçe’ye tercümesi yapılan eserin basılıp yayılması da istisna kapsamında yer alır. Zira bir eserin bir kimse tarafından tamamen kişisel çevresinde kalmak koşuluyla çevrisinin yapılması eser sahibinin iznine tabi değildir. Ancak istisna eserin, senaryoya dönüştürülmesi, filme çekilmesi, bestelenmesi gibi diğer işlenmelerini içermez.
Böylece istisna koşullarının gerçekleşmesi ile bir bakıma asıl eser sahibinin Türkçe’ye tercüme suretiyle işleme (inhisari) hakkının başkalarını engelleme (negatif) yönü düşmekte ve eser, herkes tarafından Türkçe’ye tercüme edilmek suretiyle işlenebilmekteydi. Hatta hükme göre, eser sahibi veya onun izniyle, 10 yıllık sürenin dolmasından sonra eserin Türkçe’ye tercüme edilip yayımlanması da serbestiyi ortadan kaydırmayıp, başkalarını engellemesi mümkün değildi. Şüphesiz serbestiden istifade ederek ilk defa tercümeyi yapanların da, orijinal eser sahibini veya üçüncü kişileri, sonraki yeni tercümeler yapmaktan men etmesi de olanaksızdır. Zira yasada yazılı şartların gerçekleşmesiyle birlikte yabancı dilde yayımlanan ilim ve edebiyat eserinin, Türkçe’ye tercümesi herkes için serbest hâle gelmekteydi. Esasen burada serbestiden yararlanan kişiler, orijinal eser üzerinde Türkçe’ye tercüme konusunda bir basit ruhsat (lisans) sahibi gibi haklara sahip olmaktaydı.
Öte yandan, Türkçe’ye kazandırılmış tercüme eser (işlenme) ise, kuşkusuz sahibinin hususiyetini taşıması koşuluyla yeni bir eserdir ve mali ve manevi hakları tercüme edene aittir. Ancak bu haklar sadece tercüme edilmiş haliyle eserin basılıp yayılması ile sınırlıdır. Zira mütercim tercümesini yeniden işleme, örneğin tiyatroya, operaya, filme, müziğe uyarlama konusunda asıl eser sahibinden izin almadan tasarrufta bulunamaz (Bu konuda geniş bilgi için, bkz Yavuz, Levent / Alıca Tiirkay/ Merdivan Fethi: Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu Yorumu, Seçkin Yayınları, 1. Bası, s. 443 vd; s.449 vd.)
Somut olayda tartışılması gereken asıl sorun, anılan hükmün yürürlükte bulunduğu sırada bu serbestiden yararlanarak bir eseri Türkçe’ye tercüme eden kişilerin, bu işlenme eser üzerindeki haklarının, maddenin yürürlükten kalkmasından sonra da devam edip etmediği konusudur. Gerçekten de tercüme serbestisi kapsamında, bir eseri çeviren kişinin, bu işleme üzerinde, maddedeki sınırlı kullanım koşuluyla eser sahipliği sıfatını kazandığında kuşku yoktur (Tekinalp, Ünal: Fikri Mülkiyet Hukuku, 5. Bası, Vedat Kitapçılık, s. 199). Zira bu kişiler, serbestiden istifade ederek vücuda getirdikleri çeviri eser ile ilgili olarak, tıpkı diğer tüm eser sahipleri gibi, asıl eserden ayrı ve bağımsız biçimde yeni bir koruma süresi elde etmişlerdir. Türçe’ye tercümeyi gerçekleştirenler, tüm işleme eser sahipleri gibi, işleme eserleriyle ilgili FSEK dairesinde korunan malî ve manevî haklara kanun gereği sahip olmuşlardır. Ancak bir farkla ki, bu kişiler, asıl eser sahibinden almaları gereken işleme iznini, yasada yazılı şartların gerçekleşmesiyle ve kendiliğinden edinmişlerdir.
İşleme eserden ekonomik olarak yararlanma hakkı, sadece asıl eser sahibinin izni ile gerçekleşen işlemlere tanınmış değildir. İşleme eser sahibinin, yasa gereği iktisap ettiği işleme izniyle vücuda getirdiği eserden (FSEK m. 31, 34, 38/111 ve mülga m. 28) de ekonomik olarak yararlanma hakkı doğmaktadır. Nasıl ki işleme hakkının, asıl eser sahibinin rızasıyla devredildiği hâllerde amaca en yakın olan, başka bir ifade ile işlenme hakkının kullanılabilmesi için zorunlu bulunan ve bu hakkın yanında getirdiği malî hakların da devredildiği kabul olunmakta; işleme hakkının yasa gereği edinildiği hâllerde de amaca en yakın olan, başka bir ifade ile işlenme hakkının kullanılabilmesi için zorunlu bulunan ve bu hakkın yanında getirdiği malî hakların da kazanıldığı kabul olunmalıdır.
Şu hâle göre, ne asıl eser sahibi; ne de ondan Türkçe’ye çeviri hakkını sonradan alanlar, 28. maddenin yürürlükte bulunduğu sırada bu istisnai serbestiden yararlanarak çeviri yapanlara yasa gereği tanınan eser sahipliğini ve haklarını bertaraf edemezler (Tekinalp, age. s. 199). FSEK’in 28. madde hükmünün sonradan yürürlükten kaldırılması da, serbesti kapsamında elde edilen hakları sona erdirmez. Zira, çeviri eser üzerindeki eser sahipliğinden doğan kazanılmış haklar, asıl eser ve sahibinden bağımsız olarak kanun gereği doğmuştur. Eser sahipliğinden doğan haklar ise, kişilik haklarının bir parçası olarak, kanun değişikliğiyle dahi kaldırılamaz. Bu sebeple FSEK’in eski 28. madde hükmünün sadece asıl eserin işlenmesine izin verdiği, buna karşın işlenen eserin çoğaltılması ve yayılması gibi diğer malî hakların kullanılmasına izin vermediği; yada maddenin yürürlükten kalmasından sonra çeviri eser üzerindeki tüm hakları sona erdiği ve asıl eser sahibine geri döndüğü gibi bir kısım yaklaşımlar hukuki temele sahip değildir, asıl eser ve tercüme eser üzerindeki eser sahipliği ve hakların bağımsızlığı sonucuna varılması olanaksızdır. FSEK m. 28’in ilk metni ile ilgili yukarıda ulaşılan sonuçlar, maddedeki 10 yıl şartının önce 70 yıla çıkartılması ve daha sonra, 21.02.2001 tarih ve.4630 sayılı Yasa ile maddenin tümü ile yürürlükten kaldırılması tarihine kadar, serbestiden yararlanılarak işleme süretiyle vücuda getirilen tüm eserler için Esasen 5846 sayılı yasanın yürürlüğe girmesi sürecinde önceki müktesep hakların korunmasını düzenleyen ve “Müktesep Hakların Korunması” başlığını taşıyan Geçici Madde 2 hükmü 1. fıkrasıyla “Eski kanundaki (Hakkı Telif Kanunu) süreler daha uzunsa bu kanunun yayımlanmasından önce yayımlanan eserler hakkında o süreler cereyan eder.” dedikten sonra, 2. fıkrasında açıkça, “Bu Kanunun yayımlanmasından önce bir eserin haklı olarak yapılan bir tercüme veya işlenmesi yayımlanmış ise tercüme eden veya işliyeııin eski kanun hükümlerine göre iktisap ettiği hak ve selâhiyetlere halel gelmez.” düzenlemesine yer vermiştir. Dolayısıyla anılan maddenin somut olayda kıyasen uygulanabilecek 2. fıkrası da ulaşılan bu sonucu doğrular niteliktedir. Geçici madde 2’nin, 2. fıkrasını takip eden fıkraları ise, Kanun’un yürürlüğe girmesinden önce henüz yayımlanma süreci tamamlanmamış eser ve nüshalarıyla iligili olup kıyasen dahi somut olaya uygulanabilirliği yoktur.
Öte yandan eser üzerindeki mali ve manevi hakları ihlal edilen kişi, FSEK’nun 66. maddesi uyarınca, tecavüz edene karşı tecavüzün ref ini (ortadan kaldırılmasını), 69. madde uyarınca muhtemel devam eden tecavüzlerin men’ini (önlenmesini), 68. madde uyarınca, sözleşme yapılmış olması halinde isteyebileceği bedelin veya rayiç bedelin en çok üç kat fazlasını isteyebilir. Şüphesiz bir mali hakkı eser sahibinden veya haleflerinden devralan kişi veya kişilerin de bu taleplerde bulunmaları mükündür.
Somut uyuşmazlıkta, dava konusu ilim edebiyat eserlerinin sahibinin … olduğu; esasen bu hususta taraflar arasında bir uyuşmazlık bulunmadığı kuşkusuzdur. Davacı iddiası, dava konusu eserlerin “Türkçeye çeviri ve çoğaltılıp dağıtma” hakkının eser sahibi yazarın ölümünden sonra onun mirasçılarından yöntemine uygun şekilde elde edildiği; bu nedenle FSEK mülga 28. madde çerçevesinde daha önce çekişmeli kitapları Türkçe’ye çeviren dava dışı …’in mirasçılarının haklarının sona erdiği, kitapların yayın hakkını anılan çevirmenin mirasçılarından alan davalı şirketin de mevcut olmayan bu haklara dayanarak yeni baskılar yapamayacağı yönündedir. Davalının savunması ise, çekişmeli çevriler üzerinde FSEK mülga 28. madde uyarınca yasaya uygun biçimde eser sahipliği bulunan dava dışı …’in ve mirasçılarının haklarının devam ettiği, anılan mirasçılardan yöntemine uygun şekilde elde edilen yayma hakkı çerçevesinde yapılan yayınların men ve ref i isteminin yasal dayanağının olmadığından ibarettir.
Çekişmeli eserlerin sahibi … 1928’de Kırgızistan’ın Başkenti Bişkek’te doğmuş, çok sayıda edebiyat eserine imza atmış, eserlerini Kırgızca ve Rusça olarak kaleme almış, 10 Haziran 2008 yılında vefat etmiştir. Eser sahibininin çekişmeli eserlerin işleme dahil tüm mali ve manevi haklarına sahip olduğu, ölümünden sonra ise mali hakların 70 yıl boyunca mirasçıları tarafından kullanılabileceği kuşkusuzdur. Ancak eserlerin Türkçe dışında yayımından itibaren on yıl içinde eser sahibi veya onun izniyle Türkçe’ye çeviri yoluyla kazandırılmadığı; bu nedenle 5846 sayılı Kanun’un mülga 28. maddesi uyarınca yasal koşullara uygun şekilde dava dışı … tarafından tercümelerinin yapıldığı, onun ölümü üzerine de mirasçılarından davalı şirketin yayın haklarını almak suretiyle dava konusu kitapları bastırıp piyasaya sürdüğü anlaşılmaktadır.
Gerçekten de, dava konusu eserler incelendiğinde yayımlanma tarihlerinden 7.6.1995 tarihine kadarki dönem için on yıllık çeviri istisnasına tabi olmaksızın tanınan koruma sürelerinin geçmiş olduğu, bu sürenin dolduğu tarihten sonra Türkçe’ye tercümelerinin mülga FSEK 28. madde uyarınca Türkçe’ye tercüme ve yayınının serbest hale geldiği, bir başka ifadeyle kamuya malolduğu; dava dışı … tarafından tercümelerinin bu istisna hükmü kapsamında ve yasal olarak yapıldığı, istisna hükmünün kaldırılmasından sonra asıl eser sahibi olan …’a dönen istisnadan ari münhasır işleme hakkı kapsamında, asıl eser üzerindeki haklardan bağımsız olarak doğan çevirmen …’in işlenmeleri üzerindeki haklarının bulunmadığı kuşkusuzdur. Zira, FSEK m. 28 hükmünün 21.02.2001 tarih ve 4630 sayılı yasanın 36. maddesi uyarınca tamamen yürürlükten kaldırılmasından sonra, asıl eser sahibine dönen hakkın, orijinal eserin koruma süresi içinde bundan böyle izinsiz olarak başkaları tarafından Türkçe’ye yeni çevirilerinin yapılmasını engelleme hakkı olduğu açıktır. Yoksa, eserin tercüme hakkının serbest olduğu dönemde Türkçe’ye çevirisini yapan …’in tercüme (işlenme) eserlerini mevcut haliyle yayınlaması hakkı mülga 28. madde uyarınca kanun gereği doğmuş olup, bu haklar da çevirmenin yaşamından sonra yetmiş yıllık koruma süresine tabidir.
Şu halde, mülga 28. madde uyarınca bir eserin Türkçeye çevrisini yapanlar, yasal bir haktan yararlanmış olan iyiniyetli kişilerdir. Dolayısıyla bu kişilerin yasayla tanınan tercüme ve bu tercümenin çoğaltılması ve yayılması konusundaki sınırlı kazanılmış haklarının korunması zorunludur. Nitekim 5846 sayılı Kanun’un Geçici 2. maddesinin 2. fıkrası benzer bir uygulamayı, yasanın ilk yürürlüğe girdiği sırada kabul ederek, “Bu Kanunun yayımlanmasından önce bir eserin haklı olarak yapılan bir tercüme veya işlenmesi yayılanmış ise tercüme eden veya işleyenin eski kanun hükümlerine göre iktisap ettiği hak ve salahiyetlerine halel gelmez” hükmünü kabul etmiştir. Anılan hükmün kanaatimizce, yasanın yürürlüğe girmesinden önceki eserleri ve kazanılmış hakları düzenlemesi nedeniyle doğrudan değilse de kıyasen uygulanması mümkündür.
Diğer taraftan 4110 sayılı kanunla FSEK’e ilave edilen Ek Madde 2 hükmünün, somut olaya uygulanma kabiliyeti yoktur. Zira, anılan hüküm 4110 sayılı yasayla eser sahiplerine ve bağlantılı hak sahiplerine tanınan yeni haklar ve uzatılmış koruma sürelerinin uygulanması ile ilgili olup, “Kanundaki koruma süreleri komşu haklar, sinema eserleri bilgisayar programları ve veri tabanları bakımından, kanunun yürürlüğe girdiği tarihden sonra alenileşen eserlere; işlenmelere ve mahsullere uygulanır.” hükmüne yer vermiştir. Maddenin 21.02.2001 tarih ve 4630 sayılı yasanın 35. maddesiyle değişik metni de, değişikliği yapan söz konusu Kanun ile sağlanan koruma ve ek koruma sürelerinin daha önce üretilmiş eserlere ne şekilde uygulanacağına dair ek madde niteliğinde olup, somut olayda doğrudan dikkate alınmasına imkan yoktur. Gerçekten de, kanunen elde edilmiş eser sahipliği ve eser üzerindeki mali ve manevi hakların sonradan yapılan bir yasa değişikliği ile yok sayılması mülkiyet hakkı kapsamındaki fikri mülkiyet haklarının temel niteliklerine ve dahası evrensel insan hakları ilkelerine aykırı düşeceği gibi, bu yönde açık bir hüküm olmadığı halde FSEK’te yer alan bir takım geçici düzenlemelerden hareketle ve kıyasen böyle bir sonuca ulaşılmasının da hiç bir yasal dayanağı bulunmamaktadır.
Aynı şekilde, ülkemizin tarafı olduğu Bern, WIPO ve TRIP’s Sözleşmelerinden hareketle de FSEK mülga m. 28’in yürürlükte bulunduğu dönemde, yasal olarak elde edilmiş eser sahipliği ve mali ve manevi hakların sona erdiği sonucuna ulaşılması olanaklı değildir. Hatta Bern Sözleşmesi yabancı dilde yazılmış ilim edebiyet eserlerinin ülke diline çevirisi konusunda, gelişmekte olan devletlere ilişkin özel hükümlerin yer aldığı, Anlaşmalımın ayrılmaz parçası olan bir Ek’e de yer vermiştir (bkz. Bern Söz. Ek m. 1). Bu EK ülkemizin de imzaladığı 1979 tarihinde tadil edilen 1971 tarihli Paris metninde de yer almaktadır. Kuşkusuz bu ek ve çevri istisnasına ilişkin hükümlerin ve öngörülen koşulların, geriye dönük olarak uygulanması da mümkün değildir.
Zira Sözleşme’nin 18. maddesinin birinci fıkrası, Sözleşme’nin, “yürürlüğe girdiği tarihte, menşe ülkede koruma süresinin dolması suretiyle kamuya malolmamış bütün eserlere” uygulanacağını belirledikten sonra, 2. fıkrası açıkça, “bununla birlikte, korumanın talep edildiği ülkede, koruma süresinin dolması nedeniyle kamuya malolmuş eserler, yeniden korunmaz” hükmüne yer vermiştir (Sözleşmenin RG’de yayımlanan çevrisi hatalı olup orijinal metne bakılmalıdır). Dolayısıyla, 21.10.2003 tarih ve 25266 s. RG’de yayımlanan Sözleşme’nin yürürlüğe girmesinden önce, FSEK mülga 28. madde uyarınca Türkçe’ye çeviri hakkı serbest hale gelen ve asıl eser sahibinin kısmen (Türkçeye çevri hakkı itibariyle) kamuya malolan işleme hakkı kapsamında, eserden yöntemine uygun şekilde çevri yapanların haklarının ortadan kalktığı da kabul edilemez.
Bu çerçevede, somut olay irdelendiğinde, taraflar arasında akdedilmiş olan sözleşmede ‘Eser Sahibi’ olarak: … … ve …, Yayıncı olarak: … AŞ’ni temsilen …’ın adına yer verildiği, bu sözleşme ile dava konusu …’a ait eserlerin … tarafından yapılan Türkçe çevirilerinin davalı yayımcı şirket tarafından çoğaltılıp basılmasının adı geçen çevirmen mirasçıları tarafından kabul edildiği; bu nedenle yasa gereği mülga 28. madde uyarınca çeviri üzerinde sınırlı mali haklara ve manevi haklara sahip olan çevirmenin elde ettiği hakları, O’nun ölümünden sonra mirasçıları kullanılarak davalıya çevirilerin çoğaltma ve yayma haklarının devredildiği, öte yandan, eser sahibi …’un mali haklarını devir alan … ‘in eserle ilgili “Türkçe eserlerinin satışı konusunda temsil etme”, haklarını ve koruma konusundaki yetkilerini … Şirketine devir ettiği, sözleşme ile dava konusu eserlerin Türkçe çevrisini yapma, yayma ve koruma yetkisini alan … Şti’riin ise devir aldığı hakları, sözleşme ile işbu davanın davacısına devir ettiği; ancak asıl eser ve mirasçıların yetkisi dahilinde bulunmayan, FSEK mülga 28. maddeye uygun çevirilerin hükmün yürürlükten kalkmasından sonra basım ve yayınlanmasını önleme hakkının, eser sahibinin haleflerinden asıl eser üzerindeki bir kısım hakları devraldığından bahisle davacı tarafından da ileri sürülemeyeceği açık olup, davanın reddine karar verilmesi gerektiği anlaşılmıştır.
Son olarak, tekrar edilmelidir ki, asıl eser sahibinin mirasçılarının, çekişmeli … eserlerinin yazarın ölümünü takibeden 70 yıllık koruma süresi içinde, Türkçe’ye yeni çevrilerinin yapılması ve Türkiye’de yayınlanması konusunda hakları mevcuttur. Öte yandan davalının da, asıl eser sahibi ve mirasçılar ile sıralı haleflerini ve bu arada davacıyı, bu konuda engelleme hakkı olmadığı vurgulanmalıdır. Zira yukarıda ifade edildiği üzere, FSEK mülga 28. madde uyarınca çeviri serbestisinden yararlanmış olanların hakları sadece asıl eserin Türkçe’ye çevrisi ile yaptıkları çevrinin basılıp çoğaltılması, yayılmasından ibaret olup, asıl eser sahibinin yeni tercümeler yapma hakkı ile, diğer mali ve manevi haklarına bir kısıtlama getirilmesi söz konusu değildir.
Tüm dosya kapsamı Yargıtay incelemesinden geçen ve mahkememizce de benimsenen yukarıdaki dosya kapsamıyla uyumlu Ankara 3.FSHHM’nin 2011/205 esas 2013/264 karar sayılı dosya gerekçesi dikkate alındığında, davacının sübut bulmayan asıl dava ve birleşen dosya davalarının reddine karar vermek gerekmiş aşağıdaki şekilde hüküm tesis olunmuştur.
HÜKÜM :Yukarıda gerekçesi açıklandığı üzere,
1-Davanın ve bu dava ile birleşen Mahkememizin 2017/128 esas, İstanbul 1. FSHHM’nin 2017/126 esas ve İstanbul 1. FSHHM’nin 2017/562 esas sayılı dosyalarında açılan davaların REDDİNE,
2-Asıl dava yönünden;
a-Alınması gerekli harçtan peşin yatırılan 31,40 TL’nin mahsubu ile bakiye kalan 13,00 TL karar harcının davacıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
b-Davalılar yargılamada kendini vekil ile temsil ettirdiklerinden AAÜT’sine göre tespit olunan 3.931,00 TL ücreti vekaletin davacıdan alınarak davalılara ödenmesine,
c-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
3-Birleşen Mahkememizin 2017/128 esas sayılı dosyası yönünden;
a-Alınması gerekli harçtan peşin yatırılan 31,40 TL’nin mahsubu ile bakiye kalan 13,00 TL karar harcının davacıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
b-Davalılar yargılamada kendini vekil ile temsil ettirdiklerinden AAÜT’sine göre tespit olunan 3.931,00 TL ücreti vekaletin davacıdan alınarak davalılara ödenmesine,
c-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
4-Birleşen İstanbul 1.Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin 2017/126 esas sayılı dosyası yönünden;
a-Alınması gerekli harçtan peşin yatırılan 31,40 TL’nin mahsubu ile bakiye kalan 13,00 TL karar harcının davacıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
b-Davalılar yargılamada kendini vekil ile temsil ettirdiklerinden AAÜT’sine göre tespit olunan 3.931,00 TL ücreti vekaletin davacıdan alınarak davalılara ödenmesine,
c-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
5-Birleşen İstanbul 1.Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin 2017/562 esas sayılı dosyası yönünden;
a-Alınması gerekli harçtan peşin yatırılan 31,40 TL’nin mahsubu ile bakiye kalan 13,00 TL karar harcının davacıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
b-Davalılar yargılamada kendini vekil ile temsil ettirdiklerinden AAÜT’sine göre tespit olunan 3.931,00 TL ücreti vekaletin davacıdan alınarak davalılara ödenmesine,
c-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
6-Yatırılan gider avanslarından kullanılmayan kısmının talep halinde ve karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,
Dair taraf vekillerinin yüzüne karşı (HMK 345/1 md. gereğince) gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Mahkememize veya başka bir yer mahkemesine dilekçe ile başvurmak ve istinaf harcı ile gerekli giderlerin tamamı ödenmek suretiyle, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı.17/01/2019

Katip …
¸

Hakim …
¸

Bu belge 5070 sayılı elektronik imza kanunu kapsamında E-İMZA ile imzalanmıştır