Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2017/126 E. 2020/331 K. 22.10.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2017/126
KARAR NO : 2020/331

DAVA : Fikir Ve Sanat Sanat Eseri Sahipliğinden Kaynaklanan Haklara Tecavüzün Ref’i, Önlenmesi Ve Tazmini
DAVA TARİHİ : 23/06/2017
KARAR TARİHİ : 22/10/2020

Mahkememizde görülmekte bulunan fikir ve sanat sanat eseri sahipliğinden kaynaklanan haklara tecavüzün ref’i, önlenmesi ve tazmini davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesi ve aşamalardaki beyanlarında özetle; müvekkilinin 05/12/2015 tarihinde davalı organizasyon şirketinin menajerliğini üstlendiği “…” isimli müzik eseri için klip çekildiğini, dava konusu klibin müvekkilinin “eser sahibi” olduğunu, daha sonra müzik eserinin müvekkilinden izin alınmadan ve herhangi bir bedel ödenmeden televizyon kanallarında ve özellikle Youtube olmak üzere dijital mecralarda yayınlandığını, dava konusu klibin halen televizyon kanallarında ve dijital platformda yayınlanmaya devam edildiğini, dava konusu eserin başta Youtube olmak üzere 28/12/2005 tarihinden itibaren haksız olarak umuma sunulduğunu, eserin 23/06/2017 tarihinde Youtube’da 200.854.396 kere geniş bir kitle tarafından izlenildiğini ve halen izlenilmeye devam ettiğini, klibin her izlendiğinde davalı tarafın gelir elde ettiğini, müvekkilinin yurt içi ve yurt dışında kendine has müzik klibi ile tanındığını, klibin sahibinin özelliğini taşıyan kendine has özgün bir senaryoya sahip olduğunu, dava konusu klibi yayınlayanın icracı sanatçılar değil bizzat davalı taraf olduğunu, davalının iddialarının aksine müvekkili ile icracı sanatçılar arasında herhangi bir sözleşme bulunmadığını, davalının basiretli tacir sıfatıyla söz konusu klip üzerinde hak sahibi olan kişilerden eser üzerindeki fikri hakları yazılı olarak devralmak zorunda olduğunu, müvekkili ile davalı taraf ve icracı sanatçılar arasında herhangi bir sözleşme olmadığını, davalı tarafın müvekkilden izin almaksızın dava konusu klibi yayınladığını, bu durumun müvekkilinin haklarına açık bir tecavüz olduğunu, Youtube’da da davalı tarafın bu klibin yönetmeni olduğunun açıkça görüldüğünü, klip her izlenildiğinde davalı tarafın kar elde ettiğini, müvekkiliyle herhangi bir sözleşme yapılmadığı için müvekkilinin bu kardan yoksun kaldığını iddia ederek, müvekkiline ait bulunan esere yapılan tecavüzün varlığı ve halen devam ettiğinin tespitine, ref’ine, FSEK 68.madde uyarınca müzik klibi için müvekkili ile sözleşme yapılmış olması halinde isteyebileceği bedelin tespit edilerek üç kat fazlasının davalıdan tahsiline, müvekkilinin yoksun kaldığı karın karşılanabilmesi için fazlaya ilişkin haklarının saklı kalması kaydıyla, şimdilik 50.000 TL maddi, 5.000 TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesi ve aşamalardaki beyanlarında özetle; müvekkili şirketin fonogram yapımcısı olduğunu, yapımın televizyon ve internet ortamında şirketi aracılığıyla yayınlanmasını sağladığını, müvekkilinin yapımını üstlendiği bir müzik eserini sanatçıdan klibi ile beraber alarak yayına gönderdiğini, eser sahiplerinin klipleri hazır olarak müvekkiline teslim etse dahi, dava konusu “…” isimli müzik eserinin klip çekim masrafını üstlendiğini, dava konusu “…” adlı eserin sahiplerinin … ve … tarafından bestelenip seslendirildiğini, aynı eserin yer aldığı albümün yapımcılığını da müvekkili şirketin üstlendiğini, eser sahibi … ve …’e dava konusu klip çekim ücretini gönderdiğini, müvekkilinin davacı tarafı tanımadığını, akabinde aralarında herhangi bir ticari ilişki bulunmadığını, ihlal edilen eserden ötürü herhangi bir hakkı bulunmadığını, dava konusu klibin çekildiği eserin sahiplerinin … ve … ile davalı arasında klibin çekilmesine ilişkin bir anlaşma olduğunu, eser sahiplerinin klip çekiminin tamamlanmasından sonra kayıtları müvekkiline teslim ettiğini, müvekkilininde yapımını üstlendiği klibi televizyon ve dijital ortamda yayına sunduğunu, klip çekimi için yapılan anlaşmanın taraflarının davacı ile … ve … olduğunu, müvekkilinin taraf sıfatı bulunmadığını, bu yüzden davacıya karşı herhangi bir sorumluluğunun bulunmadığını, müvekkili ile icracılar arasındaki sözleşme tarihinin 12/01/2016 olduğunu, dava konusu klibin ise 05/12/2015 tarihli olduğunu, klip çekimi tamamlandıktan sonraki tarihli bir sözleşme ile müvekkili şirkete o klibin ücretini ödeme yükümlülüğünün yüklenilemeyeceğini, dava konusu klipte sadece icracı sanatçıların şarkılarını söylediği çeşitli karelerin olduğunu, herhangi bir hikâye ve senaryosunun bulunmadığını, müzik ortadan kaldırıldığında sinema eser niteliğini taşıyacak bir özellik arz etmediğini, dava konusu müzik klibinin yayınlanmasında davacı tarafın haberdar olduğunu, zira klip yayınlandıktan sonra davacı tarafın klibi bir çok kez sosyal medya hesaplarında paylaştığını, eser sahiplerine başarılar dileyip reklamlarını yaptığını, yani davacının bilerek ve isteyerek klibi eser sahiplerine teslim ettiğini, klibin bilirkişi heyeti tarafından sinema eseri olarak nitelendirilemeyeceğini, klibin ışık, açı, kamera hareketleri, kurgusal unsurlar açısından bir sinema eseri olarak kabul edilemeyeceğini, klibin 30.000 TL – 40.000 TL rayici bedel olacağı yönündeki görüşlerinin fazla olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Dosyada bildirilen tüm deliller toplanmış, 12/01/2016 tarihli sözleşme örneği dosyaya sunulmuş, … 1. FSHHM’nin … esas sayılı dosyası Uyap sistemi üzerinden dosyamız arasına alınmış, bilirkişi incelemesi yaptırılarak raporlar alınmıştır.
… 1. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesinin … esas, … karar sayılı dosyasının incelenmesinde, davacı … ile davalı … A.Ş. arasında görülen FSEK tazminatı konulu olduğu, davada sanatçı …’in eserlerinin kliplerinin youtube üzerinde yayınlanması nedeniyle tazminat talep edildiği, davada müzik şirketleri arasındaki devrin kapsamına klipler üzerindeki hakların da girmesi sebebiyle davacının ileri sürebileceği bir hak olmadığı, dava konusu kliplerin müzik eserinden bağımsız bir eser olarak düşünülemeyeceği, davaya konu kliplerin yeni bir eser ortaya çıkarmadığı, eserin tanıtımına yönelik olduğu, musiki eseri sayılabileceği gerekçesiyle davanın reddine karar verildiği görülmektedir.
Mahkememizce oluşturulan heyetçe sunulan 24/10/2018 tarihli raporda bilirkişilerce, davacının çalışmasının FSEK kapsamında sahibinin hususiyetini taşıyan bir çalışma diğer bir deyişle eser olarak değerlendirilebileceği, takdirin mahkemeye ait olmak üzere, davacının meydana getirdiği klip çalışmasının FSEK md. 5’de düzenlenen sinema eseri korumasından yararlanabileceği (Sinema eserleri, her nevi, bedii, ilmi, öğretici veya teknik mâhiyette olan veya günlük olayları tespit eden filmler veya sinema filmleri gibi, tespit edildiği materyale bakılmaksızın, elektronik veya mekanik veya benzeri araçlarla gösterilebilen, sesli veya sessiz, birbiriyle ilişkili hareketli görüntüler dizisidir), bu bağlamda ilgili klibin ışık, açı, kamera hareketleri, kurgu gibi unsurlar doğrultusunda sinema tekniğine uygun, sinematografik bir yapı arz ettiği, FSEK md. 5’in kapsamına sadece sinema filmlerinin dahil olmadığı, sinema filmleriyle sınırlı olmadığı, hususiyet taşımaları kaydıyla reklam filmlerinin veya somut olayda olduğu gibi video kliplerin de bu korumadan yararlanabileceği, sinema eseri kavramının dar yorumlanamayacağı klasik bir film senaryosu gibi senaryosunun olmasının beklenemeyeceği, sözleşmenin 4.2 hükmünden, sanatçı ve yapımcının kliplerle ilgili ortak karar verecekleri ve kliplerle ilgili çalışmalara katılmayı kabul ve taahhüt ettiklerinin anlaşıldığı, bu tür bir düzenlemenin tarafların kliplerden kaynaklanan masrafları da birlikte üstlendikleri yönünde bir değerlendirme yapılmasına imkan tanıyabileceği, kaldı ki davalının da yönetmene olan ödeme yükümlülüğünü inkar etmediği, bu yükümlülüğünü icracı sanatçılara ödeme yaparak -onların aracılığıyla- yerine getirdiği yönünde bir iddiada bulunduğu, söz konusu klip çekimi için yönetmenle icracı sanatçılar temasa geçmiş olsa da, yönetmenle yapımcı arasında doğrudan bir sözleşme olmasa da, hayatın ve sektörün olağan akışında yönetmenin yapımcı firmanın varlığından haberdar olmasının bekleneceği, dolayısıyla yapılan çalışmanın yayını konusunda icracı sanatçıların çalıştığı yapımcı firmaya da izin vermiş sayılacağı yönünde bir değerlendirme yapılabileceği, bu değerlendirme kabul edilecek olduğunda yapımcının kullanımının izin dahilinde olduğu, bu durumda telif tazminatı değil de yapımcının da sorumluluğunda bulunan sektörel koşullara uygun bir rayiç bedelin ödenmesi gerektiği sonucuna varılabileceği, belirtilen yaklaşım kabul edilmeyip, davalı yapımcının kullanımının izinsiz olduğu kabul edilecek olursa bu takdirde, takdiri mahkemeye ait olmak üzere FSEK md. 68’de öngörülen üç kata kadar tazminata hükmetme durumunun doğabileceği, bu değerlendirmeler ışığında, hangi olasılık kabul edilirse edilsin, davacının ilgili klip çalışması nedeniyle bir alacak hakkının doğduğu, sözkonusu video klibin eser niteliğinden bağımsız olarak (eser sayılsın veya sayılmasın), profesyonel nitelik taşıdığı ve piyasadaki rayicinin 30.000 TL – 40.000 TL arasında değişiklik gösterdiği, hususlarında tespitlerin bildirildiği anlaşılmıştır.
Davalı vekilinin rapora itirazlarını sunduğu ve yeni bir heyetten rapor alınmasına ilişkin talepte bulunduğu, mahkememizce yapılan 09/05/2019 tarihli oturum 3 nolu ara karar uyarınca sunalan rapordaki tespitlerin taraf itirazları dikkate alındığında hüküm kurmaya elverişli olmadığına kanaat getirildiği, bu nedenle yeni bir heyet oluşturularak rapor alınmasına karar verildiği, heyetin oluşturularak raporun sunulduğu görüldü.
Mahkememizce alınan 05/07/2019 tarihli raporda bilirkişilerce, dava konusu klibin, 28/12/2005 tarihinden beri internet üzerinden yayınlanmaya başlandığı ve halen yayında olduğu, klipte davacıya ait herhangi bir hususiyetin olmadığı, görüntülerin bir eser oluşturabilecek ve bir birleriyle alakalı görüntüler olmadıkları, estetik değer taşımadıkları gerekçeleri ile eser niteliği taşımadığı kanaatinin oluştuğu, dava dışı icracı sanatçıların … gazetesinde yayımlanan röportajları doğrultusunda da klibin bir hikâyesinin olmadığı görüşünün desteklendiği, diğer taraftan bahse konu klibin, davacı tarafından en azından emek ve zaman ve harcanarak vücuda gelmiş olduğu ve bunun maddi bir karşılığının olması gerektiği, davacının harcamış olduğu zaman ve emek karşılığı işbu klip için talep edebileceği tutarın yaklaşık olarak 3.000 TL ile 5.000 TL arası olabileceği, hususlarında tespitlerin bildirdikleri anlaşılmıştır.
Davacı vekilince bilirkişi raporuna karşı sunulan itiraz dilekçesinde, raporun teknik ve hukuki inceleme ile değerlendirmelerden uzak olduğunu, raporlar arasında çelişki oluştuğunu, hüküm kurmaya elverişli olmadığını, yeniden konusunda uzman bilirkişilerden rapor alınmasına ilişkin talepte bulunduğu anlaşılmıştır.
Mahkememizce yapılan 22/10/2019 tarihli 1 nolu ara karar uyarınca, dosya kapsamı ve sunulan rapor içerikleri dikkate alındığında tekrar inceleme yapılması gerektiğine karar verilerek yeni bir heyet oluşturulduğu, dosyanın tevdi edildiği ve raporun sunulduğu anlaşılmıştır.
Alınan 06/03/2020 tarihli raporda bilirkişilerce, dava konusu klibin, hususiyet taşımaması sebebiyle FSEK anlamında “eser” özelliği taşımadığı, mahkemenin aksi görüşte olması halinde klip çekim hizmeti karşılığı 5.000 TL’nin rayiç olarak dikkate alınabileceği, hususlarında görüş bildirildiği anlaşılmıştır.
Dava, 5846 sayılı FSEK hükümleri uyarınca açılmış eser olduğu iddia olunan dava konusu klibin izinsiz yayınlanmasından kaynaklanan haklarına tecavüzün tespiti, ref’i, 68.madde uyarınca sözleşme yapılması halinde talep edilecek olan miktarın üç kat fazlası ile maddi ve manevi tazminat talebine ilişkindir.
Eser Niteliği ve Eser Sahipliğine Tecavüz Kapsamında Değerlendirme:
Yargıtay kararlarına göre, FSEK kapsamındaki uyuşmazlıkta dava konusu fikri ürünün “eser niteliği taşıyıp taşımadığı resen araştırılmalıdır. FSEK’in 1/B maddesinde öngörülen tanım dikkate alındığında bir fikir ve sanat ürününün eser olarak nitelendirilebilmesi iki unsuru haiz olması gerekir. Bunlardan ilki, fikir ve sanat ürününün “sahibinin hususiyetini taşıması”, ikincisi ise “kanunda sayılan eser kategorilerinden birine dahil olması”dır. Doktrinde, bu unsurlardan ilkine “sübjektif unsur” veya “esasa ilişkin şart”, ikincisine ise “objektif unsur” veya “şekle ilişkin şart” denilmektedir. Sübjektif unsur gereğince, bir fikir ve sanat ürününün eser olarak kabul edilebilmesi için, bu ürünün onu meydana getiren kişinin “hususiyetini” taşıması gerekmektedir. Başka bir deyişle eser onu yaratan zihnin bireyselliğini gösteren özellikler taşımalıdır. Objektif unsur gereğince, bir fikir ve sanat ürününün hukuk alanında korunmayı hak edebilmesi için, sahibinin hususiyet arz eden fikri çabasının somut neticesi olması gerekir. Başka bir deyişle bu fikri çaba gözle görülebilir, elle tutulabilir, kulakla duyulabilir, kısaca algılanabilir olmalıdır. Fikir ve düşünceler, ancak bir şekle büründüğünde yani eser formunda açıklığında fikri hukuk kapsamına girer. Diğer taraftan eserde algılanabilir olma dışında düşüncenin açıklanış formatı da önemlidir. Yani fikir ve sanat ürününün FSEK’te öngörülmüş olan düşünceyi ifade formalarından birine dahil olması gerekir. FSEK’te eser formatları olarak; ilim ve edebiyat eserleri, musiki eserleri, güzel sanat eserleri, sinema eserleri ve bağlı eser olarak kabul edilen işlenme eserler gösterilmiştir. Dolayısıyla bir fikir ve sanat ürününü bu formatlardan birine sokmak mümkün değilse, onu kanuna göre eser saymak ve korumak da mümkün olmayacaktır.
Sonuç olarak ; bir fikir ve sanat eserinin, kanunun öngördüğü anlamda eser kabul edilip, korumalardan yararlanabilmesi için bazı özelliklerin bulunması gerekmektedir. Bunları şu şekilde özetlenebilir;
a.Hususiyet: Fikri ürünün, eser olarak nitelendirilebilmesi için, eseri meydana getiren kişinin (sahibinin) hususiyetini taşıması gerekir. Diğer bir ifade ile eserin bir insan tarafından yaratılması ve kendisini yaratan kişinin özelliklerini taşıması gerekmektedir. Bir fikri üründe hususiyetin bulunup bulunmadığı incelemesinde, söz konusu ürünü meydana getirenin özelliklerine değil, fikri ürüne odaklanılması gerekmektedir.
Bir eserde hususiyetin varlığı için fikri ürüne yansıyan çabanın belli bir düzeyde olması, sıradan olmaması ve vasatın üzerinde olması gerekmektedir.
b.Şekillenme: Fikri çabanın sonucunda oluşan düşüncenin, hukukun öngördüğü korumalardan yararlanabilmesi için, belli bir şekil altında varlık kazanması, dış dünyaya yansıtılmış olması gerekir. Salt düşünce ya da fikir, eser olarak kabul edilemeyeceğinden, korumalardan da yararlanamaz. Buna mukabil fikri ürünün yansıtıldığı şeklin tamamlanmış olması da gerekmemektedir.
c.Eser Türlerinden Birisine Dâhil Olma: Ortaya konan fikri ürünün eser olarak kabul edilebilmesi için, FSEK’de öngörülen eser türlerinden birisine dâhil olmalıdır. Bu türlerden birisine girmeyen ürün, eser olarak nitelendirilemez. FSEK m.II ve devamı maddelerinde eserler dört tür olarak belirtilmiştir. Bunlar: i.İlim ve Edebiyat Eserleri, ii.Musiki Eserleri, iii.Güzel Sanat Eserleri, iv.Sinema Eserleridir.
FSEK’de eserler kanunda gösterilen türler ile sınırlı olup, bir fikir ve sanat ürününü bu formatlardan birine sokmak mümkün değilse, onu kanuna göre eser saymak ve korumak da mümkün olmayacaktır.
d.Fikri Çabanın Ürünü Olması: Bir ürünün eser olarak kabul edilebilmesi için, fikri bir çabanın (emeğin) sonucu olmalıdır. Bu şart eserin mutlaka insan tarafından var edilmesi gerekliliğini ifade eder. Bu bakımdan, insan ürünü olmayan, örneğin tabii şekilde oluşan yahut insan dışındaki canlıların eylemlerinden kaynaklanan sonuçlar, eser olarak kabul edilemezler.
Fikri içeriğin yoğunluğu ve yüksekliği eser karakterinin varlığı veya yokluğu yönünden herhangi bir önem taşımaz. Bu husus eserin kendine has hususiyeti bulunması bakımından önem taşımaktadır.
FSEK’in 5.maddesine göre “sinema eserleri, her nevi bedii, ilmi, öğretici veya teknik mahiyette olan veya günlük olayları tespit eden filmler veya sinema filmleri gibi, tespit edildiği materyale bakılmaksızın, elektronik veya mekanik veya benzeri araçlarla gösterilebilen, sesli veya sessiz, birbiriyle ilişkili hareketli görüntüler dizisidir.”
Bu tanımdan hareketle, sinema eserinin üç temel unsurdan meydana gelmesi gerekmektedir. Bunlardan birinci unsur, birbiriyle ilişkili olmak kaydıyla hareketli bir görüntü dizisi; ikinci unsur, bu görüntü dizisinin az veya çok kalıcı bir ortama tespit edilmiş olması; üçüncü unsur ise tespit edilen görüntü dizisinin mekanik, elektronik veya benzeri bir araçla gösterilebilir olması, eserin sinematografik tekniğine uygun olarak getirilmiş olması ve meydana getirilenlerin hususiyetini taşıması gerekir.
Sinema eseri, birden fazla kimsenin değer itibariyle eş olmayan çeşitli çalışmalarından meydana gelir. Bir sinema eserinde, senaryo yazarının, yönetmenin ve özgün müzik bestecisinin çalışmaları bir araya gelmekte bir eser oluşmaktadır. Buna karşın sinema eserinin sesli ya da sessiz olmasının herhangi bir önemi bulunmamaktadır. Ancak hemen belirtmek gerekir ki birbiriyle ilişkili hareketli görüntüler dizisinin sinema eseri olarak kabul edilebilmesi için FSEK madde 1/B-a ile FSEK madde 5 birlikte düşünülmeli; yani bu görüntü dizilerinin şahsi yaratıcı çabayı içinde bulundurması şartı da aranmalıdır. Şahsi yaratıcı çabanın olmadığı, sıradan görüntülerin aktarıldığı hallerde birbiriyle ilişkili hareketli görüntü dizilerinin sinema eseri olarak kabul edilmesi mümkün değildir.
Müzik Klipleri ve Sinema Eseri
Müzik klipleri, müzik yapımcısının bestekar ve icracı sanatçıdan gerekli izinleri alarak eseri inceledikten sonra, bu eser üzerine kamera ile çekilen senaryolu veya senaryosuz görüntülerin ilave edilmesiyle ortaya çıkan görüntü ve ses bütünleridir.
Müzik klipleri genellikle FSEK çerçevesinde doğasına en yakın olan sinema eserleri ile karşılaştırılmaktadır. Kimi görüşler, klibin objektif olarak bakıldığında klipte amaç müzik eserini meydana getirmek olup, sinema eseri oluşturmak gayesi güdülmediği görüşünde iken emsal Yargıtay kararlarında müzik kliplerinin eser niteliğine haiz olabileceği hükme bağlanmıştır.
“Davalı … davaya konu müzik klipinin yapımcısı sıfatıyla FSEK 80.maddesinde düzenlenen ve herkese karşı ileri sürülebilen film yapımcısı hakkını aslen iktisap etmiştir. Film yapımcısı hakkının iktisabıyla birlikle bu hakka bağlı olarak Kanunla film yapımcısına tanınan malî haklar da davalı … tarafından kullanılacağından, söz konusu müzik klipinin davalı TV kanalında umuma iletim için…” (Yargıtay 11. HD’nin 2010/11881 esas, 2010/11996 karar numaralı ve 24/11/2010 tarihli kararı).
Buradan ne “hiçbir klip, eser niteliğine haiz değildir” ne de “her klip, eser niteliğine haizdir” sonucuna varılamaz. Yargıtay tarafından eser niteliği tanınırken elbette eser üzerinde somut vaka incelemesi yapılmıştır. Bu sebeple “kliplerin bir sinema eseri sayılabileceği” öngörüşüyle işbu davaya konu klibin “eser” niteliği taşıyıp taşımadığını incelemek gerekmiştir.
Müzik yapımcısı, tıpkı sinema yapımcısı gibi yönetmen ve diğer teknik ilgililerle yapım sözleşmesi imzalamaktadır; ancak bu kişiler bir sinema eseri meydana getirmek için değil bir bestenin tanıtımını yapmak amacıyla klip oluşturmakla görevlidirler. İşte bu hususta meydana gelen eserin bir sinema eseri olup olmadığı sorunu sormak gerekir. Bir fikri ürünün eser niteliği kazanması için, bu yolda koyulan bir irade söz konusu olmalıdır. Bu irade eserin hangi kategoride değerlendirileceği konusunda bize yol gösterir. Klip yapımında kişiler bunun bir sinema eseri değil de, müzik eserini tanıtmak amacıyla çekilen görüntüler olduğu iradesini açık veya örtülü olarak ortaya koymuşlarsa bu eser, sinema eseri olarak değerlendirilemeyecektir. Objektif olarak bakıldığında klipte amaç müzik eserini meydana getirmek olup, sinema eseri oluşturmak gayesi güdülmemektedir.
FSEK m.91 a göre “Birden fazla kimselerin birlikte vücuda getirdikleri eserin kısımlara ayrılması mümkünse, bunlardan her biri vücuda getirdiği kısmın sahibi sayılır”. Burada eser sahibi söz konusudur ve her biri bağımsız olarak bir eser meydana getirmiştir. Ancak bunlar tek bir kapak altında birleştirilmişlerdir. Bu nedenle bu tür eserler “müşterek eser” olarak adlandırılırlar.
Burada önemli olan eserin kısımlara ayrılabilmesi ve her kısmın bağımsız olarak telif haklarına konu olabilmesidir.
Öncelikle ve özellikle bir senaryoya sahip olmayan müzik kliplerinin “sinema eseri” olarak kabul edilebilmesi mümkün değildir. Bu nedenle senaryosuz bir şekilde çekime konu olan kliplerde, FSEK anlamında sadece mevcut olan müzik bir “eser” olarak korunmaya mazhar olur. Görüntüler, bir eser olarak kabul edilmediği için, FSEK anlamında bir sinema eseri bulunmamaktadır.
Görüntülerin birbiri ile ilişkili olması, belirli bir akışın tasarlanmış olmasını, arka planda belirli bir düşünce unsurunun ve mesajın bulunmasını, görüntüleri en azından mantıksal bir dizgide sıralama iradesini ifade etmektedir. Müzik kliplerinin sinema eseri olarak kabul edilebilmesi için öncelikle anlatılan bu unsurların varlığı şarttır.
Müzik kliplerinin hukuki durumunu incelerken bunların FSEK’de düzenlenen çeşitli eser türleri ile eser sahipliği kavramı arasındaki farkları dikkate almak gerekir.
Müzik klipleri olarak adlandırılan görsel ve işitsel unsurların birleşimiyle meydana gelen eserin, müşterek eser kapsamında değerlendirilip değerlendirilmeyeceği sorusu bu açıklamalardan sonra akla gelebilir. Burada müzik küplerini meydana getiren iradenin sinema eseri yaratmak konusunda bir isteği olup olmadığına bakmak gerekir. Ancak yukarıda da açıklandığı üzere müzik kliplerinde bu irade varlığından söz etmek mümkün değildir. Burada bir sinema eserine film müziği değil, bir müzik eserine görsel öğeler eklenmesi söz konusudur. Bu nedenle müzik eserini asıl eser, kliplerin ise onun teferruatı olarak değerlendirmek gerekir. Bu bağlamda belirli bir amaç için bir araya gelen bağımsız nitelikteki klipin ve müzik eserinin oluşturduğu bütünü müşterek eser olarak değerlendirilebilir.
Bu noktada bağlantılı hak sahipliği kavramına değinmek de gerekmektedir.
FSEK.m.80/l-1’e göre, icracı sanatçı, bir eseri, sahibinin izniyle özgün bir biçimde yorumlayan kişidir. Örneğin, bir musiki eserini her türlü enstrümanla veya enstrümansız olarak bireysel veya orkestra şeklinde söyleyenler, çalanlar; müzikalleri, dansları, pandomimleri ve tiyatro piyesini oynayanlar; rejisörler, aktörler, aktrisler, bir şiiri okuyanlar bir reklam filminde oynayanlar, icraya yön veren “şef” ve “yönetmen-rejisörler” (FSEK m.80/1-A-6) icracı sanatçıdırlar. İcracı sanatçıların mali ve manevi olmak üzere iki tür hakkı vardır.
İcracı sanatçının manevi hakları FSEK.m.80/A-1’de düzenlenmiştir. Buna göre “icracı sanatçılar, mali haklardan bağımsız olarak ve bu hakları devretmelerinden sonra dahi, tespit edilmiş icraları ile ilgili olarak uygulama şartlarının gerektirdiği durumlar hariç, icralarının sahibi olarak tanıtılmalarını ve icralarının kendi itibarlarını zedeleyebilecek şekilde tahrif edilmesi ve bozulmasının önlenmesini talep etme hakkına sahiptirler”.
İcracı sanatçının mali hakları ise FSEK.m.80/A-2,3,4 bentlerinde düzenlenmiş olup buna göre icracı sanatçı; bir eseri, sahibinin izniyle özgün bir biçimde yorumlayan icracı sanatçı, bu icranın tespit edilmesine, bu tespitin çoğaltılmasına, satılmasına, dağıtılmasına, kiralanmasına ve ödünç verilmesine, işaret, ses ve/veya görüntü nakline yarayan araçlarla umuma iletimine ve yeniden iletimine ve temsiline izin verme veya yasaklama hususunda münhasıran hak sahibidir. İcracı sanatçı, yurt içinde henüz satışa çıkmamış veya başka yollarla dağıtılmamış tespit edilmiş icralarının, aslı veya çoğaltılmış nüshalarının satış yoluyla veya diğer yollarla dağıtılması hususunda izin verme veya yasaklama hakkına sahiptir. İcracı sanatçı, tespit edilmiş icrasının veya çoğaltılmış nüshalarının telli veya telsiz araçlarla satışı veya diğer biçimlerde umuma dağıtımına veya sunulmasına ve gerçek kişilerin seçtikleri yer ve zamanda icrasına ulaşılmasını sağlamak suretiyle umuma iletimine izin vermek veya yasaklamak hakkına sahiptir. Umuma iletim yoluyla, icraların dağıtım ve sunulması icracı sanatçının yayma hakkını ihlal etmez.
Davalı ile icracılar arasındaki sözleşme tarihi 12/01/2016’dır. Dava konusu klip ise 05/12/2015 tarihlidir. Klip hazırlandıktan sonraki bir tarihte davalı yapım şirketi icracılar ile bir sözleşme akdetmiştir. Söz konusu 12/01/2016 tarihli sözleşme incelendiğinde; Sözleşmenin 4.3 maddesi uyarınca icracı sanatçı eserler üzerindeki mali haklarını yapımcı şirkete devretmiştir. Sözleşmedeki bu hüküm ile davalı yapım şirketinin dava dışı icracıların seslendirdiği müzik eserleri üzerindeki mali hakları devraldığı anlaşılmaktadır.
Raporlarda tespit olunduğu üzere; davaya konu müzik klibi, sesli ve birbiriyle ilişkili hareketler dizisinden oluşmaktadır. Klibin; 3 dakika 29 saniyelik toplam bir bütün oluşturduğu, bütün içinde müzik parçasının seslendirildiği, icracı sanatçıların seslendiren olarak görsellerde yer aldığı, fonda bazı mekan görüntülerinin yer aldığı anlaşılmaktadır. Bu itibarla sinema eseri tanımındaki şartları taşıdığı anlaşılmaktadır. Ancak hususiyet incelemesi yapıldığında; her klip bir sinema eseri özelliği taşımadığı gibi hiçbir klip eser değildir demek elbette doğru değildir. Örneğin 1992 yılında vizyonda olan ve … tarafından seslendirilmiş … şarkısının klibi, … tarafından çekilmiş ve döneminde sinematografik açılardan büyük beğeni kazanmış bir “eser”e dönüşmüştür. Klip içerisinde olaylar örgüsü olmamakla beraber fonda yaratılan hikayeler, bu hikayeler aracılığıyla verilen mesajlar, ekrana giren karakterlerin temsil ettiği metaforik anlamlar klibi adeta “bir kısa film”e dönüştürmüştür. Şu halde bir müzik klibi için “hususiyet” kavramı; müzik eserinin sadece bir görsele kavuşturulması değildir. Zira youtube üzerinde bazı müzik eserlerinde sadece doğa resimleri, mekan resimleri, sanatçının resimleri gibi görüntü dizileri oluşturulduğuna sıklıkla rastlanılmaktadır. Elbette bunlar, eser niteliğinde bir müzik klibi olmayıp, “görüntüleme”dir. Bir müzik klibinin hususiyet taşıması için, sinema eserlerine özgü profesyonel ışık teknikleri, kamera açılan, oyuncu/oyuncular, senaryo veya kurgu, estetik görselliğe sahip görüntüler, müzik eserinin nıhunu yansıtan hareketli görüntüler, orijinal mekan seçimleri veya dekorlar gereklidir. Bunların en azından bir veya bir kaçı olmaması, ortada ancak “görüntüleme” olduğunu gösterir.
Dava konusu klipte; klibin, bir senaryosunun ve hikayesinin olmadığı, herhangi bir konuyu, durumu, olayı sinematografik özelliklerle anlatmadığı, müzik eserinin ruhunu yansıtacak bir mesaj veya kurgu içermediği, müzik eserini seslendiren 2 kişinin bir-iki mekanda görüntülerinin yer aldığı ve cut montajla klip haline getirildiği, yaratılmış bir fikir olmayıp, klibin üzerinden müzik eseri çıkarıldığında ya da klip sesi kısık izlendiğinde görüntüler hikayesel herhangi bir bütünlük sağlamadığı, yalnızca özelliği olmayan ve müzik eseriyle bağlantılı bir mesajı olmayan 2 mekan kullanıldığı, çoğunluğu gündüz çekildiği için ışık malzemesinin minimum kullanıldığı, karanlıkta yapılan çekimlerin ise özel bir aydınlatma olmaksızın yapıldığı, görüntülerin muhtemelen tek kamera ile çekilmiş ve zorlayıcı kamera açıları kullanılmadan elde edildiği, cut montajla montajlanarak görüntülerin bir araya getirildiği tespit olunmuştur.
Yine sektörel açıdan değerlendirildiğinde; dava konusu klibe ait görüntüler bir biriyle alakalı görüntüler silsilesi olmadığı açık ve net bir şekilde göründüğü, nitekim dava dışı icraacı sanatçıya ait müzik parçası görüntülerin üzerinde yer almadığı takdirde görüntüler bir anlam ifade etmeyeceği alınan raporlarda tespit edilmiş olup aksi kabul mümkün değildir.
Görüntüler bazında klibin tamamı incelendiğinde; bir arabanın içinde, araba yolda giderken, harabe bir binanın içinde geçtiği, buradan yola çıkarak da klibin gelişi güzel yerlerde, herhangi bir senaryoya bağlı kalmadan çekildiği, klibin bir hikâyesinin olmadığı, müzik eserinin altına bir biriyle alakası olmayan görüntülerin peş peşe dizilmesi sonucu müzik parçasının televizyonda yayınlanabilmesine vesile olacak klibin oluşturulmuş olduğu ayrıca klipte çekilmiş ve kullanılmış olan görüntülerin, estetik bir değeri olmayan ve herhangi biri tarafından da çekilip kullanılabilecek görüntüler olabileceği son alınan 2 rapordaki tespitlerde yer almaktadır.
Hükme esas alınan son 2 heyet raporunda; çekimler esnasında özel bir ışık, renk, çekim açısı ve ölçeğinin kullanılmadığı raporlarda tespit olunmuştur. Nitekim klibin hikâyesi dilekçelerde de “İnan çok büyük bir prodüksiyon yok. … arkadaşımızı Amerika’ya okumaya gidecekti. Gitmeden önce size klip çekelim dedi. Bir gün ayarladık … arkadaşımız bende araba var, getireyim dedi. Tamamen spontane gelişti. 3.Köprünün oraya gittik, iki araba biri … Işığımız yok araba farını kullandık. Müzik için için büyük hoparlörlerimiz yoktu. Cep telefonundan müzik açtık. Hepsi bir araya geldi ve güzel bir klip oldu. Bütün bunlar olmasaydı belki de bu kadar tutulmazdı” ifadeleri ile açık bir şekilde anlatıldığı, yani klibin eser statüsünde değerlendirilebilmesi için gerekli olduğu şekliyle açı, ölçek, ışık, ses, renk, kamera hareketleri gibi teknik unsurların dava konusu klipte yer almadığı, davaya konu klibin estetik değerlerden yoksun olduğu, her hangi bir hususiyetin olmadığı, görüntülerin bir eser oluşturabilecek ve bir birleriyle alakalı görüntüler olmadıkları, ayrıca estetik değer taşımadıkları, sonuç olarak eser vasfının bulunmadığı değerlendirilmiştir.
Tüm dosya kapsamı izahı yapılan mevzuat ve sektör bilirkişi tespitleri ile bir arada değerlendirildiğinde; her ne kadar davacı tarafça müvekkilinin 05/12/2015 tarihinde davalı organizasyon şirketinin menajerliğini üstlendiği “…” isimli müzik eseri için klip çekildiğini, dava konusu klip yönünden müvekkilinin “eser sahibi” olduğunu, daha sonra müzik eserinin müvekkilinden izin alınmadan ve herhangi bir bedel ödenmeden televizyon kanallarında ve özellikle Youtube olmak üzere dijital mecralarda yayınlandığı, dava konusu klibin halen televizyon kanallarında ve dijital platformda yayınlanmaya devam edildiğini, bu sebeple eser sahipliğinden kaynaklı mali haklarının ihlal edildiğinden bahisle tecavüzün ref i ve maddi tazminat talepli iş bu davayı açmış ise de son iki heyet raporundaki sektör ve teknik bilirkişilerce yapılan değerlendirmelerde de belirtildiği üzere, dava konusu klibin, bir senaryosunun ve hikayesinin olmadığı, herhangi bir konuyu, durumu, olayı sinematografik özelliklerle anlatmadığı, müzik eserinin ruhunu yansıtacak bir mesaj veya kurgu içermediği, müzik eserini seslendiren 2 kişinin bir-iki mekanda görüntülerinin yer aldığı ve cut montajla klip haline getirildiği, yaratılmış bir fikir olmayıp, klibin üzerinden müzik eseri çıkarıldığında ya da klip sesi kısık izlendiğinde görüntüler hikayesel herhangi bir bütünlük sağlamadığı, yalnızca özelliği olmayan ve müzik eseriyle bağlantılı bir mesajı olmayan 2 mekan kullanıldığı, çoğunluğu gündüz çekildiği için ışık malzemesinin minimum kullanıldığı, karanlıkta yapılan çekimlerin ise özel bir aydınlatma olmaksızın yapıldığı, görüntülerin muhtemelen tek kamera ile çekilmiş ve zorlayıcı kamera açıları kullanılmadan elde edildiği, cut montajla montajlanarak görüntülerin bir araya getirildiği, estetik değerlerden yoksun olduğu, her hangi bir hususiyetin olmadığı, görüntülerin bir eser oluşturabilecek ve bir birleriyle alakalı görüntüler olmadıkları, ayrıca estetik değer taşımadıkları, herhangi biri tarafından da çekilip kullanılabilecek görüntülerden oluştuğu FSEK kapsamında eser vasfının bulunmadığı anlaşılmakla davacının eser sahipliğine dayalı olarak açmış olduğu tecavüzün ref i ve mali hak ihlali iddiasına dayalı maddi manevi hak ihlali iddiasına dayalı manevi tazminat davasının reddine karar vermek gerekmiş, bu noktada davacının çekilen klibe ilişkin ücret talep edebileceği raporlarda belirtilmiş ise de ücret alacağına dayalı bir talebin olmadığı, (esasen bu yöndeki bir talep dava konusu klibin eser vasfının bulunmadığı dikkate alındığında FSEK kapsamında yargılama yapmakla görevli mahkememizin görev alanında kalmayacağı, ücret alacağı talebi BK genel hükümler kapsamında talep konusu olabileceği hususları izahtan varestedir.) davanın FSEK hükümlerine dayalı olarak açıldığı dikkate alınarak davanın tümden reddi yönünde aşağıdaki şekilde hüküm tesis olunmuştur.
HÜKÜM :Yukarıda gerekçesi açıklandığı üzere,
1-Davanın REDDİNE,
2-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi uyarınca hesap olunan 54,40 TL karar harcından peşin yatırılan 31,40 TL’nin mahsubu ile kalan 23,00 TL bakiye karar harcının davacıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
3-a)Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca ret edilen tecavüz/ref talebine ilişkin 4.910,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davalıya verilmesine,
b)Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi 13/4 uyarınca ret edilen maddi tazminat talebine ilişkin 4.910,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davalıya verilmesine,
c)Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi 10/3 uyarınca ret edilen manevi tazminat talebine ilişkin 4.910,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davalıya verilmesine,
4-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
5-Davalı tarafından yapılan; 1.500,00 TL bilirkişi ücreti ile 100,00 TL posta gideri olmak üzere toplam 1.600,00 TL yargılama giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
6-Yatırılan gider avanslarından kullanılmayan kısmının talep halinde ve karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,
Dair, taraf vekillerinin yüzüne karşı, (HMK 345/1 md. gereğince) gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Mahkememize veya başka bir yer mahkemesine dilekçe ile başvurmak ve istinaf harcı ile gerekli giderlerin tamamı ödenmek suretiyle, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yolu açık olmak üzere karar verildi. 22/10/2020

Katip …
¸

Hakim …
¸
Bu belge 5070 sayılı elektronik imza kanunu kapsamında E-İMZA ile imzalanmıştır