Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2016/77 E. 2021/6 K. 13.01.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2016/77 Esas
KARAR NO : 2021/6

DAVA : Fsek (Maddi ve Manevi Tazminat İstemli)
DAVA TARİHİ : 29/03/2016
KARAR TARİHİ : 13/01/2021

Mahkememizde görülmekte bulunan Fsek (Maddi ve Manevi Tazminat İstemli) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin reklamcılık sektöründe uzun yıllardır çalıştığını, reklam yönetmenliği metin yazarlığı konularında uzmanlaştığını, creatif ürünler ortaya koyduğunu, müvekkilinin davalı şirkete ürettiği eserlerin uygulaması için davalı şirketin ayırdığı ve harcadığı bütçenin 8 Milyon TL’ye yakın olduğunu, müvekkilinin ilk iş olarak davalı şirketin logo tasarımını gerçekleştirdiğini, 2013-2015 yılları arasında, daha sonra kadroya alınma sözü karşılığında davalı şirket için haricen iki yıl kesintisiz iş yaptığını, bu süreçte davalı şirkete yüzlerce iş yaptığını ancak bunun için müvekkiline cüzzi ücretler ödendiğini, müvekkilinin ısrarları üzerine davalı şirketin 2015 yılı Mayıs ayı itibariyle müvekkili kadrosuna aldığını ancak bazı anlaşmazlıklar sonucu 04/02/2016 tarihli ihtarname ile davalı şirketçe işten çıkarıldığını, davalı şirketin müvekkilinin eserlerini ve emeğini kullandığını belirterek 5.000,00 TL maddi ve 5.000,00 TL manevi tazminat bedelinin davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; dava konusu olayın iş ilişkisi ve sözleşmesi olduğunu görevli mahkemenin İş Mahkemeleri olduğunu, davanın TBK m.72 uyarınca zaman aşımına uğradığını, manevi tazminat davasının belirsiz alacak olarak açılamayacağını, davacının hiçbir maddi hak talebinde bulunamayacağını, kötü niyetli olarak işbu davayı açtığını, yaptığı çalışmalara karşılık olarak ücret almadığı iddiasının yerinde olmadığını, hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, davacının taleplerinin birbirleri ile çeliştiğini ve açıklığa kavuşturulması gerektiğini belirterek, davanın görev, zaman aşımı yönünden reddine, aksi halde esastan reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Dosyada tarafların bildirdiği tüm deliller toplanmış, özel ve teknik bilgi gerektirmesi nedeniyle bilirkişi raporları aldırılmıştır.
Mahkememize sunulan ilk kök bilirkişi raporunda özetle; davacının 2013 yılı mart ayından 16/05/2015 tarihine kadar davalı şirket için yapılan logo tasarımları, KeyVisual’lar, radyo spotları, reklam filmleri vb. çalışmaları yaptığı, bu çalışmalar için ücrete hak kazandığı, yapılan işler için tek tek ücretlendirme esası kabul edildiğinde 400.535,00 TL ücret alacağının tespit edildiği, ancak sektörde genelde %50 indirimli çalışma olduğu göz önüne alındığında 200.267,00 TL alacağın olduğu, davacı tarafından üretilen ve FSEK kapsamında eser olduğu tespit edilen logo, grafik tasarımları, televizyon reklam filmleri, web tasarımları ve uygulaması içinde davacı eser sahibinin ismine yer verilmediği ve belirtilmediği görüş ve kanaatlerine ulaşılmıştır.
Mahkememize sunulan ikinci kök bilirkişi raporunda özetle; Davacının taleplerinin Fsek m.18/2 hükmü dikkate alındığı yerinde olmadığı sonuç ve kanaatine varılmıştır.
Mahkememize görevlendirilen üçüncü bilirkişi heyetinin çoğunluk görüşünde özetle; izinsiz bir kullanım söz konusu olmadığından işleme hakkı, çoğaltma hakkı, yayma hakkı, kiralama hakkı ve kamuya ödünç verme hakkı, temsil hakkı, işaret, ses veya görüntü nakline yarayan iletim hakkı; Manevi haklardan eserin umuma arz yetkisi, adın belirtilme yetkisi, eserde değişiklik yapılmasını men etme yetkisi, eser sahibinin zilyet ve malike karşı haklarına tecavüz bulunmadığı görüş ve kanaati bildirilmiştir.
Mahkememize görevlendirilen üçüncü bilirkişi heyetinin ayrık görüşünde özetle; davacı tarafından davalı şirkete yapılan reklam filminin, Fsek m.5 anlamında, sinema eseri sayılmaları gerektiği, davacı tarafından serbest çalışma esasına göre yapılan eserlerin sipariş üzerine yapıldığı, ödenmeyen bedellerin ödenmesi halinde eser sahipliği hakkının tamamen davalı şirkete geçeceği, davacının davalıya yaptığı işlerin kalan bedellerinin 71.550,00 TL olması gerektiği görüş ve kanaati bildirilmiştir.
KANAAT VE GEREKÇE
Dava 5846 sayılı Fsek hükümlerine göre açılmış maddi ve manevi tazminat talepli davadır.
Eser vasfına ilişkin değerlendirme
5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu l/B-(a) bendinde eser; “sahibinin hususiyetini taşıyan ve ilim ve edebiyat, musiki, güzel sanatlar veya sinema eserleri olarak sayılan her nevi fikir ve sanat mahsulleri” olarak tanımlanmıştır.
Dolayısıyla bir fikri ürünün eser olarak korunabilmesi için objektif ve sübjektif iki unsuru barındırması gerekmektedir. Objektif unsur; kanunda sayılan eser kategorilerinden birine dahil olma, sübjektif unsur ise sahibinin hususiyetini taşımadır (EREL, Şafak: Türk Fikir ve Sanat Hukuku, Ankara 2009, s. 51) Bu unsurlar Yargıtay kararlarında da aynı yönde açıklanmaktadır. “FSEK’e göre, fikir ve sanat eseri, eser sahibinin hususiyetini taşıyan, ilim ve edebiyat, musiki, güzel sanatlar ve sinema eserleri türlerinden birisi içine giren her nevi fikir ve sanat mahsulü olarak tarif edilmiştir. Bu tarife göre bir fikir ürününün eser olarak kabul edilebilmesi için baskın görüşe göre, FSEK madde 1/1’de sayılan eserler içinde yer alması (objektif koşul) ve sahibinin hususiyetini taşıması başka bir anlatımla “özgün olma” “yaratıcı özellik taşıması” (sübjektif koşul)’un bulunması gerekmektedir ”(HGK T. 02/04/2003, e. 2003/4-260, K. 2003/271( Yavuz, Levent/ALICA, Türkay/MERDİVAN Fethi, Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu Yorumu, 2. Baskı, Ankra 2014, sf.63)
Kanunda açık bir tanımı yapılmamış olan hususiyet kavramını, doktrindeki açıklamalardan ve yargı kararlarından yola çıkarak, eser sahibinin duygu ve düşünceleri ile yaşam deneyimleri, gözlem, yetenek, araştırma, algılama, bilgi, yetenek gibi birikimlerini kullanarak meydana getirdiği üründeki fikri çabasını diğerlerinden ayıran, asgari seviyede de olsa yaratıcılık içeren, sıradan olmayıp belirli bir düzeye sahip olan ve eser sahibine özgülenebilen anlatım dili (üslup) olarak genellemek mümkündür.( Çilem Bahadır, Fikir ve Sanat Eserlerinde Hususiyet, Terazi Hukuk Dergisi, Nisan 2019, sf. 752)
FSEK md. 4 /6 ise Grafik Eserleri estetik değere sahip olma koşulu ile güzel sanat eserleri kapsamında saymakta olup , son bendinde ise “ krokiler resimler, maketler , tasarımlar ve benzeri eserlerin endüstrici model ve resim olarak kullanılması düşünce ve sanat eserleri olmak sıfatlarını etkilemez” hükmünü getirmektedir.
Eserin hangi kategori içinde yer aldığının belirlenmesi çoğu zaman problem oluşturmaz. Sahibinin hususiyetini taşıyan herhangi bir şekilde dil ve yazı ile ifade edilen, bedii vasfı bulunmayan her nevi teknik ilmi mahiyette fotoğraflar, resimler FSEK md. 2 anlamında eserdir. Bu noktada düşülen ikilem benzer nitelikteki eserlerden hangilerinin FSEK md. 4 güzel sanat eseri vasfında olduğu noktasındadır. Güzel sanat eserlerinde bedii vasıf ön planda olup, sipariş üzerine belli bir zaman kısıtı ile hazırlanan eserlerin nadir bulunan (bedii – unique ) eserler olduğu görüşüne katılmak mümkün olamayacağı gibi hayatın olağan akışına da aykırıdır. Yapılan çalışmaların üretim süreci göz önünde tutulduğunda dava konusu olan grafik tasarım, logo tasarımı, kurumsal kimlik tasarımı ve sair çalışmalar müşterinin istekleri ve fikirleri alınarak oluşturulmuş ve şekillendirilerek nihai sonuca ulaştırılmış ticari ürünlerdir.
FSEK de vurgulandığı üzere bir çalışmanın Eser niteliği kazanması için “Sahibinin hususiyetini taşıması” önemlidir. Çalışmaların davacı grafikerin bu süreçte davah şirketin fikir ve onayı doğrultusunda ticari, ürünleri şekillendirdiğinden yapılan çalışma davacı grafikerin tek başına hususiyetini yansıtamayacaktır. Ayrıca bu süreçte davacı grafiker dijital ortamda masaüstü yayıncılık programların sağladığı olanaklar olan yazı karakterleri (fontlar), renk gamutları, efektler vb. olanakların kullandığı, kullanılan görselleri bu programları kullanarak şekillendirmiştir. Örneğin; ticari ürünün oluşturulması aşamasında kullanılmış olan yazı karakteri onu üreten tipografın hususiyetini yansıtır. Çalışmalarda bu fontların mevcudiyeti bu yazı karakteri oluşturan tipografın o çalışması içindeki mevcudiyetini sağlar. Dava konusu grafik eserler fikri çabanın ürünü olan eserlerdir ancak bu eserleri güzel sanat eseri olarak değerlendirmek mümkün olamayacağı gibi dosya kapsamından da bu eserlerin oluşum sürecinde davacı ve davalının katkılarının hangi oranda olduğu, dava dışı üçüncü kişilerin ekip çalışmasına katkısını tespit etmek de işin yapılış süreci açısından mümkün görülemeyecek şekilde birbiri ile iç içe geçmiş ve ayrılmaz bir hal içindedir.
Dava konusu grafik eserlerin güzel sanat eseri olarak nitelendirilmesi için ; FSEK 4/1-(4) fıkrası anlamında seri üretim yoluyla ticari kullanım amacını aşan ve işlevsel özelliğin çok ötesinde, seyir hissi yaratmak üzere meydana getirilmiş yüksek düzeyde estetik vasfa sahip grafik tasarımlar olması gerekir. ( Emre Kalender, Ticaret ve Fikri Mülkiyet Hukuku Dergisi, Yıldırım Bayezıt Üniversitesi, 2015/1, sf. 113)
Grafik bölümünde iki ayrı uzmanlıkta eğitimler verilmektedir. Birincisi: Sanat ağırlıklı eğitimdir. Güzel sanat eseri üretimidir. Bu eğitimi alan öğrencilerin resim, gravür, özgün baskı resim, serigrafi, taş baskı, illüstrasyon vb. gibi yöntemlerle el emeğine dayanan, estetik değerler taşıyan eserler üretmesi beklenir. Îkincisi ise, Bilgisayar, masaüstü uygulama ağırlıklı eğitimdir. Reklam grafiği ve yayın grafiği konusunda uzmanlaşmadır. Reklam grafiği reklam amaçlı kullanılan iletişim malzemelerinin tasarımına yönelik bilgilerin aktarımı ve bunlara ilişkin malzemelerin oluşturulmasıdır. Mecralara yönelik tasarım farklılıkları (gazete-dergi ilanları, açıkhava reklamları, araç üzeri giydirme vb), reklam kampanyası, konsepti vb. eğitimidir. Yayın grafiği ise katalog, dergi, broşür, kitap gibi süreli yayınlardaki sayfa ve kapak tasarımları becerilerinin öğrencilere kazandırılması amaçlanır. Bu eğitim matbaacılara, reklam ajanslarına, reklam firmalarına kısaca sektöre, piyasaya “özgün fikirli” grafik tasarımlar üreten nitelikli grafik tasarımcılar yetiştirmeyi hedefler.
Somut olayımızdaki basılı eserler ise bir pazarlama iletişimi aracı olan reklam faaliyetleri yoluyla tüketiciyi etkilemeye yönelik olan, ancak hazır olmayıp özgün fikirlere sahip eserlerdir. Bu eserler hazır şablonlar olmayıp fikri çabanın ürünü olan eserlerdir. Ancak yukarıda anlatıldığı üzere reklam ve yayın grafiği alanına girmekte olup “bedii vasfı olan” eserler değildir.Yapılan çalışmaların üretim süreci göz önünde tutulduğunda dava konusu olan grafik tasarım, logo tasarımı, kurumsal kimlik tasarımı ve sair çalışmalarının müşterinin talepleri alınarak oluşturulmuş ve şekillendirilerek nihai sonuca ulaştırılmış ticari ürünler niteliğindedir.FSEK de vurgulandığı üzere bir çalışmanın eser niteliği kazanması için “Sahibinin hususiyetini taşıması” önemlidir. Çalışmaların davacının bu süreçte davalı şirketin talepleri ve onayı doğrultusunda ticari, ürünleri şekillendirdiğinden yapılan çalışma davacı grafikerin hususiyetini yansıtamayacaktır. Sonuç olarak dava konusu ticari ürünlerin davacının eserleri oluşturması aşamasında masaüstü yayıncılık programlarının sağladığı olanakların etkilerinin çalışmalarda mevcut olması ve bedii vasıfları olmaması ile güzel sanat eseri vasfında olmadıkları kanaatine ulaşılmıştır.
Eser sahipliğinin değerlendirilmesi
Davaya konu eserler; FSEK md. 50 kapsamında düzenlenen “ vücuda getirilecek” sipariş eser kapsamındadır. Henüz vücuda getirilmemiş eserlerdeki mali hakkın ya da kullanım yetkisinin devrine dair taahhüt sözleşmelerinde eser sahibinin birincil borcu eseri vücuda getirmektir. Eserin meydana gelmesinin ardından sözleşmenin tarafları arasındaki hukuki ilişki için ücret öngörüldüğünden TBK istisna sözleşmesi kapsamındadır. FSEK ancak tamamlanmış eserler üzerindeki mali haklarda tasarruf işlemi yapılmasına cevaz vermiş olup, henüz vücuda getirilmemiş yahut tamamlanmamış eserler üzerindeki mali haklar veya kullanma ruhsatları üzerinde tasamıfi işlem yapılmasını batıl saymıştır (FSEK m. 48/3) Ancak bu, bir kimsenin ileride vücuda getirilecek eserlerle ilgili taahhüt işlemleri, yani borçlanma işlemleri yapmasına mani değildir (FSEK m. 50). Yapılan sözleşme 6098 sayılı TBK m. 470 ve devamı maddelerinde düzenlenen eser sözleşmesine ilişkin hükümlere tabidir. FSEK m. 10/4, 18/2, maddeleri kapsamında meydana getirilen eserler bakımından, bu maddelerde sayılan kimselerin (çalıştıran, bir araya getiren ve yayımcı) aslen iktisap ettikleri mali hakları kullanım yetkisi kanundan doğmakta ve herkese karşı ileri sürülebilmektedir.
Grafik-tasarım ısmarlayıcısı ile grafik-tasarımcı arasında yapılan sözleşme, ağırlığı itibariyle eser teslimi mahiyetinde bir istisna aktidir. Grafik-tasarımcı, bununla beraber, sadece eseri teslim değil, akdin amacına uygun surette, çoğaltma ve diğer yararlanma haklarını devir borcu altına da girer. Bu ölçüde, satış akdinin unsurları da işe dahil olmaktadır. Akdin amacı, her şeyden önce, eseri sipariş edene mutlak hak niteliğindeki yararlanma haklarının inhisarı olarak devridir; zira sipariş eden, eseri hiç rahatsız edilmeden parasal açıdan değerlendirmek, hatta mümkünse, alt lisans vermek ister; eser sahibi ise, diğer taraftan, aynı grafik veya deseni başka bir müşterisi için daha kullanmak hususunda korunmaya değer herhangi bir menfaate daha sahip değildir. Ürün ne Fikir ve Sanat Eserleri Hukuku ne de Endüstriyel Tasarımlar Hakkında Kanun Hükmünde Kararname hükümleri1 çerçevesinde konmuyorsa, ısmarlayan, ondan serbestçe yararlanır; ek bir ödeme yapması gerekmez.( İsa Eliri Öztan, Güzel Sanat Eserlerinde Fikri Mülkiyet Hakları ve Uygulamaları, sf.77, Öztan Fırat, 2008. Sf. 855-856 Fikir ve Sanat Eserleri Hukuku, Ankara, Turhan Kitabevi)
Dava konusu olayda davalı, davacıya bir eser hazırlaması için TBK anlamında icapta bulunmuş, icap anına kadar hali hazırda ortada bir eser bulunmazken TBK anlamında kabul ile;, yukarıda açıkladığımız şekilde eser sonradan meydana getirilmiştir.
Grafik çalışmalar müşteriden gelen talepler doğrultusunda ortaya çıkan ve müşterinin istekleri doğrultusunda da şekillenen ürünlerdir. Bu süreçte grafik tasarımı gerçekleştiren tasarımcı bir veya birden fazla seçenek hazırlar ve sonrasında müşterinin seçtiği bir tasarım üzerinde yoğunlaşarak süreç tamamlanır. Fakat bu süreçte müşteri ile sürekli irtibat içerisinde olunarak tasarımın müşteri istek ve taleplerini en iyi şekilde karşılayacak niteliğe ulaşması sağlanır. Bu süreç karşılığında müşteriden yapılan tüm çalışmaların bedelleri alınmaktadır. Bu bağlamda gerçekleştirilen tüm grafik tasarım çalışmaları bir ürün ya da hizmeti tanıtmak için hazırlanmış olan ve karşılığında hizmet giderleri alanmış ticari ürünlerdir.
Dava dosyası incelendiğinde davacının grafik tasarım çalışmalarını davalı tarafın istek ve talepleri doğrultusunda ürettiği ve üretim sürecinde davalı taraf ile irtibat kurarak çalışmaları onay alarak şekillendirmiş olduğu ve bunun karşılığı olarak 28.03.2016 tarihli davacı vekilinin vermiş olduğu dava dilekçesinde davalı şirkete yüzlerce iş yapıldığını, ve bu yapılan işlere ilişkin müvekkiline cüzi ücretler ödenmiş olduğunu belirttiği görülmektedir. Kaldı ki davacı tarafından gönderilmiş olan e-posta yazışmaların eklerinde “ Bu çalışmaların basılması/baskıya gönderilmesi için davacı tarafından davalı tarafa onaylar sorulduğu, davalı onay alındıktan sonra ancak baskı dokümanının gönderildiği görülmektedir.
Keza Yargıtay bir kararında “Davaya konu grafik eserler, davalının siparişi üzerine davacı tarafından oluşturulduğu ve davalıya teslim edildiğine göre, 818 sayılı BK’nın 385. maddesi uyarınca davacının ancak sözleşme konusu işin götürü bedelini talep etme hakkının bulunduğu, buna mukabil mali hakların da, eser siparişinde bulunan davalıya ait olduğunun kabulü ile söz konusu eser için ikinci bilirkişi raporunda tespit edilen 15.000,00 TL rayiç bedel üzerinden davanın kabulü gerekirken, FSEK 68. maddesine göre üç katı tazminata hükmedilmesi doğru görülmemiş ve kararın davalı yararına bozulması gerekmiştir. ( Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2015/4925 E., 2015/11754 K.)
Düşünsel sanat ve yazılım ürünlerinin önemli bir özelliğinin soyut, elle tutulamayan, her zaman fiziki bir hacim oluşturmayan ve fakat buna rağmen sonuçları hissedilen nitelikte olmalarıdır. Hayatın normal akışı içinde bu durum özellikle benzer ürün ve eserlerin el değiştirmesinde, diğer fiziki emtialarda olduğu gibi stok ve lojistik hareketleri benzeri nicel veriler üretmeyebilmektedir. Bu verilere erişilmemiş olması, ürünün yokluğunu göstermeyeceği gibi bu tür ürünlerde karşılıklı tarafların haklarının güvence altına alınması için projeye özel sözleşmelerin imza edilmesini ve böylece proje çerçevesinin, tarafların talep ve taahhütleri hadlerinde çizilmesini daha da hayati kılmaktadır.
Davaya konu olayda, davacı ile davalının iddia olunan freelance çalışma döneminde taraflarca projeye veya döneme özgü yapılmış bir yazılı akte dosya içerisinde rastlanmamıştır. Davacının davalı tarafından örgün istihdam edildiği dönemde yapılan ve çalışma şartlarına özgü sözleşmeler bu tanımın dışında tutulmuştur. Bu nedenle ; davacının freelance çalışmış olduğu sürede bireysel olarak yapmış olduğu işlere ilişkin dava dosyasında herhangi bir faturaya rastlanmamıştır. Bu sebeple davacı grafikerin dava konusu emsal işlere ilişkin olarak ne kadarlık bir ücret talep ettiği belirsizdir.
Telif alacağı talebi yönünden değerlendirme
Davaya konu esas uyuşmazlık davacının davalı için yaptığı reklam alanındaki yaratımları nedeniyle taraflar arasındaki hukuki ilişki dikkate alınarak telif bedeli talebinde bulunup bulunmayacağı noktasında toplanmaktadır. Dosyada mübrez bilgi ve belgelerden davacının davalı şirket bünyesinde hizmet akdi ile 16/05/2015 ile 04/02/2016 tarihleri arasında çalıştığı görülmektedir. Davacı taraf bu dönleme ilişkin olarak yarattığı ve davalıya teslim ettiği fikri yaratımlar için telif bedeli talebinde bulunmuştur.
FSEK 18/2 hükmüne göre; aralanndaki özel sözleşmeden veya işin mahiyetinden aksi anlaşılmadıkça; memur, hizmetli ve işçilein işlerini görürken meydana getirdikleri eserler üzerindeki haklar bunları çalıştıran veya tayin edenlence kullanılır. Tüzel kişilerin uzuvları hakkında da bu kural uygulanır.
Bu hüküm çerçevesinde işverenlerin, tüzel kişilerin, eser sahibine ait mali haklan kullanabilmeleri için, memur, hizmetli ve işçi olarak çalışan kişilerin, eserlerini işveren, tüzel kişinin işlerini görürken meydana getirmeleri gerekir. Yine mali hakların kullanılabilmesi için, taraflar arasındaki hukuki ilişkiyi kuran sözleşme veya statüde aksi öngörülmemiş olmalıdır. Başka bir deyişle, sözleşmeyle taraflar, çalıştıranların mali hakları kullanma yetkisini bertaraf edebilirler. FSEK m.18II’de belirtilen kişilere verilen mali hakkı kullanma yetkisi inhisari nitelikte olup, eser sahibi de dahil herkese karşı ileri sürülebilir.
Somut olaya dönüldüğünde; davacının belirli bir sürede davalı şirketin çalışanı olarak bulunduğu dava dosyasına eklenmiş iş sözleşmesinden ve beyanlardan anlaşılmaktadır. Davacı ile davalı arasındaki 16.5.2015 tarihli sözleşmenin 3.1.13 hükmüne göre davacının sözleşme süresince yarattığı tüm fikri yaratımlar üzerimdeki telif hakkının davalıya ait olacağı açıkça belirtilmiştir. Bu nedenle davacının 16.5.2015 ile iş akdinin sona erdiği 04.02.2016 tarihleri arasında meydana getirip davacıya teslim ettiği yaratımlann mali hak sahibi FSEK m.18/2 hükmü gereği davalı şirket olduğundan davacının bu döneme ilişin telif hakkı talebinin yerinde olmadığı kanaatine ulaşılmıştır.
Davacının 16.05.2015 ila 04.02.2016 tarihleri arası hizmet akdi ile çalıştığı, Mart 2013 ila 15.05.2016 tarihli arası ise dışarıdan yazılı bir sözleşme olmaksızın çalıştığı görülmektedir.
FSEK 18/2 md. “ Aralarındaki özel sözleşmeden veya işin mahiyetinden aksi anlaşılmadıkça ; memur , hizmetli ve işçilerin işlerini görürken meydana getirdikleri eserler üzerindeki haklar bunları çalıştıran veya tayin edenlerce kullanılır. Tüzel kişilerin uzuvları hakkında da bu kural uygulanır” demektedir.
İş Kanunu’nun 2. md.si işçiyi “ Bir iş sözleşmesine dayanarak çalışan gerçek kişi” şeklinde tanımlamıştır. TBK. md. 393 uyarınca iş sözleşmesi işçinin işverene bağımlı olarak belirli veya belirli olmayan süreyle iş görmeyi ve işverenin de ona zamana veya yapılan işe göre ücret ödemeyi üstlendiği sözleşmesidir. İş Kanununda düzenlenen bağımlılık unsuruna işaret etmektedir. Burada esas olan, eserin işverenin yönetimi altında gerçekleşmesi, işi planlayan , talimat veren, mali kaynağı sağlayanın işveren olmasıdır.
Somut olaya dönüldüğünde; Davacı taraf dava dilekçesinde ; “ Davalı Şirketin 2013 yılında kendisi ile çalışmak istediklerini, davacıyı kadroya almak istediklerini fakat o zamanlar böyle yapılanmalarının olmadığını haricen kendilerine iş yapmasını istediklerini, ilk iş olarak Logo tasarımının gerçekleştiğini, kendisinin davalı şirkete iki yıl kesintisiz iş yaptığını, 2013-2015 yılları arasında iki yıl kesintisiz iş yaptığını, 2015 yılı Mayıs ayında kadroya alındığını, sigortasının yaptırıldığını ve resmi olarak 9.000,00TL maaş ödemeye başlandığını, artık, davalının bağlı çalışanı olduğunu, ancak, çalışma biçiminde bir değişiklik olmadığını, kendisinin kadroya alınacağı vaadi ile oyalandığından ve kadroya alındıktan sonra da, haksız ve kötüniyetli olarak işten çıkarıldığını. ” ifade etmiştir.
Davacı Tanığı …; davacıya işlerle ilgili özet yaparak davacıya ilettiğini, tüm sosyal medyaya ilişkin dijital baskılı işlerin davacı tarafından yapıldığını , çok çalışma yaptığını, loca giydirme işleri yaptığını , günde en az davacıya 5-6 kez iş geçtiğini belirtmiştir.
Davacı Tanığı … ; davacının kendisini işe aldığını ve davacının dışarıdan çalışan olduğunu , evden çalışmalar yaptığını belirtmiştir.
Davalı tanıkları ise davacının ilk zamanlarda dışarıdan hizmet verip parça başı iş yaptığını kendisine her ay 9.000 TL. ücreti kendi isteği ile elden ödediklerini vergi mükellefi olmadığını elden para aldığını belirtmektedirler.
Eser sözleşmesi ani edimli bir sözleşme olup, karşılıklı edimlerin ifasıyla sona ererken iş sözleşmesinde işçi sürekli olarak iş görme borcunu, işveren ise ücret ödeme borcunu yerine getirir. Nitekim iş sözleşmesinde tarafların edimleri bir zaman içinde art arda sıralanmış olup , edimin ifası bir zamana yayılmış durumdadır. Nitekim Yargıtay kararlarında iş ilişkisinde güven esasına dayalı sürekli nitelikte bir borç ilişkisi olduğuna vurgu yapılmaktadır.( Yargıtay 9.H.D. t. 25.11.2008 e. 2008/6168 , K. 2008 Z32048 ), ( Sevil Doğan, İş Sözleşmesinde Bağımlılık Unsuru, Seçkin Yayıncılık, 2016, sf. 48)
Eser çalışanın yerine getirmek zorunda olduğu görev alanına dahil görülen işle bağlantılı olduğu sürece yaratıcı çalışmanın nerede ne zaman yapıldığının da önemi yoktur. Eserin, çalıştıranın bizzat kendi çıkarı için değerlendirilmek üzere mi yaratıldığı yoksa ihtilaflı eserin çalışanın görev bilinciyle gerçekleştirdiği edimlerin devamı niteliğinde mi olduğu, eserin ihtilaf anına kadar çalıştıranın organizasyonuna dahil edilip edilemediği, çalıştıranca kullanılıp kullanılmadığı kriterleri göz önünde bulundurulmalıdır. (Artür Karademir, Çalışanların Yarattığı Eserler Üzerinde Fikri Hakların Kullanılması, Seçkin Yayıncılık, 2017, sf.40)
Keza davacının kendisine sipariş edilen işleri belli bir zaman içinde yapmak zorunda olması, yapmamayı tercih edememesi, bu işleri yaptıktan sonra bedele hak kazanacak olması da işverenin hiyerarşisi içinde yer aldığını, onun emir ve talimatları altında çalıştığını göstermektedir. Açık biçimde yazılı bir sözleşme yapılmamasına veya yapılsa bile sözleşmede bir kısım eksikler -bulunmasına karşın fiilen taraflar arasında yasanın tanımladığı biçimde işçi sıfatının kazanımına olanak veren hukuki ilişkinin kurulmuş bulunması sözleşmenin kurulmuş bulunduğunu kabule yeterlidir. ( Levent Yavuz-Türkay Alıca- Fethi Merdivan, Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu Yorumu, 2. Baskı, Seçkin Yayıncılık, 2014, sf. 588)
Keza Yargıtay 11. H.D. 16.04.2013 gün ve 2011/5724 E. 2013 / 7409 K. Sayılı kararında da “ Grafik ve tasarım unsurları içeren tanıtım işaretleri hazırlanmasıyla uğraşan bir ticaret şirketinde çalışan grafik ve tasarımcının hazırladığı logoların , bir mizah dergisinde çalışan karikatüristin çizimini gerçekleştirdiği tiplemelerin eser sahipleri anılan eserleri meydana getiren çalışanlar olmasına karşın eserle ilgili mali hakların kullanım yetkisi işverene aittir.” demektedir.
Somut olaya tekrar dönüldüğünde; davacının 16.05.2015 ila 04.02.2016 tarihleri arası hizmet akdi ile çalıştığı, 16.05.2015 tarihli sözleşmenin 3.1.13 maddesine göre de “İşçi, işveren bünyesinde çalıştığı sürede işini ifa ederken meydana getirdiği eserler üzerindeki bütün hakların işverene ait olduğunu kabul, beyan ve taahhüt etmektedir. İşçi tarafından işveren bünyesinde çalıştığı dönemde ortaya çıkarılan , yazılım, tasarım, program, görsel, faydalı model ve diğer Fikri Mülkiyete konu eserler üzerindeki bütün haklar işverene aittir. İşçi işten ayrıldığında mezkur eserlerle ilgili mülkiyet hakkı ileri süremeyecektir. İşçi işten ayrılsa dahi fikri mülkiyete konu eserlerin işveren tarafından bedelsiz ve süresiz olarak kullanımına muvafakat etmektedir” denmekte olduğundan, davacının gerek 2013-2015 yılında gerekse 2015 yılında SGK’lı olduğu tarihte davalıya bağımlı olarak bir ücret karşılığında faaliyette bulunduğu, her ay düzenli olarak kendisine ödeme yapıldığı, 2013-2015 yılında kendisine elden ödeme yapıldığını beyan ettiği, dosyada mübrez belgelerden 2015 ylında SGK’lı olduktan sonra banka hesabına maaşının ödendiği, her iki dönem için de davalıya evden iş ürettiği dolayısıyla davacı ile davalı arasındaki 2013-2015 yılı arasındaki hukuki ilişkinin de hizmet akdi ilişkisi olduğu bu nedenle de davacını SGK lı olmaksızın iş yaptığı 2013-2015 dönemi içinde üretip davalıya teslim ettiğini iddia ettiği yaratımların mali hak sahibinin davalı şirket olduğu ve davacının bu döneme ilişkin de olmak kaydıyla FSEK 18/2 gereğince telif bedeli talebinde bulunmayacağı kanaatine vanlmıştır.
Tüm bu açıklamalar muvacehesinde dosya içerisinde bulunan tüm deliller, tanık beyanları, iş sözleşmesi, 15/11/2017 tarihli bilirkişi heyeti raporu ile 21/12/2018 tarihli rapor arasındaki çelişkiyi giderir mahiyette , mahkememizce de denetime elverişli görülerek hükme esas alınan çoğunluk görüşünü yansıtır 20/11/2019 tarihli bilirkişi Heyet Raporu ve uzman mütalaası bir arada değerlendirildiğinde yukarıda açıklanan gerekçeler doğrultusunda sübut bulmayan davanın reddine karar vermek gerekmiş olup, aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM :Yukarıda gerekçesi açıklandığı üzere,
1-Davanın REDDİNE,
2-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi uyarınca, davacı tarafından yatırılan 3.530,11 TL harçtan (peşin+başvuru+ıslah) 54,40 TL karar harcının düşülerek kalan 3.475,71 TL’nin karar kesinleştiğinde talep halinde davacıya iadesine,
3-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca davalı vekili yararına hesap olunan 5.900,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davalıya verilmesine,
4-Davalı tarafından yapılan: 2.100,00 TL bilirkişi ücreti, 173,40 TL posta gideri olmak üzere toplam 2.273,40 TL yargılama giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
5-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
6-Yatırılan gider avanslarından kullanılmayan kısmının karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,
Dair taraf vekillerinin yüzüne karşı, (HMK 345/1 md. gereğince) gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Mahkememize veya başka bir yer mahkemesine dilekçe ile başvurmak ve istinaf harcı ile gerekli giderlerin tamamı ödenmek suretiyle, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı.13/01/2021

Katip …
¸

Hakim …
¸