Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2016/46 E. 2021/422 K. 10.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2016/46 Esas
KARAR NO : 2021/422

DAVA : Marka (Maddi Tazminat İstemli)
DAVA TARİHİ : 26/02/2016
KARAR TARİHİ : 10/12/2021

Mahkememizde görülmekte bulunan Marka (Maddi Tazminat İstemli) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesi ve aşamalardaki beyanlarında özetle: … olan ve 1867 yılından itibaren faaliyet gösteren müvekkili şirketin dünyaca ünlü lider bir gıda firması olduğunu; müvekkilin “…” ve “…” markalı ürünlerinin tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de çok geniş bir müşteri kitlesi olduğunu, markasının tanınmış olduğunu, kendine özgü bir ürün ambalajına sahip olan kakaolu süt, toz içecek ürünleri, aromalı süt ürünleri, kahvaltılık gevrekler ve çikolatalardan oluşan geniş bir yelpazeye sahip “…” ürünlerinin Türkiye ve dünyada gerek çocuklar gerekse yetişkinler tarafından beğeniyle tüketilmekte olduğu, kalite vc garanti sembolü haline geldiğini, TPE nezdinde müvekkilin “…” markasının tanınmış olduğuna karar verilmiş olduğunu, davalının … no.lu “…” ve … no.lu “…” ibarelerinin … sınıfta tescili için TPE’ye başvurmuş olduğunu, müvekkilin itirazı üzerine MarKHK m.8/l/b, 8/4 uyarınca davalının marka başvurusunun reddedildiğini, ancak davalının tescilsiz kullanımlarının devam ettiği, davalının … markalı ürün ambalajının müvekkilin … markalı ürün ambalajları ile kandırılma ve ilişkilendirilme ihtimali olduğunu, ancak davalının ambalajı müvekkilin ürünleri ile aynı ürünlerde haksız kullanıma devam ettiğini, davalı eyleminin marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet teşkil ettiğini, davalının marka başvurularının reddedilmesine rağmen markasal kullanıma devam etmesinin kötü niyetli bir davranış olduğunu; davalı eylemleri nedeniyle müvekkilin maddi-manevi zarara uğradığını; marka hakkına tecavüz ve haksız rekabetin tespiti, men’i, refi, 50.000,00 TL maddi ve 20.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde ve aşamalardaki beyanları ile özetle; müvekkili şirketin iş ve sermaye hacmi ile Türkiye’de bu büyüklükte ve milyonlarca lira ihracat-ithalat yapan sayılı gıda firmalarından biri olduğunu, müvekkile ait olan “…” markası ve seri markaların gerek yurt içinde gerekse de görsel ve yazılı basında gerçekleştirdiği reklamlar ve tanıtımlarla gerekse yurt dışı pazarlama ve satış faaliyetleri ile tüketici nezdinde bilinen ve tercih edilen bir marka olduğunu, müvekkilin TPE nezdinde 60’dan fazla tescilli markası bulunduğunu, “…” markasının müvekkilin ana markası olduğunu, bu markaların fiilen de kullanıldığını, “… “markasının 1992 yılından beri yaklaşık 25 yıldır müvekkilce aktif olarak kullanılması nedeniyle müvekkil firmanın özellikle gıda sektöründe bu ibare ile özdeşleştiğini ve bilinir olduğunu, müvekkilin “…” ibareli ana marka ve serî markalarından yola çıkarak “… ” ibareli markasını daha önce tescilli olan emtia sınıflarını da kapsayacak şekilde … sınıfta … no.lu “…” ibaresinin tescili amacıyla TPE’ye başvuruda bulunduğunu, davacı … ’nın itirazı üzerine başvurunun YÎDK’nın kararıyla nihai olarak reddedildiğini, YİDK kararının iptali amacıyla açılan … 3. FSHHM’nin… E. no.lu davanın derdest olduğunu ve bekletici mesele yapılması gerektiğini, müvekkilin “…” markasının uzun yıllardır kullanımı nedeniyle tüketici nezdinde müvekkilin “…” ana markasının seri markası olarak algılandığını, gıda sektöründe jenerik bir ibare olarak kullanılan “…” ibaresinin tek başına ayırt edici olmadığını, davalının …’nin “…” markasının kullanımına yönelik birden fazla tasarımı bulunduğunu, tek bir tasarımı olmayan davacının tasarımlarda kullanılabilecek tüm farklılıkları kullanarak, kendi içinde standart bir tasarıma sadık kalmadığını, bir ambalaj üzerinde olması gereken ana figürlerle tüm ambalajlarda oynama yaparak, kendinden sonra pazara çıkacak olan markaların önüne geçmeye çalıştığını, tasarımlarda hayvan figürü kullanmanın tüm firmaların seçeceği bir pazarlama taktiği olduğunu, davacının iddialarının aksine her iki marka arasında İltibas yaratacak bir benzerlik bulunmadığını, markaların kelime unsurları, telaffuzları, yazı karakterleri, renk unsuru ve kullanılan hayvan ikonlarının farklı olduğunu, buna rağmen huzurdaki davanın açılmış olmasında davacıların kötüniyetli olduğunu belirtmiş haksız ve mesnetsiz davanın reddini talep etmiştir.
Davacı vekili cevaba cevap dilekçesinde özetle; “…” ve “…” ibareleri arasındaki benzerlik TPE tarafından “…”, “…” ve “…” dosyalarının tamamında kabul gördüğünü ve davalı tarafın ambalajının müvekkillerinin ambalajları sebebiyle yeni ve ayırt edici olmadığı yine TPE tarafından açıkça tespit edildiğini, … 3. FSHHM’nin … e. sayılı dava dosyasının bekletici mesele yapılmasına gerek olmadığını, bu dava dosyasına ilişkin müvekkillerine henüz tebligat yapılmadığını, davalı eklerinden inceledikleri kadarıyla davanın konusunu “…” kelime markası ile ilgili verilen TPE YİDK kararının iptali talebinin oluşturduğunu, huzurdaki davanın konusunun ise, “…” marka kullanımı ile yaratılan markaya tecavüz ve haksız rekabete yönelik talepler yanında ürün ambalajı benzerliği ile gerçekleştirilen haksız rekabete yönelik talepler olduğunu, huzurdaki davaya konu “ürün ambalaj benzerliğinden (trade dress) kaynaklanan haksız rekabet taleplerinin markaların benzerliğinden bağımsız bir talep olduğunu, bu talepler yönünden yapılacak incelemede kelime markaların benzerliği değil, ürün ambalajlarının benzerliğinin ele alınacağını, bir diğer ifade ile, kabul anlamına gelmemek kaydıyla, bir an için “…” markasının davalı adına tescil edildiği varsayılsa ya da ürünler üzerinde müvekkillerinin markalarıyla hiçbir benzerlik teşkil etmeyen “…” markası olsa dahi, bu tescil, ambalaj benzerliği ile yaratılan haksız rekabeti bertaraf edemeyecek ve bu itibarla haksız rekabet mevzuatına dayanarak yapmış oldukları ihtiyati tedbir taleplerinin kuvvetini ve geçerliliğini koruyacağını, davalı yanın müvekkillerinin “…” ibareli ürünleriyle aynı ürünler üzerindeki “…” marka kullanımı 556 sayılı khk anlamında markaya tecavüz ve 6102 sayılı TTK anlamında haksız rekabet teşkil ettiğini, “…” ibaresinin “…” markasının seri markası olmadığını, “…” markasının davalının çatı markası olduğunu ve incelemede dikkate alınmaması gerektiğini, dava dışı firmalar adına tescilli ve “…” ibaresini içeren marka tescilleri huzurdaki davada emsal teşkil etmediğini, davalı yanın TPE nezdinde tescilli …, …, …, …, …, … gibi “…” ibaresini içeren birçok marka olduğundan bahisle, … ibaresinin jenerik hale geldiğini ve bu nedenle “…” markasının “…” markasına benzer olmadığını iddia ettiğini, öncelikle sunmuş oldukları listede yer alan markaların çoğunun müvekkilinin markası, davalının marka başvuruları yahut müddet statüsündeki markaları olduğunu, davalı yanın ambalaj kompozisyonunun da 6102 sayılı TTK anlamında haksız rekabet teşkil ettiğini, davalının kötü niyetli olduğunu, halen “…” ibaresini marka ya da tasarım olarak tescil ettirmeye çalıştığını beyan etmiş davalı yanın bekletici mesele talebinin reddine, ihtiyati tedbir taleplerinin dava dilekçesinde belirttikleri şekilde kabulüne, davaya yönelik talepleri doğrultusunda bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar verilmesini talep ettiği görülmüştür.
Davalı vekili ikinci cevap dilekçesinde özetle; müvekkilleri …A.Ş. tarafından “…” markasının … sınıfta tescil işleminin gerçekleşmesi amacıyla, 28.03.2013 tarih ve …noda kayıtlı başvurusu yapılarak söz konusu markalarının yayınlandığını,… tarafından, … markalarının, 556 sayılı kanun hükmünde kararnamenin 8. Maddesi uyarınca kendilerine ait olan bir kısım … markalarına benzer ve karıştırılma ihtimali olduğu gerekçesi ile itirazda bulunmuş ve TPE Markalar Dairesi Başkanlığı tarafından tescil başvurusunun reddine karar verildiğini, davalı TPE Markalar Dairesi Başkanlığı’nın 23.07.2014 tarih ve … sayılı red kararı üzerine, …tarih ve … sayılı başvurularının red kararının yeniden incelenmesi ve tescil başvurularının kabul edilmesi amacıyla Yeniden Değerlendirme ve İnceleme Kuruluna başvuru yapıldığını, 556 sayılı HMK md. Markanın koruma süresi başvuru tarihinden itibaren başladığını, 556 sayılı md 40; “Tescilli markanın koruma süresi başvuru tarihinden itibaren on yıl olduğunu, bu sebeple … da devam eden YİDK İPTAL davalarının KABULÜ halinde markalarının başvuru tarihinden itibaren korunacağı için, işbu tazminat davasının konusuz kalacağını, beta markasının müvekkili adına tescilli olup “…” markası ise beta markasına ait seri bir marka olduğunu, … ibaresinin çatı marka olduğu ve seri marka yaratma iradesi olmadığı iddiasının yerinde olmadığını, müvekkili …A. Ş. adına kayıtlı ve tescilli olan … MARKASI, müvekkilin aynı zamanda ana markası olması nedeniyle 60 tan fazla tescilli markası ve başvurusu bulunduğunu, müvekkiline ait söz konusu … markası 1992 yılından itibaren yaklaşık 25 yıldır aktif olarak kullanılması nedeniyle müvekkili firma ve unvanı olan … ile özdeşleştiği gibi özellikle gıda sektörünün …, …, …, …, …, …, …, … ve … sınıflarında ve bu ürünlerin tüketiciye sunulduğu 35. sınıfta dahil olmak üzere bir tanınmışlığa üne ve marufiyete sahip olmadığını, müvekkili firma adına …, …, …, …, …, …, …, … ve … sınıflarda kayıtlı ve tescilli olan ve müvekkil tarafından çok uzun yıllardır aralıksız ve yoğun bir şekilde kullanılan …MARKASI sadece yurt içinde değil yurt dışında da kalitesi ile tanınan ve çok bilinen bir marka olduğunu, müvekkili firmanın 2.539.032.387,30 TL iş ve sermaye hacmiyle Türkiye’de bu büyüklükte ve milyonlarca lira ihracat – ithalat yapan sayılı gıda firmalarından biri olduğunu, davacının iddialarının aksine … ibaresini barındıran birçok marka 30. sınıf emtiaları açısından tpe ve yargı kararlarından geçerek tesciline bağlandığını, davacılarca sunulan uzman görüşünde bu hususa hiç değinilmediğini, “…” ibaresini barındıran 30. sınıf marka tescillerinin global düzeydeki durumunun da izaha muhtaç olduğu ve hatta davalarındaki haklılıklarını ortaya koymak adına gerekli olduğunun açık olduğunu, davacı iddialarının aksine her iki marka arasında iltibas yaratacak bir benzerlik bulunmadığını, davalının nesquik markasındaki/kelimesindeki tüm harfler aynı büyüklükteyken ve düz bir sırada ilerlerken, müvekkilinin tescilini talep ettiği beta benquik markasındaki yazı fontları büyükten küçüğe ve eğri bir çizgi takip ederek ilerlediğini, markaların; yazı stili, yazı karakteri, renk, ambalaj kapak renkleri, kullanılan hayvan ikonları tamamen farklı olup, genel intiba olarak hiçbir görsel benzerlik barındırmadığını, kısacası ürünler yan yana aynı rafta iken bu farklılıklardan dolayı tüketici tarafından anında fark edilebilecek ayırt edici özelliklere sahip olduğu açıkça ortada olduğunu beyan etmiş gerek işbu markalarına ilişkin derdest olan … 3.FSHM …E. sayılı dosyanın varlığı ve gerekse dava dilekçesinin içeriğinde belirtilen hususların gerçeği yansıtmaması, sektörde ve pazarda bu kullanımın hiçbir firmanın tekelinde olmaması, kaldı ki müvekkil firma tarafından kullanılan ürünün farklı olması, tüketicinin her iki ürün arasındaki farkı ilk bakışta fark edebileceği, her iki ürünün birbirinden farklı olduğunu gösteren birçok ayırt edici unsurların bulunması, şekil ve renk bakımından dahi birbirlerinden farklı olması sebebi ile öncelikle tedbir kararının kaldırılmasına “…” markasına ilişkin yargılaması devam eden ve KABULÜ halinde işbu davanın reddine sebebiyete verecek olan … 3 FSHM … E. sayılı dosyanın bekletici mesele yapılmasına, taraflarınca sunulmuş deliller, hukuki görüş toplanacak deliller ve yaptırılacak bilirkişi incelemesi ile yapılacak yargılama sonunda dayanaksız, haksız ve hukuka aykırı davanın tüm talepler yönünden reddine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacıya tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
TPMK’ya müzekkere yazılarak davacıya ait …, …, …, …, …, …, …, …, …, … sayılı marka tescil belgelerinin emtia listeleri ile birlikte onaylı suretlerinin gönderilmesi istenilmiş, markalara ilişkin bilgi ve belgeler dosya arasına alınmıştır.
Türk Patent Enstitüsü 2011 tarihli karan ile davacı adına tescilli olan … no.lu … ve … no.lu markaların tanınış marka olarak tescil edildiği anlaşılmıştır.
TPMK’ya müzekkere yazılarak … ŞİRKETİ adına …, … sayıyla tescilli markalara ilişkin bilgi ve belgeler istenilmiş, gelen cevabi yazıda ilgili markaların yapılan itirazlar üzerine iptal edildiği ve hükümsüz oldukları bildirilmiştir.
…, …, …, … Kargo ve …Müdürlüğüne müzekkere yazılarak davalının “…” markasına ilişkin bir işlemi olup olmadığı sorulmuş, gelen cevabi yazıda ilgili firmanın bu isimli içeceğe ilişkin bir işlemi bulunmadığı bildirilmiştir.
Davalı vekili tarafından dosyaya sunulan … Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ticaret Hukuku Anabilim Dalı Öğretim Üyesi … tarafından hazırlanan 02.04.2016 tarihli uzman görüşünde özetle; dava dosyasındaki mevcut belgeler ile kayıtların birlikte değerlendirilmesi suretiyle; taraflar arasındaki ilişkide …A.Ş.ne ait “…” markası ile …. ve … A.Ş.ne ait “…” markaları arasında benzerlik, bağlantı ve karıştırılma ihtimalleri yönünden yapılan değerlendirmede marka hakkına tecavüz durumunun bulunmadığı tespit edildiği, Nestle tarafından açılan davada talep edilen haksız rekabetin tespiti ve maddi manevi tazminatının şartlarının mevcut olmadığı, Beta’nın karşılık davalarda bir dürüstlük ve samimiyet göstergesi bakımından 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu hükümlerine göre …’ye arabuluculuk teklifinde bulunulmasının yerinde olacağı görüş ve kanaatinin bildirildiği anlaşılmıştır.
Davalı vekili tarafından dosyaya sunulan … Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ticaret Hukuku Anabilim Dalı Öğretim Üyesi … tarafından hazırlanan 03.05.2016 tarihli uzman görüşünde özetle; dava dosyasındaki delil ve belgelerin ışığında yapılan incelemeler sonucunda; “…” ile “…” markaları arasında iltibas bulunduğu iddiaları incelendiği, iki markadaki ilk üç harfin farklı olması, sonraki “…” harflerinin ise yoğun kullanım sebebiyle jenerik ad haline geldiği ve başka markalarda da kullanıldığı tespit edildiğinden, her iki markanın yazı karakteri rengi farklı olduğundan, söz konusu markanın kullanımının 556 sayılı KHK m. 8/1-b ve 8/4 hükümlerine aykırı olmadığı, iki marka arasında iddia edildiği şekilde bir iltibasın bulunmadığı, her iki markayı taşıyan ürün ambalajları da incelenmiş olup, iki ambalajın zemin renginin, üzerindeki hayvan figürünün ve kullanılan renklerin yeterince farklı olduğu tespit edilmiş olduğu, bu sebeple markalı ürün ambalajı kullanımının 6102 sayılı TTK m. 55/4 hükmü uyarınca haksız rekabet teşkil etmediği sonucuna ulaşıldığı görüş ve kanaatinin bildirildiği anlaşılmıştır.
Davacı vekili tarafından dosyaya sunulan … Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ticaret Hukuku Anabilim Dalı Öğretim Üyesi … tarafından yapılan inceleme sonucunda 02.05.2016 tarihli olarak sunulan uzman görüşünde özetle; davalı, …markasını fiilen tescil başvurusunda olduğundan farklı bir şekilde kullanmakta olduğundan ve yargılama aynı zamanda ambalaja benzerlik suretiyle haksız rekabet iddiasını da kapsadığından, tescil başvurusunun reddine ilişkin verilen YİDK kararına karşı … 3. FSHHM nezdinde açılan …E. sayılı davanın huzurdaki işbu dava bakımından bekletici mesele yapılmasına gerek bulunmadığı, davalının fiilen kullandığı tescilsiz “…” markasının davacılardan … adına tescilli tanınmış “…” markasına benzer olduğu, markaların aynı tür ürünler üzerinde kullanıldığının taraflar arasında da çekişmesiz olduğu, söz konusu markaları taşıyan ürünlerin çocuklara hitap ettiği göz önünde bulundurulduğunda hedef kitle bakımından karıştırılma ihtimalinin söz konusu olduğu, sonuç olarak, tescilsiz … markasının davacının markası ile iltibas yarattığı, tescil edilse bile tescil edildiğinden farklı şekilde kullanılmakta olduğu için bu durumun da markaya tecavüz teşkil ettiği, davalının markasal kullanımının seri marka istisnası kapsamında değerlendirilmesinin mümkün olmadığı, ayrıca “…” ibaresinin de jenerik hale gelmiş bulunmadığı, davalının kullandığı ürün ambalajının davacı yanın ambalajı ile karıştırılmaya yol açtığı, bu durumun TK 55/1-a.4 anlamında haksız rekabet teşkil ettiği, bu durumun sonucu olarak davacının ihtiyati tedbir, men, ref, maddi-manevi tazminat ve kesinleşen hükmün ilam taleplerinin yerinde olduğu görüş ve kanaatinin bildirildiği anlaşılmıştır.
Davalı vekili tarafından dosyaya sunulan Ticaret Hukuku ve Fikri Hukuk Öğretim Üyesi Prof Dr … ve Marka ve Patent Vekili … tarafından hazırlanan 08/03/2018 tarihli uzman görüşünde özetle; davalının kullanımına konu “…” ile “…” ibareleri ile davacıya ait “…” ve “…” markaları arasında bir karıştırma veya bağlantı ihtimali söz konusu olmayıp 556 sayılı KHK md 9/1-b anlamında tecavüzün söz konusu olmadığı, ayrıca davalı markasında yer alan “…” ve “…” tanınmış çatı ve şemsiye markalarının varlığından dolayı davacı markalarından yeterince uzaklaştığı, bu bakımdan tanınmış markadan haksız faydalanmanın davacının tanınmış markalarının ayırt edici gücünün veya itibarının zedelenmesinin söz konusu olmadığı, bu bakımdan KHK md 9/1-c anlamında da bir tecavüzün bulunmadığı taraflara ait ürünlerin yöneldiği kitle çocuklar ise de bu ürünlerin alımının ebeveynler tarafından gerçekleştiği, ebeveynlerin çocukları için ürün alırken normalden daha fazla dikkatli özenli olduğu bu bakımdan söz konusu ürünlerin alıcı kitlesinin ambalajlar arasında bir iltibas yaşamasının mümkün olmadığı ayrıca taraflar ait ambalajlar arasında bir takım benzerlikler söz konusu ise de bu benzerlik ihtiva eden özelliklerin davacının tekeline bırakılamayacağı bu bakımdan bir iltibasın söz konusu olmayacağı kaldı ki söz konusu ürünlerin tanınmış olan markaları ile birbirinden ayrıştığı, bu bakımdan taraflara ait ürün ambalajlarının iltibas tehlikesi yaratmadığı, dolayısı ile TTK anlamında haksız rekabet teşkil etmediği sonuç ve kanaatine varıldığı yönünde görüş bildirildiği anlaşılmıştır.
Dosya rapor tanzim edilmek üzere bilirkişiye tevdi edilmiş, bilirkişiler …, …, … tarafından 19/04/2017 tarihinde dosyaya sunulan bilirkişi raporunda özetle; “…, …, …, …, …, …, …, …, … tescil no.lu markaların 30. sınıfta gıda emtiaları (çikolata, şekerler, bonbonlar, şeker, ekmek, bisküvi ve kurabiyeler vs.) için davacı adına … adına tescil edilmiş olduğu; … no.lu … ve … no.lu … markalarının tanınmış marka olduğunun TPE kararı ile tespit edilmiş olduğu, davalının markasal kullanımlarının herhangi bir tescil hakkına dayanmadığı, davalının …no.lu “…” marka başvurusunun YİDK tarafından nihai olarak reddedilmesi üzerine TPE ve …aleyhine YİDK kararının iptali davası ikame edilmiş olduğu; halihazırda esas unsuru “…” olan marka tescil başvurusunun davalı adına tescil edilip edilmeyeceği derdest davanın konusu olduğu ve taraflarca kullanılan markaların kelime unsurlarının benzer olup olmadığı derdest davanın konusu olduğundan, taraf markalarının kelime unsurlarının benzer olup olmadığı hakkında bir değerlendirme yapılmaksızın, taraflarca kullanılan ambalajların görsel bir bütün olarak benzer olup olmadığının incelenmiş olduğu; davacı adına tescilli olan markalar ile davalının kullandığı ambalaj bir bütün olarak incelendiğinde, davalı ambalajının davacı markaları ile iltibas tehlikesi oluşturabilecek bir benzerlik göstermediğinden tescilli markalardan doğan hakka tecavüz şartlarının olmadığı; taraflarca kullanılan ürün ambalajlarının benzer olduğu; davacılar tarafından kullanılan ambalajın benzerinin davalı tarafından aynı/benzer ürün çeşidi ürün ambalajında kullanılmasının davacıların emeğinden haksız faydalanma olarak TTK m.54, 55/l/a/4 uyarınca haksız rekabet kapsamında değerlendirilebileceği; davacı taraf lehine haksız rekabet talebi ile ilgili olarak maddi ve manevi tazminat açısından kusur şartının gerçekleşmiş olduğu; Haksız rekabete göre bir hesaplama yapılabilmesi için davalı ticari defterlerine göre tek tutamak olan envanter defterlerinde yazılı yıl sonu bakiyeleri olup, bunlara göre bir değerlendirme yapıldığında 8,7 TL gibi bir rakamın ortaya çıktığı; hükmedilecek tutara davalı satış listelerine göre ilk işlem tarihi olan 04.10.2013 tarihinden itibaren Merkez Bankası avans faizi oranında faiz hesaplanması gerektiği, Manevi tazminat miktarını belirleme konusunda yetkinin Sayın Mahkemeye ait olduğu” sonuç ve kanaatine varıldığı bildirilmiştir.
Dosyamız tarafların itirazları üzerine yeniden önceki heyete tevdi edilmiş, alınan 05/02/2018 tarihli bilirkişi ek raporunda özetle; “Davacı markasının esas unsurunun “…” davalı markasının esas Unsurunun “..” ibaresi olduğu; her iki taraf markasının esas unsurunun yedi harften oluşluğu; markaların son dört harfinin ortak olduğu, markaların esas unsurunun söyleniş itibariyle ve görsel olarak benzer olduğu, davacı markasının TPMK nezdinde tanınmış marka olduğu dikkate alındığında markaların bir bütün olarak ortalama tüketici nezdinde karışıklığa sebebiyet verebilecek olduğu, kök raporumuzda haksız rekabete yönelik tespit ve değerlendirmelerimize davalının itiraz incelenmiş olup, söz konusu itirazda kök raporumuzda vardığımız sonuçlardan farklı bir sonuca varılmasını gerektiren bir durumun bulunmadığı; Tarafların özellikle davacı yanın kök raporumuzda mali yönden yaptığımız tespit ve hesaplamalara itirazları özenle değerlendirilmiş olup, hiçbir geçerliliği bulunmadığı” sonuç ve kanaatine varıldığı bildirilmiştir.
Dava, 556 sayılı KHK hükümleri uyarınca açılmış marka hakkına tecavüz ve haksız rekabetin tespiti, durdurulması, önlenmesi, sonuçlarının ortadan kaldırılması, tecavüzün giderilmesi ile maddi ve manevi tazminat ve marka hükümsüzlüğü talebine ilişkindir.
Uygulanması gereken mevzuat;
556 sayılı MarkKHK, 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanununun (SMK) 10/01/2017’de Resmi Gazete’de yayımlanmasıyla beraber yürürlükten kalkmıştır. Bu doğrultuda derdest davalara hangi mevzuatın uygulanacağının açıklanması zarureti doğmuştur. Kanunlar kural olarak yürürlüğe girdiği tarihten itibaren ileriye etkili olarak uygulanırlar; ancak kanunun geçmişe etkili olarak uygulanacağına ilişkin bir hüküm ihdas edilmiş ise kanun geçmişe etkili olarak uygulanabilir. Kanunun yürürlüğü düzenleyen 192. maddesinin “a” ve “b” bendinde yer alan ileri yürürlük hükümleri istisna olmak üzere, kanunun diğer hükümlerinin SMK’nın yayımı tarihinde yürürlüğe girecek olup; SMK’nın geçmişe etkili olarak uygulanmasına ilişkin bir hükmün bulunmadığı, dolayısıyla yürürlüğe girdiği 10/01/2017’den itibaren ileriye etkili olarak uygulanacağı görülmüştür. Bu doğrultuda SMK’nın, yürürlüğe girmesinden önce ikame edilen ve takiben anılan düzenlemenin yürürlüğe girdiği sırada derdest olan ve söz konusu Kanun’un yürürlük tarihinden önce gerçekleşen olaylara yönelik davalara SMK değil, MarkKHK uygulanacaktır.
Marka Hakkına Tecavüz Yönünden Tespit ve İnceleme:
556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname mad. 61 uyarınca; Marka sahibinin izni olmaksızın, markayı 9 uncu maddede belirtilen biçimlerde kullanmak, marka sahibinin izni olmaksızın, markayı veya ayırt edilmeyecek derecede benzerini kullanmak suretiyle markayı taklit etmek, markayı veya ayırt edilmeyecek derecede benzerini kullanmak suretiyle markanın taklit edildiğini bildiği veya bilmesi gerektiği halde tecavüz yoluyla kullanılan markayı taşıyan ürünleri satmak, dağıtmak veya bir başka şekilde ticaret alanına çıkarmak veya bu amaçlar için gümrük bölgesine yerleştirmek, gümrükçe onaylanmış bir işlem veya kullanıma tabi tutmak veya ticari amaçla elde bulundurmak, marka sahibi tarafından lisans yoluyla verilmiş hakları izinsiz genişletmek veya bu haklan üçüncü kişilere devretmek, fiilleri marka hakkına tecavüz sayılır. Buradan da anlaşıldığı üzere, “MarkKHK hükümleri uyarınca koruma altında bulunan bir markayı, sahibinden izin almaksızın aynı KHK’nm 9. maddesinde belirtilen biçimlerde kullanmak” fiili, marka hakkına tecavüz teşkil edecektir ve somut uyuşmazlıkta özellikle üzerinde durulması gereken ihtimal de budur.
MarkKHK’nın 61. maddesinin, KHK’nın 9. maddesine yaptığı yollama gereği;
“a) Markanın tescil kapsamına giren ayni mal ve/veya hizmetlerle ilgili olarak, tescilli marka ile aynı olan herhangi bir işaretin kullanılması,
b) Tescilli marka ile aynı veya benzer olan ve tescilli markanın kapsadığı mal ve/veya hizmetlerin aynı veya benzeri mal ve/veya hizmetleri kapsayan ve bu nedenle halk tarafından, işaret ile tescilli marka arasında ilişkilendirilme ihtimali de dahil, karıştırılma ihtimali bulunan herhangi bir işaretin kullanılması,
c) Tescilli marka ile aynı veya benzer olan ve tescilli markanın kapsamına giren mal ve/veya hizmetlerle benzer olmayan, ancak Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle tescilli markanın itibarından dolayı haksız bir yarar elde edecek veya tescilli markanın itibarına zarar verecek veya tescilli markanın ayırt edici karakterini zedeleyecek nitelikteki herhangi bir işaretin kullanılması”
Aşağıda belirtilen durumlar, birinci fıkra hükmü uyarınca yasaklanabilir:
a) İşaretin mal veya ambalajı üzerine konulması. b) İşareti taşıyan malın piyasaya sürülmesi veya bu amaçla stoklanması, teslim edilebileceğinin teklif edilmesi veya o işaret altında hizmetlerin sunulması veya sağlanması. c) İşareti taşıyan malın gümrük bölgesine girmesi, gümrükçe onaylanmış bir işlem veya kullanıma tabi tutulması. d) İşaretin, teşebbüsün iş evrakı ve reklamlarında kullanılması e) İşareti kullanan kişinin, işaretin kullanımına ilişkin hakkı veya meşru bir bağlantısı olmaması koşuluyla, işaretin aynı veya benzerinin internet ortamında ticari etki yaratacak biçimde, alan adı, yönlendirici kod, anahtar sözcük veya benzeri biçimlerde kullanılması. Fiilleri, markaya tecavüz teşkil eder.
556 sayılı KHK’nın “MARKA SAHİBİNİN TALEPLERİ” başlıklı 62. Maddesine göre; Marka hakkı tecavüze uğrayan marka sahibi, mahkemeden, aşağıdaki taleplerde bulunabilir: a) Marka hakkına tecavüz fiillerinin durdurulması, b) Tecavüzün giderilmesi ve maddi ve manevi zararın tazmini, c) (Değişik bent: 03/11/1995 – 4128/5 md.) Marka hakkına tecavüz dolayısı ile üretilmesi veya kullanılması cezayı gerektiren eşya ile bu eşyaları üretmeye yarayan araç, cihaz, makine gibi vasıtalara el koyulması talebi. d) (c) bendi uyarınca el konulan ürünler üzerinde kendisine mülkiyet hakkının tanınması, (Bu durumda, söz konusu ürünlerin değeri, tazminat miktarından düşülür. Bu değer, kabul edilen tazminatı aştığı zaman, marka sahibinin fazlayı karşı tarafa ödemesi gerekir.). e) (Değişik bent: 03/11/1995 – 4128/5 md.) Marka hakkına tecavüzün devamını önlemek üzere tedbirlerin alınması, özellikle bu maddenin (c) bendine göre el koyulan ürünlerin ve araçların üzerlerindeki markaların silinmesi veya marka hakkına tecavüzün önlenmesi için kaçınılmaz ise imhası talebi. f) Marka hakkına tecavüz eden kişi aleyhine verilen mahkeme kararının, masrafları tecavüz eden tarafından karşılanarak, ilgililere tebliğ edilmesi ve kamuya yayın yoluyla duyurulması.
MarkaKHK 9. madde genel olarak, marka sahibinin tescilli markası ile iltibasa neden olacak işaretlerin kullanılmasını yasaklamaktadır. Madde metninden de anlaşılacağı üzere tescilli marka ile aynı veya benzer olan bir işaretin tescilli markanın kapsadığı mal ve hizmetlerde kullanılarak halk tarafından karıştırılma ihtimaline yol açılması, marka hakkına tecavüz olarak nitelendirilmektedir. Ayrıca işaret ile tescilli marka arasında halk nazarında “bağlantı” olduğu ihtimali de “karıştırılma ihtimali” kavramına dâhil sayılmıştır. Karıştırılma ihtimalinde, halkın iki işaret arasında herhangi bir şekilde, herhangi bir sebeple bağlantı kurması yeterlidir. Alıcıların aldıkları ürünlerin başka bir işletmeye ait olduğunu bilmelerine rağmen, iki işletme arasında ekonomik veya organik bir bağlantı olduğu yanılgısına düşmeleri halinde, karıştırılma ihtimali vardır ve işaretler arasında iltibasın mevcut olduğu kabul edilmektedir.
Bir kelimenin veya işaretin markasal olarak kullanılması, bu işaretin belirli bir işletme tarafından piyasaya sunulan mal veya hizmetlerle doğrudan ilişkili olarak, söz konusu mal veya hizmetleri, diğer işletmelerin mal veya hizmetlerinden ayırt edecek şekilde kullanılması anlamına gelmektedir. Bir işaretin markasal olarak kullanımından söz edebilmek için, mal veya hizmetle doğrudan bağlantılı olarak, ilgili çevrenin ürün ile markayı ilişkilendirmesine olanacak verecek şekilde kullanılması gerekmektedir.
Görüldüğü üzere bu maddeler uyarınca mutlak hak niteliğini taşıyan markanın, marka sahibinin izni olmaksızın bir başkası tarafından kullanılması yasaklanmış bulunmaktadır. Tescilli markanın sahibi, üçüncü kişi tarafından markasının haksız ve usulsüz kullanılmasını önleme hak ve yetkisine sahip bulunmaktadır. Bu kapsamda marka hakkı sahibi, tecavüz oluşturacak nitelikte bir işaretin mal veya ambalajı üzerine konulmasını, bu malların piyasaya sürülmesini, stoklanmasını, ihraç ve ithalini, teşebbüsün iş evrakı veya reklâmlarında kullanılmasını önleme yetkisine sahiptir (KHK 9/ II).
Bu anlamda bir marka hakkına tecavüz teşkil edilebilmesi için, markayla ayniyet taşıyan veya benzer olan işaretin, tescilli markanın kapsadığı mal veya hizmetlerin aynı veya benzeri mal veya hizmetlerde alıcıların karıştırmasına sebebiyet verecek şekil ve surette kullanılması gerekir. Belirtelim ki marka hakkına tecavüz bu anlamda sadece iltibas suretiyle meydana gelmez; bağlantı ihtimali de marka hakkına tecavüzün oluşmasına neden olabilir. Bağlantı ihtimali, marka ile işaretler arasında veya marka ve/veya işaretin kaynağı arasında olabilir. Buna göre marka ile işareti kullanan işletmenin aynı veya aynı şirketler veya işletmeler grubuna ait olduğu yönündeki bağlantı ihtimali ya da tescilli marka ile işaret arasındaki çeşitli benzerlik sebebiyle bağlantı ihtimali iltibas suretiyle marka hakkına tecavüz oluşturur.
Ünal Tekinalp “karıştırma ihtimalini” şu şekilde tanımlamaktadır; “Bir tescilsiz işaretin veya tescil edilmiş bir markanın; daha önce tescil edilmiş bir marka ile şekil, görünüş, ses, genel izlenim vs sebeple ya aynı ya da benzer olduğu için, önce tescil edilmiş marka olduğu zannını uyandırması tehlikesidir. Karıştırma ihtimali kavramı tecavüz yönünden ele alındığında, MarkKHK’nın m. 9 (1) b’de öngörülen sistemini öne çıkaran nitelikleri ve ana çizgileriyle şöyle ortaya koyabiliriz. (1) Karıştırma ihtimalinin varlığı için mütecaviz tarafından kullanılan işaretin (a) tescil edilmiş markanın aynısı veya onun benzeri olması ve (b) tescil edilmiş markanın, tescil edildiği mal ve hizmetlerle aynı veya benzer mal ve hizmetlerde kullanılması şarttır. Bu iki şart bir arada bulunmalıdır. (2) Karıştırma halk yönünden olmalıdır.” (Ünal Tekinalp, Fikri Mülkiyet Hukuku, arıkan Basım, Dördüncü Baskı sayfa 407-408).
Nice sınıflandırması ve TPE tebliğine göre farklı sınıflarda yer almalarına rağmen halk nezdinde karıştırmaya yol açacak nitelikteki ticaret ve hizmet markalarının kapsadıkları mal ve hizmetlerin “benzer” ‘ olarak değerlendirilmesi de mümkün olup; bu husus öğretide de kabul edilmektedir. Nitekim Yargıtay da kararlarında bu yönde değerlendirme yaparken, mal ve hizmetlerin nice sınıflandırması ve TPE tebliğine göre mutlaka aynı sınıfta kullanılmasını değil, benzer mal ve hizmetler yönünden kullanılmasını esas almaktadır.
İltibas ihtimalinin araştırılmasına, markalar arasında benzerlik bulunup bulunmadığından başlanması uygun olur. Benzerliğin olup olmadığına, markanın bütünü itibariyle etki dikkate alınarak karar verilir. (Prof. Dr. Sabih Arkan, Marka Hukuku Cilt I sayfa 99 Ankara 1997).
Somut olaya dönüldüğünde;
Davacı markasının tanınmış marka olduğu noktasında herhangi bir çekişme bulunmamaktadır.
Davalı … A.Ş. tarafından “…” markasının 30. sınıfta tescil işleminin gerçekleşmesi amacıyla, 28.03.2013 tarih ve … noda kayıtlı başvurusu yapılarak söz konusu markalarının yayınlandığı, davacı … tarafından, … markalarının, 556 sayılı kanun hükmünde kararnamenin 8. Maddesi uyarınca kendilerine ait olan bir kısım … markalarına benzer ve karıştırılma ihtimali olduğu gerekçesi ile itirazda bulunulduğu ve TPE Markalar Dairesi Başkanlığı tarafından tescil başvurusunun reddine karar verildiği, davalı TPE Markalar Dairesi Başkanlığı’nın … tarih ve … sayılı red kararı üzerine,… tarih ve TPE -… sayılı başvurularının red kararının yeniden incelenmesi ve tescil başvurularının kabul edilmesi amacıyla Yeniden Değerlendirme ve İnceleme Kuruluna başvuru yapıldığı, yapılan başvurunun redle sonuçlanması üzerine bu defa YİDK kararına karşı … 3. FSHHM nezdinde açılan … E. sayılı İPTAL davasının da red ile sonuçlandığı ve kanun yolundan geçerek kesinleştiği, iltibas olgusunun kesinleşmiş yargı kararı ile hüküm altına alındığı anlaşılmıştır.
Burada önemle belirtilmesi gereken husus davanın SMK öncesi açıldığı, SMK 155 paralel düzenlemenin KHK’da bulunmadığı dikkate alındığında davalı kullanımlarının tescile uygun kullanım olması halinde bu durum tecavüz sebebi olarak kabul görmeyecek olmasıdır. Ancak dosyaya sunulan delillerden de tespit edildiği üzere davalı markayı tesciline uygun kullanmadığı gibi davacı markası ile benzer, karışıklığa yol açacak nitelikte ve davacı markasına yaklaşmak suretiyle kullanımlarda bulunduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Alınan rapordaki değerlendirmelerde; markaların bütünü göz önünde bulundurulduğunda, genel görünüş itibari ile davalı …. A.Ş. Nin …no.lu “…” ibaresinin 30. sınıfta tescili talebiyle TPE’ye başvurduğu marka tescil süreci devam ettiğinden bu hususta değerlendirme yapılmayacağı, ambalajlardaki tespit edilen benzerliklerin ise haksız rekabet olarak değerlendirilmesi gerektiği değerlendirmelerinde bulunulduğu anlaşılmıştır.
YİDK karar iptali istemiyle açılan davada ilk derece mahkemesince davanın reddine karar verildiği sonrasında BAM kaldırma kararı ile yine BAM kararı ile davanın kabulüne verildiği, iş bu kararın temyizi üzerine Yargıtay 11. HD 30/09/2019 tarih 2018/4328 esas 2019/5982 karar sayılı kararı ile ” …” ibaresinin yazım karakterinin davalı markalarındaki ” …” ibaresine olan yakınlığı ve “…” kelimesinin ingilizce dilinde “…” kelimesi gibi süratli hızlı veya çabuk anlamlarına gelmeyen anlamsız bir kelime olluşu dikkate alındığında taraf markaları arasında görsel işitsel ve telaffuz olarak hitap ettikleri tüketiciler nezdinde bırakacakları genel izlenime göre 556 sayılı KHK’nın 8/1 -b maddesi anlamında ilişkilendirme ihtimalini içerecek derecede benzerlik bulunduğunun kabul edilmesi gerektiği gerekçesiyle bozulmuş, nihai olarak yargıtay bozma ilamı doğrultusunda verilen23/01/2020 tarihli … BAM 20. HD 2019/1613 esas 2020/52 karar sayılı red kararının Yargıtay onaması sonrasında 10/03/2021 tarihinde kesinleştiği anlaşılmıştır.
Bilirkişi heyetinin marka tescil başvurusuna dayalı olarak tecavüz olgusunu değerlendirmediği anlaşılmış ise de Yargıtay incelemesinden geçen davalı kullanımına dayanak marka tescil başvurularına ilişkin verilen karardaki tespit ve değerlendirmeler dikkate alındığında davalının … ( “…” ve “…”) ibareli kullanımlarının, davacının tanınmış markalı ürünlerine duyulan güven nedeni ile davalı ürünlerine yönelterek işletmeler arasında bağ / bağlantı ihtimali olduğu intibasını uyandırdığı ve hizmetlerin karıştırılmasına neden olacak nitelikte olduğu, markaya tecavüz iddiasının izahı yapılan mevzuat kapsamında sübut bulduğuna kanaat getirilmiş, 556 sayılı KHK 62 kapsamındaki taleplerinin kabulüne karar vermek gerekmiştir.
Haksız Rekabet Yapıldığı İddiasının İncelenmesi:
6102 sayılı TTK’nın 54 vd maddeleri Haksız Rekabete ilişkindir. Madde 54- “(1)Haksız rekabete ilişkin bu Kısım hükümlerinin amacı, bütün katılanların menfaatine, dürüst ve bozulmamış rekabetin sağlanmasıdır. (2)Rakipler arasında veya tedarik edenlerle müşteriler arasındaki ilişkileri etkileyen aldatıcı veya dürüstlük kuralına diğer şekillerdeki aykırı davranışlar ile ticari uygulamalar haksız ve hukuka aykırıdır.” hükümlerine amridir. Yine TTK Madde 55- (1)Aşağıda sayılan hâller haksız rekabet hâllerinin başlıcalarıdır: a)Dürüstlük kuralına aykırı reklamlar ve satış yöntemleri ile diğer hukuka aykırı davranışlar ve özellikle;..”Başkasının malları, iş ürünleri, faaliyetleri veya işleri ile karıştırılmaya yol açan önlemler almak”… Madde 56’da “Haksız rekabet sebebiyle müşterileri, kredisi, meslekî itibarı, ticari faaliyetleri veya diğer ekonomik menfaatleri zarar gören veya böyle bir tehlikeyle karşılaşabilecek olan kimse; a)Fiilin haksız olup olmadığının tespitini, b)Haksız rekabetin men’ini, c)Haksız rekabetin sonucu olan maddi durumun ortadan kaldırılmasını, haksız rekabet yanlış veya yanıltıcı beyanlarla yapılmışsa bu beyanların düzeltilmesini ve tecavüzün önlenmesi için kaçınılmaz ise, haksız rekabetin işlenmesinde etkili olan araçların ve malların imhasını, d)Kusur varsa zarar ve zıyanın tazminini, e)Türk Borçlar Kanununun 58 inci maddesinde öngörülen şartların varlığında manevi tazminat verilmesini isteyebileceği düzenlenmiş kararların ilanının talep edebileceği öngörülmüştür. Rekabetin, doğruluk ve dürüstlük kuralları içerisinde kalmak ve üretilen mal ve hizmetlerin kalitesini yükseltmek, işletmelerin verimini arttırmak ve fiyatları düşürücü etkisi olduğu tartışmasızdır. Ancak bu durumun kötüye kullanılmaması, doğruluk ve dürüstlük çerçevesinde rekabetin gerçekleştirilmesi, değişen teknoloji ve ekonomik şartlar, firmalar arasındaki piyasadan büyük pay alma hırsı nedeniyle mümkün olmadığından TTK’da düzenleme yapılmıştır.
TTK m. 55/1-a/4 bendi uyarınca “Başkasının malları, iş ürünleri, faaliyetleri veya işleri ile karıştırılmaya yol açan önlemler almak” iyi niyet kurallarına aykırı bir davranıştır ve haksız rekabet hali olarak nitelendirilir. Madde hükmüne göre, karışıklığa yol açabilecek benzerliklere sebebiyet vermek bir haksız rekabet halidir. Zikredilen madde de sayılan eylemlere bakıldığında bir kişiye ait olan ürün, faaliyet veya işleri ile ilgili olarak üçüncü kişinin karışıklığa yol açacak davranışlarında bulunması halinin haksız rekabetin varlığından söz edebilmek için yeterli olduğunu ve bunun bilerek veya bilmeyerek yapılmasının haksız rekabetin varlığını etkilemeyeceği belirtmiştir. Haksız rekabetin varlığından bahsedebilmek için, kullanımın “haklı bir nedene dayanmaması” ve karıştırılma tehlikesinin olması yeterlidir. Benzerliğin teknik bir zorunluluktan kaynaklanması haklı bir neden olarak kabul olunabilir. Haksız rekabetin söz konusu olabilmesi için iktisadi rekabetin suiistimal edilmiş olması gerekir.
Somut olayda; davalının davacıya ait tanınmış markalarıyla iltibasa sebebiyet veren kullanımlarının ve ürün ambalajlarındaki aynı/benzer trade dress -ticari takdim kullanımlarının TTK 55/1-a/4 kapsamında haksız rekabete yol açtığı sonucuna ulaşılmakla bu yöndeki talebin de kabulüne karar vermek gerekmiştir.
Maddi ve Manevi Tazminat Taleplerinin Değerlendirilmesi;
556 sayılı KHK nın “TAZMİNAT” başlıklı 64. Vd Maddelerine göre “Marka sahibinin izni olmaksızın, marka taklit edilerek üretilen ürünü üreten, satan, dağıtan veya başka bir şekilde ticaret alanına çıkaran veya bu amaçlar için ithal eden veya ticari amaçla elde bulunduran kişi, hukuka aykırılığı gidermek ve sebep olduğu zararı tazmin etmekle yükümlüdür. Taklit markayı herhangi bir şekilde kullanmakta olan kişi, marka sahibinin markanın varlığından ve tecavüzden kendisini haberdar etmesi ve tecavüzü durdurmasını talep etmesi halinde veya kullanmanın kusurlu bir davranış teşkil etmesi halinde, sebep olduğu zararı tazmin etmekle yükümlüdür. Madde 65 – Marka sahibi, markanın kendi izni olmaksızın taklit edilerek kullanılması sonucunda uğramış olduğu zarar miktarının belirlenmesi için tazminat yükümlüsünden markanın kullanılması ile ilgili belgeleri vermesini talep edebilir. Madde 66 – Marka sahibinin uğradığı zarar, sadece fiili kaybın değerini değil, ayrıca marka hakkına tecavüz dolayısıyla yoksun kalınan kazancı da kapsar. Yoksun kalınan kazanç, zarar gören marka sahibinin seçimine bağlı olarak, aşağıdaki değerlendirme usulerinden birine göre hesap edilir: a) Marka hakkına tecavüz edenin rekabeti olmasaydı, marka sahibinin markanın kullanması ile elde edilebileceği muhtemel gelire göre, b) Marka hakkına tecavüz edenin, markayı kullanmak yoluyla elde ettiği kazanca göre, c) Marka hakkına tecavüz edenin, markayı bir lisans anlaşması ile hukuka uygun şekilde kullanmış olması halinde ödemesi gereken lisans bedeline göre, yoksun kalınan kazancın hasaplanmasında, özellikle markanın ekonomik önemi, marka hakkına tecavüz edildiği anda geçerlilik süresi ve tecavüz sırasında markaya ilişkin lisansların sayısı ve çeşidi gibi etkenler göz önünde tutulur. Madde 67 – Marka üzerinde tasarruf yetkisi olan kişi, yoksun kalınan kazancın hesaplanmasında, 66 ncı maddenin ikinci fıkrasının (a) veya (b) veya (c) bendlerinde belirtilen değerlendirme usullerinden birini seçmişse; mahkeme, ürünün satışında markanın ekonomik bakımdan önemli bir katkısının bulunduğu kanaatına vardığı takdirde, kazancın hesaplanmasında makul bir payın daha eklenmesine karar verir. Markanın ilgili ürüne ekonomik bakımdan önemli bir katkısının olduğunun kabul edilebilmesi için, ilgili ürüne olan talebin oluşmasında markanın belirleyici etken olduğunun anlaşılmış olması gerekir. Madde 68 – Marka hakkına tecavüz eden tarafından markanın kötü veya uygun olmayan bir şekilde kullanılması sonucunda, markanın itibarı zarara uğrarsa, marka sahibi, bu nedenle, ayrıca tazminat isteyebilir. Madde 70 – Marka hakkına tecavüzden doğan özel hukuka ilişkin taleplerde, zamanaşımı süresi için, Borçlar Kanununun zamanaşımına ilişkin hükümleri uygulanır.
Davacı vekili tazminat talebini 556 s.KHK’nin 66/b ve 67. maddeleri ve TTK’nun 56/1 (d) ve (e) maddeleri uyarınca tespitini ve ayrıca markaya tecavüz ve haksız rekabet teşkil eden eylemlerin başlangıç tarihinden itibaren ticari faiz talep etmiştir.
Davalı tarafından sunulan ticari kayıtlar üzerinden yapılan mali incelemede ; gerek davalının kendi hazırladığı tablolardaki tutarlar gerekse ticari defter olan envanter defterindeki bakiye tutarlar, davalının genel satış tutarları yanında çok cüz’i kaldığı, yıllık yüz küsur milyon TL’lık toplam satış tutan ile envanter defterlerindeki kalanın satış değerleri olan 107.000-150.000 TL hiç kıyaslanamayacak rakamlar olduğu, satış değerine göre hesaplanan rakamlar yıl sonundaki kalanı göstermekte olup, yıl içindeki değişime göre stok devir hızının yaklaşık bunun 3 katı kadar olduğu düşünülse bile gene toplamdaki payın cüz’i olduğu, buna bakarak, davalı yanın dava konusu ürün satışının çok küçük rakamlarda kaldığını söylenebileceği, davalı yanın 2013, 2014 ve 2015 yıllarında sürekli zarar ettiğini, bu yıllar için satış tutan ne olursa olsun sonucun değişmeyeceğini, davalının elde etmesi mümkün bir menfaatten söz edilemeyeceğini, 2016 yılı için de 1.038 TL’hk tutarın yıl içindeki devri bunun 3 katı olarak 3.114 TL olarak kabul edildiğinde, 0,0028 net kar marjına göre 3.114×0,0028=8,7 TL gibi bir tutar ortaya çıktığı, bunun da hiç düzeyinde olduğunu, davalı ticari defterlerine göre tek tutamak envanter defterlerinde yazık yıl sonu bakiyeleri olup, bunlara göre bir değerlendirme yapıldığında 8,7 TL gibi bir rakam ortaya çıktığı değerlendirilmiş, yapılan itirazlar üzerine düzenlenen ek raporda kök rapordaki tespit ve değerlendirmelerin aynen geçerli olduğunun belirtildiği anlaşılmıştır.
Gümrük müdürlüklerinden gelen cevaplarda da davalının dava konusu mallara ilişkin bir kaydının bulunmadığının bildirildiği anlaşılmıştır.
Şu hale ticari kayıtlar üzerinde sürekli zarar eden davalının bu kayıtları üzerinden davacının markaya tecavüz ve haksız rekabetten kaynaklı zararının hesaplanmasının mümkün olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
Sonuç olarak tazminatın belirlenmesinde TBK 50 maddesi dikkate alınarak değerlendirme yapılması gerektiği, şirketin cevap dilekçesinde ikrar niteliğinde bildirilen cirosu, markanın kullanım durumu ve tüm dosya kapsamı dikkate alındığında taleple bağlı kalınarak takdiren 50.000 TL’nin yerinde olacağına kanaat getirilmiş bu miktar üzerinden talebin kabulüne karar vermek gerekmiş, yine manevi tazminat talebi yönünden davalı kullanımlarının davacı markasının piyasadaki güvenirliğini ve tanınmışlığını zedelediği, izahı yapılan mevzuat kapsamında şartların oluştuğu, eylemin ağırlığı markanın tanınmışlığı paranın alım gücü ve tüm dosya kapsamı dikkate alınarak talep olunan tazminat miktarının yerinde olduğuna kanaat getirilmekle 20.000 TL üzerinden manevi tazminata hükmolunmuştur.
Tüm dosya kapsamı izahı yapılan mevzuat yargıtay incelemesinden geçerek kesinleşen YİDK karar iptaline ilişkin … 3. FSHHM nezdinde açılan … E.sayılı dosyasının içeriği bir bütün olarak değerlendirildiğinde davalının davalının … ( “…” ve “…”) ibareli kullanımlarının markaya tecavüz ve haksız rekabet teşkil ettiği yine davalının davacının trade dres olarak tabir edilen ürün takdim şekline yönelik davacı tanınmış markalı ürünleriyle iltibasa sebebiyet verecek kullanımlarının da ayrıca haksız rekabet olarak da kabulünün gerektiği, Yargıtay incelemesinden geçerek kesinleşen emsal yargı kararı dikkate alındığında tekrardan rapor alınmasını gerektirir bir durumun bulunmadığı, bu noktada taraflarca sunulan ve markaya tecavüz ve haksız rekabete ilişkin farklı kabuller içeren hukukçu kişilere ait görüş ve değerlendirmelerin teknik bir incelemeye yönelik olmadıkları subjektif nitelikte değerlendirmeler oldukları dikkate alındığında çelişki olarak kabulünün mümkün olmadığı gibi uyuşmazlık açısından tartışılması, çelişkinin giderilmesi gerekli değerlendirmeler olarak ele alınmayacağı anlaşılmakla sunulan görüşlere itibar olunamamış, sunulan mali kayıtlar üzerinde yapılan incelemeyle tazminat miktarının tespitinin mümkün olmadığı anlaşılmakla TBK 50 gereği talep ele alınmış davalının iş ve işlem hacmi de gözetilerek taleple bağlı kalınarak takdiren takdiren 50.000,00 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya ödenmesine karar vermek gerekmiş yine manevi tazminat talepleri yönünden davalı kullanımlarının davacı markasının piyasadaki güvenirliğini ve tanınmışlığını zedelediği manevi tazminatın şartlarının oluştuğu, eylemin ağırlığı hak ve nesafet gözetilerek davacının manevi tazminat davasının kabulü ile, takdiren 20.000,00 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya ödenmesine karar vermek gerekmiş hükmün ilanına da karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm tesis olunmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda gerekçesi açıklandığı üzere,
1-Davanın KABULÜ ile,
Davalının “…” ibareli kullanımlarının ve piyasaya sunmuş olduğu “…” markalı ürünlere ait ambalaj kullanımlarının markaya tecavüz ve haksız rekabet teşkil ettiğinin tespitine, durdurulmasına, önlenmesine, ortadan kaldırılmasına, bu kapsamda “…” ibaresini taşıyan ürünlerin üretim ve satışının durdurulmasına, … ürünlere ait tanıtım, reklam vs. Basılı materyalin satış ve dağıtımının durdurularak ürün ve materyallere davalı uhdesinde olmak kaydı ile el konulmasına, el konulan ürünlerin Yediemine tevdine, karar kesinleştiğinde masrafları davalıya ait olmak üzere imhasına, infazda (ürün görseli ve markasal kullanımları yönünden) 19/04/2017 ve 09/02/2018 tarihli heyet raporlarının dikkate alınmasına, hüküm eki sayılmasına,
2-Davacının maddi tazminat davasının KABULÜ ile, takdiren 50.000,00 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya ödenmesine,
3-Davacının manevi tazminat davasının KABULÜ ile, takdiren 20.000,00 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya ödenmesine,
4-Hüküm özetinin Türkiye çapında yayın yapan tirajı en yüksek üç gazeteden birinde masrafları ait olmak üzere bir kez ilanına,
5-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi uyarınca hesap olunan 4.781,70 TL karar harcından peşin yatırılan 1.195,43 TL’nin mahsubu ile kalan 3.586,27 TL bakiye karar harcının davalıdan tahsili ile hazineye irad kaydına,
6-Davacı tarafından yapılan: 2.547,25 TL bilirkişi ücreti ve posta gideri ve 1.195,43 TL peşin harç, 29,20 TL başvuru harcı, 61,10 TL vekalet harcı olmak üzere toplam 3.832,98 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacılara verilmesine,
7-a)Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca kabul olunan markaya tecavüz ve haksız rekabet talepleri yönünden hesap olunan 7.375,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davacılara ödenmesine,
b)Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca kabul olunan maddi tazminat talebi yönünde hesap olunan 7.375,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davacılara verilmesine,
c)Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca kabul olunan manevi tazminat talebi yönünde hesap olunan 7.375,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davacılara verilmesine,
8-Davalı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
9-Yatırılan gider avanslarından kullanılmayan kısmının talep halinde ve karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,
Dair taraf vekillerinin yüzüne karşı, (HMK 345/1 md. gereğince) gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Mahkememize veya başka bir yer mahkemesine dilekçe ile başvurmak ve istinaf harcı ile gerekli giderlerin tamamı ödenmek suretiyle, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı.10/12/2021

Katip
¸

Hakim
¸