Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2016/42 E. 2019/570 K. 27.12.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2016/42 Esas – 2019/570

ESAS NO : 2016/42
KARAR NO : 2019/570

DAVA : Haksız Rekabetten Kaynaklanan Maddi ve Manevi Tazminat
DAVA TARİHİ : 19/02/2016
KARAR TARİHİ : 27/12/2019

Mahkememizde görülmekte bulunan haksız rekabetten kaynaklanan maddi ve manevi tazminat davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesi ve aşamalardaki beyanlarında özetle, müvekkili şirketin 1946 yılında İtalya’da kurulduğunu ve kısa sürede … şirketler grubu olarak 27 ülkede şirketler kurmuş, ürünleri ile dünyanın her noktasına ulaşmayı başarmış olduğunu, müvekkilin yoğun üretim, pazarlama ve tanıtım faaliyetleri neticesinde çikolata ve şekerleme sektöründe tüm dünyada tanınan, dünya çapında dördüncü büyük çikolata ve şekerleme üreticisi unvanına kavuşmuş olduğunu, davalı şirketin çikolata-şekerleme türünden ürün ambalajları üzerinde, müvekkilinin …, … , … ,…, … markalarının ve bu markaları taşıyan ürünlerinin ülkemizde de çok iyi tanındığını ve beğenilerek satin alındığını, davalı şirketin müvekkilinin “… ” markalı ürün ambalajları aleyhine haksız rekabet teşkil eden “…” ibareli ürün ambalajları ile bunlara ilişkin tasarım tescillerinden müvekkilinin haberdar olması üzerine davalıya karşı … 1. FSHHM’nin … esas sayılı davasının açıldığını, yapılan ilk yargılamada davalının “…” ibareli markasını taşıyan ürünlerinin tescilli marka ve tasarımlara konu şekillerinden farklı olarak kullanılması nedeniyle müvekkilinin “… ” ibareli ürün ambalaj kompozisyonları aleyhine haksız rekabet yarattığına karar verilmiş ise de Yargıtay’ca davalı lehine kısmen bozulmasına karar verildiğini ve 2010/94 esasına kayıt edildiğini, ancak karar düzeltme aşamasında kısmen bozulan bazı yönlerden kararın onanmasına karar verilerek dosyanın tescilli marka ve tasarımlara konu şekillerinden farklı olarak kullanılması sebebiyle müvekkilinin ürün ambalaj kompozisyonları aleyhine haksız rekabet yaratmış olduğuna dair verilen kararın kesinleştiğini, kesinleşmiş yargı kararına rağmen davalının “…” üçlü ürün ambalajlarını kullanmaya devam ettiğini, davalı eyleminin müvekkilini maddi ve manevi zarara uğrattığını, davalının müvekkilinin marka ve ürünlerinden haberdar olduğu dikkate alındığında, davalının müvekkilinin haksız rekabet teşkil eden kullanımlarının tesadüfen yaratmasının söz konusu olmadığını, davalının bilerek ve isteyerek kasten hareket ettiğini, haksız rekabet yaratan ürünlerin satışının tespit edildiği en erken tarih olan 2003 yılından itibaren satışından elde ettiği kazanca göre tazminata hükmedilmesi gerektiğini, davalı yanın müvekkilinin markaları ile iltibas yaratarak müvekkilinin yıllardır tüketicilere sunduğu ürünlerinin tüketici nezdinde ulaştığı bilinirlik, güven ve söz konusu ürünlerin kalitesinden haksız yarar sağlamak suretiyle gelir elde ettiğini, davalının haksız rekabet yaratan kullanımlarının müvekkilinin itibarına ve kişilik haklarına zarar verdiğini iddia ederek, davalının “…” ibareli üçlü ürün ambalajları ile, müvekkili aleyhine yarattığı haksız rekabet sebebiyle TTK madde 56/d ve son maddeleri uyarınca ilk tespit edilen kullanım tarihi olan 2003 yılından itibaren müvekkilinin davalıdan talep ve tahsile hakkı olduğu tazminat miktarının ayrı ayrı hesaplanmasına, fazlaya ilişkin haklarının saklı kalması kaydıyla şimdilik 1.000.000,00 TL maddi ve 100.000,00 TL manevi tazminatın haksız rekabetin işlemeye başladığı tarihten itibaren, merkez bankasının Türk lirasına uygulamış olduğu senelik en yüksek mevzuat faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesi ve aşamalardaki beyanlarında özetle; müvekkili şirketin çikolata sektöründe faaliyet gösterdiğini müvekkilin ürettiği ürünler ve yarattığı markalarla Türkiye’de ve yurtdışında tanınmış bir firma olduğunu, müvekkili şirketin ürünleri üzerinde kullanmak üzere … tescil nolu “… + ŞEKİL” ibareli kelime markasını TPMK nezdinde tescil ettirdiğini, … 1. FSHHM’nin … esas sayılı dosyada müvekkili markasının hükümsüzlüğüne karar verildiğini, kararın kesinleşme tarihine kadar koruma sağladığını, davanın 31/07/2003 tarihinde açıldığını ve tescile dayalı kullanım halinde tescil sahibi bundan yararlanır, ilkesi dikkate alınmaksızın inceleme yapıldığını, kararda müvekkili şirketin markasının tescilli olmasının gözönünde bulundurulmadığını, davaya dayanak oluşturan mahkeme kararı ve Yargıtay incelemesinin ilke kararlarından çok önce verildiğini, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararında da belirtildiği üzere, tescile dayalı kullanımın hukuka aykırı olarak nitelendirilemeyeceğini, müvekkilinin tescile dayalı marka hakkı mevcut olduğunu, davacının marka ve tasarım haklarını ihlal etmediğini, … 1. FSHHM’nin …esas sayılı dosyasında müvekkilinin… nolu markasıyla ilgili olarak hükümsüzlük koşulları tartışılmış ve tespit edilmiş olmasına karşın müvekkilinin bu markada belirtilen “…” ibareli markalı ürünüyle ilgili olarak haksız rekabet nitelemesi bulunmadığını, davacı şirketin tazminat taleplerinin zamanaşımına uğradığını, davacının davaya dayanak yaptığı davası ile birlikte veya sonrasında tazminat talepli dava açma seçenekleri mevcut olmasına karşın bu haklarını süresi içinde kullanmamış olduğunu, davacının fiili kaybı ve uğradığını beyan ettiği zararların ispata muhtaç olduğunu, manevi tazminat talebi hakkında genel ifadelerle yetinildiğini, davacı şirketin manevi zarara dayanak gösterdiği tek hususun piyasaya sürülen ürünlerin kalite itibariyle düşük olduğu iddiasının dayanağının olmadığını, zamanaşımına uğrayan davanın usulden, haksız ve mesnetsiz davanın esastan reddini talep etmiştir.
Dosyada tarafların bildirdikleri tüm deliller toplanmış, TPMK kayıtları getirtilmiş, bilirkişi incelemesi yaptırılarak raporlar ve ek rapor alınmıştır.
Mahkememizce alınan 19/04/2017 havale tarihli raporda bilirkişilerce; … tescil no.lu “… +şekil” markasının 30.sınıfta davacı adına tescil edilmiş olduğu, … tescil nolu “…+şekil” markasının 30.sınıfta “…” emtiaları için davalı adına tescil edilmiş olduğu; ancak mahkeme kararı ile markanın hükümsüzlüğüne karar verilmiş ve marka tescilinin müddet olduğu, … 1. FSHHM’nin … esas sayılı kararı ile … nolu şekil marka tescilinin MarKHK m. 8/3 uyarınca hükümsüzlüğüne karar verilmiş olduğu, yerel mahkemenin bu yöndeki kararına yapılan temyizin Yargıtay 11. HD’nin 03/07/2009 tarih 2007/12056 esas 2009/8227 karar sayılı kararı ile reddedilmiş olduğu ve aynı dairenin 12/02/2010 tarih ve 2009/14114 esas 2010/1609 sayılı kararı ile karar düzeltme talebi reddedilerek 12/02/2010 tarihi itibariyle mahkeme kararının kesinleşmiş olduğu, markanın hükümsüzlüğü kararı kesinleşmiş olmasına rağmen davalının markayı kullanmaya devam ettiği hususunun dosya kapsamında ihtilafsız olduğu, davalı şirketin 12/02/2010 tarihinde kesinleşmiş yargı kararına rağmen “…” üçlü ürün ambalajlarını hâlihazırda kullanmaya devam etmesinin davacının emeğinden haksız faydalanma olarak TTK m. 54 ve TTK m. 55/l-a/4 uyarınca haksız rekabet kapsamında değerlendirilebileceği, haksız rekabet devam ettiği müddetçe zamanaşımı süresi dolmayacağı, taraflar arasında yargılama süreci ve dava sonunda davalının haksız rekabet fiilini işlediği mahkeme kararı ile de tespit edilmiş olmakla davalı iyiniyetli olarak nitelenemeyeceğinden sessiz kalmak suretiyle hak kaybı durumunun somut olay bakımından gerçekleşmediği, mevcut verilere göre haksız rekabette davacının talep edebileceği maddi tazminatın 350.000-500.000 TL arasında olabileceği, takdir olunacak miktara 19/02/2006 tarihinden itibaren Merkez Bankası değişken reeskont oranlarında faiz hesaplanması gerektiği yönünde kanaat bildirildiği anlaşılmıştır.
Davacı vekili rapora itirazında, hukukçu bilirkişiler tarafından yapılan tespit ve değerlendirmelerin yerinde olduğunu ve bu tespitlere katıldıklarını, muhasip bilirkişi tarafından yapılan incelemenin, gerekli olan bilgi, belge ve kayıtların davalı tarafından sağlanamadığını, bu nedenle incelemenin eksik ve hatalı olduğunu, hükme esas alınmasının mümkün olmadığını, yerinde inceleme yapılmasına karar verilmesine rağmen davalı tarafından ticari defter ve kayıtların hazırlanmadığını, dosyadaki eksikliklerin tamamlanmasından sonra davalı şirket mahallinde keşif yapılarak ek rapor alınmasına karar verilmesini talep ettiği anlaşılmıştır.
Davalı vekili rapora itirazında, müvekkili şirket aleyhine belirtilen hususları kabul etmediklerini, haksız rekabete ilişkin belirtilen hususları kabul etmediklerini, zamanaşımı def’i taleplerine yönelik bilirkişi raporundaki değerlendirmelerin eksik ve Yargıtay kararlarına aykırı olduğunu, hesap incelemesinin 2006-2016 yılları arasını kapsayacak şekilde yapıldığını, bu tarihlerin 10 yıllık süreye karşılık geldiğini, dava tarihinden geriye doğru bir yıllık süre için hesap incelemesi yapılması gerektiğini, raporda hesaplamada vergi öncesi net kar hesabının yapıldığını, bu hesaplama yöntemine itiraz ettiklerini belirterek, zamanaşımı def’i taleplerinin dikkate alınmasını, hesaplamanın dava tarihinden geriye doğru bir yıllık süre için yapılmasını talep ettiği anlaşılmıştır.
Mahkememizce yapılan 13/06/2017 tarihli 1 ve 2 nolu ara kararında davalı şirkette iki muhasip bilirkişi tarafından 14/07/2017 tarihince keşfen inceleme yapılmasına karar verildiği, keşfin 19/02/2018 gününe ertelendiği, mahkememiz ile birlikte taraflar ve bilirkişi heyetinin katılımıyla keşfin gerçekleştirildiği ve ek raporun sunulduğu anlaşılmıştır.
Mahkememizce alınan 20/03/2018 tarihli ek raporda muhasip bilirkişiler; davalının elde ettiği kazanca göre davacıya ödeyeceği tazminat hesabının 2006-2016 yıllarını kapsadığı, davalının 2006-2009 yılları arasındaki tüm satış faturalarının zayi olması nedeniyle mevcut bulunmadığı (vergi iadesi incelemesi nedeniyle vergi dairesine verilmiş ve sadece yurtdışıdışı satışlara ait bir kısım faturalar hariç), davalı genel satış hacminin yüksekliği nedeniyle 600-Yurtiçi Satışlar ve 601-Yurtdışı Satışlara ait defteri kebir sayfalarından 2010-2016 (19/02/2016) arasında 100.000 civarında faturanın/defteri kebir sayfasının söz konusu olduğu ve bu faturaların da tasnif edilmemiş olması nedeniyle tam olup olmadığının bilinmediği ve faturalara göre bir incelemenin aylar sürecek bir çalışmayı gerektireceği ve de 2006-2009 arası 4 yıllık dönemi eksik olacağından sağlıklı ve net bir sonuçta veremeyeceği, her ne kadar keşif tutanağında ticari defter ve faturalara dönük bir incelemeden söz edilmiş ise de, 4 yıllık faturaların mevcut olmadığına dair Mahkeme kararı olduğunun bilâhare bildirilmesi nedeniyle fatura incelemesinin kesin sonucu veremeyeceğinin anlaşılması, eldeki faturaların da tasnif edilmemiş olması nedeniyle bunların da tam olup olmadığının bilinmemesi ve de kesin sonuç veremeyecek faturalara dönük incelemenin, aylar alabileceği ve bunun da bilirkişi incelemesi sınırlarını fazlasıyla aştığı dikkate alınarak, muhasebe sistemine göre mamul stok hareketlerinden bir sonuca varılması tercihine gidilmesinin yerinde olacağı, faturalar için dikkate alınacak dönem olan 2010-2015 dönemine ilişkin davalının mamul stok hareketleri listelerinden hareketle, davalının dava konusu ürün satış tutarlarının stok devir hızına göre hesaplanmasının mümkün olduğu gözetilmiş ve bu önemli ve geçerli muhasebe kuralına göre yapılan hesaplamada davalının dava konusu ürün satışından 2010- 2015 arası dönemde toplam 1.246.307,00 TL net kar elde ettiğinin hesaplanabildiği, bu tutara genel stok devir hızına göre 2009 yılı için hesaplanan 55.137,00 TL, 2008 yılı için de 16.808,00 TL ve ortada hiçbir veri olmadığından kıyasen 2007 için 10.000,00 TL, 2006 için de 7.500,00 TL olmak üzere davacının davalıdan talep edebileceği maddi tazminat tutarının 1.335.752,00 TL olabileceği, hususlarında görüşlerini bildirmişlerdir.
Davacı vekili ek rapora itirazında, bilirkişiler tarafından dava konusu ürünlerin satışına ilişkin olarak 2006 ve 2007 yılları için hiçbir veri olmadığından kıyasen 2007 için 10.000 TL ve 2006 için 7.500 TL net kar belirlenmiş olmasının kabul edilebilir olmadığını, davaya konu … markalı ürünün en çok satışının yapıldığı yıllardan olan 2006-2007 yıllarına ilişkin satış miktarının hiçbir şekilde tespit edilmemiş olduğundan, bu ürünlere ilişkin olarak elde edilen net kar bakımından yapılan farazi bir hesaplamanın kabulünün de mümkün olmadığı, davalının salt 2009 yılı için 55.137 TL net kar elde ettiğinin belirlenmesi karşısında, söz konusu ürünün daha yoğun olarak satıldığı 2006 ve 2007 yıllarının her ikisinin toplamı için yalnızca 17.500 TL net kar elde edildiğinin düşünülemeyeceğini, bilirkişiler tarafından 2008 yılına ilişkin olarak da stok hareketlerinden bir sonuca ulaşılamadığını, fakat 2010 yılının verilerinden hareketle kıyasen 2008 yılının net karının 14.112,00 TL olarak hesaplanabileceği, ayrıca kök raporda davalının 2008 yılında 175.088,00 TL’lik satış yaptığını ve 16.808,00 TL net karı olduğu belirttiği dikkate alınarak, 2008 yılı için net karın 16.808,00 TL olarak kabul edilmesinin de yerinde olmadığı, mahkemenin 2015/273 esas sayılı dosyasında yapıldığı gibi, … Vergi Dairesi’nden celp edilen ihracat faturaların incelenmesi ve 2006-2008 yılları için elde edilen yurt dışı satış tutarlarına ek olarak bunlar üzerinden kıyasen yurt içi satış tutarının da hesaplanmasının çok daha sağlıklı ve uygun olacağını, davalının 2016 yılına ilişkin yaptığı satışların ve elde ettiği net kar miktarının hesaplanmamış olmasının da ek raporda eksiklik yaratan bir husus olduğunu, tazminat hesaplaması yapılırken dava dilekçesinde yer alan “ticari faiz” taleplerinin de inceleme dışı bırakılmış olmasının yerinde olmadığı ve raporda eksiklik yarattığını, Gazikent Vergi Dairesi’nden celp edilen ve dava dosyası arasına alınan belgeler üzerinde ek bir bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar verilmesini talep ettiği anlaşılmıştır.
Davalı vekili ek rapora itirazında, bilirkişilerin defter ve fatura çokluğu yüzünden ve fazlaca emek gerektirmesinden dolayı mevcut bazı verilerden yola çıkarak hesaplama yapılmasını uygun gördüğünü, fiziksel olarak mevcut delillerin incelenmediğini, mevcut delilleri incelemek yerine hesaplama yöntemi uygulamak suretiyle bir sonuca varılmasına itiraz ettiklerini, zaman ve emek gerektirse de faturaların incelenmesi gerektiğini, deliller mevcutken iş ve emekten kaçınılarak sonuca varılmasının usule ve yasaya aykırı olduğunu, bilirkişi raporunun düzenlenme yönteminin 28/12/2017 tarihli ara kararına da aykırı olduğunu, ara kararına aykırı yöntemle düzenlenen bilirkişi raporuna itiraz ettiklerini, raporun mevcut delillerin üzerinden yapılması gerektiğinin HMK m.218 gereği olduğunu, bilirkişilerce yerinde yapılacak incelemede fiziksel olarak mevcut fatura ve belgelerin üzerinden hesaplama yapılması gerekirken soyut matematiksel yöntemlere başvurarak yapılan hesaplamayı kabul etmediklerini, raporda belirtildiği gibi çok sayıdaki belgenin incelenmesinin emek ve zaman istediği, bu tespit doğru olsa da hesaplamanın emek ve zaman verilmek suretiyle yapılmasının zorunlu olduğunu, bu haliyle raporun her türlü kuşkudan uzak, denetime elverişli ve tam kanaat verici nitelikte ve hüküm kurmaya elverişli nitelikte olmadığını, ürün gurubunda yer alan her bir ürünün stok devir hızının aynı olduğunun kabulünün son derece hatalı olduğunu, davaya konu ürünün sezonluk ve bayramlık ürün olduğunu, aynı gruptaki ürünlere göre stok hızının düşük olduğunu, davayı ve yapılan hesaplamaları kabul anlamına gelmemekle birlikte, müvekkili şirket aleyhine yapılan bilirkişi incelemesinde yapılan hesaplamada vergi öncesi net kazanç ile vergi sonrası net kazanç miktarlarının seçenekli olarak ayrı ayrı hesaplanması, hangi hesabın kabul edileceğinin mahkemeye bırakılması gerektiğini belirterek, hesap incelemesinin müvekkili şirket fatura ve defterleri üzerinden yapılmasına, raporda vergi sonrası kazanç hesabının yer almaması ve müvekkili şirketin tüm vergilerini ödemiş olması nedeniyle “vergi sonrası net kazanç” hesabının ve hesaplamanın dava tarihinden geriye doğru bir yıllık süre için yapılmasını talep ettiği anlaşılmıştır.
Mahkememizin 14/05/2018 tarihli ara kararı ile tarafların itirazlarının giderilmesi yönünde heyete muhasip bilirkişi …’ın eklenerek ek rapor alınmasına karar verildiği, bilirkişinin görevden çekilme talebinde bulunduğu, bunun üzerine yapılan 13/12/2018 oturum 1 nolu ara karar uyarınca bilirkişi heyetine muhasip …’in eklenerek ek rapor alınmasına karar verildiği anlaşılmıştır.
Mahkememize sunulan 26/07/2019 tarihli ikinci ek raporda bilirkişiler; 20/03/2018 tarihli ek raporunda 2008 yılı satış tutarının hesaplanması sırasında sehven yapılan maddi hatanın düzeltilmesi ve 2008 yılına kıyasla belirlenen 2006-2007 yılları kar tutarlarının yeniden uyarlanması sonrasında; davaya konu ürün satış tutarlarına vergi öncesi kar marjlarının uygulanması sonucunda 2006-2015 yıllarında elde edilen kar tutannın 1.617.570 TL olduğu, davaya konu ürün satış tutarlarına vergi sonrası kar marjlarının uygulanması ve 2008 yılına kıyasla belirlenen 2006-2007 yılları kar tutarlarının yeniden uyarlanması sonrasında; 2006-2015 yıllarında elde edilen kar tutarının 1.406.713 TL olduğu, dava konusu ürün satışından 2006-2015 döneminde elde edilen kar tutarlarının ve buna bağlı olarak davacının davalıdan talep edebileceği maddi tazminat tutarının; vergi sonrası kar marjlarının dikkate alınması halinde 1.406.713 TL olabileceği, hususlarında görüşlerini bildirdikleri anlaşılmıştır.
Davacı vekili mahkememize sunmuş olduğu talep arttırım dilekçesinde özetle; bilirkişi ek raporunda davalının 2006-2015 yılları arasında dava konusu ürünlerin satışından elde ettiği net kar uyarınca, davalıdan talep edilebilecek maddi tazminat miktarının vergi öncesi kar marjlarının dikkate alınması halinde 1.617.570,00 TL, vergi sonrası kar marjlarının dikkate alınması halinde ise 1.406.713,00 TL olduğunun tespit edildiğini belirtmiş, maddi tazminat taleplerini arttırarak vergi öncesi net kar dikkate alınarak 1.617.570,00 TL maddi ve 100.000,00 TL manevi tazminatın, haksız rekabetin işlenmeye başlandığı tarihten itibaren, Merkez bankasının Türk lirasına uygulamış olduğu senelik en yüksek mevduat faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Dava TTK hükümlerine dayalı olarak haksız rekabetten kaynaklı maddi ve manevi tazminat talebine ilişkindir.
Mahkememizin Görevli Olup Olmadığının Değerlendirilmesi;
Esasen davacı dava dilekçesinde marka ya da tasarıma tecavüze ilişkin doğrudan bir tespit talebinde bulunmamıştır. Dava dilekçesinde sınai mülkiyet temelli bir tazminat talebi olmamakla birlikte davaya dayanak olarak … 1. FSHHM ‘nin … (eski …) esas sayılı dosyası dosyasındaki haksız rekabete ilişkin kesinleşmiş tespit hükmüne atıf yapılmış bu tespit üzerinden davalının bahse konu dava sonrası da devam eden kullanımlarının haksız rekabet teşkil ettiği dolayısıyla zararının bu kapsamında tazmini talebini iletmiştir.
Sonuç olarak her ne kadar dava dilekçesinde ve netice i talepte doğrudan bir sınai mülkiyet ihlaline dayalı talep bulunmasa dahi davanın temelinin … 1. FSHHM ‘nin … (eski…) esas sayılı dosyası olduğu, davalı kullanımlarının tescil harici kullanıma dayalı haksız rekabet olarak değerlendirildiği, dolayısıyla davalı kullanımının haksız rekabet olarak kabulü ve değerlendirmesi noktasında uyuşmazlığın temeli sınai mülkiyet kaynaklı olması hasebiyle mahkememizin görevli olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Uygulanması Gerekli Mevzuat ve Haksız Rekabet olgusu;
Haksız rekabet, TTK m.54 vd. maddelerinde düzenlenmiş olup, dürüstlük kuralına aykırı olarak ekonomik düzeni bozan, ekonomik düzenin aktörleri aleyhine sonuçlar doğuran hareket ve fiillerin tümünü ifade eder. Haksız rekabet hukuku da haksız fiilin bir türü olarak, haksız rekabet faili ile mağduru arasında dürüstlük kuralına uyma şeklinde hukuk düzeni tarafından tahmil edilen vazifeye muhalefet sebebiyle doğan bir zararı veya zarar tehlikesini bertaraf etmeyi amaçlayan hukuki bir kurumdur. Haksız rekabette korunan hak herkese karşı ileri sürülebilen mutlak bir hak olup bu hakkın mutlaka ticari bir işletme ile ilgili olmasına ve tarafların rakip olmasına da gerek yoktur.
Dürüstlük kurallarına aykırı olmamak koşulu ile herkes başkasının emeğinin sonuçlarından yararlanarak daha iyisini gerçekleştirmek ve rekabete katılmak hakkını haizdir. Ancak, dürüstlük kurallarının ihlal edildiği noktada koruma başlar. Haksız rekabet hukukunun konusu, dürüstlük ilkesine aykırı ticaret yönetim ve uygulamalarına karşı çabayı, birikimi ve yatırımı kapsayan emeğin korunmasıdır.
TTK m.56 hükmüne göre, “haksız rekabet sebebiyle müşterileri, kredisi, mesleki itibarı, ticari faaliyetleri veya diğer ekonomik menfaatleri zarar gören veya böyle bir tehlikeyle karşılaşabilecek olan kimse; a)Fiilin haksız olup olmadığının tespitini, b)Haksız rekabetin men’ini, c)Haksız rekabetin sonucu olan maddi durumun ortadan kaldırılmasını, haksız rekabet yanlış veya yanıltıcı beyanlarla yapılmışsa bu beyanların düzeltilmesini ve tecavüzün önlenmesi için kaçınılmaz ise, haksız rekabetin işlenmesinde etkili olan araçların ve malların imhasını, d)Kusur varsa zarar ve ziyanın tazminini, e)Türk Borçlar Kanununun 58 inci maddesinde öngörülen şartların varlığında manevi tazminat verilmesini, isteyebilir. Davacı lehine ve (d) bendi hükmünce tazminat olarak hâkim, haksız rekabet sonucunda davalının elde etmesi mümkün görülen menfaatin karşılığına da karar verebilir”. Davacının talep edebileceği maddi ve manevi tazminat TTK m.56 hükmü çerçevesinde olacaktır.
Bir haksız fiil çeşidi olan haksız rekabet anlamında zarar, bir kimsenin müşterileri, kredisi, mesleki itibarı yahut diğer herhangi bir iktisadi çıkan bakımından mal varlığının mevcut durumuyla, haksız rekabet fiili olmasaydı arz edeceği durum arasındaki farkı ifade eder. Haksız rekabet fiili ile hem fiili zarar hem de yoksun kalınan kar birlikte de gerçekleşebilir. Bu takdirde haksız rekabet mağduru bu iki zararı da talep edebilir.
Manevi tazminat talebi de yukarıdakı açıklamalar çerçevesinde TTK madde 56’ya dayalı olarak talep edilebilir. TTK m.56/1-e hükmüne göre, haksız rekabet sebebiyle müşterileri, kredisi, mesleki itibarı, ticari faaliyetleri veya diğer ekonomik menfaatleri zarar gören veya böyle bir tehlikeyle karşılaşabilecek olan kimse Türk Borçlar Kanununun 58’inci maddesinde öngörülen şartın varlığında manevi tazminat verilmesini isteyebilir.
BK m.58’e göre; kişilik hakkının zedelenmesinden zarar gören, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat adı altında bir miktar para ödenmesini isteyebilir. Hâkim, bu tazminatın ödenmesi yerine, diğer bir giderin biçimi kararlaştırabilir veya bu tazminata ekleyebilir; özellikle saldırıyı kınayan bir karar verebilir ve bu kararın yayımlanmasına hükmedebilir. Yargıtay’ın yerleşik kararlarına göre, BK.’nun 58 (EBK m.49) maddesi, daha geniş bir kavram olan “şahsi menfaatin ihlali” esasına dayandığı halde, TTK.’nun 56 inci maddesi sadece “ekonomik menfaatin ihlaline” ve hatta böyle bir tehlikeye maruz kalınmasına istinat etmektedir. Söz konusu TTK m.56 ve BK m.58’inci maddelerin birlikte değerlendirilmesinden çıkan sonuca göre, hakimin haksız rekabet eylemi dolayısıyla manevi tazminata hükmedebilmesi için davacının iktisadi menfâati yönünden zararın veya tehlikenin ve kusurun mevcudiyeti yeterlidir.
Yargıtay kararlarına göre manevi tazminata hükmederken TTK m.18/2’deki “basiretli tacir gibi davranma yükümlülüğü”ne aykırı davranılıp davranılmadığı esasını dikkate almaktadır. Davalının basiretli bir tacir gibi davranması zorunluluğunun doğal sonucu, ticari yararın zarara uğratılmaması veya böyle bir tehlikeye maruz kalmayı önleyici davranışları da gerektirir.
TTK ‘nın zamanaşımı başlıklı Madde 60- “56 ncı maddede yazılı davalar, davaya hakkı olan tarafın bu hakların doğumunu öğrendiği günden itibaren bir yıl ve her hâlde bunların doğumundan itibaren üç yıl geçmekle zamanaşımına uğrar. Şu kadar ki, haksız rekabet fiili aynı zamanda 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu gereğince daha uzun dava zamanaşımı süresine tabi olan cezayı gerektiren bir fiil niteliğinde ise, bu süre hukuk davaları için de geçerli olur. ” hükmüne amirdir.
Yukarıda da izah olunduğu ve raporda da belirtildiği üzere rekabetin, doğruluk ve dürüstlük kuralları içerisinde kalmak ve üretilen mal ve hizmetlerin kalitesini yükseltmek, işletmelerin verimini arttırmak ve fiyatları düşürücü etkisi olduğu tartışmasızdır. Kişinin kendi emeği ve çabasına dayanması halinde rekabet, ilgili piyasayı olumlu yönde etkileyecek ve daha iyiye ulaşmak için diğer firmaları teşvik edecektir. Bu şekilde olmadan başkasının emeğinden ve çabasından yararlanmaya çalışmak suretiyle rekabet yapılması ise haksız rekabet teşkil edecektir.
TTK 54 vd. maddelerdeki düzenleme esası itibariyle, MK m. 2’nin (dürüstlük kuralı) haksız rekabet hukukundaki görünümü niteliğindedir. Amaç, bir hak olan rekabet etme hakkı kullanılırken, dürüst bir şahıstan beklenecek davranış kurallarına aykırı hareketlerin, hukuki yaptırımlar suretiyle önlemesi, dürüst ve bozulmamış rekabetin sağlanmasıdır.
Haksız rekabetin ortaya çıkması için, haksız rekabette bulunan kişinin bu davranışı bilinçli olarak gerçekleştirmesi şart değildir. Bir başka ifadeyle kusurun varlığı aranmaz. Kusur, sadece tazminatın tespiti açısından önem taşır.
Haksız rekabet yaratan hallerden biri olan ve uygulamada da en sık rastlanılan karıştırılma TTK m. 55/l-a/4 alt bendinde düzenlenmiştir. TTK m. 55/1-a/4 bendi uyarınca “Başkasının malları, iş ürünleri, faaliyetleri veya işleri ile karıştırılmaya yol açan önlemler almak” iyi niyet kurallarına aykırı bir davranıştır ve haksız rekabet hali olarak nitelendirilir. Söz konusu hükme göre, karışıklığa yol açabilecek benzerliklere sebebiyet vermek bir haksız rekabet halidir. Zikredilen madde de sayılan eylemlere bakıldığında bir kişiye ait olan ürün, faaliyet veya işleri ile ilgili olarak üçüncü kişinin karışıklığa yol açacak davranışlarında bulunması halinin haksız rekabetin varlığından söz edebilmek için yeterli olduğunu ve bunun bilerek veya bilmeyerek yapılmasının haksız rekabetin varlığını etkilemeyeceği belirtmiştir. Haksız rekabetin varlığından bahsedebilmek için, kullanımın haklı bir temele dayanmaması ve karıştırılma tehlikesinin olması yeterlidir. Karıştırılma kavramı, yanıltmayı, yanlış algı yaratmayı da kapsar. Hüküm, karıştırılmayı dış görünüş (tanıtım, takdim-görsellik) ve duyuruş (ses yönünden benzerlik) bağlamında düzenler. İç benzerlikten doğan karıştırılma (meselâ elektrik devrenin veya yan iletken topografyasının benzerliği) hükmün kapsamı dışındadır. İç benzerlik “karıştırılma” kavramı ile tanımlanmaz. Dış görünüm koruması, takdim, şekil, tasarım ve donanım korumasıdır. Karıştırılma nesnel değerlendirmeyi gerektirir. Karıştırılma nedeniyle haksız rekabetin tespitinde, normal ve orta seviyedeki alıcıların iltibasa konu olan ürün/hizmet nedeniyle yanılma ve aldanmaya düşüp düşmeyecekleri ölçü alınır.
İş bu davaya dayanak davacısı “…” ve davalısı “… A.Ş.” olan … 1. FSHHM’nin … esas sayılı davasında yer alan taleplerden ikisi davalı adına tescilli olan … nolu şekil marka tescilinin MarKHK m. 8/3 uyarınca hükümsüzlüğü; davalının “…” markalı ürün ambalajının davacının “… …” ürün ambalaj kompozisyonunu hiçbir teknik gereklilik olmaksızın iltibas oluşturduğunun ve haksız rekabet durumunun tespiti talepleridir. Mahkeme 24/04/2007 tarih … sayılı kararında: Hükümsüzlüğü talep edilen … tescil nolu markadaki vurgulayıcı kısmın aşikâr şekilde davacının daha önce piyasada tanıttığı ambalajın neredeyse ayniyet düzeyinde hazırlanan şekil kısmından oluştuğu gerekçesiyle davalı markasının hükümsüzlüğüne; davalı şirketin … markalı ürün ambalajında davacının … … ürün ambalajını ve kısmen yasaya aykırı şekilde gerçekleştirdiği tescilini de kapsayacak şekilde ancak renk ve sunuş itibariyle tescilden farklı olarak davacının ürünüyle kopyaya yakın düzeyde renk ve kompozisyon benzerliği yaratılmak suretiyle ürünlerin, birbirinden ayırt edilemez şekilde ambalaj ve kompozisyonla sunulduğu; davalının tescil ettirdiği marka içeriğini de aşarak davacının ürün ambalajını renk, motif, çizgi yönünden tüm detayları ile taklit ettiği gerekçesiyle TTK m. 57, Paris Konvansiyonu 2. maddesi ve 10. maddesinin 2 ve 3/1 fıkraları gereğince haksız rekabet oluşturduğunun tespitine karar vermiştir. Yargıtay 11. HD’nin 03/07/2009 tarih 2007/12056 esas 2009/8227 sayılı kararı ile yerel mahkeme kararının kısmen bozulmasına karar vermiştir. Ancak, yerel mahkemenin kararları yönünden temyiz itirazları reddedilmiş; aynı dairenin 12/02/2010 tarih ve 2009/14114 esas 2010/1609 sayılı kararı ile karar düzeltme talepleri de reddedilmiştir. Davalının … tescil nolu markasının hükümsüzlük kararı ve “…” markalı ürünlerinin tescilli marka ve tasarımlara konu şekillerden farklı kullanılması sebebiyle davacının “… ” ürün ambalaj kompozisyonu aleyhine haksız rekabet yaratmakta olduğuna dair karar kesinleşmiştir. İŞ BU DAVANIN DAYANAĞI DA BU TESPİT HÜKMÜDÜR. Dosya … 1. FSHHM’nin … esasına kaydedilmiştir. Yargıtay’ın kısmen bozma kararından sonra devam eden yargılama sonunda verilen 09/10/2012 tarih 2010/94 esas 2012/222 sayılı yerel mahkeme kararı Yargıtay 11. HD’nin 05/12/2013 tarih 2013/5927 esas 2013/22178 karar sayılı temyiz ve Yargıtay 11. HD’nin 18/03/2014 tarih 2014/1993 esas 2014/5274 karar sayılı karar düzeltme aşamalarından geçerek 18/03/2014 tarihinde kesinleşmiştir.
Şu hale göre davacının haksız rekabete yönelik iddiaları kesinleşmiş mahkeme kararı ile sabit olmakla bu yönde başkaca araştırma yapılmasını gerektirir bir durum bulunmamaktadır.
Burada üzerinde durulması gereken husus haksız rekabete dayalı tazminat talepli dava yönünden sadece haksız rekabete ilişkin kararın kesinleşme tarihine kadar olan kısım için doğrudan kabulün söz konusu olacağı, sonraki dönem için tekrardan inceleme yapılması gerektiği hususu olabilir ise de davalının hali hazırda kullanımlarını sürdürdüğü kullanımın değiştiğine ya da dava konusu ürünün farklı olduğuna ilişkin bir savunma getirilmediği dikkate alınarak haksız rekabet olgusunun aynen devam ettiği sonucuna ulaşılmıştır.
Yine Türk Patent ve Marka Kurumu kayıtlarının incelenmesinde, … tescil nolu “… ” ibareli markanın 30.sınıfta 07/08/2008 tarihinde tescil edildiği ve davacı adına kayıtlı olduğu, dayanak dava tarihi itibarı ile iş bu davaya marka tescilinin bulunmadığı, dayanak davanın açıldığı tarihte marka tescili yok ise de kararın kesinleşme tarihi itibarı ile marka tescili olmasına rağmen karar sonrası dönem içinde kesinleşen bu haksız rekabet olgusu üzerinden taleplerin sürdürüldüğü sonuç olarak taleple bağlılık gereği markaya tecavüz hususu değerlendirilmeksizin kesinleşen haksız rekabet kabulü üzerinden tazminat talebinin değerlendirilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
Yine taraflar arasında görülen (mahkememizin 2015/273 esas sayılı dosyasındaki değerlendirmelerde de esas alınan ) ve temyiz incelemesi sonucunda Yargıtay 11 Hukuk Dairesi Başkanlığının 2014/8822 Esas 2015/8570 Karar sayı 22/06/2015 tarihli ilamı ile onanarak 01/12/2016 tarihinde kesinleşen, talepler ve davaya dayanak yönünden iş bu davaya (tarafların itirazları ve zarar tespitine yönelik değerlendirmeler yönünden) emsal nitelikteki … 4. FSHHM 2008/183 esas 2014/14 karar sayılı kararı incelendiğinde; davacının markaya tecavüz ve haksız rekabete ilişkin kesinleşmiş mahkeme ilamını dayanak göstermek suretiyle tazminat taleplerinde bulunduğu, mahkemece yapılan yargılama sonucunda (gerekçeli karardan aynen) “Dava konusu uyuşmazlık … 2. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’ne 03/02/2005 tarih ve … Esas,… Karar sayılı ilamına dayalı olarak açılmış ise de davacı taraf dava dilekçesinde bu ilama konu ürün satış dönemlerini aşacak şekilde talepte bulunduğu, gerçekten de davacı taraf dava dilekçesinde … 2. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin anılan kararına dayanarak tazminat talebinde bulunmasına rağmen bu mahkeme kararına esas davanın açılış tarihini aşacak şekilde bir takım talepler ileri sürdüğü, …2. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin kesinleşen … Esas sayılı davasının açılış tarihi 17/12/2003, Karar tarihi 03/02/2005 olmasına rağmen davacı taraf 2008 yılı da dahil olmak üzere tazminat talep ettiği, her ne kadar davacı taraf 2008 yılına kadar tazminat talep etmekte ise de, davalının marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet oluşturduğu kesinleşmiş mahkeme kararıyla sabit olan eylemi, … 2. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin … Esas sayılı davanın açıldığı tarih itibariyle mevcut olan ve bu mahkeme kararının ekinde yer alan 1-a, 1-b, 1-c, 2-a, 3-a, 3-b, 3-c kod numaraları Gofresh ürünlerine ilişkin olduğu, dolayısıyla esasen bu davanın açıldığı tarihten sonraki dönemi kapsayan taleplerle ilgili olarak kesinleşmiş ilama dayalı olarak tazminat talebinde bulunulması mümkün olmadığı, böyle bir talebin yapılması durumunda talebe konu ürünlerin marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet oluşturup oluşturmadıklarının yeni baştan incelenmesi ve araştırılmasının gerektiği, dolayısıyla davacının, … 2. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin anılan kararına konu dava tarihini aşan tazminat taleplerinin, salt kesin hüküm varlığı gerekçesiyle ve marka hakkına tecavüz ya da haksız rekabetin söz konusu olup olmadığı ayrıca araştırılmaksızın incelenmesinin mümkün olmadığı” tespit olunmakla birlikte “… davalı taraf yargılamanın son aşamasına kadar verdiği gerekçelerinde tazminat hesabının en son 22/06/2007 tarihine kadar yapılabileceğini, … 2. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin … Esas, … Karar sayılı kararının kesinleştiği 22/06/2007 tarihinden itibaren ürün ambalajlarını değiştirdiklerini ve bu tarihten itibaren farklı ambalaj kullanmaya başladıklarını belirterek bu tarihten sonraki dönem için tazminat hesabı yapılamayacağını beyan ettiği dikkate alınarak ve … 2. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin kesinleşen ilamına konu … ürünlerinin 22/06/2007 tarihine kadar aynı ambalajla üretim ve satışının devam ettiği kabul edilerek tazminat hesabının bu tarihe kadar yapılması mümkün görülmüş, bu tarihi aşan ve ispat edilemeyen ihlal iddiasıyla ispat edilemeyen zarar iddiasına dayalı tazminat hesaplamaları dikkate alınmamıştır.” karar sonrası döneme ilişkin olarak davalı beyanları dikkate alınarak hesaplamaya gidilmiş, aşan dönem içinse, “Her ne kadar 22/06/2007 tarihinden sonraki döneme ilişkin olarak davalının ürün ambalajlarını, davacının marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet oluşturup oluşturmadığının, ayrıca incelenmesi ve tazminat taleplerinin buna göre değerlendirilmesi gerektiği düşünülebilir ise de, davalı tarafın belirtilen tarihten sonra aynı Gofresh ürün ambalajlarını kullandığına dair somut delil bulunmaması ve bu hususun davacı tarafça ispat edilememesi nedeniyle böyle bir inceleme ve değerlendirme gerekli değildir. Kaldı ki Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 26/03/2008 tarih ve 2008/11-269 Esas, 2008/279 Karar sayılı ilamı karşısında, gofret, çikolata gibi ürünlerin ambalajlarında, ürün içeriğinde yer alan süt, fındık ve benzeri gıda maddelerinin belirtilmesinin tüketicilere ürünün içeriğiyle ilgili bilgi verme amacına yönelik olduğu kabul edileceğinden, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun belirtilen bu içtihadı karşısında davacının … 2. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi kararının ait olduğu dava tarihini ve davalının 22/06/2007 tarihiyle ilgili tazminat hesabı yapılması yönündeki muvafakati nedeniyle ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararından önce kesinleşen … 2. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi kararı gereği bu tarihi aşan döneme ilişkin tazminat taleplerinin reddi gerekmiştir.” gerekçesiyle red kararı verildiği, davalının elde ettiği net gelir tespiti yönünden de;”Hesaplama dönemi itibarı ile elde ettiği net gelirin sağlıklı ve hakkaniyete uygun bir şekilde bulunabilmesi için davanın yatırım ve finansman giderlerinin dikkate alınması zorunlu olduğu, zira bu giderler yapılmadan dava konusu ürünün üretim ve satışı bu boyutta mümkün olmayacağı, 556 sayılı KHK’ nın 66/b maddesine göre araştırılması gereken kâr rakamının, marka hakkına tecavüz edenin, “markayı kullanmak yoluyla” elde ettiği kazanç rakamı olması gerektiği, oysa davalının bu dönemde, dava konusu …. ürünlerinden elde ettiği kazanç rakamının, “markayı kullanarak elde ettiği kâzanç” rakamından fazla olması mümkün olduğu, bir başka anlatımla davalı tarafın dava konusu … ürünlerinden elde ettiği kazancın içinde davacının dayandığı marka kullanılarak elde edilen kazançtan başka, bu markayı hiç kullanmasaydı da zaten elde edeceği minimum bir kazanç rakamı da bulunduğu, bir başka anlatımla, davalının dava konusu dönemde, dava konusu … ürünleri satışlarından elde ettiği net kârın tamamı, “davalının markası kullanılarak elde edilmiş kâr” biçiminde olmadığı, bu durumunda davalının elde ettiği kazancın ne kadarlık kısmının “markayı kullanmak yoluyla elde edilen kazanç” olduğunun tespitinin son derece güç olduğu, davalı taraf, dava konusu bu ürünler ile ilgili ticari defter ve faturalarının yangında zayi olduğunu bildirdiğinden böyle bir incelemenin yapılabilmesi mümkün olmadığı” na yönelik Yargıtay uygulamaları ile uyumlu tespitlerinin mevcut yargılama açısından da geçerli olduğu, davalının elde ettiği net kazancın tespitinin gerek sunulan kayıtların eksik olması gerekse bir kısmının sunulamaması sebebiyle mümkün olmadığı, kaldı ki bütün kayıtları usulünce tutulmuş ve sunulmuş olsa dahi bu tür davalar yönünden zararın net bir şekilde tespitinin mümkün olmadığı BK 50 maddesi hükümleri de gözetilerek takdiren tazminatın belirlenmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
Zamanaşımı iddiası;
Kanun tarafından zamanaşımına tabi tutulan talepler, bu sürenin sona ermesiyle beraber zamanaşımına uğrar. Zamanaşımı borcu sona erdirmez, yalnızca karşı tarafa bu hususta bir defi ileri sürme hakkı verir; bir defi olduğu için de taraflarca ileri sürülmedikçe hâkim tarafından resen göz önüne alınamaz.
Davalı, davacının tazminat talebinin TTK hükümleri kapsamında zamanaşımın uğradığı, aksi kabulün halinde sadece son bir yıllık süre için hesaplama yapılması gerektiği savunmasında bulunmuştur.
Taraflar arasında görülerek kesinleşen ve iş bu davanın dayanağı olan, markaya tecavüz ve haksız rekabetin tespiti, önlenmesine ve hükümsüzlüğüne ilişkin … 1. FSHHM ‘nin … (eski …) esas sayılı dosyası üzerinden verilen hükmün nihai olarak 18/03/2014 tarihinde kesinleştiği anlaşılmıştır. Kesinleşmiş mahkeme kararına rağmen dosyaya ibraz edilen ürününden ve ürüne ait 09/01/2016 tarihli kasa fişinden davalının belirtilen tarih itibariyle yargılamaya konu ürün ambalajını kullanmaya devam ettiği, söz konusu kullanımlar dikkate alındığında zamanaşımı süresinin işlemediği dolayısıyla davalının zamanaşımı iddiasının ve dava öncesi son bir yıllık zarar hesaplaması yapılması gerektiğine yönelik itirazlarının yerinde olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
Sonuç olarak her ne kadar dava kesinleşmiş mahkeme ilamına dayalı olarak açılmış ve sonraki dönem içinde talepte bulunulmuş ise de izahı yapılan emsal nitelikteki karar dikkate alındığında iş bu dava açısından da haksız rekabete dayalı taleplerin bahse konu kararın kesinleşme tarihini aşan dönemi de kapsar şekilde değerlendirilmesinin mümkün olduğu, davalı şirketin, söz konusu kullanımları neticesinde yaratmış olduğu haksız rekabet hali kesinleşmiş yargı kararı ile tespit edilmiş olmasına rağmen “…” ürün ambalajlarını halihazırda kullanmaya devam etmesi, TTK 54,55/1-a/4 uyarınca davacının emeğinden haksız faydalanma olarak değerlendirilmiş, davacının haksız rekabete dayalı maddi / manevi tazminat talebinin şartlarının oluştuğu, bu noktada davalının dava sonrası dahi kullanımının sürdüğü davacı tarafından sunulan delillerin aksini ispata yarar delil ya da iddianın ileri sürülmediği dikkate alındığında tekrardan haksız rekabet olgusunun tartışılmasını gerektirir bir durumun bulunmadığı, haksız rekabet olgusunun ve eyleminin devam ettiği dikkate alındığında davalının zamanaşımı ve dava tarihinden geriye dönük bir yıllık sürenin hesaplanması gerektiğine ilişkin savunmalarının yerinde olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
Maddi tazminat açısından inceleme:
Davacı yan TTK m.56/son uyarınca, davalının müvekkil aleyhine haksız rekabet yaratan “…” ibareli ürünlerin satışının tespit edildiği en erken tarih olan 2003 yılından itibaren satışından elde ettiği kazanca göre tazminata hükmedilmesini talep etmiş; davalının 2003 yılından itibaren yaptığı haksız rekabet sebebiyle TTK m.56 uyarınca şimdilik 1.000.000,00 TL maddi tazminat talebinde bulunmuştur.
Bilirkişilerce yapılan mali incelemelerde; davalı şirket yetkililerinden 2006-2016 yılları arasındaki satış faturaları istenildiği, Gaziantep Asl.Tic.Mahk.’nin E.2011/319, K.2011/421 s.kararının ibraz edildiği, 1998-2009 yıllarına ait tüm satış faturalarının, 2010 yılına ait 547501-552500 teselsül numaralı 4999 adet irsaliyeli faturanın zayi olduğuna dair kesinleşmiş kararın ibraz edildiği, 2006, 2007, 2008 ve 2009 yıllarına ait satış faturalarını ibraz etmelerinin imkansız olduğu sonuçta 2006-2016 dönemi olan 10 yıllık dönemin ilk 4 yıllık dönemine ilişkin faturalardan hareketle değerlendirilmesi mümkün olmadığı, defteri kebir 600 ve 601 hesap sayfalan adedinin ve de fatura adedinin 10.000’lerle ifade edilecek kadar çok olduğu, bu sayıda faturanın değerlendirilmesinin normal bir bilirkişi incelemesi ile mümkün olamayacağı, böyle bir incelemenin bir ekip marifetiyle 3-4 ayı, iki bilirkişi marifetiyle ise çok daha fazla süreyi gerektireceği, böylesi bir incelemeden de net sonuç çıkmayacağı zira 2006-2009 yılları arasına bakılamayacağı ayrıca, faturalar tasnif edilmemiş olduğundan ve 2010-2015 yılları arasındaki faturaların da tam olup olmadığı bu aşamada belli olmadığı, faturalardan hareketle kesin ve net bir sonuca ulaşılamayacağı anlaşılması üzerine, mamul stok hareketleri üzerinden değerlendirme yapılarak davalının envanter defterleri incelenerek dava konusu ürünün 2010-2016 yılları arasında stokta kalan bakiye tutarlar üzerinden davalının 2006-2015 yıllarında dava konusu ürün satışından vergi sonrası elde ettiği net karın 1.406.713 TL olarak belirlendiği anlaşılmış, vergi öncesi net karın hükme esas alınamayacağı, yukarıda emsal kararda ve diğer değerlendirme kısımlarında belirtildiği üzere belirlenen bu miktarın net bir tespit olmadığı anlaşılmış ise de (faaliyet giderleri, haksız rekabet olmaksızın davacının müşteri portfoyü gereği satabilecek olduğu ürün miktarı vs düşülmesi ve hesaplamada dikkate alınması gerektiği gibi hususlar ) özellikle ticari kayıtları zayi olduğu döneme ilişkin kıyasen hesaplama yapıldığı, TTK 18/2 gereği basiretli tacir gibi davranma yükülüğünde olan davalının tacir olmanın gereklerini gerek defter tutma yönünden -ürün bazlı kayıtların bulunmaması- gerekse dürüstlüğe aykırı hareketleriyle zedelediği, bunun sonuçlarına katlanması gerektiği, esasen davacının oluşan zararın işlem hacmi ve davalı firmanın büyüklüğü dikkate alındığında tespit olunanın üstünde olduğu savunulabilir ise de yapılan inceleme dosya kapsamı ve TBK 50 maddesi gözetildiğinde tespit olunan bu miktar üzerinden tazminata hükmolunmasının hakkaniyete uygun düşeceği kanaatiyle bu miktar üzerinden kısmen kabule karar vermek gerekmiştir.
Tüm dosya kapsamı bir arada değerlendirildiğinde; her ne kadar dava doğrudan bir sınai mülkiyet ihlaline dayalı olarak açılmamış ise de … 1. FSHHM ‘nin … (eski …) esas sayılı dosyasındaki haksız rekabete ilişkin tespite dayalı olduğu, bahse konu kararda davalı kullanımlarının tescil harici kullanıma dayalı haksız rekabet olarak değerlendirildiği, dolayısıyla davalı kullanımının haksız rekabet olarak kabulü ve değerlendirmesi noktasında uyuşmazlığın temeli sınai mülkiyet kaynaklı olması hasebiyle mahkememizin görevli olduğu, davalının tescilli kullanıma ilişkin savunmasının bahse konu karardaki “davalı şirketin … markalı ürün ambalajında davacının … ürün ambalajını ve kısmen yasaya aykırı şekilde gerçekleştirdiği tescilini de kapsayacak şekilde ancak renk ve sunuş itibariyle tescilden farklı olarak davacının ürünüyle kopyaya yakın düzeyde renk ve kompozisyon benzerliği yaratılmak suretiyle davalının tescil ettirdiği marka içeriğini de aşarak davacının ürün ambalajını renk, motif, çizgi yönünden tüm detayları ile taklit ettiği” tespit dikkate alındığında -davalı kullanımlarının tescil dışı kullanımdan kaynaklı olduğu- dinlenilemeyeceği, izahı yapılan emsal karardaki tespitler yine dosyaya ibraz edilen ürününden ve ürüne ait 09/01/2016 tarihli kasa fişinden davalının belirtilen tarih itibariyle yargılamaya konu ürün ambalajını kullanmaya devam ettiği dikkate alındığında zamanaşımı süresinin işlemediği dolayısıyla davalının zamanaşımı iddiasının ve dava öncesi son bir yıllık zarar hesaplaması yapılması gerektiğine yönelik itirazlarının yerinde olmadığı, dayanak kararın kesinleşmesi aşan döneme ilişkin hesaplamanın, kullanımın devam ettiği tespiti ve kesinleşen emsal karar gereği yerinde olduğu, talebe konu zararın net bir şekilde tespitini izahı yapılan gerekçelerle mümkün değil ise de mali inceleme sonrası mamül stok hareketleri üzerinden hesaplanan vergi sonrası net karın TBK 50 hükmü dikkate alındığında hakkaniyete uygun düşeceği kanaatiyle davanın bu miktar üzerinden kabulüne, yine manevi tazminat yönünden izahı yapılan mevzuat tüm dosya kapsamı dikkate alındığında eylemin ağırlığı, tarafların ekonomik büyüklükleri, bozulan taciri dürüstlüğün tekrardan sağlanması bu noktadaki caydırıcılık ile hak ve nesafet gözetildiğinde talep olunan 100.000 TL’nin yerinde olduğu anlaşılmakla talebin tümden kabulüne karar verilmek gerekmiş, davacının faiz talebinin Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankasının TL’ye uyguladığı yıllık en yüksek mevduat faizi olduğu, tarafların tacir oldukları ve 3095 sayılı yasa gereği taraflar arasında avans faizinin uygulanması gerektiği gözetilerek talebi aşmamak kaydıyla dava tarihinden itibaren (tazminat miktarlarının takdiren belirlendiği gözetilerek dava tarihi baz alınmıştır) faize hükmolunarak aşağıdaki şekilde hüküm tesis olunmuştur
HÜKÜM :Yukarıda gerekçesi açıklandığı üzere,
1-Davacının maddi tazminat davasının KISMEN KABULÜ ile; 1.406.713,00 TL’nin dava tarihinden itibaren (Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankasının TL’ye uyguladığı yıllık en yüksek mevduat faizini geçmemek kaydı ile) avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine,
2-Davacının manevi tazminat davasının KABULÜ ile; 100.000 TL’nin dava tarihinden itibaren (Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankasının TL’ye uyguladığı yıllık en yüksek mevduat faizini geçmemek kaydı ile) avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya ödenmesine,
3-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi uyarınca hesap olunan 102.923,56 TL karar harcından peşin yatırılan 18.785,25 TL ve ıslah/tamamlama harcı olan 10.547,00 TL’nin mahsubu ile kalan 73.591,31 TL bakiye karar harcının davalıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
4-a)Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca kabul edilen maddi tazminat miktarı üzerinden hesaplanan 66.151,39 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davacıya verilmesine,
b)Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca manevi tazminat miktarı üzerinden hesaplanan 10.750,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davacıya verilmesine,
5-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca ret edilen maddi tazminat miktarı üzerinden hesaplanan 21.301,42 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davalıya verilmesine,
6-Davacı tarafından yapılan: 4.500,00 TL bilirkişi ücreti, 432,85 TL posta gideri, 450,00 TL yol ücreti, 221,80 TL keşif harcı olmak üzere toplam 5.604,65 TL’nin -ret ve kabule göre hesaplanan- 4.916,59 TL’si ve 29.361,45 TL harç (peşin+başvuru+ıslah/tamamlama) olmak üzere toplam 34.278,04 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, kalan giderin davacı üzerinde bırakılmasına,
7-Davalı tarafından yapılan herhangi bir yargılama gideri bulunmadığından bu konuda hüküm kurulmasına yer olmadığına,
8-Yatırılan gider avanslarından kullanılmayan kısmının talep halinde ve karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,
Dair taraf vekillerinin yüzüne karşı, (HMK 345/1 md. gereğince) gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Mahkememize veya başka bir yer mahkemesine dilekçe ile başvurmak ve istinaf harcı ile gerekli giderlerin tamamı ödenmek suretiyle, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı. 27/12/2019

Katip
¸

Hakim
¸
Bu belge 5070 sayılı elektronik imza kanunu kapsamında E-İMZA ile imzalanmıştır