Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2016/269 E. 2018/257 K. 13.12.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2016/269
KARAR NO : 2018/257

DAVA : Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 22/12/2016
KARAR TARİHİ : 13/12/2018

Mahkememizde görülmekte bulunan Marka hükümsüzlüğü ve Sicilden Terkin davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekillinin ticari fuarlar ve sergiler alanında faaliyet gösterdiğini, … kelimesinin Türkçede fuar anlamına geldiğini, 1965 yılından bu yana 40’ı Münich ve çevresinde, 14’ü ise uluslararası olan ticari fuarların sahibi ve düzenleyicisi olduğunu, dünya çapında bir ağı bulunduğunu, fuar düzenlediği ülkeler arasında Türkiye’nin de bulunduğunu, …’in müvekkili tarafından dört yılda bir düzenlenen içecekve gıda fuar olduğunu, fuara Türkiye’den de yoğun bir katılım olduğunu, fuarın temellerinin 1950’li yıllarda atıldığını, ayrıca müvekkilinin … fuarını Hindistan, Afrika, Çin gibi ülkelerde gerçekleştirdiğini, … markasının müvekkili adına Dünya’da ve Türkiye’de tescilli olduğunu, … nolu … markasının 16, 35 ve 41.sınıflarda tescilli olduğunu, davalı tarafın … markasının 2015 38639 numarası ile 16, 35 ve 41. sınıflarda tescil ettirdiğini, davacı tarafa ait markanın ise 1997 yılında Almanya’da tescil edildiğini ve WIPO tescillerinin 48 ülkeyi kapsadığını, müvekkilinin aynı zamanda … markasının gerçek hak sahibi olduğunu, markanın 1989 yılında müvekkili tarafından yaratıldığını ve neredeyse 30 yıl boyunca kesintisiz kullanıldığını, yıllar süren emek ve kaynak harcamaları sonunda dünya çapında tanınan bir marka haline gelen … markasının 2013 yılında yapılan fuarına Türkiye’den de çok sayıda şirketin katıldığını bu nedenle bir an dava konusu markadaki mal ve hizmetlerin müvekkilin tescili kapsamındaki mal ve hizmetlerle aynı veya benzer olmadığına karar verilse dahi markanın gerçek hak sahipliğinden dolayı hükümsüz kılınması gerektiğini, müvekkilinin aynı zamanda … ibaresini alan adı olarak kullandığını ve alan adının da KHK 8/3 kapsamında korunması gerektiğini, davalı tarafın markasında yer alan İSTANBUL kelimesinin markaya herhangi bir ayırt edicilik katmadığını, marka fuarcılık alanında kullanıldığı için markanın İSTANBUL’daki fuarda kullanılan adı olarak adı olarak algılandığını, bu durumda her iki markanın esas unsuru açısından inceleme yapıldığında … ve … markalarının ayırt edilemeyecek derecede benzer olduğunu, markalar arasında sadece bir harf farklılığı olduğunu ve “C” ile “G” harflerinin birbirine benzediğini, ayrıca markaların benzer sınıflarda tescilli olduğunu, fuarcılık alanında faaliyet gösteren davalının müvekkilinden haberdar olduğunu ve markanın tescilini de bu amaçla aynı sınıflarda gerçekleştirdiğini, … markasının tanınmış marka olduğunu, davalı tarafın kötü niyetli olduğunu, müvekkili ile aynı sektörde faaliyet gösterdiğini, davalının müvekkilinden ve faaliyet alanından haberdar olduğunu, tarafların aynı uluslararası fuar birliğine (UFI) üye olduklarını, üye listesinde müvekkilinin 5. Davalının ise 11.sırada olduğunu, ayrıca davalı şirketin genel müdürünün 2014 yılında UFI’nin Avrupa Kıtası Üyeleri Başkan Yardımcılığına seçildiğini, bu durumda aynı alanda çalışan davalının müvekkilinden ve … markasından haberdar olmamasının mümkün olamayacağını bu nedenlerle davalı adına tescilli … markasının tescilli olduğu tüm sınıflar yönünden hükümsüz kılınmasını talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesine özetle; Müvekkilinin uzun zamandır fuarcılık sektöründe faaliyet gösterdiğini, düzenlediği fuarlar ile adından sıkça söz ettiren bir şirket olduğunu, müvekkilinin 2004 yılında… üye olarak kabul edildiğini, yönetim kurulu başkanı …’nın … Yönetim Kurulu’na seçilen ilk Türk olduğunu, ayrıca …’nin 75.yıl Kongresinin müvekkili önderliğinde 2008 yılında İstanbul’da gerçekleştirildiğini, bu fuara davacı … şirketinin de katıldığını ve şirket yetkilisinin müvekkili şirketin sahibi ile aynı masada yemek yediğini, müvekkilinin 2014-2017 yılları için … Avrupa Kıtası Ülkelerinin Yönetim Kurulu Başkanvekili seçildiğini, müvekkili tarafından … onaylı çok sayıda uluslararası ihtisas fuarları düzenlendiğini, davacı tarafından hükümsüzlüğü talep edilen … İçecek Teknolojileri İhtisas Fuarı’nın ise ilk olarak 2016 yılında … onaylı … fuarının tamamlayıcısı olarak düzenlendiğini, dava konusu … markasının Türkçede içecek anlamına gelen İngilizce “drink” kelimesinin ve … tasarımı ile benzer olarak sonuna eklenen … eki ile oluşturulduğunu ve ayırt edicilik sağlandığını, markanın devamında yer alan İSTANBUL kelimesinin ise fuarın Türk Fuarı olduğunun anlaşılması için tercih edildiğini, müvekkilinin … markasının da aynı saikle yaratıldığını, somut olayda davacı şirkete zarar verilmesinin mümkün olmadığını çünkü fuarların farklı ülkelerde düzenlendiğini, fuar katılımcılalrının tamamen farklı kişiler olduğunu, içecek yiyecek sektöründe faaliyet gösteren firmaların bu sektörlere ait isimlerden marka tasarlamalarının normal ve olağan olduğunu, içecek sektörü ile ilgili fuarlarda “drink” kelimesinin yaygın olarak kullanıldığını, somut olaya konu markalar arasında fonetik ve şekil açısından bir benzerlik olmadığını, benzerlik incelemesinde her somut olayın kendi özekllikleri çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiğini, her iki fuarın birbiri ile karıştırılma ihtimali olmadığını ve fuar sektöründe katılımcıların hemen hemen tamamının basiretli tacir olduğu gözetildiğinde markaların benzer olmadığı sonucuna ulaşılacağından bahisle tüm bu nedenlerle davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Dava konusu uyuşmazlık esasen davacıya adına tescilli markalar ile davalı adına tescilli markaların esas unsurunun tespiti; davacı ve davalı markaları arasında sınıfsal ayniyet veya benzerliğin olup olmadığı; MarKHK m.42, 7/1/b, 8/1/b’ye dayalı markanın hükümsüzlüğü talebinin haklı olup olmadığının incelenmesini gerekli kılmaktadır.
TPMK’dan hükümsüzlüğü istenen markalar ve davacıya ait marka tescil belgeleri celp edilmiştir.
Taraf delilleri toplanmış dosya alanında uzman bilirkişilere tevdi olunmuş dosyaya sunulan bilirkişi raporunda özetle; “…Davacı tarafın “…” markasının gerçek hak sahibi olduğu ve bu markanın tanınmış marka olmadığı, taraflara ait “…” ve “…” markalarının işaretsel anlamda benzer olduğu, benzer mal ve hizmetlere ilişkin olduğu ve hizmen yöneldiği alanda iltibas tehlikesi oluşturabileceği, bu kapsamda Mark KHK m.8/1(b) hükmü kapsamında hükümsüz kılınabileceği, kötü niyet değerlendirmesinde bilme unsurunun bulunduğu ancak haksız menfaat elde etme veya menfaati haksız olarak engelleme amacının bulunup bulunmadığının tespit edilemediğinin…” bildirildiği anlaşılmıştır.
KARIŞTIRMA İDDİASI AÇISINDAN DEĞERLENDİRME;
Türk marka hukukunda iltibas (karışıklık yaratma) hususu 556 sayılı KHKda hem mutlak hem nispi red nedeni olarak 7 (1) (b) ve 8 (1) (b) maddelerinde düzenlenmektedir. Bu düzenlemeye göre tescil için başvurusu yapılan marka, tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir markanın kapsadığı mal veya hizmetlerle aynı veya benzer ise, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın halk tarafından karıştırılma ihtimali varsa ve bu karıştırılma ihtimali tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir marka ile ilişkili olduğu ihtimalini de kapsıyorsa tescil başvurusu reddedilecektir. K.H.K.deki deyimiyle “halk tarafından karıştırılma ihtimali” incelenirken gerek Yargıtay içtihatlarında gerek öğretide kabul edildiği üzere markaların bir bütün olarak bıraktıkları intiba dikkate alınmalı ve inceleme buna göre yapılmalıdır.Zira benzerlik göreceli bir kavram olduğundan bu olgunun objektif bir esasa bağlanması gereklidir.Objektif esas ise markanın bütünü dikkate alındığında ilk bakışta kolayca ayırt edilemeyecek şekilde bir benzerliğin olmasıdır.
Karıştırma ihtimali incelemesi şu kriterler gözetilerek çözülebilir.. Bunlar “görsel, işitsel, kavramsal benzerlik bulunup bulunmadığı, markanın asli ve tali unsurlarıyla birlikte bütünü itibarıyla bıraktığı izlenim bakımından benzerlik olup olmadığı, çağrıştırmanın söz konusu olup olmadığı, markanın ait olduğu mal ve/veya hizmetlerin hitap ettiği tüketici kitlesinin eğitim ve toplumsal durumu, markayı taşıyan malın değeri ve buna bağlı olarak alıcının bu malı almaya gittiğinde harcadığı zaman” biçiminde sıralanabilir .İlaç markaları hariç olmak üzere, kural olarak karıştırma ihtimalinin belirlenmesinde Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 07.06.2006 tarih ve 2006/11-338 sayılı kararında da açıklandığı üzere değerlendirme “orta düzeydeki tüketici gözüyle” yapılmalıdır. Söz konusu Genel Kurul Kararında, orta düzeydeki tüketicinin, markaları aynı anda incelemeye tabi tutmadığı gibi küçük ayrıntıları da dikkatli biçimde inceleyemeyeceği, sadece geçmişte edindiği izlenimin etkisi ile hafızasında kalan ile yetinerek bir sonuca varmaya çalışacağı, bunun da aynı emtialar üzerinde kullanılacak olan ve küçük farklılıklar taşıyan marka ve işaretlerin farklı zamanlarda ayırd edilmesini olanaksız kılacağı belirtilmektedir. Ayrıca gene Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun söz konusu içtihadında belirtildiği üzere, karıştırma ihtimalinin belirlenmesinde asıl olanın ortalama tüketicinin algılaması olduğu, tüketicinin her iki markayı her zaman aynı anda görüp detaylarını karşılaştırabileceğinin düşünülmesinin hayatın olağan akışına uygun düşmeyeceği, markada yer alan yardımcı unsurların ve ayrım gücü az olan ifadelerin her zaman hatırda tutulamayacağının, tüketicinin daha önce gördüğü, yararlandığı, satın aldığı ve denediği bir malın yahut hizmetin göz ve kulağında kalan izine, hatırlayabildiği kadar hafızasında kalan özelliklerine dayanarak, sonraki aynı veya benzer ve hizmetlere ilişkin alışverişlerinde de aynı veya benzer markayı taşıyan ürünü satın al almak yahut hizmetten yararlanmak isteyeceği, bu şekilde genel olarak ürünün önemine göre tanıdığı, beğendiği, bilinirliği ve güvenirliği kanıtlanmış bir markayı seçerek zaman kısıtlılığının yarattığı olumsuzluklardan kurtulmaya çalışacağı, markanın sağladığı garanti fonksiyonundan yararlanmayı düşüneceği dikkate alınmalıdır.
Sadece alıcıların belirli bir mal veya hizmet yerine başka bir mal veya hizmeti almak istemeleri halinde değil alıcıların mal ve hizmetlerin birbirinden farklı olduklarını anlamalarına rağmen bunların kaynağının aynı işletme olduğuna veya malları satan ve yahut hizmetleri sunanlar arasında idari veya ekonomik bağlılık olduğuna inanmaları halinde de iltibas ihtimali bulunmaktadır.
Markanın işlevlerinden biri de, söz konusu malların kaynağını/menşeini garanti etme işlevidir.
Markalar bilindiği gibi tek ibareden oluşmuyor ise “esas unsur” ve “yardımcı unsur”lardan oluşabilir. Bu durumda inceleme markanın bütünü dikkate alınarak ayrıca markalarda yer alan esas unsurlar karşılaştırılması suretiyle gerçekleştirilecektir.
Esas unsur, markadaki ayırt ediciliği sağlayan, özgün olan, fark yaratan işarettir. Esas unsur, bir kelime, resim, renk, şekilden oluşabileceği gibi, bunların iki ya da daha fazlasının kombine edilmesi ile de oluşturulabilir. Yarduncı unsur ise, ayırt edici özelliği bulunmayan, herkesçe kullanılabilen unsurlardır. Markaların parçalara ayrılarak inceleme yapılmasına ve özellikle tek başlarına ayırt edici gücü bulunmayan tasviri işaretlerden oluşan kısımlarının aynı veya benzer olup olmadıkları üzerinde durulmasına gerek yoktur.
Markayı oluşturan unsurlardan birisinin diğerlerine göre görsel veya işitsel olarak daha baskın unsur konumunda olması veya tüketici algısının markadaki unsurlardan birisi üzerinde yoğunlaşması ihtimalinin bulunması veya ayırt edici gücü veya bilinirlik düzeyi yüksek önceki markayla başvurudaki unsurlardan birisinin benzerliğinin bulunması hallerinde, benzerlik incelemesi markalardaki benzer unsur ön plana çıkartılarak yapılabilecektir.
Somut olayımızda da davacıya ait … markası … şeklinde tek harf değiştirilmek suretiyle davalı tarafından aynen kullanılmıştır.
Somut olayımızda tüketicilerin Davalının markası ile davacının‘markası markası arasında bağlantı olduğunu düşünme ihtimali oldukça yüksektir. Tüm bu faktörler birlikte değerlendirildiğinde; davalı markasında davacı markası ile oluşmuş olan görsel ve işitsel benzerlik nedeniyle, ‘çağrıştırma” ve ‘bağlantı kurma’ suretiyle tüketiciler nezdinde karıştırılma ihtimaline yol açar niteliktedir. Öte yandan tescilli emtia sınıflarının da benzer olması nedeniyle karıştırma ihtimalinin kaçınılmaz olduğu hususu da tartışmasızdır.
TESCİLDE KÖTÜNİYET İDDİASI AÇISINDAN DEĞERLENDİRME;
T.T.K’nun 20/2’ maddesinde tacirlerin özen yükümlülüğü artırılmış ve tacirlere ticari işlerinde ‘’basiretli tacir” gibi davranma zorunluluğu yüklenmiştir.. TTK’nın 56. maddesi iktisadi rekabetin her türlü suistimalini yasaklamıştır. Yasadaki bu sınırın aşılması MK’nın 2. maddesinde yazılı bulunan objektif iyi niyet kurallarına aykırı bir biçimde ekonomik rekabetin kötüye kullanıldığı hallerde meydana çıkmaktadır. Karışıklığa meydan verebilecek bir ad, unvan, marka, işaret gibi tanıtma vasıtalarıyla iltibasa yol açılması, yalnız başına iyi niyet kurallarına aykırı bir davranış olarak kabul edilmelidir. Hukukumuzda, yerleşmiş içtihatlarda bu prensibe değinilmiştir. Somut olaya dönüldüğünde davalı tacirin bu sıfatı nedeniyle aynı sektörde faaliyet gösteren markayı bilmediğini iddia edemeyeceği izahtan varestedir. Dolayısıyla davalının ‘’basiretli tacir” gibi davranma zorunluluğunun olduğu ve işi gereği dava konusu “…” markasının davacı tarafından kullanıldığını bildiği veya en azından bilmesi gerektiği kanaatiyle tescilde kötüniyetin olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Tüm dosya kapsamı alınan bilirkişi raporu yukarıda izahı yapılan dava tarihi itibarı ile olaya uygulanması gereken mevzuat kapsamında değerlendirildiğinde davacının kötü niyetli tescil ve iltibasa dayalı sübut bulan davasının kabulüne karar vermek gerekmiş aşağıdaki şekilde hüküm tesis olunmuştur.
HÜKÜM :Yukarıda gerekçesi açıklandığı üzere,
1-Davanın kabulü ile davalı adına TPMK nezdinde tescilli … numaralı … markasının HÜKÜMSÜZLÜĞÜNE, sicilden TERKİNİNE,
2-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi uyarınca hesap olunan 35,90 TL karar harcından peşin yatırılan 29,20 TL’nin mahsubu ile kalan 6,70 TL bakiye karar harcının davalıdan tahsiline,
3-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca davacı vekili yararına hesap olunan 3.145,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davacıya verilmesine,
4-Davacı tarafından yapılan: 1.800,00 TL bilirkişi ücreti, 513,80 TL posta gideri olmak üzere toplam 2.313,80 TL ve 58,40 TL harç (peşin+başvuru) olmak üzere toplam 2.372,20 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
5-Davalı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
6-Yatırılan gider avanslarından kullanılmayan kısmının talep halinde ve karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,
Dair taraf vekillerinin yüzüne karşı, (HMK 345/1 md. gereğince) gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Mahkememize veya başka bir yer mahkemesine dilekçe ile başvurmak ve istinaf harcı ile gerekli giderlerin tamamı ödenmek suretiyle, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı. 13/12/2018

Katip …
¸

Hakim …
¸

Bu belge 5070 sayılı elektronik imza kanunu kapsamında E-İMZA ile imzalanmıştır