Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2016/241 E. 2019/477 K. 19.11.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
2.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2016/241
KARAR NO : 2019/477

DAVA : Marka (Tecavüzün Tespiti İstemli)
DAVA TARİHİ : 17/11/2016
KARAR TARİHİ : 19/11/2019

Mahkememizde görülmekte bulunan Marka (Tecavüzün Tespiti İstemli) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekilinin dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin kendisine ait halı yıkama işletmesinde uzun yıllardır kullandığı “…” markasını 09.04.2015 tarihinde … no ile 04.08.2014 tarihinden itibaren 10 yıl süre ile tescil ettirdiğini, işini kaliteli ve iyi bir şekilde yaparak markasını piyasada tanınmış marka haline getirdiğini, davalılardan … ve …’ın müvekkili firmada uzun süre çalıştıktan sonra işten ayrıldıklarını, sonrasında diğer davalı … ile birlikte ortaklaşa işlettikleri halı yıkama işyerini açtıklarını, faaliyetlerinde müvekkilinin tanınmışlığından ve müşteri portföyünden yararlandıklarını, müvekkilinin halı yıkama işletmesinde kullandığı tescilli markasını, birebir taklit ederek tabela isminde, broşürlerinde, kartvizit ve internet vasıtasıyla satışa sunduklarını, müvekkilinin marka adının yazılı olduğu fişleri kullanarak müvekkilinin müşteri kitlesini haksız bir şekilde çektiklerini, müvekkilinin bu durumu müşteri çevresinden şikayet almaya başlayınca farkettiğini, şikayetlerde halıların iyi yıkanmadığından yakınıldığını, davalıların müvekkilinin markasına tecavüz ile müşteri portföyünü kullanmakla kalmayıp iş ve hizmet kalitesinin düşük olması sebebiyle müvekkilinin markasına ve dolayısıyla ticari itibarına zarar verildiğini, müvekkilinin müşteri çevresini kaybetmesine neden olunduğunu, ayrıca davalıların “…” internet wleb adresini kullandıklarını ve internet sayfasında da müvekkilinin markasını haksız ve hukuka aykırı olarak kullandıklarını, bahse konu tecavüz devam ederken eski çalışan davalı …’a … 31. Noterliğinin … yevmiye numaralı ve … tarihli ihtarnamesi ile, müvekkiline ait marka hakkına tecavüzün durdurulması ve işyerinde müvekkiline ait marka adını taşıyan levhaların, broşürlerin ve web adresinin kullanımına son verilmesinin ihtar edildiğini ancak tecavüzün son bulmadığını ve müvekkilinin müşteri çevresini ve ticari itibarını kaybettiğini ve kaybetmeye devam ettiğinden bahisle, öncelikle davalılar tarafından müvekkili adına tescilli olan “…” markasına yapılan tecavüzün ihtiyati tedbir yolu ile durdurulmasına, markanın kullanıldığı ürünlere, etiketlere, tanıtım evraklarına, broşürlere, kartvizitlere, işyeri tabelasına, bunların üretiminde doğrudan doğruya kullanılan araçlara ve sair ürünlere el konulmasına, … internet web adresine erişimin engellenmesi ve kapatılmasına, markaya tecavüzün ve haksız rekabetin tespitine, durdurulmasına ve giderilmesine, fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak üzere 500,00 tl maddi tazminatın ticari kredilere uygulanan avans faizi ile davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, 10.000,00 TL manevi tazminatın ticari kredilere uygulanan avans faizi ile davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava ettiği 23.09.2019 tarihli ıslah dilekçesi ile; 91.030,73 TL maddi tazminatın ticari kredilere uygulanan avans faizi ile davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, 10.000,00 TL manevi tazminatın ticari kredilere uygulanan avans faizi ile davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ettiği anlaşılmıştır.
Davalılar vekilinin cevap dilekçesinde özetle; dava dilekçesinde iddia edilen hususların doğru olmadığını, “…” markasının müvekkili … tarafından işyerinin açılış tarihi olan 2014 yılı nisan ayı başından bu yana kullanıldığını, davacının yetkilisi olduğu firmaya ait markanın “…” olduğunu, müvekkillerinden …’ın davacı yanında çalışırken davacı tarafından haksız olarak işten çıkarıldığını, işçilik alacaklarının ödenmediğini, bu nedenle de … 8.İş Mahkemesinde işçilik alacaklarının tahsili için dava açıldığını, davanın müvekkili lehine sonuçlandığını, bu nedenle davacının müvekkili … ile aralarında husumet oluştuğunu, müvekkili … tarafından 2014 yılı Nisan ayında işyeri açıldığını ve diğer müvekkilleri … ve …’ın da bu işyerinde işçi olarak çalışmaya başladığını, davacının müvekkili … ile olan husumetinden dolayı, müvekkillerinin kullandığı “…” markasını kötüniyetli olarak ve müvekkillerine zarar vermek kastı ile tescil ettirdiğini ve sonrasında iş bu davayı açtığını, davacının esasen “…” adlı bir markasının daha olduğunu ve piyasada bu marka ile tanındığını ve davacının unvanının … şeklinde olduğunu, davacının dava konusu markayı kullanmadığını, markanın müvekkilleri tarafından tanınmış hale getirildiğini, müvekkillerinin hiçbir zaman davacının çalışanı olarak kendilerini tanıtmadıklarını, işini kötü yapmasından dolayı esasen davacı tarafın şikayetlere konu olduğunu, müvekkillerinin davacının müşteri çevresine gitmediklerini davacının iddialarının doğru olmadığını beyanla davanın reddine karar verilmesini talep ettiği anlaşılmıştır.
Dava, 556 Sayılı KHK kapsamında marka hakkına tecavüzün tespiti, durdurulması, maddi-manevi tazminat talepli davadır.
Dosyada tarafların bildirdikleri tüm deliller toplanmış, TPMK kayıtları getirtilmiş özel ve teknik bilgi gerektirmesi nedeniyle bilirkişi raporları alınmıştır.
Türk Patent ve Marka Kurumu’ndan gelen kayıtların incelenmesinde, … tescil nolu “…” ibareli markanın 37.sınıfta 09.04.2015 tarihinde davacı … adına tescil edildiği anlaşılmıştır.
Taraflar arasındaki ihtilafın halli ve marka hakkına tecavüz ve haksız rekabetin bulunup bulunmadığı, varsa davacı yanın talep ettiği KHK 66/2-c bendi uyarınca yoksun kalınan kazancın varlığı ve miktarı hususlarında alınan 09.10.2017 tarihli bilirkişi raporunda;”…davalının internet sitesinin marka tescil başvurusundan sonra satın alınmış olduğu; sitenin içerik sağlayıcısının davalı olduğu, sitenin alan adında ve üst logo kısmında “…” ibaresinin bulunduğu, … tescil no.lu “…” markasının 37. sınıfta davacı adına tescil edilmiş olduğu, davalı …’in İbraz ettiği faturalardaki kullanımlardaki “…” ibaresinin kırtasiyelerde satılan matbu faturalara kaşe basılmak suretiyle düzenlendiği tespit edilecek olursa, davalının ibraz ettiği faturaların markasal kullanımı ispata yeterli olmadığı, ibraz edilen belgelerin markasal kullanım yönünden delil niteliğinin takdirinin Mahkemeye ait olduğu; dosyada davacı tarafından hesaplamaya temel teşkil edebilecek herhangi bir lisans örneksemesi bulunmadığından bu aşamada hesaplama yapılmasının mümkün olmadığı, manevi tazminat bedelininin mahkemenin takdirinde olduğu…” sonuç ve kanaatinin bildirildiği, 27.06.2018 tarihli bilirkişi raporunda ise;”…davacının mahkeme kalemine sunmuş olduğu ticari defter ve Gelir Vergisi Beyannamelerinin incelenerek, İTO’nun cironun %15’i oranında rakamın emsal lisans bedeli olarak tespit edilebileceği hususunda görüş oluşturması sonucunda; Davacının 556 Sayılı KHK’nın 66/c uyarınca talep edebileceği yoksun kalınan kazanç tutarının 91.030,73TL. olduğu…” sonuç ve kanaatinin bildirildiği anlaşılmıştır.
İNCELEME VE DEĞERLENDİRME
Bir markanın TPE marka siciline tescili zorunlu olmamakla beraber, markanın 556 sayılı KHK çerçevesince tescil edilmesi, marka sahibine, markanın tescil kapsamına giren aynı mal veya hizmetlerle ilgili olarak, tescilli marka ile aynı olan herhangi bir işaretin kullanılmasını önlemeyi talep etme hakkı verir .
Tescilli marka sahibinin tescilden doğan haklarının ihlâli, marka hakkına tecavüz kapsamında değerlendirilir. Marka hakkına tecavüz oluşturan fiiller KHK m.61’de sayılmıştır. Buna göre, KHK m.9/I/a’daki ihlâl de tecavüz kapsamında değerlendirilir. Markanın tescil kapsamına giren aynı mal ve hizmetlerle ilgili olarak, tescilli marka ile aynı olan herhangi bir işaretin kullanılması MarkaKHK m.9’un ihlali anlamına gelir ve böylesi bir kullanım marka sahibinin marka hakkına tecavüz niteliği taşımaktadır.
MarkaKHK m. 9’a göre tescilli bir marka ile aynı veya benzer olan ve bu tescilli markanın kapsadığı hizmetlerin aynı veya benzeri hizmetleri kapsayan ve bu nedenle halk üzerinde, işaret ile tescilli marka arasında bağlantı olduğu ihtimali de dahil, karıştırılma ihtimali olan herhangi bir işaretin kullanılması marka sahibi tarafından yasaklanabilir. Maddede marka sahibinin yasaklayabileceği faaliyetler sayılmış olsa da, bu sayım tahdidi nitelikte değildir. Genel kabul gören kanaate göre, başkasına ait bir markanın aynısı veya benzerinin aynı veya benzer hizmetler için ticari bir amaçla iş evrakları ve tabelalarda kullanması marka sahibinin hakkına tecavüz niteliği taşımaktadır.
MarkaKHK 9. madde genel olarak, marka sahibinin tescilli markası ile iltibasa neden olacak işaretlerin kullanılmasını yasaklamaktadır. Madde metninden de anlaşılacağı üzere tescilli marka ile aynı veya benzer olan bir işaretin tescilli markanın kapsadığı mal ve hizmetlerde kullanılarak halk tarafından karıştırılma ihtimaline yol açılması, marka hakkına tecavüz olarak nitelendirilmektedir. Ayrıca işaret ile tescilli marka arasında halk nazarında “bağlantı” olduğu ihtimali de “karıştırılma ihtimali” kavramına dâhil sayılmıştır. Karıştırılma ihtimalinde, halkın iki işaret arasında herhangi bir şekilde, herhangi bir sebeple bağlantı kurması yeterlidir. Alıcıların aldıkları ürünlerin başka bir işletmeye ait olduğunu bilmelerine rağmen, iki işletme arasında ekonomik veya organik bir bağlantı olduğu yanılgısına düşmeleri halinde, karıştırılma ihtimali vardır ve işaretler arasında iltibasın mevcut olduğu kabul edilmektedir.
Bir kelimenin veya işaretin markasal olarak kullanılması, bu işaretin belirli bir işletme tarafından piyasaya sunulan mal veya hizmetlerle doğrudan ilişkili olarak, söz konusu mal veya hizmetleri, diğer işletmelerin mal veya hizmetlerinden ayırt edecek şekilde kullanılması anlamına gelmektedir. Bir işaretin markasal olarak kullanımından söz edebilmek için, mal veya hizmetle doğrudan bağlantılı olarak, ilgili çevrenin ürün ile markayı ilişkilendirmesine olanak verecek şekilde kullanılması gerekmektedir.
MarkaKHK’nın 21/01/2009 tarih ve 5833 sayılı Kanunla değişik 61. maddesinin (a) bendine güre, marka sahibinin izni olmaksızın markayı 9. maddede belirtilen biçimlerde kullanmak marka hakkına tecavüz olarak nitelendirilmiştir.
Yine 21/01/2009 tarih ve 5833 sayılı Kanunla değişik 9. maddenin (a) ve (b) bentleri uyarınca, tescilli bir marka ile aynı veya benzer olan ve bu nedenle bağlantı ihtimali de dahil halk nezdinde karıştırılma ihtimali bulunan herhangi bir işaretin, markanın tescilli olduğu mallarla aynı veya benzer mallarda kullanılması marka hakkına tecavüz teşkil eder.
Görüldüğü üzere bu maddeler uyarınca mutlak hak niteliğini taşıyan markanın, marka sahibinin izni olmaksızın bir başkası tarafından kullanılması yasaklanmış bulunmaktadır. Tescilli markanın sahibi, üçüncü kişi tarafından markasının haksız ve usulsüz kullanılmasını önleme hak ve yetkisine sahip bulunmaktadır. Bu kapsamda marka hakkı sahibi, tecavüz oluşturacak nitelikte bir işaretin mal veya ambalajı üzerine konulmasını, bu malların piyasaya sürülmesini, stoklanmasını, ihraç ve ithalini, teşebbüsün iş evrakı veya reklâmlarında kullanılmasını önleme yetkisine sahiptir.
TOBB Türkiye Ticaret Sicil Gazetesi üzerinden … ismiyle ticaret sicil tescil sorgulaması yapıldığında, … sicil numaralı firmanın 22.03.2012 tarihinde ilk tescilinin yapıldığı, günümüze kadar 2 kez daha sicil gazetesine yansıyan tadilat yapıldığı, bu tescillerde “…” veya “…” ibaresinin bulunmadığı bilirkişilerce tespit edilmiştir.
Tescilli bir marka sahibinin tescilden doğan haklarının ihlali, marka hakkına tecavüz kapsamında değerlendirilir. Ancak, marka hakkına tecavüzün söz konusu olabilmesi için, tecavüze konu markanın tescil edilmemiş olması gerekir. Nitekim Yargıtay kararlarında da bu hususa vurgu yapılmaktadır.”Marka sahibine sağlanan koruma kural olarak tescil koşuluna bağlanmıştır, Bu korumama sağlanabilmesi için fiilen resti/ yeterlidir. Tescil yolsuz olsa dahi, sicilden terkin edilinceye kadar marka sahibi bu korumadan yararlanabilir. Bu itibarla kendisinden markaya tecavüz dolayısıyla bir talepte bulunulamaz ve markanın haksız kullanımından bahsedilemez.”
Davacının marka tescilinden doğan haklarına tecavüz edildiği iddiasının değerlendirilmesi için öncelikle markanın davalı tarafından aynı/benzer faaliyet alanında tescilsiz olarak kullanımı veya markanın tescil edildiği sınıfın dışında aynı/benzer faaliyet alanında tescilsiz kullanımı söz konusu olmalıdır.
Davacı, davalıların “…” ibaresini markasal olarak kullandığını iddia etmiş ve markasal kullanımı ispat etmek amacıyla, sipariş fişi, kartvizit ve “…” alan adlı web sitesi ekran görüntülerini dosyaya ibraz etmiştir. Bu delillerde adresin “…” ve telefon numaraları “…”, “… ” olarak belirtildiği, davalıların … ve …’ın davacıya ait işletmede belli bir süre çalıştıkları dosyaya ibraz olunan 13.04.2012 tarihli Sigortalı Hizmet Listesi ve taraf beyanlarından anlaşılmıştır. Davalı …’ın … Fabrikasında yetkili olduğu, davalılar … ve …’ın diğer davalı …’ın işletmesinde çalıştıkları dosyaya sunulan belgelerden anlaşılmıştır.
Davacının, davalılardan …’a gönderdiği … 31. Noteri … tarih ve … yevmiye no’lu ihtarname ile, marka hakkına tecavüzün durdurulması ve tecavüz yaratan levha, broşür ve web adresinin kullanımına son verilmesini ihtar ettiği anlaşılmıştır.
Davacı tanığı … 15.06.2017 tarihli duruşmada;”… Ben davacının iş yerinde ofis bölümünde 2014 yılının sonlarından beri çalışmaktayım. Bize halılarımız yanıyor, halılarımızı tazmin edin zararımızı karşılayın, sizi arkadaşlarımıza kötüleyeceğiz, diye telefonlar gelmeye başladı, çalışmış olduğumuz mağazalardan bizi bırakanlar oldu. Ben de bunu araştırdım, gelen numaralardan iki üç kişiyle görüştüm, ellerindeki fişleri istedim ve bu kimselerin bizim iş yerimizden ayrılan … ve … Bey’in açmış olduğu yerin numaralar olduğu anlaşıldı. Şu an şikayet gelmemektedir…” şeklinde beyanda bulunmuştur.
MarKHK m.8/3’e göre, tescilsiz bir markanın veya ticaret sırasında kullanılan bir başka işaretin sahibinin itiraz etmesi üzerine, tescili istenen marka,” Markanın tescili için yapılan başvuru tarihinden önce veya markanın tescili için yapılan başvuruda belirtilen rüçhan tarihinden önce bu işaret için hak elde edilmiş ise, Belirtilen işaret, sahibine daha sonraki bir markanın kullanımını yasaklama hakkını veriyorsa” hallerinde tescil edilemez. Bu maddede gerçek hak sahipliği düzenlenmiştir. Hükmün amacı markanın eskiye dayalı kullanımını yanı tescil başvurusundan önceki gerçek hak sahiplerinin haklarını korumaktır. Buna göre bir markayı ortaya çıkaran ve kullanan kimse o markanın gerçek hak sahibidir ve tescil başvurusuna karşı üstün ve öncelikli hakları vardır.
MarKHK m.6 uyarınca, MarKHK ile sağlanan hukuki koruma tescil ile elde edilir. Tescil şartı ile koruma kuralının bazı istisnaları vardır. Örneğin MarKHK m.8/3’te düzenlenmiş olan “gerçek hak sahipliği” ve tanınmış markalar tescilli korumanın istisnalarıdır. Gerçek hak sahipliği uyarınca bir markayı ihdas ve istimal eden kimse markanın üçüncü kişi adına tescilini engelleyebilir ve hükümsüzlüğünü talep edebilir.
Davalı tarafından ibraz edilen faturalardaki “…” ibaresinin markasal kullanımı ispata yeterli delil olmadığı kanaatine varılmıştır.
KHK’nin 62. maddesi gereğince, markası tecavüze uğrayan kişi, şartların varlığı halinde maddi ve manevi tazminat talep etme hakkına sahiptir. MarKHK’nın marka sahibine tanıdığı diğer talepler gibi, tazminat talebinde bulunabilmek için marka hakkına tecavüz şeklindeki haksız fiilin olması ve hukuka uygunluk sebeplerinden birinin olmaması gerekir. Ayrıca maddi tazminata hükmedilmesi için tecavüz fiili neticesinde zararın oluşması ve davalının kusurunun da bulunması gereklidir.
Marka hukukunda maddi tazminat talebi, marka hakkı sahibinin fiili olarak uğradığı zararın yanı sıra, yoksun kalınan kazancı da kapsamaktadır (MarKHK m.66). Fiili zarar, zarara uğrayanın ticari defterlerinin incelenmesi sonucunda ortaya çıkan zarardır. Yoksun kalınan kazancın tespiti ise biraz daha güçtür. Bu nedenle KHK’da yoksun kalınan kazancın hesaplanmasında; “Marka hakkına tecavüz edenin rekabeti olmasaydı, marka sahibinin markanın kullanması ile elde edebileceği muhtemel gelire göre, Marka hakkına tecavüz edenin, markayı kullanmak yoluyla elde ettiği kazanca göre, Marka hakkına tecavüz edenin, markayı bir lisans anlaşması ile hukuka uygun şekilde kullanmış olması halinde ödemesi gereken lisans bedeline göre…”şeklinde üç seçenek belirtilmiştir.
Davacı, MarKHK m.66/c uyarınca tazminatın hesaplanmasını talep etmiştir.
Somut olayda; davalının, dava konusu markaları kullanmasında hukuka uygun bir sebebinin bulunup bulunmadığının ve dolayısıyla kusurunun incelenmesi gerekmektedir. Kusur şartı, mütecavizin marka sahibinin hakkından haberdar olması, markasını kullanmasının tecavüz oluşturduğunu bilmesi ve buna rağmen tecavüz konusu markayı kullanmaya devam etmesi ile gerçekleşir (KHK m.64/11).
TTK’da tacir olmaya bağlanan hükümlerden biri de “basiretli olma” yükümlülüğüdür. (TTKm.18/2). Bu hükme göre;”… bir tacir faaliyetinde kullanacağı markayı seçerken aynı sektörde üçüncü kişiler adına tescilli/kullanılan bir markanın aynı/benzerini kullanmaması beklenir…” Nitekim Yüksek Mahkeme özellikle son yıllarda verdiği çeşitli kararlarında bu hususa açıkça değinmiştir. Yargıtay 11. HD’nin 10.04.1997 tarih ve 1997/1920 E., 1997/2708 K. sayılı ilamında:”…Davacının dava konusu markayı 1980 yılından beri ihdas ve istimal ettiği otuz ülke de de tescil ettirdiği dosyaya ibraz edilen belgelerden açıkça anlaşıldığı… Ve olayda Paris Sözleşmesinin uygulanmasının gerekmesine, marka tescilini yaptırırken basiretli işadamı özeni göstermek ödeviyle yükümlü bulunan davalının ilgili çevrelerce tanınmış davacıya ait markayı bilip bilmediğinin üzerinde durulmasına, davacı marka ile davalı markası arasında iltibas bulunup bulunmadığının değerlendirilmesine… ” denilmek suretiyle basiretli işadamı özenini aramıştır. Bu yükümlülük gereğince, bir tacir faaliyet gösterdiği sektörde kullanılan markaların aynısını veya benzerini ve hatta farklı olsa bile markalar arasında bağlantı olduğu ihtimaline sebebiyet verecek markasal kullanımlardan ve tescillerden kaçınmalıdır.
Marka hakkı tecavüze uğrayan kişi KHK’nın62. maddesi II. fıkrasının (b) bendi gereğince, BK 58. maddesi ile birlikte değerlendirilmeleri sonucunda, şartların oluşması ile manevi tazminat isteme hakkına sahiptir.. Nitekim Yargıtay’ın kararı da; “…Kararnamenin 62/1-6 ve TK’nın 58/l-e maddeleri uyarınca, bir haksız eylem niteliği taşıyan davalının markaya tecavüzü sonucu davacı marka sahibinin piyasada edindiği imaj ve güvenden oluşan manevi ticari varlığında meydana gelen kayıp ve zararlar ile uzun süren çabalarla yaratılan marka imajının zedelenmesi nedeniyle manevi tazminat işleminin yerinde olduğu gözetilerek…” şeklindeki ifade ile aynı yöndedir. Ayrıca yine Yargıtay, kusurun olması durumunda uygun bir manevi tazminatın verilmesi gerektiği yönünde görüş bildirmiştir.
Tüm bu açıklamalar ışığında, davalıların eylemlerinin davacının marka hakkına tecavüz teşkil ettiği ve kusur şartının gerçekleştiği anlaşılmıştır.
Haksız rekabet, TTK m.54 vd. maddelerinde düzenlenmiş olup, dürüstlük kuralına aykırı olarak ekonomik düzeni bozan, ekonomik düzenin aktörleri aleyhine sonuçlar doğuran hareket ve fiillerin tümünü ifade eder. Haksız rekabet hukuku da haksız fiilin bir türü olarak, haksız rekabet faili ile mağduru arasında dürüstlük kuralına uyma şeklinde hukuk düzeni tarafından tahmil edilen vazifeye muhalefet sebebiyle doğan bir zararı veya zarar tehlikesini bertaraf etmeyi amaçlayan hukuki bir kurumdur. Haksız rekabette korunan hak herkese karşı ileri sürülebilen mutlak bir hak olup bu hakkın mutlaka ticari bir işletme ile ilgili olmasına ve tarafların rakip olmasına da gerek yoktur.
Dürüstlük kurallarına aykırı olmamak koşulu ile herkes başkasının emeğinin sonuçlarından yararlanarak daha iyisini gerçekleştirmek ve rekabete katılmak hakkını haizdir. Ancak, dürüstlük kurallarının ihlal edildiği noktada koruma başlar. Haksız rekabet hukukunun konusu, dürüstlük ilkesine aykırı ticaret yönetim ve uygulamalarına karşı çabayı, birikimi ve yatırımı kapsayan emeğin korunmasıdır.
TTK m.56 hükmüne göre, “haksız rekabet sebebiyle müşterileri, kredisi, mesleki itibarı, ticari faaliyetleri veya diğer ekonomik menfaatleri zarar gören veya böyle bir tehlikeyle karşılaşabilecek olan kimse; a) Fiilin haksız olup olmadığının tespitini, b) Haksız rekabetin men’ini, c) Haksız rekabetin sonucu olan maddi durumun ortadan kaldırılmasını, haksız rekabet yanlış veya yanıltıcı beyanlarla yapılmışsa bu beyanların düzeltilmesini ve tecavüzün önlenmesi için kaçınılmaz ise, haksız rekabetin işlenmesinde etkili olan araçların ve malların imhasını, d) Kusur varsa zarar ve ziyanın tazminini, e) Türk Borçlar Kanununun 58 inci maddesinde öngörülen şartların varlığında manevi tazminat verilmesini, isteyebilir. Davacı lehine ve (d) bendi hükmünce tazminat olarak hâkim, haksız rekabet sonucunda davalının elde etmesi mümkün görülen menfaatin karşılığına da karar verebilir”. Davacının talep edebileceği maddi ve manevi tazminat TTK m.56 hükmü çerçevesinde olacaktır.
Bir haksız fiil çeşidi olan haksız rekabet anlamında zarar, bir kimsenin müşterileri, kredisi, mesleki itibarı yahut diğer herhangi bir iktisadi çıkan bakımından mal varlığının mevcut durumuyla, haksız rekabet fiili olmasaydı arz edeceği durum arasındaki farkı ifade eder. Haksız rekabet fiili ile hem fiili zarar hem de yoksun kalınan kar birlikte de gerçekleşebilir. Bu takdirde haksız rekabet mağduru bu iki zararı da talep edebilir.
Yargıtay kararlarına göre manevi tazminata hükmederken TTK m.18/2’deki “basiretli tacir gibi davranma yükümlülüğü”ne aykırı davranılıp davranılmadığı esasını dikkate almaktadır. Davalının basiretli bir tacir gibi davranması zorunluluğunun doğal sonucu, ticari yararın zarara uğratılmaması veya böyle bir tehlikeye maruz kalmayı önleyici davranışları da gerektirir.
Tüm dosya kapsamı, sunulan deliller, tanık beyanı, bilirkişi raporları bir bütün olarak değerlendirildiğinde, sunulan rapor içeriklerindeki tespitler ve izahı yukarıda yapılan gerekçelerle; davalıların kullanımlarının davacıya ait … tescil nolu “…” ibareli marka tescilinin kapsamında kaldığı ve halk nezdinde karıştırılma ihtimalinin var olduğu bu şekilde davacının marka hakkına tecavüzün söz konusu olduğu, haksız rekabet koşullarının oluştuğu anlaşılmakla, davanın kısmen kabulü ile davalıların, davacının markasına internette ve mal ve hizmet sunumunda … şeklinde kullanarak tecavüzde ve haksız rekabette bulunduğunun tespitine, tecavüz ve haksız rekabetin önlenmesine, giderilmesine, davacının maddi tazminat talebinin kısmen kabulü ile yapılan işin niteliği ve hakkaniyet gereği takdiren 40.000,00 TL maddi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine, davacının manevi tazminat talebinin kısmen kabulü ile takdiren 5.000,00 TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine dair karar vermek gerekmiş aşağıdaki şekilde hüküm tesis olunmuştur.
HÜKÜM :Yukarıda gerekçesi açıklandığı üzere,
1-Davanın KISMEN KABULÜ ile davalının, davacının markasına internette ve mal ve hizmet sunumunda … şeklinde kullanarak tecavüzde ve haksız rekabette bulunduğunun tespitine, tecavüz ve haksız rekabetin önlenmesine, giderilmesine,
Davacının maddi tazminat talebinin kısmen kabulü ile takdiren 40.000,00 TL maddi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine,
Davacının manevi tazminat talebinin kısmen kabulü ile takdiren 5.000,00 TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine,
2-Alınması gerekli 3.073,95 TL karar harcından, peşin yatırılan 1.576,20 TL’nin mahsubu ile bakiye kalan 1.497,75 TL karar harcının davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile Hazine’ye irat kaydına,
3-Davacı tarafından yapılan: 1.500,00 TL bilirkişi ücreti, 443,00 TL posta gideri olmak üzere toplam 1.943,00 TL yargılama giderinden kabul ve red oranına göre hesaplanan 865,43 TL ile 1.605,40 TL harç (peşin+başvuru+ıslah) olmak üzere toplam 2.470,83 TL yargılama giderinin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine, kalan kısmın davacı üzerinde bırakılmasına,
4-Davacı yargılamada kendini vekil ile temsil ettirdiğinden kabul edilen maddi tazminat miktarı üzerinden AAÜT’sine göre tespit olunan 4.750,00TL’nin davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya ödenmesine,
5-Davacı yargılamada kendini vekil ile temsil ettirdiğinden kabul edilen manevi tazminat miktarı üzerinden AAÜT’sine göre tespit olunan 3.931,00 TL’nin davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya ödenmesine,
6-Davalılar yargılamada kendilerini vekil ile temsil ettirdiğinden reddolunan maddi tazminat miktarı üzerinden AAÜT 13/2 maddesine göre tespit olunan 5.963,39 TL’nin davacıdan alınarak davalılara ödenmesine,
7-Davalılar yargılamada kendilerini vekil ile temsil ettirdiğinden reddolunan manevi tazminat miktarı üzerinden AAÜT 13/2 maddesine göre tespit olunan 3.931,00 TL’nin davacıdan alınarak davalılara ödenmesine,
8-Yatırılan gider avanslarından kullanılmayan kısmının talep halinde ve karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,
Dair taraf vekillerinin yüzüne karşı, (HMK 345/1 md. gereğince) gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Mahkememize veya başka bir yer mahkemesine dilekçe ile başvurmak ve istinaf harcı ile gerekli giderlerin tamamı ödenmek suretiyle, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı.19/11/2019

Katip …
¸

Hakim …
¸

Bu belge 5070 sayılı elektronik imza kanunu kapsamında E-İMZA ile imzalanmıştır