Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2016/239 E. 2019/515 K. 05.12.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2016/239
KARAR NO : 2019/515

DAVA : Maddi Tazminat
DAVA TARİHİ : 20/01/2015
KARAR TARİHİ : 05/12/2019

Mahkememizde görülmekte bulunan maddi tazminat davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, müvekkilinin şirket ortağı olduğu … A.Ş. şirket yönetim kurulu başkanı davalı … tarafından şirkete ait … ve … domainlerinin kendi çıkarları için usulsüz kullanıldığını, 2008 yılında … AŞ olarak kurulan şirketin 2010 yılında ünvanının … AŞ olarak değiştirildiğini, resmi internet satış sitelerinin …’in kendi şirketlerine ait markalarına satış sağlamak veya söz konusu sitelere trafik aktarmak hatta … AŞ’nin ürünleri satılıyormuş gibi benzer görseller koyarak müşterileri kandırıp Logofood ürünlerini müşterilere aldırarak geliri şahsi menfaatlerine kullandığını, kendi şirketi olan … üzerinden yanıltıcı alt marka imajı yaratıldığını, … u kendi firmasıymış gibi tüketicileri yanıltarak dava dışı şirketin davalı tarafından zarara uğratıldığını, diğer davalı … Aş’nin de müvekkilinin ortağı olduğu … Aş’nin malvarlığını … ile işbirliği yaparak usulsüzce kullanarak gelir elde ettiğini, eylemlerinin haksız rekabette teşkil ettiğini, müvekkilinin ortağı olduğu … Teknolojinin de davada davacı olabilmesi için şirkete kayyum tayin edilmesi gerektiğini, … 1.FSHHM … D.iş dosyasında tespit yaptırdıklarını belirtmiş, şirket yönetim kurulu başkanı …’in TTK madde 369.daki özen ve bağlılık yükümlülüğünü hiçe sayarak şirket malvarlığını kendi çıkarları için kendisine ait şirketlere kullandırarak ve şirketin rakibi…İnternet Aş ile işbirliği yaparak malvarlıklarını bu rakip şirkete kullandırdıklarından bahisle müvekkilinin ortağı olduğu şirketin meydana gelen zararının tazmini amacıyla fazlaya dair hakları saklı kalmak üzere 10.000,00 TL maddi tazminatın davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar … ve … vekilleri cevap dilekçesinde özetle, … AŞ şirketinin tek yetkilisi olan müvekkili şirket adına yaptığı tüm işlemleri şirketin menfaati doğrultusunda gerçekleştirildiğini ve …’u zarara uğratacak hiçbir hukuka aykırı fiilin oluşmasına sebep olmadığını, davacının müvekkili şirkete ait olan … domainini, şirketin demirbaşlarını, çek koçanlarını, diğer muhasebe evrakını, karar ve pay defterlerini alarak Macaristan’a yerleştiğini, şirketin hesaplarını kendi hesaplarına aktararak şirketi borç ödeyemez hale getirdiğini, davacının eşi adına kurdurduğu … Ltd. Şti (…) adına … adresi üzerinden … tarafından yapılan işlere giriştiğini, …’a ait …’i ve marka bilinirliğini kendi sitesi vasıtasıyla kullandığını, … markasının başlatılan icra takipleri neticesinde satışa çıkarıldığını ve … satıldığını, … tarafından daha sonra kendilerine gönderilen ihtarname ile… ve … alan adlarının da kendilerine devrinin talep edildiğini, alan adının alınabilmesinin şirket unvanı veya markaya bağlı olduğunu, dava konusu alan adlarının … markasına bağlı olarak alınabildiğini, dolayısıyla … markasının … devrinden sonra olası bir sorumlulukla karşılaşmaması için alan adlarının da … devredildiğini, dolayısıyla … ile işbirliği yapıldığı iddialarının gerçeği yansıtmadığını belirterek, davanın reddini talep etmiştir.
Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle, … adına kayıtlı olan “…”, “… ŞEKİL”, “…”, “…” markalarının … 32. İcra Müdürlüğü’nün … Tal. sayılı dosyasından açık artırma ile müvekkili tarafından satın alındığını ve TPMK nezdinde müvekkili adına tescil edildiğini, markaların devralınmasını takiben devralınan markaların yer aldığı internet sitelerinin de devralınması amacıyla …’a bir ihtarname gönderildiği, haklı talepleri karşısında … tarafından olumlu yanıt verildiği ve … ile … adreslerinin şifrelerinin … yetkilisi … tarafından bizzat kendilerine teslim edildiğini, ODTÜ’nün alan adı tahsisinde uygulanan “.tr” Alan Adı Kayıt Politikası ve Kurallarının 2. maddesi gereğince ‘.tr’ ülke kodlu alan adlarının satışı, kiralanması ve devrinin, alan adı tahsisine esas teşkil eden belgelendirilmiş hakların devri söz konusu olduğunda ancak bunlarla birlikte devredilebileceği”nin belirtildiğini, dolayısıyla markaların devrini takiben alan adlarının da devredilmesi gerektiğini, … ortaklarından davacının eşi … tarafından kurulan … şirketi adına tescil edilen “…” ibareli alan adının da WIPO nezdinde görülen tahkim uyuşmazlığı neticesinde müvekkillerine devrinin kararlaştırıldığını, alan adlarının kullanımının tamamen hukuka uygun olduğunu, haksız rekabet teşkil eden bir durumun mevcut olmadığını, davacının söz konusu alan adlarını kullanma yetkisinin bulunmadığını, 556 sayılı KHK’nın 9. maddesinin e bendi ve 61. maddesi gereğince müvekkiline ait markaların davacı tarafından alan adı olarak kullanılmasının da marka hakkının ihlaline yol açacağını ve haksız rekabet teşkil edeceğini, ifade ederek davanın reddini talep etmiştir.
Dava mahkememizce açılmış olup, davaya konu uyuşmazlığın mutlak ticari dava olduğundan bahisle görevsizlik kararı verilmesi üzerine … 9. Asliye Ticaret Mahkemesine tevzi edildiği ve bu mahkemece davanın markaya ilişkin haksız rekabetin önlenmesi davası olması nedeniyle 556 sayılı KHK hükümlerinin uygulanması gerektiği, Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin görevli olduğu gerekçesiyle karşı görevsizlik kararı verilmiş, dosya yargı yerinin belirlenmesi açısından Yargıtay 20. Hukuk Dairesine gönderilmiş, Yargıtay 20. HD’nin 25/10/2016 tarih ve 2016/5087 esas, 2016/9534 karar sayılı ilamıyla, “Tescilsiz marka yönünden TTK’nın 56.ve 57.maddeleri anlamında haksız rekabet, tescilli marka yönünden 556 sayılı KHK’nın 61.maddesi anlamında markaya tecavüz hükümleri uygulanır. Somut olayda, davacı, TPMK nezdinde tescil edilmiş bir tescilli marka hakkına dayandığına göre uyuşmazlığın çözümünde Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin görevli olduğu anlaşılmakla, uyuşmazlığın İstanbul 2. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerekir.” gerekçesiyle dosya yeniden mahkememize gönderilmekle mevcut esasa kaydı yapılmak suretiyle yargılamaya devam olunmuştur.
Dosyada bildirilen tüm deliller toplanmış, Türk Patent ve Marka Kurumu kayıtları getirtilmiş ve bilirkişi incelemesi yaptırılarak raporlar alınmıştır.
… 1. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin … D.iş sayılı dosyasında alınan raporda bilirkişi Doç. Dr. …, internet ortamında … alan adının … adresine yönlendirilmiş olduğu, www…..com.tr adresinin ise kendi alan adı altında bir site açtıktan sonra buradaki menü butonları ile yine … alan adı altına yönlendirilmiş olarak çalıştığı, belirtilen www…..com.tr – … alan adları ile ilgili … sitesindeki arşiv kayıtları incelenerek www…..com.tr alan adının belli tarihlerde … ve… adreslerine yönlendirilmiş olduğu ve tespiti istenen her iki alan adının da belli tarihlerde site isme olarak yönlendirme olmadan da logofood ismi ile yayın yaptığının tespit edildiği, ayrıca www…..com.tr – … alan adları ile ilgili sorumlu bilgilerinde … isminin geçtiğinin whois bilgileri ve nic.tr adlı siteden tespit edildiği, tespit konusu belirtilen www…..com.tr – . alan adları ile ilgili sorumlu kişilerin daha önce kimler olduğu ile ilgili history sorgulamasının com.tr uzantılı alan adlarında Orta Doğu Teknik Üniversitesinde tutulduğu ve bu bilginin buradan alınabileceği, hususlarında görüş bildirdiği anlaşılmıştır.
Türk Patent ve Marka Kurumu kayıtlarının incelenmesinde ; … tescil nolu “…” ibareli markanın 30, 35, ve 43.sınıflarda 27/10/2010 tarihinde tescil edildiği, … tescil nolu “…” ibareli markanın 35.sınıfta 27/01/2011 tarihinde tescil edildiği, … tescil nolu “…” ibareli markanın 30, 35 ve 43.sınıflarında 09/04/2013 tarihinde tescil edildiği, … tescil nolu “…” ibareli markanın 35.sınıfta 20/01/2015 tarihinde tescil edildiği, … tescil nolu “…” ibareli markanın 35.sınıfta 16/05/2014 tarihinde dava dışı şirket adına tescil edildiği haczedilerek cebri icra kanalıyla davalı …ye devrinin yapıldığı hali hazırda davalı … Anonim Şirketi adına tescilli oldukları anlaşılmıştır.
Mahkememizce alınan raporda bilirkişi …, “… ve… adresli siteler incelendiğinde, her iki sitenin de … adresine yönlendirilmiş olduğu, yönlendirilen … sitesi üzerindeki menüde “…” ve “…” ibareli iki başlığın olduğu, ayrıca site alt kısmında da … ibarelerinin kullanılmakta olduğu, ….com internet sitesinin öncesinde davalı … A.Ş. tarafından işletildiği, 17 Eylül 2014 tarihinden sonra el değiştirerek … isimli yabancı menşeli firma tarafından işletilmeye başlandığı, … tescil numaralı ve 24/02/2009 koruma tarihli “…”, … tescil numaralı ve 04/12/2009 koruma tarihli “…”, … tescil numaralı ve 10/08/2010 koruma tarihli “… şekil”, … tescil numaralı 27/02/2012 koruma tarihli “…” markası ve … tescil numaralı ve 27/02/2012 koruma tarihli “…” markasının haczedilerek icra kanalıyla davalı …Ş.’ye devrinin yapılmış olduğu, … Tic. A.Ş. şirketinin 13/07/2010 tarihinde ticaret ünvanının değiştirilerek “… Sanayi Ticaret Anonim Şirketi” olarak tescilinin yapıldığı, şirket ana sözleşmesinde şirket yönetiminin her türlü sınai mülkiyet haklarını devretmeye veya bırakmaya yetkili olduğunun kararlaştırıldığı, 13/07/2010 tarihli ve sonrasındaki yönetim kurulu kararların tamamında, Yönetim Kurulu Başkanlığına …’in getirildiği, davacının iddia ettiği nedenlerle 22/05/2013 tarihli yönetim kurulu toplantısında alınan kararlar iptal edilse dahi, ilgili alan adlarının devri için …’in münferit imzası ile yetkili kılınmış olduğu, ….com.tr ve … alan adlarının ODTÜ Nic.tr Kurumu tarafından davalı …Ş. hesabına tahsis edilmiş olduğu, alan adının devrinin yalnızca eski alan adı sahibi tarafından şifrelerin iletilmesi yolu ile değil tahsise esas teşkil eden marka tescilinin devredilmesi, devir belgelerinin ODTÜ Nic.tr’ye gönderilmesi, kurum tarafından incelenerek denetlenmesi, alan adının yeni sahibine kaydının yapılması ve alan adı yönetimi için gerekli kullanıcı adı ve şifrelerin iletilmesi süreçleri sonrasında yapılmış olduğu” hususlarında görüş bildirmiştir.
Mahkememizin 09/07/2017 tarihli ara kararı gereği alınan bilirkişi raporun özetle; … AŞ’ye ait olan markaların hukuka uygun şekilde icra kanalıyla … AŞ tarafından devralındığı, devralınan markalar internet üzerinden sunulan ürün ve hizmetlere ait olduğu gibi … AŞ’nin de internet üzerinden ürün ve hizmet sağlayan bir şirket olduğu, alan adlarının bağımsız olarak devredilip devredilemeyeceği konusunda İnternet Alan Adları Yönetmeliği m. 13 ve Geçici 2. madde hükümlerinde bir sistem öngörülmüş ise de bu sistemin henüz uygulanma imkânı bulamadığı, ODTÜ “.tr” Alan Adı Kayıt Politikası ve Kurallarının 2. maddesi gereğince “.tr” ülke kodlu alan adlarının satışı, kiralanması ve devrinin yasak olduğunun, satış, kira veya devrin tespiti halinde alan adlarının tamamının iptal edileceğinin, yalnızca alan adının tahsisine esas teşkil eden hakkın devri durumunda alan adının da devredilebileceğinin belirtildiği, bu hükümler karşısında mevcut durumda alan adının tek başına devrinin mümkün olmadığı, devredilmesinin alan adının iptali sonucunu doğuracağı, dolayısıyla somut olayda markaların devrinden sonra alan adlarının ya yeni marka sahibine devredilebileceği ya da … AŞ tarafından bizzat kullanılabileceği, alan adının bizzat … AŞ tarafından kullanımı her ne kadar kendiliğinden markaları devralan … AŞ’nin marka hakkının ihlali anlamına gelmeyecekse de, söz konusu kullanımın yalnız alan adı ile sınırlı kalabileceği, ilgili alan adı altında devredilen markaları taşıyan ürün veya hizmetlerin sunulamayacağı, böylesi bir durumun marka hakkını ihlal edebileceği, olaydaki bilgiler ışığında alan adının devredilmesi hususunda davalı şirket yöneticisi …’in özen ve bağlılık yükümlülüğüne uygun hareket ettiği, alan adlarının dürüstlük kuralı uyarınca da devrinin gerektiği, … markalarının internet yoluyla çikolata, kek vb. yiyecek siparişleri, … markasının ise internetten çiçek siparişi ile özdeşleştiği, dürüstlük kuralı gereğince her ne kadar markalar icra yoluyla alınmış olsa da alan adlarının da devre dahil olması gerektiği, zira alan adları olmaksızın yapılan devrin markaların kullanımını son derece sınırlayacağı, alan adı devri bedelsiz yapılmış olsa dahi, eğer mali incelemeler sonucunda alan adlarının değerinin şirketin karşı karşıya kalacağı marka hakkına tecavüz iddialarıyla kıyaslandığında önemsiz ve cüzi olduğu sonucuna ulaşılırsa, davalı …’in söz konusu devri bedelsiz yapmasının da sorumluluk doğurmayacağı, nitekim mali incelemeler bölümünde alan adlarının asgari değer taşıyacağı tespiti yapılmış olduğundan ulaşılan sonucun geçerli olacağı, asgari seviyede değeri olan alan adlarının değerinin belirlenmesi açısından mali bir değerlendirme yapma olanağının bulunmadığı, … AŞ’nin fiillerinin ticari hayatın akışına ve dürüstlük kuralına uygun olduğu, haksız rekabet teşkil edecek bir fiilinin bulunmadığı, haksız rekabet iddiası bakımından da herhangi bir hesaplama yapılamadığı, hususlarında görüş bildirdikleri anlaşılmıştır.
İş bu dava tescilli markaların devri sonrasında alan adlarının şirket yöneticisi tarafından bila bedel devrinden kaynaklı TTK hükümlerine dayalı şirket yöneticisinin sorumluluğu ve haksız rekabetten kaynaklı maddi tazminata ilişkindir.
Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi Müdürlüğü üzerinden yapılan araştırmada … Tic. A.Ş. şirketinin 13/07/2010 tarihinde ticaret ünvanının değiştirilerek “… Teknoloji Danışmanlık Gıda Ve İhtiyaç Maddeleri Sanayi Ticaret Anonim Şirketi” olarak tescilinin yapıldığı görülmektedir.
Şirket ana sözleşmesinin f maddesinde, “Konusuyla ilgili olarak marka, patent lisans hakları ve diğer sınai mülkiyet hakları edinebilir. Bunlar üzerinde devir ve bırakma yetkilerini kullanabilir.” şeklinde şirket yönetiminin her türlü sınai mülkiyet haklarını devretmeye veya bırakmaya yetkili olduğu kararlaştırılmıştır. Sonraki ana sözleşme tadilatlarında ilgili maddenin değiştirildiğine ilişkin bir kayda rastlanmamıştır.
13/07/2010 tarihli ve sonrasındaki 18/07/2012 tarihli kararlarda, Yönetim Kurulu Başkanlığına …’in, Başkan Yardımcılığına …’un getirildiği, şirketin resmi ve özel her türlü kurum ve kuruluş nezdinde değeri 250.000 TL’ye kadar olan her türlü işte bu kişilerin münferit imzalannın yeterli olduğu, 250.000 TL’yi geçen işlerde ise müşterek imzaları ile temsil ve ilzam edileceği kararlaştırılmıştır. 22/05/2013 tarihine kadar bu yönetim yetkilerinde değişiklik yapılmamıştır. 22/05/2013 tarihli Yönetim Kurulu toplantısının 1 nolu kararı ile daha önceki imza ve yetkilerin iptaline karar verilmiştir. Bu tarihten sonraki şirketin tüm işlerinde …’in münferit imzasının temsil ve ilzama yetkili kılındığı görülmektedir.
Davacı, … AŞ yetkilisi …’in şirkete ait internet sitelerini ücretsiz olarak … AŞ’ye devrettiğini, markaların devrinin domainlerin de devrini kapsamayacağını ileri sürerek, … AŞ’nin zararının tazmin edilmesini talep etmektedir, ikinci iddia ise … AŞ’nin de … ile işbirliği içerisinde şirketin internet sitelerini kullandığı ve haksız rekabette bulunduğu yönündedir. İlk iddia bakımından değerlendirilmesi gereken hususlar öncelikle davacının şirketin zararının tazmini için dava açma hakkına sahip olup olmadığı, eğer dava açma hakkını haiz ise davanın süresinde açılıp açılmadığı, son olarak dava süresinde açıldıysa davalı …’in davranışlarının şirketin zararına yol açıp açmadığıdır, ikinci iddiada ise haksız rekabetin şartları değerlendirilerek … AŞ’nin fiillerinin bu kapsama girip girmediği değerlendirilecektir.
Yönetim Kurulu Üyesine Karşı Açılan Sorumluluk Davasının Değerlendirilmesi
Somut olayda davacının iddialarına dayanak teşkil eden olaylar 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) yürürlüğe girmesinden sonra gerçekleştiği için bu Kanun kapsamında değerlendirmelerin yapılması gerekir.
Anonim şirketlerde dolaylı zarar nedeniyle sorumluluk davasının koşullar TTK’da m. 549 vd. hükümlerinde düzenlenmiştir. 553. maddeye göre yönetim kurulu üyeleri, kanundan veya esas sözleşmeden doğan yükümlülüklerini kusurlarıyla ihlal ettikleri takdirde, hem şirkete hem pay sahiplerine hem de şirket alacaklılarına karşı sorumlu olurlar. Pay sahipleri ile alacaklıların doğrudan zarar görmeleri halinde tazminatın kendilerine ödenmesi talebiyle dava açma hakları mevcut olmakla birlikte, şirketin zarar görmesi durumunda pay sahipleri ancak tazminatın şirkete ödenmesi istemiyle dava açabilirler (TTK m. 555/1). Yine pay sahiplerinin şirketin zararları dolayısıyla açacakları sorumluluk davası bakımından TTK m. 558’de yer alan düzenleme de değerlendirilmelidir. Hükme göre; şirket genel kurulunun ibra kararı ibranın kapsadığı açıklanan maddi olaylara ilişkin olarak, şirketin, ibraya olumlu oy veren ve ibra kararını bilerek payı iktisap etmiş olan pay sahiplerinin dava hakkını kaldıracaktır. Diğer pay sahiplerinin dava hakkı ise devam etse de, ibra tarihinden itibaren altı ay geçmesiyle düşecektir. Özetlemek gerekirse; pay sahiplerinin şirketin zararı nedeniyle tazminatın şirkete ödenmesi istemiyle sorumluluk davası açmaları mümkün ise de, sorumluluk doğuran olayı da kapsar şekilde ibra kararı alınmış ise, davacı pay sahibinin bu karara olumsuz oy vermiş olması ayrıca ibra tarihinden itibaren altı ay içerisinde bu davayı açmış olması gerekir.
Somut olayda davacının iddiaları, şirketin malvarlığında bulunan alan adlarının, alan adına esas teşkil eden marka hakları devredilse dahi kendiliğinden devredilemeyeceği, dolayısıyla davalı … tarafından diğer davalı …ye yapılan alan adı devrinin şirket malvarlığında eksilme yarattığı ve şirkete zarar verdiği yönündedir. Görülmektedir ki davacı … AŞ’nin pay sahibi olarak, bizzat şirketin uğradığı zararın tazmin edilmesi nedeniyle dava açmıştır. O halde bu davanın öncelikle yukarıda zikredilen şartları taşıması gerekmektedir.
… AŞ’ye ait TTSG kayıtları incelendiğinde, şirketin son yıllarda ibrayı da içeren bir genel kurul toplantısına rastlanamamıştır. Dosya kapsamında da genel kurul toplantısı ve ibraya ilişkin herhangi bir belge mevcut değildir. Dolayısıyla pay sahibinin dava açma hakkını ortadan kaldıracak nitelikte bir ibra kararının mevcut olmadığı anlaşıldığından, bu karardan sonra dava açma süresinin dolması gibi bir durum da söz konusu olmayacaktır.
TTK m. 560’da yer alan koşulların da somut olay bakımından değerlendirilmesi gerekir. Hükme göre; “sorumlu olanlara karşı tazminat istemek hakkı, davacının zararı ve sorumluyu öğrendiği tarihten itibaren iki ve her hâlde zararı doğuran fiilin meydana geldiği günden itibaren beş yıl geçmekle zamanaşımına uğrar”. Görüldüğü üzere davacının kim olduğu önem arz etmeksizin, açılacak bir sorumluluk davasında zararın ve sorumluluğun öğrenildiği tarihten itibaren iki yıl içerisinde sorumluluk davası açılması gerekmektedir. Somut olayda markaların … AŞ’ye devri 16/05/2014 tarihinde, alan adlarının devri ise 13/06/2014 tarihli devir ihtarı sonrası 22/07/2014 tarihli … AŞ tarafından … AŞ’ye gönderilen ve alan adlarının devrinin kabul edildiğini bildiren cevabi ihtarnamenin ardından gerçekleşmiştir. Muhtemel bir zararı doğuracak olay alan adlarının devri olacağından, dava tarihi itibariyle 2 ve 5 yıllık zamanaşımı süresi de dolmamıştır. Tüm bu incelemeler ışığında davacının sorumluluk davası açma hakkının bulunduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Şirketin Zararı ve Yönetim Kurulu Üyelerinin Sorumluluğu
Anonim şirketlerde yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğuna başvurulabilmesi için birtakım şartların gerçekleşmesi gerekmektedir.
Öncelikle TTK m. 553’de yer alan sorumluluğun bir kusur sorumluluğu olduğu ve kusurun ispatının da sorumluluk davası açan davacıya ait olduğunun belirtilmesi gerekmektedir. Yönetim kurulu üyelerinin kusurunun belirlenmesi bakımından önem arz eden ilk nokta TTK m. 553’de düzenlenen “… kanundan veya esas sözleşmeden doğan yükümlülüklerini kusurlarıyla ihlal ettikleri takdirde …” ifadesinde yer almaktadır. Görüleceği üzere sorumluluğun doğabilmesi için öncelikle kanundan veya esas sözleşmeden doğan bir yükümlülüğün ihlal edilmesi gerekmektedir. Bununla birlikte “yükümlülüğün ihlali” koşulu için kanunda görev yükleyerek sorumluluğu da getiren açık düzenlemeler aramamak gerekir. Zira anonim şirket yönetim kurulu şirketin yönetim ve temsil organı olduğundan, kanunda veya esas sözleşmede açıkça düzenlenmeyen ancak yönetim kurulunun görev ve yetkileri dahilinde bulunan herhangi bir olaydan şirketin zarar görmesi, yöneticilerin sorumluluğu açısından yeterli olacaktır. İşte bu noktada yönetim kurulu üyelerinin kusurunun neye göre belirleneceği sorusu önem arz eder.
Yönetim kurulu üyelerinin kusurunun belirlenmesi bakımından TK m. 369 hükmü yol göstermektedir. Hükme göre yönetim kurulu üyeleri ve yönetimle görevli üçüncü kişiler, görevlerini tedbirli bir yöneticinin özeniyle yerine getirmek ve şirketin menfaatlerini dürüstlük kurallarına uyarak gözetmek yükümlülüğü altındadırlar. Böylece kanun koyucu yönetim kurulu üyelerinin özen yükümünü objektif olarak belirlemiş, benzer konumdaki bir şirkette benzer pozisyondaki tedbirli bir yöneticinin göstereceği özen çerçevesinde yönetim kurulu üyelerinin kusurunun tespit edilmesi mümkün hale gelmiştir.
Yönetim kurulu üyelerinin özen yükümlülüğünün yanında bağlılık yükümlülüğü de bulunmaktadır. Bağlılık yükümlülüğü yöneticilerin karar alırken ve görevlerini yerine getirirken şirketin menfaatini ön planda tutarak, iyiniyetli şekilde şirketin lehine olduğunu düşündükleri doğrultuda karar alma ve hareket etme gerekliliğini ifade eder. Dolayısıyla bağlılık yükümlülüğü objektif olarak benzer bir konumdaki benzer bir yöneticiyi değil, mevcut yöneticilerin ilgili işlemi yaparken sübjektif durumlarını esas almaktadır. Pek tabii ki belirli yatırımlar yapılırken, önlemler alınırken, kararlar verilirken yöneticilerin sübjektif değerlendirmesi sonucunda alınan riskler mevcut olacaktır. Yönetim kurulunu her riskten doğan zarardan mesul tutmak hakkaniyete aykırı olur. “Business judgement rule” veya TTK gerekçesindeki ifadesiyle “işadamı kararı” ilkesi gereğince, yönetim kurulu gerekli hazırlık ve araştırmayı yaptıktan sonra kendi inisiyatifini kullanma hakkını haizdir, böyle alınan bir karar neticesinde zarar doğmuş olsa dahi yönetim kurulu sorumlu tutulamayacaktır.
Son olarak belirtmek gerekir ki, sorumluluk davası açılabilmesi için ortada şirketin veya pay sahipleri ile alacaklıların görmüş oldukları bir zarar mevcut olmalıdır. Şirketin zararı için pay sahipleri ve iflas durumunda alacaklıların da dava hakkı mevcut ise de dava açıldığında tazminatın ancak şirkete ödenmesi istenebilir.
Yapılan açıklamalar çerçevesinde somut olay değerlendirildiğinde, … AŞ’ye ait olan markaların icradan satış yoluyla devrinden sonra, markaların esasını teşkil ettiği alan adlarının da … AŞ’ye devredilmesi neticesinde şirketin malvarlığında bir azalma meydana geldiği düşünülebilir. Ancak şirketin bir zararının mevcut olup olmadığı ve yöneticilerin sorumlu tutulup tutulamayacakları ayrıca değerlendirilmelidir.
Alan Adlarının Devredilebilirliği
Öncelikle İnternet Alan Adları Yönetmeliği (Yönetmelik) incelendiğinde, 13. maddede alan adlarının serbestçe satılıp devredilebileceği düzenlenmiştir. Ancak Yönetmeliğin Geçici 2. maddesi ile 33. maddesinde yer alan yürürlük hükümlerine göre, devir serbestisi öngören 13. madde TRABİS sisteminin kurulumunu takip eden üçüncü yılın sonunda yürürlüğe girecek, madde yürürlüğe girene kadar ise Geçici 2. madde uygulanacaktır. Geçici 2. madde gereğince alan adının satışı yasaklanmış ancak çeşitli istisnalara yer verilmiştir. Uyuşmazlık bakımından önem arz eden istisna Geçici Madde 2/1-ç hükmünde yer alan, markanın devri halinde markaya ilişkin alan adının da devredilebileceği istisnasıdır. Ancak bu sefer de Geçici 2. maddenin yürürlüğüne ilişkin 33. madde uygulanacak ve Geçici 2. madde TRABİS’in kurulması ile yürürlüğe girecektir, özetlemek gerekirse şöyle bir tablo ile karşılaşılmaktadır; yönetmelikte yer verilen alan adlarının devrine ilişkin düzenlemelerin uygulanması için önce TRABİS’in faaliyete geçmesi beklenecektir. Daha sonra 3 yıl boyunca alan adlarının devri istisnalar saklı kalmak kaydıyla Geçici 2. madde çerçevesinde yasak olacaktır. TRABİS’in faaliyete geçmesini takip eden 3. yılın sonunda ise Yönetmelik m. 13 devreye girecek ve alan adlarının devri serbest hale gelecektir. ODTÜ tarafından yürütülen alan adlarının tahsisine ilişkin “nic.tr” sistemi de halen faaliyetine devam ettiğine göre, TRABİS sisteminin henüz faaliyete geçmediği dolayısıyla Yönetmelik hükümlerinin uygulanmayacağı sonucuna ulaşılmıştır.
TRABİS sisteminden önce de varlığını sürdüren ve halen faal durumda olan bir diğer alan adı tahsisi sistemi ODTÜ nezdinde çalışan “nic.tr” sistemidir. Sistemle ilgili olarak ODTÜ tarafından yayımlanan “.tr” Alan Adı Kayıt Politikası ve Kurallarının 2. maddesi incelendiğinde görülmektedir ki, alan adlarının bağımsız bir malvarlığı unsuru şeklinde satışı, kiralanması ve devri yasaklanmıştır. Ancak aynı maddenin son cümlesinde alan adının devrinin, alan adı tahsisine esas teşkil eden belgelendirilmiş hakkın devri durumunda mümkün olacağı belirtilmektedir. Dolayısıyla alan adının ancak alan adının alınmasına esas teşkil eden unsurun da devredilmesi halinde devri mümkündür.
Somut olayda taraflar arasında alan adının markaya dayanılarak alındığı hususunda bir çekişme bulunmamaktadır. Böyle durumlarda yukarıda yer verilen hükme göre, alan adı ancak markanın devri ile devredilebilecektir. Olayda alan adına esas teşkil eden markanın devrinden sonra, alan adı markadan bağımsız olarak devredilemeyeceğine göre, … AŞ’nin sahip olduğu alan adları ya yeni marka sahibine devredilecek ya da devredilemeyen bir unsur olarak eski marka sahibinin kullanımında kalmaya devam edecektir. … AŞ yöneticileri de bu doğrultuda alan adlarının markayı devralan … AŞ’ye devredilmesini uygun görmüş, bir başkasına devredilemeyecek olan ve aşağıda açıklanacağı üzere kullanımı son derece sınırlı kalan alan adının şirkette kalması yerine markaları devralan şirketçe kullanılmasına müsaade etmiştir.
Alan Adı Kullanımı ile Marka Hakkının İhlâli;
Uyuşmazlığın yaşandığı tarihte yürürlükte olan 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (556 sayılı KHK) gereğince, marka olarak tescil edilmiş işaretin alan adı olarak kullanılması marka hakkının ihlali anlamına gelebilir. 556 sayılı KHK m. 9/2-e gereğince “işareti kullanan kişinin, işaretin kullanımına ilişkin hakkı veya meşru bir bağlantısı olmaması koşuluyla, işaretin aynı veya benzerinin internet ortamında ticari etki yaratacak biçimde, alan adı … biçimlerde kullanılması” marka sahibinin yasaklayabileceği fiiller olarak zikredilmiştir. Ancak düzenlemede dikkat edilmesi gereken koşul, işareti kullanan kişinin işaretin kullanımına ilişkin hakkı veya meşru bir bağlantısı olması durumunda, alan adı olarak kullanımın yasaklanamamasıdır. Öyleyse somut olaydaki gibi, alan adının sahibi olan kişi tarafından markanın devrinden sonra bu alan adının kullanımına devam edilmesinin bir “hak veya meşru bağlantı” olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceği üzerinde durmak gerekmektedir.
Somut olaydaki durumda, markayı devreden kişinin unvanının halen alan adı ile aynı olduğu da düşünüldüğünde, nasıl ki ticaret unvanının dürüst şekilde ve yalnız unvan olarak kullanması kural olarak marka hakkım ihlal etmeyecekse, alan adının kullanımı da marka hakkını ihlal etmeyecektir. (Uğur Çolak, Türk Marka Hukuku, 3. Bası, İstanbul 2016, s. 457-458, 470- 472)Dolayısıyla, markaların devrinden sonra somut vakadaki alan adlarının markayı devreden … AŞ tarafından kullanımına devam edilmesi, kendiliğinden … AŞ’nin marka hakkının ihlali teşkil etmeyecektir.
Her ne kadar alan adının kullanımı marka hakkına tecavüz teşkil etmeyecekse de bu kullanımın sınırlı olacağını da belirtmek gerekir. Diğer bir ifade ile, alan adlarının kullanımının hukuka uygun olması, internet sitesinde “…” markalı ürünlerin serbestçe satılabileceği veya “…” ibaresinin başka herhangi bir şekilde kullanılabileceği anlamına gelmez. Alan adının kullanımı kendiliğinden marka hakkını ihlal etmese de, işaretin farklı şekillerde internet sitesinde kullanması marka hakkına tecavüz teşkil edebilecektir. O halde … AŞ tarafından alan adları devredilmese ve kullanılmaya devam edilse dahi, ilgili sitelerde “…” ibareli herhangi bir ürün veya hizmet sunumu yapılamayacaktır. Hatta belirtmek gerekir ki, “…” markasının tanınmış marka olarak kabul edilmesi ihtimalinde, markanın tescilli olmadığı sınıflarda dahi söz konusu ibarenin kullanımı mümkün olmayacaktır.
Taraflar Arasındaki İlişki ve Yöneticilerin Sorumluluğu
… AŞ ile … AŞ arasında her ne kadar sözleşme görüşmeleri gerçekleştirilmemiş ve iradi olarak marka devri sağlanmamışsa da, markaların devrine ilişkin bir sözleşmenin varlığını kabul etmek gerekmektedir. Markaların devrine ilişkin bu sözleşme ilişkisine girilmesinde … AŞ yöneticilerinin iradi bir karar veya işlemi mevcut olmadığından kendilerine kusur atfedilmesi ve sorumluluklarına gidilmesi mümkün değildir. Kusur atfedilebilecek nokta markaların devrinden sonra alan adlarının devri işleminde yöneticilerin özen ve bağlılık yükümlülüklerinin incelenmesi ile ortaya çıkacaktır. Alan adlarının devrinin şirket açısından bir zarar yol açıp açmadığı da sorumluluk bakımından belirleyici olacaktır.
Bilirkişi raporunda da tespit olunduğu üzere … AŞ tarafından alan adlarının markayı devralan … AŞ’ye devrinde davalı …’in özen ve bağlılık yükümlülüğüne aykırı davrandığının kabulünü gerektirir bir durum bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Zira yine rapordaki tespitler ve mevzuat dikkate alındığında, alan adlarının devrinin marka olmaksızın mümkün olmaması neticesinde şirket bünyesinde devredilemeyen alan adları kalacak ve şirket marka hakkına tecavüz iddiaları ve sınai mülkiyet hakları ile karşı karşıya kalacak ya da adı kullanımı marka hakkına tecavüzden kaçınmak amacıyla ilgili sitede şirket unvanının yer almasından ileriye gidemeyecektir. O halde şirket yöneticisi …’in, … AŞ’ye gönderilen cevabi ihtarnamede de yer aldığı üzere, ileride muhtemel marka hakkına tecavüze dayalı istemlerden sakınmak ve daha büyük zararları önlemek adına şirket tarafından son derece sınırlı kullanım alanına sahip olacak alan adlarım devretmesinin özen ve bağlılık yükümlülüğüne uygun düştüğü sonucuna ulaşılmıştır.
Bunun yanında dosya kapsamında alan adlarının devrinin bedelsiz olarak mı yoksa bedel karşılığında mı yapıldığı hususunda açık bir beyan veya belgeye rastlanamamıştır. (Davalının herhangi bir bedel savunması getirmediği ve alınan bedel üzerinden iddia ve savunma bulunmadığı dikkate alındığında devrin bila bedel gerçekleştiği sonucuna ulaşılmıştır.) Devir işleminin bedelsiz olarak yapılmış olması durumunda şirketin bir zararının oluştuğu ve böylesine bir bedelden şirketin mahrum bırakılması hususunda şirket yöneticilerinin kusurlu olduğu düşünülebilir ise de davalı şirket yöneticisinin markaları devralan şirkete karşı pazarlık gücü neredeyse hiç mevcut olmadığından ve cüzi bedel kaybının ileride doğacak muhtemel (marka hakkına tecavüzden kaynaklanan) büyük kayıpların önlemesinden hareketle yapıldığı dikkate alındığında yine davalı yöneticinin sorumlu olmadığı sonucuna ulaşılmış, davacı tarafından alan adları karşılığında ciddi bir bedel talep edilebileceği yönünden ispata yarar bir delilin sunulmadığı rapordaki tespitler dikkate alındığında kullanım alanı son derece sınırlı ve şirketi daha büyük zarara sokması muhtemel alan adları yönünden ciddi bedelden ziyade bedel talep edebilecek pozisyonda olmadığı, bahse konu alan adlarının marka tesciline dayalı olarak verildiği dikkate alındığında cebri icra satış sonrası devralana alan adı devrinin yapılmasının ticari dürüstlüğün gereği olduğu sonucuna ulaşımıştır.
İrdelenmesi gereken diğer bir husus ise davalı …nin markaları devralırken alan adlarının da devredileceğine yönelik haklı bir beklentisi olduğudur. Zira “…” markası internet üzerinden gerçekleştirilen faaliyetlerde kullanıldığı gibi … AŞ de faaliyetlerini tamamen internet üzerinden gerçekleştirmektedir. Marka hakkı esas alınarak tahsis edilen ve marka devri olmaksızın devrolunamayan alan adlarının da dürüstlük kuralı gereğince markayı devralan tarafa geçmesi yine dürüstlük kuralının sonucu olduğu, dolayısıyla, dürüstlük kuralı çerçevesinde alan adlarının devredilmesinin, izah edilen kabul ve değerlendirmeler dikkate alındığında kural olarak yöneticiler açısından sorumluluk sebebi olmayacağına kanaat getirilmiştir.
Haksız Rekabet İddiası ve … AŞ’nin Fiillerinin Değerlendirilmesi;
Haksız rekabete ilişkin genel hüküm TTK m. 54 hükmünde verilmiş, devam eden maddelerde ise belirli haksız rekabet halleri açıkça düzenlenmiş ve sonuçlarına yer verilmiştir. TTK m. 54/2’ye göre; “rakipler arasında veya tedarik edenlerle müşteriler arasındaki ilişkileri etkileyen aldatıcı veya dürüstlük kuralına diğer şekillerdeki aykırı davranışlar ile ticari uygulamalar haksız ve hukuka aykırıdır.”. Görüldüğü üzere haksız rekabet halleri tek tek sayılmak yerine genel bir tanım yapılarak öngörülemeyen ancak haksız rekabet teşkil edebilecek hallerin kapsam dışı kalması engellenmiştir. Nitekim sık görülen haksız rekabet halleri TTK m. 55 ile ayrıca düzenlenmiş ise de bunlara dahil olmayan, ancak TTK m. 54’teki tanıma giren tüm diğer haller de haksız rekabet teşkil edecektir.
TTK m. 54 çerçevesine haksız rekabetin koşullan şu şekilde sıralanabilir; öncelikle ticari bir fiil mevcut olmalı, bu fiil dürüstlük kuralına aykırılık teşkil etmeli, fiil rakipler arasındaki veya tedarik edenlerle müşteriler arasındaki ilişkiyi etkilemelidir. Aynca haksız rekabetin varlığı için failin menfaat sağlamış olması veya kusur aranmamaktadır. Tazminat istenmesi halinde ise kusur aranacaktır.
Somut olayda … AŞ’nin fiilleri haksız rekabet teşkil etmemektedir. Şöyle ki, … AŞ icra kanalıyla satışa çıkarılan ve herkese açık olan açık artırma neticesinde … AŞ’ye ait olan markaları satın almıştır. Sonrasında ise devralınan markalar ile ticari faaliyeti sürdürmek amacıyla alan adlarının kendisine devredilmesini istemiş, … AŞ’de bu talebe olumlu yanıt vermiştir. Dolayısıyla gerçekleştirilen işlemler ticari hayata son derece uygun ve dürüstlük kuralına aykırılık teşkil etmeyecek niteliktedir. Dosya kapsamından tespit edilememiş olsa da, devredilen alan adları karşılığında bir bedel ödenmesi gerekse ancak devir bedelsiz yapılmış olsa dahi, … AŞ tarafından devrin bedelsiz yapılması, … AŞ’nin dürüstlük kuralına aykırı hareket ettiğini göstermeyecektir. Sonuç olarak … AŞ’nin haksız rekabet teşkil eden bir davranış veya uygulamasının somut olayda vaki olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
Tüm dosya kapsamı izahı yapılan mevzuat ve sunulan bilirkişi heyet raporları kapsamında değerlendirildiğinde; her ne kadar davacı, şirkete ait markaların davalı …ye devrolunmuş ise de bu devirlerin domainlerin devrini kapsamamasına rağmen davalı …’in dava dışı … AŞ ye ait internet sitelerini ücretsiz olarak davalı …ye devrettiği, bahse konu siteler üzerinden haksız kazanç sağladığından bahisle davalı …’in şirket yöneticisinin sorumluluğuna dayalı, diğer davalı … nin ise -siteleri devralmasından kaynaklı – haksız rekabet sorumluluğuna dayalı zararların tazmini istemiyle iş bu davayı açmış ve yapılan inceleme sonucunda davacının aktif husumetinin bulunduğu, davanın süresi içerisinde açıldığı anlaşılmış ise de; davalı … şirketinin davacının ortağı davalı …’in yöneticisi olduğu dava dışı … AŞ ye ait tescilli markaları cebri icra vasıtasıyla 16/05/2014 tarihinde devraldığı, bu devir sonrası davalı … ihtarı üzerine diğer davalı tarafından alan adı devirlerinin şirketin herhangi bir mali sorumluluğunun doğmaması amacıyla gerçekleştirildiği, alan adı kullanımın ilişkin yukarıda izahı yapılan mevzuat ve ODTÜ nezdinde çalışan “nic.tr” sistemi dikkate alındığında adının devrinin, alan adı tahsisine esas teşkil eden belgelendirilmiş hakkın devri durumunda mümkün olacağı, alan adına temel teşkil eden marka tescillerinin devri halinde esasen alan adının da devrinin gerektiği zira rapordaki tespitlerde de belirtildiği üzere alan adının devrinin markayı devralan açısından haklı bir beklenti oluşturduğu gibi -ki markayı devralan firmanın tamamen internet üzerinden faaliyet gösteren bir firma olduğu dikkate alındığında bu beklentinin haklı beklenti olduğunun kabulü gerekmektedir- devrolunmaması halinde alan adının kullanımı karşısında marka devrini gerçekleştiren firma açısından markaya tecavüz iddialarıyla karşı karşıya bırakabileceği gibi bahse konu alan adının markasal kullanımının mümkün olmadığı, şu hale göre işlevsiz hale geldiği kabul olunması gereken alan adının sınai hakları devrolunmuş çıplak bir kullanışsız, hatta kullanımı riskli bir mal varlığı olarak şirket bünyesinde tutulmasının hali hazırda şirkete bir fayda sağlamayacağı gibi devrinin yapılmasının sorumluluk sahibi yönetici açısından bir gereklilik olarak değerlendirilmesi gerektiği, bila bedel devri yönünden ise şirket yöneticisine izahı yapılan risk menfaat dengesi ve marka devrinden kaynaklı haklı ve dürüst tacir beklentisi dikkate alındığında sorumluluk doğurmayacağı gibi bedel talebinin dahi bu noktada hakkın kötüye kullanılması olarak değerlendirilebileceği, dürüstlük kuralı ile bağdaşmayacağı ve hukuken korunmayacağı, davalının bu durumdan kaynaklı yönetici sorumluluğunun doğmayacağı, yine yönlendirme iddialarının alan adı devrinin ihtar cevabında belirtildiği üzere ortaklar arasındaki husumetten kaynaklı olduğunun kabulünün gerektiği, esasen davanın da ortaklar arasındaki çekişmenin sonucu olduğu, şirket ortağı olan ve davacının eşi olduğu bildirilen …’ yurt dışında kurmuş olduğu … isimli şirket üzerinden marka devri sonrası ….com adresini alan adını devraldığı, sonrasında davalı ile Wipo Tahkim nezdindeki yargılamada davacının da davaya dahil edilmek suretiyle alan adının kötü niyetli tesciline dayalı olduğundan bahisle davalı … devrine karar verildiği de dikkate alındığında davanın esasen iyi niyetle açılmış olmadığı, şirket menfaatlerini korumaktan ziyade ortakların çekişmesine dayalı olduğu, hakkı olmayan alan adını marka tescili sonrası yurt dışında kurmuş olduğu şirkete devrini yapmak suretiyle kullanan davacının iyi niyetli olduğunun kabul olunamayacağı gibi davanın da kötü niyetle açıldığı sonucuna ulaşılmış yine diğer davalının marka tescillerini almış olduğu markaya ilişkin alan adlarının devrini talep etmesinini dürüstlük kuralına aykırılık teşkil etmeyeceği sonuç olarak TTK nın haksız rekabet sonucunu doğurmayacağı anlaşılmakla sübut bulmayan davanın reddine karar vermek gerekmiş aşağıdaki şekilde hüküm tesis olunmuştur.
HÜKÜM :Yukarıda gerekçesi açıklandığı üzere,
1-Davanın REDDİNE,
2-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi uyarınca 170,78 TL peşin harçtan 44,40 TL karar harcının düşülmesine, kalanı 126,38 TL’nin karar kesinleştiğinde talep halinde davacıya iadesine,
3-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca ret edilen şirket yöneticisinin sorumluluğuna dayalı talep yönünden 3.931,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davalı …’e verilmesine,
4-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca ret edilen haksız rekabete yönelik talep yönünden 3.931,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davalı … AŞ. verilmesine,
5-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
6-Davalı … tarafından yapılan, 61,00 TL posta giderinin davacıdan alınarak bu davalıya verilmesine,
7-Yatırılan gider avanslarından kullanılmayan kısmının talep halinde ve karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,
Dair taraf vekillerinin yüzüne karşı, (HMK 345/1 md. gereğince) gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Mahkememize veya başka bir yer mahkemesine dilekçe ile başvurmak ve istinaf harcı ile gerekli giderlerin tamamı ödenmek suretiyle, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı. 05/12/2019

Katip …
¸

Hakim …
¸

Bu belge 5070 sayılı elektronik imza kanunu kapsamında E-İMZA ile imzalanmıştır