Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2016/222 E. 2018/93 K. 12.04.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2016/222
KARAR NO : 2018/93

DAVA : Marka Hükümsüzlüğü ve Sicilden Terkini
DAVA TARİHİ : 24/10/2016
KARAR TARİHİ : 12/04/2018

Mahkememizde görülmekte bulunan marka hükümsüzlüğü ve sicilden terkini davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
DAVA:
Davacı vekili dava dilekçesinde, … markalı ürünün 1897 yılında bulunduğunu, 1950 yılında Dünya’nın en çok satan ağrı kesicisi olması sebebiyle Guinness Dünya Rekorları kitabına girdiğini, davalı …’ın müdürü olduğu şirket tarafından müvekkilinin dünyaca ünlü … ibaresini içeren çeşitli marka başvurularında bulunulduğunu, ayrıca davalının eski pay sahibi olduğu şirketinin kontrolü altında olan … isimli site üzerinden … ve … isimli ürünlerin tescilli olmamasına rağmen satışa sunulduğunu, gönderilen ihtarnameye rağmen hiçbir girişimde bulunulmadığını, müvekkilinin Türk Patent nezdinde 01, 03 ve 05. sınıflarda tescilli çok sayıda … esas unsurlu markanın sahibi olduğunu, markasının dünya çapında tanınmış bir marka olduğunu, dünyada toplam 67 adet marka tescilinin olduğunu, davalının markasında geçen “…” ibaresinin ayırt edicilikten uzak olduğunu, “…” ibaresinin davalı tarafın ana markası olduğunu fakat ürünü adlandırmaktan ziyade davalı tarafından birden fazla ürün üzerinde kullanılan bir isim olduğunu, “…” ibaresiyle müvekkilinin … markasının sıvı hali ile satışa sunulduğunun algılanabileceğini, markaların benzer sınıflarda tescilli olduğunu, davalının birçok marka başvurusunun müvekkilinin itirazı üzerine reddedildiğini, davalının kötü niyetli olduğunu belirterek davalı adına tescilli … nolu ” …’ markasının hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle, davacının … markasının 05. sınıfta yer alan emtialar kapsamında tescilli olduğunu ve eczanelerde satılan tıbbi bir ürün olduğunu, bu nedenle müvekkilinin 03. sınıfta tescilli temizlik ürünü ile karıştırılmasının mümkün olmadığını, bu nedenle ” …” markasının tescilinden dolayı müvekkilinin kar etme saikiyle hareket ettiği ya da kötü niyetli olduğunun iddia edilemeyeceğini, ayrıca müvekkilinin markası TPMK nezdinde 2012 yılında tescil edilmiş iken davacının makasının 2014 yılında tescil edildiğini, sonra tescil edilen marka gerekçe gösterilen önceden tesciline karar verilen markanın hükümsüz kılınamayacağını, markaların tescilli oldukları sınıflar, kullanım alanları, satış alanları, cisimleri ve kapsamının tamamen farklı olduğunu, belirterek açılan davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
GEREKÇE:
Dava 556 sayılı KHK hükümleri gereğince açılmış marka hükümsüzlüğü ve sicilden terkini talepli davadır.
Dosyada tarafların delilleri toplanmış TPMK kayıtları getirtilmiş, bilirkişi incelemesi yapılarak rapor alınmıştır.
Davacı adına tescilli … nolu … markası 03. sınıf: Ağartma müstahzarları ve çamaşır yıkamada kullanılmak üzere diğer maddeler; temizleme, parlatma, ovalama ve aşındırma müstahzarları; sabunlar; parfümeri, esans yağları, kozmetikler, saç losyonları; diş macunları, diğer … ibareli markaların 05. sınıf ilaç emtiasında olduğu “…” ibareli çok sayıda markasının olduğu; 03. sınıfta tescilli markasının ise 22.05.2014 tarihli olduğu anlaşılmaktadır.
Davalı adına tescilli … nolu … markası 03. sınıf; Ağartma ve temizlik amaçlı maddeler. Parfümeri; kozmetik ürünleri, kişisel kullanım amaçlı koku vericiler. Sabunlar. Diş bakımı ürünleri. Aşındırıcı ürünler (Zımpara bezleri, zımpara kağıttan, ponza taşları, aşındırıcı pastalar dahil). Parlatma ve bakım ürünleri (deri, vinil, metal, ahşap v.b.için ) tescillidir.
Davacı taraf … markasının tanınmış marka olduğu iddiasında bulunmaktadır. Paris Sözleşmesinin 1. mükerrer 6.maddesi tanınmışlık korumasını sadece aynı mal ve hizmetler için öngörmekte iken TRIPS 16 (3) hükmü “Paris Sözleşmesinin 1. mükerrer 6. maddesi uygun düştüğü ölçüde benzer olmayan mal ve hizmetlere de uygulanacaktır” demek suretiyle koruma kapsamına “farklı mal ve hizmetleri’de almıştır.Tescil dışı korumayı aynı mal sınıfını dikkate almaksızın tüm mal ve hizmet sınıfları için koruma sağlamak maksadıyla, tanınmış markadan ayrı olarak “toplumda tanınmışlık düzeyine erişmiş marka” adı altında ikinci bir düzenleme getirilmiştir. Dava tarihi itibariyle uygulanacak hüküm olarak 556 sayılı KHK’nin 8.maddesinin 4. fıkrasına göre; “Marka, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir markanın aynı veya benzeri olmakla birlikte, farklı mallar veya hizmetlerde kullanılabilir. Ancak tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın, toplumda ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarına zarar verebileceği veya tescil için başvurusu yapılmış markanın ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğurabileceği durumda tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir marka sahibinin itirazı üzerine farklı mal veya hizmetlerde kullanılacak olsa bile, sonraki markanın tescil başvurusu reddedilir.”
Tanınmış markanın başka mal ve hizmetlerde kullanılmasının önlenmesi için üç şarttan birisinin varlığı yeterlidir. Bunlar, tanınmış markanın farklı mal ve hizmetlerde kullanılması sonucu haksız bir yararın sağlanması, markanın itibarına zarar verilmesi ya da markanın ayırt edici karakterinin zedelenmesidir.
Somut olayda Davalı tarafa ait ” …” ibareli marka 21.11.2012 tarihinde tescil edildiğinden davacı tarafın markasının 21.11.2012 tarihi itibarı ile tanınmış olması gerekmektedir. Davacı vekili tarafından dosyaya sunulan bir klasör halindeki tanınmışlık iddiasının ispatına yönelik belgeler bilirkişiler tarafından incelenmiş ve ASPİRİN markasının tüm Dünya’da 67 farklı ülkede tescil edilmiş olduğu,Türkiye’de 1989 yılından bu yana …. markasının tescilli olduğu, Türkiye’de TPMK nezdinde … markasına benzer çok sayıda marka başvurusunun yapıldığı ve başvuruların dayacı tarafın markasının tanınmışlığından haksız yarar elde etme ihtimali sebebiyle reddedildiği, davacı tarafın … markasının tanınmış olduğuna dair verilen yabancı mahkeme ve patent ofisi kararları, davacı markasının tanınmış marka olduğuna dair TPMK tarafından 05.06.2017 tarihinde verilen karar kapsamında davacı markası tanınmış olarak kabul edilse de davalı tarafın marka başvurusu bu tarihten önce olduğundan somut olayımız açısından bu kararın etkisi bulunmamaktadır.
… markasının tanınmışlığına dair çeşitli ülkelerde yapılan anket çalışmaları, … markası ile ilgili Türk basınında çıkan haberler ve sair belgeler incelendiğinde davacı tarafın … markasının 05. sınıfta yer alan ilaç emtiasını aşan bir tanınmışlığı olduğu, bu durumda davalı tarafından tescil edilmek istenen “…” ibareli marka ile davacı tarafın … markası arasında karıştırılma ihtimali bulunduğu, sonucuna ulaşmıştır.
Bir markanın Türkiye’de tanınmış marka olarak kabul edilmesi için ülke içinde kullanım şartı yoktur, önemli olan ülkedeki tüketici kitlesi tarafından bilinmesidir. Davanın tarafları arasında … markasının herkesçe bilinen bir ilaç markası olduğu konusunda ihtilaf yoktur; davalı taraf bu tanınmışlığın tüm sınıflar açısından söz konusu olmadığını iddia etmiştir; oysa ki, davacı tarafından sunulan delillerin incelenmesi neticesinde davacı markasının sıradan bir ilaç markası olmadığı, ayırt ediciliği yüksek ve bir kalite sembolü haline gelmiş bir marka olduğu; bu nedenle; tüm belgeler incelendiğinde tüm sınıflar açısından 21.11.2012 tarihi itibariyle sektörel tanınmışlığı aşacak şekilde 556 sayılı KHK 8/4 anlamında dünyaca tanınmış marka olduğu olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
“… …” markalı bir temizlik ürünü satın alan bir tüketicinin bu marka ile davacı şirketi ilişkilendirmesi ve markaya duyduğu güven sebebiyle yanılarak temizlik ürününü satın alması kuvvetle muhtemeldir. Davalı tarafın tescilli ‘marka adı altında satış yapması 556 sayılı KHK 8/4’de aranan “tanınmış markanın itibarından haksız yarar sağlama” olarak nitelendirilebilir. Bu durum aynı zamanda tanınmış markanın ayırt ediciliğini zedelemesine de yol açabilir.
Bu durumda toplumda ulaşmış olduğu tanınmış düzeyi sebebiyle davalının 03 üncü sınıfta yer alan emtialarda davalının markasını tescil ettirmesinden dolayı haksız bir yarar sağlama veya markanın itibarına zarar verme ya da markanın ayırt edici karakterini zedeleme ihtimalinin oluşabileceği sonuç ve kanaatine ulaşılmıştır.
556 sayılı KHK’nın 42. maddesinde sayılan hükümsüzlük halleri arasında 42. maddenin (b) fıkrası hükmü uyarınca 556 sayılı KHK’nin 8. maddesinde sayılan haller hükümsüzlük sebebi bulunmaktadır. Davalının markasının hükümsüz olduğuna karar verebilmek için markaların ayırt edilemeyecek derecede aynı/benzer ve aralarında iltibasın varlığı gerekmektedir.İltibas ihtimali, bir markanın aynısının veya benzerinin kullanılması suretiyle, alıcı zihninde gerek emtiaların gerekse müteşebbisin kaynağı açısından yanlış kanaatler uyandırılması ve bunların aynı yerden piyasaya sürüldüklerinin düşündürülmesi, bu yönde çağrışımlar yaptırmasıdır. Karıştırılma ihtimalinde önemli olan husus, halkın bu iki işaret arasında herhangi bir sebeple bağlantı kurmasıdır. Burada işitsel veya görsel bir benzerlik ve hatta genel görünüş açısından “umumi intiba” olmasa bile, halk tarafından iki marka arasında bir bağlantı kurulması ve hatta çağrıştırması dahi karıştırılma ihtimali için yeterli bir ölçü kabul edilmelidir.” İki ibare arasında karıştırma ihtimalinin varlığı için görsel, biçimsel, anlamsal benzerlik, – çağrıştırma, bütünlük ilkesi ve toplu kanaat, malın veya hizmetin hitap ettiği alıcı grubun toplumsal düzeyi ve durumu, markayı taşıyan malın değeri ve alıcının bu mala ayırdığı zaman, Markanın esas unsurları ve tamamlayıcı unsurları teker teker ele alınarak yapılacak inceleme sonucunda karıştırılma ihtimali olup olmadığına karar verileceği kabul edilmektedir.
Tüketici bakımından markalara ilk bakıldığında kelime unsurlarının dikkat çektiği, her iki markanın siyah ve bold yazı karakteri ile yazıldığı, davacıya ait markanın tek kelimeden … ibaresinden oluştuğu, davalı markasının toplam dört kelimeden olmak üzere ” …” şekline tescil edildiği, “…” ibaresinin diğer kelimelere oranlı bir punto daha büyük yazıldığı, ” …” ibaresinin bir sıfat olarak algılandığı, markada geçen … kelimesi ile davacı tarafın … markası arasında sadece tek harf farklılığı olduğu, davalı tarafın markasında “P” ve “R” harfleri arasında T’ harfinin yer almadığı, ” …” ibaresi küçük yazı karakteri ile kullanılmadığından yardımcı unsur konumunda değil … ibaresi ile birlikte bir bütün olarak algılandığı, tüketici gözüyle markaya bakıldığında markada ilk göze çarpan unsurun … ibaresi olduğu, davalı tarafın markasının davacı tarafın seri markası olarak algılanabileceği davacı tarafın markasının yüksek ayırt ediciliği ve tanınmışlığı sebebiyle markalar arasında iltibas ve karıştırılma ihtimali olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Somut olayda gerek davalı gerek davacı taraf markalarının 03 üncü sınıfta yer alan “ağartma ve temizlik malzemelerinde” tescilli oldukları fakat davacı tarafın marka tescilinin sonraki bir tarihte yapıldığı, davacı tarafın markalarının ağırlıklı olarak 05 inci sınıfta yer alan ilaç emtiasında tescilli olduğu tespit edilmiştir. Fakat, yukarıca ayrıntılı olarak açıkladığımız üzere … markasının 556 sayılı KHK 8/4 anlamında tanınmış marka olduğu kabul edildiğinden davalı markasının 03 üncü sınıfta tescil edilmiş olması markalar “arasındaki iltibası ve karıştırılma ihtimalini ortadan kaldırmamaktadır.
Bir hükümsüzlük sebebi olarak kötü niyetli’ tescil, TMK 2’de belirtilen genel nitelikteki dürüstlük kuralının uygulanması neticesinde ortaya çıkmıştır. Kötü niyetli tescil, ilk olarak Avrupa Birliği Marka Yönergesinin (89/104) m.3/2d’de yer almış ve üye devletlere bu hali tescil engeli ve hükümsüzlük nedeni olarak düzenleyebilecekleri belirtilmiştir. Avrupa Birliği’ne üye ülkeler buna uygun olarak kötü niyetli tescil engelini iç hukuk düzenlerine taşımışlardır.
Markadan rekabet ortamında hakkın kötüye kullanımı olacak şekilde yararlanılması; Ayrıca marka başvuru sahibi marka tesciline eşlik eden engelleme etkisinden markanın asıl amacına aykırı bir şekilde rekabet mücadelesinde yararlanması, halinde de kötü niyetli tescil gündeme gelir. Bu halde ilk kullanıcının hak sahipliğinin korunması halinden bağımsız olarak, daha ziyade kötü niyetli davranış marka tescili sayesinde bir işletmenin pazardaki rekabetinin haksız olarak engellenmesi şeklinde ise kabul olunacaktır.
Somut olayımızda davalı tarafın, davacı tarafa ait markayı bildiği ya da bilmesi gerektiği, davacı taraf kullanımını engelleme niyetinin ya da haksız bir avantaj elde etme düşüncesinin olup olmadığının tespiti gerekmektedir. Davalı tarafın marka başvurusu 21.11.2012 tarihinde gerçekleşmiştir. Davalı tarafın somut olaya konu marka başvurusundan önce de 11.11.2011 tarihinde müdürü olduğu … Ltd. Şti. tarafından ” …” markasının başvurusunun yapıldığı ve iş bu başvurunun davacı tarafın itirazı sonucu red edildiği tespit edilmiştir. Bu durumda davalı tarafın marka başvurusu esnasında davacı şirketten ve … markasından haberdardır. Türk Ticaret Kanunun’nun 18/2 maddesi ile kabul edilmiş olan “…” dir. Benzer sektörce, faaliyet gösteren ve tacir olan davalının, davacının “…” esaslı unsurlu markasından haberdar olmadığı; ve tamamen tesadüfen kendi markasının içerisinde “…” markasına yer verdiğini düşünmek hayatın olağan akışı ile bağdaşmamaktadır. Davalının tacir olduğu düşünüldüğünde davacının markası ile benzer olan bir markayı seçip, tescil ettirmesinin TTKm.l8/f.2 anlamında basiretli tacir özeniyle bağdaşmamaktadır. Bunun sebebi tacirin ticari hayatı ile ilgili olarak yaptığı işlerde diğer şahıslardan daha çok “özen göstermesi” gereğidir. Başvuru sahibi tacirlerin “basiretli bir tacir gibi” hareket etme yükümü altında oldukları, bunun neticesinde mevcut markaları bilmeleri gerektiği, kendi markalarını oluştururken mevcut markalarla karışıklık yaratmayacak markalar seçmeleri gerekir.
Toplanan deliller alınan bilirkişi raporu ışığında davacı tarafa ait … markasının 556 sayılı KHK 8/4 anlamında “Dünyaca Tanınmış Marka” olduğu, “…” markaları ile davalı adına tescilli … nolu ” …” markası arasında karıştırılma ihtimali bulunduğu, davalı adına tescilli ” …” markasının davacı adına tescilli … markasının toplumda ulaştığı bilinirlik düzeyi nedeniyle, markanın itibarından haksız yararlanma veya markanın itibarına veya ayırt ediciliğine zarar verme ihtimali bulunduğu, davalı tarafın tescilinin basiretli tacir ilkesine aykırı olduğu yapılan tescilin davalı başvurularının reddine rağmen yaptırılmasının kötü niyete delalet ettiği kanaatine varılmış aşağıdaki hüküm kurulmuştur ve davalı markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesi gerekir.
HÜKÜM:Yukarıda gerekçesi açıklandığı üzere,
1-Davacı şirket tarafından davalı … aleyhine açılan davanın kabulü ile davalı adına TPMK nezdinde tescilli … tescil no’lu … markasının hükümsüzlüğüne ve sicilden terkine,
2-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi uyarınca hesap olunan 35,90 TL karar harcından peşin yatırılan 29,20 TL’nin mahsubu ile kalan 6,70 TL bakiye karar harcının davalıdan tahsiline,
3-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca davacı vekili yararına hesap olunan 3.145,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davacıya verilmesine,
4-Davacı tarafından yapılan: 700,00 TL bilirkişi ücreti, 235,70 TL posta gideri olmak üzere toplam 935,70 TL ve 58,40 TL harç (peşin+başvuru) olmak üzere toplam 994,10 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
5-Davalı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
6-Yatırılan gider avanslarından kullanılmayan kısmının talep halinde ve karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,
Dair verilen karar, hazır bulunan davacı vekilinin yüzüne karşı davalının yokluğunda İstinaf kanun yolu açık olmak üzere açıkça okundu, usülen anlatıldı. 12/04/2018

Katip …
¸

Hakim …
¸

Bu belge 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu kapsamında E-İmza ile imzalanmıştır.