Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2016/166 E. 2020/88 K. 07.02.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
2.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2016/166
KARAR NO : 2020/88

DAVA : İhtiyati Tedbirden Kaynaklanan Maddi ve Manevi Tazminat
DAVA TARİHİ : 21/06/2011
KARAR TARİHİ : 07/02/2020

Mahkememizde görülmekte bulunan ihtiyati tedbirden kaynaklanan maddi ve manevi tazminat davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesi ve aşamalardaki beyanlarında özetle, müvekkili şirketin 1912 yılından beri insan sağlığına yönelik ilaç ve ürünlerini üreten, dünyanın en büyük 100 ilaç şirketi arasına giren ilk Türk şirketi olduğunu, 2003 yılından bu yana ciro ve toplam kutu satışında Türkiye ilaç sektörünün lideri konumunda olduğunu, … A.Ş.’nin 15 ülkeye ihracat yaptığını, uzman ve yetkin 3500 kişilik çalışana sahip olduğunu, Sağlık Bakanlığı nezdinde “…” adlı tıbbi ürün üretilmesinin ve piyasada satışa sunulmasını teminen, Sağlık Bakanlığı nezdinde … tarih ve… sayılı “kısaltılmış ilaç ruhsat” başvurusunda bulunduğunu ve yasal tüm prosedürleri yerine getirmek suretiyle, söz konusu ürünlerin ruhsatlarını ve satış izinlerini, 08/06/2005 tarihi itibariyle aldığını, davalıların, müvekkili şirketin belirtilen başvurusunu takiben, çeşitli tarihlerde ve müteahdit defalar, müvekkili şirketin “kısaltılmış başvuru yoluyla ruhsatlandırma” yöntemi ile ürettiği, ruhsatlandırdığı ve piyasada satışa sunmak üzere satış izinlerini almış olduğu, “…” adlı ürünün, kendi sahip oldukları … ve … sayılı patentleri tecavüz ettiği iddiası ile … 2. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin … D İş, … D.İş, 2004/153 esas, … 4. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin … esas sayılı dosyalarından ihtiyati tedbir talebinde bulunduklarını, bu taleplerinin tamamının mahkemeler tarafından reddedildiğini, davalıların müvekkili şirketi baskı altına almak ve ürünün piyasaya sunulmasını engellemek amacıyla yapmış oldukları bu girişimleri önüne geçmek amacıyla, müvekkili şirket tarafından davalılar aleyhine … adlı ürünün davalıların patentine tecavüz etmediğinin tespiti talebi ile … 2. Fikri ve Sinai Haklar Mahkemesinin … eas sayılı dosyası ile menfi tespit davası açtıklarını, açılan bu davaya karşılık olarak da davalıların … 1 Fikri Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin … esas sayılı dosyası ile tecavüzün önlenmesi talebi ile karşı dava açtıklarını, yukarıda belirtilen iki davanın …. 2 Fikri ve Sınai Haklar Mahkemesinin … esas sayılı dosyasında birleştirildiğini, dava devam ederken ve tüm yasal ruhsat ve satış izinleri alındıktan sonra ve … adlı ürünün piyasada satışa sunulmak üzere ecza depolarına dağıtıldığı anda ve tarihte karşı davacıların talebi üzerine …. 2. Fikri ve Sınai Haklar Mahkemesinin … esas sayılı dosyasından 28/06/2005 tarihinde … adlı ilacın satışa çıkarılmasının ve dağıtılmasının tedbiren durdurulması yönünde haksız bir ihtiyati tedbir kararı verildiğini, daha sonra ihtiyati tedbir kararının aynı mahkeme tarafından 18/11/2005 tarihinde kaldırıldığını, tam 7 yıl süren yargılama sonuncunda mahkemece “davacı tarafından vaki herhangi bir tecavüzün olmadığının tespiti ve menfi tespit davasının kabulü, davalılar – karşı davacılar tarafından tecavüzün önlenmesi talebi ile açılan karşı davanın reddi” şeklinde hüküm verildiğini, kararın Yargıtay onamasından geçerek kesinleştiğini, böylelikle ihtiyati tedbir kararının haksızlığının kesin olarak ortaya çıktığını, bu çercevede müvekkili şirketin haksız ihtiyati tedbir kararı nedeniyle, tüm yasal izinleri alınmış olan ürününü piyasada satışa sunamamış olmasından dolayı, çok ciddi maddi kayba ve zarara uğradığını, bunlara ilaveten, aynı şekilde haksız ve hukuka aykırı olarak davalıların, ihtiyati tedbir kararında, kararın ecza depolarında fiilen icra edilmesi yönünde bir hüküm olmamasına rağmen mahkeme kararına aykırı bir şekilde, tedbir kararının ecza depolarında polis nezaretinde fiilen icra ve infaz edilmiş olması nedeniyle telafisi imkansız ve çok ciddi manevi zarara uğradığını belirterek, şimdilik 22.272.963,00 TL maddi, 100.000,00 TL manevi tazminatın faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı … İlaç Tic. Ltd Şti. vekili cevap dilekçesi ve aşamalardaki beyanlarında özetle, davaya bakmakla görevli mahkemenin Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemeleri olduğunu, bu nedenle görevsizlik kararı verilmesi gerektiğini, davacının davasını ihtiyati tedbir kararının kaldırılmış olduğu 18/11/2005 tarihinden itibaren neredeyse 6 yıl geçtikten sonra açtığını, ihtiyati tedbir nedeni ile tazminat talep etme hakkının, ihtiyati tedbirin kalktığı tarihten itibaren 1 yıl geçmekle zamanaşımına uğrayacağını, davanın öncelikle zamanaşımı yönünden reddine karar verilmesi gerektiğini, davalılardan …’nin 1876 yılında kurulmuş dünyanın önde gelen ilaç üreticilerinden birisi olduğunu, birçok hastalığı tedavi edici ilaçları geliştirme ve insan sağlığına kazandırmak için çalıştığını, ilaç ürünlerine ilişkin sayısız buluş yaptığını, Türkiye’de ve dünyada tescilli çok sayıda patentin de sahibi olduğunu, TPMK’nın …’e … ve … nolu iki adet incelemeli patent verdiğini, patentlerin 551 sayılı KHK kapsamında 2016 yılına kadar koruma altında olduğunu, söz konusu patentlerle korunan buluşların Türkiye’de … ticari ismi ile şizofreni hastalığının tedavisinde kullanıldığını, davacının … ilacını referans göstererek kısaltılmış ruhsat başvurusu yapabilmesi için, üretmek istediği ilacın orijinal … ürünü ile tamamen aynı olmasının zorunlu olduğunu, … ilacının tamamen aynısını üretmek ve ticarete koymanın patentlerden doğan haklara doğrudan tecavüz teşkil edeceğini, davacının patente tecavüz edeceğine dair fiili ve kanuni karineler bulunan bir ilacı üretmek için başvuruda bulunulduğunun ortaya çıkması üzerine önce patente tecavüz durumu olup olmadığının aydınlatılması için tespit ve ihtiyati tedbir isteminde bulunularak yasal yollara başvurulduğunu, … 1. FSHHM’nin… D.iş sayılı dosyasında tespit ve ihtiyati tedbir başvurusu yapıldığını, 03/03/2004 tarihinde de … esas nolu patent tecavüzünün tespiti ve önlenmesi davası açıldığını, Patent KHK’sında yapılan değişikliğe bağlı olarak davanın reddi üzerine 10/12/2004 tarihinde… D.iş sayılı ihtiyati tedbir başvurusunda bulunduğunu, … 1. FSHHM’nin … D.iş ve … D.iş sayılı ihtiyati tedbir başvurularının, konunun Sağlık Bakanlığının ve idari yargı mercilerinin görev ve yetkisinde olduğu gerekçesi ile reddedildiğini, … sayılı davanın ise Patent KHK m. 75’te yapılan değişiklik ile ilaç ruhsat başvurularının patent hakkı koruması kapsamından çıkarılması üzerine reddedildiğini, tazminat talebine dayanak ihtiyati tedbir kararının davacının açtığı … 2. FSHHM’nin … esas sayılı patente tecavüz olmadığına dair menfi tespit davası içinde ve 28/06/2005 tarihinde verildiğini, sonra müvekkili ve … tarafından … 1. FSHHM’nin … esas sayılı muhtemel patent tecavüzünün önlenmesine ilişkin dava açıldığını, bu davanın … esas sayılı menfi tespit davası ile birleştirildiğini, davacının tazminat talebini dayandırdığı ihtiyati tedbir kararının ve tedbir kararı verilmesinin, müvekkilinin açtığı muhtemel patent tecavüzünün önlenmesi davası ile ilgisinin bulunmadığını, davacı yanın … esas sayılı davayı açmasına rağmen, davacının ürününün patentlere tecavüz etmediğini kanıtlayacak hiçbir bilgi ve belge sunmadığını, patente tecavüz olmayacağına ilişkin ilk tespitin, davacının ürün numunelerinin sunulması sonrası labaratuarda test edilmesinden sonra yapılabildiğini ve tecavüz karinesine dayalı olarak verilen ihtiyati tedbir kararının zaten kaldırıldığını, davacının … isimli ilacına ruhsat verildiğinin anlaşılması üzerine mahkemece teminat karşılığında davacının ilacının satışa çıkarılmasının ve dağıtılmasının tedbiren durdurulmasına karar verildiğini, söz konusu ihtiyati tedbir kararının, mevcut durumun aynen muhafazası amacı ile verildiğini, kararın verilmesine davacının kendi açtığı davanın kanıtı olan ve asılları kendisinde bulunan belgeleri mahkemeye vermeyerek, fiili ve kanuni tecavüz karinesinin aksini kanıtlamaktan kaçınmış olmasının neden olduğunun açıkça belli olduğunu, 28/06/2005 tarihli ara kararda öngörülen 300.000 ABD doları tutarındaki teminatın yatırılması üzerine ihtiyati tedbir kararının 08/07/2005 tarihinde oluşturduğunu, 03/08/2005 tarihinde, Orta Doğu Teknik Üniversitesine tezkere yazarak davacının … ilacının teknik analizinin bu kurumda yapılmasına karar verildiğini, ODTÜ’den gelen Analiz raporuna dayanarak ihtiyati tedbir kararının kaldırıldığını, yargılama sonunda davacının menfi tespit davasının kabulüne, birleşen 2005/71 esas sayılı patent tecavüzünün tespiti ve önlenmesi talepli davalarının reddine karar verildiğini, Yargıtay’ca kararın bozulduğunu, ancak karar düzeltme aşamasında bozma kararının kaldırılarak onandığını, tedbir kararı gereği davacının 143 gün boyunca … ve … isimli ilacı satmaktan men edildiğini, tedbirin yürürlükte olduğu 143 günlük sürede yapacağı satışların, tedbir kararı kalktıktan sonraki 143 günlük süredeki satışlara eşit olacağını, tedbir kalktıktan sonraki 143 günlük süredeki satış rakamının toplam 325.839 adet olduğunu, bu ürünlerin satış bedelinin toplam 19.009.602 TL olduğunu, bu ilaçların satışından %53,4 oranında kâr elde ettiğini, buna göre toplam 19.009.602 TL satış rakamının %53,4’ünün karı olduğunu ve kar miktarının toplam 10,151.127 TL olduğunu, bu miktara tedbirin kalktığı 18/11/2005 tarihinden itibaren faiz yürütülmesi gerektiğini, bu davanın açıldığı 20/06/2011 tarihine kadar işleyen faiz miktarının 12.121.836,20 TL tutarında olacağını iddia ederek, 10.151.127 TL tazminat ve 12.121.836,20 TL işlemiş faizi olmak üzere toplam 22.272.963 TL’nin dava tarihinden itibaren reeskont faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep ettiğini, davacının adeta kendisini zenginleştirme amacı taşıyan fahiş nitelikteki maddi tazminat talebinin temelsiz ve hukuka aykırı olduğunu, tazminat talep edenin öncelikle bir zarar görmüş olmasının şart olduğunu, burada zarar doğduğunu ve zarar miktarını ispat yükünün davacıda olduğunu, ancak … firmasının, kendisinden talep edilmesine rağmen, patente tecavüz durumunun olup olmadığının tespiti için hiçbir bilgi ya da belge sunmadığını, ihtiyati tedbir kararının verilmesine kendisinin sebep olduğunu, 143 gün iddiasının yanlış olduğunu, ihtiyati tedbir kararının en erken icra edildiği 18/07/20105 tarihi ile tedbirin kaldırıldığı 18/11/2005 tarihi arasındaki sürenin 123 gün olduğunu, davacı yanın satışını yaptığını iddia ettiği miktarlara ilişkin kanıt sunmadığını, ihtiyati tedbir kararı verildiği andan itibaren ilaçlarını satabileceği iddiasının ise gerçeğe aykırı olduğunu, davacının ihtiyati tedbir kararı olmaması halinde gerçek satışlarını (…) 09/10/2005 ve (…) 24/08/2005 tarihinden itibaren yapmaya başlayacağını ve tedbirin kaldırıldığı 18 Kasım 2005 tarihine kadar, … film tablet için kalan 40 gün, … tablet için ise kalan 86 gün için satış yapmaktan mahrum kalınacağını, tazminat miktarını kabul etmediklerini, davacnın dava tarihinden itibaren yeniden faiz işletilmesini talep ettiğini, yani temerrüt faizine temerrüt faizi işletilmesini istediğini, davada kusur koşulunun gerçekleşmediğini, tüzel kişilerin manevi kişilik hakları bulunmadığından, manevi olarak acı ve ıstırap çekmelerinin de mümkün olmadığını, dava konusu olayın manevi tazminata uygun bir olay olmadığını, davacının bu talebinin de reddi gerektiğini belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … vekili cevap dilekçesi ve aşamalardaki beyanlarında özetle; davaya bakmakla görevli mahkemenin Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemeleri olduğunu, bu nedenle görevsizlik kararı verilmesi gerektiğini, davacının davasını ihtiyati tedbir kararının kaldırılmış olduğu 18/11/2005 tarihinden itibaren neredeyse 6 yıl geçtikten sonra açtığını, ihtiyati tedbir nedeni ile tazminat talep etme hakkının, ihtiyati tedbirin kalktığı tarihten itibaren 1 yıl geçmekle zaman aşımına uğrayacağını, davanın öncelikle zamanaşımı yönünden reddine karar verilmesi gerektiğini, davalılardan …’nin 1876 yılında kurulmuş dünyanın önde gelen ilaç üreticilerinden birisi olduğunu, birçok hastalığı tedavi edici ilaçları geliştirme ve insan sağlığına kazandırmak için çalıştığını, ilaç ürünlerine ilişkin sayısız buluş yaptığını, Türkiye’de ve dünyada tescilli çok sayıda patentin de sahibi olduğunu, TPMK’nın …’e … ve … nolu iki adet incelemeli patent verdiğini, patentlerin 551 sayılı KHK kapsamında 2016 yılına kadar koruma altında olduğunu, söz konusu patentlerle korunan buluşların Türkiye’de … ticari ismi ile şizofreni hastalığının tedavisinde kullanıldığını, davacının … ilacını referans göstererek kısaltılmış ruhsat başvurusu yapabilmesi için, üretmek istediği ilacın orijinal … ürünü ile tamamen aynı olmasının zorunlu olduğunu, … ilacının tamamen aynısını üretmek ve ticarete koymanın patentlerden doğan haklara doğrudan tecavüz teşkil edeceğini, davacının patente tecavüz edeceğine dair fiili ve kanuni karineler bulunan bir ilacı üretmek için başvuruda bulunulduğunun ortaya çıkması üzerine önce patente tecavüz durumu olup olmadığının aydınlatılması için tespit ve ihtiyati tedbir isteminde bulunularak yasal yollara başvurulduğunu, … 1. FSHHM’nin … D.iş sayılı dosyasında tespit ve ihtiyati tedbir başvurusu yapıldığını, 03/03/2004 tarihinde de … esas nolu patent tecavüzünün tespiti ve önlenmesi davası açıldığını, Patent KHK’sında yapılan değişikliğe bağlı olarak davanın reddi üzerine 10/12/2004 tarihinde … D.iş sayılı ihtiyati tedbir başvurusunda bulunduğunu, … 1. FSHHM’nin … D.iş ve … D.iş sayılı ihtiyati tedbir başvurularının, konunun Sağlık Bakanlığının ve idari yargı mercilerinin görev ve yetkisinde olduğu gerekçesi ile reddedildiğini, … sayılı davanın ise Patent KHK m. 75’te yapılan değişiklik ile ilaç ruhsat başvurularının patent hakkı koruması kapsamından çıkarılması üzerine reddedildiğini, tazminat talebine dayanak ihtiyati tedbir kararının davacının açtığı … 2. FSHHM’nin … esas sayılı patente tecavüz olmadığına dair menfi tespit davası içinde ve 28/06/2005 tarihinde verildiğini, sonra müvekkilleri tarafından … 1. FSHHM’nin… esas sayılı muhtemel patent tecavüzünün önlenmesine ilişkin dava açıldığını, bu davanın … esas sayılı menfi tespit davası ile birleştirildiğini, davacının tazminat talebini dayandırdığı ihtiyati tedbir kararının ve tedbir kararı verilmesinin, müvekkilinin açtığı muhtemel patent tecavüzünün önlenmesi davası ile ilgisinin bulunmadığını, davacı yanın 2004/786 esas sayılı davayı açmasına rağmen, davacının ürününün patentlere tecavüz etmediğini kanıtlayacak hiçbir bilgi ve belge sunmadığını, patente tecavüz olmayacağına ilişkin ilk tespitin, davacının ürün numunelerinin sunulması sonrası labaratuarda test edilmesinden sonra yapılabildiğini ve tecavüz karinesine dayalı olarak verilen ihtiyati tedbir kararının zaten kaldırıldığını, davacının … isimli ilacına ruhsat verildiğinin anlaşılması üzerine mahkemece 28/06/2005 tarihli duruşmada teminat karşılığında davacının ilacının satışa çıkarılmasının ve dağıtılmasının tedbiren durdurulmasına karar verildiğini, söz konusu ihtiyati tedbir kararının, mevcut durumun aynen muhafazası amacı ile verildiğini, kararın verilmesine davacının kendi açtığı davanın kanıtı olan ve asılları kendisinde bulunan belgeleri mahkemeye vermeyerek, fiili ve kanuni tecavüz karinesinin aksini kanıtlamaktan kaçınmış olmasının neden olduğunun açıkça belli olduğunu, 28/06/2005 tarihli ara kararda öngörülen 300.000 ABD doları tutarındaki teminatın yatırılması üzerine ihtiyati tedbir kararının 08/07/2005 tarihinde oluşturduğunu, 03/08/2005 tarihinde, Orta Doğu Teknik Üniversitesine tezkere yazarak davacının … ilacının teknik analizinin bu kurumda yapılmasına karar verildiğini, ODTÜ’den gelen Analiz raporuna dayanarak ihtiyati tedbir kararının kaldırıldığını, yargılama sonunda davacının menfi tespit davasının kabulüne, birleşen 2005/71 esas sayılı patent tecavüzünün tespiti ve önlenmesi talepli davalarının reddine karar verildiğini, Yargıtay’ca kararın bozulduğunu, ancak karar düzeltme aşamasında bozma kararının kaldırılarak onandığını, tedbir kararı gereği davacının 143 gün boyunca … film tablet ve … tablet isimli ilacı satmaktan men edildiğini, tedbirin yürürlükte olduğu 143 günlük sürede yapacağı satışların, tedbir kararı kalktıktan sonraki 143 günlük süredeki satışlara eşit olacağını, tedbir kalktıktan sonraki 143 günlük süredeki satış rakamının toplam 325.839 adet olduğunu, bu ürünlerin satış bedelinin toplam 19.009.602 TL olduğunu, bu ilaçların satışından %53,4 oranında kâr elde ettiğini, buna göre toplam 19.009.602 TL satış rakamının %53,4’ünün karı olduğunu ve kar miktarının toplam 10.151.127 TL olduğunu, bu miktara tedbirin kalktığı 18/11/2005 tarihinden itibaren faiz yürütülmesi gerektiğini, bu davanın açıldığı 20/06/2011 tarihine kadar işleyen faiz miktarının 12.121.836,20 TL tutarında olacağını iddia ederek, 10.151.127 TL tazminat ve 12.121.836,20 TL işlemiş faizi olmak üzere toplam 22.272.963. TL’nin dava tarihinden itibaren reeskont faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep ettiğini, davacının adeta kendisini zenginleştirme amacı taşıyan fahiş nitelikteki maddi tazminat talebinin temelsiz ve hukuka aykırı olduğunu, tazminat talep edenin öncelikle bir zarar görmüş olmasının şart olduğunu, burada zarar doğduğunu ve zarar miktarını ispat yükünün davacıda olduğunu, ancak Abdi İbrahim firmasının, kendisinden talep edilmesine rağmen, patente tecavüz durumunun olup olmadığının tespiti için hiçbir bilgi ya da belge sunmadığını, ihtiyati tedbir kararının verilmesine kendisinin sebep olduğunu, 143 gün iddiasının yanlış olduğunu, ihtiyati tedbir kararının en erken icra edildiği 18/07/2005 tarihi ile tedbirin kaldırıldığı 18/11/2005 tarihi arasındaki sürenin 123 gün olduğunu, davacı yanın satışını yaptığını iddia ettiği miktarlara ilişkin kanıt sunmadığını, ihtiyati tedbir kararı verildiği andan itibaren ilaçlarını satabileceği iddiasının ise gerçeğe aykırı olduğunu, davacının ihtiyati tedbir kararı olmaması halinde gerçek satışlarını (…) 09/10/2005 ve (…) 24/08/2005 tarihinden itibaren yapmaya başlayacağını ve tedbirin kaldırıldığı 18 Kasım 2005 tarihine kadar, … film tablet için kalan 40 gün, … tablet için ise kalan 86 gün için satış yapmaktan mahrum kalınacağını, tazminat miktarını kabul etmediklerini, davacının dava tarihinden itibaren yeniden faiz işletilmesini talep ettiğini, yani temerrüt faizine temerrüt faizi işletilmesini istediğini, davada kusur koşulunun gerçekleşmediğini, tüzel kişilerin manevi kişilik hakları bulunmadığından, manevi olarak acı ve ıstırap çekmelerinin de mümkün olmadığını, dava konusu olayın manevi tazminata uygun bir olay olmadığını, davacının bu talebinin de reddi gerektiğini belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davanın … 8. Asliye Ticaret Mahkemesinde … esas ile açıldığı, mahkemelerin devri nedeniyle … 30. Asliye Ticaret Mahkemesine devredilerek … esasına kaydının yapıldığı ve bu mahkemenin … 18. Asliye Ticaret Mahkemesi ile birleştirilmesi üzerine dosyanın … esas numarasını almakla, 25/02/2016 tarihinde görevsizlik kararı verilerek Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar verildiği, dosyanın tevziden geçerek … 3. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesinde 2016/107 esasını aldığı, yapılan yargılamada HMK’nın 399/2 maddesi uyarınca dosyanın ihtiyati tedbir kararını veren … 2. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar verildiği anlaşılmıştır. Dosya mahkememize tevzi edilmekle 2016/166 esas sırasına kaydının yapıldığı anlaşılmıştır.
… 8. Asliye Ticaret Mahkemesince düzenlenen 08/07/2011 tarihli tensip tutanağının 10.maddesi ile mahkemelerden istenilen dosyalar geldikten sonra ihtiyati tedbirin değerlendirilmesine karar verildiği, … 30. Asliye Ticaret Mahkemesinin … esas sayılı dosyasında, 14/11/2011 tarihinde düzenlenen ara karar ile davacı vekilinin dava dilekçesindeki ihtiyati tedbir talebini 10/11/2011 tarihli dilekçesi ile tekrar ettiği ve mahkemece “İddia, … 2. Fikri Sınai Haklar ve Hukuk Mahkemesi’nin 08/07/2005 tarihli tedbir kararı tedbirin uygulandığına dair 29/07/2005 tarihli … 1 İcra Müdürlüğü’nün … talimat dosyası, … 13 İcra Müdürlüğü’nün … E sayılı dosyası tedbirin kaldırıldığınadır. … 2 Fikri Sınai Haklar ve Hukuk Mahkemesi’nin 18/11/2005 tarihli kararı, … 2. Fikri Sınai Haklar ve Hukuk 04/12/2007 tarih ve … E … sayılı kararı ve bu kararın Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 21/01/2011 tarihinde onandığına dair 2010/15685 E ve 2011/497 K sayılı ilam ve tüm dosya kapsamına göre tedbir talebi HMUK 389 vd maddeleri uyarınca yerinde görülmekle KABULÜ ile dava değerini geçmemek ve dava süresi ile geçerli olmak kaydıyla %40 teminat mukabilinde değeri ile sınırlı olmak kaydıyla davalıların Türkiyede bulunan menkul, nakit, gayrimenkul, banka hesapları ve 3. kişilerdeki hak ve alacakları üzerine ihtiyati tedbir konulmasına,” şeklinde ihtiyati tedbir kararı verildiği, davalılar vekilinin ihtiyati tedbir kararına itiraz ettiği veya uygun görülecek teminat karşılığında ihtiyati tedbir kararının değiştirilmesini talep ettiği, mahkemece düzenlenen 16/11/2011 tarihli ara karar ile ihtiyati tedbirin kaldırılması talebinin reddine ancak davalılar vekilinin dava değeri kadar teminat görtermesi halinde ve teminat mektubunu dosyaya sunduğunda verilen ihtiyati tedbir kararının sunulacak banka teminat mektubu üzerine ihtiyati tedbir konulması şeklinde değiştirilmesi talebinin kabulüne karar verildiği, davalılar vekilinin 22.372.963,00 TL badelli mektubu sunduğu anlaşılmıştır.
Davalılar vekilinin 01/12/2011 tarihli dilekçesi ile 16/11/2011 (… 30. Asliye Ticaret Mahkemesi … esas) tarihli kararın, ihtiyati tedbirin kaldırılması talebinin reddine ilişkin kısmına karşı temyiz kanun yoluna başvurduğu, Yargıtay 11.HD’nin 24/04/2012 tarihli, 2011/15388 esas, 2012/6651 karar sayılı ilamıyla, “…HMK’nın 389 ncu maddesindeki koşulların oluşmadığı ve geçici hukuki korumanın diğer bir türü olan ihtiyati haciz gibi ihtiyati tedbir kararı verilemeyeceği mahkemece nazara alınarak ihtiyati tedbir kararına itirazın kabulüne karar vermek gerekirken denetlenebilir bir gerekçe dahi gösterilmeden bu istemin reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, kararın mümeyyiz … Ltd. Şti lehine bozulmasına karar vermek gerekmiştir” gerekçesiyle kararın bozulmasına karar verildiği, bozma ilamı sonrası davalı vekilinin teminat mektubunun iadesi talebinde bulunduğu, mahkemece düzenlenen 25/06/2012 tarihli kararda, talebin kabulü ile 14/11/2011 tarihli ihtiyati tedbir kararı ile akabinde verilen 16/11/2011 tarihli kararın kaldırılmasına ve taraflarca sunulan teminat mektuplarının iadesine karar verildiği anlaşılmıştır.
Dava konusu ihtiyati tedbirin … 2. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin … esas sayılı dosyası üzerinden verildiği ve … 13. İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyası ile uygulandığı anlaşılmıştır.
… 1. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesinin … D.iş sayılı dosyasında; … Ltd.Şti ile … tarafından … A.Ş aleyhine ihtiyati tedbir talep edildiği, ancak mahkemece ruhsat başvurusunda bulunulmasının 551 sayılı KHK’nın 136.maddesine aykırılık teşkil etmeyeceği gerekçesiyle talebin 03/03/2004 tarihinde reddedildiği anlaşılmıştır.
Mahkememizin 2004/153 esas sayılı dosyasında; … ile … Ltd.Şti’nin … aleyhine, … ve … sayılı patente tecavüz edildiği iddiasıyla açılan davanın ise, mahkemece 551 sayılı KHK’nın 75/f maddesinin ilaçların ruhsatlandırılmasının patentten doğan hakların kapsamı dışında kalan fiillerden sayıldığı, davacının ülkesinde de aynı uygulamanın mevcut olduğu, 2004/27/EC direktifinin 6.maddesinde jenerik ürünler için başvuru yapılması amacıyla gerekli deney ve testlerde dahil çalışmaların patent haklarının ihlali olarak kabul edilmeyeceği gerekçesiyle reddedildiği ve bahsi geçen kararın temyiz edilmeksizin kesinleştiği anlaşılmıştır.
… 1. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin … esas sayılı dosyasının incelenmesine; davacılarının dosyamız davalıları, davalısının dosyamız davacısı olduğu, aynı patentlere ilişkin tecavüzün tespiti, önlenmesi talebine ilişkin olduğu ve dosyanın … 2. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin … esas sayılı dosyası ile birleştirilmesine karar verildiği, anlaşılmıştır.
… 2. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin … esas sayılı dosyasının incelenmesinde; davacısının dosyamız davacısı, davalılarının dosyamız davalıları olduğu, davacı tarafından geliştirilen ürünün dava konusu davalılara ait … ve … numaralı patentlere tecavüz etmediğinin tespiti talebine ilişkin olduğu, asıl davanın kabulüne, birleşen davanın reddine dair verilen kararın dosyamız davalıları tarafından temyiz edildiği, Yargıtay 11. HD’nin 02/04/2010 tarihli 2008/7346 esas, 2010/3667 karar sayılı ilamıyla bozulmasına karar verildiği, dosyamız davacısı tarafından karar düzeltme talebi üzerine Yargıtay 11. HD’nin 21/01/2011 tarihli, 2010/15685 esas, 2011/497 karar sayılı ilamıyla onanmasına karar verildiği, dava konusu ihtiyati tedbir kararının 28/06/2005 tarihli oturum 4 nolu ara kararı ile “Davalı vekili tarafından 300.000 ABD dolarının Merkez Bankasına yatırılması halinde … isimli ilacın satışa çıkarılmasının ve dağıtılmasının tedbiren durdurulmasına” şeklinde bu dosya üzerinden verildiği, ara kararda öngörülen 300.000 ABD doları tutarındaki teminatın yatırılması üzerine ihtiyati tedbir kararının 08/07/2005 tarihinde oluşturulduğu, tedbirin … 13. İcra Müdürlüğünün..esas sayılı dosyası üzerinden uygulandığı, davacı vekilinin 10/10/2005 tarihli analiz raporu doğrultusunda ihtiyati tedbirin kaldırılması talebinde bulunduğu, yine mahkemece yapılan 18/11/2005 tarihli oturum 3 nolu ara kararı uyarınca “Mahkememizin 28/06/2005 tarihli celsesinde verilen ihtiyati tedbirin kaldırılmasına” şeklinde karar verildiği ve ihtiyati tedbirin kaldırıldığı anlaşılmıştır.
Mahkememize sunulan 10/10/2005 tarihli analiz raporunda, “Analiz için gönderilen … tabletlerinin üzerinde ara kaplama yoktur. Bu durum bütün analiz sonuçlarında görülmektedir. Üst kaplama üzerinde 30 mm kalınlık dolayında boya ve cilalanmış kısım ve … kaplaması bulunmaktadır. … ve üst kaplama, analiz sonuçlarına göre, titan dioksit, pudra, poli (vinil alkol) ve poli (etilen glikol) içermektedir. … üst kaplamasında, davalının … nolu patent belgesinde olan ve ilgi yazısında belirtilen polimerlerden hiç birisi bulunmamaktadır. Polimer üst kaplamada poli (etilen glikol) bulunmaktadır. Akışkan yatak kurulama işlemiyle yüksek kesme sulu ıslak bir granülasyon yönteminin kullanılıp kullanılmadığını, ürün analizinden tam olarak belirlemek olası değildir. Ancak tablet çekirdeğindeki parçacık büyüklüğü bir fikir verebilir. Bunun için, XRD toz desen sinyal (pik) şekillerinden bazı sonuçlar çıkarılabilir. Bunun için piklerin yarı-yükseklik genişliğine bakılır. Analizlerde elde edilen XRD verilerinin yorumlarından bu yöntemin kullanılmadığı sonucuna varılmıştır.” hususları bildirilmiştir.
Dosyada bildirilen tüm deliller toplanmış, TPMK kayıtları getirtilmiş, davaya konu dosyalar dosyamız arasına alınmış, bilirkişi incelemesi yaptırılarak raporlar alınmıştır.
18. Asliye Ticaret Mahkemesinde alınan raporda bilirkişiler; incelenen davacı şirkete ait ilgili yıllar ticari defterlerinin açılış ve kapanış tasdiklerinin usulüne uygun yapılmış olduğu, taraflar arasındaki uyuşmazlığın haksız ihtiyati tedbir nedeniyle yoksun kalınan kazancın tazminine ilişkin olduğu, haksız ihtiyati tedbir nedeniyle tazminat davası açılabilmesinin maddi koşullarının, (tedbirin haksızlığı, zarar ve illiyet bağı) eldeki dava açısından oluştuğu, ilgili Mahkemece, 2004/786 esas sayılı dosya kapsamında, davalının ürününe herhangi bir tecavüzün olmadığının tespitine ilişkin verilen kararın Yargıtay 21/01/2011 tarihli ilamı ile onanarak kesinleştiği, dolayısıyla HMK m. 399 f. 3’te ifadesini bulan “Tazminat davası açma hakkı, hükmün kesinleşmesinden veya ihtiyati tedbir kararının kalkmasından itibaren, bir yıl geçmesiyle zamanaşımına uğrar” hükmü gereğince tazminat davası açma hakkının zamanaşımına uğramadığı, başka bir ifade ile süresi içinde açıldığı, zira ihtiyati tedbir kararının haksız olduğu olgusunun asıl davanın kesinleşmesi ile ortaya çıktığının kabulü gerektiği, kısaca tazminat davasının şekli koşullarının da oluştuğu, davacının manevi tazminat talebine ilişkin koşulların oluşmadığı, zira haksız ihtiyati tedbir kararının uygulanmasının davacının tüzel kişiliğinin (manevi şahsiyetinin) itibarını incitici veya zedeleyici bir etki ve sonuç doğurduğunun dosyaya sunulan deliller kapsamında kanıtlanamadığı, davalıların talebi üzerine, 28/06/2005 tarihinde Mahkemece “… adlı ilacın satışa çıkarılmasının ve dağıtılmasının tedbiren durdurulması” yönünde ihtiyati tedbir kararı verildiği, ancak davalıların teminatı yatırması üzerine söz konusu ihtiyati tedbir kararının 08/07/2005 tarihinde yazıldığı ve bu yazı ile icra edilebilir nitelikte bir karara dönüştüğü, aynı Mahkeme tarafından 18/11/2005 tarihinde ihtiyati tedbir kararının kaldırıldığı, bu durumda tazminata esas alınması gereken sürenin davacının iddia ettiği gibi 143 gün değil, 134 gün olması gerektiği, haksız ihtiyati tedbir kararının yürürlükte olduğu dönemde davacının 134 gün boyunca satışını yapamadığı her iki ürünün tedbir kararı kaldırıldıktan sonraki 6 aylık dönemde günlük ortalama satış rakamları ilgili döneme yansıtıldığında davacının yaklaşık 14.064.199,14 TL değerinde satış yapacağı, bu satışların ortalama %53,4 oranında kar marjı ile satılacağı varsayımıyla davacının yoksun kaldığı kazanç miktarının 7.510.282,34 TL olarak hesap edildiği, taraflar arasındaki ilişkinin ticari işten kaynaklandığı dikkate alınarak, davacının yoksun kaldığı 7.510.282,34 TL’lik kazancın ihtiyati haciz kararının kaldırıldığı 18/11/2005 tarihinde gerçekleşmiş sayılacağı (temerrüt tarihi), bu miktara 18/11/2005 tarihinden itibaren dava tarihine kadarki dönem için ticari faiz (MB’nin kısa vadeli avanslara uyguladığı faiz oranı) uygulanması gerektiği, buna göre hükmedilmesi gereken toplam faiz tutarının 9.815.104,54 TL olduğu, buna göre 7.510.282,34 TL’si tazminat, 9.815.104,54 TL’si işlemiş faiz olmak üzere toplam alacak tutarının 17.325.386,88 TL olarak hesaplanması gerektiği, hususlarında görüş ve kanaatlerini bildirmişlerdir.
Görevsizlik sonrası dosya mahkememize gönderilmekle; taraf vekillerinin talepleri doğrultusunda 26/12/2016 tarihli oturum 1 nolu ara kararı gereği 02/02/2017 tarihli düzenlenen ara karar ile psikiyatrist Prof. Dr. …, eczacı … ve mali müşavir …’ten rapor alınmasına karar verilmiş olup, bilirkişilerden …’in 20/10/2017 tarihli dilekçesi kabul edilerek 02/11/2017 tarihinde düzenlenen ara karar ile bilirkişi heyetine iktisadi ve idari bilimler fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. …’ın dahil edilmesine karar verildiği ve bilirkişi heyetinin 24/04/2018 tarihli raporunu sundukları anlaşılmıştır.
Mahkememize sunulan 24/04/2018 tarihli raporda bilirkişiler; Psikiyatri uzmanlığı çerçevesinde; davanın daha önceki safahatında, ilaç eşdeğerliği, kısa ruhsat başvurusunun patent hakkına tecavüz sayılıp sayılmayacağı gibi klinik psikofarmakoloji alanını ilgilendiren konuları da ilgili bilirkişilerin kanaatleri ile 2004/153 esas 2004/152 karar no ile -bu kez … firmasının davacı olduğu haksız rekabetin varlığının tespiti ve önlenmesi talebi ile açtığı davanın- Mahkemece zaten karara bağlanmış durumda bulunduğu, bu meyanda ihtilaf konusunun, şu anki hali ile psikiyatrik ilaçların klinik etkilerinin ayrıca irdelenmesine muhtaç görünmediği, İlaç ve sektör uzmanlığı çerçevesinde; satıştan mahrum kalınan süreler ile ilgili olarak üç seçeneğin hukuki yönleri de bulunduğundan nihai takdirin Mahkemeye ait bulunduğu, ortalama günlük tahmini satış rakamının tespitinde hangi tarih aralığı seçilirse seçilsin IMS verilerinin ötesinde, davacı şirket muhasebe kayıtlarının tetkikinin önemli olduğu, dava konusu ürünler için satış izni alınan tarihten ihtiyati tedbirin kaldırıldığı tarihe kadar 164 gün geçmiş olmasının, 5 aylık sürenin ikmal edilmiş durumda gözüktüğü, davaya konu ilaçların maliyet hesaplamalarının yapılmasında 05/07/2002 tarihli 2002/4331 sayılı fiyat kararnamesindeki hususların dikkate alınması gerektiği; İsletme ekonomisi ve finansal uzmanlık çerçevesinde; maddi tazminat hesabında esas alınacak süreye ilişkin olarak, davacı şirket ticari defterleri itibarıyla fiili durumun belirleyici olabileceği, dava konusu ürünler ile ilgili olarak muhtemel satış miktarlarının ortalama düzeyde öngörülmesi için esas alınabilecek zaman aralığının Aralık 2005 – Mayıs 2006 arasında kayan 6 aylık süre ortalamalarının olabileceği, muhtemel satış tutarı kaybının hesabında da aynı süreye ilişkin ortalamaların esas alınmasının tutarlı ve makul olabileceği, bu çerçevede bir tespit ve hesaplama yapılabilmesinin ise dava dosyasına sunulu belgeler bazında olanaklı bulunmadığı, mahrum kalınan kâr hesabında uygulanabilecek yolun net satışlar ile satışların maliyeti arasındaki farkı ifade eden brüt satış kârından, diğer (pazarlama, genel yönetim gibi) işletme-faaliyet giderlerinden makul bir payın düşülmesi şeklinde olacağı, mahrum kalınan kârın hesaplanması ile ilgili ise, analitik yönden hesaplama ve kayıtlarla karşılaştırmalı değerlendirmeye elverişli belgelere dava dosyasında rastlanmadığı; Manevi tazminat talebi yönünde değerlendirmelerin de Mahkemenin takdirinde bulunduğu, hususlarında görüş bildirmişlerdir.
Taraf vekillerinin rapora karşı beyan ve itirazlarını sundukları, davacı vekilinin müvekkili şirketin ticari defter ve kayıtları üzerinde yerinde inceleme yapılmasını talep ettiği, mahkememizce düzenlenen 08/06/2018 tarihli ara karar ile davacı vekilinin talebinin kabulüne, bilirkişilerin rapordaki talepleri doğrultusunda davacı ve davalı şirketlerin ticari defter ve kayıtları üzerinde şirket merkezlerinde inceleme yapılmak üzere gün tayin edildiği, incelemenin gerçekleştirildiği ve raporun sunulduğu anlaşılmıştır.
Mahkememize sunulan 09/11/2018 tarihli ek raporda bilirkişilerin; davacı şirket ticari defter kayıtları ve dayanağı belgeler üzerinde gerçekleştirilen incelemeler çerçevesinde; dava konusu mahrum kalınan kar talebine yönelik olarak, uygulanan yöntem ve sunulu fînansal veri sınırları içerisinde olmak üzere iki seçenek halinde yapılan hesaplamalara ilişkin, davacı şirketin dava konusu ürünler ile ilgili olarak talep edebileceği mahrum kalınan kâr tutarlarının; a)143 günlük dönem seçeneği itibarıyla toplam 9.072.480,56 TL; b)123 günlük dönem seçeneği itibarıyla ise toplam 7.803.602,16 TL olarak hesaplandığı, hususlarında görüşlerini bildirdikleri anlaşılmıştır.
Dosya kapsamı incelendiğinde dosyaya iki ayrı heyetten rapor alındığı, itirazların karşılanması yönünden ek rapor alındığı, ek rapora yönelik olarak taraf vekillerinin beyan ve itirazlarını sunduğu, davalı vekilinin bilirkişilerin zarar hesaplamasında kullanmış oldukları yöntemlere ilişkin olarak, doğrudan davacı tarafa ait kayıtlar üzerinden hesaplama yapılmasının ve bu hesaplama da aşamalarda yaptıkları itirazları doğrultusunda mevzuata ilişkin düzenlemeler dikkate alınmaksızın sunulmuş olan gerek maliyet hesapları, kar oranları ve diğer dayanak olarak gösterilen hesaplama yöntemlerini kabul etmediklerini, kar oranlarının fahiş olarak belirlendiğini, tazminat hesaplamasında dikkate alınacak süreye ilişkin itirazlarını tekrarladıklarını ve itirazlarını karşılar nitelikte rapor alınması talebinde bulunduğu, 2 nolu ara karar ile “Dosyanın son rapor sunan mali bilirkişiye tevdii ile özelillekle davalılara kar marjına ve maliyet hesaplarına ilişkin itirazları dikkate alınmak suretiyle davanın faize ilişkin kısmının da harçlandırılmak suretiyle açıldığı dikkate alındığında alternatifli olarak 123 günlük ve 143 günlük zarar miktarlarının tespit edilen kar marjı ve daha önceki raporda tespit olunan %53.4 kar marjı üzerinden hesaplanmak suretiyle dava tarihi itibariyle işleyecek faize ilişkin hesaplama da eklenerek takdir mahkemeye bırakılmak suretiyle ek rapor istenmesine,” şeklinde karar verildiği, bilirkişinin incelemesini yaparak raporunu sunduğu anlaşılmıştır.
30/10/2019 tarihli ek raporda mali müşavir bilirkişinin; 1-önceki ek raporda bulunan %62,98 kar marjına göre: Seçenek I/A (123 Günlük); zarar tutarının 7.803.602,16 TL, dava tarihine kadar işleyecek faizin 15.399.607,12 TL olmak üzere toplam 23.203.209,28 TL olduğu; seçenek I/B (143 Günlük); zarar tutarının 9.072.480,56 TL, dava tarihine kadar işleyecek faizin 17.978.176,61 TL olmak üzere toplam 27.050.657,17 TL olduğu, 2-önceki heyet tarafından hesaplanan %53,4 kar marjına göre; Seçenek II/A (123 Günlük); zarar tutarının 6.616.364,61 TL, dava tarihine kadar işleyecek faizin 13.056.715,81 TL olmak üzere toplam 19.673.080,42 TL olduğu; seçenek II/B (143 Günlük); zarar tutarının 7.692.196,25 TL, dava tarihine kadar işleyecek faizin 15.242.982,52 TL olmak üzere toplam 22.935.178,77 TL olarak hesaplandığı, hususlarını bildirdiği anlaşılmıştır.
Bilirkişi …’in 16/01/2020 tarihli ek raporunda; faiz hesaplamasında sehven avans faizi üzerinden hesaplama yapıldığını, düzeltilmiş reeskont faizi üzerinden yapılan hesaplamanın; 123 günlük zararın (kar marjı %62,98) 7.803.602,16 TL, hesaplama yapılan dönemin 07/09/2005-13/05/2016 tarihleri arası olduğunu, hesaplanan faiz tutarının 14.235.053,03 TL olmak üzere toplam 22.038.655,19 TL olduğu; 143 günlük zararın (kar marjı %62,98) 9.072.480,56 TL, hesaplama yapılan dönemin 07/09/2005-13/05/2016 tarihleri arası olduğunu, hesaplanan faiz tutarının 16.478.488,86 TL olmak üzere toplam 25.550.969,42 TL olduğu; 123 günlük zararın (kar marjı %53,40) 6.616.364,61 TL, hesaplama yapılan dönemin 17/09/2005-13/05/2016 tarihleri arası olduğunu, hesaplanan faiz tutarının 11.965.921,89 TL olmak üzere toplam 18.582.286,50 TL olduğu; 143 günlük zararın (kar marjı %53,40) 7.692.196,25 TL, hesaplama yapılan dönemin 07/09/2005-13/05/2016 tarihleri arası olduğunu, hesaplanan faiz tutarının 14.090.838,98 TL olmak üzere toplam 21.783.035,23 TL olduğunu bildirmiştir.
Dava; davacı lehine kesinleşen … 2. FSHHM’nin … esas sayılı dosyasındaki haksız tedbir nedeniyle uğranılan maddi manevi zararın tazminine ilişkindir.
Davalı esas davayı kaybetmenin tedbirin haksız olduğu anlamına gelmediğini, davada kusur, zarar, illiyet bağı ve tedbirin haksız olması koşullarının gerçekleşmediğini ileri sürmektedir.
Haksız ihtiyati tedbir kararı nedeniyle zarara uğrayan tarafın açabileceği tazminat davası 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda açıkça düzenlenmemiştir. Ancak 01/10/2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 399. maddesi hangi hallerde tazminat yükümlülüğünün doğacağını açıkça hükme bağlanmıştır.
6100 sayılı HMK’nın “TAZMİNAT” başlıklı Madde 399 “(1) Lehine ihtiyati tedbir kararı verilen taraf, ihtiyati tedbir talebinde bulunduğu anda haksız olduğu anlaşılır yahut tedbir kararı kendiliğinden kalkar ya da itiraz üzerine kaldırılır ise haksız ihtiyati tedbir nedeniyle uğranılan zararı tazminle yükümlüdür. (2) Haksız ihtiyati tedbirden kaynaklanan tazminat davası, esas hakkındaki davanın karara bağlandığı mahkemede açılır. (3) Tazminat davası açma hakkı, hükmün kesinleşmesinden veya ihtiyati tedbir kararının kalkmasından itibaren, bir yıl geçmesiyle zamanaşımına uğrar.” hükümlerine amirdir.
Maddenin birinci fıkrasında sözü edilen haksız ihtiyati tedbir kararı aldırmış bulunan tarafın sorumluluğu TBK m. 49 ve devamında düzenlenmiş bulunan haksız fiil sorumluluğuna benzetilmekte ve haksız ihtiyati tedbir nedeniyle açılan dava öğretide “haksız fiil davasına benzeyen bir dava” olarak nitelendirilmektedir.
Haksız ihtiyati tedbir davasının şartları;
Haksız ihtiyatı tedbir nedeniyle açılacak tazminat davasının genel olarak iki şartı vardır: Birincisi haksız ihtiyati tedbir kararının verilmiş olması, ikincisi ise bu karar nedeniyle bir zararın ortaya çıkmasıdır. Eski Kanun (1086 sayılı HUMK) döneminde öğretide, ihtiyati tedbir kararının verilmiş olmasının kendiliğinden zararın doğumuna yol açmayacağı, zararın ancak mahkeme tarafından verilmiş bulunan ihtiyati tedbir kararının yerine getirilmesiyle (uygulanmasıyla) başlayacağı, bununla birlikte henüz dava hakkının doğmamış olduğu, zira henüz bu aşamada ihtiyati tedbirin haksız olup olmadığının belli olmadığı dile getirilmekteydi. Buna bağlı olarak haksız ihtiyati tedbirden dolayı tazminat davası açılabilmesi için, ihtiyati tedbir kararının icra edilmiş olmasının gerektiği de ileri sürülen görüşler arasında olmakla birlikte HMK m. 399/1 hükmü artık bu tartışmayı geride bırakmıştır ve tedbir kararının kalkmış/kaldırılmış olması halinde bu karara dayalı zarar nedeniyle tazminat davası açılabileceği belirgin hale gelmiştir. Esasen anılan fıkraya göre tedbir uygulanmamış olsa dahi, tedbirin uygulanmaması yahut uygulanmış bulunan tedbirin kaldırılması için teminat gösterilmiş ve zarar doğmuş ise tazminat talep edilebileceği hatta örneğin, salt tedbir kararının alındığının duyulması nedeniyle aleyhine tedbir kararı verilen taraf zarara uğramışsa tazminat talep edilebileceği artık öğretide kabul görmektedir.
İhtiyati tedbirin haksız olması;
İhtiyatı tedbir talebinde bulunanın sonradan tazminatla sorumlu tutulabilmesi için ihtiyati tedbir kararı aldırmak hususunda haksız olması gerekir. İhtiyati tedbir talebinde bulunanın talepte bulunduğu sırada haksız olduğunun belirlenmesi gerekli ve yeterlidir. Başka bir anlatımla ihtiyati tedbir kararını gerektirecek şartların oluşmamış olmasına rağmen oluşmuş gibi mahkemeyi ikna etmesi haksız sayılmak için yeterlidir. Bu ikna çabasında kasıtlı/kötü niyetli olması gerekmez. İlgili ihtiyati tedbir kararının haksız olup olmadığı kural olarak esas hakkında verilen hükme göre belirlenecektir. Şayet ihtiyati tedbir kararı aldıran taraf esas hakkındaki davayı kaybetmişse, ihtiyati tedbir haksız demektir. Bu bakımdan davacının açmış olduğu esas hakkındaki dava sonuçlanmadan ve bu davada verilen hüküm kesinleşmeden, ihtiyati tedbirin haksız olup olmadığı kesin olarak anlaşılamayabilir. Diğer bir deyişle, esas hakkındaki davanın neticesinde açılmış bulunan davaya konu kılınan talep hakkının mevcut olmadığı kesin olarak anlaşılırsa, önceden alınan ihtiyati tedbirin haksız olduğu ve tedbir almış olan kimsenin bu geçici himayeye layık olmadığı ortaya çıkmış olur. İhtiyati tedbir kararının haksız olduğunun kabul edilmesi için davanın esası yönünden hüküm verilmesi zorunlu değildir. Davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi dahi ihtiyati tedbirin haksız sayılması için yeterlidir.
Zarar;
Haksız ihtiyati tedbir nedeniyle açılacak tazminat davasının şartlarından ikincisi zarardır. Zarar gören, karşı taraf olabileceği gibi bir üçüncü kişi de olabilir. Haksız ihtiyati tedbir nedeniyle açılan tazminat davasında, davacının zararını ispat etmesi şarttır. Davacı zararını ispat edemezse tazminat davası reddedilecektir. Zarar ihtiyati tedbir kararının alınmasıyla, ihtiyati tedbir kararının uygulanmasıyla yahut uygulanmamış bile olsa tedbirin uygulanmaması ya da kaldırılması için teminat gösterilmesiyle veya ihtiyati tedbir kararının başkaları tarafından duyulması ile doğabilir.
Zarar bir kimsenin malvarlığında rızası dışında meydana gelen eksilmedir. Diğer bir deyişle, zarar, malvarlığının zarara yol açan fiil olmasa idi bulunacağı durum ile fiil sonucu aldığı durum arasındaki farktır. Zarar, malvarlığının azalmasından ileri gelebileceği gibi mahrum kalınan kârdan (kazançtan) ya da pasifin artmasından da ileri gelebilir. Zararı belirlerken, davacının ihtiyati tedbir kararının verilmesinden sonraki malvarlığı ile ihtiyati tedbir kararının verilmemiş olması halinde malvarlığının durumu karşılaştırılacaktır. Uygulanmış bulunan ihtiyati tedbir bakımından ödenmesi gereken zararın, ihtiyati tedbir kararının yerine getirildiği tarih ile ihtiyati tedbir kararının kalktığı tarih arasındaki dönemde meydana gelen zarar olduğu söylenebilir. Bu halde tedbirin kalktığı tarihten sonra meydana gelen zararlardan dolayı tedbir koyduranın sorumluluğu söz konusu olamaz.
Haksız ihtiyati tedbir kararı aldırılması (icra-teminat-duyulma v.s. aşamalarından hangisi gerçekleşmiş olursa olsun) eylemi haksız fiile benzer bir durum yarattığından zarar konusu bu kapsamda değerlendirilmelidir. Müspet zarar-menfi zarar ayırımı haksız fiillerden doğan zararlarda değil, sözleşmeden kaynaklanan zararlar bakımından yapılan bir ayırımdır. O nedenle haksız ihtiyati tedbir nedeniyle açılan tazminat davası bakımından fiili zarar ve kâr mahrumiyetinden söz etmek yerinde olacaktır. Haksız ihtiyati tedbir uygulaması kural olarak ve genellikle fiili zarara yanı mevcut malvarlığında eksilmeye neden olmaz. Ancak somut olayda olduğu gibi malvarlığında meydana gelecek kesin/muhtemel artışın önlenmesi kârdan mahrumiyet olarak adlandırılır ve tazmini gerekir. Ancak herhangi bir somut uyuşmazlıkta iddia sahibi kârdan mahrumiyetin yanı sıra fiilî zararının varlığını da kanıtladığı takdirde tazminat miktarına hükmedilirken bu fiili zarar da dikkate alınabilir.
Başka bir anlatım şekliyle bazı zararlar malvarlığının net (safi) miktarını azaltır, bazıları da bu varlığın artmasına engel olurlar. Bunlardan birinci tür zarara fiilî zarar, ikincisine yoksun kalınan kar (Lucrum Cessans) adı verilir. Kar yoksunluğu zararlarında, malvarlığının zarar verici olaydan önceki durumu ile sonraki durumu arasında bir değişiklik yoktur. Ancak zarar verici olay meydana gelmeseydi genelde malvarlığında bir çoğalma oluşacağı da kuşkusuzdur. Bu nedenle belirtmek gerekir ki kar yoksunluğu varsayımsal (farazi) bir hesaba dayanmaktadır. Burada zarar, malvarlığının olaydan sonraki durumu ile çoğalma ihtimali gerçekleşseydi arzedeceğî durum arasındaki farkı teşkil eder.
Haksız ihtiyati tedbir nedeniyle maddi zararın yanı sıra manevi zararın da istenebileceği kabul edilmektedir. Ancak manevi zararın istenebilmesi için TBK m. 58’deki şartların gerçekleşmesi gerekir. Bu bakımdan hem ihtiyati tedbirin objektif haksızlığının hem de tedbir koyduran tarafın kusurunun ispat edilmesi gerekir. Zira haksız ihtiyati tedbirden doğan kusursuz sorumluluk varsayımı sadece maddi zararlar için geçerlidir. Buna ilişkin Yargıtay kararında kısaca: “Dava, haksız ihtiyati tedbire dayalı maddi ve manevi tazminatın tahsiline dair olup, davalı tarafça ihtiyati tedbir kararı tesis edilen ve … 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin … esas, … karar sayılı dava dosyası üzerinden açılan davanın reddedilerek kesinleştiği dosya içeriğiyle sabittir. İlk davada tedbir kararı alındığı ve bu dava da reddedilerek kesinleştiğine göre; mahkemece varsa davacının maddi tazminat talebinin kusursuz sorumluluk ilkesine göre, manevi zararın ise davalının kusurla olduğunu kanıtlamak suretiyle isteyebileceği…” şeklinde ifade edilerek manevi tazminat için kusurun kanıtlanması koşuluna vurgu yapılmıştır.
Uygun illiyet bağı;
Haksız ihtiyati tedbir nedeniyle tazminat davası açan davacının ödenmesini istediği zarar ile haksız ihtiyati tedbir arasında uygun illiyet bağı bulunması gerekmektedir. Diğer bir deyişle, mahkemenin verdiği ihtiyati tedbir kararı, genel hayat tecrübelerine ve olayların doğal akışına göre, varlığı iddia edilen zarara yol açabilecek nitelikte olmalıdır. Nitekim Yargıtay da vermiş olduğu bazı kararlarda bu duruma işaret etmiştir. Örneğin: “…Dava haksız ihtiyati tedbir kararı alınıp infaz edilmiş olmasından doğma tazminat isteğine ilişkindir… Bu davada ihtiyati tedbir kararının kendiliğinden mürtefi bulunduğu dönemden sonrasına ait zararın da istek doğrultusunda hüküm altına alındığı görülmektedir. Oysa zararın bu bölümü ile davalının ihtiyati tedbir kararı almış alması arasında uygun illiyet bağı yoktur. Çünkü varsa sözü edilen zarar ihtiyati tedbir kalktıktan sonra gerçekleşmiştir. O halde bu bölüm isteğin illiyet bağının olmaması nedeniyle reddine karar verilmek gerekirken…” şeklindeki kararıyla ihtiyati tedbir kararı ile iddia edilen zarar arasındaki illiyet bağını gözetmiştir.
Eldeki somut uyuşmazlık açısından şartların incelenmesi;
1-… 2. Fikrî ve Sınaî Haklar Mahkemesinin … esas sayılı dosyasında birleştirilen … esas sayılı dosya kapsamında yargılama devam ederken davalı birleşen dosya davacılarının talebi üzerine tedbir kararının verildiği, yargılama sonucunda bu davanın davacısı tarafından vaki herhangi bir tecavüzün olmadığının tespiti ve menfi tespit davasının kabulü ve bu davanın davalıları tarafından tecavüzün önlenmesi talebiyle açılan karşı davalarının reddine karar verildiği, anılan kararın Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2010/15685 esas ve 2011/497 karar sayılı 21/01/2011 ilamı ile onanarak kesinleştiği, dolayısıyla haksız ihtiyati tedbir nedeniyle tazminat davası açılabilmesinin maddi koşullarının, (tedbirin haksızlığı, zarar ve illiyet bağı) eldeki dava açısından oluştuğu, HMK m. 399 f.3’te ifadesini bulan “Tazminat davası açma hakkı, hükmün kesinleşmesinden veya ihtiyati tedbir kararının kalkmasından itibaren, bir yıl geçmesiyle zamanaşımına uğrar” hükmü gereğince tazminat davası açma hakkının zamanaşımına uğramadığı, tedbir kararını veren mahkeme olarak HMK 399/2 gereği mahkememizin görevli ve yetkili olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
2-Tazminat hesaplamasında baz alınacak sürenin tespiti yönünden; 28/06/2005 tarihinde tedbir kararı verilmiş olup 08/07/2005 tarihinde teminatın yatırılması ile kararın infaz edilebilir hale geldiği, icraya ilk kaydın 18/07/2005 tarihinde oluşturulduğu 18/11/2005 tarihinde tedbir kararının kaldırıldığı dikkate alındığında kararın 123 gün süreyle infaz edildiği, kararın verilme ve kaldırılma tarihleri baz alınarak yapılan hesaplamaya göre 143 günlük süre hesaplaması yönünden her ne kadar izahı yapılan mevzuat ve yargı uygulamalarımız gereği tedbir kararının alınmasının dahi tazminat sorumluluğunu doğurduğu kabul olunmakla ise de yargılama safahatinde tedbir kararının verilme tarihi ile teminat sonrası icra edildiği tarih aralığında hesaplamada dikkate alınması gerekli bir zararın ispatlanamadığı dolayısıyla bu dönem yönünden zarar hesabının yapılamayacağı kanaatiyle 123 gün üzerinden davacının zararının hesaplanması yoluna gidilmiştir.
3-Zarar hesaplanmasında tedbir kaldırma kararı sonrası 6 aylık periyottaki satışlar ve kar marjları dikkate alınmış olup, davacının ilacının bedelinin, ilgili sosyal güvenlik kuruluşu tarafından satın alınarak bedelinin ödenmesi kararını alabilmesi yani geri ödeme üstesine eklenmesi için … Hacmin %1 pazar payına sahip olması ve en az 5 ay piyasada bulunması şartlarını yerine getirmiş olmasının gerektiği, dolayısıyla davacı yanın, ihtiyati tedbir kararı verilmemiş olsaydı da, ilaçlarının geri ödeme listelerine eklenmesine kadar satış yapamayacağı, ilgili sosyal güvenlik kuruluşunun geri ödeme listesine alma kararını bekleyecek olduğu yönündeki iddia dikkate alınmamıştır. Zira bilirkişi heyet raporunda da tespit olunduğu üzere anlatılan bu süreç doğru ve geçerli olsa bile ihtiyati tedbir kararı bu süreci aynı şekilde uzatmış bulunmaktadır. Kaldı ki sunulan belgelerden davaya konu ilaçların 30/06/2005 tarihi itibarı ile SGK geri ödeme listelerine girmiş olduğu davalıların geri ödeme listelerine ilişkin itirazlarının yerinde olmadığı sonucuna ulaşılmış yine kar oranlarına ilişkin itiraza dayanak mevzuatın bahse konu ilaçların listeye giriş tarihinden önce yürürlükten kalktığı anlaşılmıştır.
4-Kar marjına yönelik itirazlar yönünden davacı vekilinin ilk heyet raporundaki değerlendirmeye itiraz etmemiş olması, dava dilekçesinde %53,4 kar marjı üzerinden zarar hesabı talebi dikkate alındığında, bu oranı aşan hesaplamaların talebi aştığı dikkate alınarak davacının talebiyle sınırlı olmak üzere bu miktar üzerinden yapılan hesaplamalar hükme esas alınmış olup, davalıların kar marjına yönelik itirazlarının rapordaki maliyet, kar oranı hesaplamaları ve sektör değerlendirmeleri dikkate alındığında yerinde olmadığı, kar marjını sınırlayan herhangi bir düzenlemenin bulunmadığı bu oran üzerinden yapılan hesaplamanın yerinde olduğu kanaatiyle itirazlar dikkate alınmamıştır.
5-Davacıya ait 2005-2006 yılı ticari defterlerin ait açılış onaylarının e.TTK. mad. 69 hükmü gereğince yasal süresinde yaptırılmış olduğu, yevmiye defterinde e.TTK mad. 70/6-son hükmü gereğince bulunması gerekli kapanış ve envanter defterinde e.TTK mad. 72/3 hükmü gereğince bulunması gerekli kapanış tasdiklerinin yasal süresinde yaptırılmış olduğu, dolayısı ile davacı defterlerinin TTK ilgili hükümleri yönünden usulüne uygun tutulduğu, her üç defter sonuçlarının birbiri ile ve ilgili belgelerle uyum arz ettiği, defterlerin delil niteliği taşıdığı raporda tespit olunmuştur.
6-Mahrum kalınan kâr hesabında uygulanabilecek yol, net satışlar ile satışların maliyeti arasındaki farkı ifade eden brüt satış kârından, diğer (pazarlama, genel yönetim gibi) işletme-faaliyet giderlerinden makul bir payın düşülmesi şeklinde olup; bu hesaplamada salt ilgili ürün grubu (ya da bölüm) bazında raporlanmış satış, maliyet ve kârlılık verilerinden hareket edilmesi gerekmektedir. Bu noktada yine raporlarda irdelendiği üzere 2005 Aralık ile 2006 Mayıs aylarındaki satış verilerinden hareket edilmesinin yerinde ve makul olacağı sonucuna ulaşılmıştır.
7-İzahı yapılan tespitler -süre, kar marjı, değerlendirmeye esas dönem, maliyet gider hesaplamaları ve diğer hususlar – ve kabuller kapsamında sunulan son rapordaki 123 günlük zarar miktarlarının tespit olunan %53,4 kâr marjı üzerinden yapılan hesaplamaya göre 6.616.364,61 TL ana para ve dava tarihine kadar işlemiş 11.965.921,89 TL olmak üzere toplam zararın 18.582.286,50 TL olduğu davacının dava tarihinden itibaren ayrıca ana paraya faiz talep edebileceği anlaşılmakla asıl alacağın dava tarihinden itibaren işleyecek reeskont faiziyle birlikte davacıya ödenmesi yönünden davanın kısmen kabulüne karar vermek gerekmiş fazlaya ilişkin talep reddolunmuştur.
8-Manevi tazminat yönünden ise; yukarıda izah olunduğu üzere her ne kadar haksız tedbire dayalı maddi tazminat talepleri kusursuz sorumluluk esasına dayalı ise de manevi tazminat yönünden kusur şartının gerektiği, davalıların ilaç sektöründe tanınmış önde gelen firmalar olduğu, davacıya ait ilaçların patente tecavüz teşkil edip etmeyeceği hususunun teknik bir değerlendirmeyi içerdiği dikkate alındığında patente tecavüz olmadığını bildiği ya da en azından bilmesi gerektiği, gerekli inceleme ve tespitleri yaptırmaksızın tedbir talebinde bulunmasının davalıyı meydana gelen zararda kusurlu kıldığı kabul olunmuş bu noktada talep olunan 100.000 TL’nin oluşan maddi zarar, eylemin ağırlığı kusur durumu hak ve nesafet gözetildiğinde yerinde olduğuna kanaat getirilmekle bu yöndeki talebin tümden kabulüne karar vermek gerekmiştir.
Tüm dosya kapsamı sunulan bilirkişi raporları izahı yapılan mevzuat kapsamında değerlendirildiğinde; davacının maddi tazminat davasının kısmen kabulü ile 6.616.364,61 TL asıl alacak, 11.965.921,89 TL dava tarihine kadar işlemiş faiz olmak üzere toplam zararın 18.582.286,50 TL nin asıl alacağın dava tarihinden itibaren işleyecek reeskont faiziyle birlikte davacıya ödenmesine fazlaya ilişkin talebin reddine ve manevi tazminata yönelik davanın tümden kabulüne karar vermek gerekmiş aşağıdaki şekilde hüküm tesis olunmuştur.
HÜKÜM :Yukarıda gerekçesi açıklandığı üzere,
1-Davacının maddi tazminat davasının KISMEN KABULÜ ile, 6.616.364,61 TL asıl 11.965.921,89 TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 18.582.286,50 TL’nin asıl alacağın dava tarihinden itibaren işleyecek reeskont faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine,
2-Davacının manevi tazminat davasının KABULÜ ile, 100.000,00 TL manevi tazminatın dava tarihinden işleyecek reeskont faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya ödenmesine,
3-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi uyarınca hesap olunan 1.269.355,99 TL karar harcından peşin yatırılan 332.238,55 TL’nin mahsubu ile kalan 937.117,44 TL bakiye karar harcının davalılardan tahsili ile hazineye irat kaydına,
4-a)Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca kabul edilen maddi tazminat talebi üzerinden hesap olunan 274.447,87 TL vekalet ücretinin davalılardan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davacıya verilmesine,
b)Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca kabul edilen manevi tazminat talebi üzerinden hesap olunan 13.450,00 TL vekalet ücretinin davalılardan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davacıya verilmesine,
5-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca ret edilen maddi tazminat talebi üzerinden hesap olunan 125.531,77 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davalılara verilmesine,
6-Davacı tarafından yapılan: 8.500,00 TL bilirkişi ücreti, 703,35 TL posta gideri olmak üzere toplam 9.203,35 TL’nin -ret ve kabule göre hesaplanan- 7.685,15 TL’si ve 332.256,95 TL harç (peşin+başvuru) olmak üzere toplam 339.942,10 TL yargılama giderinin davalılardan alınarak davacıya verilmesine, kalan giderin davacı üzerinde bırakılmasına,
7-Davalı tarafından yapılan: 200,00 TL posta giderinin -ret ve kabule göre hesaplanan- 32,99 TL’sinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine, kalan giderin davalılar üzerinde bırakılmasına,
8-Yatırılan gider avanslarından kullanılmayan kısmının talep halinde ve karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,
Dair taraf vekillerinin yüzüne karşı, (HMK 345/1 md. gereğince) gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Mahkememize veya başka bir yer mahkemesine dilekçe ile başvurmak ve istinaf harcı ile gerekli giderlerin tamamı ödenmek suretiyle, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı. 07/02/2020

Katip …
¸

Hakim …
¸

Bu belge 5070 sayılı elektronik imza kanunu kapsamında E-İMZA ile imzalanmıştır