Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2015/273 E. 2019/270 K. 20.06.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2015/273
KARAR NO : 2019/270

DAVA : Marka Hakkına Tecavüz, Maddi ve Manevi Tazminat
DAVA TARİHİ : 31/12/2015
KARAR TARİHİ : 20/06/2019

Mahkememizde görülmekte bulunan marka hakkına tecavüz, maddi ve manevi tazminat davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, müvekkili şirketin 1946 yılında İtalya’da kurulduğunu ve kısa sürede … şirketler grubu olarak 27 ülkede şirketler kurmuş, ürünleri ile dünyanın her noktasına ulaşmayı başarmış olduğunu, müvekkilin yoğun üretim, pazarlama ve tanıtım faaliyetleri neticesinde çikolata ve şekerleme sektöründe tüm dünyada tanınan, dünya çağında dördüncü büyük çikolata ve şekerleme üreticisi unvanına kavuşmuş olduğunu, davalı şirketin çikolata-şekerleme türünden ürün ambalajları üzerinde, müvekkilinin çikolata ve şekerleme türünden ürünler üzerinde tescilli olan … sayılı AMBALAJ ŞEKLİ, … sayılı ŞEKİL ve… sayılı ÜRÜN ŞEKLİ markalarının yoğun derecede benzerlerini, müvekkilinin tescilli ŞEKİL markalarında yer alan kompozisyonu neredeyse birebir taklit etmek suretiyle … isimli iki ayrı ambalaj kompozisyonu üzerinde kullanmakta olduğunun tespit edildiğini, davalıya karşı 2006 yılında … 4. FSHHM’nin … esas sayılı dosya ile dava açtıklarını, karşı tarafında müvekkilinin markalarının hükümsüzlüğü talepli karşı dava açtıklarını, yapılan ilk yargılamada davalının asıl ve karşı davanın reddine karar verilmiş ise de Yargıtay’ca müvekkili lehine bozulmasına karar verildiğini, yapılan yargılama sonucunda asıl davanın kabulüne, karşı davanın reddine karar verildiğini, Yargıtay’ca davalının temyiz talebinin reddine karar verildiğini, davalının müvekkili aleyhine marka tecavüzü ve haksız rekabet teşkil ettiğinin yargı kararı ile de sabit olduğunu, davalı şirketin söz konusu kullanımlar neticesinde yarattığı haksız rekabet konusu ambalajlarını halihazırda kullanmaya devam ettiğini, davalı eyleminin müvekkili maddi ve manevi zarara uğrattığını iddia ederek, davalının … ibareli ürün ambalajları ile, müvekkili aleyhine yarattığı haksız rekabet sebebiyle TTK madde 56 ve ayrıca marka tecavüzü sebebiyle markayı kullanmak yoluyla elde ettiği kazanca göre tazminat miktarının ayrı ayrı hesaplanmasına, şimdilik 1.000.000,00 TL maddi ve 100.000,00 TL manevi tazminatın marka tecavüzü ve haksız rekabetin işlenmeye başlandığı tarihten itibaren, merkez bankasının Türk lirasına uygulamış olduğu senelik en yüksek mevzuat faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle, müvekkili şirketin çikolata sektöründe faaliyet gösterdiğini; müvekkilin ürettiği ürünler ve yarattığı markalarla Türkiye’de ve yurtdışında tanınmış bir firma olduğunu; müvekkil şirketin halen çikolata, çikolata kaplamalı ürünler, bisküvi, gofret, şeker ve kek üretimi yaptığını; 1500’ü aşkın çalışan sayısıyla ülkemize önemli katma değer yaratan, ürettiği ürünleri 90’ı aşan ülkeye İhraç eden saygın bir şirket olduğunu, müvekkili şirketin ürünleri üzerinde kullanmak üzere … tescil nolu “…” ibareli kelime markasını TPMK nezdinde tescil ettirdiğini, sonrasında bu markayı kullanacağı ambalajı da tescil ettirmek amacıyla “…+Şekil” ibareli … sayılı dosyasıyla 09/12/2004 tarihinde başvuruda bulunduğunu, tescil başvurusunun davacının itirazı üzerine 30.sınıftaki emtialar bakımından tescil talebinin reddine karar verildiğini, … 4. FSHHM’de davacının açtığı davanın karar düzeltme aşamasında olduğunu, davacı şirketin tazminat taleplerinin zamanaşımına uğradığını, davacı yanın tazminat taleplerinde kötü niyetli olduğunu, müvekkili şirketin kastı ve kötüniyet teşkil eden bir kusuru olmadığını, müvekkili şirketin markalarını tescile dayalı kullanımı için geçmişten beri özen gösterdiğini, TPMK nezdinde kelime markası olan “…” ibaresine … sayı ile tescil ettirdiğini, müvekkilinin davacı markalarıyla iltibas yaratmak suretiyle haksız kazanç elde etmek gibi bir düşüncesinin olmadığını, davacının kötüniyet iddiasının, maddi ve manevi tazminat taleplerinin dayanaksız olduğunu belirterek, öncelikle davanın zamanaşımına uğramış olması yönünden usulden, haksız ve mesnetsiz davanın esastan reddini talep etmiştir.
Dosyada tarafların bildirdikleri tüm deliller toplanmış, TPMK kayıtları getirtilmiş, bilirkişi incelemesi yaptırılarak raporlar ve ek rapor alınmıştır.
Türk Patent ve Marka Kurumu’ndan gelen cevabi yazının incelenmesinde; … tescil nolu markanın sahibinin …olduğu ve 30.sınıf emtialarında tescilli olduğu, … tescil nolu markanın sahibinin …olduğu ve 30.sınıf emtialarında tescilli olduğu, … tescil nolu markanın sahibinin …olduğu ve 30.sınıf emtialarında tescilli olduğu anlaşılmıştır.
Mahkememizce alınan 08/03/2017 havale tarihli raporda bilirkişilerce, “…nın davalı …den markaya tecavüz ve haksız rekabet nedeni ile davalının 2006-2009 döneminde elde ettiği kazanç tutarının 142.628,57TL’sini talep edebileceği kanaatine varılmıştır.” şeklinde görüş bildirildiği anlaşılmıştır.
Davacı vekilinin bilirkişi raporuna itiraz dilekçesinde, bilirkişiler tarafından yapılan tespit ve değerlendirmenin tamamının, inceleme için gerekli olan bilgi, belge ve kayıtların davalı tarafından önemli ölçüde eksik şekilde sağlanmış olması ve davalının sunduğu ticari defterlerin delil niteliği dahi taşımaması nedeniyle eksik ve hatalı bir incelemeye dayandığını, hükme esas alınmasının mümkün olmadığını belirterek, dosyadaki eksikliklerin tamamlanması sonrasında dosyanın yeni bir bilirkişi heyetine tevdi edilerek rapor alınmasını talep ettiği anlaşılmıştır.
Davalı vekilinin bilirkişi raporuna itiraz dilekçesinde, raporun yalnızca mali incelemeyi kapsadığını, diğer yönlerden herhangi bir incelemeyi içermediğini, dilekçe ekinde eksiklikler ile ilgili belgeleri sunduklarını, dava tarihinden önceki 10 yıllık süre dikkate alınarak hesaplamanın yapıldığını, bu süre bakımından hesaplamanın zamanaşımı def’i taleplerinin dikkate alınmaksızın yapıldığını belirterek, itiraza neden olan eksikliklerin giderilmesi bakımından keşif kararı verilmek suretiyle müvekkili şirketin dafter ve kayıtlarında inceleme yapılmasına, tazminat miktarı hesabında dikkate alınacak süre yönünden dava tarihinden geriye doğru 10 yıllık genel zamanaşımının uygulanmasının yasaya ve Yargıtay kararlarına aykırı olması nedeniyle BK’nun 72.maddesi gereğince dava tarihinden geriye doğru 2 yıllık süreyi kapsayacak şekilde bilirkişi incelemesi yapılmasını talep ettiği anlaşılmıştır.
Mahkememizce yapılan 13/04/2017 tarihli oturum 1 nolu ara kararı uyarınca dosyada rapor sunan muhasip bilirkişinin yanına, elektronik kayıtlara yönelik inceleme yapmaya ehil bilirkişi atanarak, keşfen inceleme yapılmasına karar verildiği ve keşfin yerine getirildiği ve bilirkişilerin raporunu sunduğu anlaşılmıştır.
Alınan 11/07/2017 tarihli raporda bilirkişilerce “…’nın davalı …Tic.A.Ş.’den markaya tecavüz ve haksız rekabeti nedeni ile davalının 2006-2009 döneminde elde ettiği kazanç tutarı 142.582,27 TL’nı talep edebileceği kanaatine varılmıştır.” şeklinde görüş bildirildiği anlaşılmıştır.
Taraf vekillerinin bilirkişi raporuna itiraz ettikleri, davacı vekilinin dosyada eksikliklerin giderilmesi gerektiği eksiklikler tamamlandıktan sonra yeni rapor alınması talebinde bulunduğu, dosyada eksikliklerin tamamlanması için talep edilen kurumlara müzekkere yazılarak eksikliklerin giderildiği ve dosyanın ek rapor alınmak üzere bilirkişilere tevdi edildiği anlaşıldı.
Bilirkişiler ek raporda; “… 4. FSHHM’nin … esas sayılı dosyasının mahkeme arşivindeki belgeleri ile … Vergi Dairesi’nden gelen belgeler üzerinde taraf vekillerinin de iştiraki ile duruşma salonunda yapılan incelemelerde …’nın davalı …’den markaya tecavüz ve haksız rekabeti nedeni ile davalının 2006-2009 döneminde elde ettiği kazanç tutarı 498.797,60 TL talep edebileceği kanaatine varılmış” şeklinde görüş bildirdikleri anlaşılmıştır.
Taraflar arasında görülerek kesinleşen ve iş bu davanın dayanağı olan, markaya tecavüz ve haksız rekabetin tespiti, önlenmesi, ortadan kaldırılması ve hükümsüzlüğe ilişkin … 4. FSHHM ‘nin … esas sayılı dosyası incelendiğinde; davacı vekili tarafından “müvekkilinin … ve … nolu ambalaj şekli markasının bulunduğunu, şekil markalarının özgün bir kompozisyon olduğunu, … ve … adlı ürünler üzerinde özgün ambalaj tasarımlarının kullanıldığını, davalının ise, müvekkilinin marka haklarına ve özgün nitelikteki ürün ve ürün ambalaj kompozisyonlarından kaynaklanan haklarına tecavüz ve haksız rekabet eden fiillerde bulunduğunu, müvekkilinin markalarının ayırt edilemeyecek ölçüde benzerlerinin davalı tarafından kendi ambalajları üzerinde kullanıldığını, ambalaj kompozisyonlarının ve ürün şekillerinin taklit edildiğini, bundan dolayı marka ve ürün ambalajlarıyla karışıklık yaratıldığını ürün şekilleri nedeniyle de taklidin söz konusu olduğunu, davalının, davacının kompozisyon tarzını ve bu kompozisyonlarda yer alan unsurların neredeyse birebir taklit ettiğini, özgün ürün şekli nedeniyle de taklidin söz konusu olduğunu, davalının bu eylemlerinden dolayı müvekkilinin itibar kaybı maddi ve manevi zararlara uğrayacağını” iddiası ile … markalı davalı ürün ve ambalajlarının, davacının … nolu ambalaj şekli markasına karşı iltibas suretiyle marka tecavüzü ve … ve … markalı ambalaj kompozisyonlarını ve özgün ürün şekline iltibas suretiyle yarattığı markaya tecavüz ve haksız rekabetin tespiti, davalının marka tecavüzünün ve haksız rekabet durumlarının önlenmesi, sonuçlarının ortadan kaldırılması talepli olarak davasını açtığı, davalının cevap ve karşı dava dilekçesinde;“ürün ambalajlarında kullanılan … markasının dava dışı … Ltd. Şirketi adına … sayı ile tescilli olduğunu, ambalaj şekli markasının ise … sayı ile tescil başvuru işlemlerinin devam ettiği, dolayısıyla markaya tecavüzün ve haksız rekabetin söz konusu olmadığını, ürün ve ambalajlar yönünden karıştırma ihtimalinin bulunmadığı,, ürün şeklinin özgün olmayıp dünyada herkesçe kullanılan şekil olduğunu, davacının dayandığı marka ve ambalaj tasarımlarındaki figürlerin tüketicinin tercihini etkilemeyen hiçbir ayırt edici gücü bulunmayan figür ve unsurlar olduğunu, … markaları nedeniyle bu markalar hükümsüz kılınmadan müvekkiline karşı dava açılmayacağı, dolayısıyla açılan davanın haksız olduğunu” savunarak asıl davanın reddi ile karşı dava olarak “davacının … ve … nolu markalarının tescil edilemeyecek türden markalar olduğu, bu markalarda yer alan figürlerin ticaret alanında herkes tarafından kullanılan işaretler niteliğinde olduğu, içindeki ürünün cinsini ve vasfını göstermesi bakımından zorunlu olduğu, tek bir kişinin tekeline verilemeyeceği, bu kompozisyonların özgün olmadığı, ürün şeklinin de özgün olmadığı, dünyada herkesçe kullanılan şekiller olduğu, ayırt ediciliğinin bulunmadığı, davacı şirketin Türk firmalarına baskı yaptığı” savunarak davacı-karşı davalıya ait … nolu marka ile … nolu markanın hükümsüzlüğü ve sicilden terkinini talep etmiş, mahkememizce 26/05/2010 tarihli karar ile asıl ve karşı davanın reddine karar verilmiş, iş bu kararın temyizi üzerine Yüksek Mahkeme’ nin 24/01/2013 tarih ve 2010/11021 Esas, 2013/2604 Karar sayılı bozma ilamı ile; “… 4. FSHHM’nin …-… sayılı dosyasında davalı-karşı davacıya ait … no’lu …+şekil ibareli başvuru ile davacı-karşı davalıya ait …, … no’ lu (iş bu davada dayanılan) şekil markalarının iltibasa yol açacak şekilde benzer olduğu gerekçesiyle TPE YİDK kararının iptali istemi ile iş bu davanın davacı-karşı davalısı … aleyhine açılan davanın reddine ve yine birleşen iş bu davanın davacı-karşı davalısı … tarafından açılan kısmen redde ilişkin TPE YİDK kararının iptali davasının ise kısmen kabulüne karar verildiği ve bu kararın dairenin onama ilamı ile onandığı” dan bahisle, ” … 4 FSHHM’ nin …-… sayılı dosyası değerlendirilmek ve gerektiğinde çekişkiyi giderecek uzman bilirkişiden rapor alınarak tarafların iddia ve savunmaları üzerinde durulup, sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği” nden bahisle karar bozulmuş, bunun üzerine dava dosyası mahkememizin … esas sırasına kaydolunmuş, uyulan bozma ilamı doğrultusunda sürdürülen yargılama sonucunda, 02.10.2014 tarih 2013/241 Esas, 2014/213 karar sayılı kararı ile … 4 FSHHM’ nin kesinleşen …-… sayılı kararı ile buna ilişkin Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’ nin 24/01/2012 tarih, 2010/2188 Esas, 2012/665 karar sayılı bozma ilamı ve bozma sonrasında alınan bilirkişi görüşü dayanak gösterilmek suretiyle, mahkememizşz 02.10.2014 tarihli karar ile asıl davanın kabulü ile davalının Nutymax ibareli davaya konu ürün şekil ve ambalajı nedeniyle eyleminin, davacının marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet teşkil ettiğinin tespitine, bu tecavüz ve haksız rekabetin önlenmesine, sonuçlarının ortadan kaldırılmasına, davalının dava konusu ürün ambalajlarının ürünler, afiş, ilan, broşür ve her türlü reklam ve tanıtım malzemeleri üzerinde kullanmasının önlenmesine, bu ürün ve ambalajın üretiminin, satışının, dağıtımının, ithalinin, ihracının, satışa sunulmasının önlenmesine, bu şekildeki ürün, ambalaj, ilan, reklam, broşür, afiş ve benzeri ticari tanıtım malzemelerinin toplatılarak muhafazasına ve karar kesinleştikten sonra imhasına, karşı davanın ise reddine karar verilmiş, iş bu karar Yargıtay 11. Hukuk Dairesi Başkanlığının 2014/18051 Esas, 2015/3592 Karar, 16.03.2015 tarihli ilamıyla onanmış, vaki karar düzeltme talebi üzerine aynı Hukuk Dairesinin 2015/7617 Esas, 2016/1177 Karar, 09.02.2016 tarihli ilamıyla karar düzeltme talebinin REDDİNE karar verilmiş olmakla, hükümün 09.02.2016 tarihinde kesinleştiği anlaşılmıştır.
Dava, 556 sayılı KHK hükümleri uyarınca açılmış marka tecavüzünden kaynaklanan ve TTK hükümlerine dayalı olarak haksız rekabetten kaynaklı maddi ve manevi tazminat talebine ilişkindir.
556 sayılı MarkKHK, 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanununun (SMK) 10/01/2017’de Resmi Gazete’de yayımlanmasıyla beraber yürürlükten kalkmıştır. Bu doğrultuda derdest davalara hangi mevzuatın uygulanacağının açıklanması zarureti doğmuştur. Kanunlar kural olarak yürürlüğe girdiği tarihten itibaren ileriye etkili olarak uygulanırlar; ancak kanunun geçmişe etkili olarak uygulanacağına ilişkin bir hüküm ihdas edilmiş ise kanun geçmişe etkili olarak uygulanabilir. Kanunun yürürlüğü düzenleyen 192. maddesinin “a” ve “b” bendinde yer alan ileri yürürlük hükümleri istisna olmak üzere, kanunun diğer hükümlerinin SMK’nın yayımı tarihinde yürürlüğe girecek olup; SMK’nın geçmişe etkili olarak uygulanmasına ilişkin bir hükmün bulunmadığı, dolayısıyla yürürlüğe girdiği 10/01/2017’den itibaren ileriye etkili olarak uygulanacağı görülmüştür. Bu doğrultuda SMK’nın, yürürlüğe girmesinden önce ikame edilen ve takiben anılan düzenlemenin yürürlüğe girdiği sırada derdest olan ve söz konusu Kanun’un yürürlük tarihinden önce gerçekleşen olaylara yönelik davalara SMK değil, MarkKHK uygulanacaktır.
Markaya tecavüz ve haksız rekabete ilişkin hususlar yukarıda izahı yapıldığı üzere kesinleşmiş mahkeme ilamıyla sabit olduğundan mevcut yargılamanın konusunu oluşturmamaktadır.
556 sayılı KHK’nın “MARKA SAHİBİNİN TALEPLERİ” başlıklı 62. Maddesine göre; Marka hakkı tecavüze uğrayan marka sahibi, mahkemeden, aşağıdaki taleplerde bulunabilir: a) Marka hakkına tecavüz fiillerinin durdurulması, b) Tecavüzün giderilmesi ve maddi ve manevi zararın tazmini, c) (Değişik bent: 03/11/1995 – 4128/5 md.) Marka hakkına tecavüz dolayısı ile üretilmesi veya kullanılması cezayı gerektiren eşya ile bu eşyaları üretmeye yarayan araç, cihaz, makine gibi vasıtalara el koyulması talebi. d) (c) bendi uyarınca el konulan ürünler üzerinde kendisine mülkiyet hakkının tanınması, (Bu durumda, söz konusu ürünlerin değeri, tazminat miktarından düşülür. Bu değer, kabul edilen tazminatı aştığı zaman, marka sahibinin fazlayı karşı tarafa ödemesi gerekir.). e) (Değişik bent: 03/11/1995 – 4128/5 md.) Marka hakkına tecavüzün devamını önlemek üzere tedbirlerin alınması, özellikle bu maddenin (c) bendine göre el koyulan ürünlerin ve araçların üzerlerindeki markaların silinmesi veya marka hakkına tecavüzün önlenmesi için kaçınılmaz ise imhası talebi. f) Marka hakkına tecavüz eden kişi aleyhine verilen mahkeme kararının, masrafları tecavüz eden tarafından karşılanarak, ilgililere tebliğ edilmesi ve kamuya yayın yoluyla duyurulması.
Yine aynı KHK nın “TAZMİNAT” başlıklı 64. Vd Maddelerine göre “Marka sahibinin izni olmaksızın, marka taklit edilerek üretilen ürünü üreten, satan, dağıtan veya başka bir şekilde ticaret alanına çıkaran veya bu amaçlar için ithal eden veya ticari amaçla elde bulunduran kişi, hukuka aykırılığı gidermek ve sebep olduğu zararı tazmin etmekle yükümlüdür. Taklit markayı herhangi bir şekilde kullanmakta olan kişi, marka sahibinin markanın varlığından ve tecavüzden kendisini haberdar etmesi ve tecavüzü durdurmasını talep etmesi halinde veya kullanmanın kusurlu bir davranış teşkil etmesi halinde, sebep olduğu zararı tazmin etmekle yükümlüdür. Madde 65 – Marka sahibi, markanın kendi izni olmaksızın taklit edilerek kullanılması sonucunda uğramış olduğu zarar miktarının belirlenmesi için tazminat yükümlüsünden markanın kullanılması ile ilgili belgeleri vermesini talep edebilir. Madde 66 – Marka sahibinin uğradığı zarar, sadece fiili kaybın değerini değil, ayrıca marka hakkına tecavüz dolayısıyla yoksun kalınan kazancı da kapsar. Yoksun kalınan kazanç, zarar gören marka sahibinin seçimine bağlı olarak, aşağıdaki değerlendirme usulerinden birine göre hesap edilir: a) Marka hakkına tecavüz edenin rekabeti olmasaydı, marka sahibinin markanın kullanması ile elde edilebileceği muhtemel gelire göre, b) Marka hakkına tecavüz edenin, markayı kullanmak yoluyla elde ettiği kazanca göre, c) Marka hakkına tecavüz edenin, markayı bir lisans anlaşması ile hukuka uygun şekilde kullanmış olması halinde ödemesi gereken lisans bedeline göre, yoksun kalınan kazancın hasaplanmasında, özellikle markanın ekonomik önemi, marka hakkına tecavüz edildiği anda geçerlilik süresi ve tecavüz sırasında markaya ilişkin lisansların sayısı ve çeşidi gibi etkenler göz önünde tutulur. Madde 67 – Marka üzerinde tasarruf yetkisi olan kişi, yoksun kalınan kazancın hesaplanmasında, 66 ncı maddenin ikinci fıkrasının (a) veya (b) veya (c) bendlerinde belirtilen değerlendirme usullerinden birini seçmişse; mahkeme, ürünün satışında markanın ekonomik bakımdan önemli bir katkısının bulunduğu kanaatına vardığı takdirde, kazancın hesaplanmasında makul bir payın daha eklenmesine karar verir. Markanın ilgili ürüne ekonomik bakımdan önemli bir katkısının olduğunun kabul edilebilmesi için, ilgili ürüne olan talebin oluşmasında markanın belirleyici etken olduğunun anlaşılmış olması gerekir. Madde 68 – Marka hakkına tecavüz eden tarafından markanın kötü veya uygun olmayan bir şekilde kullanılması sonucunda, markanın itibarı zarara uğrarsa, marka sahibi, bu nedenle, ayrıca tazminat isteyebilir. Madde 70 – Marka hakkına tecavüzden doğan özel hukuka ilişkin taleplerde, zamanaşımı süresi için, Borçlar Kanununun zamanaşımına ilişkin hükümleri uygulanır.
Haksız rekabet, TTK m.54 vd. maddelerinde düzenlenmiş olup, dürüstlük kuralına aykırı olarak ekonomik düzeni bozan, ekonomik düzenin aktörleri aleyhine sonuçlar doğuran hareket ve fiillerin tümünü ifade eder. Haksız rekabet hukuku da haksız fiilin bir türü olarak, haksız rekabet faili ile mağduru arasında dürüstlük kuralına uyma şeklinde hukuk düzeni tarafından tahmil edilen vazifeye muhalefet sebebiyle doğan bir zararı veya zarar tehlikesini bertaraf etmeyi amaçlayan hukuki bir kurumdur. Haksız rekabette korunan hak herkese karşı ileri sürüiebilen mutlak bir hak olup bu hakkın mutlaka ticari bir işletme ile ilgili olmasına ve tarafların rakip olmasına da gerek yoktur.
Dürüstlük kurallarına aykırı olmamak koşulu ile herkes başkasının emeğinin sonuçlarından yararlanarak daha iyisini gerçekleştirmek ve rekabete katılmak hakkını haizdir. Ancak, dürüstlük kurallarının ihlal edildiği noktada koruma başlar. Haksız rekabet hukukunun konusu, dürüstlük ilkesine aykırı ticaret yönetim ve uygulamalarına karşı çabayı, birikimi ve yatırımı kapsayan emeğin korunmasıdır.
TTK m.56 hükmüne göre, “haksız rekabet sebebiyle müşterileri, kredisi, mesleki itibarı, ticari faaliyetleri veya diğer ekonomik menfaatleri zarar gören veya böyle bir tehlikeyle karşılaşabilecek olan kimse; a) Fiilin haksız olup olmadığının tespitini, b) Haksız rekabetin men’ini, c) Haksız rekabetin sonucu olan maddi durumun ortadan kaldırılmasını, haksız rekabet yanlış veya yanıltıcı beyanlarla yapılmışsa bu beyanların düzeltilmesini ve tecavüzün önlenmesi için kaçınılmaz ise, haksız rekabetin işlenmesinde etkili olan araçların ve malların imhasını, d) Kusur varsa zarar ve ziyanın tazminini, e) Türk Borçlar Kanununun 58 inci maddesinde öngörülen şartların varlığında manevi tazminat verilmesini, isteyebilir. Davacı lehine ve (d) bendi hükmünce tazminat olarak hâkim, haksız rekabet sonucunda davalının elde etmesi mümkün görülen menfaatin karşılığına da karar verebilir”. Davacının talep edebileceği maddi ve manevi tazminat TTK m.56 hükmü çerçevesinde olacaktır.
Bir haksız fiil çeşidi olan haksız rekabet anlamında zarar, bir kimsenin müşterileri, kredisi, mesleki itibarı yahut diğer herhangi bir iktisadi çıkan bakımından mal varlığının mevcut durumuyla, haksız rekabet fiili olmasaydı arz edeceği durum arasındaki farkı ifade eder. Haksız rekabet fiili ile hem fiili zarar hem de yoksun kalınan kar birlikte de gerçekleşebilir. Bu takdirde haksız rekabet mağduru bu iki zararı da talep edebilir.
Manevi tazminat talebi de yukarıdakı açıklamalar çerçevesinde TTK madde 56’ya dayalı olarak talep edilebilir. TTK m.56/1-e hükmüne göre, haksız rekabet sebebiyle müşterileri, kredisi, mesleki itibarı, ticari faaliyetleri veya diğer ekonomik menfaatleri zarar gören veya böyle bir tehlikeyle karşılaşabilecek olan kimse Türk Borçlar Kanununun 58’inci maddesinde öngörülen şartın varlığında manevi tazminat verilmesini isteyebilir.
BK m.58’e göre; kişilik hakkının zedelenmesinden zarar gören, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat adı altında bir miktar para ödenmesini isteyebilir. Hâkim, bu tazminatın ödenmesi yerine, diğer bir giderin biçimi kararlaştırabilir veya bu tazminata ekleyebilir; özellikle saldırıyı kınayan bir karar verebilir ve bu karann yayımlanmasına hükmedebilir. Yargıtay’ın yerleşik kararlarına göre, BK.’nun 58 (EBK m.49) maddesi, daha geniş bir kavram olan “şahsi menfaatin ihlali” esasına dayandığı halde, TTK.’nun 56 inci maddesi sadece “ekonomik menfaatin ihlaline” ve hatta böyle bir tehlikeye maruz kalınmasına istinat etmektedir. Söz konusu TTK m.56 ve BK m.58’inci maddelerin birlikte değerlendirilmesinden çıkan sonuca göre, hakimin haksız rekabet eylemi dolayısıyla manevi tazminata hükmedebilmesi için davacının iktisadi menfâati yönünden zararın veya tehlikenin ve kusurun mevcudiyeti yeterlidir.
Yargıtay kararlarına göre manevi tazminata hükmederken TTK m.18/2’deki “basiretli tacir gibi davranma yükümlülüğü”ne aykırı davranılıp davranılmadığı esasını dikkate almaktadır. Davalının basiretli bir tacir gibi davranması zorunluluğunun doğal sonucu, ticari yararın zarara uğratılmaması veya böyle bir tehlikeye maruz kalmayı önleyici davranışları da gerektirir.
Taraflar arasında görülen ve temyiz incelemesi sonucunda Yargıtay 11 Hukuk Dairesi Başkanlığının 2014/8822 Esas 2015/8570 Karar sayı 22/06/2015 tarihli ilamı ile onanarak 01/12/2016 tarihinde kesinleşen, talepler ve davaya dayanak yönünden iş bu davaya (tarafların itirazları ve zarar tespitine yönelik değerlendirmeler yönünden) emsal nitelikteki … 4. FSHHM … esas … karar sayılı kararı incelendiğinde; davacının markaya tecavüz ve haksız rekabete ilişkin kesinleşmiş mahkeme ilamını dayanak göstermek suretiyle tazminat taleplerinde bulunduğu, mahkemece yapılan yargılama sonucunda (gerekçeli karardan aynen) “Dava konusu uyuşmazlık … 2. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’ne 03/02/2005 tarih ve 2003/41 Esas, 2005/15 Karar sayılı ilamına dayalı olarak açılmış ise de davacı taraf dava dilekçesinde bu ilama konu ürün satış dönemlerini aşacak şekilde talepte bulunduğu, gerçekten de davacı taraf dava dilekçesinde … 2. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin anılan kararına dayanarak tazminat talebinde bulunmasına rağmen bu mahkeme kararına esas davanın açılış tarihini aşacak şekilde bir takım talepler ileri sürdüğü, … 2. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin kesinleşen … Esas sayılı davasının açılış tarihi 17/12/2003, Karar tarihi 03/02/2005 olmasına rağmen davacı taraf 2008 yılı da dahil olmak üzere tazminat talep ettiği, her ne kadar davacı taraf 2008 yılına kadar tazminat talep etmekte ise de, davalının marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet oluşturduğu kesinleşmiş mahkeme kararıyla sabit olan eylemi, … 2. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin … Esas sayılı davanın açıldığı tarih itibariyle mevcut olan ve bu mahkeme kararının ekinde yer alan 1-a, 1-b, 1-c, 2-a, 3-a, 3-b, 3-c kod numaraları Gofresh ürünlerine ilişkin olduğu, dolayısıyla esasen bu davanın açıldığı tarihten sonraki dönemi kapsayan taleplerle ilgili olarak kesinleşmiş ilama dayalı olarak tazminat talebinde bulunulması mümkün olmadığı, böyle bir talebin yapılması durumunda talebe konu ürünlerin marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet oluşturup oluşturmadıklarının yeni baştan incelenmesi ve araştırılmasının gerektiği, dolayısıyla davacının, … 2. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin anılan kararına konu dava tarihini aşan tazminat taleplerinin, salt kesin hüküm varlığı gerekçesiyle ve marka hakkına tecavüz ya da haksız rekabetin söz konusu olup olmadığı ayrıca araştırılmaksızın incelenmesinin mümkün olmadığı” tespit olunmakla birlikte “… davalı taraf yargılamanın son aşamasına kadar verdiği gerekçelerinde tazminat hesabının en son 22/06/2007 tarihine kadar yapılabileceğini, … 2. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin… Esas, … Karar sayılı kararının kesinleştiği 22/06/2007 tarihinden itibaren ürün ambalajlarını değiştirdiklerini ve bu tarihten itibaren farklı ambalaj kullanmaya başladıklarını belirterek bu tarihten sonraki dönem için tazminat hesabı yapılamayacağını beyan ettiği dikkate alınarak ve … 2. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin kesinleşen ilamına konu … ürünlerinin 22/06/2007 tarihine kadar aynı ambalajla üretim ve satışının devam ettiği kabul edilerek tazminat hesabının bu tarihe kadar yapılması mümkün görülmüş, bu tarihi aşan ve ispat edilemeyen ihlal iddiasıyla ispat edilemeyen zarar iddiasına dayalı tazminat hesaplamaları dikkate alınmamıştır.” karar sonrası döneme ilişkin olarak davalı beyanları dikkate alınarak hesaplamaya gidilmiş, aşan dönem içinse, “Her ne kadar 22/06/2007 tarihinden sonraki döneme ilişkin olarak davalının ürün ambalajlarını, davacının marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet oluşturup oluşturmadığının, ayrıca incelenmesi ve tazminat taleplerinin buna göre değerlendirilmesi gerektiği düşünülebilir ise de, davalı tarafın belirtilen tarihten sonra aynı … ürün ambalajlarını kullandığına dair somut delil bulunmaması ve bu hususun davacı tarafça ispat edilememesi nedeniyle böyle bir inceleme ve değerlendirme gerekli değildir. Kaldı ki Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 26/03/2008 tarih ve 2008/11-269 Esas, 2008/279 Karar sayılı ilamı karşısında, gofret, çikolata gibi ürünlerin ambalajlarında, ürün içeriğinde yer alan süt, fındık ve benzeri gıda maddelerinin belirtilmesinin tüketicilere ürünün içeriğiyle ilgili bilgi verme amacına yönelik olduğu kabul edileceğinden, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun belirtilen bu içtihadı karşısında davacının … 2. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi kararının ait olduğu dava tarihini ve davalının 22/06/2007 tarihiyle ilgili tazminat hesabı yapılması yönündeki muvafakati nedeniyle ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararından önce kesinleşen … 2. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi kararı gereği bu tarihi aşan döneme ilişkin tazminat taleplerinin reddi gerekmiştir.” gerekçesiyle red kararı verildiği anlaşılmıştır.
Davalının elde ettiği net gelir tespiti yönünden de ;”Hesaplama dönemi itibarı ile elde ettiği net gelirin sağlıklı ve hakkaniyete uygun bir şekilde bulunabilmesi için davanın yatırım ve finansman giderlerinin dikkate alınması zorunlu olduğu, zira bu giderler yapılmadan dava konusu ürünün üretim ve satışı bu boyutta mümkün olmayacağı, 556 sayılı KHK’ nın 66/b maddesine göre araştırılması gereken kâr rakamının, marka hakkına tecavüz edenin, “markayı kullanmak yoluyla” elde ettiği kazanç rakamı olması gerektiği, oysa davalının bu dönemde, dava konusu … ürünlerinden elde ettiği kazanç rakamının, “markayı kullanarak elde ettiği kâzanç” rakamından fazla olması mümkün olduğu, bir başka anlatımla davalı tarafın dava konusu … ürünlerinden elde ettiği kazancın içinde davacının dayandığı marka kullanılarak elde edilen kazançtan başka, bu markayı hiç kullanmasaydı da zaten elde edeceği minimum bir kazanç rakamı da bulunduğu, bir başka anlatımla, davalının dava konusu dönemde, dava konusu … ürünleri satışlarından elde ettiği net kârın tamamı, “davalının markası kullanılarak elde edilmiş kâr” biçiminde olmadığı, bu durumunda davalının elde ettiği kazancın ne kadarlık kısmının “markayı kullanmak yoluyla elde edilen kazanç” olduğunun tespitinin son derece güç olduğu, davalı taraf, dava konusu bu ürünler ile ilgili ticari defter ve faturalarının yangında zayi olduğunu bildirdiğinden böyle bir incelemenin yapılabilmesi mümkün olmadığı” na yönelik Yargıtay uygulamaları ile uyumlu tespitlerinin mevcut yargılama açısından da geçerli olduğu, davalının elde ettiği net kazancın tespitinin gerek sunulan kayıtların eksik olması gerekse bir kısmının sunulamaması sebebiyle mümkün olmadığı, kaldı ki bütün kayıtları usulünce tutulmuş ve sunulmuş olsa dahi bu tür davalar yönünden zararın net bir şekilde tespitinin mümkün olmadığı BK 50 maddesi hükümleri dikkate alınarak takdiren tazminatın belirlenmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
Somut olaya dönüldüğünde davalının üretim ve satışını gerçekleştirdiği “…” isimli ürününe ilişkin markaya tecavüz ve haksız rekabet eylemlerinin kesinleşmiş mahkeme ilamıyla sabit olduğu, davacının tazminat taleplerinin 556 sayılı KHK’nın 64 ve 66/2b ile TTK’nın 56 vd maddelerine dayandırdığı her ne kadar bahse konu mevzuat kapsamında 2 ayrı hesaplama yapılması talep olunmuş ise de esasen aynı eylemden kaynaklı zararlar söz konusu olduğu için bu talebin dinlenilme ihtimalinin bulunmadığı, alınan raporlarda 2006-2009 döneminde davaya konu ürünün satışına rastlandığı sonraki döneme ilişkin olarak tespit yapılmadığı belirtilerek izahı yapılan dava ve satış tarihlerine göre 08/03/2017 tarihli ilk raporda 142.628,57 ve 129.13259 TL hesaplama yapıldığı 11/07/2017 tarihli 2. Raporda yine 142.582,27 TL hesaplama yapıldığı, davalıya ait incelemeye esas defterlerin usulüne uygun olarak tutulmadığının her iki raporda da belirtildiği anlaşılmış, tarafların itirazları üzerine yeni bir inceleme yapılmış 24/04/2018 tarihli incelemede Gazikent vergi dairesinden gelen ve ve 4. FSHHM nin … esas sayılı dosyasında incelemeye konu olan kayıtlar üzerinden yurt içi ve yurt dışı kayıtları üzerinden yapılan inceleme sonucunda 2006-2009 dönemine ilişkin olarak 498.797,60TL hesaplama yapıldığı, 2009 yılına ilişkin kayıtların incelenemediği, hesaplamanın net kazanç üzerinden değerlendirildiği, tarafların yine rapora yönelik itirazlarda bulundukları, davacı tarafın 2009 yılına ilişkin hesaplamanın (zayi sebebiyle) yapılmadığı, net kazanç üzerinden hasaplama yapıldığı faiz taleplerinin değerlendirilmediğine yönelik davalı tarafın ise zamanaşımına yönelik itirazlarda bulunduğu anlaşılmıştır.
Davalı vekilinin rapora yönelik itirazlarında 06/04/2017 tarihli beyan dilekçesin de zamanaşımı itirazlarını yinelediği ve hesaplamanın dava tarihi olan 31/12/2015 tarihinden itibaren geriye doğru 31/12/2013 tarihine kadar yapılabileceğini bildirdiği anlaşılmıştır.
Her ne kadar davalı taraf zamanaşımı itirazında bulunmuşsa da, tazminat taleplerinin kesinleşmiş mahkeme kararına dayalı oluşu nedeniyle ve zamanaşımının davacının, zarar verenle birlikte zararı öğrenmesinden itibaren başlayacak oluşu ile davalının eyleminin aynı zamanda marka hakkına tecavüz suçu oluşturmasından dolayı ceza zamanaşımının da somut olayda uygulama yerinin bulunduğu kabul edilerek, zamanaşımı itirazı yerinde görülmemiştir.
Tüm dosya kapsamı bir arada değerlendirildiğinde; vaki ihlalin hangi süre ile yapıldığının belli olmaması ve davalıya ait kayıtların usulüne uygun olarak tutulmaması bir kısım kayıtların ise incelenememesi sebebiyle, zarar miktarı net tespit edilemediğinden BK.nun 50 ve 51. Maddeleri kapsamında zararın takdiren belirlenmesi gerektiği sonucuna ulaşılmış, davaya dayanak kararın kesinleşme sonrası dönem yönünden tecavüz ve haksız rekabet iddialarının ayrıca tespiti gerek ise de emsal nitelikte yukarıda izahı yapılan karardaki tespitler ve yargıtay onaması dikkate alınarak, davalı kayıtlarında davaya konu ürün satışlarının sonraki dönemde de sürdüğü, davalının tecavüze ilişkin olarak bunun ortadan kaldırıldığı ya da son verildiğinin iddia olunmadığı gibi 2009 yılına kadar da kayıtlarda ürün satışının tespit edildiği, davalının itirazlarının dava tarihinden geriye doğru iki yıllık süreyi aşan dönemlere ilişkin olduğu, bu itirazlarının da ayrıca izah olunduğu üzere yerinde olmadığı, her ne kadar davacı hesaplamalar yönünden itirazlarını sürdürmüş ve net kazanç üzerinden yapılan hesaplamaya yönelik itirazları yerinde ise de yapılacak olan incelemenin yargılama safahati de gözetildiğinde esasa etkili olmayacağı bu hususların tazminatın takdiri yönünden ele alınması gerektiği göz önünde bulundurularak, tarafların ticari kapasiteleri, iş ve işlem büyüklükleri, tecavüzün ve haksız rekabetin ağırlığı ve dosya kapsamına göre 750.000,00 TL maddi tazminatın makul ve yerinde olduğu kanaatiyle takdiren belirlenen bu miktar üzerinden maddi tazminat talebinin kabulü ile tecavüz tarihinden itibaren işleyecek faiziyle birlikte davacıya ödenmesine karar vermek gerekmiş, yine manevi tazminat yönünden izahı yapılan mevzuat kapsamında şartların oluştuğuna kanaat getirilmekle tecavüze ve haksız rekabetin niteliği, kullanım durumları ile dosya kapsamı itibariyle hak ve nasafet uygun düştüğü anlaşılan davacının manevi tazminat talebinin tümden kabulüne 100.000,00 TL manevi tazminatın tecavüz tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya ödenmesine karar vermek gerekmiş aşağıdaki şekilde hüküm tesis olunmuştur.
HÜKÜM :Yukarıda gerekçesi açıklandığı üzere,
1-Davacının maddi tazminat davasının KISMEN KABULÜ İLE, takdiren 750.000,00 TL’nin 31/12/2009 tarihinden itibaren en yüksek yıllık mevduat faiz oranı üzerinden işleyecek faiz oranı üzerinden davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine,
2-Davacının manevi tazminat davasının KABULÜ İLE 100.000,00 TL’nin 30/06/2006 tarihinden itibaren en yüksek yıllık mevduat faiz oranı üzerinden işleyecek faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya ödenmesine,
3-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi uyarınca hesap olunan 51.232,50 TL karar harcından peşin yatırılan 18.785,25 TL’nin mahsubu ile kalan 32.447,25 TL bakiye karar harcının davalıdan tahsili ile Hazine’ye irat kaydına,
4-a)Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca kabul edilen maddi tazminat talebi üzerinden hesaplanan 43.950,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davacıya verilmesine,
b)Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca kabul edilen manevi tazminat talebi üzerinden hesaplanan 10.750,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davacıya verilmesine,
5-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca ret edilen maddi tazminat miktarı üzerinden hesaplanan 20.950,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davalıya verilmesine,
6-Davacı tarafından yapılan: 6.600,00 TL bilirkişi ücreti, 949,00 TL posta gideri olmak üzere toplam 7.549,00 TL’nin -ret ve kabule göre hesaplanan- 5.661,75 TL ve 18.812,95 TL harç (peşin+başvuru) olmak üzere toplam 24.474,70 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, kalan giderin davacı üzerinde bırakılmasına,
7-Yatırılan gider avanslarından kullanılmayan kısmının talep halinde ve karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,
Dair taraf vekillerinin yüzüne karşı, (HMK 345/1 md. gereğince) gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Mahkememize veya başka bir yer mahkemesine dilekçe ile başvurmak ve istinaf harcı ile gerekli giderlerin tamamı ödenmek suretiyle, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı. 20/06/2019

Katip …
¸

Hakim …
¸

Bu belge 5070 sayılı elektronik imza kanunu kapsamında E-İMZA ile imzalanmıştır