Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2011/42 E. 2021/399 K. 19.11.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2011/42 Esas
KARAR NO : 2021/399

DAVA : Tazminat
DAVA TARİHİ : 31/03/2011
KARAR TARİHİ : 19/11/2021

Mahkememizde görülmekte bulunan Tazminat davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili … 9. Asliye Ticaret Mahkemesine sunmuş olduğu dava dilekçesi ve aşamalardaki beyanları ile özetle; müvekkili şirketin mali konularda uluslarası denetim ve yeminli mali müşavirlik hizmertleri ile iştigal ettiğini, davalı … Ltd.’nin ise denetim, finans, yeniden yaplandırma, uzmanlık gerektiren iş danışmanlığı, muhasebe ve vergi hizmetleri sunan uluslararası bir kuruluş olduğunu, resmi internet sitesindeki beyanlara göre … üyelerinin dünya çapında 112 ülkede yaklaşık 519 ofisle 22680 personel ile faaliyet gösterdiğinin, müvekkili şirketin bu davalının izin ve muvakafati ile belli bir bedel ödeyerek 2021 yılından beri … üyesi olduğunu, Türkiye sınırları içerisinde bu ismi kullanarak mali konularda uluslararası denetim ve mali müşavirlik hizmeti sunduğunu, bu ismi Türkiyede yaklaşık 7 yıl kullanarak hizmet veren davacı şirketin bu süre zarfında davalının talep ettiği tüm kriterlere uyduğunu, davalı tarafından düzenlenen eğitim seminer ve bilgilendirme toplantılarına aralıksız olarak katıldığını, … markasını her vesile ile tanıtarak itibarını yükselttiğini, üzerine düşen tüm edimlerini yerine getirdiğini, davalıya bir çok önemli müşteriler kazandırarak yüksek sayıda müşteri portföyü kazandırdığını, davalı şirketin Türkiyede tanınmasına ve işlerini genişletmesine vesile olduğunu,i gelirlerini artırdığını, 2021 yılından bu yana kayıtlar, bilanço ve müşteri portföyü incelendiğinde bu durumun açıkça görüleceğini, bu dönem zarfında müvekkili şirketin 2002 yılında net karının 200.000,00 TL civarında iken bu karın kademeli olarak artarak 2006 yılında şirket ortaklarına yapılan prim ve ücret ödemeleri hjariç 1.285.000,00 TL ‘ye ulaştığını, durum böyle iken davalının daha önceden herhangi bir uyarıda bulunmaksızın ve ihtarname keşide etmeksizin ansızın müvekkil şirkete gönderdiği 09/05/2008 tarihli yazı ile müvekkili şirketi üyelikten çıkardığını, bu tarihten sonra … ismini kullanmaması gerektiğini bildirerek tek taraflı ve haksız olarak sözleşmeyi feshettiğini, bu ismi diğer davalılara kullandırmaya başladığını,söz konusu feshin haksız olduğunu, halbuki davalının ismi kullanma hakkını müvekkil şirkete verebilmek için çok uğraştığını ve zorlukla ikna ettiğini, anlaşma temin edildikten sonra müvekkilinin büyük emek ve masrafları sayesinde meşhur ve maruf hale gelmesinin sağlandığını, sözleşmeye aykırı herhangi bir davranışta bulunulmadığını, davalı şirketin sürekli Türkiyeye gelerek denetimlerde bulunduğunu, bu denetimler sonrasında teşekkürlerini bildirdiğini, ortada haklı bir sebep olmaksızın sözleşmenin feshine bir anlam veremediğini, bu fesih ile birlikte … ismini kullanmaya başlayan davalıların dahilinin olduğu ve her bir davalının işbirliği içerisinde hareket ederek müvekkili şirketi zarara uğrattıklarının apaçık ortada olduğunu, davalı şirketlerin ortaklık yapıları incelendiğinde … ve …’in müvekkil şirketin ortakları olup aynı zamanda davalı şirketin ortakları olduğunu, bu şahısların davalı ile birlikte hareket ederek 09/05/2018 tarihinde haksız bir şekilde sözleşmeyi feshederek müvekkil şirketi devre dışı bıraktıklarını, davalı…’un 2001 yılı öncesinde Türkiyedeki üyesinin … olduğunu, bu şirketin batan bankaların denetim raporlarını hazırlayan şirket olması nedeni ile BDDK’nın denetim yapma yetkisini kaldırdığını, bu ani gelişme üzerine bahse konu şirketin bordrosunda personel olarak bulunan şahısların … bağımsız denetim ve serbest muhasebecilik, mali müşavirlik şirketini kurduklarını, bu şirketinde BDDK tarafından denetim yetkisinin kaldırıldığını, her iki şirketin denetim yasaklısı durumuna düşmesi, medyada banka mağdurları ve köşe yazarlarınca eleştirilere konu olması …’a büyük itibar kaybettirdiğini, bu sorunları aşabilmek ve yitirilen itibarık tekrar kazanabilmek için yeni yapılanmaya gitme gereği duyduğunu, bu gelişmeler sonucunda … A.Ş’nin ortakları ile 2001 yılı ortasında müvekkil şirketin kurulduğunu, bu esnada BDDK tarafından denetim yasaklısı olan şirketlerin davalarının devam ettiğini, bu davaların sonuçlanmasını müteakip davalı şirket tarafından müvekkili şirketin sözleşmesi feshedilerek eski yapıya benzer bir yapıya tekrardan dönülmesi cihetine gidildiğini, dolayısı ile müvekkil şirketin kaybolan itibar ve müşteriyi geri kazandırdığını,i davalıların birlikte hareket ederek müvekkil şirket ile olan sözleşmenin haksız feshi nedeni ile müvekkili şirketin hem maddi hem de manevi olarak büyük zararlar uğradığını, şirket bilançolarında da görüleceği üzere 2008 yılında zarar etiğini, bu zarara uğrama davalı şirketin haksız feshi neticesinde prestijinin sarsılması, müşteriler arasında şüphenin doğmasından kaynaklı hizmet almayı sonlandırmaları sebebi ile gerçekleştiğini, mali müşavirlik ve denetim piyasalarında sözleşmelerin genellikle ocak ayında ve bir yıllık olarak yapıldığını, yıl ortası gelmeden 09/05/2008 tarihinde …international isminin kullanımının engellenmesi sebebi ile müvekkili şirketin yarı yolda kaldığını, sözleşme yaptığı müşterilerin bir bölümüne hizmet verebildiğini, ancak doğan şüpheler üzerine yapılan sözleşmelerin feshedilmek zorunda kalındığının, haksız fesih sebebi ile müvekkilinin büyük prestij kaybına uğradığını, manevi olarak yaralandığını, müşterilerin büyük bir çoğunluğunun davalının Türkiye’de isim kullanma hakkı verdiği diğer davalılara geçtiğini, müşteri çevresi ve portföyü sayesinde yüksek miktarlarda kazanç sağladığını, bu durumun müvekkili şirketin alenen mağduriyetine sebebiyet verdiğini, isim kullanma hakkını hiçbir gerekçe göstermeksizin haksız olarak fesheden ve müvekkili şirketin maddi manevi zarara uğramasına sebebiyet veren davalı … ve bu davalı ile işbirliği içinde hareket ederek kötü niyetli davranan ve haksız kazanç sağlayan davalıların müvekkil şirketin zararlarını gidermesinin gerektiğini, müvekkilinin oluşturduğu prestij ve müşteri portföyünden davalıların haksız kazanç sağladığını belirtmiş, davalıların birlikte hareket ederek isim kullandırma sözleşmesinin haksız fesih sebebi ile uğramış olduğu 2.000.000,00 USD tazminatın davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar vekili … 9. Asliye Ticaret Mahkemesinin …esas sayılı dosyasına sunmuş olduğu cevap dilekçesinde özetle; Davacının talebinde haksız olduğunu,davacının … ile arasındaki hukuki ilişkiden, diğer davalı şirketleri de soru tutmaya çalışması hukuki mesnetten tamamen uzak olduğunu, Davalı “… A.Ş.” husumet itirazında; … A.Ş.” ile diğer davalı yabancı tüzel kişilik … arasında 01 Ocak 1992 yılından itibaren geçerli olmak üzere bir “Üye Firma Sözleşmesi” akdedildiğini, bu sözleşme uyarınca …A.Ş….’ nun Türkiye’deki temsilcisi ve üye firması olma hakkını ve dolayısı ile isim kullanma hakkını elde ettiğini, ardından taraflar arasındaki bu sözleşme 18 Mart 1993 tarihinde “İsim Kullanımı Sözleşmesi” olarak yenilendiğini, diğer bir anlatımla davalı şirket … A.Ş. ile diğer davalı … arasındaki isim kullandırma sözleşmesi 01.01.1992 yılında akdedildiğini, davacı şirketin kurulduğu tarihin ise ticaret sicil kayıtlarında 03.07.2001 tarihi olduğunu, davacı şirket kurulmadan önce davalı şirket .. A.Ş. ile …arasında isim kullandırma sözleşmesi akdedildiğini, …A.Ş.’nin bu anlamda davacı şirkete zarar vermesinin mümkün olmadığını, davacı şirket “… A.Ş.” … A.Ş. ortaklarının katılımı ile oluşturulan bir şirket olduğunu, davacı şirkete de “…” isminin kullanılması hakkı bizzat … A.Ş.’nin talebi üzerine verildiğini, Davalı … A.Ş.’nin davacı şirketten önce de …’UN İSMİNİ KULLANMA HAKKINA sahip olduğu ve halen de sahip olduğunu, b… Davalı “… A.Ş.” yönünden husumet itirazlarının ise: Davalı şirketlerden “…A.Ş.” … ismini kullanma hakkını aynı şekilde diğer davalı şirket olan … A.Ş’nin talebi üzerine davacı şirket ile aynı tarihte edindiğini, Ayrıca davalı …A.Ş. ile davacı şirketin iştigal konuları da birbirinden tamamen farklı olduğunu, davalı şirket bir “serbest muhasebeci mali müşavirlik” şirketi iken davacı şirket “yeminli mali müşavirlik şirketidir.” olduğunu,…A.Ş.’YE husumet yöneltilebilmesi için hiçbir sebep ve koşul mevcut olmadığını, davalı “…A.Ş.” yönünden husumet itirazlarının ise : Davalı şirket tarafından işbu davada davacı “… A.Ş.” aleyhine husumet yöneltilmesi imkansız olduğunu, Zira davalı şirket …A.Ş. 12.03.2008 tarihinde tescil ve 18.03.2008 tarihli ticaret sicil gazetesinde ilan edilerek kurulduğu ve davacının dava dilekçesinde iddia ettiği vakıalardan çok sonra kurulmuş bir şirket olduğunu, bu nedenle işbu davada tartışılan “isim hakkını kullanma sözleşmesinin” tarafı olmadığını vede davanın da tarafı olamayacağını, davalı “…” yönünden husumet itirazlarında ise : davalı şirket tarafından işbu davada davacı “…A.Ş.” aleyhine husumet yöneltilmesi İmkansız olduğunu, davalı şirket … A.Ş. 12.03.2008 tarihinde tescil ve 18.03.2008 tarihli ticaret sicil gazetesinde ilan edilerek kurulduğunu, davacının dava dilekçesinde iddia ettiği vakıala sonra kurulmuş bir olması ve davada tartışılan “isim hakkını kullanma sözleşmesinin” tarafı olmadığı gibi bu davanın da tarafı olamayacağını, davanın Fikri/ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinde görülmlesi gerektiğifii, Emi itirazında bulunduklarını, davacı şirket kendisi ile akdedilen bir “isim kullanma” sözleşmesinden bahsettiğinden bahisle bu sözleşmenin tüm davalılarca haksız olarak feshedildiğini iddia ettiğini, ancak davacı şirket ile davalı müvekkili şirketlerin (…, …, …, …) arasında isim kullanımına ilişkin hiçbir sözleşme bulunmadığını, var olmayan bir sözleşmenin feshedilmesi ve bu nedenle davacının zarara uğrayabilmesi mümkün olmadığını, davacı ile diğer davalı şirket … Ltd. arasında da akdedilmiş bir sözleşme bulunmadığını, davalı şirketlerden … A.Ş.’nin talebi üzerine … bu ismin kullanılmasına sadece muvafakat ettiğini, davacı şirket de dava dosyasına herhangi bir sözleşme sunulmadığını, davacı şirketin. 0 50 ORANDA ORTAKLARININ BU DAVAYA MUVAFAKATİ olmadığını, davacı şirketin » 50 hissesine sahip ortakları …ve … isimli şahıslar olduğunu, davacı şirket yönetim kurulu …’in başkanlığında görevde iken bir kısım ortakların kötü niyetli hareketleri ile haksız ve hukuka aykırı olarak 21.07.2009 tarihinde olağanüstü bir genel kurul ile yönetimin değiştirildiğini, bu sırada çağrı prosedürlerine uyumadığını, müktesep hakların çiğnendiğini TK 390. İhlal edildiğini, davalı şirket ortaklarından … isimli ortak tarafından … 5. Asliye Ticaret Mahkemesinde halen derdest olan … E. Numaralı dosyası bulunduğunu, Bu nedenle davacı şirketin mevcut Yönetim Kurulu yetkisiz ve butlan ile sakat bir yönetim olduğunu, şirketin tüm malvarlığı değerlerini bu tür mesnetsiz davaları pervasızca açmak üzere kullandıklarını, davacı şirketin yetkisiz şimdiki yönetim kurulu davalı şirketler ve ortakları aleyhine bir çok dava açıldığını, davacı tarafın dava dilekçelerinde açıkça yer almayan iddiaları ve hukuki dayanakları ile ilgili cevap haklarını saklı tuttuklarını, davacı tarafın dava dilekçesini, talep ve dayanaklarını açıklaması ve diğer davalı şirket …Ltd. Açısından da taraf teşkili sağlanarak bu davalının cevaplarını da tebliğ aldıkları takdirde diğer cevaplarını da sunabileceklerini ve bu nedenle konuya ilişkin cevap haklarını saklı tuttuklarını, iş bölümü itirazlarının kabulüne, davacının haksız ve hukuka aykırı davasının reddine karar verilmesini cevaben beyan etmiştir.
Davalı … Ltd. vekili … 9. Asliye Ticaret Mahkemesine sunmuş olduğu davaya cevap ve karşı dava dilekçesiyle; Tahkim itirazları saklı kalmak kaydıyla, huzurdaki davada İstanbul Fikri ve Sınai Haklar Mahkemesinin bu davaya bakmaya görevli olduğunu, mahkemenin görevsizlik kararı vermesini ve dosyanın İstanbul Nöbetçi Fikri ve Sınai Haklar Mahkemesine gönderilmesini talep ettiklerini, ihtilafın tahkim yoluyla çözülmesi gerektiğini, taraflar arasında ortaya çıkacak ihtilaflara Amerika Birleşik Devletleri İllinais Eyaleti kanunlarının uygulanacağının kararlaştırıldığını, tahkim itirazlarının kabulü ile davanın reddine karar verilmesini, … 5. Asliye Ticaret Mahkemesinde görülmekte olan … esas sayılı dava dosyasının bekletici mesele yapılmasını, davacının sıfatının, aktif dava husumetine sahip olup olmadığının bu davanın sonucuna göre belirleneceğini bu nedenle sonucunun beklenmesi gerektiğini, sözleşme hükümlerine göre taraflar arasındaki sözleşme ilişkisinin 6 ay önceden ihbarda bulunmak sureti ile her zaman ve herhangi bir sebebe dayanılması gerekli olmadan feshin mümkün olduğunu, sözleşme hükümlerinin haricinde ,8 ay önceden ihbarda bulunmak suretiyle gerçekleştirilen fesih uygulaması, konu ile ilgili Yargıtay İçtihatlarına da uygun olduğunu, feshin de haklı sebeplere dayandığını, davacı şirket ortakları arasında ihtilaf çıktığını, ihtitaf çözülemediğini, bu ihtilaf nedeniyle davacı şirket faaliyetleri aksadığından ve bu dürumdan müvekkili şirket ve … markasının … üyesi olması ve bu üyeliğini ödemediğini, davacı şirket ortaklarından … grubunun, … markasından bağımsız olarak faaliyetlerine devam ettiğinin öğrenildiğini, söz konusu haklı sebepler nedeniyle fesih işleminin gerçekleştirilmesi, taraflar arasındaki sözleşme kurallarına da uygun bulunduğunu, davacı şirket, müvekkilinin haklı feshi sebebiyle değil, şirket ortaklarının davacı şirketin içini boşaltması nedeniyle zarar ettiğini, taralar arasındaki sözleşme kurallarına göre, davacı şirketin kazanç ve müşteri kayıpları nedeniyle tazminat talep etmesinin mümkün olmadığını, davacı şirketin … üyelik sistemine dahil edilmesi ile davalılar … A.Ş. VE … A.Ş. nin BBDK’ yasağı arasında hiçbir ilişki bulunmadığını,açılan davalarla bu yasağın kaldırıldığını, davacı iddialarının aksine, müvekkili şirketin, … üyelik sistemine dahil olması için … veya davacı şirkete hiçbir surette baskı yapmadığını, …, … markasının dünya çapındaki şöhretinden yararlanmak istediğini, davacı şirket vasıtasıyla … üyelik sistemine dahil olmayı ve bu markayı kullanmayı kendisinin talep ettiğini, bu hususta taraflar arasında yapılan yazışmaların mevcut bulunduğunu ve sabit olduğunu, davanın reddi gerektiğini beyan etmiştir.
Cevap dilekçeleri içinde karşı davalarını da açarak, karşı davalarında; Davacı şirket ile … arasındaki tüm eyilik ilişkileri ve isim kullanma haklarının fesh edildiğini, davacı şirketin … markasını ve bu markanın tanıtıcı işaretlerini kullanmasının hukuka aykırı olduğunu, davacı şirketin bu husus hakkında 09.Mayis& 2008 tarihinde kendisine gönderilen fesih ihbarnamesi ile ayrıca uyarıldığını, buna karşı davacı şirketin, … web adresini kullanmaya devam ettiğinin tespit edildiğini, “…” uluslar arası uygulamada “ …” markasının ilk harflerini oluşturduğunu ve … temsil ettiğini, … üye şirketleri, … başlayan web adreslerini kullandığını, tazminat talep hakları saklı kalmak kaydıyla, marka hakkına tecavüz teşkil eden bu uygulamanın durdurulmasını, tecavüzün giderilmesini, bu konudaki mahkeme kararının kamuya yayın yoluyla duyurulmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davacı vekili davalının cevap dilekçesine karşı … 9. Asliye Ticaret Mahkemesine sunmuş olduğu cevap ve karşı davaya karşı cevap dilekçelerinde özetle; davalının cevap dilekçesinde belirttiği Amerika Birleşik Devletleri menşeli …şirketinin sahip olduğu isim kullanma haklarını ve diğer fikri mülkiyet haklarını İngiltere menşeli … Ltd. şirketine bırakmış olması, şirketin kendi içyapısını ilgilendiren bir husus olup davaları ile ilgisi olmayan bir durum olduğunu, Müvekkili şirket davalı … Ltd.’in izin ve muvafakati ile ve her yıl yıllık bir bedel ödeyerek 2001 yılından beri … üyesi olduğunu ve Türkiye sınırları içinde …iismini kullanarak mali konularda uluslararası denetim ve müşavirlik hizmeti sunmuştur. Bu süre boyunca … Ltd.’in düzenlediği eğitim ve uluslar arası toplantılara iştirak edildiğini, denetim ve müşavirlik konularında karşılıklı olarak pek çok görüş ve fikir alışverişinde “ bulunulduğunu, bu ortak faaliyetlerin somut belgeleri ekli dosyada (…-… ve * -…) yeminli tercümana yaptırılan tercümeleri ve orijinal yazışmalardan çıktılar olarak takdim edildiğini, davalı … Ltd. daha önceden herhangi bir uyarıda bulunmaksızın ve ihtarname keşide etmeksizin, ansızın müvekkil şirkete gönderdiği 09.05.2068′ tarihli yazı ile müvekkil şirketi üyelikten çıkardığını ve bu tarihten sonra … ismini kullanmamasını bildirerek tek taraflı ve haksız olarak sözleşmeyi feshettiğini, davalı şirket ile 2001 yılından beri iş ilişkisinde bulunan müvekkil şirket, bu isim kullanmayı her hangi bir yazılı sözleşme olmaksızın sürdürmüş olduklarını, gerçekten de davalı ile müvekkil şirket arasında imzalanmış bir yazılı sözleşme bulunmamakta olup, şifai sözleşme gereği iş ilişkileri devam ettirildiğini, dava dilekçesinde ve davalının cevaplarında belirttiği üzere müvekkil şirket 2001 yılında kurulmuş olup, davalının daha önce …A.Ş. ile imzaladıklarını belirttikleri sözleşmenin müvekkil şirketi bağlamadığını, davalı … Ltd.’in cevap dilekçesinde sözleşme ilişkilerinin fesihten 8 ay önce bildirildiği yönündeki iddiasının yerinde olmadığını, sundukları yazışmalardan da görüleceği üzere sözleşmeyi feshettiklerini bildirdiklerinden sonra dahi müvekkil şirket ile iş ilişkilerini devam ettirdiklerini sonra müvekkil şirket ile yapılan yazışmalar yukarıda 2. maddede anılan yazışmalarda açıkça görüleceğini, Davalı … Ltd. davanın marka kullanma hakkının haksız feshi sebebiyle feshine ilişkin olduğunu ileri sürerek görevli Mahkemenin Fikri ve Sınai Haklar Mahkemesinin olduğunu ileri sürdüğünü, davalarının marka ihtilafına dayanmamakta olup, haksız fesih sebebiyle uğranılan zararların tazminine ilişkin olduğunu, tarafları tacir olan bu davada mahkememizin görevli olduğunu,Davalının … 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin … E. sayılı dosyasıyla görülen davanın bekletici mesele yapılması yönündeki talebinin yerinde olmadığını, davalı şirketin, 6 ay önceden ihbarda bulunmak suretiyle sözleşme ilişkisi her hangi bir sebep göstermeden feshetme hakkına haiz olduğunu ileri sürmesi ve 8 ay önceden feshi ihbarda bulunduğunu belirtmesinin yerinde olmadığını, gerçek mağdurun müvekkili şirket olduğunu, nitekim şirketin 2002’den bu yana bilanço ve gelir tabloları tetkik edildiğinde göstermiş olduğu performansın açıkça görüleceğini, müvekkil şirketin yapısındaki çöküş, halen bu davaya taraf olan …ve …tarafından bilerek ve …Ltd. bilgisi dahilinde gerçekleştiğini, müvekkili şirket … ve …’in çabaları ile genel kurullarını yapamaz hale gelmiş ve çalışmalarının engellenmiş olduğunu, …ve …’in halen müvekkili şirketin ortakları olduğunu, …markasının şirket dışına çıkartılması ve ayrıca kurdukları yeni şirkete aktarılmasında …Ltd. işbirliği yapmış bulunduğunu, 2008 yılında müvekkili şirket portföyünde bulunan pek çok şirket … markasını takip ederek, … ve ..’in kurdukları ve …Ltd.’ın marka kullanma hakkı verdiği şirketin müşterisi olduklarını, dolayısı ile buradaki gerçek mağdurun müvekkili şirket olduğunu beyan etmiş, davalı …. Şti.’nin tüm usuli ve esasa ilişkin itirazlarının reddi ile davalarının kabulüne, karşı davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
…9. Asliye Ticaret Mahkemesince 20/12/2009 tarih … esas … karar sayılı görevsizlik kararı ile “Dosya kapsamına göre asıl ve karşı davanın konusunun markaların korunması hakkındaki KHK hükümlerinin uygulanmasından kaynaklandığı, anılan uyuşmazlıklarda özel görevli ve halen faaliyette bulunan İstanbul Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi görevli olduğundan, görev kamu düzeni ile ilgili olup taraflarca ileri sürülmese dahi yargılamanın her aşamasında resen nazara alınması gerektiğinden” bahisle dava dosyası mahkememize gönderilmiş ve mevcut esas sırasına kaydolunmuştur.
… 5 Asliye Ticaret Mahkemesinin … esas … karar sayılı dosyasına ilişkin gerekçeli karar sureti dosya içerisine alınmış, incelendiğinde davacı şirketin 21/09/2007 tarihli olağanüstü genel kurul kararlarının yoklukla malul olduğunun tespitine karar verildiği, Yargıtay 11. HD 31/05/2011 tarih 2010/9770 esas ve 2011/6581 karar sayılı kararı ile onandığı ve akabinde kesinleştiği anlaşılmıştır.
Davalılarca yargılama safahatinde davanın açılışı aşamasında sunulan vekaletnemenin usulüne uygun vekaletname olmadığı zira Ticaret Mahkemesi kararıyla vekaletnameye dayanak organların seçimine ilişkin kararların yoklukla malul olduğunun kesinleşmiş mahkeme kararı ile sübuta erdiği dikkate alındığında davacının dava ehliyetinin bulunmadığı davanın dava şartı yokluğundan reddini talep etmişlerdir.
Yargılama sürecinde alınan 14/10/2014 tarihli kök raporda; Asıl dava bakımından: dava dayanağı sözleşmenin … tarafından haksız bir şekilde feshedildiği; davacının bu sebeple uğradığı müspet zararlarının tazminini davalı …’den talep edebileceği; diğer davalıların bu feshin gerçekleşmesinde herhangi bir katkılarının bulunduğu veya başka bir hukukî sebebe dayalı olarak dava edilebileceğine ilişkin yeterli delilin dava dosyasında tespit edilemediği; bu sebeple … dışındaki davalılar bakımından davanın reddi gerektiği; davacının …’den tazminini talep edebileceği müspet zarar tutarının 1.639.896,68 TL olarak hesaplanması gerektiği; söz konusu tazminat talebinin … dışındaki davalılara yöneltilmesini mümkün kılacak hukukî sebebin ispat edilemediği; diğer davalılara karşı yöneltilen talebin reddi gerektiği; Karşı dava bakımından: taraflar arasındaki sözleşme haksız bir şekilde de olsa sona erdiğinden, davacının … ile arasındaki sözleşme ilişkisinin devam ettiği kanaati uyandıracak davranışlardan kaçınması, onun tarafından kullanıldığı bilinen sembol ve işaretleri kullanmaktan imtina etmesi gerektiği; bu neticenin sağlanmasına yönelik karşı davanın da kabul edilmesi gerektiği yönünde kanaat bildirildiği anlaşılmıştır.
Tarafların itirazı üzerine ek rapor alınmış olup 29/01/2016 tarihli ek raporda ise; davacının iddia ve savunmaları haklı görüldüğü taktirde, davacının defter ve kayıtlarından yola çıkarak, davacının davalılardan talep edebileceği tazminat tutarının (1.188.664,98 TL + 451.231,82 TL = ) 1.639.896,68 TL olarak taktir edilmesinin mümkün olduğu, Mahkeme tarafından Davacı’nın itirazının yerinde olduğu kararı verilirse davacının talep edebileceği tazminat tutarının (4.025.814,20 TL + 451.231,82 TL = ) 4.477.046,02 TL olarak taktir edilmesinin mümkün olduğu, Mahkeme tarafından davalının 6 no’lu itirazı dikkate alınırsa davacı tarafından dikkate alınan tazminat tutarının 1.188.664,98 TL olarak taktir edilmesinin mümkün olduğu yönünde görüş ve kanaat bildirildiği anlaşılmıştır.
Davalı … vekili tarafından dosyaya 2 adet mütalaanın sunulduğu anlaşılmıştır.
Asıl dava davalıların birlikte hareket ederek marka lisans -isim kullandırma sözleşmesinin- haksız feshi sebebiyle davacı şirketin kazanç ve müşteri kaybı sebebiyle uğradığı iddia edilen tazminatın davalılardan tahsiline ilişkin olup davalılardan …Ltd. tarafından açılan karşı dava ise, … markasını ve bu markanın tanıtıcı işaretlerini davacı şirketin hukuka aykırı olarak kullanmasına bağlı olarak marka hakkına tecavüz teşkil eden davacı uygulamasının durdurulmasına, tecavüzün giderilmesine ilişkindir.
Yargılama sürecinde davacı şirketin tasfiyeye girmiş olması, yetkili organlarının toplanamaması sebebiyle mahkeme süreçleriyle devam eden görevlendirme ve çekişmelerin sürdüğü izaha muhtaç değildir.
Nitekim yargılama sürecinde davacının ticaret sicilinden 5 yıla ait genel kurul toplantılarının yapılmaması nedeniyle sicilden resen terkin edildiğinin anlaşılması üzerine açılan ihya davasında … 3. ATM nin … esas 2… karar sayılı kararı ile davacı şirketin iş bu dava ile sınırlı olmak üzere ihyasına karar verilmiş, yine karar organlarının oluşturulamaması ve karar süreçlerinin işletilememesi sebebiyle … 12 ATM’nin … esas sayılı dosyasında davacı … a genel kurul toplantıya çağırma noktasında yetki verilmiş ne var ki divan başkanlığı ve divan heyetinin seçilememesi üzerine toplantıya son verilmiş bu defa … 20. ATM’nin … esas sayılı dosyası üzerinden kayyım tayini için dava açılmış, yine genel kurul toplama yetkisine ilişkin olarak … 12 ATM … esas sayılı dosya üzerinden açılan davanın sürdüğü anlaşılmıştır.
Davacı vekiline ilk olarak 10/05/2012 tarihinde … 5 Asliye Ticaret Mahkemesinin … esas …karar sayılı kararı gereği davacı şirketin yetkili organlarınca verilmiş vekaletnameyi dosyaya sunması için kesin süre verilmiş, 03/07/2012 tarihli celsede;
Davacı asıl … Aş adına çıkartılan tebligatın usulüne uygun olarak tebliğ edilerek parçasının dosyasına döndüğü, davacı vekillerinden Av. …’ın 22/04/2003 tarihli Av. … adına düzenlenmiş vekaletname ile yetki belgesi ibraz ettiği yine davacı vekillerinden …’in de … 7. Noterliğinin … yevmiye nolu, … tarihli ihtarnamesinden sureti ibraz ettiği tespit olunmuş,
Davacı vekillerinden … bu celsedeki beyanlarında “biz geçen celse ara kararı gereği yeni yönetimden vekalet tanzimi ya da tarafımızın azli konusunda noter kanalıyla müvekkil şirkete 15/06/2012 tarihi itibarı ile ihtarname gönderdik, ancak bugüne kadar tarafımıza yeni vekalet tanzim edilmediği gibi herhangi bir azilname de gönderilmemiştir, bu nedenle mesleki sorumluluk gereği biz duruşmalara katıldık, önceki beyanlarımızı tekrar ediyoruz” şeklinde beyanda bulunmuş,
Davacı vekillerinden Av. … bu celsedeki beyanlarında “biz iptal edilen Genel Kurul Kararından önceki yönetim tarafından düzenlenmiş vekaletnamemizi ibraz ettik, iptal kararından sonra şu anda yeni yönetim oluşmamıştır, bu yüzden eski yönetimin yetki ve görevi devam ettiğinden dolayı vekaletimiz ve temsil durumumuz vardır, taleplerimiz doğrultusunda dosyanın bilirkişiye tevdini istiyoruz, ” şeklinde beyanda bulunmuş,
Davalılar vekili …bu celsedeki beyanlarında ” davacı vekili olarak duruşmaya katılan …’in beyanında geçen ihtarnameye karşılık olarak mahkeme kararıyla yokluğuna karar verilen yönetim kurulundan önceki yönetim kurulu başkan ve üyesi ve şirketin %50 hisse sahibi … ve … ayrı ayrı cevabi ihtarneme göndermişler ve vekaletlerinin baştan beri yok olduğu hususu kendilerine bildirilmiştir- Elden … 4 Noterliğinin … tarih, … ve … yevmiye nolu cevabi ihtarname suretinden birer suret ibraz edilmiştir- davacı taraf davayı uzatmaya çalışmaktadır, olmayan yetkiye göre verilmiş vekalet ile açılan davada yoklukla maluldur, her iki vekilinde temsil yetkisi bulunmadığından dolayı duruşma salonundan çıkartılmasını ve aktif husumet ehliyeti bulunmadığından davanın reddini talep ediyoruz, yine davacı şirket adına çıkartılan tebligata rağmen herhangi bir cevap da verilmemiştir, 2003 tarihli vekaletnamenin 2009 tarihli dava dosyasına 2012 yılında sunulmasına da muvafakatımız yoktur,” şeklinde beyanda bulunmuştur.
01/03/2013 tarihli celsede “Davacı-karşı davalı vekili olarak dosyaya vekaletname ibraz eden Av. …’in ibraz etmiş olduğu vekaletnamenin düzenlenme tarihi itibarı ile davacı şirketi temsile yetkili kişi tarafından düzenlenerek imza edildiği ve bilahare geçen süre içerisinde herhangi bir azil işleminin söz konusu olmadığı görüldüğünden davacı vekili olarak davaya, duruşmalara kabulüne,” karar verilerek yargılamaya devam olunmuş, (bu süreçte rapor ve ek rapor alınmıştır.)
Yargılama sürecinde davacı şirketin terkin olunmuş olması sebebiyle ihya davası sonucu beklenmiş, 09/01/2018 tarihli ara karar ile TBK 46 gereği yetkisiz temsilin geçerli vekalet ve icazetname sunulması halinde geçerli hale gelebileceğinden bahisle 30/01/2018 tarihine kadar geçerli vekaletin ya da icazetnamenin dosyaya sunulması aksi takdirde HMK 114/f ve 115/2 gereği davanın dava şartı yokluğundan reddine karar verileceği tebliğ suretiyle ihtar olunmuş, verilen kesin süreye rağmen 30/01/2018 tarihli celsede genel kurula izin ya da kayyum atanmasına ilişkin dava açması için kesin süre verilmiş bu süreçte açılan … 12 ATM’nin … esas sayılı dosyası bekletici mesele yapılmış,
28/11/2019 tarihli celsede duruşmaya katılan beyanda bulunmak isteyen …imzalı beyanlarında “davacı şirketin yönetim kurul başkanıyım, diğer huzurda bulunan … ise yönetim kurulu üyesidir, şirket müşterek imza ile temsil edilmekte olup, mevcut yargılamada açılan davaya herhangi bir izin ve muvafakatimiz olmamıştır, davacı vekilinin yargılamaya ilişkin olarak almış olduğu vekalet usulüne uygun değildir, biz kendisine icra takibi ve alacak tahsili amacıyla vekalet verdik, ancak mevcut yargılamadan kaynaklı olarak verilmiş bir vekalet söz konusu değildir, ayrıntılı beyanlarımızı yazılı olarak dosyaya sunacağız, açılan davaya ve vekalete icazetimiz ve muvafakatimiz yoktur, şeklinde beyanda bulunmuştur.
28/11/2019 tarihli celsede duruşmaya katılan beyanda bulunmak isteyen … imzalı beyanlarında; “davacı şirketin yönetim kurul üyesiyim, şirket müşterek imza ile temsil edilmekte olup, mevcut yargılamada açılan davaya herhangi bir izin ve muvafakatimiz olmamıştır, davacı vekilinin yargılamaya ilişkin olarak almış olduğu vekalet usulüne uygun değildir, biz kendisine icra takibi ve alacak tahsili amacıyla vekalet verdik, ancak mevcut yargılamadan kaynaklı olarak verilmiş bir vekalet söz konusu değildir, ayrıntılı beyanlarımızı yazılı olarak dosyaya sunacağız, açılan davaya icazetimiz ve muvafakatimiz yoktur” şeklinde beyanda bulunduğu anlaşılmıştır.
Beyanda bulunan şirket oraklarının şirketin %50 hisse sahibi oldukları sicil kayıtlarından anlaşılmaktadır.
18/11/2021 tarihli celsede “Dosya incelendiğinde yargılama safahatinde davalıların itirazı üzerine vekalete ilişkin usulü eksikliklerin giderilmesi yönünden kesin süre verildiği, yargılama safahatinde şirketin ihyası ve genel kurul iptaline ilişkin farklı mahkemelerde birden fazla davanın açıldığı, mevcut yargılamada usulü eksikliğin giderilmesi yönünden gelinen noktada bir kısım davaların bekletici mesele yapıldığı” değerlendirmesi yapılarak, gelinen noktada “Karşı davanın, mevcut esastan tefriki ile ayrı bir esasa kaydına, bekletici mesele yapılan davaların yargılamanın geçirmiş olduğu safahat, şirket ortaklarının mahkememiz nezdindeki beyanları dikkate alınarak bekletici mesele yapılmasından vazgeçilmesine, karar verilerek yargılamaya devam olunmuştur.
Tefrik olunan karşı dava mahkememizde yeni bir esas numarası almıştır.
AKTİF HUSUMET DEĞERLENDİRMESİ;
Mevcut dosya içeriğine göre açıklığa kavuşturulması gereken ilk hukukî sorunun “davacı şirket vekilinin bu tür bir davayı açma yetkisine sahip olup olmadığı” noktasında yoğunlaştığı anlaşılmaktadır.
Davacı şirket vekilinin yargılama safahatindeki vekalete yönelik itirazlar üzerine dosyaya 2003 yılında da olsa “yetkili şirket temsilcileri” nin imzası ile düzenlendiği anlaşılan bir vekaletnameye dayalı vekaletnameyi sunduğu görülmüştür.
Sunulan vekaletname yönünden o dönem karar organı olarak görev alan %50 hisseye sahip şirket yöneticilerinin açılan davaya ilişkin talimatlarının bulunmadığı, açılan davaya muvafakat vermedikleri imzalı beyanları ile sabittir.
Bu noktada şirketin terkin süreci sonrasında dava ile sınırlı olmak üzere ihya olduğu, ihya sonrası yeni bir vekaletname sunulup sunulmayacağı, ihyanın dava ile sınırlı olduğu dikkate alındığında bununla sınırlı vekalet sunulması gerekip gerekmediği hususu ise ayrı bir hukuki tartışma niteliğindedir.
Yargılama süreci dikkate alındığında 2009 da açılan davada usulüne uygun vekalete ilişkin itirazlar davayı açan vekillerce verilen kesin sürelere rağmen giderilememiş, tasfiye ve terkin süreçleriyle devam eden ve ihya kayyum tayini, genel kurul toplama yetkisi verilmesi süreçlerine ilişkin davalar ve bekletici mesele süreçleri sonucunda dava 12 yıla yakın bir süredir devam etmiştir.
Esasen gelinen noktada şirketin terkin sonrası tekrardan davayla sınırlı da olsa işler hale getirilemediği, şirket ortakları arasındaki çekişmenin sürdüğü, organların oluşturulamadığı gibi oluşturulsa dahi sağlıklı karar alamayacağı izahtan vareste bir durum almıştır.
Taraf iş ve eylemlerinden kaynaklı bu süreç yargılama süreci dikkate alındığında adil yargılama sürecini çoktan aşmış olan davada adil yargılama hakkının ihlali niteliğini doğurduğu bu noktada mahkemenin de yargılama sürecini usulünce işletmediği iddialarına açık bir durum oluşturduğu açıktır.
6100 sayılı HMK’nın “DAVA ŞARTLARI” başlıklı Madde 114- (1) Dava şartları şunlardır:.. f) Vekil aracılığıyla takip edilen davalarda, vekilin davaya vekâlet ehliyetine sahip olması ve usulüne uygun düzenlenmiş bir vekâletnamesinin bulunması….” hükmüne amirdir.
Yine Madde 115- (1) Mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır. Taraflar da dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebilirler. (2) Mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir. Ancak, dava şartı noksanlığının giderilmesi mümkün ise bunun tamamlanması için kesin süre verir. Bu süre içinde dava şartı noksanlığı giderilmemişse davayı dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddeder. (3) Dava şartı noksanlığı, mahkemece, davanın esasına girilmesinden önce fark edilmemiş, taraflarca ileri sürülmemiş ve fakat hüküm anında bu noksanlık giderilmişse, başlangıçtaki dava şartı noksanlığından ötürü, dava usulden reddedilemez. Hükümlerine amirdir.
Tüm dosya kapsamı izahı yapılan mevzuat kapsamında açılan dava değerlendirildiğinde; davacı şirketin davanın açıldığı tarihteki yönetim kurulu kararlarının yoklukla malul olduğunun kesinleşmiş mahkeme kararı ile tespit edildiği, davanın açıldığı tarihte davacı şirketin vermiş olduğu vekaletnamenin de geçersiz olduğu, dava dosyasına sunulan 2003 tarihli genel vekaletnameye istinaden davanın görülebilmesi için usulünce atanmış yönetim kurulunca yetkilendirmeyi ispatlanması gerektiği, bu eksikliğin sonradan tamamlanması mümkün ise de verilen kesin süre içerisinde bu eksiklik giderilemediği gibi, açılan davalarla sürecin uzadığı, hatta şirketin terkin edildiği dikkate alındığında ihya sonrası yeni bir vekaletin sunulması gerektiği dikkate alındığında bu eksikliğin giderilemediği, şirket ortakları arasında süren çekişmeler dikkate alındığında muvafakat sunulmasının mümkün olmadığının açık olduğu, karar organlarının dahi oluşturulamadığı davacı şirket yönünden ardı ardına açılan dava süreçlerinin beklenilmesinin usul ekonomisine ve adil yargılanma hakkına uygun düşmeyeceği dikkate alındığında ve 12 yıl süren davada usulü eksikliklerin giderilemediği dikkate alındığında açılan davanın dava şartı yokluğundan reddine karar vermek gerekmiş aşağıdaki şekilde hüküm tesis olunmuştur.
HÜKÜM :Ayrıntısı yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın HMK m.114/1-f gereği dava şartı yokluğundan USULDEN REDDİNE,
2-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi uyarınca hesap olunan 59,30 TL karar harcının (görevsizlik kararı ile ilk yatırılan harcın iadesine karar verildiği dosyaya sonradan yatırılmış harç tespitinin yapılamadığı anlaşıldığından) davacıdan tahsili ile Hazineye İRAD KAYDINA,
3-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hesap olunan 5.900,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davalılara verilmesine,
4-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde BIRAKILMASINA,
5-Artan gider avansının karar kesinleştiğinde yatırana iadesine,
Dair taraf vekillerinin yüzüne karşı, (HMK 345/1 md. gereğince) gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Mahkememize veya başka bir yer mahkemesine dilekçe ile başvurmak ve istinaf harcı ile gerekli giderlerin tamamı ödenmek suretiyle, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı. 19/11/2021

Katip …
¸

Hakim …
¸