Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 21. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/716 E. 2023/199 K. 21.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
21. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2022/716 Esas
KARAR NO : 2023/199

DAVA : Tazminat (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 29/12/2020
KARAR TARİHİ : 21/03/2023

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekilinin 29/12/2020 tarihli dava dilekçesinde özetle; Davacı … A.Ş.nin … yayın sahibi olduğunu, 12.09.2015 tarihinde …’nin internet sitesinde yayınlanan “…’dan Sert Yalanlama” başlıklı haberin içeriğinde davacı şirket hakkında kişilik haklarını ihlal eder nitelikte ifadeler içeren asılsız bir haber yapıldığını, haberde “…, sık sık iftira, çarpıtma ve yalan haberleriyle gündeme gelen … gazetesinde yer alan bir haberi sert ifadelerle yalanladı.” gibi ifadeler kullanılarak davacı şirketin sahibi olduğu … ‘nin sürekli olarak iftira ve yalan haberlerin yayınlandığı bir gazete olarak gösterilmeye çalışıldığını, bu iddiaların hiçbir gerçekliğinin bulunmadığını, aynı şekilde haberin içeriğinde yer alan ve iftira niteliği taşıyan ifadeleri de hiçbir süzgeçten geçirmeden olduğu gibi yayınlamasının gazetecilik meslek etiğiyle de bağdaşmadığını, … ‘nin… tarihinde kurulduğunu, o günden bu güne tarafsız ve bilinçli haberciliği ile geniş kitlelere hitap ettiğini, güvenilirliğinin oldukça yüksek bir gazete olduğunu, davacı şirkete ait … 350.000’leri aşan trajı ve aynı oranda internetten okunma sayısı ile başarısını ve doğru haberciliğini kanıtladığını, basın yolu ile kişilik hakkı ihlâli ile kamunun haber almadaki yararı karşı karşıya geldiğinde, hangisinin korunmaya değer olduğunun her somut olaya göre ayrı değerlendirilmesi gerektiğini, bu değerlendirme yapılırken bir haberin basın özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi için doktrinle ve içtihatlarla oluşturulmuş ölçütlerin, görünür gerçeklik, güncellik, kamusal ilgi, biçim ve içerik arasındaki düşünsel bağ olduğunu, bu ölçütlerden ilki olan görünür gerçeklik kavramının, basına dilediğince hareket etme özgürlüğü de tanımadığını, somut olayda yapılan haberde …’nın, … hakkında yaptığı açıklamanın haberleştirilmesinin görünür gerçeklik özelliğini taşımadığını, …’nin bu haberi yalın bir şekilde yayınlamak yerine sınırlarını ciddi bir şekilde aşarak davacı şirketin bünyesinde bulunan …’ne ciddi ithamlarda bulunduğunu, dava konusu haberde …için …, sık sık iftira, çarpıtma ve yalan haberleriyle gündeme gelen … yer alan bir haberi sert ifadelerle yalanladı.” gibi ifadeler kullanılarak haber yapmanın ötesinde adeta bir karalama kampanyası yapıldığını, diğer bir ölçüt olan konu ile ifade arasında düşünsel bağlılık ilkesinde ise, kullanılan ifadeler, haberin sunuluş yerinin, ifadelerin vurgusu ile bu haberin verilme amacında da uyum olması gerektiği anlamına geldiğini, ancak dava konusu haberde, bu şartın kesinlikle sağlanmadığını, haberin konusunun …’nın, … hakkında yapmış olduğu açıklamalar olmasına rağmen yalnızca haberi yayınlamak yerine … tarafından kullanılan ifadeler desteklenerek, … hakkında “…iftira, çarpıtma ve yalan haberleriyle gündeme gelen….” gibi aslında haberle alakası olmayan ve basın hürriyeti sınırlarını da ciddi şekilde aşan ifadelerin kullanıldığını, yayınlanan haberin içeriğinde, davacı şirketin itibarını zedeleyici nitelikte olan ve gerçeği yansıtmayan şekilde “…. gazetecelik saikiyle hareket etmek yerine, ideolojik saplantı içinde sürekli sağa sola çamur atan bu zihniyet….” ifadelerine yer verilmesinin de basın hürriyeti sınırının ciddi şekilde aşıldığının göstergesi olduğunu, anlaşılacağı üzere yapılan haberin kamu yararından bahsedilemeyeceğini, haberin yapılış amacının toplumu aydınlatmak ve haber almasını sağlamak yerine,…’ne karşı bir karalama kampanyası başlatmak ve okuyucu nezdinde …’nin itibarını zedelemekten başka bir şey olmadığını, dava konusu haberin basın hürriyeti kapsamında değerlendirilmesi için gereken hiçbir ölçüte sahip olmadığını, yapılan haberin hem içerik itibarıyla hem de kullanılan ifadelerle davacının ticari itibarını zedeleyen ve kişilik haklarını ciddi şekilde ihlal eden bir haber olduğunu, davacının yıllardır tarafsız basın etiğine uygun haber yaparak mevcut oturmuş bir okuyucu kitlesi edindiğini, bu kitlenin ulusalcı, Kemalist, Cumhuriyetçi, laik devlet anlayışını savunan ve demokratik bir toplumu içinde özümseyebilmiş bir kitle olduğunu, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 10/03/2004 tarihli 2004/4-149 Esas 2004/146 Karar sayılı kararında “…kullanılacak dil ve ifadenin, yapılacak niteleme ve vurgunun da haberin gerektirdiği biçim ve ölçü çerçevesinde kalması gerekir. Diğer bir anlatımla, yasal fonksiyonun yönelik bulunduğu “amaç”a ulaşabilmek için en uygun ve en elverişli “araç” kullanılmalı, “uygun amaç” için “uygun araç” seçilmelidir. Şayet haberin verilişinde ve yapılan yorumda, gereği ve ilgisi bulunduğu saptanamayan niteleme, değerlendirme ve bağlantı duygusu uyandıracak göndermelere gidilerek, haberin bir bölümüyle uygun düşmeyen, küçültücü, toplumun bir kesiminde ve özellikle yalın okuyucu kitlesinde kuşku ve itham doğuracak ifade ve nitelemeler kullanılacak olursa artık kişilik hakları ile çatışan basın özgürlüğüne üstünlük tanımak olanaksız hale gelir.” denildiğini, … internet sitesinde yayınlanan haberin uygun amaca ulaşmak için uygun aracın kullanıldığı bir haber olmadığını, davanın kabulü ile davacı için 20.000,00 TL’nin yayın tarihinden itibaren işleyecek faizi ile davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekilinin 13/02/2021 cevap dilekçesinde özetle; Öncelikle görev yönünden itirazları olduğunu, davanın davacısı ile davalısının ticaret şirketi olduğuğunu, Türk Ticaret Kanunu’nun 3. maddesine göre bir ticari işletmeyi ilgilendiren bütün işlem ve fiillerin ticari iş olduğunu, bu nedenle davaya bakmakla görevli mahkemenin Asliye Ticaret Mahkemeleri olduğunu, davanın konusu … Gazetesi’nin … hakkında yaptığı bir haberin … tarafından yalanlanmasının kamuoyu ile paylaşılmasından ibaret olduğundan ve haberde kullanılan ifadelere dikkatle bakıldığında ajansın yayımladığı metne de sadık kalındığından davada verilecek hükmün dava dışı … da etkileyebileceğini, davanın …’ye ihbarına karar verilmesi gerektiğini, Borçlar Kanunu’nun 72. maddesine göre, haksız fiillerde tazminat isteminin zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrayacağını, somut olayda dava konusu edilen haberin 2015 tarihli bir haber olmakla davacının talebinin zaman aşımına uğradığını, bu nedenle davanın zaman aşımı nedeniyle reddine karar verilmesi gerektiğini, davacı tarafından talep edilen manevi tazminata faiz başlangıcının yayın tarihi olarak tespitinin hukuka aykırı olacağını, her ne kadar haksız fiillerde faizin fiil tarihinden itibaren istenebileceği, genel kural ise de internet haberlerinin özel niteliği ve özel kanuna tabi olması ile 5 yıl önce yapılan bir haberin yeni dava ediliyor olması birlikte değerlendirildiğinde, faiz başlangıcının yayından itibaren değil dava tarihinden itibaren istenebilir olması gerektiğini, zamanaşımına yönelik itiraza itibar edilmemesi halinde faiz başlangıcının dava tarihinden itibaren alınması gerektiğini, davalı şirketin kuruluş amacına uygun olarak ticari faaliyetlerine … (… / … grubu) bünyesinde devam eden, … isimli internet sitesinin yayın hakları sahibi olan saygın bir basın kuruluşu olduğunu, her iki tarafın da basın sektöründen olduğunu, gerek tarafların bu niteliği ve gerekse dava konusunun basın faaliyetinden kaynaklanması nedeniyle, bu davanın çözümünde Medeni Hukukun ve Borçlar Hukukunun genel prensip ve esaslarından ziyade, özel bir düzenleme alanı olan ve kendisine has şartları ihtiva eden Basın Hukukuna ait ilke ve esasların dikkate alınması gerektiğini, genel tazminat hukuku prensipleri ile basın yoluyla işlenen fiillerden kaynaklı tazminat hukukunun prensiplerinin birbirinden tamamen farklı olduğunu, Basın Hukukuna ilişkin davaların temelinin Medeni Hukukun ve Borçlar Hukukunun temel ilkelerine dayanıyor ise de bunlardan ayrı olarak, dava konusu haberlerin basın özgürlüğü çerçevesinde de irdelenmesi ve sonucuna göre karar verilmesi gerektiğini, Basın özgürlüğünün Anayasanın 28. maddesi ile 5187 sayılı kanunun 1. ve 3. maddelerinde düzenlendiğini, bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığını, basına sağlanan güvencenin amacının toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmek olduğunu, basının olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumlu olduğunu, basının bu nedenle ayrı bir konumunun bulunduğunu, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 2015/9674 Esas 2015/12745 Karar sayılı kararında da basın yoluyla kişilik hakkı ihlali iddiasıyla açılan davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerektiğini, basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olayın hukuka aykırılık oluşturamayacağını, bu nedenle basın davalarında değerlendirme yapılırken genel hukuk kurallarının uygulanmasının yanında basın hukukuna özgü bir kısım kavram ve ölçütlerin de dikkate alınması gerektiğini, aksi takdirde basın özgürlüğü kavramının uygulama alanı bulamayacağını, basın özgürlüğünün haberlerin, düşüncelerin, yorumların, analizlerin, eleştirilerin serbestçe yapılması, yayımlanması ve dağıtılması olduğunu, dolayısıyla basın özgürlüğünün içine ifade ve düşünce özgürlüğü ile bunları yayma özgürlüğünün de girdiğini, AİHM’nin birçok kararında da belirtildiği üzere düşünceyi açıklama özgürlüğü, rahatsız edici, yadırganan hatta kaygı verici bulunan düşünceleri ve ağır eleştirileri de kapsayacağını, demokratik toplumlarda basının en önemli görevinin kamu yararını ilgilendiren olay ve konularda haber ve bilgi vermek, eleştiri ve değer yargıları sunmak suretiyle toplumu aydınlatmak ve kamuoyu oluşturmak olduğunu, yaptığı bu görev nedeniyle basına tanınan haklardan ilkinin “haber verme hakkı ve görevi”, diğerinin ise “denetim ve eleştirme” hakkı ve görevi olduğunu, basın yoluyla kişilik haklarının ihlal edildiği iddiasına dayalı manevi tazminat davalarında, davaya konu yayını hukuka uygun hale getiren kıstasların da Yargıtay içtihatlarıyla belirlendiğini, buna göre yapılan yayının güncel, görünürdeki gerçekliğe uygun, dava konu haber haberin güncel olay ve iddiaların aktarılmasından ibaret olduğunu, görünür gerçeklik ve basın özgürlüğü çerçevesinde kaleme alındığını,, haberdeki ifadelerin görünürdeki gerçeklik çerçevesinde hukuka uygun olduğunu, davalının …’nın davacı hakkındaki yalanlamasını kamuoyu ile paylaştığını, somut olaya bakıldığında davacının haberinin, ajansın yalanlamasının ve davalının bu durumu okuyucuya aktarmasının aynı gün gerçekleştiğini ve bu nedenle güncellik şartının sağlandığını, devletimizin en köklü kurumlarından olan bir ajans hakkındaki asılsız iddiaların ve buna verilen cevabın yayınlanmasının da kamu yararı şartını sağladığını, haberin görünür gerçekliğe uygun olduğu ise izahtan vareste olduğunu, üstelik davalının metne eklediği bir cümlenin de bulunmadığını, ajansın metninin tıpkı basımı niteliğinde olup metnin orijinlinde de hukuka aykırı bir ifade veya anlatım tarzının bulunmadığını, davacı gazetenin ve tüzel kişinin sahibi olan … isimli kişi hakkında FETÖ terör örgütü iltisakı nedeniyle kamu davası açıldığını, bu dava kapsamında hakkında yakalama kararı çıkarıldığını ve bu kişinin yakalama kararının bila infaz iadesi için yurt dışına kaçtığı herkesin malumu olan basına yansımış ve kamuoyunun gözü önünde yaşanan hadiseler olduğunu, kaldı ki davacı gazetenin genel yayın yönetmeninin ve yazarlarının da aralarında bulunduğu çok sayıda sanık hakkında … 37. Ağır Ceza Mahkemesinin …Esas sayılı dosyası üzerinden yargılama yapıldığı ve “silahlı terör örgütüne bilerek ve isteyerek yardım etme” suçundan 1 yıl 13 ay ile 3 yıl 6 ay arasında değişen miktarlarda hapis cezası verildiğini, gazetenin sahibinin ve kurucusunun 2017 yılı Eylül ayından bu yana arandığını ve hakkında tutuklamaya yönelik yakalama kararı çıkarıldığını, talep edilen manevi tazminat tutarının amacını aşan, zenginleşme amacı güden nitelikte olan fahiş bir tutar olduğunu, öncelikle davaya bakmakla görevli mahkeme Asliye Ticaret Mahkemesi olduğundan görevsizlik kararı verilmesine, …T.A.Ş.’nin davaya ihbar edilmesine, davadaki tüm taleplerin zaman aşımına uğradığı anlaşıldığından davanın zaman aşımı nedeniyle esastan reddine, faiz başlangıç tarihi konusundaki hukuka aykırı talebin reddine, dava konusu haberlerin basın özgürlüğü çerçevesinde hukuka uygun olduğundan davacının davasının tümden reddine, yargılama gideri ve vekalet ücretinin davacı üzerine bırakılmasına karar verilmesini talep ve beyan etmiştir.
İhbar olunan … dilekçesinde özetle; Basın Kanunu veya Türk Borçlar Kanunu kapsamında hem sözleşmesel hem de kanuni olarak herhangi bir şekilde müvekkili ile davalı arasında rücu ilişkisi bulunmadığını, müvekkilinin kendisine cevap hakkı doğmuş olan dava dışındaki bir konu hakkında cevap hakkını kullanarak kamuoyuna açıklamada bulunduğunu, davalının ise basın özgürlüğü ve basının haber verme hakkı kapsamında, güncel haber değeri taşıyan bu olayı haberleştirdiğini, her iki kurumun eylemi ve amacı farklı olduğundan ve eylemler arasında bir bütünsellik ile organik bir bağ olmadığından her eylemin farklı hukuki sorumluluk doğurduğunu, davalı ile müvekkili şirket arasında herhangi bir şekilde rücu ilişkisi bulunmadığı gibi müvekkilinin davaya konu eylemi gerçekleştirmesinde herhangi bir sorumluluğunun da bulunmadığını, bu davada davalının hukuki sorumluluğu doğsa bile müvekkilinin davalı yanında herhangi bir sorumluluğunun doğmayacağını, bu nedenle bu davada ihbar müessesesinin müvekkili bakımından uygulanabilir olmadığını, kişilik haklarına saldırı nedeniyle tazminat isteminin zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrayacağını, dava konusu haberin 12.09.2015 tarihinde olduğunu, davacının manevi tazminat talebinin zamanaşımına uğradığını, bu nedenle davanın zamanaşımı yönünden reddine karar verilmesi gerektiğini, ihbar talebini kabul anlamına gelmemekle birlikte, davaya konu edilen haberin basın özgürlüğü çerçevesinde mevcut bir durumun aktarılması şeklinde hazırlandığını, kişilik hakkının ihlaline dayalı manevi tazminat talebinde bulunulabilmesi için kusurlu ve hukuka aykırı davranış neticesinde kişinin manevi varlığında bir zararın meydana gelmesi gerektiğini, ancak bu davaya konu haber kapsamında herhangi bir kusurun varlığından söz edilemeyeceği gibi, haberin basın özgürlüğü çerçevesinde hazırlandığını ve hukuka uygunluk kriterlerini haiz olduğunu, dolayısıyla manevi tazminat koşullarının oluşmadığını, dava konusu haberde bahsi geçen, müvekkilinin kamuoyuna açıklamasının arka planındaki olay nedeniyle, müvekkili kurumun davacı, … A.Ş.’nin davalı olduğu … 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nde görülmekte olan …Esas sayılı davalarının bulunduğunu, söz konusu davanın müvekkilinin kişilik haklarının ihlali nedeniyle manevi tazminat talebine ilişkin olduğunu, dava konusu haberin basın özgürlüğü kapsamında hukuka uygunluk kriterlerine haiz olduğunu, basın özgürlüğünün Anayasanın vazgeçilmez kuralı olduğunu, bu özgürlüğün amacının kamuoyunu aydınlatma, çeşitli sorunlar üzerinde halkı düşünmeye sevk etme, tartışmalar açma, bilinmeyenleri araştırıp ortaya çıkarmak olduğunu, halkın aydınlatılmasında ve biliçlendirilmesinde, demokratik bir toplum düzeninin oluşturulması ve korunmasında basının öneminin oldukça büyük olduğunu, Anayasanın 25. maddesinde “Herkes düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir.” ibaresinin yer aldığını, yine Anayasasının 26. maddesinde “Herkes düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir.” denilmek suretiyle basın özgürlüğünün açıkça güvence altına alındığını, Anayasasının 28/1. maddesinde ise açıkça “Basın hürdür, sansür edilemez” denildiğini, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 14.02.2007 tarihli, 2007/4-78 E., 70 K. sayılı ilamına göre“Anayasanın 28. maddesinde ve 5680 Sayılı Basın Yasasının 1.maddesinde basına bir takım güvenceler sağlanmış, bu düzenlemelerle basının özgürce yayın yapması amaçlanmıştır. Basına sağlanan güvencenin nedeni,toplumun sağlıklı,mutlu ve güven içinde yaşayabilmesi içindir.Bu da kişinin dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularla bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Diğer bir anlatımla basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma, yönlendirme yetki ve sorumluluğuna sahiptir. Bunun içindir ki basının yayın yaparken yaptığı yayından dolayı hukuka aykırılık teşkil edecek olan eylemi, genel olaylardaki hukuka aykırı eylemden farklılıklar taşır.İşte bu farklılık ve ayrık durum gözetilerek yapılan yayının hukuka aykırılık veya uygunluk sınırı belirlenmelidir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğu kabul edildiği durumlarda ,basın yoluyla yapılan bir yayındaki hukuka aykırılık oluşturmayabilir. İşte basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır.” denildiğini, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10. maddesinde ifade özgürlüğü düzenlendiğini, ilgili maddede temel insan hakkı olarak kabul edilen ifade özgürlüğünün, “iletişim özgürlüğü, bilgi edinme hak ve özgürlüğü, halkın gerçekleri öğrenme hakkı” gibi görünümleri de içerdiğini, dava konusu haberin müvekkili kurumun davacı hakkındaki yalanlamasını herhangi bir ekleme veya çıkarma yapmadan kamuoyu ile paylaşmasından ibaret olduğunu, manevi tazminatın hükmedilmesindeki amacın manevi zarara uğrayanın maruz kaldığı psikolojik etkinin giderilmesi, manevi bütünlüğünün tekrar sağlanması ve yaşama bağlanması olduğunu, kararlaştırılacak tazminat miktarının zarara uğrayanın zenginleşmesine yol açacak miktarda olmaması gerektiğini, somut olayda davacı tarafından talep edilen 20.000,00 TL’lik tazminatın, manevi zarar koşullarının oluşmaması bir yana amacını aşan, sebepsiz zenginleşmeye yol açacak, kabul edilemez derecede fahiş bir miktarda olduğunu, öncelikle ihbar talebinin reddine, ihbar talebinin kabul edilmesi halinde ise davacının talebinin zamanaşımına uğraması nedeniyle davanın usulden reddine, aksi halde esasa dair itiraz ve savunmalar dikkate alınarak davanın esastan reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı tarafa yüklemesine karar verilmesini talep ve beyan etmiştir.
Uyuşmazlık, Deliller, Delillerin Değerlendirilmesi ve Gerekçe
Dava; 12/05/2015 tarihli … İnternet sitesinde Terörün Sözcüsüne … Sert Yalanlama başlıklı haberde davacını kişilik haklarına saldırı olduğu iddiasıyla 20.000,00TL manevi tazminatın yayın tarihinden itibaren yasal faiziyle davalılardan tahsili talebine ilişkindir.
… 21. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 20/01/2022 tarihli…Esas ve…Karar sayılı kararıyla davanın mutlak ticari dava olduğu, ticaret mahkemelerinin görevi içerisine girdiği gerekçesiyle davanın görev yönünden reddine dair verilen kararın kesinleşmesine müteakip dosya mahkememize tevzi edilmiştir. Mahkememizin 23/11/2022 tarihli tensip zaptının 5 nolu ara kararı gereğince davacı yana, dava tarihinden önceki tarihli arabuluculuk tutanaklarını mahkememize ibraz etmek üzere kesin süre verilmiş, verilen kesin süre içerisinde davacı yan istenilen belgeleri mahkememize ibraz etmemiştir.
7155 sayılı kanun ile 6102 sayılı TTK’na eklenen ve 01/01/2019 tarihinde yürürlüğe giren 5/A maddesi ile “Kanunun 4 üncü maddesi ve diğer kanunlarda belirtilen ticari davalardan, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır. ….” hükmü uyarınca konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkındaki ticari davalarda dava açmadan önce arabuluculuğa başvurmak zorunlu hale getirilmiş, yani arabuluculuğa başvurmak dava şartı haline getirilmiş bulunmaktadır.
6325 sayılı HUAK’nun 18/A-2 maddesi gereği arabuluculuğa tabi davalarda dava açılırken, arabulucuya başvurulması ve sonunda anlaşmaya varılamadığına ilişkin son tutanağın aslının veya arabulucu tarafından onaylanmış bir örneğinin dava dilekçesine eklenmesi zorunlu olup, davacıya arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılamadığına ilişkin son tutanağın ibrazı için bir haftalık kesin süre verilmesi ve sonucuna göre işlem yapılması gerekmekte ise de aynı maddenin son cümlesine göre arabulucuya başvurulmadan dava açıldığının anlaşılması hâlinde herhangi bir işlem yapılmaksızın davanın, dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine karar verilmesi emredici olarak düzenlenmiştir. Bu düzenleme karşısında HMK m.115/2 madde hükmü uygulanarak bu eksikliğin giderilmesi mümkün değildir.
Somut olayda da, davacı tarafça görevsiz mahkemede arabuluculuğa başvurulmadan dava açılmış olup, dava tarihi itibariyle arabuluculuk yasa yolunun zorunlu olduğu, dosya görevli mahkemede esasa kayıt edilene kadarki süreçte de arabuluculuk süreci işletilmemiş olduğu anlaşıldığından, mahkememizce arabuluculuk dava şartının yerine getirilmemesi nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere;
1-Davanın DAVA ŞARTI YOKLUĞU NEDENİ İLE USULDEN REDDİNE;
2-Alınması gereken 179,90TL ret harcının peşin alınan 341,55TL harçtan mahsubu ile artan 161,65TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
3-Davacı tarafça yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
4-Davacı tarafça yatırılan gider avansından bakiye kalan kısmın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
5-Davalı yargılamada kendilerini vekil ile temsil ettirdiğinden AAÜT’ne göre tespit olunan 9.200,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya ödenmesine,
Dair; Gerekçeli kararın tebliğ tarihinden itibaren iki haftalık yasal süre içerisinde, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde İSTİNAF kanun yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı. 21/03/2023

Katip
e-imzalıdır

Hakim
e-imzalıdır