Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 21. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/572 E. 2023/286 K. 18.04.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
21. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2022/572 Esas
KARAR NO : 2023/286

DAVA : Alacak (Vade Farkından Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 20/09/2022
KARAR TARİHİ : 18/04/2023
Mahkememizde görülmekte olan Alacak (Vade Farkından Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili 20/09/2022 tarihli dava dilekçesi özetle; işbu davayı ikame etmeye yetkili …’nin kızı olan …’nin 14.08.2019 tarihinde Şile-İstanbul güzergahında yolcu olarak bulunduğu araç içerisinde tek taraflı maddi hasarlı trafik kazasına karıştığını ve neticede ağır derece yaralandığını, bitkisel hayata girdiğini, müvekkili Azra’nın babasının aynı kazada vefat ettiğini, ve tarafların maddi durumlarının kötü olduğunu, müvekkilinin işbu dosyanın giderlerini karşılayabilecek gücünün olmadığını, Mahkememizin … esas ve … karar sayılı hükmüne rağmen davalı şirket tehir- icra prosedürüne başvurarak ekonomik olarak oldukça güç durumda olan müvekkilleri mağdur etmiş ve halihazırda hiçbir ödemede bulunmadığını, 14.08.2019 tarihli kazadan işbu zamana kadar 390.000,00 TL tutarlı alacağa haksız olarak el koyan davalı şirket müvekkillin haklı alacağına kavuşmalarını engelleyerek mağdur ettiğini, Davalı şirketin müvekkilimin alacağına haksız olarak el koyduğu tarihten işbu zamana kadar geçen sürede mevcut alacak adeta ermiş ve ilgili mahkemenin hükmettiği asıl alacağa işleyen avans faiz oranı, alacağın muaccael olduğu kaza tarihtinde ortaya çıkan mağduriyeti gideremediğini, Müvekkilimin haklı alacağına kavuşamadığı kaza tarihinden itibaren işleyen faiz oranı erime nedeniyle oluşan mevcut zararı karşılamaya yeterli olmadığından munzam zarar talebiyle davalı sigorta şirketine tarafımızdan başvuruda bulunulduğunu, Davalı sigorta şirketi tarafından …numaralı hasar dosyası oluşturulmuşsa da taleplerimiz karşılık bulamamış ve zımni olarak reddedildiğini, Akabinde tarafımızdan aynı taleplerle arabuluculuk kurumuna başvuruda bulunulmuş fakat süreç sigorta şirketi tarafından olumsuz olarak karşılanmış ve nihayetinde arabuluculuk süreci de anlaşmadıklarını belirterek, maddi gücü bulunmayan müvekkilinin adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesini, Müvekkile ait alacağın muaccel olduğu tarihten itibaren halen ödeme yapılmayan işbu dava tarihine kadar faiz oranıyla karşılanmayan mevcut zararın giderilmesi için şimdilik 100,00 TL’lik BELİRSİZ ALACAK DAVASI olarak ikame ettiğimiz davamızdaki (uzman bilirkişi heyeti mahiyetince tespit edilecek olan munzam zarar tutarına bedel artırım yapma hakkımız saklı kalmak kaydıyla)
munzam zararın dava tarihinden itibaren işleyecek kanuni faizi ile birlikte davalı sigorta şirketinden tahsiline karar verilmesini, vekalet ücreti ile yargılama giderlerinin davalı sigorta şirketi üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili 17/10/2022 tarihli dava dilekçesini özetle; Mahkememizin… esas numaralı … karar sayılı ilamına istinaden verilen davadaki alacak kalemleri talep edilmekte olduğunu, Her ne kadar tazminat alacakları açısından ilk derece kararından sonra alacak kalemlerinin icraya konulması açısından kararın kesinleşmiş olması aranmıyor olsa da kesinlenmiş bir alacak bulunmadan bu alacak konusunda munzam zarar istemi haksız ve yersiz olduğunu, Munzam zararın varlığını ispat yükü bu zararın olduğunu iddia eden alacaklı üzerinedir. Alacaklı, temerrüt faizini aşan zararını kesin, açık, somut bir şekilde ispat etmelidir. Munzam zarar tazmini için borçlunun temerrüt durumu ve borçlunun bu temerrüte düşmekte kusurlu olması gerekmektedir. İşbu davaya konu olan alacağa ilişkin henüz alacak kesinleşmediği için temerrüt oluşmadığını, Mahkememiz temerrütün oluştuğu kanaatin de olmuş olsa bile bu temerrüte düşmekte borçlu şirketin bir kusurunun olmadığını, Kanundan doğan yasal hakkını kullanarak karara itiraz etmesi borçluyu kusurlu duruma düşürmemekte olduğunu, Alacaklı sadece ülkedeki enflasyonist duruma istinaden munzam zarar talebinde bulunmuş herhangi bir somut dayanak belirtilmediğini, Günümüz ekonomik koşullarıyla geçmişdeki ekonomik veriler değerlendirildiğinde; ekonomi düzeni içinde yer alan yatırım araçlarının hiçbir zaman istikrarlı gelir getirmediği ve dolayısıyla munzam zararın ispatında “karine” oluşturmadıkları sonucuna varılmakta olduğunu, Müvekkil Sigorta Şirketi’nin kusuru bulunmaması sebebiyle herhangi bir sorumluluğu olmayacaktır. Zira Müvekkil Şirket’in yalnızca yasal süresi içerisinde kanunen hakkı olan istinaf kanun yoluna başvurması durumu somut olarak Davacının munzam zarara uğradığına karine oluşturamayacağından işbu haksız ve mesnetsiz olarak ikame edilen davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve beyan etmiştir.
DELİLLER VE GEREKÇE:
Dava, İstanbul … ATM’nin… Esas… karar sayılı hükmünün icrasının gecikmesi sebebiyle doğan munzam zararın tazminini talepli davadır.
Dilekçeler aşaması tamamlanmakla mahkememizin ön inceleme duruşmasında dava şartları ve ilk itirazlar incelenmiştir. Dava şartlarına ilişkin eksik ve incelenmesi gereken ilk itiraz bulunmadığı anlaşıldıktan sonra tarafların sulh olma imkanı bulunmadığından uyuşmazlık noktaları belirlenip tahkikat aşamasına geçilmiştir.
Aşkın (munzam) zarar, para borcunun ifasında borçlunun kusuruyla temerrüde düşmesi nedeniyle alacaklı nezdinde ortaya çıkan zararın temerrüt faiziyle karşılanamaması hâlinde söz konusu olan bir zarar olup bu zarar, borçlunun temerrüdü ile borcun ödendiği tarih aralığındaki dönemi kapsamaktadır. Bu anlamda aşkın (munzam) zarar, temerrüt faizini aşan ve kusur sorumluluğuna dair ilkelere bağlı bir zarar türü olarak kabul edilir (Uygur, Turgut: 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu Şerhi, Cilt I, 2012, s. 810).
Aşkın (munzam) zarar, borçlu temerrüde düşmeden borcunu ödemiş olsaydı, alacaklının mal varlığının kazanacağı durum ile temerrüt sonucunda ortaya çıkan ve oluşan durum arasındaki farktır. Aşkın (munzam) zararın varlığı için gereken ilk koşul, bir para borcunda borçlunun temerrüdünün varlığıdır. Bu para borcunun kaynağının, aşkın (munzam) zararın talep edilebilirliği için herhangi bir önemi bulunmamaktadır. Bu anlamda TBK’nın 122. maddesi, kaynağı ne olursa olsun temerrüt faizi yürütülebilir nitelikte olmak koşuluyla bütün para borçlarında uygulanma olanağına sahiptir. Borcun dayanağı haksız fiil, sözleşme, sebepsiz zenginleşme, kanun yahut vekâletsiz iş görme olabilir. Öte yandan hemen belirtilmelidir ki; aşkın (munzam) zarar borcunun hukukî sebebi, asıl alacağın temerrüde uğraması ile oluşan hukuka aykırılıktır. Bu nedenle borçlunun aşkın (munzam) zararı tazmin yükümlülüğü, asıl borç ve temerrüt faizi yükümlülüğünden tamamen farklı, temerrüt ile oluşmaya başlayan asıl borcun, ifasına kadar geçen zaman içinde artarak devam eden, asıl borçtan tamamen bağımsız yeni bir borçtur.
Aşkın (munzam) zararın varlığı için gereken ikinci koşul; borçlunun temerrüdü nedeniyle temerrüt faiziyle karşılanamayan alacaklı zararının mevcudiyetidir. Ancak alacaklının zararının temerrüt faizinden az yahut temerrüt faizine eşit olması durumunda, zararın temerrüt faiziyle karşılanacak olması sebebiyle aşkın (munzam) zararın varlığından söz edilemez. Bu aşamada önemle belirtilmelidir ki; TBK’nın 122. maddesi kapsamına kanunî temerrüt faizinin yanında akdi temerrüt faizinin uygulandığı borç ilişkileri de dâhildir. Eş söyleyişle alacaklının, borçlu ile arasındaki hukukî ilişkiden doğan temerrüt faizinin akdi yahut yasal olması, aşkın (munzam) zararın talep edilebilirliğine engel teşkil etmez.
Burada önem arz eden husus alacaklının temerrüt faiziyle karşılanamayan zararının mevcudiyetinin ispatıdır. Aşkın (munzam) zararın varlığı için gereken üçüncü koşul; borçlunun temerrüde düşmede kusurlu olmasıdır. Zira aşkın (munzam) zarar sorumluluğu, temerrüt faizinden sorumluluktan farklı olarak kusur sorumluluğuna dayanmakta olup burada aranan kusur, borçlunun temerrüde düşmekteki kusurudur. Ancak aşkın (munzam) zarar iddiasının ileri sürüldüğü durumlarda sorumluluk için, diğer koşulların varlığı durumunda borçlunun temerrüde düşmedeki kusurunun varlığı asıldır. Başka bir anlatımla temerrüt sonrasında borçlunun temerrüde düşmedeki kusurunun alacaklı tarafından ispatı gerekmez. Aksine borçlu, temerrüde düşmede kusursuz olduğunu ispatlamadıkça ortaya çıkan aşkın (munzam) zarardan sorumludur. Aşkın (munzam) zararın varlığı için gereken son koşul ise; borçlunun temerrüdü ile alacaklının aşkın (munzam) zararı arasındaki illiyet bağının mevcudiyetidir. Bu çerçevede alacaklı, borçlunun temerrüde düşmesi ile ileri sürdüğü aşkın (munzam) zarar olgusu arasındaki illiyet bağını ispatla yükümlüdür.
Aşkın (munzam) zarar bu hukukî niteliği ve karakteri itibariyle, asıl alacak ve faizleri yönünden icra takibinde bulunulması veya dava açılmasıyla sona ermeyeceği gibi, icra takibi veya dava açılması sırasında asıl alacak ve temerrüt faizi yanında talep edilmemiş olması hâlinde dahi (TBK m. 122/2) takip veya davanın konusuna dâhil bir borç olarak da kabul edilemez. Bu nedenle asıl alacağın faizi ile birlikte tahsiline yönelik icra takibinde veya davada munzam zarar hakkının saklı tutulduğunu gösteren bir ihtirazî kayıt dermeyanına da gerek bulunmamakta olup ayrı bir dava ile de zamanaşımı süresi içerisinde her zaman istenmesi mümkündür.
Uyuşmazlık çerçevesinde üzerinde durulması önem arz eden bir diğer husus ise, aşkın (munzam) zararın ispatı olup esasen aşkın zararın ispatına ilişkin yükümlülük, bu zararın varlığını iddia eden alacaklının üzerindedir. Bu bağlamda aşkın (munzam) zarar alacaklısı, TBK’nın 122. maddesine dayalı olarak tazminat talebinde bulunabilmesi için öncelikle kaynağı ne olursa olsun evvela bir alacağı olduğunu, borçlunun temerrütte bulunduğunu, illiyet bağını ve bu alacağını tahsil edememesinden veya geç ödeme yapılmasından doğan ve duruma göre malvarlığında azalma veya engellenen kazançlardan oluşan zararını kanıtlamak durumundadır. Aşkın (munzam) zararın talebinde varlığı iddia olunan zararın, yine alacaklı tarafından yasal ispat vasıtalarıyla somut, inanılır ve açık bir biçimde ispatlaması gerekir. Başka bir anlatımla alacaklı tarafça aşkın (munzam) zarar olgusu, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 194. maddesi gereğince ispata elverişli şekilde somutlaştırılarak ileri sürülen iddianın ispatı için gerekli tüm deliller somut olarak ortaya konulmalıdır. Bu itibarla salt ülkenin ve piyasanın içinde bulunduğu ekonomik olumsuzluklardan olan enflasyon, yüksek faiz, para değerindeki düşüş gibi olgulara dayalı olarak ileri sürülen aşkın (munzam) zarar talebi, alacaklının bu sebeple zarara uğradığını açık ve somut bir biçimde iddia ve ispat etmediği müddetçe, TBK’nın 122. maddesi kapsamında aşkın (munzam) zararın kanıtı olarak ileri sürülemez ve anılan şartlar sebebiyle ortaya çıkan olumsuzluklar alacaklı zararı olarak kabul edilemez.
Dolayısıyla TBK’nın 122. maddesinde karşılanması öngörülen faizi aşan aşkın zararın, genel ekonomik olumsuzlukların (ülkede cari enflasyon oranı, yüksek ve değişken döviz kurları, mevduat faizleri, paranın satın alma gücünde meydana gelen azalma) dışında davacının durumuna özgü somut vakıalarla ispatlanması gerekir. Başka bir anlatımla yüksek enflasyon, dolar kurundaki artış, serbest piyasadaki faiz oranlarının yüksek oluşu, paranın satın alma gücünde meydana gelen azalma, davacıyı ispat yükünden kurtarmayacağı gibi herhangi bir ispat kolaylığı da sağlamaz. Bu itibarla ülkenin içinde bulunduğu ekonomik olumsuzluklardan hareketle ileri sürülen soyut ve varsayıma dayalı zarar iddiaları hükme esas alınamaz (Uygur, s. 816).
Ayrıca bir para borcunun ödenmesinde temerrüde düşülmesinden dolayı alacaklının zarara uğrayacağı kabul edilerek bu zararın, ülkenin içinde bulunduğu ekonomik durum dikkate alınarak belli bir oranda olacağı benimsenmiş ve TBK’nın 120. maddesi yollaması ile 3095 sayılı Kanun’un hükümleri çerçevesinde temerrüt faiz oranları belirlenmiştir. Buradan hareketle kanun koyucu tüm bu ekonomik olumsuzlukları değerlendirip, bunların doğuracağı zarar dolayısıyla tazminat oranını T.C. Anayasası’ndan aldığı yasa yapma yetkisine dayanıp temerrüt faizi olarak belirlemiş iken, zımnen bu takdirin yerinde olmadığı ileri sürülüp sadece aynı ekonomik göstergelere dayanılarak tazmin edilecek zararın geçmiş günler faizinden fazla olduğu kabul edilemez.
Uğranıldığı iddia olunan zararın, yetkili merciin belirlediğinden fazla ve bu nedenle TBK’nın 122. maddesine dayanılarak aşkın (munzam) zarar istenilmesi hâlinde ise artık açılmış olan davaya özgü somut vakıalara dayanılması gerekir. Bunlar da yasal, elverişli ve geçerli delillerle, geçerli ispat kuralları dairesinde kanıtlanmalıdır. Burada kanıtlanacak olgular geç ödeme ile davacının maruz kaldığı zararı doğuran vakıalar ve bu vakıalar nedeniyle uğranılan fiili zarardır. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 2021/11-938E., 2022/401K., 29.03.2022T.)
Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı… küçük …’ye velayeten mahkememizde ikame etmiş olduğu davada, kızının 14/08/2019 tarihli trafik kazasında yaralandığı, bu yaralanma sebebiyle davalı aleyhin İstanbul … Asliye Ticaret Mahkemesi’nde … Esas sayılı dosyası ile dava açtığı, ilgili dava dosyasında yürütülen yargılama neticesinde 390.000,00TL tazminata hükmolunduğu, davalının bu kararı tehiri icra talepli olarak istinaf etmesi sebebiyle hükmolunan tazminata kavuşamadığını beyanla yaşanan enflasyon sebebiyle kur farkının arttığı, mahkemece hükmolunan temerrüd faizinin bu nedenle davacının zararını tam olarak karşılayamayacağını beyanla munzam zararının tazminini talep ve dava etmiştir.
Davalı yan davanın reddini savunmuştur.
Mahkememizce yapılan yargılamada öninceleme duruşmasında uyuşmazlık tespit edilerek taraflara delillerini mahkememize ibraz etmek üzere süre verilmiş ancak taraflar dava ve cevap dilekçelerinde sundukları delilleri dışında herhangi bir belge mahkememize ibraz etmemiştir.
Türk Borçlar Kanunu’nun 122. maddesi kapsamında aşkın (munzam) zararın talep edilebilirliğinin bir koşulu da alacaklı yönünden mevcut olan zararın açık ve somut bir biçimde ispatıdır. Bu bağlamda ekonomik koşullardaki olumsuzluklar nedeniyle paranın satın alma gücünde meydana gelen azalma, alacaklı yönünden aşkın (munzam) zarar olarak nitelendirilemeyeceği gibi salt bu olguya dayanılması neticesinde zararın ispatına dair koşulun gerçekleştiği söylenemez. Zira burada zararın olgusunun, HMK’nın 194. maddesi kapsamında ispata elverişli bir şekilde somutlaştırılarak zarar iddiasının ispatı için gerekli tüm deliller ortaya konulmalıdır.
Bu itibarla davacı tarafından ileri sürülen, ülkemizdeki belirli dönemlerde mevcut olan ekonomik olumsuzluklardan enflasyon, yüksek faiz, para değerindeki düşüş gibi olgulara dayalı aşkın (munzam) zarar talebi, zarar olgusunun delili olarak kabul edilemez. Zira ülkemizdeki belirli dönemlerde var olan ekonomik koşullardaki olumsuzluklar nedeniyle paranın satın alma gücünde meydana gelen azalma, tek başına davacının temerrüt faizi dışında bir zararının varlığının ispatı değildir. Dolayısıyla ekonomik şartlar sebebiyle ortaya çıkan yüksek enflasyon, döviz kurlarındaki dalgalanma, serbest piyasadaki faiz oranlarının yüksek oluşu, paranın satın alma gücünde meydana gelen azalma gibi olumsuzluklar, bir karine olarak kabul edilip davacıyı, kendi somut durumuna özgü vakıalarla oluştuğu iddia olunan zararı ispat yükümlülüğünden kurtarmayacağı gibi davacıya bu yönde herhangi bir ispat kolaylığı da sağlamaz.
Hâl böyle olunca, TBK’nın 122. maddesinde karşılanması öngörülen faizi aşan aşkın (munzam) zararın, genel ekonomik olumsuzlukların (ülkede cari enflasyon oranı, yüksek ve değişken döviz kurları, mevduat faizleri, paranın satın alma gücünde meydana gelen azalma) dışında davacının durumuna özgü somut vakıalarla ispatlanması gerekir. Burada kanıtlanacak olgular; ekonomik şartlar sonucu ortaya çıkan olumsuzluklar gibi genel ve soyut hususlardan ziyade geç ödeme nedeniyle davacının kendisinin, şahsen ve somut olarak uğradığı zarardır. Ancak, davacının tarafından yukarıda belirtildiği şekilde bir zarar olgusunun ileri sürülüp yasal çerçevede ispatlandığı söylenemez.
Ayrıca mahkeme ilamı ile hükmolunan tazminatın davalı yanca davacıya ödenmemesinin nedeninin davalının mahkemece verilen hükme karşı yasa yoluna başvurmuş olmasının olduğu, paranın davalı yanca geç ödenmesinde davalıya atfedilecek bir kusur da bulunmadığı, munzam zarara esas asıl alacağın belirlenmesinde, gerek ceza gerekse hukuk yargılamalarının uzun sürmesinde davalının kusurlu olmadığı değerlendirilerek, davacının davasını ispatlayamadığı ve somut olayda munzam zarar talep edilemeyeceği gözetilerek davanın reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur. (Aynı doğrultuda; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 2021/11-938E., 2022/401K., 29.03.2022T.; Yargıtay 11 HD. 2020/7117E., 2022/6705 K., 06/10/2022T.)
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın REDDİNE
2-Alınması gerekli 179,90 TL harcın davacıdan alınarak hazineye irat kaydına,
3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
4-Dosyada artan gider avansının karar kesinleştiğinde yatırana iadesine,
5-A.A.Ü.T gereğince hesaplanan 100,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
6-Arabulucu ücreti olan 1.320,00 TL’nin davacı taraftan alınarak Hazineye irat kaydına,
7-Dosyada artan gider avansının karar kesinleştiğinde yatırana iadesine,
Dair; gerekçeli kararın tebliğ tarihinden itibaren iki haftalık yasal süre içerisinde, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde İSTİNAF kanun yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı

Katip
e-imzalıdır

Hakim
e-imzalıdır