Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 21. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/358 E. 2022/240 K. 28.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
21. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/358 Esas
KARAR NO : 2022/240
DAVA : Tazminat (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 30/10/2019
KARAR TARİHİ : 28/03/2022

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Ticari Satımdan Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekilinin 30/10/2019 tarihli dava dilekçesinde özetle; davalı gazetede 04/10/2019 tarihinde https://….org.tr./ linki üzerinden ” …” başlıklı yazı yayınlandığını, “Resmi Gazetede yayımlanan 1607 nolu kararla … bölgeleri arasında kalan bulunan yaklaşık 18.2 hektarlık alan” … Anonim Şirketi ” ilan edildiğini, … gerçeğe aykırı şekilde müvekkil şirkete devletin taşınmaz mallarının, parasının ve kaynaklarının hukuksuz olarak aktarıldığını, bunu yaparken kimseye yapılmayan ayrıcalıkların tanındığını, devletin taşınmazlarının hukuksuz olarak devredildiğini, çalındığı algısı yaratılarak toplumda müvekkile karşı infial uyandırıldığını, yaptığı projeler ve sonucundaki başarıları ile halkın gurur kaynağı olmuş müvekkilin kişilik haklarına saldırdığını, 4737 sayılı Endüstri Bölgeleri Kanunu nun gerekçesi kısmında; “Yabancı sermayenin bir ülkeye girişi ülke ekonomisi için nasıl olumlu bir etki yapıyorsa, çıkışı da ülke ekonomisini o ölçüde olumsuz yönde etkilediğini, Türkiye nin son yıllarda yaşadığı bütün ekonomik ve finansal krizlerde gözlemlendiğini, yabancı sermayenin ülkeye sağlıklı bir şekilde girmesi, üretime ve ekonomik yatırımlara yönetilmesi için gerekli ortamın sağlanması, iyi işleyen bir ekonominin oluşturulması ve dünyada yaşanan ekonomik ve finansal krizlerden en az şekilde etkilenilmesi için zorunlu görüldüğünü, diğer taraftan ülkeye yabancı sermaye girişini arttırmanın yanı sıra yatırım yapmak isteyen yerli girişimcilerin de özendirilmesi ve teşvik edilmesi, ülke ekonomisinin sağlıklı bir yapıya kavuşturulması için hayati önem arz ettiğini, müvekkil … ın söz konusu Proje Bazlı Teşvik Sistemi kapsamındaki proje için Nakit Hibe Almaksızın tamamen kendi Öz Sermayesi ile … liralık yatırım yapacağını, yatırım kapsamında şimdiye kadar terörle mücadelede başarısının kanıtlandığını, … kurulacağını, … ürettiği yüksek teknoloji ile 2012 de … yı ihraç ederek bu alanda Türkiye nin ilk ihracatını gerçekleştirdiğini, … sisteminin başarısı sayesinde ise Cumhuriyet tarihinde ilk kez gelişmiş bir …, de …ta 100 yıllık bir geçmişe sahip olan ve dünyanın en büyük uçaklarını üreten … ‘ ya ve …’a ihraç edildiğini, destek kapsamında kurulacak …Ar-ge ve Mükemmeliyet Merkezi alanında dünyanın en ileri seviye teknolojik ürünlerini geliştirecek bir kez olacağını, yapılacak yatırımla birlikte halen … kişinin çalıştığı … da ilave olarak mühendis ve teknisyenlerden oluşan … kişiye daha istihdam sağlanacağını, yerli ve milli vizyonuyla büyüyen savunma sanayisinde dışa bağlılık daha da azalacağını, ihracatın artması sağlanacak ve bu artışın cari açığın kapsanmasına katkı sağlayacağını, Cumhurbaşkanı arasındaki akrabalık ilişkisi ile değil … vb. Bilimsel Prensipler ile yapılan haber ile müvekkillerin kişilik haklarının çiğnendiğini, toplumdaki saygınlığına zarar verdiğini, ne var ki basın özgürlüğünün sınırsız olmayıp, yayınlarında Anayasanın Temel Hak ve Özgürlükler bölümüyle Türk Medeni Kanunun 24 ve 25. Maddesinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmamasının da yasal ve hukuki bir zorunluluk olduğunu, bunun için temel ölçütün kamu yararı olduğunu, müvekkillerden, … için 40.000,00 TL, … için 30.000,00 TL, … için 30.000,00 TL olmak üzere toplam 100.000,00 TL manevi tazminatın yayın tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalıdan tahsil edilerek müvekkillere ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekilinin 20/11/2019 tarihli cevap dilekçesinde özetle; söz konusu davanın taraflarının her ikisinin de şirket olduğunu, davaya ticari bir dava olup bu nedenle söz konusu davaya bakmakla görevli mahkemenin Asliye Ticaret Mahkemesi olduğunu, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu nun 5/A maddesine göre taraflarından birinin tacir olması nedeniyle doğan alacak ve tazminat davaları ile ilgili uyuşmazlık için dava şartı olarak zorunlu arabulucuk kurumu bulunduğunu, davanın yetkili mahkemede açılmadığını, tazminat davalarında genel yetkili mahkemenin davalının ikametgahı olup, davalının adresinin Kadıköy olduğunu, dolayısıyla yetkili mahkemenin İstanbul Anadolu mahkemeleri olduğunu, mahkemenin yetkisine itiraz ettiğini, söz konusu davanın hem görevli mahkemede görülmediğini, hem de yetkili mahkemede açılmadığını, görev itirazında bulunduklarını, mahkemenin yetkisizine itirazları olduğunu, hem de dava şartı olan zorunlu arabulucuk yerine getirilmediği için davanın usul yönünden reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davacı vekilinin 14/10/2020 tarihli davalının cevabına karşı beyan dilekçesinde özetle; davaya konu olan haber içeriği incelendiğinde amacın Resmi Gazetede yayınlanan Cumhurbaşkanı Kararını halka haber olarak vermek olmadığını, müvekkilin Cumhurbaşkanı ile akrabalık ilişkisi bulunması sebebiyle devletin imkanlarından haksız faydalandığını, devletin imkanlarının kendisinin şirketine gayrı yasal bir şekilde aktarıldığını ve bu haliyle devlete zarar verildiği algısını yaratmak amacıyla bu haberi yaptıkların, Müvekkilinin dava dilekçesinde açıkladıkları faaliyetleri karşısında ülke güvenliği, dışa bağımlılık ve savunma sanayinin bağımsızlığı amacı ile oluşturulmak istenen ve Türkiye’de her kesimin takdirini kazanmış faaliyetleri bir tarafa atılarak cumhurbaşkanı damadının sürekli ihya edildiği belirtilmiştir, dava dilekçelerinde de belirttikleri gibi 1607 sayılı Cumhurbaşkanı Kararının yayınlandığı 04.10.2019 tarihli Resmi Gazetede Endüstri Bölgesi ilan edilen; Adana İli, Yumurtalık İlçesinde Bulunan Alanın … Projelerde olmasına rağmen bunlarla ilgili; örneğin … şirketini ihya edecek karar, … Anonim Şirketini ihya edecek karar gibi bir başlığın bulunmadığını, Basın özgürlüğü herhangi bir somut dayanağı olmaksızın bir kimsenin halkın nazarında oluşan itibarını, şerefini, toplum nazarında oluşmuş teveccühü ayaklar altına almayı kapsamamaktadır ve korumamaktadır. Bu eylemi kanunlarımız yasaya aykırı gördüklerinden Medeni Kanun ve Borçlar Kanunu kişilik hakları zarara uğrayan kimseye bunu tazmin ettirme hakkının tanındığını, Müvekkiller tarafından Türkiye’nin milli ve özgün tasarımla üretilen ilk … Sistemi olan ve tümüyle Türk mühendislerinin tasarladığı … ’lar sırasıyla … harekâtlarında önemli görevler yapmıştır. … ’de gerçekleştirilen … ’nda … gerçekleştirdiğini,. … Liste’deki teröristlere yönelik operasyonlarda etkin rol alarak birçok teröristin etkisiz hale getirilmesinde büyük pay sahibi olduğunu, … ile yurt içi ve yurt dışında, … emrinde Türkiye için kritik önemdeki görevlere devam etmekte olduklarını,. Ayrıca … tarihinde … unvanını alarak rekor kırdığını, Söz konusu … ’lar an itibariyle … başarılı … de geride bıraktığını, …’lar … te çöl şartlarında … tarihimizdeki farklı rekorların da sahibi olduğunu, Müvekkilin üretimini yaptığı …sistemlerinin gösterdiği başarı ve ulaştığı seviye Türkiye sınırlarını aşmış yabancı siyasilerinde gündemlerinde yerini almıştır. … , tarafından yapılan açıklamada “ … ’nin savunma konularında başka ülkelerden ders alması gerektiğini belirten … , “Türkiye’nin 2019 ortasından bu yana … … leri …’a nasıl kullandığına bakın. Bu … ’lar istihbarat topladı, gözetleme yaptı ve cephe, tedarik hatlarını ve lojistik üslerini hedef alan operasyonlar yaptı.” şeklinde açıklama yaptıklarını, … tarafından yapılan haber başlığında açıkça “Türkiye …e rakip oldu” ifadesi Türkiye’deki basın organlarında geniş yer bulmuş. … programının Türkiye’yi yükselen bir … gücü haline getirdiği açıkça dile getirilmiştir Müvekkilin üretimini gerçekleştirdiği ve bu şekilde her alanda yerli yabancı mecralarda ulaştığı başarılar konuşulan müvekkil hakkında “… ” ifadesinin kötüniyetle yazıldığı ve müvekkilin kişilik haklarına saldırı teşkil ettiği aşikardır. Davalı tüzel kişilerin manevi tazminat davasında davacı olamayacakları veya haksız fiile maruz kalamayacakları yönündeki beyanları yerinde değildir. İnsan Hakları Evrensel Bilgisinde ve İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nde davalı tarafından dayanak gösterilen hükümşler görüş ve anlatım özgürlüğü hakkını ifade ederken, diğer taraftansa bir başkasının onur ve haysiyetini ayaklar altına alacak ifadeler kullanmayı da özgürlük kapsamında serbest bırakılmayacağını, belirterek davanın kabulüne karar verilmesini talep ve beyan etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Yapılan yargılama, toplanılan deliller ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; dava; TMK’nın 24. ve 25. Maddesi uyarınca manevi tazminat talebine ilişkindir.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK)’nun 24. maddesinde; “Hukuka aykırı olarak kişilik hakkına saldırılan kimse, hakimden, saldırıda bulunanlara karşı korunmasını isteyebilir. Kişilik hakkı zedelenen kimsenin rızası, daha üstün nitelikte özel veya kamusal yarar yada kanunun verdiği yetkinin kullanılması sebeplerinden biriyle haklı kılınmadıkça, kişilik haklarına yapılan her saldırı hukuka aykırıdır.” belirtilmiş olup,
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK)’nun 58. maddesinde de; “Kişilik hakkının zedelenmesinden zarar gören, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat adı altında bir miktar para ödenmesini isteyebilir. Hâkim, bu tazminatın ödenmesi yerine, diğer bir giderim biçimi kararlaştırabilir veya bu tazminata ekleyebilir; özellikle saldırıyı kınayan bir karar verebilir ve bu kararın yayımlanmasına hükmedebilir..” şeklindedir.
TMK’nun 24. ve TBK’nun 58. maddesinde belirlenen kişisel çıkarlar, kişilik haklarıdır. Kişilik hakları ise, kişisel varlıkların korunmasıyla ilgilidir. Kişisel varlıklar, bedensel ve ruhsal tamlık ve yaşam ile nesep gibi insanın, insan olmasından güç alan varlıklar ya da kişinin adı, onuru ve sır alanı gibi dolaylı varlıklar olarak iki kesimlidir.
Basın özgürlüğü, Anayasa’nın 28. maddesi ile 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmektir. Bu durum da halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Basın; olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır. Bunun içindir ki bu tür davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir.
Ne var ki basın özgürlüğü sınırsız olmayıp yayınlarında Anayasa’nın Temel Hak ve Özgürlükler bölümü ile Türk Medeni Kanunu’nun 24 ve 25. maddelerinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması da yasal ve hukuki bir zorunluluktur.
Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi birçok kararında; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10. maddesinin (1) numaralı fıkrasında güvence altına alınan ifade özgürlüğünün, demokratik toplumun ana temellerinden birini ve yine bu toplumun gelişmesi ve her bireyin kendini geliştirmesi için esaslı şartlarından birini oluşturduğunu hatırlatarak, ifade özgürlüğünün sözleşme’nin 10. maddesinin (2) numaralı fıkrasının sınırları içinde, sadece lehte olan veya muhalif sayılmayan veya ilgilenmeye değmez görülen haber veya fikirler için değil, aynı zamanda muhalif olan, çarpıcı gelen veya rahatsız eden haberler veya fikirler için de uygulandığını, bunun çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gereği olduğunu, bunlar olmaksızın demokratik toplum olamayacağını belirtmiştir. 10. maddede güvence altına alınan bu hak bazı istisnalara tabi ise de bu istisnaların dar yorumlanması ve bu hakkın sınırlandırılmasının ikna edici olması gerekir. Basın özgürlüğü bağlamında, gazetecilerin kanıtlayamayacağı söylenti ve iddiaların yayınlanması yönünden ise Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi doğruluk koşulunu makul olmayan, hatta olanaksız bir talep olarak değerlendirip, basının sadece bütünüyle kanıtlanmış olguları yayınlama zorunluluğu ile karşı karşıya bırakılması halinde hemen hemen hiçbir şeyin yayınlanamayacağı, bunun da basın özgürlüğüne zarar vereceği yönündedir.
Yargıtay 4. HD’nin 2014/15849 Esas – 2015/12443 Karar sayılı ilamında da: “..haberlerin bütünü itibariyle görünür gerçeğe uygun, toplumsal ilgi ve kamu yararına haiz olduğu kabul edilmelidir. Haberlerde kullanılan başlıkların çarpıcı nitelikte olduğu görülmüş ise de gazetecilik tekniği gereği okuyucunun ilgisini artırmak için bu yönteme başvurulduğu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin de basın özgürlüğünde belli ölçüde abartıya ve hatta tahrik yoluna başvurmanın mümkün olduğuna işaret ettiği bilinmektedir. (Prager ve Oberschlick v. Avusturya, 26 Nisan 1995, § 38, A serisi, No. 313) Mahkemece, istemin tümden reddedilmesi gerekirken, yerinde olmayan yazılı gerekçeyle istemin kısmen kabul edilmiş olması doğru olmamış…” şeklinde ifade edilmiştir.
Davacı …’ın yargılama devam ederken vefat etmesi üzerine davacı mirasçıları usulüne uygun olarak davaya dahil edilmiş ancak mirasçı …’ın usulüne uygun davetiyeye rağmen duruşmaya katılmadığı ve bir vekille temsil edilmediği anlaqşılmakla davacı mirasçı … yönünden dosyanın tefrikine karar verilerek mahkememizin 2022/… Esas sayılı dosyasına kaydedilmiştir.
Somut olay incelendiğinde; davalıya ait gazetenin 04/10/2019 tarihli internet sayfasında ” … ” şeklinde habere yer verildiği, habere konu edilen 04/10/2019 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 1607 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinde de: “.. bölgeleri arasında kalan bulunan yaklaşık … hektarlık alan “… ” ilan edildiği..” ifadelerinin yer aldığı ve aynı ifadelerin dava konu gazete haberinde de yer verildiği anlaşılmış olup taraflar arasında da bu konuda bir ihtilaf bulunmamaktadır.
Davalı basın organının toplumu bilgilendirme ve kendi kanaatlerini yayma özgürlüğü kapsamında eleştirilerini dile getirme hakkı bulunduğu, gazetede yer alan “ihya” kelimesinin hakaret içerikli olmadığı aksine sözlük anlamı olarak “geliştirme, güçlendirme” anlamına geldiği, dava konusu haberin görünür gerçeklikle örtüştüğü, özel bölgeye ilişkin yapılan düzenlenmenin haber yapıldığı, başlığın okuyucunun ilgisini artırmak için bu şekilde yayımlandığı, devamında haber içeriğinin davacıların kişilik haklarına saldırı içerik içermediği haberin güncel olduğu, bunun yanında yukarıda verilen emsal Yargıtay kararı da dikkate alındığında, güncel değeri olan haberin içeriği veriliş şeklinin basın özgürlüğü sınırları içinde kaldığı, davacıların kişilik haklarına saldırı oluşturmadığı anlaşıldığından davanın reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın REDDİNE,
2-Alınması gerekli harç 80,70TL olup, peşin alınan 1.707,75TL’den mahsubu ile artan 1.627,05TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
3-HMK madde 333 uyarınca yatırılan gider ve delil avansının kullanılmayan bakiyesinin karar kesinleştiğinde talep halinde taraflara iadesine,
4-Davacı tarafından yapılan yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına
5-Karar tarihinde yürürlükte olan AAÜT gereği hesap ve takdir olunan 5.100,00TL vekalet ücretinin davacılardan alınarak davalıya verilmesine,
Dair, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 345. maddesi uyarınca gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde mahkememize sunulacak yahut mahkememize gönderilmek üzere bir başka mahkemeye verilecek bir dilekçe ile … Bölge Adliye Mahkemesinde istinaf yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup, usulen anlatıldı. 28/03/2022

Katip …
e-imzalıdır

Hakim …
e-imzalıdır