Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.
T.C.
İSTANBUL
21. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2021/241
KARAR NO : 2021/379
DAVA : İtirazın İptali (Ticari Nitelikteki Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 11/10/2019
KARAR TARİHİ : 20/05/2021
Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali (Ticari Nitelikteki Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirkete … nolu Modüler Kurumsal Sigorta Poliçesi ile sigortalı … San. Ve Tic. Ltd. Şti.’nin kiracı olduğu … Mah. … Cad. No: … D. /İSTANBUL adresinde bulunan işyerine, 09.09.2018 tarihinde şehir şebeke kanalizasyon hattının yetersiz kalması sonucu meydana gelen su akıntısının sirayet etmesi neticesinde maddi hasar meydana geldiğini, müvekkili şirkete yapılan hasar ihbarını müteakip hazırlatılan ekspertiz raporuna istinaden 59.371,10-TL hasar bedeli 05.02.2039 tarihinde ilgilisine ödendiğini, yapılan ödeme ile müvekkili sigorta şirketi, TTK m.1472 hükmü gereği sigortalısının haklarına halef olduğunu, dava konusu hasar, davalı …’nin sorumluluk alanında gerekli bakım ve onarımı yapmamış olması nedeniyle meydana geldiğini, bu sebeple; gerekli bakım ve onarımı yapmakla sorumlu olan … hasarın meydana gelmesinde kusurlu ve sorumlu olduğunu, bu nedenle borçlu aleyhine 59.371,30-TL rücu alacaklarının ödeme tarihi olan 05.02.2019 tarihinden itibaren asıl alacağa işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsili istemiyle…. İcra Müdürlüğü’nün 2019/ … esas sayılı dosyası ile icra takibine girişildiğini ve ödeme emri gönderildiğini, borçlu şirket tarafından süresi içerisinde borca, faize ve takibe itiraz ettiğini, borçlunun itirazı haksız ve alacağı geciktirmeye yönelik olup işbu itirazın iptali için dava sürecine geçilmek istendiğini ancak 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 5/A maddesinin “konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır” hükmü gereğince 05/08/2019 tarihinde arabuluculuğa başvurulduğunu, bu kapsamda 20/09/2019 tarihinde yapılan arabuluculuk toplantısı neticesinde anlaşma sağlanamadığını, huzurdaki davayı açma zarureti hâsıl olduğunu, sonuç olarak açıklanan nedenlerle ve fazlaya ilişkin talep ve dava hakları saklı kalmak kaydıyla; … İcra Müdürlüğü’nün 2019/ … esas sayılı dosyasında haksız olarak yapılan itirazın iptali İle takibin devamını, yargılama giderleri ile ücret-i vekâletin davalı tarafa tahmiline karar verilmesini dava ve talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; öncelikle gerek icra dosyası gerek arabuluculuk aşamasında ileri sürülen iddialar çerçevesinde davada yargı yolu bakımından görev itirazında bulunduklarını, davanın yargı yolu nedeniyle reddinin gerektiğini, davacının sigorta şirketinin, davanın da sigorta rücu alacağı olması davanın idari dava niteliğinde olması hususunu değiştirmediğini, … Asliye Ticaret Mahkemesi’nin kararından anlaşıldığına göre müvekkili Belediye aleyhine dava 05/10/2020 tarihinde açıldığının anlaşıldığını, … İcra Müdürlüğü’nün 2019/ … esas sayılı dosyasında itiraz tarihi 15/08/2019 olup dava 1 yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra açılmış olduğundan davanın süre yönünden de reddine karar verilmesi gerektiğini, Mahkememizin iş bu davada yetkili olmadığını, davanın yetki yönünden de reddine karar verilmesi gerektiğini, dava konusu icra dosyasında takip talebinde asıl alacak miktarının 59.371,10 TL olduğunun belirtildiğini, meydana geldiği iddia edildiği gibi gerçekten bir zarar olup olmadığı bile belli olmadığını, zararın olduğuna ilişkin her hangi bir yargı kararı olmadığı gibi zarar olduğunun ispatlanmadığını, kaldı ki takibe konu bir alacak varsa bile yargılamayı gerektirdiğini, bir zarar varsa bile bu zararda müvekkilinin kusuru olduğunu kabul etmediklerini, davacı tarafın meydana gelen zararın müvekkili belediyenin kusuru olduğunu ispat etmesi gerektiğini, davacının tümüyle haksız ve mesnetsiz bir şekilde takibe konu hasar bedeline ilişkin talepleri tümüyle kötü niyetli bir şekilde dava konusu yaparak Mahkememize iş yükü getirmesi ve müvekkil İdareyi davaya maruz bırakması kötü niyetinin ispatı olduğunu, bu nedenle davacının %20 den az olmamak üzere kötü niyet tazminatına mahkûmiyetine karar verilmesini talep ettiklerini, sonuç olarak ayrıntılı olarak açıklanan nedenlerle; haksız ve mesnetsiz açılan davanın öncelikle olayın idari yargıda görülmesi gerektiğinden yargı yolu nedeniyle görevsizlik kararı verilmesini, yargı yolu itirazlarının kabul edilmemesi halinde davanın Asliye Hukuk Mahkemesinde görülmesi gerektiğinden yine görevsizlik kararı verilmesini, mahkemece görevli olduğu kanaati oluşması halinde, davanın yetki yönünden reddini, mahkemece yetkili olduğu kanaatine varılması halinde, belirtilen nedenlerle davanın esastan reddini, haksız ve kötüniyetli davacının %20’den aşağı olmamak üzere kötü niyet tazminatına mahkumiyetini, yargılama giderleriyle vekâlet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini dava ve talep etmiştir.
Dosya mahkememiz 2019/… esas sayılı dosyasından davalı … Belediyesi yönünden tefrik edilerek edilerek mahkememiz 2021/… esasına kaydedilmiş, bu dosya üzerinden dava şartı olan yargı yolunun caiz olup olmadığı değerlendirilmiştir.
DELİLLER VE GEREKÇE:
Dava; davalı idarenin haksız eylemi nedeniyle uğranılan maddi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir.
Yargılama sırasında davacı vekilinin talebi üzerine … Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2020/… esas 2020/ … karar sayılı dosyası 02/11/2020 tarihli kararı ile Mahkememiz dosyası ile birleştirilmesine karar verilmiştir.
Mahkememiz dosyası arasına alınan dava dosyasının Mahkememizin 15/04/2021 tarihli kararı ile tefrik edilerek Mahkememizin esasına kayıtlanması ve yargılamanın yeni esas numarası üzerinden yürütülmesi kararlaştırılmıştır.
Yargı yolu kavramı, bir hukuk sisteminde, herhangi bir davanın o hukuk sistemine dahil yargı haklarından hangisinde bakılacağını ifade eder. Uyuşmazlığın hangi yargı kolunda bakılacağı hususu, davanın genel şartlarından olup mahkemece resen dikkate alınması gerekir.
2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “Yargı Yolu” başlıklı 125. maddesinin 1. fıkrası “İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır” hükmünü, son fıkrası ise “İdare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür” düzenlemesini içermektedir.
İdare hukukunda idarenin iki tür sorumluluğu kabul edilmektedir. Biri idarenin özel hukuk ilkeleri doğrultusunda yaptığı sözleşmelerden kaynaklanan özel hukuk sorumluluğu; diğeri ise, idarenin idare hukuku ilkeleri doğrultusunda yapmış olduğu sözleşmeler ve idarenin her türlü işlem ve eyleminden kaynaklanan kamu hukuku ilkeleri doğrultusunda oluşmuş idare hukukuna özgü sorumluluk türüdür. İdarenin kişilere verdiği zararları tazmin yükümlülüğü, idarenin “hizmet kusuruna (kusurlu sorumluluk)” ve “kusursuz sorumluluğuna” dayanmaktadır.
İdarenin kusura dayanan sorumluluğu, uygulamada “hizmet kusuru” kavramı ile anlatılmaktadır. Hizmet kusurunun tam ve kapsamlı bir tanımını yapmak zor olmakla birlikte genel olarak doktrinde hizmet kusuru; idarenin ifa ile mükellef olduğu herhangi bir kamu hizmetinin kuruluşunda, düzenlenmesinde veya teşkilatında, bünyesinde, personelinde yahut işleyişinde bir takım aksaklık, hukuka aykırılık, bozukluk, düzensizlik, eksiklik, sakatlık veya ihmalin ortaya çıkması, şeklinde tanımlanmaktadır (SARICA Ragıp, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası, “Hizmet Kusuru ve Karakterleri”, Y. 1949, C. 15, S. 4, s. 858; ATAY Ender Etem, İdare Hukuku, Ankara 2006, s. 571; YILDIRIM Turan, İdari Yargı, İstanbul 2008, s. 253 ).
Hizmet kusurunun üç durumda varlığı hem yargı içtihatları hem de öğreti tarafından kabul edilmiştir. Bu üç durum; hizmetin hiç işlememesi, hizmetin geç işlemesi ve hizmetin kötü işlemesidir.
Buna göre idare kural olarak yürüttüğü kamu hizmeti ile nedensellik bağı kurulabilen zararları tazminle yükümlü olup, İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “İdari Dava Türleri ve İdari Yargı Yetkisinin Sınırı” başlıklı 2. maddesinin 1. fıkrasının “b” bendi gereğince “İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar” idari yargı yerinde tam yargı davası açabilecektir. Yine İYUK 15/I-a maddesinde ise, adli yargının görevli olduğu konularda açılan davaların reddine karar verileceği de hükme bağlanmıştır.
Davacı, davalı … Başkanlığını hizmet kusuru nedeniyle dava etmiştir.
Kamu hizmeti görmekle yükümlü olan belediyeler, kamu hizmeti sırasında verdikleri zararlardan dolayı özel hukuk hükümlerine tabi değildirler. Kamu tüzelkişilerinin yasalar tarafından kendilerine verilen görev ve yetkilerin kullanılması sırasında oluşan zararlar niteliği itibariyle hizmet kusurundan kaynaklanan zararlar olup, bu zararların tazmini amacıyla hizmet kusurlarına dayalı olarak İdari Yargılama Usulü Hakkındaki Kanun’un 2. maddesi hükmü uyarınca idari yargı yerinde tam yargı davası ikame edilmesi gerekmektedir. Görev kuralları kamu düzenine ilişkin olup, mahkemece kendiliğinden (re’sen) dikkate alınması zorunludur.
Nitekim Yargıtay 4. Hukuk Dairesi huzurdaki uyuşmazlık ile aynı nitelikteki benzer bir olayda “Davalı … kamu kurumu niteliğinde olup; dava konusu zarar kamusal görevin yerine getirilmesi sırasında meydana gelmiştir. İdarenin hizmet kusuru niteliğindeki eylemi sonucu meydana gelen zararlardan dolayı; İdari Yargılama Usulü Yasası’nın 2/1-b maddesi gereğince İdareye karşı, idari yargı yerinde tam yargı davası açılması gerekir. Görev sorunu, açıkça veya hiç ileri sürülmese de kendiliğinden (re’sen) dikkate alınır. Mahkemece, davalı … hakkında yargı yolu yönünden dava dilekçesinin reddine karar verilmesi gerekirken işin esasının incelenmesi usul ve yasaya aykırı bulunduğundan kararın bozulması gerekmiştir.” şeklinde içtihatta bulunmuştur.
Bu açıklamalar ışığında dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; açılan davanın idarenin kamu hizmetini yerine getirirken davacı şirkete ait tesisata zarar verdiği iddiası ile ikame edilen işbu davanın idari yargı yolunun görev alanı içinde olduğu anlaşıldığından mahkememizin yargı yolu bakımından görevsizliği nedeniyle davanın dava şartı yokluğundan usulden reddine karar vermek gerektiği anlaşılmış ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM / Yukarıda açıklanan nedenlerle:
1-Açılan davanın idari yargı yolunun görev alanı içinde olduğu anlaşıldığından mahkememizin yargı yolu bakımından görevsizliği nedeniyle davanın dava şartı yokluğundan usulden REDDİNE,
2-Harçlar yasası uyarınca belirlenen ve alınması gereken karar ve ilam harcı olan 59,30 TL’nin davacıdan alınarak hazineye irat kaydına,
3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,
4-Davalı kendisini vekille temsil ettirdiğinden, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin 13/2 maddesi gereği gereğince hesaplanan 4.080,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
Dair, davacı tarafın yokluğunda dosya üzerinden, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde mahkememize ya da mahkememize gönderilmek üzere istinaf dilekçesi sunulmak suretiyle İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde istinaf kanun yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 20/05/2021
Katip …
Hakim …