Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 21. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/146 E. 2022/381 K. 17.05.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
21. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/146 Esas
KARAR NO : 2022/381
DAVA : İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 04/03/2021
KARAR TARİHİ : 17/05/2022

Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
A. Tarafların Talepleri
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirket ile davalı şirketler ve davalı şirketlerin yönetici ortağı olduğu … arasındaki ticari ilişki kapsamında 28.12.2015 – 02.2020 tarihleri arasını kapsayan cari hesap ilişkisi kurulduğunu, bu ilişki çerçevesinde müvekkili şirket tarafından kendisinden istenen hizmetin … bünyesinde faaliyet gösteren şirketlere sağlandığını, müvekkili şirket ile borçlu şirketler arasındaki cari hesap ekstresinden kalan 44.924,69 TL’nın tahsil edilemediğini, cari hesap ekstresinin 02.03.2020 tarihli bakiye borcunun ödenmemesi üzerine … İcra Müdürlüğünün 2020/… E.sayılı dosyası ile … … Sanayi Ticaret A.Ş.’ne karşı cari hesap ekstresine dayalı olarak ilamsız takip başlatıldığını, işbu takibe borçlu şirket tarafından itiraz edilmediğini, takibin kesinleştiğini, kesinleşen takip üzerine borçlu şirket hakkında haciz işlemlerine başlandığını, şirket adına kayıtlı araç veya tapu kaydı bulunamadığını, bankalara yazılan haciz ihbarnamelerine bankalar tarafından verilen cevaplarda da şirketin banka hesaplarında vergi daireleri ve belediyeler tarafından konulan hacizler de dahil olmak üzere 17 adet haciz şerhi olduğu açılan takip ile söz konusu cari hesap ekstresinden kaynaklı alacağın tahsilin açık olduğunu, müvekkili şirketin, davalı şirketlere sunduğu hizmetlerin faturalarını birlikte iş yapmaları ve ortaklarının aynı olması dolayısıyla borçlu şirketlerin talebi üzerine … A.Ş.’ne kestiğini, davalı şirketlerin tamamının … Grup adı altında … Sanayi Ticaret A.Ş. bünyesinde faaliyet gösterdiğini, müvekkili şirketin, adı geçen bu dört şirkete verdiği hizmetlerin tümünü … A.Ş. ile olan cari hesap ilişkisi üzerinden faturalandırdığını, … Ltd.Şti.’nin … adıyla faaliyet gösterdiğini, faturaların açıklamalarında da “… Menü, … Menü, … ve … Menü” şeklinde hizmet verilen şirketlerin unvanı yer aldığını, işbu faturaların açıklamalarında açıkça hangi şirketin işleri için yapıldığının yazıldığını, faturalara yasal süresi içerisinde hiçbir şekilde itiraz edilmediğini, adı geçen dört şirketin de faaliyet konusu aynı olduğunu, şirketlerin sicil ve TTSG kayıtlarında görüleceği üzere tamamının yöneticisi ve tek ortağı … … olduğunu, davalılardan … A.Ş.’nin … Ticaret Odası sicil kayıtlarında yer alan bilgilerinde şirketin mail adresinin muhasebefijupitergrup.com olarak göründüğünü, … ‘a ait … kullanıcı adlı www. … adresinde yer alan instagram hesabında yapılan reklam içerikli paylaşımlarda … başlığı altında … , … ‘ın logolarının da yer aldığı paylaşımların yapıldığını, … A.Ş.’nin tek ortağı ve yöneticisi … … ‘ın, 04.02.2018 tarihinde … gazetesinden … ‘e verdiği röportajda da … ‘ın ve … Restaurant’ın … bünyesinde faaliyet gösterdiğini açıkça beyan ettiğini, aralarında bulunan organik bağnedeniyle ortak saik ile hareket eden davalı şirketler ve dava dışı Jupiter … Sanayi Ticaret Anonim Şirketi’nin, müvekkili şirketten mal kaçırma kastıyla aralarında fiili organik bağ bulunan şirketler arasında mali tablosu en kötü olan şirket üzerinden hizmetlerin faturalandırılmasını talep ettiklerini, bu şekilde müvekkili şirkete olan borcun tahsilinin imkansız hale getirildiğini, bu davranışın başta dürüstlük kuralına aykırı olduğunu ve hukuk düzeni tarafından korunmasının imkansız olduğunu, faaliyet konuları ve yönetici ortakları aynı olan, aynı şirket çatısı altında faaliyet gösterdikleri kamuoyunda dahi bilinen şirketler arasındaki organik bağın izahtan vareste olduğunu, her ne kadar davalı taraflarca yapılan itirazda müvekkiline karşı herhangi bir borçlarının olmadığı ileri sürülmüşse de cari hesap ilişkisinin tarafı olan … A.Ş. ile aralarında mevcut olan organik bağ dolayısıyla takibe konu cari hesap alacağından davalı şirketlerin tamamının müştereken ve müteselsilen sorumlu olduğunu, müvekkili şirket, icra takibine yapılan itiraz nedeniyle zarara uğradığını, bu nedenle icra inkar tazminatı da talep ettiklerini, takip konusu alacağın, likit fatura alacağı olduğunu, bu durumda … alacağa haksız şekilde itiraz eden borçlu aleyhine icra inkar tazminatına hükmedilmesi gerekeceğini, davalı-borçlular tarafından icra takibine yapılan itiraz neticesinde dava şartı olan arabuluculuk yoluna başvurulduğunu, anlaşma sağlanamadığını, icra takibine karşı davalı-borçlular tarafından haksız ve kötü niyetle yapılan itirazın iptali ile takibin devamına ve takip konusu alacağın 9020’sinden az olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesini talep etme zorunluluğunun doğduğunu, davanın kabulü ile davalı-borçlular tarafından ….İcra Müdürlüğü 2021/… E.sayılı dosyasına yapılan itirazın iptaline ve takibin devamıma, icra takibine haksız ve kötü niyetli olarak itiraz eden borçlular aleyhine takip konusu alacağın %20’sinden az olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesine, yargılama giderlerinin ve vekalet ücretinin davalı taraflara yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının, … İcra Müdürlüğü’nün 2021/… E.sayılı dosyası ile 44.924,69 TL tutarında cari hesap alacağı bulunduğundan bahisle davalı müvekkili şirketler aleyhine icra takibi başlatıldığını ve haklı itirazları üzerine takibin durduğunu, davacının dilekçesinde açıkça ikrar etmiş olduğu ve dilekçe eklerinde dosyaya ibraz ettiği fatura suretleri ile cari hesap ekstresinden anlaşıldığı üzere dava konusu hizmetin tarafları davacı ile dava dışı … … San.Tic.A.Ş. olduğunu, her ne kadar dava dışı şirket ile davalı müvekkili şirketler arasında organik bağ bulunduğundanbahisle dava açılmışsa da şirkeler arasındaki organik bağ iddialarının kabulünün mümkün olmadığını, bahse konu şirketlerin farklı tüzel kişiliklere haiz olduğunu, her bir şirketin faaliyet adreslerinin, şirketler bünyesinde faaliyet gösteren işletmelerin ve faaliyet alanlarının birbirinden farklı olduğunu, bu itibarla kabul anlamına gelmemek kaydıyla davacının bir cari hesap alacağı var ise de bu alacağın talep edilebileceği tarafların davalı müvekkili şirketler olmadığını, davalı müvekkili şirketler yönünden huzurdaki davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddi gerektiğini, bir kimseye karşı dava yöneltilebilmesi için dava konusu subjektif hak ile o kişi arasında bir ilişki veya bağlantı bulunmasının zorunlu olduğunu, bir subjektif hak kendisinden davalı olarak istenebilecek olan kişinin, o hakka uymakla yükümlü olan kişi olduğunu, şayet bir davanın tarafları o davada taraf sıfatına sahip değilse, başka bir ifadeyle talep konusu hakla o kişi arasında bir bağlantı bulunmuyorsa mahkemenin dava konusu hakkın esası hakkında inceleme yapıp karar veremeyeceğini, bu hususun doktrinde pasif husumet ehliyeti adıyla ifade edildiğini, davanın konusunu teşkil eden icra takibinin doğru muhataba yöneltilmediğini, icra takibinin usule ve yasaya aykırı olduğunu, itirazın iptali davası takip alacaklısının davacı, takip borçlusunun ise davalı olduğunu, konusunun icra takibine konulan ve borçlunun itiraz etmiş olduğu alacak olan eda davası olduğunu, icra takibinin takibe konu edilecek borcun asıl muhatabına yönelik açılmış ve diğer gerekli şartları ihtiva ediyor olmasının esas olduğunu, ancak huzurdaki davanın konusunu teşkil eden ….İcra Müdürlüğü’nün 2021/… E.sayılı dosyasından başlatılmış olan icra takibi doğru muhataba yöneltilmediğini, davacının hizmet alımı hususunda ticari ilişki içerisinde bulunduğu şirket davalı müvekkil şirketler olmadığını, hizmet alımının dava dışı şirket ile gerçekleştirildiğini, taraflarca tanzim edilen faturaların da dava dışı şirket cari hesabına kaydedildiğini, gelinen aşamada alacağın varlığını kabul anlamına gelmemek üzere davalı müvekkili şirketlerin dava konusu alacaktan sorumlu bulunmadığını, usulüne uygun ve doğru muhataba karşı yöneltilmemiş icra takibine dayanarak ikame edilen huzurdaki itirazın iptali davasının görülebilmesi için gereken dava şartını taşımadığından bahisle usulden reddine karar verilmesi gerektiğini, huzurdaki davanın ikame edilmesinden önce gerçekleştirilen arabuluculuk görüşmelerinin davacı ile davanın tarafı olmayan davalı müvekkili şirketler arasında gerçekleştirildiğini, arabuluculuk sürecinde de doğru taraf teşkilinin sağlanmadığını, takibe yapılan itirazın yerinde olduğunu, alacağın muhakemesinin zorunlu olduğunu, davacı iddialarını dayandırdığı hiçbir belge ve delilin tebliğ edilen ödeme emrinin suretine eklenmediğini, gönderilen ödeme emrinin usulsüz olduğunu, tebliğ edilmeyen belgelerin incelenmesi olanağı olmayacağından takibe itiraz edilmesi olağan olduğunu, davacının icra takibi ve davası kötüniyetli olduğunu, müvekkili şirketler ile aralarında süregelen ticari ilişki çerçevesinde takibe konu faturaya dayalı cari hesap alacağının ödenmediğini iddia ettiği davalı müvekkili şirketlerin davacı ile aralarında bir ticari ilişki ve bu ilişkiye dayalı bir alacağın varlığının söz konusu olmadığını, bu doğrultuda dava konusu haksız icra takibi nedeniyle davacı aleyhine alacağın %20’sinden az olmamak üzere kötüniyet tazminatına hükmedilmesini, itirazları doğrultusunda huzurdaki davanın gerek dava şartı yokluğu gerekse de pasif husumet yönünden esasa girilmeksizin reddine, mahkemenin aksi kanaatte olması halinde ise haksız ve dayanaksız davanın esastan reddine, yargılama giderleri ile vekâlet ücretinin karşı tarafa bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
B.Uyuşmazlık, Deliller, Delillerin Değerlendirilmesi ve Gerekçe;
Huzurdaki dava itirazın iptali davasıdır. Uyuşmazlık davacı ile davalılar arasında ticari ilişki olup olmadığı, davalı şirketler ile dava dışı Jupiter grup arasında ticari ilişki veya organik bağ olup olmadığı, davalı şirketlerin dava dışı şirketin tüzel kişiliğini perde olarak kullanıp kullanmadıkları, davalı şirketler husumet düşüp düşmediği, ticari ilişki kapsamında davacının alacağının bulunup bulunmadığı, tarafların temerrüde düşüp düşmediği, icra takibine yapılan itirazın haklı olup olmadığı, inkar tazminatının şartlarının oluşup oluşmadığı hususlarına ilişkindir.
Davanın itirazın iptali davası olması sebebi ile öncelikle itirazın yapıldığı icra dosyası mahkememiz dosyası arasına alınmış, yapılan incelemede …. İcra Müdürlüğü’nün 2021/… Es sayılı dosyası ile mahkememiz dosyasının taraflarının aynı olduğu, icra dosyasında borçlu olarak yer alanların dosyamızda davalı konumunda olduğu, dosyamız davacısının alacaklı olduğu, davalılar tarafından süresinde ve geçerli bir şekilde borca dair itiraz dilekçesi sunulduğu görülmüştür.
Dilekçeler aşaması tamamlanmakla mahkememizin ön inceleme duruşmasında dava şartları ve ilk itirazlar incelenmiştir. Dava şartlarına ilişkin eksik ve incelenmesi gereken ilk itiraz bulunmadığı anlaşıldıktan sonra tarafların sulh olma imkanı bulunmadığından uyuşmazlık noktaları belirlenip tahkikat aşamasına geçilmiş, icra dosyası, davalı ve dava dışı şirketin ticaret sicil kayıtları, vergi kayıtları ve ticari defterlerden oluşan deliller toplanıp bilirkişi raporu alınmak suretiyle sonuca gidilmiştir.
Mahkememizce resen görevlendirilen mali müşavir bilirkişi …, Nitelikli hesap uzmanı …, işletmeci sektör uzmanı …, hazırladığı 26/11/2021 tarihli bilirkişi raporunda özetle; “davacının 2016,2017,2018,2019,2020 yıllarına ait ticari defterlerinin usulüne uygun olduğunu, dava dışı … Restorantın 2018 yılı ticari defterlerinin inceleme günü tarafına ibraz edilen vergi müfettiğine teslim edildiğinin anlaşıldığını, 2019,2020 yılı ticari defterlerinin usulüne uygun olarak tutulduğunu, davacı ile … arasında ticari ilişkisinin bulunduğunu, aralarında yazılı bir cari hesap sözleşmesi bulunmadığını, davacının davalıdan rapor muhteviyatındaki açıklamalar ışığında 120.711 numaralı Jupiter Restoran hesabında açık cari bakiyesi tutarı olan 35.284,47 TL alacaklı gözüktüğünü, dava dışı şirketin davacıya cari hesap bakiyesi tutarı olan 44.924,69 TL borçlu gözüktüğünü, davacı şirket ile dava dışı şirket ticari defter bakiyelerinde 9.640,22 TL farklılığın bulunduğunu, bu faklılığın nedeninin, davacı şirket ile dava dışı şirketin 2019 yılı açılış bakiyelerindeki 19.472,38 TL ile dava dışı şirketin defterinde kayıtlı olup davacı defterinde kayıtlı olmayan 01/10/2019 tarih 34839 yevmiye madde numarasında … Cari Devir Bakiye Düzeltme açıklaması ile kayıtı 53,41 TL borç ve 18.11.2019 tarih … yevmiye numarasında … San. Tic. Ltd. Şti. Açıklaması ile kayıtlı 10.000 TL borç kayıtlarından 30.11.2019 tarih … numaralı yevmiye maddesinde kayıtlı … Bakiye Devri açıklaması ile kayıtlı 221,25 Tl alacak kaydından kaynaklandığını, takip konus cari hesap alacağının irsaliyeli faturaların davacı şirket tarafından dava dışı şirekit unvanına düzenlenmiş olduğunu, bedeli ödenmemiş yani açık fatura olduğunu, dosya kapsamında cari hesap alacağın dayanağı faturaların dava dışı borçluya tebliğ edilip edilmediğnin görülemediğini, itiraz edilip edilmediğinin de görülemediğini, şirketler arasında organik bağın varlığının kabul edilebileceğini, dava dışı şirkein borcundan dolayı davalı şirketlerin sorumluluğuna gidilmesinin mümkün olmayacağını, mahkemece alacağın varlığına hükmetemi durumunda davacı yanın icra takip tarihinden itibaren %16,75 avans faiz talep edebileceği ancak davacı vekilinin takip talebindeki talebine bağlı kalınarak yıllık %9 oranında ve değişen oranlarda adi kanuni faiz talep edebileceğini, dava dışı şirket ile davalı şirketler arasında organik bağın bulunduğu ve bu durumun aksinin ileri sürülmesinin TMK m.2 uyarınca dürüstlük kuralına uykarılık teşkil ettiğinin kabulü hailnde alacağın borçlu şirketi nonunla organik bağ içinde bulunann diger şirketlerin yalnızca malvarlığından tahsil edilebileceğini, alacak miktarının asgari yüzde yirmi olmak üzere mahkenin takdir edeceği oran üzerinden icra ve inkaz taziminatına hükmedebileceğini, ” mütalaa etmiştir.
İtirazlar doğrultusunda ek rapor alınmasına karar verilmiş ve kök raporu hazırlayan bilirkişiler marifetiyle hazırlanan 29/03/2022 tarihli bilirkişi ek raporunda özetle; “davacınnı 2016,2017,2018,2019 ve 2020 yılı al veya hizmet satışlarına ilişkin bildirim form bs ile dava dışı firmanın unvanına 49 adet belge karışılığında KDV hariç 139.619 TL bildirimde bulunduğunu, dava dışı firmanın 2016,2017,2018,2019 ve 2020 yılı mal veya hizmet alımlarına ilişkin bildirim formu form ba ile davacı unvanına 52 adet belge karşılığında KDV hariç 145.320 TL bildirimde bulunduğunu, tarafların vergi dairelerine verdikleri form ba bildirimleri yönünden birbirlerini teyit etmediği, aralarında 3 adet belge karşılığında KDV hariç 5.701 TL farklılık bulunduğunu”, mütalaa etmiştir.
TTK’nın 18. maddesinde tacir olmanın hükümleri arasında sayılan yükümlülüklerin biri de kanun hükümleri uyarınca gerekli ticari defterleri tutmaktır. Defter tutma yükümlülüğü Kanunun 64. maddesinde ayrıca düzenlenerek her tacirin, ticari defterleri tutmak ve defterlerinde ticari işlemleriyle ticari işletmesinin iktisadi ve mali durumunu, borç ve alacak ilişkilerini ve her hesap dönemi içinde elde edilen neticeleri, bu kanuna göre açıkça görülebilir bir şekilde ortaya koymak zorunda olduğu belirtilmiştir.
Tüm tarafların da tacir olması nedeni ile 07/09/2021 tarihli celsede tarafların ticari defterleri üzerinde inceleme yapılmasına, tarafların inceleme gün ve saatinde ticari defterlerini incelemeye esas olmak üzere HMK 222 gereği sunmasına, bu süre içerisinde gereği yerine getirilmediği takdirde bu delile dayanmaktan vazgeçmiş sayılacağının taraflara ihtarına karar verilmiştir.
Tüm dosya kapsamı, toplanan deliller, davacı ve dava dışı tarafın ticari defterleri ve aldırılan bilirkişi raporundan davacı ile dava dışı … an Tic AŞ arasında ticari ilişki olduğu bu ilişkinin 2016 yılında başladığı ve 2020 yılına kadar devam ettiği, davacının ticari defterlerine göre dava dışı … şirketinden 35.284,47 TL alacaklı olduğu, dava dışı … şirketi ticari defterlerine göre davacının 44.924,69 TL alacaklı olduğu anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlığın düğümlendiği nokta davacının dava dışı …’den olan alacağından davalıların sorumlu olup olmadıkları hususudur. Davacı taraf hukukumuzda yeni bir kavram olan “tüzel kişilik perdesinin aralanması” müessesesine dayanmaktadır.
O hâlde tüzel kişiliğin söz konusu olabilmesi için, oluşturulacak kişiliğin kendine özgü bir malvarlığı olmalı ve bu malvarlığı bir amaç içinde ve bağımsız olarak ortaya konmalıdır. Onu oluşturan ve koyan üyelerin, ortaklarının malvarlığından da bağımsız olması gerektiğini belirten bu temel prensibe “malvarlığının bağımsızlığı” veya “mal ayrılığı” prensibi denilmektedir [Antalya, G: Tüzel Kişilik Perdesinin Aralanması Teorisi, Tüzel Kişilik Perdesinin Aralanması I. Uluslararası Ticaret Hukuku Sempozyumu (Editör: Ulusoy, E: T Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Sempozyum Kitabı, İstanbul, 2008, s.143 vd.)]. Ayrılık ilkesi gereği tüzel kişilik; tüzel kişiliği meydana getirenler ile üçüncü kişiler arasına sanki bir perde olarak çekilmektedir. Üçüncü kişiler muhatap oldukları tüzel kişilik bir perde olarak kullanıldığında, perdenin arkasındaki üye ya da ortaklara ulaşamamaktadır [Ulusoy, E.: Şirketler ve Bankacılık Hukukunda Kapsama Alma ve Sorumlu Kılma Amacıyla Tüzel Kişilik Perdesinin Aralanması, Tüzel Kişilik Perdesinin Aralanması I. Uluslararası Ticaret Hukuku Sempozyumu (Editör: Ulusoy, E: T Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Sempozyum Kitabı, İstanbul, 2008, s. 352 vd). Ancak tüzel kişi ile üyeleri arasındaki bu ayrılık prensibinin mutlak olarak her durum ve koşulda uygulanması bazı haksız durumların ortaya çıkmasına yol açmaktadır. Hukuk kuralları dolanılmak suretiyle kanuna karşı hile yapılması, ayrı tüzel kişilik kavramına sığınarak onun ardında yer alan gerçek kişilerin taraf oldukları sözleşmeden kaynaklanan yükümlülüklerini ihlal etmeleri ya da üçüncü kişilere zarar vermeleri, sonra da tüzel kişilik kavramının ardına gizlenilmesi dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılması yasağı ilkelerine açıkça aykırı olup hukuk düzenince de korunamaz. Bu gibi durumda tüzel kişilik perdesi aralanmalı ve perdenin ardında yer alanlar gerektiğinde sorumlu tutulmalıdır.
Eş söyleyişle tüzel kişiye hukuk hayatında ayrı bir hukuki varlık tanınması ve sermaye şirketlerinde ortakların sınırlı sorumlu olması gibi sonuçlar, ancak TMK 2. madde çerçevesinde kurallara uygun hareket edilmesi ve tüzel kişiliğin ortakları veya yöneticileri tarafından kötüye kullanılmaması hâlinde söz konusu olabilir. “İyiniyet kurallarına riayet edilmemesi, tüzel kişiliğin kötüye kullanılması (abus de la personnalite morale) hâllerinde tüzel kişilik perdesinin kaldırılması veya delinmesi (liftingpiercing of theveil) veya yok sayılması (disregard of thecorporateent-tiy) ve tüzel kişilik perdesinin arkasındaki gerçek duruma göre bir sonuca varılması gerekmektedir. Özel hukuk alanında çok geniş bir uygulaması olan tüzel kişiliğin yok sayılması, bu topluluklara yasalarla kişilik tanımanın amaçlarıyla ters düşen uygulamalar dolayısıyla ortaya çıkmıştır.
Tüzel kişilik perdesinin kaldırılması, bazı şartların varlığı hâlinde, tüzel kişilik dikkate alınmadan, mevcut kişiliğin arkasına saklanan kimsenin borçtan sorumlu tutulması veya çiğnediği yasağın sonuçlarına katlanmasıdır. Tüzel kişilik perdesinin kaldırılmasından, tüzel kişinin kişiliğine ve mal varlığına ilişkin ayrılık ilkesinin uygulanmaması ve onun hukuki bağımsızlığının bir nevi dikkate alınmayıp onun bertaraf edilmesini anlayabiliriz. Bu kavram hukukumuzda ve yabancı hukuklarda düzenlenmemiş olup; mahkemeler hukuku (caselaw) ve öğreti ile özellikle de bankacılık sektörü ve sermaye piyasasındaki yolsuzlukların önlenmesi gayesiyle ortaya çıkmıştır. Türk Hukukuna ise ilk defa 1963 yılında giren tüzel kişilik perdesinin kaldırılması teorisi öğretide kimi zaman tülün kaldırılması, tüzel kişilik perdesinin aralanması, örtünün delinmesi ya da ışıldak gibi değişik terimlerle ifade edilmiştir
Yargıtay içtihatlarında benimsenerek öğretide de vurgulandığı gibi; malvarlığının bağımsızlığı ve sınırlı sorumluluk ilkelerinin istisnası olan tüzel kişilik perdesinin kaldırılması teorisi ancak istisnai ve sınırlı durumlarda titizlikle uygulanması gereken bir teoridir. Bu kurala ihtiyatlı bir biçimde yaklaşılmalı; istisnai bir kural olduğundan mümkün olduğunca dar yorumlanmalı ve bu teorinin uygulanmasına ancak tüzel kişilik kavramının arkasına saklanılarak dürüstlük kuralına aykırı davranıldığı, kendisine tanınan hakkın kötüye kullanılarak üçüncü kişilerin zarara uğratıldığı, zarara yol açan tüzel kişinin sorumluluğuna hükmedebilmek için ise başka bir yasal nedene dayanılmasının mümkün olmadığı durumlarda başvurulmalıdır. Aksi hâlde tüzel kişilere tanınmış olan mal ayrılığı güvencesinin zedenlemesi durumuyla karşı karşıya kalınılabilir. Belirtmekte yarar vardır ki, mahkeme kararıyla kaldırılmasına hükmedilen şey tüzel kişilik değil, tüzel kişiliğin perdesidir. (YHGK 2020/19-94 : 2020/358 Kararından naklen)
Davacı tarafça dava ikame edilirken dava dışı … şirketi ile davalı şirketlerin aynı iş kolunda faaliyet gösterdiği ve yöneticilerinin aynı olduğu hususuna dayanılarak tüzel kişilik perdesinin aralanması istenmiştir.
Benzer bir olayda Yargıtay 3. Hukuk Dairesi “Davacı, davalı şirketlerin ortaklık yapıları ve faaliyet alanlarının, adreslerinin aynı olduğu, davalılar arasında organik ve hukuki bağın bulunduğunu ileri sürerek müşterek borçluluğunun kabulüne karar verilmesini talep etmiş ise de, yukarıda ifade edildiği üzere tüzel kişilik perdesinin aralanması ilkesinin sınırlı sorumluluk ilkesinden kötüniyetle yararlanmak isteyen şirket ortaklarına yönelmeyi sağlayan bir teori olduğu, dosya kapsamından davalıların sınırlı sorumluluk ilkesinden kurtulmak için işlemler yaptığının iddia ve ispat edilemediği, adres ayniyetlerinin faaliyet alanlarının aynı olmasının şirket kurucularının aynı olmasının genel kurullarının aynı gün yapılmasının tek başına davalıların müteselsil sorumluluğu için yeterli olmayacağı, şirketlerin unvan benzerliği ve ortaklık yapısının doğrudan doğruya perdenin kaldırılması teorisinin uygulanmasını sağlamayacağı, kaldı ki davalı şirketlerin ortaklık yapısı ve yönetim kurulu yapısının kuruluş aşamasında farklı olduğu, davalıların tüzel kişilik perdesinin arkasına sığınarak mal kaçırma ya da alacağın tahsilini imkansız hale getirme yönünde eylemde bulunduğunun iddia ve ispat edilemediği, ortada borçluyu gizleyen bir perde (örtü) bulunmadığı, kötü niyetle ve mal kaçırma gayesi ile mevcudu eksiltmeye yönelik tasarruflarla ilgili olarak yasal şartların varlığı halinde tasarrufun iptali, muvazaa nedeniyle işlemin iptali gibi hukuki sürecin işletilmesinin mümkün olduğu ve yukarıda ifade edildiği üzere “Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması Teorisi”nin belirli ve sınırlı durumlarda sakınılarak kullanılması gereken bir yol olduğu ve somut uyuşmalık bakımından perdenin aralanması koşullarının oluşmadığı ve sözü geçen şirketler farklı tüzel kişiliklere sahip oldukları da nazara alınmadan yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.” şeklinde içtihatta bulunmuştur. Y 3HD 2019/593 : 2019/9655
Gerek Hukuk Genel Kurulu gerekse hemen yukarıda anılan 3. Hukuk Dairesi kararı gözetildiğinde davacı ile davalılar arasında herhangi bir ticari ilişki bulunmadığı, davacı tarafça tüm faturaların dava dışı …’ne tanzim edildiği, bu alacağın her iki taraf ticari defterlerinde yer aldığı açıktır. Davalı şirketler ticaret siciline kayıtlı şirketler olduğu, şirket ortağının aynı kişi olması ile aynı ticari sahada faaliyet göstermelerinin mal ayrılığı ilkesinden ayrılmayı gerektiren bir sebep olmadığı, ortada borçluyu gizleyen bir perde (örtü) bulunmadığı, kötü niyetle ve mal kaçırma gayesi ile mevcudu eksiltmeye yönelik tasarruflarla ilgili olarak yasal şartların varlığı halinde tasarrufun iptali, muvazaa nedeniyle işlemin iptali gibi hukuki sürecin işletilmesinin mümkün olduğu ve yukarıda ifade edildiği üzere “Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması Teorisi”nin belirli ve sınırlı durumlarda sakınılarak kullanılması gereken bir yol olduğu ve somut uyuşmalık bakımından perdenin aralanması koşullarının oluşmadığı ve sözü geçen şirketler farklı tüzel kişiliklere sahip oldukları da değerlendirildiğinde tüzel kişilik perdesinin aralanmasının gerektiren bir durum bulunmadığı kanaatine varılmıştır. Bu nedenle davanın reddine karar verilmiş, davacının kötüniyet hareket ettiği davalı tarafça ispatlanamadığından kötüniyet tazminatı talebinin de reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
KARAR: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacının davasının REDDİNE;
2-Kötüniyet tazminatı talebinin REDDİNE
3-Harçlar Yasasına göre alınması gereken 80,70-TL red karar harcının, davacı tarafça peşin yatırılan 542,59 TL harçtan mahsubu ile 461,89 TL fazla harcın karar kesinleştiğinde ve istek halinde davacı tarafa iadesine,
4-Yürürlükte bulunan A.A.Ü.T.’ne göre 6.640,12-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
5-Davacı tarafından sarfedilen yargılama giderinin kendisi üzerinde bırakılmasına,
6-Kullanılmayan gider avansının hükmün kesinleşmesi halinde ödeyen tarafa iadesine,
7-Dava açılmadan evvel sonradan haksız çıkan taraftan alınmak üzere suç üstü ödeneğinden ödenen 1.320,00 TL arabuluculuk ücretinin davacıdan alınarak hazineye irat kaydına dair,
İlişkin, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde mahkememize ya da mahkememize gönderilmek üzere başka yer mahkemesine verilecek bir dilekçe ile … Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup, usulen anlatıldı.17/05/2022

Katip …
e-imzalıdır

Hakim …
e-imzalıdır