Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 21. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/513 E. 2020/501 K. 16.10.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
21. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2020/513 Esas
KARAR NO : 2020/501 Karar

DAVA : Alacak
DAVA TARİHİ : 09/10/2020
KARAR TARİHİ : 16/10/2020

Mahkememizde görülmekte olan Alacak davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
A.Tarafların Talepleri
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkili vakfa ait olan ve müvekkili vakıf hesabına devrini gerçekleştirilmesini talep ettiklerine rağmen davalı bankanın hatalı işlemi nedeniyle diğer davalı … hesabına devri yapılan 106.678,88-TL bedelden davalı vakıf tarafından kullanılan 36.000,00-TL’nin yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile müvekkiline verilmesini, … 5. Sulh Hukuk Mahkemesinin …D.iş … Karar sayılı 11/05/2018 tarihli kararı ile tevdii mahalli olarak tayin edilen …bank … Adliye Şubesi nezdinde müvekkili vakıf ile davalı vakıf adına ortak açılan … nolu hesapta bulunan paranın müvekkili vakfa ait olduğunun tespiti ile tevdi mahalli kararında geçen davalı … müşterek hesabından çıkartılarak müvekkili vakıf adına açılacak münferit hesaba paranın yatırılmasını ve yargılama giderlerinin davalılar üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı tarafa henüz dava dilekçesi tebliğ edilmediğinden, cevap dilekçesi sunulmamıştır.
B. Uyuşmazlık ve Deliller, Delillerin Değerlendirilmesi ve Gerekçe
Uyuşmazlık dava dışı … tarafından davalı bankaya verilen havale talimatının, davalı tarafça usulüne uygun olarak ifa edilip edilmediği, havalenin talimata aykırı olarak davacıya yapılması gerekirken diğer davalıya yapılıp yapılmadığı, davalı vakfın bu havale nedeni ile davacıya borçlu olup olmadığı, davalı vakfın sebepsiz zenginleşip zenginleşmediği, davalı bankanın dava değerinden sorumlu olup olmadığı hususlarına ilişkindir.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 5. Maddesi “Aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın asliye ticaret mahkemesi tüm ticari davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevlidir” şeklindedir. Aynı kanunun 4. Maddesi “Her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ve çekişmesiz yargı işleri ile tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın;…Bankalara, diğer kredi kuruluşlarına, finansal kurumlara ve ödünç para verme işlerine ilişkin düzenlemelerde, öngörülen hususlardan doğan hukuk davaları ve çekişmesiz yargı işleri ticari dava ve ticari nitelikte çekişmesiz yargı işi sayılır. Ancak, herhangi bir ticari işletmeyi ilgilendirmeyen havale, vedia ve fikir ve sanat eserlerine ilişkin haklardan doğan davalar bundan istisnadır.” demek sureti ile ticari dava kavramını açıklamıştır.
Kanunumuzun 4. Maddesinde tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın ticari dava sayılan davalar doktrinde mutlak ticari dava olarak isimlendirilir. Kanunda belirtilen mutlak ticari davalar ile bir ticari işletme ile ilgili olması şartıyla havale vedia ve telif hukukundan kaynaklanan uyuşmazlıklar dışındaki bir uyuzmazlığın ticari dava sayılabilmesi için ; her iki tarafın tacir olması ve aynı zamanda da uyuşmazlığın da her iki tarafın ticari işletmesi ile ilgili bulunması gereklidir.
Bu açıklama ışığında dosyaya bakıldığında; davacının vakıf; davalardan birinin vakıf diğerinin ise banka olduğu görülmektedir. Vakıfların mal toplulukları olmaları nedeniyle tacir olmadıkları ve kazanç elde etmeyi amaçlamadıkları sürece tacir sayılamayacakları konusunda şüphe yoktur. Bu minvalde davanın nisbi ticari dava olmadığı açıktır. Bu noktada davanın mutlak ticari dava olup olmadığı araştırılmalıdır. Buna aşağıda değinilecektir. Ancak öncelikle davaların yığılması kavramından bahsetmek gerekecektir.
Bazı durumlarda aynı yargılama içinde birden fazla davanın yürütülmesi mümkündür. Bir yargılama içinde birden fazla davanın görülmesi halinde dava birleşmesi (dava yığılması) söz konusu olacaktır. Yargılama içinde birden fazla davanın olup olmadığı ise davanın zorunlu unsurları dikkate alınarak belirlenecektir. Bir davanın zorunlu unsurları; uyuşmazlık halinde iki tarafın bulunması, bir tarafın diğerine yönelttiği talep ve yöneltilen bu talebin temelidir.
Aynı yargılama sınırları içinde birden fazla bağımsız davanın bulunması hali olarak nitelendirilen dava birleşmesini iki gruba ayırmak mümkündür. Bunlardan birincisi davacı veya davalı ya da hem davacı hem de davalı yanda bir taraf çokluğu olması sebebiyle doğan “sübjektif dava birleşmesi”; diğeri ise aynı yargılama sınırları içinde ve taraflardan birinin diğerine karşı birden fazla davasının bulunması halinden doğan “objektif dava birleşmesidir.
Huzurdaki davada davacının iki davalıya karşı husumet yönelttiği ancak her iki davalıya yöneltilen husumetlerin farklı hukuki sebeplere dayandığı anlaşılmaktadır. Hiç şüphesiz ortada iki dava vardır.
İlk dava davacı vakıf ile davalı banka arasındaki davadır. Bu davanın hukuki temelini öncelikle tespit etmek gerekir. Davacı vakıf ile davalı banka arasında bir sözleşme bulunmamaktadır. (Vakıf kurucusu dava dışı … ile davalı banka arasında bankacılık hizmetlerine dair sözleşme bulunmaktadır.) Ancak dava, dışı … tarafından davacı adına hesap açılması ve paranın aktarılması talimatı verilmekle birlikte bu talimata aykırılıktan kaynaklanmaktadır. Uyuşmazlığın temeli tespit edildikten sonra taraflar arasındaki davanın ticari dava olup olmadığına bakılacaktır. Taraflar arasındaki uyuşmazlık banka havalesinden kaynaklandığından dava mutlak ticari dava olma niteliğini koruyacaktır. (İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi Dosya No: 2017/597 Karar No:2017/626)
İkinci dava davacı vakıf ile davalı vakıf arasındaki dava olup, bu davanın hukuki sebebi Türk Borçlar Kanunu’nun sebepsiz zenginleşmeye dayalı hükümleridir. Nitekim davacı kendisine gönderilmesi gereken paranın davalı vakfa gönderildiğini, davalı vakfın dava değeri ölçüsünde zenginleştiğini, kendi mal varlığında ise bu ölçüde azalma meydana geldiğini ifade etmektedir. Bu dava ise tarafları tacir olmadığından nisbi ticari dava olmayıp; “herhangi bir ticari işletmeyi ilgilendirmeyen havale” olduğundan banka havalesi dahi olsa TTK’nın dördüncü maddesinde düzenlenen istisna kapsamında mutlak ticari da da sayılamayacaktır. Bu durumda davanın genel mahkeme görevli olacak ve görevli mahkeme Asliye Hukuk Mahkemesi olacaktır.
Bu değerlendirmelerden sonra biri mutlak ticari dava diğeri ise sebepsiz zenginleşmeye dayalı alacak davası niteliğindeki her iki davada görev belirlemesi yapmak gerekecektir. Uyuşmazlığın banka havalesininden kaynaklandığı, sebepsiz zenginleşme vakıasının bu banka havalesinin bir sonucu olduğundan ve uyuşmazlıkta öncelikle banka işleminin hukuka aykırı olup olmadığının incelemesi yapılacağından mutlak ticari dava yönünün baskın olduğu değerlendirilmiştir.
Bu tespit yapıldıktan sonra davacının tüketici olup olmadığını değerlendirmek gerekecektir. 28.11.2013 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan ve 28.05.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un (TKHK) 2. maddesinde kanunun kapsamı “bu Kanun, her türlü tüketici işlemi ile tüketiciye yönelik uygulamaları kapsar” şeklinde açıklanmıştır. Kanun’un “tanımlar” başlıklı 3. maddesinde ise tüketici işlemi, “Mal veya hizmet piyasalarında kamu tüzel kişileri de dâhil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla hareket eden veya onun adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiler ile tüketiciler arasında kurulan, eser, taşıma, simsarlık, sigorta, vekâlet, bankacılık ve benzeri sözleşmeler de dâhil olmak üzere her türlü sözleşme ve hukuki işlemi ifade eder” biçiminde tanımlanmıştır. 6502 sayılı TKHK’nın 73. maddesi uyarınca tüketici işlemleri ile tüketiciye yönelik uygulamalardan doğacak uyuşmazlıklara ilişkin davalarda tüketici mahkemesi görevli kılınmıştır. Aynı kanunun 3. Maddesine göre tüketici; ticari veya mesleki olmayan amaçlarla hareket eden gerçek veya tüzel kişiyi ifade eder.
Böylece davacı vakfın tüketici olup olmadığına bakmak gerekecektir. TKHK’da, gerek gerçek gerekse tüzelkişilere tüketici sıfatına sahip olabilme hakkı tanınmıştır. Yine ilgili düzenlemeye göre gerçek ve tüzel kişiler arasında tüketici sıfatına sahip olabilmek bakımından hiçbir fark gözetilmemiştir. Yani her iki kişi grubu da TKHK kapsamında tüketici sıfatını edinebilmek konusunda eşit hakka sahiptirler. Kanun koyucu aynı eşitliği, tüzelkişiler bakımından da benimsemiş ve tüzelkişiler de kendi içinde hiçbir ayrım gözetilmeksizin tüketici kavramı kapsamına alınmışlardır. İşte TKHK’nın herhangi bir istisnaya yer vermeksizin tüm tüzelkişilere tüketici sıfatı tanıması, dernek, vakıf, sendika vb. gibi ticari iş kapsamı dışında değerlendirilen tüzel kişiler bakımından şüphesiz olarak kabul edilmektedir. (
Tüzelkişi Tacirin Tüketici Sıfatı; İpek Yücer AKTÜRK Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi C. XX, Y. 2016, Sa. 2)
Huzurdaki davada da herhangi bir ticari gaye gütmeyen davacı vakıf ile davalı banka arasındaki ilişki tüketici ilişkisi olarak öne çıkmaktadır. Zira uyuşmazlık bankanın talimata aykırı hareket edip etmediği, davacı adına hesap açıp açmadığı çerçevesinde çözümlenecektir. 6502 sayılı yasanın 73. Maddesi bu kanunun uygulanması ile ilgili her türlü ihtilafa tüketici mahkemelerinde bakılacağını öngörmüştür. 73. Madde kapsamında davanın mutlak ticari nitelikte olup olmadığının bir önemi yoktur. Dava mutlak ticari davalardan dahi olsa bir tarafın tüketici olması durumunda tüketici mahkemelerinin görevli olacağının kabulü gerekir.
6335 Sayılı Kanunun 2. maddesi ile değişik 6102 sayılı TTK’nun 5/4 maddesinde; asliye ticaret mahkemesi ile asliye hukuk mahkemeleri ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişkinin görev ilişkisi olduğu, bu durumda göreve ilişkin usul hükümlerinin uygulanacağı düzenleme konusu yapılmıştır. Görev kamu düzenine ilişkin olup, mahkemece yargılamanın her aşamasında resen dikkate alınacağından HMK’nın 114/c ve 138 maddeleri uyarınca mahkememizin görevsizliğine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
KARAR: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Mahkemenin görevine ilişkin dava şartı noksanlığı bulunduğundan Mahkememizin GÖREVSİZLİĞİNE, davanın HMK 114/1-c ve 115/2.maddeleri uyarınca görev yönünden USULDEN REDDİNE,
2-Kararın kesinleşmesine müteakip talep halinde dosyanın görevli olan İSTANBUL TÜKETİCİ MAHKEMESİNE GÖNDERİLMESİNE,
3-HMK’nun 331 mad. uyarınca Harç, yargılama gideri ve gider avansının görevli mahkemece değerlendirilmesine, davaya başka bir mahkemede devam edilmediği takdirde talep üzerine harç yargılama gideri ve gider avansı konusunda mahkememizce karar oluşturulmasına,
4-HMK 20.maddesi gereğince; karar tebliğinden itibaren iki haftalık süre içerisinde görevli mahkemeye gönderilmesi talebinde bulunulmaması halinde davanın açılmamış sayılmasına karar verileceğinin ihtaratına,
Dair, tarafların yokluğunda gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 2 hafta içinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde İstinaf kanun yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 16/10/2020

Katip …
¸e-imzalıdır

Hakim …
¸e-imzalıdır