Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 21. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/941 E. 2020/38 K. 20.01.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
21. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2019/941 Esas
KARAR NO : 2020/38 Karar

DAVA : Alacak
DAVA TARİHİ : 15/10/2019
KARAR TARİHİ : 20/01/2020

Mahkememizde görülmekte olan Alacak davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davacı müvekkillerin mirasbırakanı… (TC:…) tarafından, T. …A.Ş. … Şubesi’nde 09.12.1968 tarihinde 300,00 TL bakiyeyle vadeli mevduat hesabı açıldığını, mirasbırakan …’nın hesabın açıldığı 09.12.1968 tarihinden 05.09.1975 tarihine kadar hesabına aralıklarla para yatırdığını ve faiz işlettiğini, 05.09.1975 tarihinde 5.000,00TL yatırıldığını ve o günün parasıyla 05.09.1975 tarihinde vadeli hesapta bakiye 5.108,66TL bulunduğunu, ancak muris …’nın 02.11.1977 tarihinde vefat ettiğini, İstanbul… Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 16.07.1982 tarihli, … E., …K. Sayılı Veraset İlamı gereğince; muris … (TC:…)’nın mirası davacı müvekkillerine intikal ettiğini, Mirasbırakanın T….A.Ş…. şubesi’ndeki vadeli mevduat hesabından müvekkillerinin haberinin olmadığını, murisin vefatından yıllar sonra müvekkilleri murise ait evrakların içinde murise ait hesap cüzdanını bulduklarını, hesap cüzdanını bulduktan sonra davacı müvekkili … derhal muris babasına ait hesap ile ilgili bilgi almak ve parayı çekmek için T….A.Ş. …Şubesi’ne başvuru yaptığını, müvekkilinin başvurusu üzerine T. … A.Ş. …Şubesi’nin 07.03.2019 tarihli cevap yazısı verildiğini, bankanın yazısında; “…Şubemize vermiş olduğunuz dilekçede yer alan …’ya ait olduğu belirtilen … numaralı hesabın tespit edilmesi amacıyla gerçekleştirilen araştırma sonucunda; herhangi bir hesap kaydına ve bahsi geçen hesaba ilişkin TMSF’ye devrolmuş/devrolacak zamanaşımı listelerinde mevcut herhangi bir kayda rastlanılamamıştır…” şeklinde cevap verildiğini, murisin hesabına ilişkin bankaca müvekkili mirasçılara bugüne değin hiçbir tebligat veya ilan yapılmadığını, murise ait paranın halen bankanın uhdesinde olduğu ekte sundukları hesap cüzdanı ile de sabit olduğunu, davalarının kabulü ile, müvekkillerin alacağının tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda arttırılmak üzere; şimdilik 5.108,66TL’nin 05.09.1975 tarihinden itibaren işleyecek en yüksek banka mevduat faizi ile yasal faizin altında olmamak kaydıyla birlikte davalı taraftan tahsiline, aksi halde davalı bankada bulunan paranın alım gücü üzerinden bugünkü karşılığının hesaplatılarak davalı taraftan tahsili ile, davacı müvekkillerine miras payları oranında verilmesine karar verilerek, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalılara yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacılar mirasbırakanları…’ya ait olduğunu iddia ettikleri hesap cüzdanında en son 05.09.1975’de kayıtlı görünen 5.108,66-TL’nin müvekkili banka’nın uhdesinde bulunduğunu iddia ettiklerini, bu iddialara itiraz ettiklerini, zira davacılardan …’nın müracaatı üzerine banka kayıtlarında … numaralı hesabın tespiti için yapılan araştırma neticesinde herhangi bir hesap kaydına ve bahsi geçen hesaba iliişkin TMSF’ye devrolunmuş/devrolunancak zamanaşımı listelerinde mevcut bir kayda rastlanılmadığını, iddia konusu hesaba ilişkin bilinen son işlem tarihinden yaklaşık 45 yıl geçtiğini, bu kayıtların da muhafaza edilmesi hukuken müvekkil bankadan beklenmemesi gerektiğini, davacıların 45 yıl sonra buldukları deftere istinaden murislerinin mevduatlarının banka uhdesinde bulunduğu iddiasına hukuken itibar olunamayacağını, davacıların murisinin iddia konusu 05.09.1975’deki son işlem tarihinden yaklaşık 2 yıl sonra 02.11.1977’de vefat ettiği de nazara alınırsa bu süre zarfında ya da vefatından sonra mirasçıların iddia konusu mevduatı bankadan çektiğini, havale etmiş veya başkaca bankacılık işlemlerine konu etmiş olması ya da bir borcu için haczedilmesi gibi türlü ihtimallerin mevcut olduğunu, işbu nedenlerle davacıların müvekkili banka uhdesinde bulunduğunu iddia ettikleri unutulmuş bir mevduat söz konusu olsa dahi bu müvekkil bankanın uhdesinde kalmadığını yasal düzenlemeler gereği TMSF’ye gelir kaydedilmiş olduğunun açık olduğunu,bu nedenle iş bu davanın müvekkili bankaya değil TCMB ve TMSF’ye yöneltilmesi gerektiğini, davacıların müvekkil banka nezdinde herhangi bir hak ve alacağının olmadığını, konu davanın husumetten reddini talep ettiklerini, yukarıda açıklanan nedenlerle haksız ve mesnetsiz davanın öncelikle zamanaşımı nedeni ile reddine karar verilmesini, aksi halde husumet yokluğundan ve esastan reddine karar verilerek, yargılama giderleri ve avukatlık ücretinin davacılara tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava; taraflar arasındaki bankacılık işleminden kaynaklanan alacak istemine ilişkindir.
HMK.nun 1. Maddesine göre, göreve ilişkin kurallar kamu düzeninde olup, aynı yasanın 114/1-c bendi uyarınca dava şartı olan bu husus, HMK.nun 115/1 maddesi gereğince mahkemece davanın her aşamasında kendiliğinden araştırılır.
HMK’ nın 138. Maddesine göre mahkeme, öncelikle dava şartları ve ilk itirazlar hakkında dosya üzerinden karar verir; gerektiği takdirde kararını vermeden önce, bu konuda tarafları ön inceleme duruşmasında dinleyebilir. Mahkememizce taraflar 20/01/2020 tarihli duruşmaya davet edilmiş, davacı ve davalı vekilinin bu husustaki beyanları alınmıştır.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4. maddesinde mutlak ticari davalar belirtildikten sonra her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları nispi ticari davalar olarak sayılmış ve 5. maddesinde de “Aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın asliye ticaret mahkemesi tüm ticari davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevlidir” hükmü getirilerek görev hususunun kapsamı düzenlenmiştir. Buna göre bir davada Asliye Ticaret Mahkemesinin görevli olabilmesi için mezkur kanunun 4. maddesinde sayılan mutlak bir ticari dava olması veya her iki taraf tacir olup uyuşmazlığın da her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili bir husustan doğması gerekmektedir.
6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun’un amaç başlıklı 1. maddesinde, “Bu Kanun’un amacı; kamu yararına uygun olarak tüketicinin sağlık ve güvenliği ile ekonomik çıkarlarının koruyucu, zararlarını tazmin edici, çevresel tehlikelerden korunmasını sağlayıcı, tüketiciyi aydınlatıcı ve bilinçlendirici önlemleri almak, tüketicilerin kendilerinin korucuyu girişimlerini özendirmek ve bu konulardaki politikaların oluşturulmasında gönüllü örgütlenmelerini teşvik etmeye ilişkin hususları düzenlemektir. Tanım başlıklı 3. maddesinin (1) sağlayıcı; Kamu tüzel kişileri de dahil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla tüketiciye hizmet sunan ya da hizmet sunanın adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiyi, (k) Tüketici; Ticari-veya mesleki olmayan amaçlarla hareket eden gerçek veya tüzel kişiyi, (1) Tüketici işlemi; Mal veya hizmet piyasalarında Kamu tüzel kişileri de dahil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla hareket eden veya onun adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiler ile tüketiciler arasında kurulan, eser, taşıma, simsarlık, sigorta, vekâlet, bankacılık ve benzer sözleşmeler de dahil olmak üzere her türlü sözleşme ve hukuki işlemi.” düzenlemeleri bulunmaktadır.
Somut olayda davacı taraf murisleri…’ nın davalı banka uhdesinde 1968 yılında vadeli mevduat hesabı açığını, …’ nın vefatından sonra davalı bankanın yasal olarak yapması geren ilan ve tebligatları yapmadığını, bu nedenle alacağın zaman aşımına uğraması söz konusu olmadığından alacaklarının bugünkü değerinin hesaplanarak davalıdan tahsilini talep etmiştir. Davacıların murisi ile dolayısıyla davacılar ve davalı banka arasındaki ilişki bireysel vadeli mevduat hesabına ilişkindir. Dosya kapsamında murisin veya davacıların tacir olduğu ya da ticari bir iş veya işlem yaptıklarına dair delil veya emare bulunmamaktadır. Uyuşmazlık taraflarından birinin tacir olmadığı bankacılık işleminden kaynaklanmaktadır. Davacı yan tacir olmadığından her iki tarafın ticari işletmesini ilgilendiren nispi ticari dava mevcut olmadığı gibi geçekleştirilen işlem 6102 Sayılı Kanunda sayılan mutlak ticari davalardan biri olarak da addedilemez. Davının açıldığı tarihte 6502 Sayılı Tüketicinin Korunması hakkındaki kanun yürürlüktedir. Bu durumda, mahkememiz dava konusunda uyuşmazlığa bakma konusunda görevli olmayıp, uyuşmazlığa bakma görevi Tüketici Mahkemesine aittir. Görev hususu kamu düzenine ilişkin olup, taraflarca ileri sürülmesi dahi yargılamanın her aşamasında kendiliğinden dikkate alınması gerektiğinden mahkememizce göreve ilişkin dava şartı yokluğundan davanın usul yönünden reddine ilişkin aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
KARAR: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Mahkemenin görevine ilişkin dava şartı noksanlığı bulunduğundan Mahkememizin GÖREVSİZLİĞİNE, davanın HMK 114/1-c ve 115/2.maddeleri uyarınca görev yönünden USULDEN REDDİNE,
2-Kararın kesinleşmesine müteakip talep halinde dosyanın görevli olan İSTANBUL TÜKETİCİ MAHKEMESİNE GÖNDERİLMESİNE,
3-HMK’nun 331 mad. uyarınca Harç, yargılama gideri ve gider avansının görevli mahkemece değerlendirilmesine, davaya başka bir mahkemede devam edilmediği takdirde talep üzerine harç yargılama gideri ve gider avansı konusunda mahkememizce karar oluşturulmasına,
4-HMK 20.maddesi gereğince; karar tebliğinden itibaren iki haftalık süre içerisinde görevli mahkemeye gönderilmesi talebinde bulunulmaması halinde davanın açılmamış sayılmasına karar verileceğinin ihtaratına,

Dair, taraf vekillerinin yüzüne karşı gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 2 hafta içinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde İstinaf kanun yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.20/01/2020

Katip
¸e-imzalıdır

Hakim
¸e-imzalıdır