Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 21. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/7 E. 2020/343 K. 17.07.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
21. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO: 2019/7
KARAR NO: 2020/343

DAVA:Ticari Şirket (Şirket Ortaklık Payı Alacağının Tahsili Kaynaklı)
DAVA TARİHİ:06/02/2019
KARAR TARİHİ:17/07/2020

Mahkememizde görülmekte olan Ticari Şirket (Şirket Ortaklık Payı Alacağının Tahsili Kaynaklı) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkilinin 15/11/1999’dan iş akdinin sona erme tarihi olan 05/04/2018’e kadar davalı şirketlerden … Anonim şirketi( …) yaklaşık 19 yıl çalıştığını, bu süre zarfında birçok kez terfi alarak farklı pozisyonlarda görev aldığını, müvekkilinin en son Şubat 2017 tarihinde terfi ederek Finanstan Sorumlu Grup Başkanı olarak atandığını ve iş akdinin sona erme tarihine kadar bu görevde çalıştığını, davalılardan … … A.Ş piyasada … markası ile bilinen uydu platforma işletmesi olduğunu, RTÜK mevzuatı gereği, … bünyesinde yayın yapan her bir televizyon kanalı için ayrı bir anonim şirketin yayıncı şirket olarak lisans alması gerektiğini, bu sebeple … bünyesinde 40’a yakın yayıncı anonim şirket bulunduğunu, diğer davalı …Ş ise yayıncı şirketlerin ana hissedarı olduğunu, …’un tek hissedarının … olduğunu, … ile … da aynı grubun şirketinin olduğunu, davalı şirketilerin yasal zorunluluğu yerine getirmek maksadıyla davalı … bünyesindeki profesyonel yöneticileri …’un hissedarı olduğu şirketlerde yönetim kurulu üyesi tüzel kişi yönetim kurulu üyesi temsilcisi olarak görev yaptırdığını, müvekkilinin tüzel kişi yönetim kurulu üyesi temsilcisi olarak atanmasına kadar bu görevi yapan kişilere herbir şirket için maaşlarına ek olarak aylık 685 TL eklendiğini, müvekkilinin bu görevlerden istifa ettikten sonra şirketler …, …, … arasında dağıtıldığını ve aylık olarak bu görevleri karşılığında kendilerine ödeme yapılmaya devam ettiğini, davalı şirketlerin yönetici düzeyinde çalışanlarına ilişkin bu uygulamasına ilişkin listeyi sunduklarını, müvekkilinin de diğer çalışanlar gibi davalı … bünyesinde çalıştığını, 31 adet şirkete temsilci olarak atandığını ve göreve başladığını, ancak maaşına ek olarak ödenmesi gereken tutar yatırılmayınca müvekkilinin bu görevlerden istifa ettiğini, müvekkilinin 26/08/2016 tarihli karar ile göreve atandığını, 04/10/2016 tarihinde ise 31 adet şirketteki görevinden ayrıldığını, müvekkilinin 1 aydan fazla bu görevde kalmış olmasına rağmen maaşına ek niteliğinde ücretlerinin ödenmediğinden bahisle fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere 21.235,00 TL’nin faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalılar vekili cevap dilekçesinde özetle; dava tarafından iş bu dava ile huzur hakkı talep edildiğniden uyuşmazlık bakımından asliye ticaret mahkemelerinin görevli olduğunu, müvekkili şirket … ile davacı arasında işçi işveren ilişkin bulunmadığını, davacı ile … arasında iş ilişkisi de dahil olmak üzere herhangi bir sözleşmesel ilişki bulunmadığını, yasal mevzuatlardaki zorunluluklardan kaynaklanan sebeplerle her bir kanalın yayın yapabilmesi için ayrı ayrı lisans alması gerektiğini, dolayısıyla her bir kanal için ayrı bir anonim şirketi kurulmasının gerektiğini, 20156 yılı itibariyle … “… markası altında faaliyet gösteren 31 kanalın şirketin tek hissedarı ve tek yönetim kurulu üyesi olarak belirlendiğini, 26/08/2018 tarihinde davacı yayıncı şirketlerin yönetim kurulu üyesi olan tüzel kişi …’un gerçek kişi temsilcisi olarak belirlendiğini ve atandığını, açılan davanın belirsiz alacak davası olarak ikame edilebilmesinin mümkün olmadığını, bu yönüyle iş bu davanın hukuki menfaat yokluğundan derhan usulden reddinin gerektiğini, davacının herhangi bir dayanağı olmayan huzur hakkı taleplerinin reddinin gerektiğini, davacının temsilcisi olduğu, pozitronun tek yönetim kurulu üyesi olarak atanıdığı 4 yayıncı şirketin esas sözleşmelerinde huzur hakkı ödemesi bulunduğunu, davacının temsilci olarak seçilip ilan edildiği tarih olan 26/08/2016 tarihli olağanüstü genel kurul toplantısında huzur hakkı ödenmesini öngören düzenlemenin iptal edildiğini, diğer yayıncı şirketlerde ise huzur hakkı ödemesi yapılacağını alişkin bir hükmün hiçbir zaman esas sözleşmelerinde yer almadığını, davacının gerçek kişi temsilcisi olarak ilan edildiği …’un yönetim kurulu üyeliği yaptığı hiçbir yayıncı şirket nezdinde huzur hakkı ödemesi yapılması gibir bir durumun söz konusu olmadığını, davacının temsilci olarak atandığı tarih itibariyle hiçbir yayıncı şirket nezdinde huzur hakkı düzenlenmesi bulunmadığını, tüm bu nedenlerle açılan davanın reddini gerektiğini savunmuştur.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, davacının davalı bünyesinde sigortalı olarak iş akdi ile çalıştığı dönemde aynı zamanda tüzel kişi yönetim kurulu üyesi temsilcisi seçilmesi nedeni ile maaşına ek olarak ödenmeyen alacağının tahsili istemine ilişkin alacak davasıdır.
Davacı davasını İş Mahkemesi nezdinde ikame etmiş, …. İş Mahkemesi 21/05/2019 tarih … E., … K. Sayılı kararı ile davacı alacağının 6102 Sayılı TTK’nın 394. Maddesi ile düzenleme altına alınan huzur hakkı alacağı olduğundan görevli mahkemenin Ticaret Mahkemesi olduğu, huzurdaki davada İş Mahkemesi görevli olmadığı gerekçesi ile davanın usulden reddine karar vermiştir. Verilen kararın istinaf edilmeksizin kesinleşmesi ve davacının süresi içindeki talebi üzerine dosya yeniden tevzi işlemine tabi tutularak mahkememizin yukarıda belirtilen esasına kayıtlanmıştır.
Mahkememizin 11/09/2020 tarihli tensip tutanağı ile taraflar duruşmaya davet edilmiş, 26/11/2019 tarihli duruşmada dosyanın bilirkişiye tevdine karar verilmiştir. Mahkememizce resen görevlendirilen bilirkişi … 30/01/2020 tarihli raporunda özetle; “davacı … ile davalı şirket … arasında işçi-işveren ilişkisi bulunduğu, huzur hakkı veya başkaca konularda herhangi bir sözleşmenin olmadığı, davacının müstakil imza yetkisi olmayan yönetim kurulu üyesi olduğu, TTK’ nın 394. Maddesinde; yönetim kurulu üyelerine sözleşme veya genel kurul kararı ile belirlenmiş olmak şartı ile huzur hakkı ödenebileceği, davacının grup içerisinde bulunan …, … A.Ş., … A.Ş. ve … A.Ş.’ de görevli olan yönetim kuruluna huzur hakkı ödenmemesi hususunda 25/08/2016 ve 26/08/2016 tarihli olağanüstü genel kurulda huzur hakkının kaldırılmasına karar verildiği, davacının ise … ve … şirketlerinden 04/10/2016 tarihinde istifa ederek ayrıldığından her hangi bir huzur hakkını hak etmediği ve emsal teşkil eden diğer yönetim kurulu üyelerine ödenip ödenmediğinin bordro sunulmadığından görülemediği, şirketlerde huzur hakkı ödemesinde bulunulabilmesi için iki şartın var olması gerektiği, esas sözleşmede bu ödemeyi yasaklayan bir hükmün bulunmaması gerektiği, eğer esas sözleşmede bu yönde hüküm varsa genel kurul kararı olsa bile yönetim kurulu üyelerine huzur hakkı ödenemeyeceği, yönetim kurulu üyelerinin toplantıya katılmaları gerektiği, mazeretli veya mazeretsiz olarak toplantıya katılmayan yönetim kurulu üyesine huzur hakkı ödemesi yapılamayacağı, davacının hangi toplantılara katıldığına ilişkin dosyaya tutanakların sunulmadığı, bu konuda herhangi bir somut delil olmadığından kanaate varılamadığı” mütalaa edilmiştir.
Davacı vekili bilirkişi raporuna karşı 17/02/2020 tarihli beyanlarında özetle; bilirkişi raporunda talebin fahiş olarak yanlış değerlendirildiği, alacaklarının huzur hakkı alacağı değil müvekkilinin tüzel kişi yönetim kurulu üyesi temsilcisi olması nedeniyle maaşına ek olarak ödenmesi gereken ücret alacağı olduğunu, bunun tespiti için kendisinden önce ve sonra aynı pozisyonda çalışan kişilerin maaş bordrolarının celbinin gerektiğini ve ek bilirkişi raporu alınmasına karar verilmesini talep ve beyan etmiştir.
Davalılar vekili bilirkişi raporuna karşı 24/02/2020 tarihli beyanlarında özetle ;dava konusu olayda davcı 26/08/2019 tarihinde 31 şirketin yönetim kurulu üyesi olduğu müvekkil şirket …’un tek yönetim kurulu üyesi olarak atandığı 4 yayıncı şirketin esas sözleşmelerinde huzur hakkı ödemesi bulunmakla birlikte; davacının temsilcisi olarak seçilip ilan edildiği tarih olan 26.08.2016 tarihli olağanüstü genel kurul toplantısında; huzur hakkı ödenmesini öngören düzenlemenin iptal edildiği, diğer yayıncı şirketlerin esas sözleşmelerinde ise huzur hakkı ödemesi yapılacağına ilişkin bir hükmün hiçbir zaman yer almadığını, bu yönden davanın reddinin gerektiği, diğer müvekkil şirket … yönünden ise pasif husumet yokluğu nedeniyle davanın reddine karar verilmesi gerektiğini talep ve beyan etmiştir.
Tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; davalı, …. İş Mahkemesi’ne sunduğu cevap dilekçesinde ” davacının yönetim kurulu üyesi/tüzel kişi yönetim kurulu üyesi temsilcisi” pozisyonunun bulunduğu ve talebinin buna dayalı huzur hakkı alacağı olduğu iddiası ile görevsizlik kararı verilmesi talebinde bulunmuş ve ilgili mahkemesince bu doğrultuda karar verilmiştir. Dosyadaki belgelerin incelenmesinden davacının yönetim kurulu üyesi olduğuna ilişkin bir kayda rastlanmamıştır. Yönetim kurulu üyesi ile yönetim kurulu üyesi temsilcisi aynı kavramlar olmamakla farklı hukuki rejime tabidirler. Nitekim mahkememizce alınan bilirkişi raporuna karşı taraf beyanları incelendiğinde, davacının davalı şirketlerde yönetim kurulu üyesi olmadığı, davalı …’ un tek yönetim kurulu üyesi olduğu şirketlerde bir süre ile yönetim kurulu üyesi temsilcisi sıfatı bulunduğu davalı tarafça da kabul edilmiştir. 6102 Sayılı TTK düzenlemesi incelendiğinde huzur hakkı alacağının ancak ve ancak yönetim kurulu üyesine ödenebileceği açıkça vurgulanmıştır. Yönetim kurulu üyesi temsilcisinin huzur hakkı talep etme hakkı anılan düzenleme uyarınca mümkün değildir. Kaldı ki davacının yönetim kurulu üyesi sıfatı bulunmadığı davacı iddiasına karşılık davalı kabulündedir. Bilirkişi raporunda alacağın huzur hakkı olarak nitelendirilmesi de yerinde olmamıştır. Davacının talebi davalılardan … bünyesinde sigortalı olarak çalıştığı dönemde diğer davalı şirkette yönetim kurulu üyesi temsilcisi olması hasebiyle maaşına ek olarak ödenmesi gereken ücret alacağıdır. 6102 Sayılı TTK uyarınca bir davanın ticaret mahkemesinde görülebilmesi için davanın TTK’nın 4. Maddesinde düzenlenen mutlak ticari dava sayılması ya da her iki tarafın tacir ve uyuşmazlığın her iki tarafın ticari işletmesine ilişkin olması gerekmektedir. Bu durumda, mahkememiz dava konusunda uyuşmazlığa bakma konusunda görevli olmayıp, uyuşmazlığa bakma görevi İş Mahkemesine aittir. Görev hususu kamu düzenine ilişkin olup, taraflarca ileri sürülmesi dahi yargılamanın her aşamasında kendiliğinden dikkate alınması gerektiğinden mahkememizce göreve ilişkin dava şartı yokluğundan davanın usul yönünden reddine ilişkin aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
KARAR: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Mahkememizin GÖREVSİZLİĞİ nedeniyle Davanın Usulden REDDİNE,
2-Görevli Mahkemenin …. İş Mahkemesi olduğunun tespitine,
3-Daha önce aynı konuda …. İş Mahkemesi tarafından verilmiş ve istinaf edilmeksizin kesinleşmiş görevsizlik kararı bulunduğundan mahkememiz kararının istinaf edilmeksizin kesinleşmesi halinde görev uyuşmazlığının çözümü için dosyanın İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 37. Hukuk Dairesine gönderilmesine,
4-Yargılama giderlerinin görevli mahkemece değerlendirilmesine,
Dair, davacının ve davalı vekilinin yüzüne gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 2 haftalık süre içerisinde mahkememize verilecek dilekçe ile İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde istinaf yasa yolu açık olmak üzere karar verildi.17/07/2020

Katip …

Hakim …