Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 21. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/66 E. 2020/608 K. 01.12.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
21. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2019/66 Esas
KARAR NO : 2020/608

DAVA : Alacak (Ticari Nitelikteki Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 04/09/2019
KARAR TARİHİ : 01/12/2020
Mahkememizde görülmekte olan Alacak (Ticari Nitelikteki Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
A. Tarafların Talepleri
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; dava dışı grup şirket…A.Ş. İle davalı arasında 01.01.2017 tarihli Bayilik Sözleşmesi imzalandığını, bu sözleşmenin üçlü devri ile 22.06.2018 tarihinde müvekkiline devrolduğunu, sözleşmeye göre …, davalıya akaryakıt ürünleri ikmal edeceğini, davalı da sözleşme şartlarına göre …’ ten aldığı ürünleri kendi istasyonunda son tüketicilere satacağını, ancak davalının bayilik lisansı, 6 aydan fazla gayrifaal olması sebebi ile Petrol Piyasası Lisans Yönetmeliğine göre 03.07.2018 tarihinde iptal olduğunu, davalının borçlarını da ödememesi sebebiyle Bayilik Sözleşmesinin müvekkili tarafından Fesh edildiğini, davalının sözleşme gereği müvekkilinden yılda en az 1.100 ton akaryakıt almayı, eksik aldığı ton başına ise 100 USD cezai şart ödemeyi üstelendiğini, ancak sözleşmesinin fesh olması sebebiyle davalının lisansının sona erdiği tarih ile sözleşmenin sona ereceği tarih arasında ürün satmayacağından cezai şartın muaccel olduğunu, toplam cezai şart borcunun 533.627,40 USD olduğunu, borcun bir kısmının davalıya fatura edildiğini ancak bir ödeme yapılmadığını, arabuluculuğa başvurulduğunu ancak davalının haberi olduğu halde katılmadığını, bu nedenlerle şimdilik toplam 7.500 TL sözleşmesel faiz/ticari temerrüt faiziyle beraber davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı şirkete usulüne uygun dava dilekçesi tebliğ edilmesine rağmen davalı tarafça cevap dilekçesi sunulmamıştır.

B.Uyuşmazlık ve Deliller
Davacı tarafça; davalı şirketin …AŞ ile imzalamış olduğu standart bayilik sözleşmesi, çerçeve protokol, ürün alım taahhütnamesi dava açılırken dosyaya sunulmuştur. Yapılan incelemeden anılan sözleşmelerin her sayfasında davalı şirketinin imza ve kaşesinin bulunduğu, böylece sözleşmenin davalı tarafça imzalandığı anlaşılmıştır.
Dosyaya sunulan 22/06/2018 tarihli devir mutabakatiyle davalı şirketin…AŞ ile imzalamış olduğu sözleşmenin davalının muvafakatiyle davacı şirket tarafından sürdürüleceği, dava dışı…AŞ’nin tüm sözleşmeleri davacıya devrettiği görülmektedir.
Davacı şirket davalıya gönderilen 27/08/2019 tarihli Beşiktaş … Noterliği’nin…numaralı ihtarnamesiyle feshedilmiştir. Öte yandan davacı tarafça davalıya 93.625,40 USD cezai şart bedeli ihtiva eden … numaralı faturanın tanzim edildiği anlaşılmaktadır.
Mahkememizce resen görevlendirilen mali müşavir ve Sektör Uzmanı bilirkişiler Heyeti …ve… marifetiyle hazırlanan 26.02.2020 tarihli bilirkişi raporunda özetle; “mahkemenin davacının ilgili yıllar itibariyle Kar Mahrumiyeti- cezai şart talep edebileceğine karar vermesi halinde ise Çerçeve Protokol ün 13. Maddesi gereğince davacı tarafın 27.08.2049 tarihli noter tebligatında konu ettiği unsurları mahkeme haklı neden olarak görürse 300.000 USD tutarındaki cezai şartı davalıdan talep edebileceğini, Kar Mahrumiyetinin talep edebileceğine karar vermesi durumunda da tüm sözleşme süresince ilk yıl hariç hesaplanan kar mahrumiyeti tutarının 440.000 USD olacağını, noter ihtarından sonrası hesaplandığında 181.176 USD olacağını, davalının 27.08.2019 tarihli noter ihtarından sonraki altı aylık ve 27.08.2019 öncesi eksik alımları dahil süreler için talep edilebilecek kar mahrumiyet tutarının 236.726 USD olacağını, mevcut cari hesaptan dolayı davacının davalı taraftan 17.200,73 TL alacaklı olduğunu,” mütalaa etmiştir.
Anılan bilirkişi raporu taraflara tebliğ edilmiş davalı tarafça rapora herhangi bir beyan veya itiraz dilekçesi sunulmamıştır. Davacı tarafça sunduğu 10/03/2020 tarihli dilekçede 300.000,00 USD yönünden cezai şarta ilişkin taleplerinin haklı olduğunun rapor ile de ispatlandığını, davacıya kesilen fatura ödenmiş gibi mahsup yapıldığını ancak davalı tarafça cezai şarta dair kesilen faturanın ödenmediğini, yatırım bedeline dair hesaplama yapılmadığından buna dair hesaplama yapılması gerektiği ifade edilmiştir.
Mahkememizce itirazlar konusunda ek rapor alınmasına karar verilmiş, heyetçe 27/07/2020 tarihinde ek rapor sunulmuştur. Ek raporda cezai şart alacağının kök raporunda belirtilen tutar olduğu, davacının itiraz dilekçesinde belirttiği cezai şart alacağının teminat mektubunun tahsiliyle ödendiği, sözleşmenin tamamına göre değerlendirme yapılacaksa 440.000,00USD, ihtar tarihinden itibaren değerlendirme yapılacaksa 236.726,00 USD kar mahrumiyeti alacağı doğabileceği, yatırım katılım bedeli iadesine karar verilmesi halinde 1.173.506,12 TL yatırım bedeli iadesine hükmedilebileceği, öte yandan cari hesaptan kaynaklanan 17.200,73 TL alacak bulunduğu ifade edilmiştir.
Anılan bilirkişi raporu taraflara tebliğ edilmiş davalı tarafça rapora herhangi bir beyan veya itiraz dilekçesi sunulmamıştır. Davacı taraf sunduğu 04/09/2020 tarihli dilekçesinde 300.000,00 USD yönünden cezai şarta ilişkin taleplerinin haklı olduğunun rapor ile de ispatlandığını, davacıya kesilen fatura ödenmiş gibi mahsup yapıldığını ancak davalı tarafça cezai şarta dair kesilen faturanın ödenmediğini bu nedenle talepleri gibi karar verilmesini talep etmiştir.
C. Delillerin Değerlendirilmesi ve Gerekçe;
Huzurdaki dava, tazminat davasıdır. Taraflar arasındaki Uyuşmazlık konusunun davacı şirket ile davalı şirket arasında akdedilen bayilik sözleşmesi ve aynen tarihli çerçeve protokol ile ürün alım taahhütnamesi kapsamında davalının eksik ürün alıp almadığı, eksik ürün alınmış ise bu nedenle davacı tarafın zararının doğup doğmadığı, eğer zarar hasıl olmuş ise bu zararın miktarının ne olduğu, davacının yatırım bedeli ve sözleşme gereği cezai şarta hak kazanıp kazanmadığı hususlarında toplanmaktadır.
Dilekçeler aşaması tamamlanmakla mahkememizin ön inceleme duruşmasında dava şartları ve ilk itirazlar incelenmiştir. Dava şartlarına ilişkin eksik ve incelenmesi gereken ilk itiraz bulunmadığı anlaşıldıktan sonra tarafların sulh olma imkanı bulunmadığından uyuşmazlık noktaları belirlenip tahkikat aşamasına geçilmiş, deliller toplanıp bilirkişi raporu alınmak suretiyle sonuca gidilmiştir.
Yapılan yargılama, toplanan deliller, tarafların dilekçe ve beyanları ile duruşma esnasındaki sözlü açıklamaları gözetildiğinde taraflar arasındaki ticari ilişkinin varlığına dair bir ihtilaf bulunmadığı anlaşılmaktadır.
TTK’nın 18. maddesinde tacir olmanın hükümleri arasında sayılan yükümlülüklerin biri de kanun hükümleri uyarınca gerekli ticari defterleri tutmaktır. Defter tutma yükümlülüğü Kanunun 64. maddesinde ayrıca düzenlenerek her tacirin, ticari defterleri tutmak ve defterlerinde ticari işlemleriyle ticari işletmesinin iktisadi ve mali durumunu, borç ve alacak ilişkilerini ve her hesap dönemi içinde elde edilen neticeleri, bu kanuna göre açıkça görülebilir bir şekilde ortaya koymak zorunda olduğu belirtilmiştir.
Her iki tarafın da tacir olması nedeni ile 20/12/2019 tarihli celsede tarafların ticari defterleri üzerinde inceleme yapılmasına, tarafların inceleme gün ve saatinde ticari defterlerini incelemeye esas olmak üzere HMK 222 gereği sunmasına, bu süre içerisinde gereği yerine getirilmediği takdirde bu delile dayanmaktan vazgeçmiş sayılacağının taraflara ihtarına, ihtarın davalıya tebliğine karar verilmiş ve davalıya ihtar duruşma tutanağının tebiği ile gerçekleştirilmiştir.
Tarafların ticari defterleri ve taraflar arasındaki sözleşme bir bütün olarak değerlendirildiğinde feshin haklı olduğu anlaşılmaktadır. Zira davalı şirketin geçerli bir lisansı bulunmamaktadır. Bilirkişi raporunun 5. Sayfasında belirtildiği üzere davalı şirketin …-… sayılı lisansının 02/07/2018 tarihinde sona erdiği görülmektedir. Bu durumda Petrol Piyasası Kanunu Madde 3/b ile Petrol Piyasası Kanunu Lisans Yönetmeliği’nin 17. Maddesi değerlendirildiğinde EPDK tarafından davalının kusuru ile lisansın iptal edildiği anlaşılmaktadır. Davalının lisans olmaksızın bayilik ilişkisini sürdürmesi mümkün olmadığından ve lisansın iptaline bizzat sebep olduğundan feshin haklı olduğu açıktır.
Feshin haklı olduğu böylece ortaya konulduktan sonra davacının diğer taleplerinin değerlendirilecektir. Ancak öncelikle bazı kavramların açıklanması gerekir. Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin 10.12.2013 tarihli, 2013/14074 esas sayılı, 2013/19635 Ka sayılı kararında benzer nitelikli bir davada cezai şart kavramı ve eksik ürün alma halinde kar mahrumiyetinin niteliği açıklanmıştır. Anılan içtihadın hem açıklayıcı hem de yol gösterici olma niteliği de gözetilerek karara burada yer verilmesi uygun görülmüştür. Buna göre
Daire kararında aynen “Cezai şart, borçlunun alacaklıya karşı mevcut bir borcu hiç veya gereği gibi ifa etmemesi halinde ödemeyi vaad ettiği, hukuki işlem ile belirlenmiş ekonomik değeri olan bir edimdir. Cezai şartın amacı, borçluyu borca uygun davranmaya sevketmektir. Cezai şart, asıl alacağı kuvvetlendirme amacı güder. Bu bakımdan cezai şart, kuvvetlendirilecek asıl borcun mevcut olmasını gerektirir. Asıl borç yoksa cezai şart da söz konusu olamaz. Bu niteliği itibariyle cezai şart asıl borca bağlı fer’i bir borçtur. Asıl borç, mevcut ve geçerli ise, cezai şart da borç doğurur. Asıl borç sona ermiş ya da geçersiz doğmuşsa, cezai şart bağımsız bir borç oluşturamaz. Cezai şart, asıl borcun bağlı olduğu şekle tabidir. Asıl borç bir geçerlilik şekline bağlanmışsa, cezai şartın borç doğurabilmesi aynı şekilde kararlaştırılmış bulunmasına bağlıdır. Ancak, geçerlilik şekline bağlı olan bir sözleşme bu şekle uygun olarak yapılmadığı halde, şekle aykırılığı ileri sürmenin dürüstlük kurallarıyla bağdaşmaması nedeniyle dinlenmediği hallerde, sözleşme geçerli sayıldığından, onun fer’i nitelikte olan cezai şart da geçerli sayılacaktır. Cezai şartın fer’ilik niteliği asıl borca bağlı olduğu sürece devam eder. Başka bir anlatımla cezai şartın fer’iliği, muaccel olduğu ana kadar devam eder. Borçlu borca aykırı davrandığında cezai şart muaccel hale geldiğinden artık fer’i değil, asli (bağımsız) bir alacak niteliğini kazanır. Cezai şart, sağlararası hukuki işlemlerde ve özellikle sonuçlarını hayatta doğuran sözleşmelerde kararlaştırılır. (Bkz.Tunçomağ Kenan; Türk Borçlar Hukuku I.Cilt Genel Hükümler İstanbul 1976 Sh.853 vd., Eren Fikret; Borçlar Hukuku Genel Hükümler 5.Bası, Cilt 2 Sh.1169-1171; Kılıçoğlu M.Ahmet; Borçlar Hukuku Genel Hükümler 4.Bası Sh.575-577; Reisoğlu Safa; Borçlar Hukuku Genel Hükümler 12. Bası Sh. 362.)
818 Sayılı Borçlar Kanunu’nun 158. maddesinin başlığı “cezai şart” iken 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun “Ceza Koşulu” başlığı altında üç çeşit ceza koşulu düzenlenmiştir. Bunlar öğretide ortaya atılan kavramlara göre seçimlik ceza koşulu (TBK. md. 179/I), ifaya eklenen ceza koşulu (TBK md. 179/II) ve ifayı engelleyen ceza koşulu (dönme cezası) (TBK md. 179/III) dur.
Akaryakıt bayilik sözleşmelerinde (veya sözleşme eki taahhütnamelerde) yer alan “yıllık asgari alım taahhüdü”ne uymama halinde öngörülen ceza koşulu (cezai şart) hükümleri TBK’nun 179/II. (BK. md. 158/II) maddesindeki ifaya ekli ceza koşulu (cezai şart) niteliğinde olduğundan burada bu tür ceza koşulu üzerinde durulması gerekmektedir.
TBK’nun 179/II maddesine göre; “ceza borcun belirlenen zaman veya yerde ifa edilmemesi durumu için kararlaştırılmışsa alacaklı, hakkından açıkca feragat etmiş veya ifayı çekincesiz olarak kabul etmiş olmadıkça, asıl borçla birlikte cezanın ifasını da isteyebilir.”
Anılan yasa hükmünden de açıkça anlaşılacağı gibi, ifaya eklenen ceza koşulunda, şart gerçekleştiği takdirde alacaklı, hem ifayı hem de cezayı talep edebilecektir. Buna öğretide “taleplerin birleşmesi” veya “toplanması” denmektedir. TBK, “borcun belirlenen zamanda veya yerde ifa edilmemesi” hali için kararlaştırılmış ceza koşulunun, ifaya eklenen ceza koşulu niteliğinde olacağına dair bir karine koymuştur. Bu iki olasılık dışında kalacak eksik ifa hallerinde TBK’nun 179/II. md. değil, 179/I. md. hükmü uygulanacaktır. Zira, Kanun, 179. maddenin ikinci fıkrasında bütün eksik ifa hallerini değil, bunlardan sadece zaman veya yer itibariyle aykırılık teşkil edenlerin ifaya eklenen ceza koşulu olduğunu kabul etmiştir. TBK’nun 179/II. md. hükmü emredici yapıda olmayıp düzenleyici nitelikte olduğundan taraflar, yukarıda belirtilen iki hal dışında kalan eksik ifalarla, bütün ifa etmeme hallerinde de ifa ile birlikte cezai şartın istenebileceğini kararlaştırabilirler. (Bkz. Tunçomağ Kenan; age sh. 875 vd.; Eren Fikret age sh. 1173 vd. ; Kılıçoğlu M. Ahmet age sh. 579 vd.; Günay Cevdet İlhan, Cezai Şart Ankara 2002 sh. 83 vd.; Uygur Turgut; Açıklamalı – İçtihatlı Borçlar Kanunu Genel Hükümler, İkinci Cilt 1990 sh. 740)
TBK.’nun 179/II. maddesine göre, iki halde alacaklı, ceza koşulunu isteyemez. Eğer alacaklı, ceza koşulunu isteme hakkından açıkça vazgeçmişse artık bu yönde bir talepte bulunamaz. Diğer yandan alacaklı, çekince koymadan ifayı kabul etmiş veya sözleşmeden doğan edimlerini ifa etmeye devam etmişse bu takdirde de ceza koşulunu isteyemez.
Örneğin; beş yıl süreli bir “akaryakıt bayilik sözleşmesinde (veya eki taahhütnamede) bayinin yıllık asgari ürün alımı taahhüdü bulunmasına rağmen yıllar itibariyle bu taahhüde uyulmamış ise tedarikçi (sağlayıcı) firmanın, TBK’nun 179/II. md. uyarınca hem ifayı hem de ceza koşulunu talep edebilmesi için takip eden yılda henüz bayie mal vermeden önce ceza koşulu ile ilgili “çekince” (ihtirazi kayıt) bildirmesi ya da bu konuda bayie noterden bir ihtarname göndermesi gerekir. Çekince için bir şekil şartı getirilmemiştir. Tedarikçi, taahhüde aykırı davranılmış olan yılı takip eden yeni yıldaki ilk fatura ve irsaliyeye koyacağı bir açıklama (şerh) ile bu koşulu yerine getirebilir. Bu şekilde bir çekince (ihtirazi kayıt) konulduktan veya ihtar çekildikten sonra tedarikçi (sağlayıcı) firma, mal vermeye (ifaya) devam etse bile önceki yıla ilişkin ceza koşulu alacağını sözleşme zamanaşımı süresi içinde her zaman talep edebilir. Sonraki yıllarda da aynı kural geçerlidir. Tekrarlamak gerekirse, her yıl sonunda bir önceki yıla dair ceza koşulunun istenebilmesi, takip eden yılda henüz ifaya başlanmadan önce çekince (ihtirazi kayıt) bildirilmesi veya ihtar çekilmesine bağlıdır. Bunlar yapılmadan müteakip yılın ifası gerçekleşmişse artık bir önceki yıla ait ceza koşulu istenemez. Çekince konmuş veya ihtar çekilmiş olan yıllarla ilgili ceza koşulunun istenebileceği ise kuşkusuzdur. TBK’nun 179/II. Maddesinde öngörülen hüküm, emredici nitelikte olmadığından taraflar, sözleşme serbestisi ilkesi gereğince aralarında farklı bir düzenleme yapabilirler. Örneğin, sözleşmenin feshi halinde hem cezai şart hem de kar mahrumiyeti ödeneceğini kararlaştırabilirler. Ancak sözleşmenin feshi halinde cezai şart ödeneceğinin kararlaştırılmış olduğu hallerde, Yargıtay HGK’nun 20.01.2013 T. 2012/19-670 E. 2013/171 K. sayılı kararında da açıklandığı üzere, sözleşme süresi içinde çekince konmadan uzun süre ifaya devam edilmesi üzerine borçluda, “ceza koşulu istenmeyeceği” ne dair haklı bir güven oluşmuş ise oluşan bu haklı güven ve dürüstlük ilkesi nedeniyle önceki yıla veya yıllara ait ceza koşullarının talep edilemeyeceğinin kabulü gerekir.” denilmektedir.. Böylece yapılması gereken dosyaya yansıyan somut verilen kararda belirtilen esaslar çerçevesinde değerlendirilmesidir:
a. Cezai Şart; Taraflar arasında akdedilen çerçeve protokolün 13. Maddesi’nde cezai şart düzenlenmiştir. Buna göre davalı anılan protokol hükümlerini ihlal ettiğinde c bendinde belirtilen 300.000,00 USD değerindeki cezi şartı ödemeyi kabul ve taahhüt etmiştir. Yukarıda feshin haklı olduğu belirtilmekle cezai şartın da tahakkuk ettiği ve şartlarının oluştuğu açıktır. b. Kar Mahrumiyeti; Taraflar arasında akdedilen sözleşmenin eki niteliğindeki ürün alım taahhütnamesi ile davalı yıllık 1.100 ton beyaz ürün almayı, bu taahhüdünü yerine getirememesi halinde ise ton üzerinden hesaplanacak 100,00 USD kar mahrumiyeti ödemeyi taahhüt etmiştir.
Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin Esas No : 2018/2392 Karar No : 2018/5916 K sayılı kararında “Mahkemece kar mahrumiyeti miktarı hesaplanırken davacının, davalının akaryakıt satış istasyonunun bulunduğu yere çok yakın başka bir bayisi olup olmadığı ve yoksa yeni bir bayilik tesisi için ne kadar süre gerektiği konusunda bilirkişiye inceleme ve tespit yaptırılıp davacının başka bir bayisi varsa davalıca satılmayan ürünlerin o bayice satılacağı kabul edilerek kar mahrumiyeti talebinin reddi, eğer böyle bir bayi yoksa davacının o bölgede yeni bir bayi tesis etmesi için gerekli süre kadar davalının hizmetinden mahrum kalacağı değerlendirilip sadece bu miktar için kar mahrumiyetine hükmedilmesi gerekirken davacının kar mahrumiyeti talebinin reddi doğru olmamış, hükmün bu yönden de davacı lehine bozulması gerekmiştir.” denilmekle kar mahrumiyetine getirilen sınırlama ortaya konulmuştur.
Mahkememizce resen seçilen sektör uzmanı bilirkişi davacının aynı bölgede yeni bir bayi bulması için gereken zamanın 6 ay olduğunu ifade etmiştir. Bu durumda davacı tarafça çekince konulmadığından (Yargıtay HGK’nun 20.01.2013 T. 2012/19-670 E. 2013/171 K. sayılı kararında da açıklandığı üzere) davalı nezdinde haklı bir güven oluşturduğu açık olup ilk yıl dönemine dair kar mahrumiyeti şartlarının oluşmadığı açıktır. Öte yandan fesih tarihinden önceki eksik alımın 1817,26 ton, fesih tarihinden sonraki 6 aylık dönem için de 550,00 ton olacağından hareketle yapılan hesapta toplam eksik alımın 2.367,26 ton olacağı, tonaj başına 100,00 USD üzerinden yapılan hesapla toplam kar mahrumiyetinin 236.726,00 USD olacağı anlaşılmıştır. Öte yandan
c.Yatırım Bedeli.: Taraflar arasında akdedilen çerçeve protokolün 7. Maddesi’nde yatırım bedeli düzenlenmiştir. Buna göre davalı sözleşmenin feshi veya lisansların alınmaması halinde lukoil tarafından karşılanan yatırım bedellerini ödemeyi kabul ve taahhüt etmiştir. Yukarıda feshin haklı olduğu belirtilmekle yatırım bedelinin davacı lehine tahakkuk ettiği ve şartlarının oluştuğu açıktır.
Her ne kadar bilirkişi raporunda sözleşmedeki imzaların birbirlerini tutmadığı ifade edilmiş ise de davalı tarafça yapılan açık bir imza inkarı bulunmadığında bu hususta resen inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
Davacı tarafa davasını ıslah etmek üzere süre verilmesine rağmen verilen sürede ıslah yapılmamış, hal böyle olunca basit yargılamaya tabi iş bu davada tahkikat bitirilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
KARAR: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1. Davanın kabulüne, 2.500,00 TL cezai şart tazminatı, 2.500,00 TL kar mahrumiyeti tazminatı ve 2.500,00 TL ödenmeyen yatırım bedeli tazminatı olmak üzere toplam 7.500,00 TL tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle davalıdan alınarak davacıya ödenmesine,
2- Davacının fazlaya ilişkin haklarının saklı tutulmasına,
3-Alınması gereken 512,32-TL harçtan peşin alınan 128,09-TL harcın mahsubu ile bakiye 384,23-TL harcın davalıdan alınarak hazineye irat kaydına,
4-Davacı tarafça yapılan 44,40-TL başvuru harcı, 128,09-TL peşin harç, 2.000,00-TL bilirkişi ücreti, tebligat ve posta masrafından oluşan 236,10-TL olmak üzere toplam 2.408,59-TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
5-Yürürlükte bulunan A.A.Ü.T.’ne göre 4.080,00-TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
6-Kullanılmayan gider avansının hükmün kesinleşmesi halinde ödeyen tarafa iadesine,
7-Dava açılmadan evvel sonradan haksız çıkan taraftan alınmak üzere suç üstü ödeneğinden ödenen 1.320,00 TL arabuluculuk ücretinin davalıdan alınarak hazineye irat kaydına dair,
Dair, tarafların yokluğunda gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 2 hafta içinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde İstinaf kanun yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı 01/12/2020

Katip …
e-imzalıdır.

Hakim …
e-imzalıdır.