Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 21. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/56 E. 2021/853 K. 16.11.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
21. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2019/56 Esas
KARAR NO : 2021/853
DAVA : Alacak (Kıymetli Evraktan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 04/09/2019
KARAR TARİHİ : 16/11/2021

Mahkememizde görülmekte olan Alacak (Kıymetli Evraktan Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
A. Tarafların Talepleri
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkilinin, davalı şirket nezdinde toplam 85 adet kurucu intifa senedine sahip olduğunu, davalı şirkete TTK m. 5/A uyarınca arabulucu vasıtasıyla talepte bulunulduğunu, şirketin herhangi bir ödeme yapmayacağını belirtmesi üzerine arabuluculuk görüşmelerinin anlaşamama ile sonuçlandığını, Davalı şirkete 2005, 2006, 2007 ve 2008 yıllarına ait kar payı alacakları için … Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2014/322 Esas, 2015/1108 Karar, (birleşen İstanbul 4. Asliye Ticaret Mahkemesi 2008/126 Esas ve İstanbul 4. Asliye Ticaret Mahkemesi2010/747 Esas) sayılı dava açıldığını, kesinleşen ilam neticesinde müvekkilinin kar payı alacağına hak kazandığını, Söz konusu davada talep edilen 2015, 2016, 2017 ve 2018 yıllarına ilişkin şirket bilançolarının incelenmesi gerektiğini, davalı şirket kar dağıtımı yapmayarak sermaye artırımı yaptığını, yapılan sermaye artırımlarında kurucu intifa senedi sahibi olarak müvekkilinin hakkı bulunduğunu, davaya konu edilen 2015, 2016, 2017 ve 2018 yıllarında davalı şirket çeşitli zamanlarda sermaye artırımı yaparak ortaklarına bedelsiz pay dağıtımı yaptığını, ancak temettü dağıtılmamasına karar verilmesi sebebiyle kurucu intifa senedi sahiplerine herhangi bir menfaat sağlanmadığını, bu sermaye artırımlarında şirketin kuruluşunda emeği geçen ve kâr dağıtılmamasına karar verilse dahi temettü hakkı bulunan kurucu intifa senetleri sahiplerine herhangi bir menfaat sağlanmadığı, hâlbuki kar dağıtımına karar verilmese dahi şirket esas sözleşmesi ve TTK. m. 348 gereği, yedek akçe ile pay sahipleri için yüzde beş kâr payı ayrıldıktan sonra kalan tutar hesaplanarak müvekkiline hissesi oranında kurucu intifa senedi temettü alacağı ödenmesi gerektiğini, Müvekkilinin … A.Ş. nezdinde sahip olduğu kurucu intifa senetlerine ait 2015, 2016, 2017 ve 2018 yıllarındaki alacaklarının, ticari faiziyle, davalı şirketten alınarak davacıya verilmesini, dava ve talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacının, kurucu intifa senedine sahip olduğu iddiasıyla, şirket esas sözleşmesi ve TTK. 348. maddesi gereğince kâr payı alacağı talep ettiğini, intifa senetlerini, sahibine sadece mal varlıksal haklar sağlayan, pay senetlerinin aksine şirkette herhangi bir payı temsil etmeyen, pay sahipliği hakkı tanımayan senetler olduğunu, kurucu intifa senedi sahipleri ile anonim ortaklık arasındaki ilişkinin ortaksal değil, sözleşmesel nitelikte bir ilişki olduğunu, yani anonim ortaklıkta kurucu intifa senedi sahipliği ile pay sahipliği sıfatlarının tamamen farklı iki kurum olduğunu, TTK’nun 348/3 maddesindeki düzenleme gereğince “şirkette dağıtılabilecek bir karın mevcut olduğu” durumlarda, kurucu intifa senedi sahiplerinin esas sözleşmede öngörülen kar payını talep edebileceğini, kurucu intifa senedi sahibinin kâr payı alacağından bahsedebilmek için, öncelikle şirketin dağıtılabilecek bir kârının bulunması gerektiğini, şirketin zarar ettiği dağıtılabilecek bir kâr olmadığı durumlarda kurucu intifa senedi sahiplerine de bir kâr payı ödeme imkânı olmadığını, müvekkili şirketin talep konusu yıllara ait bilançoları incelendiğinde açıkça da görüleceği üzere dağıtılabilecek bir kârı olmadığını, aksine müvekkili şirketin zarar ettiğini, Müvekkili şirketin 31.12.2017 tarihli bilançosuna göre geçmiş yıl kârlarının 331.360.268,26 TL, geçmiş yıl zararlarının ise 1.415.330.367,86 TL olup; şirketin net olarak 1.083.970.099,60 TL birikmiş zararı olduğunu, söz konusu zarar tutarı şirketin gelecek yıllarda elde edeceği kârlar ile kapatılmadığı sürece şirket hiç bir yıla ilişkin olarak kâr dağıtımı yapamayacağını, Dava dilekçesinde iddia edilenin aksine, müvekkil şirket sadece 2015 ve 2016 yıllarında sermaye artışı yaptığını, bu sermaye artışları da iç kaynaklardan ve ortaklar tarafından karşılandığını, yeniden değerleme değer artış fonu, iştiraklerden gelen yeniden değerleme değer artış fonu, enflasyon düzeltmesi fonu, gayrimenkul ve iştirak hissesi satış karı, emisyon primi gibi şirketlerin dışa dönük ticari faaliyetinden doğan ticari kazancıyla ilgili olmayan ve yasal hükümler gereğince oluşturulan düzenleyici mahiyetteki hesaplarda yer alan kârlar ve fonlar, TTK.’nun 348. maddesi kapsamında ticari kâr niteliğinde olmadığından, bu unsurlar üzerinden kurucu senet sahiplerinin kar payı istemesinin mümkün olmadığını beyanla, davanın usulden ve esastan reddini talep etmiştir.
B.Uyuşmazlık ve Deliller
Mahkememizce resen görevlendirilen mali müşavir … tarafından hazırlanan 11/06/2020 tarihli bilirkişi raporunda özetle; ” “KVK, GVK. ve TTK.’nın ilgili maddelerine göre; bir işletmede kar dağıtımının yapılabilmesi için öncelikle varsa zararın kardan indirilmesi gerektiğini, bu işlemden sonra dağıtılacak bir kar var ise dağıtımın ancak bu durumda sözkonusu olabileceği, 2017 yılı ve öncesine ait toplam birikmiş 1.238.487.101,10 TL geçmiş yıl zararı bulunduğu, artırılan sermaye tutarının ise 1.155.000.000,00 TL olduğu, zararın artırılan sermaye tutarından fazla olması sebebiyle (sermaye artışının tamamının kar dağıtımına konu unsurlar olarak kabul etmemekle birlikte bir an için kabul etsek dahi); dağıtılacak bir karın oluşmadığı, 2018 yılına ait inceleme yapılamadığından dağıtılacak bir karın oluşup oluşmadığı konusunda bir değerlendirme yapılamamakla birlikte; davalı şirketin 2018 yılında kar etmiş ise dahi, öncelikle geçmiş yıl kar ve zararlarının dikkate alınarak değerlendirileceği” mütalaa etmiştir.
Mahkememizce resen görevlendirilen Ticaret Hukuku Akedemisyen bilirikişi … Mali Müşavir … Nitelikli Hesap Uzmanı Bilirkişi …, tarafından hazırlanan 25/11/2020 tarihli bilirkişi raporunda özetle; davalı şirketin 2015 yılına devreden geçmiş yıl zararları toplamının kayıtlarda 842.359.914,24 TL indirilebilir geçmiş yıl zararının 575.881,533,40 TL geçmiş yıl karı olan 331.360.268,26 TL enflasyon düzeltmesi hesabından kaynaklandığını, 2015 ve 2016 yıllarında zarar ettiğinden kar dağıtımının söz konusu olmadığını, 2017 yılında ede edilen 62.233.182, 45TL ve 2018 yılında elde edilen 53.193.225,59 TL karın geçmiş yıl zararlarına mahsup edildiğini, bu dönemlerde de dağıtılabilir karın olmadığını ve sonraki dönemlere geçmiş yıl zararı devrettiğini, davalı şirketin varlığı gelişmesi ve dolayısıyla dolayısıyla ileride istikrarlı kar dağıtılmasını, şirketin ekonomik gelişiminin sağlanması açısından karın yedek akçelere ayrılması veya şirket zararlarının karşılanmasını, karın yedek akçeye ayrılmaması veya zararların karşılanmaması halinde anılan hususların tehlikeye düşeceğini, şirketin zararları bir tarafta dururken elde edilen karın ortaklara dağıtılması ve şirket zararlarının karşılanmaması bu zararların her geçen yıl daha da artması şirketin finansal yönden zor duruma düşmesine sebebiyet vermesini, şirketin varlığını ve devamlılığını sürdürmesinin tehlikeye girmesi ve bu durumdan kurucuların da etkilenmesine sebebiyet vereceğinden şirketin kar dağıtmaması kararı yerinde olacağını, şirketin finansal yapısını kuvvetlendirmek için iç kaynaklardan sermaye artırımına gittiğinin görüldüğünü, şirketin 2018 yılı itibariyle şirketin dönem net karı 52.302.265,98 TL dönem net zararı 2.270.070,36 TL olduğunu, bundan bahisle intifa senedi sahiplerine dağıtılabilir kar payı bulunmadığının anlaşıldığını, şirketin 2015,2016 2017 ve 2018 yıllarına ilişkin şirket bilançolarının incelenmesi neticesinde şirketin 2015 ve 2016 yıllarında yaptığı sermaye artışı şirketin iç kaynaklarından karşıladığı ve şirketin yıllar itibariyle dağıtılacak karının mevcut olmadığının tespiti sonrası kurucu intifa sahiplerinin intifa hakkından kaynaklanan alacağının olmadığını’ mütalaa etmiştir.
Tarafların itirazları doğrultusunda 05/04/2021 tarihli ek raporda özetle; kök raporda belirtilen görüşlerin halen korunduğu hususunu mütalaa etmiştir.
C. Delillerin Değerlendirilmesi ve Gerekçe;
Uyuşmazlık Davalı … şirketin 85 adet kurucu intifa senedine sahip olduğunu iddia eden davacının, davalı şirketten anılan senetler dolayısıyla şirket esas sözleşmesinden ve/veya TTK 348. Maddesinden kaynaklanan alacak hakkı olup olmadığı, şirketin zarar etmesi halinde temettü alacağına hak kazanılıp kazanılmayacağı, sermaye artırımından intifa pay hakkı sahibi davacının kar payı talep edip edemeyeceği, faiz talep tarihlerinin doğru olup olmadığı hususlarına dairdir.
Dilekçeler aşaması tamamlanmakla mahkememizin ön inceleme duruşmasında dava şartları ve ilk itirazlar incelenmiştir. Dava şartlarına ilişkin eksik ve incelenmesi gereken ilk itiraz bulunmadığı anlaşıldıktan sonra tarafların sulh olma imkanı bulunmadığından uyuşmazlık noktaları belirlenip tahkikat aşamasına geçilmiş, ihtarnameler, davalının ticari defter ve finansal tabloları, … Asliye Ticaret Mahkememsi’nin 2014/… Es dosyası, ve ticaret sicil kayıtlarından oluşan deliller toplanıp bilirkişi raporu alınmak suretiyle sonuca gidilmiştir.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK) md. 337/1 hükmünde verilen tanım uyarınca anonim ortaklıklarda pay taahhüt edip esas sözleşmeyi imzalamak suretiyle kazanılan ‘kurucu’ sıfatı, esasında, yalnızca anonim ortaklık esas sözleşmesinin imzalanmasından, anonim ortaklığın ticaret siciline tesciline kadar geçen sürede gerçekleştirilen faaliyetler ile bu faaliyetlerden doğacak sorumluluk bakımından bir anlam taşımaktadır. Nitekim pay taahhüt edip esas sözleşmeyi imzalayan kişiler, anonim ortaklığın ticaret siciline tescilinden itibaren, anonim ortaklığa ilişkin olarak yapacakları tüm işlem ve fiillerde, yalnızca ‘pay sahibi’ olarak anılmaktadırlar. ‘Kurucu’ sıfatının hukuken bir anlam taşıdığı dönem, bir anonim ortaklığın olağan koşullarda varlığını sürdürdüğü zamana kıyasla oldukça kısa olmasına ve hatta anonim ortaklığın henüz kuruluşunu bile tamamlamamış bulunduğu bir döneme karşılık gelmesine karşın, TTK’nın bu sıfata bağladığı bazı sonuçlar, anonim ortaklık sona erinceye kadar etkilerini göstermektedir. Kurucu sıfatına bağlanan ve anonim ortaklığı mevcudiyetinin son anına kadar etkileyen hallerden bir tanesini de, kuruculara TTK md. 348 çerçevesinde“Kurucu Menfaatleri” tanınması hali oluşturmaktadır.
(Elif Cemre Hazıroğlu Dr. Türk Ticaret Kanunu Açısından Kurucu Menfaatleri Ankara 2017 Doktora tezi s1.)
Dava dilekçesi ve ekindeki belgelerden davalı şirketin … namına düzenlediği 85 adet nama yazılı kurucu senedinin bulunduğu, davacının kurucu olmadığı ancak kurucu intifa senedini daha sonra edindiği anlaşılmaktadır. Esas sözleşmede aksine hüküm yoksa, mali nitelikteki menfaatler kural olarak üçüncü kişiye devredilebilmekte ve miras yolu ile geçebilmektedir. Dosya kapsamından davacının usulüne uygun iktisap ile bu pay senetleri edindiği anlaşılmaktadır.
Kuruculara tanınması mümkün olan menfaatlerin başında, ortaklığın kârından pay almak gelmektedir; ancak kâr payına ilişkin menfaatin sağlanması da koşullara bağlanmıştır. TTK md. 348 uyarınca, dağıtılabilir kârdan 519. maddenin birinci fıkrasında yazılı yedek akçe ile pay sahipleri için yüzde beş kâr payı ayrıldıktan sonra, kalanın en çok onda biri kuruculara ödenebilecektir. Dağıtılabilir kârdan öncelikli olarak ayrılması öngörülen yedek akçe, ödenmiş sermayenin yüzde yirmisine ulaşıncaya kadar yıllık kârın yüzde beşi oranında ayrılacak olan birinci kanuni yedek akçedir. Bunu takiben pay sahipleri için de yüzde beş oranında kâr payı ayrılacaktır. (Elif Cemre Hazıroğlu Dr. A.g.e. 151)
Yukarıda değinildiği üzere kuruculara tanınması mümkün olan menfaatlerden olan kar payı hakkının tahakkuk etmesi bazı sınırlamalara tabidir. Öncelikle şirketin dağıtılabilir kara ulaşması, daha sonra dağıtılabilir kârdan 519. maddenin birinci fıkrasında yazılı yedek akçe ile pay sahipleri için yüzde beş kâr payı ayrılması, en nihayetinde kalanın en çok onda birinin belirlenmesi gerekmektedir.
Mahkememizce aldırılan bilirkişi raporlarında davalı şirketin mali durumu incelenmiş ve raporlarda istikrarlı bir şekilde 2015 ve 2016 yıllarında şirketin zrara etmesi nedeniyle dağıtılabilir bir karın bulunmadığı, 2017 ve 2018 yılında elde edilen karların ise 2013 ve 2014 yıllarında şirketin zarar etmesi nedeniyle geçmiş dönem zararlarına mahsup edildiği, sonraki dönemlere şirket zararının devredildiği belirlenmiştir.
eTTK md. 470 hükmünde anılan, kâr payının dağıtılabileceği ‘safi kâr’ da, yine aynı meblağı ifade ediyor olsa gerektir. Yönetim kurulu üyelerine dağıtılacak kazanç payı ise, ancak pay sahiplerine kâr dağıtımı yapıldıktan sonra arta kalan safi kârdan gerçekleştirilebilecektir (eTTK md. 472) eTTK md. 466 hükmündeki, kanuni yedek akçelerin ayrılacağı ‘safi kâr’ın, geçmiş yıllar kârları dikkate alınmaksızın, faaliyet döneminde elde edilen kârdan geçmiş yıl zararları ile vergi ve diğer mali yükümlülükler düşüldükten sonra ortaya çıkan meblağı ifade ettiği belirtilmişti. Anılan yoruma paralel bir şekilde, TTK md. 504 hükmünün gerekçesi, TTK md. 507 ve 509 hükümlerindeki ‘net dönem kârı’ teriminde yer alan ‘dönem kârı’ ifadesinin geçmiş yıl kârlarının hesaplama dışında bırakılacağını, ‘net’ ifadesinin de geçmiş yıl zararlarının düşüleceğini belirttiğini açıklığa kavuşturmaktadır. (Elif Cemre Hazıroğlu Dr. A.g.e. 155)
Dosya kapsamından ve aldırılan bilirkişi raporlarından şirketin 2015 ve 2016 yıllarında şirketin zrara etmesi nedeniyle dağıtılabilir bir karın bulunmadığı, 2017 ve 2018 yılında elde edilen karların ise 2013 ve 2014 yıllarında şirketin zarar etmesi nedeniyle geçmiş dönem zararlarına mahsup edildiği, sonraki dönemlere şirket zararının devredildiği davacı tarafça talep edilen kar payı hakkının doğma şartı olan dağıtılabilir bir kar bulunmaması nedeniyle davacının talebinde isabet bulunmamaktadır. “…Mahkemece, iddia, savunma ve benimsenen bilirkişi raporuna göre, dava konusu icra takibinin, kurucu hisse sahibi olan davacıların 1997-2000 yılları kâr payı ile işlemiş faizinin tahsili amacıyla yapıldığı, kurucu hisse sahiplerinin kâr payı alabilmeleri için öncelikle bankanın kâr etmiş olması gerektiği, söz konusu dönemde … A.Ş.’nin gerçekte kâr etmediği, fiktif olarak kârlı gösterildiği, bu dönemde gerçekte bankanın zarar ettiği, banka zarara ettiği için, davacıların kar payı talep etmelerinin mümkün olmadığı, bu sebeple kâr payının tahsili için yapılan icra takibine, davalının itirazının haklı olduğu gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir… Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına…Y 11HD2011/1433 : 2012/8136
Yukarıda belirtilen nedenlerle davanın reddi yönünde kanaat oluşmuş ve aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
KARAR: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın REDDİNE,
2-Harçlar Yasasına göre alınması gereken 59,30-TL red karar harcının, davacı tarafça peşin yatırılan 341,55-TL harçtan mahsubuna,
3-Yürürlükte bulunan A.A.Ü.T.’ne göre 4.080,00-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
4-Davacı tarafından sarfedilen yargılama giderinin kendisi üzerinde bırakılmasına,
5-Kullanılmayan gider avansının hükmün kesinleşmesi halinde ödeyen tarafa iadesine,
6-Dava açılmadan evvel sonradan haksız çıkan taraftan alınmak üzere suç üstü ödeneğinden ödenen 1.320,00 TL arabuluculuk ücretinin davacıdan alınarak hazineye irat kaydına dair,
İlişkin, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde mahkememize ya da mahkememize gönderilmek üzere başka yer mahkemesine verilecek bir dilekçe ile İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup, usulen anlatıldı.16/11/2021

Katip …
E-imzalıdır

Hakim …
E-imzalıdır