Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 21. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/1057 E. 2020/11 K. 10.01.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
21. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2019/1057
KARAR NO : 2020/11

DAVA : Menfi Tespit Davası
DAVA TARİHİ : 21/10/2019
KARAR TARİHİ : 10/01/2020
Mahkememizde görülmekte olan Menfi Tespit davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkillerinin kefil olduğu kredi sözleşmesinin 10/09/2015 tanzim ve 11/09/2015 tahsis tarihli kredi sözleşmesi olup, ilk ödeme tarihinin 15/05/2016 tarihli olduğunu, müvekkillerinin kefil olduğu kredi sözleşmesinden …’in 18.000 TL kullandığını, bunu 5 sene süre içerisinde yılda bir defa ödemek üzere aldığını, 15/08/2016 tarihinde 5.887,32 TL, 14/08/2017 tarihinde 5.87,32 tutarlı taksidini 10/11/2017 tarihinde ödediğini, 2018 yılındaki ödemelerini ekonomik zorluk nedeni ile ödeyemediğini, bunun sonucunda yeniden yeni bir kredi kullandırıldığını, 10/09/2015 tarihinde alınan kredinin kalan kısmının tamamının 08/10/2018 tarihinde ödetildiğini ve müvekkillerinin kefaletinin de sona erdiğini, bu işlemlerin banka resmi evraklarının mevcut olduğunu, buna rağmen davalı bankanın yasal olmayan bir şekilde müvekkilleri aleyhine icra takibinde bulunduğunu, kötü niyetli olduğunu, bu nedenle %20’den aşağı olmamak kaydıyla kötü niyetli tazminata hükmedilmesini talep ettiklerini, müvekkillerinin ekonomik ve ticari işlemleri de iş bu icra takibi nedeni ile aksadığını, sonuç olarak açıklanan nedenlerle; müvekkillerinin İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı icra dosyası nedeni ile davalı bankaya borçlu olmadıklarının tespitini, %20’den aşağı olmamak üzere kötü niyet tazminatının davalı taraftan tazminini, vekalet ücreti ve mahkeme masrafının davalı tarafa yükletilmesine karar verilmesini dava ve talep etmiştir.
Dava; davacılar ile davalı banka arasında mevcut kredi kefalet sözleşmesinden kaynaklanan menfi tespit istemine ilişkindir.
Tüm dosya kapsamı bir bütün olarak değerlendirildiğinde;
01/01/2019 tarihinde yürürlüğe giren ve 03/01/2011 tarihli ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun 5 inci maddesinden sonra gelmek üzere eklenen maddeye göre; ” MADDE 5/A- (1) Bu Kanunun 4 üncü maddesinde ve diğer kanunlarda belirtilen ticari davalardan, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır.
6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanununun 3. maddesinin birinci fıkrasına eklenen cümle ile “Dava şartı olarak arabuluculuk”
MADDE 18/A- (1) İlgili Kanunlarda arabulucuya başvurulmuş olması dava şartı olarak kabul edilmiş ise arabuluculuk sürecine aşağıdaki hükümler uygulanır.
(2) Davacı, arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılamadığına ilişkin son tutanağın aslını veya arabulucu tarafından onaylanmış bir örneğini dava dilekçesine eklemek zorundadır. Bu zorunluluğa uyulmaması hâlinde mahkemece davacıya, son tutanağın bir haftalık kesin süre içinde mahkemeye sunulması gerektiği, aksi takdirde davanın usulden reddedileceği ihtarını içeren davetiye gönderilir. İhtarın gereği yerine getirilmez ise dava dilekçesi karşı tarafa tebliğe çıkarılmaksızın davanın usulden reddine karar verilir. Arabulucuya başvurulmadan dava açıldığının anlaşılması hâlinde herhangi bir işlem yapılmaksızın davanın, dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine karar verilir.” hükümlerinin cari olduğu tespit edilmiştir.
Menfi tespit davalarının gerek taraflar arasındaki hukuki sonucun niteliği, gerek zorunlu arabuluculuk yasasının ve gerekse TTK’nun 5.maddesinde arabuluculuğa ilişkin yapılan düzenlemenin hedefi şekil ve öz açısından bir arada düşünüldüğünde, ticari davalarda menfi tespit davalarının da zorunlu arabuluculuk kapsamında olduğunun kabulü sonuç ve kanısına varılmıştır. Nitekim İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 19. Hukuk Dairesi’nin 2019/1734 Es sayılı dosyasında “… TTK nun 5/A maddesindeki düzenleme ile talep sonucuna değil dava konusuna açıkça vurgu yapılarak dava konusunun bir miktar paranın ödenmesi olması şartı aranmış olduğu, menfi tespit davalarının esas itibariyle bir miktar paranın ödemesine ilişkin olmaları da dikkate alındığında dava şartı arabuluculuk kapsamında kaldığının kabulü gerekir. Aksinin kabulü halinde hem kanun koyucunun amacına aykırı yorum yapılmış olacak hem de uygulamada büyük bir kargaşa yaşanacağından mahkemece taraflar arasındaki davanın zorunlu dava şartı arabuluculuk kapsamında kabul edilerek dava şartı yokluğundan usulden reddine karar verilmesi usul ve yasaya uygun bulunmuştur.” denilmekle belirttiğimiz doğrultuda içtihat oluşturulmuştur. Aynı doğrultuda… Bölge adliye Mahkemesi… Hukuk Dairesi’nin… es sayılı dosyasında da “… ticari davalarda menfi tespit davalarının da zorunlu arabuluculuk kapsamında olduğunun kabulü sonuç ve kanısına varılmıştır.” denilmekle aynı husus vurgulanmıştır.
Somut olayda davacılar tarafından dava dosyasına konu kefalet sözleşmesi nedeni ile borçlu olmadıklarının tespitine karar verilmesini talep ettikleri ve dava açmadan önce arabulucuya başvurmadıkları anlaşılmaktadır. Mahkememizce davacı yana arabuluculuk başvurusuna ilişkin son tutanağın aslını bir haftalık kesin süre içerisinde içerisinde mahkememize sunması aksi halde davanın usulden reddedileceği 05/11/2019 tarihli muhtıra içeriği ile ihtar edilmiştir. Buna karşın davacılar vekili, 11/12/2019 tarihli dilekçesi ile özetle menfi tespit davalarında arabuluculuk başvurusunda bulunmanın dava şartı olmadığı, belirtilen nedenle ara karardan rücu edilmesini talep etmiştir.

Dava şartı arabuluculuğun 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 115. Maddesinin 2. Fıkrası çerçevesinde, gider avansı yatırılmasında veya gerekli hallerde teminat gösterilmesinde olduğu gibi tamamlanabilen bir dava şartı eksikliği olarak düzenlenmediği görülmektedir. Bir başka ifade ile, dava şartı noksanlığının giderilmesi ve arabulucuya başvurması için mahkemece davacıya sonradan süre verilemeyecektir. Aksinin kabulü yasa koyucunun amacına aykırı dava şartı arabuluculuk müessesesinin işlevsiz kılınması sonucunu doğuracaktır.
Yukarıda izah edilen nedenler doğrultusunda; davanın 7155 sayılı Kanunun 26. Maddesinde belirtilen yürürlük tarihi olan 01.01.2019 tarihinden sonra açıldığı, zorunlu arabuluculuk durumunun söz konusu olduğu ve davacının arabuluculuğa başvurmadan doğrudan dava açtığı anlaşılmakla 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanununun m.18/A-f.2 hükmü gereğince davanın dava şartı yokluğu nedeni ile usulden reddine karar vermek gerekmiştir.
KARAR: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-7155 Sayılı Kanunun 20’nci maddesi ile 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’na eklenen 5/A maddesi ve 7155 Sayılı Kanunun 23’üncü maddesi ile 6325 Sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’na eklenen 18/A-2 maddesi uyarınca arabulucuya başvurulmadan dava açılmış olması karşısında, davanın Türk Ticaret Kanunu’nun 5/A, 6325 sayılı Kanunun 18/A-2, Hukuk Mahkemeleri Kanunu’nun 114/2 ve 115/2 maddeleri uyarınca DAVA ŞARTI YOKLUĞU NEDENİ İLE USULDEN REDDİNE,
2-Alınması gereken 54,40 TL karar ve ilam harcından peşin yatırılan 683,10 TL den mahsubu ile 628,70 TL nin kararın kesinleşmesi halinde davacıya iadesine,
3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde BIRAKILMASINA,
4-Kullanılmayarak artan gider avansının karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
5-Karar tarihi itibariyle yürürlükte bulunan AAÜT’ nin 7. maddesi uyarınca hesap ve takdir olunan 1.700,00 TL vekalet ücretinin davacılardan alınarak davalıya verilmesine,
Dair; tarafların yokluğunda HMK’nın 341/1 vd. maddeleri uyarınca gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde mahkememize ya da mahkememize gönderilmek üzere başka yer mahkemesine istinaf dilekçesi sunulmak suretiyle, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde istinaf kanun yolu açık olmak üzere dosya üzerinden yapılan inceleme sonucu karar verildi. 10/01/2020

Katip …
¸

Hakim …
¸