Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 20. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/644 E. 2023/229 K. 24.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
20. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2022/644 Esas
KARAR NO : 2023/229
DAVA : Tazminat (Rücuen Tazminat)
DAVA TARİHİ : 19/10/2022
KARAR TARİHİ : 24/03/2023

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Rücuen Tazminat) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
TALEP: Davacı vekili tarafından sunulan 19/10/2023 tarihli dava dilekçesinde özetle; Müvekkil Şirket’e 17/09/2019-17/09/2020 vadeli, … numaralı Birleşik Kasko Sigorta Poliçesi “Genişletilmiş Kasko” ile sigortalı; … plakalı aracın, 11.12.2019 tarihinde meydana gelen yaralanmalı ve maddi hasarlı kaza sonucu hasara uğradığını, davaya konu kaza meydana geldikten sonra hazırlanan Kaza Tespit Tutanağı’na göre kazada davalının maliki olduğu … plakalı araç tam ve asli kusurlu olduğunu, kaza sonrası müvekkili şirket tarafından sigortalı aracın onarımı için 150.000 TL ödendiğini, daha sonra aracın sovtaj olarak satışı sonrası 93.000,00 TL tahsil edildiğini ve müvekkil şirket zararının 57.000 TL olduğunu, müvekkili şirketin halefiyet ilkesi gereğince, söz konusu hasarın meydana gelmesinde %100 kusurlu olan araç sahibine ve sürücüsüne ödediği tazminat tutarı kadar rücu etme hakkına sahip olduğunu, 57.000,00 TL’nin ödeme tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte mahkeme masrafları ve vekalet ücreti ile davalıdan tahsili ve davalıya ait menkul ve gayrimenkuller üzerine üçüncü kişilere devir ve temlikinin önlenmesi amacıyla tebligat icra edilmeksizin ve teminatsız olarak HMK m. 389 ve m. 392 uyarınca ihtiyati tedbir konulmasını talep ve dava etmiştir.
CEVAP : Davalı vekili tarafından sunulan 24/11/2023 tarihli cevap dilekçesinde özetle; Davacı tarafça açılan davanın, trafik kazasından kaynaklı rücu davası olarak açıldığını, müvekkilinin gerçek kişi olduğunu. Gerçek kişi olan müvekkiline karşı trafik kazasından kaynaklanan zararın tazmini talebiyle açılan davada Asliye Hukuk Mahkemelerinin görevli olduğunu, davanın görevsizlik nedeniyle usulden reddine karar verilmesi gerektiğini, esas yönden ise müvekkiline ait aracın dava konusu trafik kazasında tam ve asli kusurlu olduğu yönündeki iddia gerçeği yansıtmadığını, bilirkişi incelemesi yapılması gerektiğini, davacı sigorta şirketinin sigortalı aracın onarımı için 150.000,00.- TL ödediği iddiası da kabul etmediklerini, aracın kaza tarihindeki piyasa rayiç değerinin 135.000,00.- TL civarında olup, araç değerinin üzerinde bir tamir bedeli ödenmesi sigortacılık mantığına ve gerçeğe aykırı olduğunu, kabul anlamına gelmemek kaydıyla araç için 93.000.- TL sovtaj bedeli alındığına göre en fazla tamir bedelinin 57.000.- TL olabileceğini, eğer bu bedel ödenmiş ise de poliçe şartlarına aykırı ve fahiş olduğunu, davacı tarafından yapılan ödemenin müvekkilini bağlamayacağını, yetkili servisin hasar ile ilgili 3 kez farklı fiyat listesi gönderdiğini ve sürekli bedeli arttırdığını, bu rakamlara itibar edilmesinin mümkün olmadığını, TRAMER kayıtlarına bakıldığında aracın daha önce de birçok hasar kaydının olduğunun görüleceğini, dava konusu trafik kazasının 11.12.2019 tarihinde gerçekleşmiş olup, davanın açıldığı tarih itibariyle dava konusu alacakların zamanaşımına uğradığını, kabul anlamına gelmemek kaydıyla; bir zarar varsa dahi bu zararın olay tarihinde müvekkilinin ZMMS sigortası olan … A.Ş. tarafından karşılanması gerektiğini, bu nedenle davanın … Sigorta A.Ş.’ye ihbar edilmesini ve haksız davanın reddine karar verilmesini talep ve beyan etmiştir.
İhbar Olunan vekili 10/03/2023 tarihli cevap dilekçesinde özetle; Davacı tarafın taleplerinin zamanaşımına uğradığını, Karayolları Trafik Kanunu md. 109 ve Trafik Sigortası Genel Şartları uyarınca “Motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler, zarar görenin, zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yıl ve herhalde, kaza gününden başlayarak on yıl içinde zamanaşımına uğrar.” Dava konusu trafik kazası 11.12.2019 tarihinde gerçeklesmis olup, davanın açıldığı tarih itibariyle dava konusu alacakların zamanasımına uğradığını, müvekkili şirketin sorumluluğunun poliçede yazılı şartlarda ve limitle sınırlı olduğunu, müvekkil şirkete davadan önce hasar ve değer kaybı talebine ilişkin olarak gerekli başvuru yapılmadığını, taraflar arasında ticari bir ilişki mevcut olmadığını, bu nedenşe davacı tarafın ancak dava tarihinden itibaren yasal faiz talep edebileceğini belirterek müvekkili şirketin ihbar edilen olup, davalı taraf olmadığından, müvekkili hakkında doğrudan hüküm kurulmamasına karar verilmesi talep ve beyan etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Mahkememizce yapılan yargılama, taraf beyanları, toplanan deliller ve tüm dosya kapsamına göre; dava, davacı sigortanın kasko sigortası kapsamında dava dışı sigortalısına ödediği tazminatı, haksız fiilden sorumlu olduğu iddia olunan davalıdan rücuen tahsiline ilişkindir.
Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulunun 22.3.1944 tarih ve 37 E. – 9 K. R. G. 3.7.1944 sayılı kararı “Sigortacının sorumlu kişi aleyhine açacağı dava sigorta poliçesinden doğan bir dava değildir. Bu nedenle, halefiyet davası bir ticari dava sayılamaz. Bu dava, aynen sigortalı kimsenin sorumlu kişiye karşı açmış olduğu bir dava gibidir. Sigortalının muhtelif mahkemelerde dava açma hakkı varsa aynı hak sigortacının halefiyet hakkına dayanan rücu davası için de söz konusudur.” şeklindedir.
Halefiyet, bir kişinin hukuken diğerinin yerine geçmesi anlamına gelir. 6102 sayılı TTK m. 1472(1) hükmünde sigorta tazminatını ödeyen sigortacının, hukuken sigorta ettirenin (başkası hesabına sigortada sigortalının) yerine geçeceği ifade edilmiştir. Bu nedenle hukukumuzda yasal halefiyete ilişkin olarak tazminat alacağının yasa uyarınca sigortacıya geçmesi ilkesi benimsenmiştir. Yasal halefiyet zarar sigortalarında söz konusu olup, mal sigortaları bakımından TTK m. 1472 hükmünde, sorumluluk sigortaları bakımından TTK m. 1481 hükmünde düzenlenmiştir. Bu madde uyarınca sigortacı, sigorta bedelini ödedikten sonra hukuken sigorta ettiren yerine geçer ve dava, tazmin ettiği bedel nispetinde sigortacıya intikal eder. Burada sigortacı, sigorta ettiren yerine geçtiği için şahsî ve rücu ödediği bedelle sınırlı olduğundan dolayı da cüz’î haleftir (Yargıtay HGK’nın, 05/02/2019, E. 2017/17-1088, K. 2019/65 tarih ve sayılı kararı).
Davalı sigorta şirketi, davaya konu alacak davasını sigortalısının halefi olarak açtığına göre, uyuşmazlığın çözümünde de dava dışı sigortalı ile davacı arasındaki ilişkinin hukuki mahiyeti nazara alınmalıdır. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu’nun 22/03/1944 tarihli, E. 1939/37, K. 1944/9 sayılı (RG, 03/07/1944–5746) ve 17/01/1972 tarihli E. 1970/2, K. 1972/1 sayılı (RG, 20/03/1972– 14134) kararları “sigortacının sorumlu kişi aleyhine açacağı dava sigorta poliçesinden doğan bir dava değildir. Bu nedenle, halefiyet davası bir ticari dava sayılamaz. Bu dava, aynen sigortalı kimsenin sorumlu kişiye karşı açmış olduğu bir dava gibidir. Sigortalının muhtelif mahkemelerde dava açma hakkı varsa aynı hak sigortacının halefiyet hakkına dayanan rücu davası için de söz konusudur.” şeklinde vurgulanmıştır. Buna göre; sigortacının halefiyete dayalı olarak açtığı davada, davanın nitelendirmesi yapılırken, davacının sigortalısı ile zarara neden olduğu iddia edilen arasındaki hukukî ilişkiye bakılması gerekir. Başka bir anlatımla, TTK’nın yukarıda anılan hükümleri kapsamında sigortacının halefiyetine dayalı dava, mutlak ticarî dava olmayıp; sigortalı ile zarara sebep olan arasındaki hukukî ilişkinin ticarî davaya sebebiyet vermesi halinde ticarî dava olarak kabul edilir.
Somut olayda; davaya konu istemin, davalının sigortalısı ile davacı arasındaki haksız fiil ilişkisine dayandığı açıktır. Bu durumda, davanın sigorta sözleşmesinden kaynaklanmadığı, bu nedenle 6102 sayılı TTK m. 4(1)-a hükmü uyarınca mutlak ticarî dava olmadığı, davalının sigortalısı ile davacı arasındaki hukuki ilişkinin haksız fiil olduğu anlaşılmaktadır. Öte yandan, haksız fiilin tarafları dava dışı sigortalı ile davacı taraf tacir olmadığından, uyuşmazlık tacirler arası haksız fiil niteliğinde de değildir; bu durumda nispî ticarî dava da söz konusu değildir. 6100 sayılı HMK m. 2(1) hükmüne göre, dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın malvarlığı haklarına ilişkin davalarla, şahıs varlığına ilişkin davalarda görevli mahkeme, aksine bir düzenleme bulunmadıkça asliye hukuk mahkemesidir. Bu nedenle hukuki uyuşmazlıklarda asliye mahkemelerinin görevi asıldır.
Buna göre taraflar arasındaki uyuşmazlık, 6102 sayılı TTK’nın 1472.maddesi gereğince, davacı sigorta şirketi tarafından Kasko Sigorta Poliçesi kapsamında sigortalısına ödenen tazminatın, trafik kazasının meydana gelmesinde kusurlu bulunan davalıdan rücuen tahsili isteminden kaynaklanmaktadır.
Somut olayda, davacı sigorta şirketi tacir ise de davalı, davacı sigorta şirketine sigortalı ve kullanım amacı hususi olan aracın sahibi sigortalının tacir olmadığı, uyuşmazlığın ise haksız fiilden kaynaklandığı, buna göre davanın genel mahkeme olan asliye hukuk mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerektiği, görev hususunun dava şartlarından olması nedeniyle HMK’nın 114 ve 115. Maddeleri doğrultusunda yargılamanın her aşamasında re’sen dikkate alınması gerektiği anlaşıldığından eldeki davada mahkememizin görevsizliğine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
KARAR : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacı tarafça açılan DAVANIN, HMK 114/1-c maddesi gereğince mahkememizin görevsiz olması nedeniyle dava şartı yokluğundan HMK 115/2 maddesi gereğince USULDEN REDDİ ile, Mahkememizin GÖREVSİZLİĞİNE,
2- HMK 20/1 maddesi gereğince, kararın kesinleşmesinden itibaren iki hafta içinde talep halinde dosyanın görevli ve yetkili İSTANBUL ASLİYE HUKUK MAHKEMESİNE tevzi edilmek üzere İstanbul Adliyesi Hukuk Mahkemeleri Tevzi Bürosuna GÖNDERİLMESİNE, aksi halde davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesine,
3-Harç, yargılama giderleri, vekalet ücreti ve gider avansı hususunun görevli mahkemece değerlendirilmesine,
Dair; davacı vekili ile davalı vekilinin yüzlerine karşı, da gerekçeli kararın tebliğ tarihinden itibaren 2 hafta içerisinde mahkememize verilecek bir dilekçe ile İSTİNAF yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 24/03/2023

Katip …
e-imza*

Hakim …
e-imza*

Bu belge 5070 Sayılı Elektronik İmza Kanunu kapsamında E-İmza ile imzalanmıştır.