Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 20. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/237 E. 2023/866 K. 15.12.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İST ANBUL
20. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2022/237 Esas
KARAR NO : 2023/866
DAVA : İtirazın İptali (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 13/04/2022
KARAR TARİHİ : 15/12/2023

Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili tarafından sunulan 13/02/2022 tarihli dava dilekçesinde özetle; Davacı ile davalı … A.Ş. arasında 31.09.2019 tarihinde ”21-25 Nisan 2020 tarihleri arasında düzenlenecek … ” için Fuar Katılım Sözleşmesi imzalandığını,sözleşmeye konu fuarın üç kez ertelendiğini, davacı firmanın fuara katılamadığını, davacı firmanın fuara katılım sağlayamamasına rağmen, fuara katılım bedelini davalı firmaya ödediğini, ancak ödeme karşılığında herhangi bir hizmet alamadığını, davacı ile davalı arasında kurulan sözleşme temelinden çöktüğünü, fuarın belirlenen tarihte ve yerde yapılmayacak olması, bununla birlikte davalının organize ettiği fuar ile aynı formatta daha erken bir tarihte …’da düzenlenecek başka bir fuarın yapılacak olması davacı açısından davalının organize etiği fuarın önemini tamamen ortadan kaldırdığını, … Noterliğinden 14.12.2021 tarihli ihtarname ile sözleşmenin feshedildiğini, bu nedenle ödenen fuar bedelinin iadesinin istenildiğini, ihtarata rağmen borcun ödenmemesi üzerine davalı borçlu hakkında … İcra Müdürlüğü 2022/… Esas sayılı dosyasında ilamsız icra takibi başlatıldığını, davalının haksız ve hukuki dayanaktan yoksun itirazı ile başlatılan icra takibinin durduğunu, davalı tarafından … İcra Müdürlüğünün 2022/… Esas sayılı icra dosyasına yapılan itirazın iptali ile %20 oranından az olmamak kaydı ile icra inkar tazminatına hükmedilmesini, davacı şirketin alacağı muaccel ve rehinle de temin edilmemiş olmakla daha fazla mağduriyetine sebebiyet verilmemesi için borçlu şirketin menkul, gayrimenkul malları ile üçüncü şahıslardaki hak ve alacaklarının ihtiyaten haczine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili tarafından sunulan 12/05/2022 tarihli cevap dilekçesinde özetle; Davalı şirket … bünyesinde yurt içi ve yurt dışında, dünya çapınca çeşitli fuarlar düzenleyen organizatör şirket olduğunu, davalı şirket ise tekstil sektöründe faaliyet gösteren bir şirket olduğunu, davalı şirket ile davalı şirket arasında 21-25 Nisan 2020 tarihleri arasında düzenlenecek … Fuarı için “Fuar Katılım Sözleşmesinin akdedildiğini, COVİD-19 salgını nedeniyle fuar, haklı sebeplerle ileri bir tarihe ertelendiğini, yapılan sözleşmede yer alan hükümler gereğince davalı şirketin, fuarı haklı gerekçelerle erteleme hakkına sahipti olduğunu, yapılan erteleme ile, katılımcıların hakları aynen korunacak olması, aynı şartlarda fuarın gerçekleştirilecek olması nedeniyle fuar katılım bedelinin iade edilemeyeceği hususu da kararlaştırıldığının, davacı şirket pandemi nedeniyle devlet tarafından alınan kararlar ve yayınlanan genelgeler nedeni ile fuarı ertelemek zorunda kalmış, belirlenen tarihte yurt dışından misafirlerin pandemi nedeniyle katılamayacak olmaları nedeniyle fuar katılımcıları tarafından ertlenmesi talep edildiğinin, davalı şirketin, fuarın tarihini değiştirme hakkı bulunduğunun, fuar tarihinin değiştirilmesi katılımcılara sözleşmeyi fesih ve ödenen bedelin iadesi hakkı vermediğini, davacı şirket katılımcılardan aldığı ücretler ile fuar organizasyonu harcamaları yapmış personelini çalıştırmış maaşlarını vermiş istihdam sağlamış devlete vergilerini ödediğini bütün bu gerçeklik dikkate alındığında verilen hukuka aykırı karar ile davalı şirket davalının iradesi dışında doğan, bir mücbir sebep olan pandemi süreci nedeni fuar ertelendiğini, taraflar arasından menfaatler dengesi dikkate alınmalı, ahde vefa ilkesi göz önünde bulundurulmasının gerektiğini, davanın reddine, asıl alacağın %20’sinden az olmamak kaydıyla kötüniyet tazminatına hükmedilmesini, yargılama gideri ve vekalet ücretinin davacı taraf yüklenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER :
… İcra Müdürlüğünün 2022/… Esas sayılı icra dosyası, Arabuluculuk anlaşamama tutanağı, 14/12/2021 tarihli … Noterliğinden keşide edilen fesih ihtarnamesi, Fuar katılım sözleşmesi, Yazışmalar , Tobb, Tetsiad kayıtları, davalı hakkında Ticaret Bakanlığı nezdinden yürütülen soruşturma dosyası celp edilerek dosya arasında alınmış, taraf delilleri toplanmıştır.
… İcra Müdürlüğünün 2022/… esas sayılı takip dosyası celp edilmiş, incelenmesinde, davalı borçlu hakkında 27/01/2022 tarihinde toplam 63.857,49TL asıl alacak ve 21.887,40TL işlemiş faiz alacağının tahsili amacıyla ilamsız icra takibi yapıldığı, ödeme emrinin davalı borçluya tebliğ edildiği, davalı borçlunun süresi içinde (28/01/2022) borca, faize ve faiz oranına itiraz ettiği, itiraz ile birlikte 28/01/2022 tarihinde takibin durdurulmasına karar verildiği anlaşılmıştır.
HUKUKİ NİTELENDİRME ve GEREKÇE
Dava, İİK’nun 67. maddesi hükmüne dayalı olarak açılmış olup, yapılan ilamsız icra takibine karşı davalının itirazının iptali ve icra inkar tazminatı ile sorumlu tutulması istemine ilişkindir. Mahkememiz görevli ve yetkilidir. Tarafların incelenen icra dosyasına göre taraf ve dava ehliyeti vardır.
İtirazın iptali davasının yasal dayanağını oluşturan İİK.nun 67/1. maddesinde; takip talebine itiraz edilen alacaklının, itirazın tebliği tarihinden itibaren bir yıl içinde mahkemeye başvurarak, genel hükümler dairesinde alacağının varlığını ispat suretiyle itirazın iptalini dava edebileceği öngörülmüştür.
İtirazın iptali davası icra takibine sıkı sıkıya bağlı, itiraz üzerine duran icra takibinin devam edebilmesini sağlayan ve takip hukuku içinde olmakla birlikte, maddi hukuk ilişkisinin incelenerek uyuşmazlığı kesin hükümle sonuçlandıran bir davadır. Davanın takibe bağlılığı alacağın miktarı bakımından söz konusu olduğu gibi alacağın kaynağı bakımından da geçerlidir (YHGK. 2017/19-1634 Esas – 2018/633 Karar sayılı ilamı).
Davacı alacaklı taraflar arasındaki fuarcılık sözleşmesinin ertelenmesi sebebi ile tapmış olduğu ödemelerin rücu edilmesi gerektiğinden davalıdan alacaklı olduğu iddiasıyla icra takibi başlatmış olup; ödeme emri davalı borçluya tebliğ edilmiştir. Davalı borçlu yasal süresi içinde ödeme emrine itiraz ettiğinden takibin durdurulmasına karar verilmiştir. İtirazın iptaline yönelik olarak açılan iş bu dava hak düşürücü yasal süresi içerisinde açıldığından işin esasına girilerek inceleme yapılmıştır.
Somut olayda; davacı taraf, …– … … Fuarı’na katılım için 31.09.2019 tarihli sözleşmenin imzalandığını ancak fuarın 21-25 Nisan 2020 tarihlerinde yapılması gerekirken davalı tarafça 3 kez ertelendiğini, fuara katılamadıklarını, sözleşmeden tek taraflı olarak döndüklerini beyan etmiş ve sözleşme kapsamında davalıya ödenen bedelin tahsili isteminde bulunmuş, davalı taraf ise söz konusu fuarın pandemi sebebi ile fuarın mücbir sebeple ertelendiğini, fuarın ilerleyen tarihlerde gerçekleştirildiğini, buna rağmen davalının fuara katılmadığını, aksi düşünülse dahi taraflar arasındaki sözleşmenin davalı tarafa tek taraflı olarak fuar tarihi değiştirme hakkı tanıdığını iddia etmiştir.
Uyuşmazlık; dava konusu …– … … Fuarına katılım için taraflar arasında imzalanan sözleşmenin davacı tarafından tek taraflı olarak feshedilmesinin haklı sebebe dayanıp dayanmadığı, davalının fuarın ertelenmesine gerekçe gösterdiği mücbir sebep ve sözleşme maddelerine ilişkin iddialarının yerinde olup olmadığı ve neticeten davacının sözleşmenin tek taraflı feshi karşısında davalı tarafa ödediği bedelin iadesinin mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Bu doğrultuda uyuşmazlığın iki yönden ele alınması gerekmektedir. Bunlardan biri davalı tarafın mücbir sebep iddiasının irdelenmesi, bir diğeri ise taraflar arasında ihtilafsız olan ve davalı tarafa fuarın yeri ve tarihini değiştirme, kısmen veya tamamen iptali hakkı tanıyan fuar katılım sözleşmenin 2. Maddesi’nin uygulanma imkanının bulunup bulunmadığıdır. Mücbir sebep, günümüzde akdedilen sözleşmelerde sıklıkla yer alan bir kavram olmakla birlikte, Türk Hukuku’ndaki uygulamasının hangi esaslar çerçevesinde gerçekleşeceği doktrin görüşleri ve Yargıtay içtihatları ile şekillenmektedir.
Öğretiye göre; mücbir sebep, teori ve uygulamada genel olarak “borçlunun faaliyet ve işletmesi dışında meydana gelen, genel bir davranış normunun ya da borcun ihlaline, kaçınılmaz ve mutlak şekilde neden olan, öngörülmesi ve karşı konulması mümkün olmayan olağanüstü bir olay” olarak tanımlanmaktadır. Bir olayın mücbir sebep sayılabilmesi için zorunlu veya zorlayıcı bir olay gerçekleşmiş olmalıdır. Bu olay, doğal, sosyal ve hukuki bir olay olabilir, insana bağlı bir davranış da olabilir. Deprem, kasırga bunlardan birincisine örnek verilebilirken, savaş, darbe gibi olaylar ikincisine örnek olabilir. Bundan başka, mücbir sebep, borçlunun faaliyet ve işletmesi dışında kalan harici bir olay olmalıdır. Diğer bir ifade ile zarar veren olay ile olayın meydana geldiği işletme arasında bir bağlantı olmamalıdır. Buna ek olarak mücbir sebep kaçınılmaz bir olay olmalıdır. Kaçınılmazlık kavramı aynı zamanda önlenmezlik kavramını da içerir. Zira mücbir sebebin diğer bir unsuru öngörülemezlik olarak karşımıza çıkmaktadır. Önceden öngörülemeyen husus, olayın doğuracağı sonuçlar olarak algılanmalıdır. Tanımdan da anlaşılabileceği üzere bir olayın mücbir sebep olarak nitelendirilebilmesi için bazı unsurları birlikte barındırıyor olması gerekir. Bunlar; öngörülemezlik, karşı konulamazlık, dışsallık ve kusursuzluktur. Bununla birlikte meydana gelen olağanüstü olay ile borcun ifa edilememesi arasında uygun illiyet bağının da olması gerekir. Bir başka anlatımla borcun ifa edilmesinin aşırı güçleşmesine veya imkânsız hale gelmesine tüm bu unsurları bir arada bulunduran bir olayın sebep olması gerekmektedir.
Yargıtay’a göre; sorumlu ya da borçlunun faaliyet ve işletmesi dışında meydana gelen genel bir davranış normunun veya borcun ihlaline mutlak ve kaçınılmaz şekilde yol açan, öngörülmesi ve karşı konulması mümkün olmayan olağanüstü bir olaydır. Deprem, sel, yangın, salgın hastalık gibi doğal afetler mücbir sebep sayılır.
Yargıtay 23. Hukuk Dairesi’nin 2015/7538 Esas 2016/719 Karar, 11.2.2016 tarihli ilamında; “..davalının kuş gribi ve bombalamaların mücbir sebep oluşturduğu savunmasına tarafların tacir olmaları, olayların etkisinin sınırlı olduğunun belirlenmesi ve aralarındaki sözleşme nazara alınarak kabul görmediği, davalının doldurulmayan odalardan dolayı davacının tasarruf ettiği ve bunların düşülmesi gerektiği savunması da sözleşme hükümleri gereğince yerinde görülmediği..” hususlarına yer verilmiştir. Dolayısıyla her somut olay nezdinde mücbir sebep nitelendirmesine neden olacak unsurların bir arada bulunup bulunmadığını değerlendirmek gerekecektir.
Mücbir sebep teşkil eden olay sebebiyle borçlunun, imkânsızlaşan ediminin karşılığında kusursuz olduğu için tazminat ödeme yükümlülüğü olmadığı gibi alacaklı tarafından aynen ifaya da zorlanamamaktadır. Fakat alacaklı mücbir sebep halinde iki yola başvurabilecektir. Bunlar; Sözleşmenin sona ermesi ve sözleşme var olduğu müddetçe yükümlülüklerin askıya alınmasıdır.
Borçlu taraf ifasını mücbir sebep teşkil eden olaydan dolayı gerçekleştiremediğinde alacaklı taraf, sözleşme sona ermediği ve borçlu, edimini ifa etmediği müddetçe sözleşmeden kaynaklanan yükümlülüğünün ifasını askıya alabilmektedir.
Yukarıdaki yer verilen unsurlar ve kriterler çerçevesinde tanımı yapılan mücbir sebep, şartları oluşmuş ise bazı durumlarda borçlunun edimi ifa etmesini imkânsız hale getirmektedir. Kanun koyucunun, sözleşme sorumluluğunda esas aldığı kavram mücbir sebebin aksine “imkânsızlık” kavramıdır.
İfa imkânsızlığı, edimin ifa edilememe durumudur. Ancak bu kapsamda hangi hal ve şartların ifanın imkânsızlığına neden olacağının belirlenmesi gerekmektedir. İmkânsızlığa neden olan olayın niteliğine göre fiili veya hukuki imkânsızlık ayrımı yapılmaktadır. İmkânsızlık tabi bir olaydan veya şahsın fiilinden doğabilir. İmkânsızlık fiili (maddi) bir sebepten ileri gelebileceği gibi, hukuki bir sebepten de doğabilir.
İfa imkânsızlığı, sürekli ifa imkânsızlığı ve geçici ifa imkânsızlığı olarak karşımıza çıkabilmektedir. Sürekli ifa imkânsızlığı, borcun ifa edilememesine yol açan engelin ortadan kalkmasının mümkün olmaması halinde gündeme gelmektedir. Sözleşmede kararlaştırılan edimin hukuki nedenlerle sürekli olarak imkânsız hale gelmesi, borçlunun ifa yükümünü, alacaklının da aynen ifayı talep hakkını sona erdiren sebeplerden biridir. İfa imkânsızlığının gerçekleştiği an itibariyle ifa yükümü kanun gereği (ipso iure) sona erer. İmkânsızlığın sözü edilen etkisi, yalnızca kararlaştırılan (birincil) edimi ifa yükümü üzerinde kendisini gösterir ve bu etki, imkânsızlıktan hangi tarafın sorumlu olduğu konusundan bağımsız olarak ortaya çıkar. Diğer bir ifadeyle, borçlu, imkânsızlıktan sorumlu olsa da olmasa da ifanın imkânsız hale gelmesiyle, aynen ifa yükümü sona erer. Borçlunun aynen ifa yükümünün sona ermiş olması, tek başına geniş anlamda borcun da sona ermesi anlamına gelmez. Çünkü imkânsız hale gelen edimi yerine getirmekle yükümlü olan borçlunun aynı zamanda imkânsızlıktan sorumlu olması halinde, sona eren ifa yükümünün yerine, karşı tarafın bu nedenle uğradığı zararları tazmin yükümü doğar (TBK 112). Borçlunun imkânsızlıktan sorumlu olmaması halinde ise, ifa yükümü, yerine tazminat yükümü doğmaksızın sona ermiş olur (TBK 136/1). Ancak bu halde borçlu, tam iki tarafa borç yükleyen sözleşmelerde karşı edimi talep hakkını da kaybeder (TBK 136/1l). Bu durumda ise imkânsız hale gelen edimin alacaklısının imkânsızlıktan sorumlu olup olmadığı önem kazanır. Zira eğer ifa, alacaklının sorumlu olduğu bir sebeple imkânsız hale gelmiş ise bu, TBK 136/ll hükmü gereğince karşı edimi talep etme hakkını kaybeden borçlunun ifa gerçekleşebilseydi elde edeceği menfaatten, alacaklıdan kaynaklanan bir sebeple yoksun kalması anlamına gelir. Bu durumda, sona eren edim yükümünün alacaklısının, borçlunun, belirtilen nedenle uğradığı zararı tazmin etmesi gerekir.
Türk Borçlar Kanunu’nun 131. maddesi ile düzenleme getirilmiş olup sözleşme ile saklı tutulmamış ise asıl borcun sona ermesi halinde buna bağlı hak ve borçların da sona ereceği düzenlenmiştir. İlgili madde metninde: “Asıl borç ifa ya da diğer bir sebeple sona erdiği takdirde, rehin, kefalet, faiz ve ceza koşulu gibi buna bağlı hak ve borçlar da sona ermiş olur. İşlemiş faizin ve ceza koşulunun ifasını isteme hakkı sözleşmeyle veya ifa anına kadar yapılacak bir bildirimle saklı tutulmuş ise ya da durum ve koşullardan saklı tutulduğu anlaşılmaktaysa, bu faizler ve ceza koşulu istenebilir. Taşınmaz rehnine, kıymetli evraka ve konkordatoya ilişkin özel hükümler saklıdır.” düzenlemelerine yer verilmiştir.
Mücbir sebebin geçici olması ise kural olarak sadece borcun zamanında ifasını engeller. Bu hâlde, borçlu gecikmeden sorumlu olmasa da ifası hâlâ mümkün olan borcunu ifa etmekle yükümlüdür.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 28.04.2010 gün ve 2010/15-193- 235 sayılı ilamında; “İfa imkânsızlığı borcu sona erdiren nedenlerdendir. Gerçekten BK. md. 117/1’e göre ” borçluya isnat olunamayan haller münasebetiyle borcun ifası mümkün olmazsa borç sakıt olur”, İfa imkânsızlığı ortaya çıkış nedenlerine göre bazı ayırımlara tabi tutulmaktadır. Bu ayırımlardan birisi de objektif imkânsızlık (daimi imkânsızlık)- geçici imkânsızlık ayırımıdır. Şayet ifa imkânsızlığı sadece sözleşmenin tarafları bakımından değil, herkes için söz konusu ise buna objektif imkânsızlık denilmektedir. Objektif imkânsızlıkta sözleşme esasen BK. md.20 uyarınca butlanla batıldır (geçersizdir) ve ayrıca feshi gerekmez. Hâlbuki geçici imkânsızlıkta akdin ifası (icrasının istenmesi) bir hadisenin gerçekleşmesine bağlıdır. Ancak o hadise tahakkuk ederse akdin icrası istenebilir. (…) Şüphesiz geçici imkânsızlığın varlığı, beraberinde tarafların bu sözleşmeyle ne kadar süre bağlı kalacakları sorununu getirir. Bu konudaki kural “ahde vefa-söze sadakat” ilkesi gereği tarafların sözleşmeyle bağlı tutulmasıdır. Ancak bazı özel durumlar vardır ki, tarafları o sözleşmeyle bağlı saymak hem onların ekonomik özgürlüklerini engeller, hem de bir başkası ile sözleşme yapma fırsatını ortadan kaldırır. Uygulamada, geçici imkânsızlık halinde tarafların o sözleşmeyle bağlı tutulma süresine “akde tahammül süresi” denilmektedir. Bu sürenin gerçekleşip gerçekleşmediğini de her somut olaya göre ve onun çerçevesinde değerlendirmek gerekir” Hususlarına yer verilmiştir.
Buna göre süresi her somut olaya göre ayrı ayrı belirlenmesi gereken bir “akde tahammül süresi” aramaktadır. Akde tahammül süresi geçtikten sonra ise alacaklı temerrüt hükümleri uyarınca sözleşmeden dönme hakkını kullanabileceği gibi edimler arası dengenin aşırı derecede bozulmasını sebep göstererek TBK 138.md uyarınca sözleşmenin uyarlanmasını hâkimden talep edebilir veya uyarlama mümkün değilse yine TBK 138.md uyarınca sözleşmeden dönme veya fesih hakkını kullanabilir. Buna göre alacaklının TBK m.125 uyarınca şu seçimlik hakları vardır; Aynen ifayla birlikte gecikme tazminatı, İfadan vazgeçerek zararın tazmin edilmesi ve Sözleşmeden dönerek menfi zararın tazmini. Bu kapsamda vurgulamak gerekir ki, mücbir sebep sonucu borçlunun asli edim borcunun tamamı imkânsızlaşabileceği gibi bir kısmı da imkânsızlaşabilir Maddi olarak bölünebilir edimin bir kısmının ifasının imkânsızlaşmasının kısmi imkânsızlığa neden olabilmesi için kısmi ifanın aynı zamanda tarafların sözleşmeyi kurdukları sıradaki iradelerine ve sözleşmenin amacına uygun olması gerekir. Zira TBK m. 137/l maddesinde, “.. kısmi ifa imkânsızlığı önceden öngörülseydi taraflarca böyle bir sözleşmenin yapılmayacağı açıkça anlaşılırsa, borcun tamamı sona erer.” şeklinde hüküm altına alınmıştır. (23) Dolayısıyla kısmi ifanın aynı zamanda tarafların sözleşmeyi kurdukları sıradaki iradelerine ve sözleşmenin amacına da uygun olması gerekmekte olup aksi halde borcun tamamı sona erecektir.
Yapılan açıklamalardan sonra somut olaya bakıldığında; taraflar arasındaki fuar katılım sözleşmesinin imzalanmasının ardından dünya genelinde ortaya çıkan Covid-19 pandemisi ve bu bağlamda yasa koyucu tarafından alınan önlemler ve düzenlemelerin sosyal hayat ve doğal sonucu olarak iş hayatına etkileri oldukça açıktır. Dünya genelinde ortaya çıkan pandemi şartlarının; mutlak, kaçınılmaz, öngörülmesi ve karşı konulması mümkün olmayan, dış etkenlerden kaynaklanan, olağanüstü bir olay olduğu, bu olayda sözleşmenin taraflarının bir kusurunun bulunmadığı ve bu olayın mücbir sebep kapsamında değerlendirilmesi gerektiği izahtan varestedir. Mücbir sebep nedeniyle ifa imkansızlığı şartlarının oluşup oluşmadığının belirlenmesi gerekmekte olup taraflar arasındaki sözleşme hükümleri uyarınca dava konusu fuarın 21-25 Nisan 2020 tarihleri arasında yapılması kararlaştırıldığı, Salgın nedeniyle 2020 yılı Mart ayından itibaren hastalığın yayılmasının kontrol altına alınması amacıyla ülkemizde ve dünya genelinde çeşitli tedbirlere başvurulduğu, bu tedbirler kapsamında sokağa çıkma yasağı uygulanması, iş yerlerinin kapatılması veya esnek çalışma, düğün törenlerinin ertelenmesi, evden çalışma gibi değişkenlik gösteren tedbirler uygulanmıştır. Yaşanılan salgın süresince, bu durumun mücbir bir sebep olduğu ve sözleşmenin imzalandığı aşamada taraflarca öngörülemeyen bir durumda olduğu ve yine bu salgın nedeniyle sözleşmede kararlaştırıldığı şekilde 21-25 Nisan 2020 tarihleri arasında fuarın gerçekleştirilemeyeceği sabittir. Bu doğrultuda salgın hastalık sürecinin mücbir sebep hali olduğu, Türk Borçlar Kanunu’nun 136.maddesinde belirtilen ve tarafların kusurundan kaynaklanmayan imkansızlık sebebi oluştuğu görülmüştür. Davalı tarafın iş bu tespitin aksine, mücbir sebep halinin geçici sebepten kaynaklandığını ve söz konusu fuarın ilerleyen tarihlerde ( 10-14/09/2022 tarihleri arasında ) gerçekleştirildiğini ve davacı tarafa bildirimde bulunulmasına rağmen fuara katılım sağlamadığını savunmuş ancak taraflar arasındaki sözleşmenin niteliği ve tarafların sözleşmeden bekledikleri yarar göz önüne alındığında davacı tarafın belirlenen tarihlerde fuara katılım sağlayarak kendi sektöründe tanıtım ve reklam amacı taşıdığı, sözleşme kapsamındaki edimlerin imkansızlık sebebi olan salgın şartları ortadan kalktıktan sonra ifa edilebilecekse de sözleşme kapsamında düzenleyiciye verilen düzenleme tarihini ve fuarın yerinin değiştirme hakkının sınırının ne olduğu, düzenleyicinin sınırsız bir değişiklik hakkının bulunup bulunmadığı, yapılan tarih ve yer değişikliğinin davacının sözleşme ile elde etmek istediği yararı sağlayıp sağlamadığı veya davacının buna katlanma yükümlülüğü bulunup bulunmadığının tespit edilmesi gerekmekte olup düzenlenen fuarın, …’da düzenlenecek …– … Fuarı olduğu, düzenleyicinin salgın hastalık sebebi ile tarih değişikliği kabul edilebilecek ve davacının katlanılabileceği bir durum olsa da fuarın yapılan 3 tarih değişikliğinden sonra Antalya’da yapılmasına davacının katlanmasının beklenemeyeceği, zira ifa imkansızlığının ortaya çıkmasında yukarıda ayrıntılarına yer verildiği üzere tarafların kusurlu davranışı etkili olmadığı gibi, süresiz bir şekilde davacı tarafın sözleşmeyle bağlı tutulması da tarafların ekonomik ve ticari özgürlüğünü zedeler nitelikte olacaktır. Her ne kadar davalı tarafça fuarın yeri ve tarihini değiştirme, kısmen veya tamamen iptali hakkının fuar katılım sözleşmenin 2. Maddesi ile tanındığı, davacı tarafın tacir olması nedeniyle sözleşme hükümlerine katlanması gerektiği iddia edilmiş ise de; sözleşmenin 2. Maddesi ile davalı tarafa verilen tek taraflı hakların dürüstlük kuralları çerçevesinde kullanılması gerekmektedir. Sözleşmede yer verilen bu hakkın taraflarca keyfi olarak ve sözleşmeden beklenen yararı engelleyecek şekilde kullanılması mümkün değildir. Kaldı ki sözleşmenin 2. Maddesinin devamında sözleşmenin fuarın kısmen veya tamamen iptali durumunda katılımcının fuar katılım bedeli talep edebileceğinin düzenlendiği, 21-25 Nisan 2020 tarihleri arasında yapılması kararlaştırılan fuarın 10-14/09/2022 tarihleri arasında ve farklı bir ilde yapılmasına davacı tarafın katlanmak ve uymak zorunda olmadığı, davacının beyanlarından ifa zamanı ve yerinin alacaklı tarafından önem taşıdığı, katlanmaya zorlanması halinde davacının sözleşmeyi imzalarken beklediği faydayı elde etmesinin mümkün olmadığı, önceden öngörülmüş olsaydı davacının böyle bir sözleşmeyi yapmayacağının açık olduğundan borcun sona erdiği ve tarafların verdiklerini geri isteme haklarının bulunduğu anlaşılmış olup davacı tarafın bu süreçte “akde tahammül süresi” bakımından, seçimlik hakkını kullanarak sözleşmeden dönmesi, taraflar arasında ihtilaflı olmayan ve davacı tarafından ödendiği sabit olan bedelin iadesi talebinin yerinde olduğu kabul edilmiş olup 16.12.2021 tarihinde yapılan ihtarnameye göre 3 iş günü sonrasında temerrüt oluştuğu dikkate alınarak takip tarihine kadar 926,81TL işlemiş faiz hesaplanmış ve borçlu aleyhine icra inkar tazminatına hükmedilebilmesi için likit ve belirlenebilir bir alacağın mevcut olması gerekmektedir. Likit bir alacaktan söz edilebilmesi için, ya alacağın gerçek miktarının belli ve sabit olması ya da borçlusu tarafından belirlenebilmesi için bütün unsurların bilinmesi veya bilinmesinin gerekmekte olması, böylece, borçlunun borç tutarını tahkik ve tayin etmesinin mümkün bulunması; başka bir ifadeyle, borçlunun yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda olması gerekir. Buna göre davalı borçlu tarafından, davacının sözleşme kapsamında ödediği bedel açık bir şekilde tespit edilebileceği, alacağın miktarı bakımından taraflar arasında bir ihtilaf bulunmadığı sabit olduğundan, alacağın tereddütsüz bir şekilde likit ve belirlenebilir olması nedeni ile davalı borçlu aleyhine kabul edilen alacak miktarı üzerinden %20 oranında icra inkar tazminatına hükmedilmiş ve davanın kısmen kabulüne dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur. ( kabul oranı: % 75,55)
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1- Davanın kısmen Kabulü ile; Davacı tarafın başlattığı … İcra Müdürlüğü’nün 2022/… Esas sayılı icra dosyasında borçlu davalı tarafından yapılan itirazın kısmen iptaline, takibin 63.857,49TL asıl alacak, 926,81TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 64.784,30TL üzerinden takip talebindeki şartlarla kaldığı yerden DEVAMINA,
2-Hükmolunan asıl alacağın %20’si olan 12.771,49TL icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacı tarafa verilmesine,
3-Karar tarihinde yürürlükte bulunan harçlar tarifesi gereğince hükmolunan kısım üzerinden hesaplanan 4.425,41-TL nispi karar harcından peşin yatırılan 1.035,59-TL harcın mahsubu ile bakiye kalan 3.389,82-TL harcın davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydedilmesine,
4-Davacı tarafça yatırılan 1.035,59-TL peşin harcın davalıdan tahsili ile davacı tarafa verilmesine,
5-Davacı tarafından yapılan toplam 159,70TL yargılama giderinin kabul oranına göre 120,65TL sinin davalıdan tahsili ile davacı tarafa verilmesine, artan kısmının üzerinde bırakılmasına,
6-Davacı taraf yargılama sırasında kendisini bir vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ye göre hesaplanan 17.900,00TL vekalet ücretinin davalıdan tahsili ile davacı tarafa verilmesine,
7-Davalı yargılama sırasında kendisini vekil ile temsil ettiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince reddedilen kısım üzerinden hesaplanan 17.900,00TL nisbi vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine,
8-Artan gider avansının karar kesinleştiğinde yatıran tarafa re’sen iadesine,
9-Tarafların zorunlu arabuluculuk sürecinde anlaşamamaları nedeniyle 6325 Sayılı Kanunun 18/A-13 maddesi uyarınca zorunlu arabuluculuk gideri olan 1.560,00-TL’nin 1.178,58TL sinin davalıdan, 381,42TL sinin davacıdan tahsil edilerek hazineye gelir kaydedilmesine,
Dair, davacı vekilinin yüzüne karşı, davalı vekilinin yokluğunda HMK’nın 345. maddesi gereğince gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde … Mahkemesi nezdinde istinaf kanun yolu açık olmak üzere verilen karar açıkca okunup usulen anlatıldı. 15/12/2023

Katip …
e-imza *

Hakim …
e-imza *

Bu belge 5070 Sayılı Elektronik İmza Kanunu kapsamında E-İmza ile imzalanmıştır.