Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 20. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/407 E. 2022/110 K. 16.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
20. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2019/407 Esas
KARAR NO : 2022/110
DAVA : Alacak (Ticari Nitelikteki Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 18/09/2019
KARAR TARİHİ : 16/02/2022
YAZIM TARİHİ : 15/04/2022

Mahkememizde görülmekte olan Alacak (Ticari Nitelikteki Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
TALEP: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkili şirket … Ltd. şirketi ile … A.Ş şirketi arasında 01.06.2016 tarihinde İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’na uygun olarak, işyeri hekimi ve işyeri güvenliği uzmanı hizmetlerinin verilmesi amacıyla sözleşme imzalandığını, müvekkili şirket tarafından sözleşmeden kaynaklanan her türlü yükümlülüğün yerine getirildiğini, müvekkili şirket tarafından sağlanması gereken tüm hizmetlerin sağlandığını ve sözleşme gereğince yerine getirilmesi taahhüt edilen tüm edimlerin yerine getirildiğini, davalıya verilen hizmetlere ilişkin ziyaret raporları tutulduğunu, şirkete her türlü bildirimin düzenli olarak yapıldığını, taraflar arasındaki sözleşmenin devam etmesine rağmen davalı şirketin herhangi bir yasal bildirim yapmadan başka bir firma ile anlaştığını ve müvekkili şirketin hizmet vermesine engel olduğunu, bu durumun davalı şirkete noter ihtarnamesi yolu ile resmi bir şekilde bildirildiğini, taraflar arasında yapılan sözleşmenin 9. ve 10. maddeleri ile sözleşmenin feshedilebilmesi için geçerli sebep gösterme zorunluluğu getirildiğini ve feshin yazılı şekil şartına bağlandığını, sözleşmenin; “Sözleşmenin Süresi” ana başlıklı bölümünde yer alan 7.Maddesi’nde; “Sözleşme bitim tarihinden bir ay önce ihtarda bulunulmaz ise sözleşme bir yıl daha uzatılmış sayılır” maddesi uyarınca, taraflar arasındaki sözleşmenin 01.06.2018 tarihinden itibaren 1 yıl geçerli olmak üzere yenilendiğini, ardından şirket tarafından hukuka uygun fesih işlemi yapılmadığı için yine sözleşme uyarınca 01.06.2019 tarihinde sözleşmenin tekrardan yenilendiğini, sözleşmenin 9.Maddesi ile düzenlenen fesih şartlarına göre hizmet alanın sözleşmeyi feshedebilmesi için TTK.Md.18’e atıf yapılarak düzenlendiğini, sözleşmenin fesih edilebilmesinin yazılı şekil şartına başlandığını, bunun dışında yapılan bildirim ve ihbarların yok hükmünde olacağının sözleşmenin 10.Maddesi’nde açıkça ifade edildiğini, sözleşmenin 9.2. Maddesine göre ise sözleşmenin fesih edilebilmesi için sebep gösterme zorunluluğu getirildiğini, eğer hizmete ilişkin bir kusur söz konusu ise bunun giderilmesinin de şarta bağlandığını ve bu madde ile hizmet alan şirket hizmetten kaynaklanan bir kusur görmesi halinde bunun yazılı ihtar ile hizmet verene 30 gün süre verilerek giderilmesini talep etmesi gerektiğinin de şarta bağlandığı, sözleşmede açıkça yazılı şekil şartına bağlanmış olmasına rağmen davalı … A.Ş tarafından hizmete ilşkin bir kusur gösterilmediği gibi, taraflar arasındaki sözleşmeye uygun herhangi bir yasal fesih bildiriminde de bulunulmadığını, davalı şirket vekili tarafından gönderilen karşı ihtarnamede ise fesih işleminin elektronik posta yolu ile yapıldığı ifade edilmiş ve böylece sözleşme şartlarına uyulmadığının davalı şirketin kendi beyanları ile de kabul edildiğini, müvekkili tarafından sözleşme şartlarının eksiksiz olarak yerine getirildiğini, davalı şirketin kötü niyetli olduğunu, taraflar arasında yapılan sözleşme ile İstanbul Mahkemeleri ve İcra Dairelerinin yetkili kılındığını, Türk Borçlar Kanunu’nun 125. Maddesi uyarınca davalı şirket tarafından ödenmesi gereken ücretlerin, sözleşme bedellerinin ve gecikme tazminatının konusunda uzman bir bilirkişi tarafından hesaplanarak dava tarihinden itibaren uygulanması gereken en yüksek ticari temerrüt faizi ile tespiti ile davalı tarafından ödenmesine, sözleşmeyi fesih etmeden kötü niyetle başka bir firma ile anlaşan ve müvekkili şirketin zarara uğramasına sebep olan davalı şirketin, mahkeme tarafından takdir edilecek miktarda kötü niyet tazminatı ödemesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davacı vekili 28/12/2021 tarihli ıslah dilekçesi ile; 29.03.2021 tarihli kök bilirkişi raporu ile dava konusu sözleşmenin 01.06.2018 tarihine kadar kesin olarak yenilendiği ve sözleşmenin süresiz sözleşme haline gelebileceği, yenilenen sözleşme bedelinin talep edilebileceği, dürüstlük kuralı gereğince şirketin hizmet amaçlı tutmak zorunda kaldığı işyeri hekimi/iş güvenliği uzmanı personel ücretlerinin Çalışma Bakanlığı’ndan gelen resmi belgeler dikkate alınarak 01.2018-08.2018 dönemi için ödenmesi gerektiği tespit edildiğini, bu nedenle müvekkilinin … Ltd. adına tarafından hesaplanan dava değerini kök bilirkişi raporu uyarınca 1 yıllık sözleşme bedeli, hizmet amaçlı tutmak zorunda kaldığı personel vd. bedeller olmak üzere 31.446,24-TL olarak ıslah ettiklerini beyan ederek davanın kabulü ile yargılama giderinin davalı taraf üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP : Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacı tarafça iddia edilenin aksine taraflar arasındaki sözleşmesel ilişkinin 01.06.2016’da değil, 01.06.2014’de başladığını, daha sonra taraflarca 01.06.2015 tarihinde yeni bir sözleşme imzalandığını, her iki sözleşmenin 9.2. nolu maddesine bakıldığında; ” Hizmet alan, sözleşmenin herhangi bir evresinde 1 ay önceden feshi ihbar etmek kaydıyla herhangi bir neden göstermeksizin sözleşmeyi tek taraflı olarak feshetme hakkına sahiptir. ” hükmünün bulunduğunu, davacı tarafın sunduğu, 01.06.2016 tarihli sözleşmenin 9.2. nolu maddesine bakıldığında, farklı bir hüküm sevk edildiğinin görüleceğini, ancak bu sözleşmenin son sayfası dışındaki sayfalarında müvekkili şirket yetkililerinin imzalarının bulunmadığını, ilgili 9. maddenin de imza yer almayan sayfalar arasında olduğunu, davacı yanın tamamen kötüniyetli olarak, müvekkili şirket yetkililerinin imzaların bulunduğu son sayfa dışındaki kısımları yeniden kaleme alarak aradaki anlaşmaya aykırı surette farklı bir şekilde düzenlediğini, ancak önceki sözleşmelere kıyasen farklı bir şekilde düzenlenmiş olan bu maddelerde, müvekkili şirket yetklililerin imzası bulunmadığı dikkate alındığında bu hükümlerin müvekkil şirket yönünden bağlayıcılığından söz edilemeyeceğini, müvekkili şirketin sözleşmenin 9.2 maddesi uyarınca, davacı firmaya, 06.02.2018 tarihinde elektronik posta aracılığıyla “sözleşmeyi 06.03.2018 tarihinden itibaren geçerli olacak şekilde feshettiğini” bildirdiğini, anılan tarihten sonra davacı tarafından müvekkili firmaya herhangi bir hizmet verilmediğini, sözleşmenin asli unsuru olan işyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanı görevlendirmesi yapılmadığını, herhangi bir fatura da kesilmediğini, davacı tarafın fesih işleminden 6 ay sonra, müvekkilinin diğer grup firmasına (… otomotiv), keşide etmiş olduğu … Noterliğinin 25.07.2018 tarih ve … yevmiye numaralı ihtarnamesi ile müvekkilinin gönderdiği fesih bildiriminin TTK m.18 gereğince geçersiz olduğunu belirterek, sözleşmenin yenilenmiş olduğunu bildirdiğini ve vadesi gelmiş ödemelerin yapılmasını talep ettiğini, davacı tarafın fesih bildiriminin yapılmadığını ileri sürmediğini, feshin geçersiz olduğunu iddia ettiğini, buna göre müvekkilinin fesih bildiriminde bulunduğu zımnen kabul edilmiş olduğundan, yazılı bildirimin şekil şartı değil ispat şartı olması sebebiyle müvekkilinin elektronik posta yoluyla gönderdiği fesih bildiriminin geçerli olduğunu, açıklanan nedenlerle tamamen haksız yoldan zenginleşme amacı taşıyan, kötüniyetli ve hukuki dayanaktan yoksun davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER :01/06/2016 tarihli … Sözleşmesi, … Noterliği’nin 25/07/2018 tarih ve … yevmiyeli ihtarnamesi, … Noterliği’nin 07/08/2018 tarih ve … yevmiyeli ihtarnamesi, 01/06/2014 tarihli ve 01/06/2015 tarihli … Sözleşmeleri, Tarafların ticari defter ve kayıtları, … ‘nün 22/12/2020 tarihli yazı cevabı, bilirkişi heyet raporu, bilirkişi heyet ek raporu ve tüm dosya kapsamı.
Mali Müşavir Bilirkişi … ile Ticaret Mevzuatından Kaynaklı Nitelikli Hesaplamalar Uzmanı Bilirkişi … tarafından düzenlenen 29/03/2021 tarihli bilirkişi raporunda; ”…Davacı ile davalı arasında davacının sunduğu evraka nazaran 01/06/2015 tarihinde bir yıllık bir sözleşme imzalanmıştır (1. Akit). 1. Akit’in 9. maddesi, fesih bildiriminin her zaman, gerekçe de gösterilmeksizin yapılabileceği ve bildirimi takip eden 1 ay sonunda etkili olarak hüküm ifade edeceğini/ihata etmektedir. Grafolojik alanda uzmanlığımız olmadığı kaydedilmek koşulu ile ifade etmek isteriz ki, bu mübrez suret metnin her sayfasının altında, dava yanlarının parafı/imzası mevcut görünmektedir. Davacı, davasında esasen, yanlar arasındaki çekişme yönünden esasen 1.6.2016 tarihli ikinci sözleşmeye atıf yapmaktadır (2. Akit). Bu 2. Akit de 1 sene için yapılmıştır, ancak birinci yılın sonunda sözleşme bitiminden itibaren bir yıl içinde sona erdirme ihbarında bulunulmazsa, sözleşmenin bir sene daha uzayacağını ihata etmektedir (md. 7). Ancak bu lafzın, her bir senenin sonundan bir ay evvel ihbar edilmezse her seferinde bir sene mi, yoksa sadece bir kereye mahsus olarak mı uzayacağının yoksa artık ilişkinin bir “süresiz sözleşmeye” mi dönüştüğünün hukuki yorumu sayın Mahkemeye aittir. Fakat eylemli olarak görülene nazaran ve davalının (bir kısım itirazı olmakla beraber) dayandığı sona erdirme amaçlı e-mail de 6.2.2018 tarihli olduğuna göre, tarafların fiili iradesinin her halükarda ilk etapta sözleşmenin (2.Akit) 1.6.2018’e kadar uzamış olduğunun tartışma dışı kaldığı yolunda şeklinde tecessüm ettiği söylenebilir. Bu konuda da asli takdir muhterem Mahkemeye aittir.
1. Akit’in 6. maddesindeki ücretlerin, 2. Akit’in 6. maddesinde, davalı lehine tenzil edildiği de ayrıca görülmektedir.
Davalı yan, davacının dayandığı 2. Akit’in ilgili sayfa altlarında davalının imzasının/ parafının olmadığı, bu metnin davacı yanca davalı aleyhine değiştirildiğini, 2015 yılında imzalanan 1. Akit’in 9. maddesinin 2. Akit olarak tesmiye edilen sözleşmenin 9. maddesinden, davalı aleyhine etkili olacak şekilde farklı olduğunu, 2. Akit’in 9. maddesinin, sayfa altında davalının imzası/parafı olmamakla, davalı yana karşı hüküm ifade etmediğini savunmaktadır. Gerçekten, iki sözleşme arasında mezkûr maddenin içeriğinin farklı olduğu görülmektedir. Buna karşılık, eğer yüce Y. 11. HD’nin 2005/11358 E. ve 2007/2881 K. sayılı 15.2.2007 tarihli içtihadının (Ek-1) somut olaya kıyasen uygulanması muhterem Mahkemece yerinde görülecek olursa, davalının bu yöndeki savunması benimsenmeyecektir. Bundan başka, davalı yan savunmasını kanıtlar surette bir sözleşme de sunamadığından (… davalının 25.12.2019 tarihli dilekçesinin 1.sayfasına bkz!) her iki sözleşme (1. Akit ve 2. Akit) arasındaki ödenecek ücretler farklı da olmakla, 1.6.2016’dan sonra, davalı, 2. Akit’te yazdığı gibi ücret ödemişse (bkz: 1. Akit ve ayrıca 2. Akit – md. 6), artık, fiili uygulama ile davacının dayandığı 2. Akit’in davalı yanca da kabul edildiği sonucuna varılmak icap eder. Fakat bu konuda görüş bildirmek için, yan defterlerinin tetkiki gerekir. İnceleme günü yanlarca defter ibraz edilmemiş, yüce Mahkemece de bilirkişiliğimize yerinde inceleme yetkisi verilmemiştir. Mali müşavir bilirkişiye Ek Rapor sürecinde sayın Mahkeme yerinde inceleme yetkisi verecek olursa, mali müşavir bilirkişi, 2016 yılı Haziran ayından itibaren davacının davalıya yaptığı ödemelerde, sözleşmenin (1. ve 2. Akit’i kıyaslayarak…) 6. maddesindeki esasların hangi rakamlar üzerinden defterlere yansıdığını bildirerek kanaat izharına amadedir.
Davacı yan savında (dava dilekçesi sh. 2-3), davalının yanlar arası sözleşmeyi TTK md. 18/3’de yer alan usule uygun sona erdirmediğini, bunun mevzuata ve yanlar arasındaki ilişkinin içeriğine aykırı olduğunu, binaenaleyh; hüküm ifade etmediğini iddia etmekte, davalı yan ise savunmasında (cevap dilekçesi sh. 2- 3) sözleşmenin e-mail ile 6.2.2018 tarihinde, mail tarihinden bir ay sonra etkili olacak şekilde sona erdirildiğini, sona erdirmenin davacının bilgisine ulaştığını ve bu sebeple davacının savlarının kabul edilemez olduğunu ileri sürmektedir.
Davalı yan dosyaya 6.2.2018 günü saat 17.06’da yolladığı e-mailin bir suretini cevap dilekçesi ekinde sunmuştur. E-mail altında güvenli elektronik imza görülmemektedir. Öğretide, TTK md. 18/3’de yer alan hususlardaki ihtarların hangi enstrümanlarla yapılacağı düzenlenmiş olduğu belirtildikten sonra, TTK md. 18/3’de yer alan hususlardaki ihtarların, kanunda yazılı enstrümanlarla yapılmasının bir geçerlik şartı olduğu ifade edilmektedir (bkz: Ülgen/Helvacı/ Kendigelen/ Kaya/ Nomer-Ertan; Ticari İşletme Hukuku, 4. bası, İstanbul 2015, sh. 288-289). Eğer öğretideki bu yaklaşım yüce Mahkemece benimsenecek olursa, davalının sona erdirme iradesinin hüküm ifade etmeyeceği sonucuna varılmak bahis konusu olacaktır. Buna nazaran ve müteakiben düşünülmesi gereken diğer nokta odur ki; dava yanları arasındaki ilişkinin 1.6.2018 tarihine kadar olan kısmı itibariyle, usulünce sona erdirilmiş olmamakla ayakta kaldığı kabul edilecek olsa bile, acaba, davalının bildiriminin geçerlik şartına uygun olmadığının yüce Mahkemece kabul edildiği varsayımda, bu usulüne uygun olmayan bildirim, yanlar arasındaki ilişkinin 1.6.2018 tarihinden sonra da bir sene için daha geçerli ve yürürlükte olup olmadığı sorusu ne suretle cevaplanabilecektir?
Öte yandan bir ikincil nokta olarak kaydedilmelidir ki; bizatihi davalının dayandığı 6.2.2018 tarihli e-mailde, sona erdirme gerekçesi olarak, davacının bir edimini eksik veya ayıplı ifa etmesi ya da hiç ifa etmemesi değil, davalının sübjektif yönetsel/ işletmesel takdiri ile, bir başka firma ile tek elden yürütülmesi yolunda alınan karar gösterilmektedir. Davacı ile davalı yan arasındaki ilişkinin kendisine bakıldıkta, bu irade açıklamasının şeklen geçerliği kabul edilse dahi, anılan gerekçe çerçevesinde haklı fesih olarak tavsif edilemeyeceği muhterem Mahkemenin münhasır takdiri içinde kalacaktır.
Bu noktada, eğer davacının savladığı gibi ve yukarıdaki incelemelere nazaran, davalının sözleşmede ilişkiyi geçerli surette sona erdirmediği ve sözleşmenin bir “süresiz sözleşmeye” dönüşmüş olmakla, işyeri hekimi ile iş güvenliği uzmanının davalı için (davacının edimini ifa iradesi içinde) 3.8.2018 tarihine dek hazır tutulduğu sonucuna – dürüstlük kuralına egemen esaslarda ayrıca gözeterek- yüce Mahkemece varılacak olursa, davacının; TC. Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğünün E. 48236449- 576.01.05 (209.01.01) 2879739 sayılı 22.12.20202 tarihli yazısı ekindeki evraktan hareketle, 3.8.2018 tarihine kadar, 2. Akit’ten kaynaklanan haklarını davalıdan talep etme hakkını haiz olduğu düşünülebilir.
Ancak bunun rakamsal karşılığını bulmak için, yukarıda da belirtildiği gibi, yan defterlerinin tetkiki lazımdır. Bu konuda, sayın Mahkemenin takdirine ve yapacağı net görevlendirmenin muhtevasına göre ek rapor sürecinde mali müşavir bilirkişi tetkike amadedir.
Davacı, 3.8.2018 tarihine kadar edimini ifaya hazır olarak personel bulundurduğuna göre, bu hususun bu suretle yorumlanmasının yüce Mahkemece de kabul edilmesi seçeneğinde, davacı yan, fatura kesmemiş bile olsa, TTK md. 20’ye dayalı olarak, davalıdan, o tarihe kadar ödenmemiş ücretlerini talep edebilir, buna nazaran davacı yararına hüküm kurulabilir ve anılan sebeple davalının ödemezlik def’i dermeyanı da kabul edilmeyebilir. Bu noktada bu seçeneğin benimsenmesi varsayımında, davacı yan “gecikme tazminatı” talebinden neyi kastettiğini “sözleşme bedeli” ve “ödenmesi gereken ücret” ayrıştırması ile sunduğu “Netice-i Talep’iyle neyi ifade ettiğini de, Ek Rapor sürecinde mali müşavir bilirkişinin hesap yapabilmesi için; mücerret bir açıklama ile değil, geçerli hukuki gerekçesi ile sayın Mahkemenin önüne getirmek mevkiindedir görüşündeyiz. TBK md. 114/II’ye dayalı olarak TBK md. 51/11 ve 52/1 ahkâmının davalı lehine kıyasen tatbiki koşullarının olup olmadığını ise, mezkur konuda müstakilen ve münhasıran yetkili olan muhterem Mahkeme belirleyecektir. Eğer, yüce Mahkemece, davacı yan yararına hüküm kurulursa, o seçenekte, dava dilekçesinin ekinde davacının dayandığı ihtarname bizatihi davalıya yöneltilmiş olmamakla, davacı ancak dava tarihinden itibaren faiz talep edebilecektir kanısındayız.
Yukarıdaki seçenekten farklı olarak, eğer davalı yanın savunmasında dayandığı hususların ve bu meyanda sayın … Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2019/… E. ve 2020/… K. sayılı 2.7.2020 tarihli kararındaki ilkeler ile gerekçenin huzurdaki dava açısından da tatbik kabiliyeti olduğu neticesine yüce Mahkeme varacak olursa, o seçenekte, muhterem yargı makamı davalı savunmaları yönünde hüküm kurmakta muhtar olacaktır.” şeklinde görüş ve kanaatlerini bildirmişlerdir.
Mali Müşavir Bilirkişi … ile Ticaret Mevzuatından Kaynaklı Nitelikli Hesaplamalar Uzmanı Bilirkişi … tarafından düzenlenen 14/10/2021 tarihli ek bilirkişi raporunda; ”… Dosya mevcudu, davacı ve davalı ticari defterleri, dava dosyası ile yine bu kayıtların dayanağı belgelerin tetkiki sonucunda ve raporumuz içinde açıklanan nedenlerle, Kök Rapor’da yer bulan anlatımların ve seçenekli (alternatifli) bakış açısının özünün korunduğu,
İncelenen ve davacı şirkete ait olan 2014-2015-2016-2017-2018 ticari defterlerinin açılış tasdikleri ile yılsonunda yaptırılması gereken kapanış tasdiklerinin yasal süresinde olduğu, Davacı şirketin 2014-15-16-17-18 yılı ticari defterlerinin TTK hükümlerine göre usulüne uygun tutulmuş olduğu,
Davalı şirket taralından incelemeye sunulan 214-215-216-2017-2018 yılına ait elektronik ticari defterlerinin açılış ve kapanış tasdiklerinin süresinde yapıldığı, davalı yana ait 2014-15-16-17-18 yılına ait ticari defterlerin VUK. ve TTK. ilgili hükümleri yönünden usulüne uygun tasdik edildiği,
İncelenen davacı Şirkete ait 2018 yılı ticari defterlerinde son işlem tarihi olan 10.04.2018 tarihi itibariyle davalı şirket ile olan hesap bakiyesinin (0) sıfır olduğu diğer bir ifade ile davalı şirketten herhangi bir alacağının olmadığı,
İncelenen davalı şirkete ait 2018 yılına ait elektronik ticari defterlerinde son işlem tarihi olan 02.04.2018 tarihi itibariyle davacı şirket ile olan hesap bakiyesinin (0) sıfır olduğu, diğer bir İfade ile davacı şirkete herhangi bir borcunun olmadığı,
Tarafımızdan muhasebesel perspektifle sınırlı olarak iki olasılık üzerinde değerlendirme yapıldığını, bunların,
Birinci olasılık; Davalı tarafça davacı yana mail yolu 06 ŞUBAT 2018 tarihinde gönderilen fesih bildiriminin Sayın Mahkemece benimsenmesi halinde davacının davalı yandan herhangi bir alacak talebinde bulunamayacağı,
İkinci olasılık; Aksi durumda davalı yanın son ödediği sözleşme bedeli olan 857,00-TLX2=1.714,00-TL tutarın davacının davalı şirketten talep edebileceği,
Davacının alacağının benimsenmesi halinde, sözleşme maddesinde belirlenen faize göre ayrıca alacağına faiz talep edebileceği…” şeklinde görüş ve kanaatlerini bildirmişlerdir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Mahkememizce yapılan yargılama, taraf beyanları, toplanan deliller ve tüm dosya kapsamına göre; Dava, davacı tarafça davalı ile aralarında akdedilen iş sağlığı ve güvenliği hizmeti verilmesine ilişkin OSGB sözleşmesinden kaynaklı alacak istemine ilişkindir.
Davacı taraf, taraflar arasında düzenlenen sözleşmede sözleşmenin feshedilebilmesi için geçerli şart gösterme zorunluluğu getirildiğini, feshin yazılı şekil şartına bağlandığını, taraflar arasında imzalanan sözleşmenin davalı tarafça ihlal edildiğini, davalının geçerli bir feshinin bulunmadığını beyanla ödenmesi gereken ücretlerin, sözleşme bedelinin ve gecikme bedelinin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı taraf, taraflar arasındaki sözleşmenin davalı şirket tarafından 06/03/2018 tarihinden itibaren geçerli olacak şekilde feshedildiğini, davacı tarafça dayanılan sözleşmenin son sayfasında davalı şirket yetkililerinin imzasının bulunduğunu, imzasız olan sayfaların davacı tarafça yeniden kaleme alındığını beyanla davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Dava zorunlu arabuluculuğa tabi davalardan olup davacı tarafça dosyaya sunulan 29/03/2019 tarihli arabuluculuk son anlaşmazlık tutanağı ile davacı tarafça zorunlu arabuluculuk dava şartının yerine getirildiği ve tarafların anlaşamadığı anlaşılmıştır.
Taraflar arasında ilk olarak 01/06/2014 tarihli OSGB sözleşmesinin imzalandığı, sözleşmenin konusunun hizmet veren davacı şirket tarafından hizmet alan davalı şirkete ait iş yerinde iş yeri sağlığı ve iş güvenliğini sağlamak amacı ile güvenlik danışmanlığı ve iş yeri hekimliği hizmetinin mevzuata uygun şekilde verilmesi olduğu, sözleşme süresinin 12 ay olarak kararlaştırıldığı ve sözleşmeyi 12 ay sonunda bitirmek isteyen tarafın 1 ay önceden noter kanalıyla yazılı olarak bildirimde bulunması gerektiği, taraflardan biri bahsi geçen bildirimde bulunmazsa sözleşmenin aynı şartlarla 1 yıl uzamış kabul edileceğinin düzenlendiği, hizmet alanın sözleşmenin her hangi bir evresinde 1 ay önceden bildirimde bulunmak kaydıyla herhangi bir neden göstermeksizin fesih hakkının bulunduğunun kararlaştırıldığı anlaşılmıştır.
Taraflar arasında 01/06/2015 tarihinde yeni bir OSGB sözleşmesi imzalanarak ticari ilişkiye devam edildiği, sözleşme içeriğinin yukarıda detayları belirtilen 01/06/2014 tarihli sözleşme ile aynı olduğu anlaşılmıştır.
Taraflar arasında 01/06/2016 tarihinde yeni bir OSGB sözleşmesi imzalandığı, sözleşme içeriğinde önceki 2 sözleşmeden farklı düzenlemelere yer verildiği görülmüştür. 01/06/2016 tarihli OSGB sözleşmesinin incelenmesinde; sözleşmenin konusunun (taraflar arasında düzenlenen önceki 2 sözleşmedeki gibi) hizmet veren davacı şirket tarafından hizmet alan davalı şirkete ait iş yerinde iş yeri sağlığı ve iş güvenliğini sağlamak amacı ile güvenlik danışmanlığı ve iş yeri hekimliği hizmetinin mevzuata uygun şekilde verilmesi olduğu, 7. Maddede sözleşme süresinin (önceki 2 sözleşmedeki gibi) 12 ay olarak kararlaştırıldığı, sözleşme bitim tarihinden bir ay önce ihtarda bulunulmaz ise sözleşme bir yıl daha uzatılmış sayılacağının kararlaştırıldığı görülmüştür. Önceki 2 sözleşmenin Sözleşmenin Süresi başlıklı 7 maddesinde, “sözleşmeyi 12 ay sonunda bitirmek isteyen tarafın 1 ay önceden noter kanalıyla yazılı olarak bildirimde bulunması gerektiği” düzenlemesine yer verilmiş ise de bu sözleşmede Sözleşmenin Süresi başlıklı 7 maddesinde, “bir ay önce ihtarda bulunulması” düzenlemesine yer verildiği, önceki sözleşmelerde yer verilen noter kanalıyla yazılı bildirim şartına bu sözleşmede yer verilmediği görülmüştür. Yine bahse konu sözleşmede Sözleşmenin Feshi başlıklı 9. Maddenin önceki sözleşmelerden farklı olarak,”hizmet veren”nin bu sözleşme ve sözleşmenin ekini oluşturan belgelerde belirtilen hükümler doğrultusunda taahhüdünü yerine getirememesinin hizmet alan tarafından tespiti halinde, hizmet alan” ın işbu sözleşmenin 10. maddesinde belirtilen şekilde nedenleri açıkça belirtilen yazılı ihtarda bulunur ve 30 (otuz) gün süre verir.Yapılan ihtar üzerinden 30 (otuz) gün geçtikten sonra taahüdün yerine getirilmemesinin devam etmesi durumunda sözleşme feshedilir. Hizmet veren’in çalışanlarının işyerine girişinin zorlaştırılması veya hizmet alan”ın kusuru neticesinde hizmetin yerine getirilememesi üzerine hizmet alan tarafından sözleşmenin feshedilmesi haklı olarak feshedildiği şeklinde yorumlanamaz.” şeklinde düzenlenerek davalı şirketin fesih hakkı önceki sözleşmelerden farklı olarak bir kısım şartlara bağlanmıştır.
Her ne kadar davalı tarafça 01/06/2016 tarihli sözleşmenin sadece son sayfasının müvekkili şirket yetkilileri tarafından imzalandığı, diğer sayfalarda yer alan düzenlemelerin davacı tarafça kötü niyetli olarak kaleme alındığı itirazında bulunulmuş ise de; taraflar arasında 01/06/2016 tarihinde yeni bir OSGB sözlemesi imzalanarak ticari ilişkiye devam edildiğinin her iki tarafında kabulünde olduğu, davalı vekiline verilen kesin süreye ve yapılan ihtara rağmen davalı taraf elinde bulunan sözleşme nüshasının Mahkememize sunulmadığı, 01/06/2016 tarihli sözleşmede sözleşme bedelinde davalı lehine değişiklik/tenzil yapılarak düzenleme yapıldığı, Mali Müşavir bilirkişi marifetiyle tarafların defterleri üzerinde yapılan incelemede 01/06/2016 tarihli sözleşmeye uygun olarak davalı tarafça davacıya ödeme yapıldığının tespit edildiği anlaşılmıştır. Yargıtay’ın yerleşmiş kararlarına göre metin, içerik, anlam ve devam eden maddelerin bir bütünlük taşıması kaydıyla birden çok sahifeden oluşan yazılı sözleşmelerin tüm sahifelerinin taraflarca imza edilmesi zorunluluğu bulunmamaktadır. (Yargıtay 6. H.D. 27.02.2013 tarih, 2012/19062 Esas, 2013/3402 Karar sayılı kararı).
Davalı tarafça sözleşmenin son sayfasında yer alan imzaya itiraz edilmemiş, verilen kesin süre ve yapılan ihtara rağmen elinde bulunan sözleşme nüshası dosyaya sunulmamıştır. Davacı tarafın iddia ve taleplerine dayanak olarak gösterdiği 01/06/2016 tarihli sözleşmenin metin, içerik, anlam ve devam eden maddelerin bir bütünlük taşıdığı, taraflar arasındaki ticari ilişkinin 01/06/2016 tarihli sözlemede davalı lehine olarak yapılan değişikliklere de uygun olarak devam ettiği hususları dikkate alındığında, tarafların 01/06/2016 tarihli OSGB sözleşmesine uygun olarak ticari ilişkilerine devam ettiğinin kabulü gerekmiş, davalı vekilinin bu yöndeki itirazlarına itibar edilmeyerek yargılamaya devam olunmuştur.
Davacı tarafça, davalının fesih bildiriminin TTK hükümlerine uygun olmadığı, bu nedenle geçerli bir feshin bulunmadığı iddiasında bulunulmuştur. Taraflar arasında düzenlenen 01/06/2016 tarihli sözleşmenin Sözleşmeye İlişkin Bildirim ve İhbarlar başlıklı 10. Maddesi “İşbu sözleşmedeki bildirimlere ve ihbarlara ilişkin Türk Ticaret Kanunu’nun 18. Maddesinin 2. ve 3. fıkra hükümleri uygulanır. Diğer bildirim ve ihbarların yazılı şekilde yapılması zorunludur. Şifahen yapılan bildirim ve ihbarlar yok hükmündedir.” şeklinde düzenlenmiştir.
6102 sayılı TTK’nın 18/3 maddesi “Tacirler arasında, diğer tarafı temerrüde düşürmeye, sözleşmeyi feshe, sözleşmeden dönmeye ilişkin ihbarlar veya ihtarlar noter aracılığıyla, taahhütlü mektupla, telgrafla veya güvenli elektronik imza kullanılarak kayıtlı elektronik posta sistemi ile yapılır.” şeklindedir.
TTK m.18/3’deki tacirler arasındaki bildirim usulleri geçerlilik şartı değil ispat şartıdır.(Yargıtay 11. H.D. 06.04.2021 tarih, 2020/4077 Esas, 2021/3351 Karar sayılı kararılı).
Davalı tarafça, 06/02/2018 tarihli elektronik posta ile fesih iradesi davacı tarafa bildirilmiştir. Davacı tarafça da, davalının bu fesih iradesine uygun olarak Mart 2018 döneminden itibaren fatura düzenlenmediği görülmekle, davalı tarafın fesih iradesinin davacı tarafa ulaştığı anlaşılmaktadır. Davalı tarafın fesih iradesinin bildirildiği elektronik posta içeriğinde, taraflar arasında akdedilen önceki sözleşmelere atıfta bulunulmuş ise de, davacı ile çalışılmayacağı beyanının yazılı olarak bildirildiği görülmektedir.
Davacı tarafça, İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü kayıtlarının celbi talep edilmiş, 22/12/2020 tarihli yazı cevabı ve eklerinin incelenmesinde; İSG-Katip Personel Detay Raporunda, davacı şirket adına davalı şirkete hizmet sunan İş Güvenliği Uzmanı ve İş yeri hekiminin görevden ayrılış tarihinin 03/08/2018 olarak yer aldığı görülmüştür. Davacı tarafça bu tarihe kadar davalıya hizmet sunulduğu iddia edilmiş ise de; davacı tarafça sözleşme kapsamında davalıya Mart-2018 döneminden sonra fiilen İş Güvenliği Uzmanı ve iş yeri hekimi hizmeti sunulduğuna dair bir kayıt sunulmamıştır. Davacı taraf, İSG-Katip sistemi kayıtlarından davalıya hizmet sunulmaya devam edildiği iddiasında bulunmuş ise de; İSG Kanunu 30. Maddesi atfıyla İSG Yönetmeliği 14/9 maddesi “Bu maddede belirtilen sözleşme veya görevlendirme belgeleri ile bu belgelerin fesih veya başka bir nedenle geçerliliğini yitirmesi halinde durum çalışanlar arasından işyerinde görevlendirme yapılmış olması halinde işveren tarafından; işyeri dışından hizmet alınmış olması halinde OSGB tarafından beş iş günü içinde Genel Müdürlüğe İSG-KATİP üzerinden bildirilir.”
düzenlemesine istinaden bildirim yükümlülüğünün davacı şirkete ait olduğu, davacı tarafın kendi yükümlülüğünü yerine getirmemiş olması nedeniyle tek başına İSG-Kayıt sisteminin hizmetin fiilen sunulmaya devam edildiğinin ispatı olamayacağı ve davacı tarafın kendi yükümlülüğünü yerine getirmemesi nedeniyle alacak talebinde bulunamayacağı kanaatine varılmıştır.
Bilirkişi heyeti tarafından düzenlenen kök ve ek raporda; İncelenen davacı Şirkete ait 2018 yılı ticari defterlerinde son işlem tarihi olan 10.04.2018 tarihi itibariyle davalı şirket ile olan hesap bakiyesinin (0) sıfır olduğu diğer bir ifade ile davalı şirketten herhangi bir alacağının olmadığı, İncelenen davalı şirkete ait 2018 yılına ait elektronik ticari defterlerinde son işlem tarihi olan 02.04.2018 tarihi itibariyle davacı şirket ile olan hesap bakiyesinin (0) sıfır olduğu, diğer bir İfade ile davacı şirkete herhangi bir borcunun olmadığı,
Birinci olasılık; Davalı tarafça davacı yana mail yolu 06 ŞUBAT 2018 tarihinde gönderilen fesih bildiriminin Sayın Mahkemece benimsenmesi halinde davacının davalı yandan herhangi bir alacak talebinde bulunamayacağı,
İkinci olasılık; Aksi durumda davalı yanın son ödediği sözleşme bedeli olan 857,00-TLX2=1.714,00-TL tutarın davacının davalı şirketten talep edebileceği tespit edilmiştir.
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmaları, düzenlenen bilirkişi raporu, ek rapor, toplanıp değerlendirilen delillere göre; Taraflar arasında 01/06/2014 tarihli OSGB sözleşmesi imzalanarak ticari ilişkinin başladığı, sonraki yıllarda 01/06/2015 OSGB sözleşmesi ve son olarak 01/06/2016 tarihli OSGB sözleşmesi imzalanarak ticari ilişkiye devam edildiği, davacı tarafın alacak iddiası ve istemini taraflar arasındaki akdedilen 01/06/2016 tarihli sözleşmeye dayandırdığı, davalı tarafça sözleşmenin imzasız sayfalarının sonradan davacı tarafça kaleme alındığı savunmasında bulunulmuş ise de yukarıda açıklandığı üzere davalı tarafın bu iddiasını ispata yarar delil sunamaması, verilen kesin süre ve yapılan ihtara rağmen davalının kendi elindeki sözleşme nüshasını sunmaması ve sözleşmenin metin, içerik, anlam ve devam eden maddelerin bir bütünlük taşıdığı anlaşıldığından taraflar arasındaki ticari ilişkinin 01/06/2016 tarihli sözleşme kapsamında devam ettiğinin kabulünün gerektiği, taraflar arasında son akdedilen sözleşme ile sözleşme süresinin 01/06/2016 tarihinden itibaren 12 ay olarak düzenlendiği, sözleşme bitiminden bir ay önce ihtarda bulunulmaz ise sözleşme süresinin 1 yıl uzamış sayılacağının kararlaştırıldığı, sözleşmenin bitim tarihi olan 01/06/2017 tarihinden önce taraflarca ihtarda bulunulduğuna dair bir kayıt sunulmadığından sözleşmenin 01/06/2018 tarihine kadar uzamış sayılacağı, davalı tarafça 06/02/2018 tarihi elektronik posta ile “Mart (2018) itibariyle davacıyla çalışılmayacağının bildirildiği, fesih dayanağı olarak önceki sözleşme hükümleri dayanak gösterilmekle beraber fesih iradesinin ve “davacıyla çalışılmayacağı beyanının” açıkça ve yazılı olarak bildirildiği, davalının bu beyanına uygun olarak davacı tarafça Mart-2018 döneminden itibaren davalıya fatura düzenlenmediği, bu hali ile davalının fesih beyanından davacının haberdar olduğunun anlaşıldığı, 01/06/2016 tarihli sözleşmede davalının fesih hakkının bir kısım şartlara bağlandığı, davalının öncelikle “nedenleri açıkça belirtilen yazılı ihtarda bulunmasının” kararlaştırıldığı, davalı tarafın fesih beyanının sözleşmenin 9. Maddesine uygun olmadığı, ancak sözleşmenin 7. maddesi kapsamında sözleşmenin sona erme tarihi olan 01/06/2018 tarihinden 1 aydan daha önce “davacıyla çalışılmaya devam edilmeyeceği ve sözleşmenin feshedildiği” beyanının davacıya ulaşması karşısında sözleşmenin bu tarih itibari ile sona ermiş sayılacağı, sözleşme süresinin sona ermesinden önce davalı tarafça geçerli bir fesih nedeni bildirilmemiş olduğundan davacı tarafın sözleşme süresi sonu olan 01/06/2018 tarihine kadar olan dönem için davalıdan ücret talep etme hakkının olduğu, tarafların ticari kayıtları üzerinde yapılan inceleme ve taraflarca sunulan cari hesap kayıtlarından Nisan 2018 itibariyle tarafların borç ve alacağının kalmadığının tespit edildiği, bu hali ile davacı tarafın sözleşme süresi sonu kadar olan döneme ait ödenmeyen 2 aylık ücreti talep hakkının bulunduğu, TTK m.18/3’deki tacirler arasındaki bildirim usulleri geçerlilik şartı değil ispat şartı olması, davalının fesih beyanının davacı tarafa ulaştığının dosya kapsamından anlaşıldığı, bu hali ile davalının geçerli bildirimi nedeniyle taraflar arasındaki sözleşmenin 7. Madde kapsamında 01/06/2018 tarihinden sonra uzamış sayılmayacağı, bu tarihten sonra davacı tarafça davalıya fiilen hizmet sunulmaya devam edildiğine dair ispata yarar delil ibraz edilmediğinden davacının fazlaya dair isteminin yerinde olmadığı anlaşıldığından, oluşan vicdani kanıya göre davacı tarafça açılan davanın kısmen kabulüne, 1.714,00-TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, fazlaya dair istemin reddine, davalı tarafın kötü niyetli olduğu ispatlanamadığından davacı tarafın kötü niyet tazminatı talebinin reddine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
KARAR : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacı tarafça açılan davanın KISMEN KABULÜ ile; 1.714,00-TL’nn dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, fazlaya dair istemin reddine,
2-Şartları oluşmayan kötü niyet tazminatı talebinin reddine,
3-Karar tarihinde yürürlükte bulunan harçlar tarifesi gereğince hükmolunan kısım üzerinden hesaplanan 117,08-TL nispi karar harcından peşin yatırılan 537,02-TL harcın mahsubu ile artan 419,94-TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde yatırana iadesine,
4-Tarafların zorunlu arabuluculuk sürecinde anlaşamamaları nedeniyle 6325 Sayılı Kanunun 18/A-13 maddesi uyarınca zorunlu arabuluculuk gideri olan 1.320,00-TL üzerinden kabul/ret oranına göre hesaplanan 71,95-TL’nin davalıdan, 1.248,05-TL’nin davacıdan tahsil edilerek hazineye gelir kaydedilmesine,
5-Davacı tarafça yatırılan 117,08-TL peşin ve 44,40-TL başvuru harcı olmak üzere toplam 161,48-TL harç giderinin davalıdan tahsili ile davacı tarafa verilmesine,
6-Davacı tarafından yatırılan 127,60-TL tebligat gideri, 1.600,00-TL bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 1.727,60-TL yargılama giderinin davanın kabul ve red durumuna göre 94,15-TL’sinin davalıdan tahsili ile davacı tarafa verilmesine, kalan kısmın davacı taraf üzerinde bırakılmasına,
7-Davacı taraf yargılama sırasında kendisini bir vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ye göre hesaplanan 1.714,00-TL vekalet ücretinin davalıdan tahsili ile davacı tarafa verilmesine,
8-Davalı yargılama sırasında kendisini vekil ile temsil ettiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ye göre reddedilen kısım üzerinden hesaplanan 5.100,00- TL nisbi vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine,
9-Taraflarca yatırılan gider avansının karar tebliğ işlemleri tamamlandıktan ve karar kesinleştikten sonra kullanılmayan kısmının yatıran ilgili tarafa resen iadesine,
Dair, taraf vekilleri ve davacı şirket yetkilisinin yüzüne karşı, kabul edilen kısım yönünden miktar itibari ile kesin, reddedilen kısım yönünden gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde İstinaf Yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okundu, usulen anlatıldı. 16/02/2022

Katip …
e-imza*

Hakim …
e-imza*

* Bu evrak 5070 Sayılı Elektronik İmza Kanunu hükümlerine uygun olarak elektronik imza ile imzalanmıştır.