Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 20. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/1107 E. 2020/50 K. 21.01.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
20. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2019/1107 Esas
KARAR NO : 2020/50

DAVA : İtirazın İptali (Haksız Eylemden Kaynaklanan Zarar Nedeniyle)
DAVA TARİHİ : 23/11/2018
KARAR TARİHİ : 21/01/2020

İstanbul … Asliye Hukuk Mahkemesinin…E. … K. Sayılı 21/05/2019 tarihli görevsizlik kararı ile Mahkememize tevzi edilen ve Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali (Haksız Eylemden Kaynaklanan Zarar Nedeniyle) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
Dosya incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
TALEP: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkili şirket …Ltd.Şti.endüstriyel kaplamacılık özellikle teflon kava kaplaması konusunda faaliyet gösterdiğini, müvekkili şirketin hali hazırda %50’şer hisseye sahip iki ortağı olduğunu, müvekkil şirketin …&… (…)şirketi de müvekkilinin düzenli olarak iş yaptığını, ancak son yıllarda bu firmanın müvekkili şirket ile ticari ilişkisinin kesintiye uğraması nedeniyle müvekkil şirket alacağının tahsili yolu girdiğini, bu nedenle taraflarınca Almanya’da dava açıldığını, açılan davada… avukatının bu borcun ödendiğini, davalı … imzalı makbuzun bulunduğunu belirttiğini, taraflarınca bu belgenin fotoğrafının istendiğini,…’nin avukatının izni üzerine bu makbuzun çekilerek müvekkil şirkete iletildiğini, bu paranın davalı … tarafından hiçbir yetkisinin bulunmamasına rağmen imza karşılığı düzenlenen makbuz ile alındığının taraflarınca tesadüfen öğrenildiğini, bunun üzerine davalı …’ün hiçbir yetki ve izni olmaksızın FBS’den teslim aldığı paranın 29.030,30 E (yirmidokuzbinotuzavro) tutarında olduğu anlaşıldığını, müvekkili şirket Almanya’da dava açmamış olsaydı bu paranın davalı tarafından alındığını asla öğrenemeyeceğini, ki bu durumun bile davalının ne denli kötü niyetli ve haksız olduğunu ortaya çıkardığını, önce tesadüfen FBS avukatlarının beyanı ve kendilerine gösterdikleri makbuz fotoğrafı vesilesiyle öğrenilen müvekkili şirket parasının davalı tarafından alındığı hususunun davalının beyanlarıyla da ikrar olunduğunu, bunun üzerine davalı hakkında icra takibi başlatıldığını, davalının Almanya’da görülmekte olan davanın 5 Eylül 2018 tarihli duruşmasında tanık olarak dinlenildiğini, müvekkiline ait olan parayı aldığını bizzat ikrar ettiğini, …’ın bu parayı davalı taraftan nakit olarak teslim almakla görevlendirdiğini, bu parayı Almanya’dan teslim alıp Türkiye’ye getirmesi gerektiğini, yasal anlamda en fazla 10.000,00 Avro’yu sınırdan geçirebileceğini, böyle bir iş yapamayacağımı söylediğini, söz konusu bu meblağın sayın … tarafından …’da …’e teslim edildiğini, kendisinin sadece para makbuzunu imzaladığını ve her iki para makbuzunu da ki bu arada benzer bir para makbuzu daha olduğunu, …’a elden teslim ettiğini, makbuzu kendisinin imzaladığını, ancak parayı …’nin nakit olarak aldığını, bu belgeyi Almanya’da imzaladığını, kendisinin …ile davası olmadığını, davasının…ile olduğunu, davacının kendisi davalının ise Türbel Tava olduğunu belirttiğini, davalının beyanlarıyla müvekkili şirket ile hiçbir bağı olmadığını bizzat kabul ve beyan ettiğini, davalının parayı kendisinin aldığını açıkça ortaya koyan makbuzun altındaki imzanın kendisine ait olduğunu belirterek açık bir şekilde ikrar ettiğini, müvekkili şirketle hiçbir bağı bulunmayan ve müvekkili şirketten hiçbir şekilde izni bulunmayan davalının bu parayı müvekkili şirket ile kendi ortağı olduğu Türbel Tava arasındaki isim benzerliğini kullanmak suretiyle hileli davranışlarla FBS şirketini aldatarak aldığını, konuyla ilgili davalı hakkında suç duyurusunda da bulunulduğunu, davalının müvekkili şirketle hiçbir bağı olmamasının yanı sıra müvekkili şirket tarafından yetkilendirildiğine dair de hiçbir somut delil de sunamadığını, bunların dışında davalının anılı meblağın müvekkil şirketin diğer ortağı …’ne nakit olarak Almanya’nın Berlin şehrinde verildiğini belirttiğini, ancak bu durumun da hiçbir surette gerçeği yansıtmadığını, zira müvekkili şirketin anılı parayı hiçbir şekilde almadığını, en son çare olarak da Almanya’da dava açmak zorunda kaldığını, davalı tarafın bu parayı usulüne uygun bir şekilde müvekkilinin yetkili temsilcisine ya da banka hesaplarına ödediğini ispat yükü altında olduğunu, davalının takibe yapmış olduğu itirazın tamamen mesnetsiz, hukuka aykırı ve süreci uzatmaya yönelik olup kötü niyetli bir itiraz olduğunu belirterek, İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyası ile başlatılan takibe davalı tarafça yapılan itirazın iptaline, takip konusu alacağın ticari faizi ile birlikte davalı taraftan tahsiline ve fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla takibin devamına, haksız olarak itiraz edilen tutar üzerinden %20’den az olmayacak oranda icra inkâr tazminatına hükmedilmesine, yargılama giderleri ve vekâlet ücretinin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle;Müvekkili …, 2010 yılında FBS firmasının sahibi … ile Almanya’da Berlin ve Ratingen şehirlerinde fabrikaları bulunan … isimli bir müşteriye teknik ziyaret planladıklarını, ancak bu seyahat daha sonra bir takım ek gereksinimler nedeni ile 2011 yılının Ocak ayına ertelendiğini ve bu tarihte gerçekleştiğini, bu seyahat öncesinde …’e “…” olarak FBS’den gayri resmi işlemler için elden 29,000 Euro alacağı olduğu ve bunun …’den alınıp kendisine getirilmesini rica ettiğini, …’ün ise bu talebi “29,000 Euro’nun gümrük kapılarından beyansız nakit taşıma limiti 10,000 Euro’nun üzerinde olduğu için” yapamayacağını ifade etmiş bunun üzerine de…söz konusu paranın alınıp ziyaret programında olan …Şehrine 70 km mesafede ikamet eden ortağı …’e verilmesini talep ettiğini, müvekkilin de iyi niyetli olarak bu isteği kabul ettiğini, …’ın bunun üzerine FBS firması sahibi …’dan paranın …’e ödenmesini istediğini, … te FBS firması merkezinden çok uzağında bulunan …’de …’dan parayı yanında getirmesi ile elden teslim alındığını, teslim sırasında para ile birlikte FBS tarafından getirilen 2 adet teslim tutanağı ayrı ayrı ıslak imza ile imza altına alındığını, bu tutanaklardan bir tanesi FBS’de kaldığını, diğeri ise … tarafından alındığını, … parayı teslim aldıktan sonra ziyaret ettikleri 2. Konum olan Ratingen’e 70 km mesafede bulunan …’in …’de bulunan Tekstil Mağazasına gittiğini ve aldığı parayı Bay …’e teslim ettiğini, teslimatın yapıldığına dair ise bir kağıt doldurulduğunu ve bu … tarafından imzalandığını, 29.030,00-Euro gibi yüksek meblağlı bir paranın, olay tarihine kadar yaklaşık 6 yıldır yoğun şekilde ticaret yapan ve birbirlerini çok iyi tanıyan tacirler söz konusu iken, borçlu tacirin, alacaklısının bilgi ve onayı olmaksızın üçüncü şahsa ödeme yapması hayatın olağan akışı ile bağdaşmadığını, kaldı ki bu olaydan sonra bu iki şirket 2015 yılına kadar da yine yoğun olarak ticari faaliyetlerini sürdürdüklerini, tarafların tacir olduklarına göre böyle bir alacağın dikkatten kaçması imkansız olup bahsedilen meblağ 29.030,00-Euro olup TL karşılığı takip tarihi itibari ile 213.893,04-TL olduğunu, 2011’den sonrada 2015 yılına kadar yoğun ticari ilişkinin devam ettiği bir ortamda bu kadar yüksek meblağlı bir ödemenin 6 yıl takip edilmemesinin olanaksız olduğunu, ancak çok açık görüleceği üzere 19 Ocak 2011 tarihinde müvekkil …’e ödenen 29.030,00-Euro para müvekkilce tahsil edildikten sonra…ortağı olan …’e ödendiği ve böyle bir alacakları olmadığı için 2017 yılına kadar bu iddia ortaya atılmadığını, …’ın …’e karşı husumetinden dolayı gözü o kadar kararmıştır ki, …’e zarar verebilmek ve onu sindirebilmek için böyle bir iftiraya başvurduğunu, davacının zararı ve faili bilebilecek olması sebebiyle 1 yıllık zamanaşımı süresinin dolmuş olduğundan davanın reddi talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Mahkememizce yapılan yargılama ve tüm dosya kapsamına göre; dava, davacı tarafça davalı aleyhine başlatılan İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün …esas sayılı icra takibine yapılan itirazın iptali istemine ilişkindir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık; davacı … Ltd. Şti isimli şirket ile dava dışı…&… isimli Alman şirket arasındaki ticari ilişkiden kaynaklı cari hesap alacağı olan 29.030,00 Euronun davalı … tarafından alınıp alınmadığı, söz konusu tutarın davacı şirket yetkililerine verilip verilmediği hususlarından ibaret olduğu anlaşılmaktadır.
Mahkememizce öncelikle, HMK 1. maddesi uyarınca kamu düzeninden olan görev hususu açısından ve HMK 114/c ve 115/1. maddesi uyarınca yapılan incelemede;
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi Esas No : 2016/968 Karar No : 2016/2426 sayılı ilamında belirtildiği üzere; 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 6335 sayılı Kanun ile değişik 4. maddesinde ticari davaların; mutlak ticari davalar ve nispi ticari davalar olarak iki gruba ayrıldığı anlaşılmaktadır. Mutlak ticari davalar, tarafların sıfatına veya bir ticari işletme ile ilgili olup olmamasına bakılmaksızın kanun gereği ticari sayılan davalar olup TTK’nun 4/1. maddesinin b, c, d, e, f fıkralarında ve özel kanunlarda düzenlenmiştir. Nispi ticari davalar ise, tarafların tacir sıfatına haiz olduğu ve her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili uyuşmazlıklardan doğan davalardır. Bir başka ifade ile, bu davalar ya bir ticari işletmeyi ilgilendirmeli ya da iki taraf için de ticari sayılan hususlardan doğmaları halinde ticari dava olarak nitelendirilebilirler.
Yargıtay 15. Hukuk Dairesi Esas No : 2016/3785, Karar No : 2018/360 sayılı kararında “6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4. maddesine göre, bir davanın ticari dava sayılması için uyuşmazlık konusu işin taraflarının her ikisinin birden ticari işletmesiyle ilgili olması ya da tarafların tacir olup olmadıklarına veya işin tarafların ticari işletmesiyle ilgili olup olmamasına bakılmaksızın Türk Ticaret Kanunu veya diğer Kanunlarda o davaya asliye ticaret mahkemesinin bakacağı yönünde düzenleme olmalıdır. Örneğin, ödünç para verme işlemlerine ilişkin uyuşmazlıklar Türk Ticaret Kanunu’nun 4. maddesi uyarınca, iflas davaları ise 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 154 ve devamı maddeleri hükmünce ticari dava sayılır. Buna karşılık Türk Ticaret Kanunu’nun 4. maddesi uyarınca, tarafların tacir olup olmamasına bakılmaksızın ticari dava sayılan havale, vedia ve fikir ve sanat eserlerine ilişkin uyuşmazlıklardan doğan davalar herhangi bir ticari işletmeyi ilgilendirmiyorsa, ticari dava vasfını kaybedecektir.
Diğer taraftan 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 19/II. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hale getirmeyecektir. Zira, Türk Ticaret Kanunu, Kanun gereği ticari dava sayılan davalar haricinde, ticari davayı ticari iş esasına göre değil, ticari işletme esasına göre belirlemiştir. Hal böyle olunca, işin ticari nitelikte olması davayı ticari dava haline getirmez. 6335 sayılı Kanun’un 2. maddesi ile değişik 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 5. maddesi uyarınca ticari davalar asliye ticaret mahkemelerince görülerek karara bağlanır. Öte yandan aynı düzenleme gereğince, asliye ticaret mahkemeleri ile diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişki, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’ndan ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 6335 sayılı Kanun’la yapılan değişiklikten önceki halinden farklı olarak iş bölümü ilişkisi değil, görev ilişkisidir. Göreve ilişkin düzenlemeler, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 1. maddesi uyarınca kamu düzenine ilişkin olduğundan mahkemelerce ve temyiz incelemesi aşamasında Yargıtay’ca re’sen incelenir. Bu kuralın tek istisnası, 6335 sayılı Kanun’un 2. maddesi ile değişik 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 5/4. maddesinde düzenlenmiş olup, buna göre, yargı çevresinde ayrı bir asliye ticaret mahkemesi bulunmayan yerlerde asliye hukuk mahkemelerine açılan davalarda görev kuralına dayanılmamış olması görevsizlik kararı verilmesini gerektirmeyecektir. Başka bir anlatımla, yargı çevresinde asliye ticaret mahkemesi bulunmayan yerlerde bir ticari uyuşmazlığın çözümü için asliye hukuk mahkemesine genel mahkeme sıfatıyla dava açılması halinde, mahkemece görevsizlik kararı verilmeksizin işin görülmesi gerekir. Buna karşılık, Kanun aksi durumu düzenlememiş olduğundan, asliye hukuk mahkemesinin ticari olmayan bir davayı asliye ticaret mahkemesi sıfatıyla görmüş olması açıkça bozmayı gerektiren bir usule aykırılık halini oluşturmaktadır.” içtihadına yer verilmiştir.
Ticari dava ve Asliye Ticaret Mahkemelerinin görevine ilişkin 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu 4. maddesinde; (1) Her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ve çekişmesiz yargı işleri ile tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın;
a) Bu Kanunda,
b) Türk Medenî Kanununun, rehin karşılığında ödünç verme işi ile uğraşanlar hakkındaki 962 ilâ 969 uncu maddelerinde,
c) 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun malvarlığının veya işletmenin devralınması ile işletmelerin birleşmesi ve şekil değiştirmesi hakkındaki 202 ve 203, rekabet yasağına ilişkin 444 ve 447, yayın sözleşmesine dair 487 ilâ 501, kredi mektubu ve kredi emrini düzenleyen 515 ilâ 519, komisyon sözleşmesine ilişkin 532 ilâ 545, ticari temsilciler, ticari vekiller ve diğer tacir yardımcıları için öngörülmüş bulunan 547 ilâ 554, havale hakkındaki 555 ilâ 560, saklama sözleşmelerini düzenleyen 561 ilâ 580 inci maddelerinde,
d) Fikrî mülkiyet hukukuna dair mevzuatta,
e) Borsa, sergi, panayır ve pazarlar ile antrepo ve ticarete özgü diğer yerlere ilişkin özel hükümlerde,
f) Bankalara, diğer kredi kuruluşlarına, finansal kurumlara ve ödünç para verme işlerine ilişkin düzenlemelerde, öngörülen hususlardan doğan hukuk davaları ve çekişmesiz yargı işleri ticari dava ve ticari nitelikte çekişmesiz yargı işi sayılır. Ancak, herhangi bir ticari işletmeyi ilgilendirmeyen havale, vedia ve fikir ve sanat eserlerine ilişkin haklardan doğan davalar bundan istisnadır.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu 5. Maddesinde; (1) Aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın asliye ticaret mahkemesi tüm ticari davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevlidir.
(3) (Değişik: 26/6/2012-6335/2 md.) Asliye ticaret mahkemesi ile asliye hukuk mahkemesi ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişki görev ilişkisi olup, bu durumda göreve ilişkin usul hükümleri uygulanır.
O halde, eldeki davanın ticari dava olarak kabulü ve davada asliye ticaret mahkemesinin görevli olduğunun kabul edilebilmesi için uyuşmazlık konusu kapsamında her iki tarafın tacir olması ve yine işin her iki tarafın birden ticari işletmesi ile ilgili olması zorunludur. İstanbul 13. Asliye Hukuk Mahkemesinin görevsizlik kararının gerekçesinde; davalının savunması karşısında dava, davacının ticari işletmesiyle ilgili olduğu sonucuna varılarak görevsizlik kararı verilmişse de; davanın davacının ticari işletmesiyle ilgili olduğu sabit olup davalının ticari işletmesiyle ilgili olmadığı açıktır. Söz konusu dava yukarıdaki uyuşmazlık noktasında da belirtildiği gibi davacı şirket ile dava dışı şirket arasındaki cari hesap alacağının davalı tarafından alınıp alınmadığı ve davacı şirket yetkililerine teslim edilip edilmediği hususlarından ibaret olup dava, davalının ticari işletmesini ilgilendirmemektedir. Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde somut olayda 6102 sayılı TTK hükümlerinin uygulanamayacağı ve uyuşmazlığın çözümünde Asliye Ticaret Mahkemelerinin görevli olmadığı kuşkusuzdur. Genel görevli mahkeme 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 2. maddesi uyarınca aksine bir düzenleme bulunmadıkça Asliye Hukuk Mahkemesidir. Yargıtay içtihatları, yasal düzenlemeler ve tüm bu açıklamalar uyarınca Mahkememizin görevli olmaması, eldeki davaya ilişkin aksine bir düzenleme bulunmadığından İstanbul 13. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin görevli olması sebebiyle davanın görev yönünden usulden reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm fıkrası oluşturulmuştur.
KARAR: Gerekçesi ayrıntılı kararda açıklanacağı üzere;
1-Davacı tarafça açılan DAVANIN, HMK 114/1-c maddesi gereğince mahkememizin görevsiz olması nedeniyle dava şartı yokluğundan HMK 115/2 maddesi gereğince USULDEN REDDİ ile, Mahkememizin GÖREVSİZLİĞİNE, İSTANBUL 13. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİNİN GÖREVLİ OLDUĞUNA,
2- Mahkememizce verilen görevsizlik kararı istinaf yoluna başvurulmaksızın kesinleşirse olumsuz görev uyuşmazlığının çözümü için dosyanın merci tayininde görevli İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 37. HUKUK DAİRESİ’NE GÖNDERİLMESİNE,
3- Karar kesinleştiğinde merci tayini ile görevli mahkeme İstanbul 13. Asliye Hukuk Mahkemesi olarak tespit edildiği takdirde dosyanın re’sen görevli mahkemeye GÖNDERİLMESİNE,
4- Harç, yargılama giderleri, vekalet ücreti ve gider avansı hususunun görevli mahkemece değerlendirilmesine,
Dair; davacı ve davalı vekilinin yüzüne karşı gerekçeli kararın tebliğ tarihinden itibaren 2 hafta içerisinde mahkememize verilecek bir dilekçe ile İSTİNAF yasa yolu açık olmak üzere karar verildi. 21/01/2020

Katip …
¸e-imzalı

Hakim …
¸e-imzalı