Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2023/837 E. 2024/5 K. 09.01.2024 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2023/837 Esas
KARAR NO : 2024/5

DAVA : Alacak (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 22/12/2023
KARAR TARİHİ : 09/01/2024

Mahkememizde görülmekte olan Alacak (Ticari Satımdan Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin, müteveffa babasından sonra yaklaşık 60 yıllık mazisi olan aile şirketini ikinci kuşak olarak devam ettirdiğini, yüksek eğitimli, ticari teamül, ticari ahlak anlamında manevi değerleri yüksek, başarılı bir kişi olduğunu, Davalının müvekkilin oğlu ile kendi oğlunun okul arkadaşı olması nedeniyle veli olarak müşterek toplantılardan, etkinliklerden tanışıklıkla başlayan ebeveyn ilişkisini ticari ilişkiye taşıyan, müvekkilin ticari itibarından, varlığından destek gören, matbaa işi ile uğraşmasından dolayı iş yerinin tüm elektrik tesisatlarını, araç – gereç ve gereklerini satın alan, ticari ilişki içerisinde, mal alım satımı sebebiyle tanıdığı, tacir olan bir birey olduğunu, Tarafların söz konusu ticari ilişki içerisinde bir anlaşma yaptığını ve müvekkilinin davalıya o günkü USD kuru baz alınarak 150.800 TL (YüzellibinsekizyüzTürkLirası) bedel karşılığında, elektrik kablosu satma borcu altına girdiğini, müvekkilinin TBK hükümleri kapsamında akdedilen sözleşme mucibince her ne kadar kendi edimini yerine getirdiğini, davalı tarafın üstlendiği para borcunu ifa etmediğini, edimini yerine getirmediğini, davacı müvekkilinin ülkede zaten oldukça fazla risk barındıran ticari hayatta bu ticari ilişkiden dolayı telafisi kabil olmayan ağır zarara uğradığını, üstelik, kur karşılığında TL alacağı olan müvekkilinin, her geçen gün TL’nin USD karşısında değer kaybetmesi sonucu söz konusu ticari alışverişten anaparasını dahi kurtaramadığını, bir de oldukça fahiş miktarda bedel kaybı yaşadığını, aradaki güven ilişkisini suistimal eden davalının 2016 yılında aldığı malların karşılığını ödemediğini, bu durumda ilişkinin kar ve kazancından vazgeçen davacının ithal ürün olması nedeniyle ana parayı alabilmek için ihtiyaren arabuluculuk müzakeresi ile meseleyi yine her şeye rağmen sulhen çözmeye çalıştığını, Davalı tarafın miktarı belirtilen borcunu müvekkile kambiyo senedi vasfına haiz, 3 adet sıra çek ile ödemeyi taahhüt ettiğini, borcunu ifa etmeyince, tarafların ödemeleri bu kez arabuluculuk alternatif çözüm yolu marifetiyle bir düzene koyduğunu, mentör arabulucu olarak mübrez bulunan tutanaklardan da görüldüğü üzere yapılan müzakereler sonucunda, söz konusu 150.800 TL tutarındaki borcun taksitlendirilerek ödenmesi hususunda anlaşma sağlandığını, söz konusu çeklerin 7 taksit halinde ödeneceğinin kararlaştırıldığını, her bir ödeme için bir ödeme günü de belirlenerek tutanakla imza altına alındığını, Usulüne uygun bir şekilde düzenlenen ve tarafların özgür iradelerini ihtiva eden arabuluculuk tutanağına rağmen davalı tarafça ödemelerin zamanında ifa edilmemesi üzerine … 10. Asliye Ticaret Mahkemesi nezdinde… Esas numaralı dosya kapsamında arabuluculuk tutanağı için icra edilebilirlik şerhi alındığını, tüm bu hususlara rağmen davalı tarafın belirtilen tarihlerde kararlaştırılan ödemeleri hiçbir şekilde yapmadığını, arabuluculuk tutanağındaki tüm hususlara da aykırı davrandığını, Kasım 2016 – Mayıs 2017 tarihleri arasında ödenmesi gereken taksit bedellerinin aradan 5 yıl geçtikten sonra, ödenmeye başlandığını Şubat 2021, Mart 2021 tarihlerinde 10.000’er TL olarak ödenmeye başlandığı ancak aradan geçen 2 yılda yine herhangi bir ödeme yapmayan davalı ile iletişime geçildiğinde Nisan 2023 tarihinden başlamak üzere 9 taksitten ibaret olmak üzere Eylül 2023 yılında ancak sona erdirildiğini, davalının yapmış olduğu ödemelere ilişkin olarak müvekkiline ait şirket kayıtlarında tutulan ödemeler ve tarihlerin bildirildiğini, resmi bir hizmet bedeli olan arabuluculuk ücretinin de ödenmediğini, Taraflar arasında gerçekleştirilen müzakereler sonucunda mutabık kalınann arabuluculuk tutanağında ödeme tarihleri, ilk taksit 21 Kasım 2016, ikinci taksit 21 Aralık 2016, üçüncü taksit 20 Ocak 2017, dördüncü taksit 20 Şubat 2017, beşinci taksit 20 Mart 2017, altıncı taksit 20 Nisan 2017 ve yedinci taksit 22 Mayıs 2017 olarak belirlendiğini, davalı taraf bir ilam niteliğindeki arabuluculuk tutanağına dahi aykırı davrandığını, ödeme günlerinde hiçbir borcunu ifa etmediğini ve TTK hükümleri uyarınca her bir taksit için belirtilen tarihlerde temerrüde düştüğünü, taraflar arasındaki arabuluculuk müzakerelerine istinaden düzenlenen anlaşma belgesine göre davalı borçlunun normal koşullarda ödeyeceği vade tarihindeki USD kuru 3,02 TL’ye karşılık geldiği, davalının ödeme yaptığı tarihlerde ise ödeme USD Kuru 27 TL seviyelerini bulduğunu, yalnızca bu durum dahi müvekkilinin ne kadar zarar gördüğünü, bu zararının temerrüt faizi ile karşılanamayacağını, ithal ürün satışı sebebiyle davacı şirketin döviz kurlarına endeksli şekilde faaliyet sürdürdüğünün düşünüldüğünde zararın çok büyük olduğunu, davalı tarafından ödenen bedellerin, davalının müvekkiline ait şirketten satın aldığı ancak bedelini ödemediğini ithal kablo cinsinden malzemenin ana parasını karşılamadığı gibi, davalının ödediği miktar ile her geçen gün artan döviz kuru karşısında müvekkilinin aynı değerde aynı malı tedarik etmesi de imkansız hale geldiğini, ticari hayatında türlü sıkıntılar yaşadığını, daha önce davalı tarafından keşide edilen ancak ödenmeyen ve karşılıksız çıkan yine bedeli ticari itibar gereği müvekkilince ödenen kambiyo evraklarının cirantası olması hasebiyle ticari itibarını kaybetme riskiyle karşı karşıya kaldığını ve çok büyük maddi kayba uğradığını, şirket bünyesinden yüklü ödemeler yaptığını, munzam zararın açık olduğunu, somut olayda davalı tarafın belirtilen tarihlerde temerrüde düştüğünü, 5 yıl sonra yapmış olduğu ödemelerde de temerrüt faizine ilişkin dahi bir ödeme dahi yapmadığını, davacı müvekkilinin temerrüt faizini aşan miktardaki zararı, öncelikli olarak davalının kötü niyetinden, borcunu ödeyebilecek iken ödememesinden, bunun sonucu olarak müvekkilinden sulh yanlısı bir şekilde durumu araluculuk çözüm yöntemi ile yargıya intikal etmeksizin çözerek kendisine anlayış göstermesine karşın söz konusu taksitleri dahi ödememesinden, bununla da kalmayarak 5 yıl sonra hiçbir şekilde vicdani ya da ticari hicap duymadan yine davacının olumlu yaklaşımları ile taksitlendirerek ödeme yaptığını, ticari ilişkinin en başından bugüne kadar geçen 7 yıllık süreçte, hiçbir iyiniyet göstermediğini, anaparanın bitiminden sonra ödemeye söz verdiği kur farkını ve arabuluculuk ücretini de ödemediğini, elektrik kablosu ticareti ile iştigal eden müvekkilinin ticari alım satımlarını USD kuru üzerinden gerçekleştirdiğinden ilk ödeme gününe tekabül eden kur farkı ile davalının ödeme yapmış olduğu gündeki kur arasında oldukça yüksek ve fahiş oranda fark bulunduğundan davalının ana para ödemesi dahi esas borcu karşılamaya yetmediğini, tüm bunların sonucunda, davacı müvekkilinin gerek kur değişimi sonucunda TL’nin USD karşısında fahiş değer kaybından, gerek aradaki geçen zaman diliminden, gerek ise ülkemizde yaşanan ve özellikle son yıllarda artan enflasyondan kaynaklı olarak alım gücünün düşmesinden dolayı temerrüt faizini de aşan miktarda zarara uğradığını, Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 8.10.1999 tarih ve 1997/2 –1999/1 sayılı kararına göre munzam zarar kavramının açık olduğunu, Yargıtay içtihatlarında, munzam zararın hesaplanmasında bazı verileri ölçüt olarak benimsediğini söylenebileceğini, açıklanan nedenlerle öncelikle haklı, doğru, samimi ve gerçek davanın kabulüne, müvekkilinin davalı taraf ile arasında gerçekleşen ticari alım-satım sebebiyle borcunu gereği gibi ifa etmemiş olmasından kaynaklanan munzam zararın davalı taraftan tazmini ile müvekkiline ödenmesine karar verilmesini, dava konusu esas alacağın bedelinin günümüze kadar yaşanan değer kaybı nedeniyle uzun zamandır maddi manevi yoksunluk ve kayıba uğrayan, yıpranan davacının hem hukuki hem de mali hakları açısından yargılama boyunca hukukun güvenliği içinde olmasına istinaden borçlu davalının menkul ve gayrimenkul malvarlığına, üçüncü kişi, kurum ve kuruluşlardaki her türlü doğmuş ve doğacak hak ve alacaklarına öncelikle teminatsız olarak, mahkeme aksi kanaatte ise takdir edeceği en düşük teminat bedeli belirlenerek ivedilikle ihtiyat-i tedbir tesisi için gereğini, müvekkilinin uğramış olduğu munzam zararın yapılacak olan bilirkişi incelemesi neticesinde tespiti ile ayrıca müvekkiline nakdi olarak ödenmesine karar verilmesini, şimdilik fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere ikame ettiğimiz dava gereğince alacakları olan 250.000,00 TL’nin vade tarihinden itibaren işlemiş ve işleyecek olan faizleri ve tüm fer’ileri ile birlikte, davacı müvekkiline ödenmesine hükmedilmesini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı taraf üzerine bırakılmasına karar verilmesini talep ve dava emiştir.
Delillerin Değerlendirilmesi, Davanın Hukuki Niteliği ve Gerekçe ;
… 10. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … Esas … Karar sayılı kararı celp edilmiş incelenmiştir.
Dava, TBK 122. maddesine dayalı munzam zararın tazmini istemine ilişkindir.
19/12/2018 tarih 30630 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 7155 sayılı Kanunun 20. maddesi uyarınca, 6102 sayılı TTK’ya “3.Dava şartı olarak arabuluculuk” başlığı ile eklenen 5/A maddesi uyarınca; 6102 sayılı TTK’nın 4. maddesinde ve diğer kanunlarda belirtilen ticari davalarda, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartı olarak getirilmiştir.
7155 sayılı Kanunun 23. maddesi ile 6325 sayılı HUAK’a “Dava şartı olarak arabuluculuk” başlıklı eklenen 18/A maddesinin 2. fıkrasında; davacının arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılamadığına ilişkin son tutanağın aslını veya arabulucu tarafından onaylanmış bir örneğini dava dilekçesine eklemek zorunda olduğu, bu zorunluluğa uyulmaması hâlinde mahkemece davacıya, son tutanağın bir haftalık kesin süre içinde mahkemeye sunulması gerektiği, aksi takdirde davanın usulden reddedileceği ihtarını içeren davetiye gönderileceği, ihtarın gereği yerine getirilmez ise dava dilekçesi karşı tarafa tebliğe çıkarılmaksızın davanın usulden reddine karar verileceği, arabulucuya başvurulmadan dava açıldığının anlaşılması hâlinde herhangi bir işlem yapılmaksızın davanın, dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine karar verileceği belirtilmiş olup, devam eden maddelerde arabulucuğa ilişkin düzenlemenin 01/01/2019 tarihinde yürürlüğe gireceği hüküm altına alınmıştır.
Somut olaya gelince; davanın munzam zararın tazmini istemine ilişkin olduğu, bu itibarla 6102 s. TTK 5/A. maddesi hükmü uyarınca dava şartı arabuluculuğa tabi olduğu, davanın 22/12/2023 tarihinde açıldığı, davacı vekilinin 28/12/2023 tarihinde dava açıldıktan sonra dava şartı arabulucuğa başvurduğu, arabuluculuk dosyasında son tutanağın 08/01/2024 tarihinde düzenlendiği, hasılı davanın açıldığı tarih itibariyle arabulucuk dava şartının yerine getirilmediği açıktır. (Yargıtay 11. HD. 2022/2421 E. 2023/5898 K.; İSTANBUL BAM 13. HD. 2023/887 E. 2023/1573 K.)
Diğer taraftan; davacı vekili tarafından dava dilekçesi ekinde bir kısım belge ve deliller sunulmuş olmakla birlikte, dilekçe eklerinde arabuluculuk tutanağının yer almadığı görülmüş ve dava dilekçesi içeriğinde de dava açılmadan evvel arabuluculuk yoluna başvuru yapıldığı noktasında herhangi bir beyanda bulunulmadığı tespit edilmiştir. Bu durum üzerine, Mahkememizce 26/12/2023 tarihinde Ara Karar oluşturulmuştur. 6325 sayılı HUAK 18/A madde hükümleri uyarınca 26/12/2023 tarihli Ara Karar ile davacı vekiline “…Davacının dava dilekçesinde dava açılmadan evvel zorunlu arabuluculuk yoluna başvurulduğuna yönelik hiçbir açıklamada bulunmadığı, yine deliller kısmında arabuluculuk tutanağına delil olarak dayanılmadığı, dava dilekçesi ekinde ve UYAP sisteminde yapılan kontrolde arabuluculuk tutanağının aslının veya arabulucu tarafından onaylı bir örneğinin bulunmadığı, yine UYAP sisteminde yapılan kontrolde dava açılmadan önce arabuluculuk yoluna başvurulduğuna yönelik herhangi bir dosyanın yada bilgi kaydının da tespit edilemediği anlaşılmakla; eldeki munzam zarara dayalı tazminat davası bakımından davanın açıldığı tarih itibariyle zorunlu arabuluculuk kapsamında bu yola başvurulmasının dava şartı olması sebebiyle; öncelikle davacı vekiline arabuluculuk son tutanak aslını veya arabulucu tarafından onaylanmış örneğini DOSYAYA SUNMAK ÜZERE 6325 Sayılı Kanunun 18/A maddesi ve HMK 115/2 maddeleri gereği 1 HAFTALIK KESİN SÜRE VE İMKAN VERİLMESİNE, (kesin sürenin muhtıranın tebliğ tarihinden itibaren başlamasına) aksi halde 1 haftalık kesin süre içerisinde arabuluculuk tutanak aslının veya arabulucu tarafından onaylanmış örneğinin dosyaya sunulmaması halinde 6325 Sayılı 18/A maddesi uyarınca başkaca hiçbir inceleme yapılmaksızın davanın dava şartı yokluğundan usulden reddine karar verileceğinin ihtarına, bu doğrultuda davacı vekiline muhtıra çıkarılmasına…” muhtıra çıkartılmıştır.
Ne var ki, mahkememizce çıkartılan Muhtıra davacı vekiline 01/01/2024 tarihinde usulüne uygun olarak tebliğ edilmesine rağmen 6325 sayılı HUAK 18/A. maddesi uyarınca yasal 1 haftalık kesin süre içinde davacı vekili tarafından işbu dava öncesinde arabuluculuk yoluna başvuru yapıldığına yönelik arabuluculuk tutanak aslı veya onaylı örneği dosyaya ibraz edilememiştir.
Davacı vekili 08/01/2024 tarihli dilekçesi ile, (işbu dava açılmadan önce) arabuluculuk tutanak aslı veya onaylı örneğini ibraz edemediği gibi, dilekçesinde dava açıldıktan sonra derdest dosyada 26/12/2023 tarihinde yani dava açıldıktan sonra arabuluculuğa yeni başvuru yapıldığını beyan etmiştir.
Öncelikle belirtmek gerekir ki, Mahkememizin 26/12/2023 tarihli Ara Karar / Muhtırasında davacıya veya vekiline arabuluculuk yoluna başvuru yapılması noktasında verilen bir süre bulunmamaktadır. Aksine, tekraren ifade etmek gerekirse 6325 sayılı Kanunun 18/A maddesi hükmü uyarınca işbu dava açılmadan önce yapılan arabuluculuk son oturum tutanak aslının veya arabulucu tarafından onaylanmış örneğinin dosyaya ibraz edilmesi emredilmiştir. (Bakınız. Mahkememizin 26/12/2023 tarihli Ara Kararı). Esasen, bu husus 6325 s. HUAK 18/A. maddesinin lafzı ve emridir.
Öte yandan; Mahkememizin 26/12/2023 tarihli Ara Kararından sonra davacı vekili tarafından 28/12/2023 tarihinde arabuluculuk yoluna başvuru yapıldığı anlaşılmış ise de; davanın açıldığı 22/12/2023 tarihten önce arabuluculuk yoluna başvuru yapılmadığı tartışmasızdır. 6325 s. HUAK 18/A. maddesi hükmü uyarınca dava açıldıktan sonra, artık bu dava şartının dava devam ederken / dosya derdest iken yeni yapılacak bir başvuru ile sonradan yerine getirilmesi mümkün değildir.
Nitekim, 6325 s. HUAK 18/A,2.son cümle maddesi”ARABULUCUYA BAŞVURULMADAN DAVA AÇILDIĞININ ANLAŞILMASI HÂLİNDE HERHANGİ BİR İŞLEM YAPILMAKSIZIN DAVANIN, DAVA ŞARTI YOKLUĞU SEBEBİYLE USULDEN REDDİNE KARAR VERİLİR” emrini içermektedir. Diğer söyleyişle, mahkememizin anılan Yasa hükmüne aykırı hareket etmesi mümkün değildir. Arabulculuya başvurulmadan dava açıldığı anlaşılırsa, herhangi bir işlem yapılmayacaktır ve davanın dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine karar verilmesi gerekmektedir, bu hususta mahkememizin takdir hakkı da bulunmamaktadır.
Mahkememizce arabuluculuk tutanağın aslı veya arabulucu tarafından onaylanmış bir örneğinin 6325 s. HUAK 18/A. maddesi uyarınca 1 haftalık kesin sürede dosyaya ibrazı /sunulması için ara kararlar ve muhtıralar tebliğ edildikten sonra yargılama devam ederken bu yola başvuru yapılması arabuluculuk şartının tamamlandığı anlamına da gelmeyecektir.
Kaldı ki, 6235 sayılı HUAK’ ın 18/A. maddesi emredici şekilde düzenlenmiş olup, arabuluculuk dava şartı noksanlığı yargılama sürecinde sonradan tamamlanabilecek bir dava şartı olarak da Mahkememizce kabul edilmemektedir. (İSTANBUL BAM 13. HD. 2022/1035 E. 2022/1599 K).
Açıklanan nedenlerle, eldeki munzam zarar davasının dava şartı arabuluculuk kapsamında olduğu, ancak dava açılmadan önce arabuluculuk yoluna başvurulmaksızın doğrudan işbu davanın açıldığı, davacı / vekili tarafından işbu dava açılmadan önce dava şartı arabuluculuk yoluna başvurulmadığı, dava açıldıktan sonra artık bu dava şartının sonradan tamamlanmasının mümkün olmadığı, somut olayda eldeki dava 22/12/2023 tarihinde açılmış olup, davacı vekili tarafından arabuluculuk yoluna dava açıldıktan sonra 28/12/2023 tarihinde başvuru yapıldığı anlaşılmakla 6325 s. HUAK 18/A. maddesi ” Arabulucuya başvurulmadan dava açıldığının anlaşılması hâlinde herhangi bir işlem yapılmaksızın davanın, dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine karar verilir” hükmü uyarınca davanın dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddine dair karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: (Gerekçesi ve Ayrıntısı Yukarıda Açıklandığı Üzere);
1-Davacının arabuluculuk yoluna başvurmaksızın doğrudan işbu davayı açmış olması karşısında TTK 5/A hükmüne atfen 6325 sayılı Kanuna eklenen 18/A madde hükmü uyarınca davanın dava şartı yokluğundan USULDEN REDDİNE,
2-Alınması gereken 427,60 TL maktu karar ve ilam harcından başlangıçta peşin alınan 4.269,38 TL harcın mahsubu ile fazladan alınan 3.841,78 TL harcın kararın kesinleşmesi ve talep edilmesi halinde davacıya veya vekiline İADESİNE,
3-Davacı tarafından yapılan masrafların kendi üzerinde BIRAKILMASINA,
4-HMK’ nın 333. maddesi uyarınca taraflarca yatırılan ancak kullanılmayarak artan bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde resen ilgili tarafa veya vekiline İADESİNE,
Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki (2) haftalık yasal süresi içerisinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi’ne istinaf yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup anlatıldı.
09/01/2024

Katip …
¸e-imzalıdır

Hakim …
¸e-imzalıdır