Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2023/75 E. 2023/193 K. 09.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO:2023/75
KARAR NO :2023/193

DAVA:Kayyımlık (Ticari Şirkete Kayyım Atanması)
DAVA TARİHİ:30/01/2023
KARAR TARİHİ:09/03/2023

Mahkememizde görülmekte olan kayyımlık davasının yapılan incelemesi sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; TMK madde 426 düzenlemesinin ve diğer ilgili hükümlerin dikkate alınarak kısıtlı …’un ve şahıs şirketi … … VD … ünvanlı şirketin tüm finans yönetimi, diğer faaliyetlerinin yönetimi ve temsili için, halihazırda kısıtlı olan bu kişinin şahsi şirketine kayyımın Adalet Bakanlığı … Bölge Bilirkişi Listesine Kayıtlı … sicil numaralı …’ın kayyım olarak atanmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Talep niteliği itibariyle çekişmesiz yargı niteliğindedir.
Halihazırda dosyamız davacısı durumunda olan … ile ilgili ….SHM’nin ….sayılı dosyasına istinaden kısıtlanma kararı verildiği, bu çerçevede kendisine vasi olarak … ve …’un vasi olarak atandığı, adı geçen kararın ise şeklen kesinleştiği, vesayet kararının devam ettiği, vesayet kararı uyarınca ise vesayet ad defterinin dahi tutulduğu gelen cevabi yazılara göre anlaşılmaktadır.
Adı geçen karara göre gerçek kişi tacirin hastalık nedeniyle kısıtlanmış olduğu açıkça anlaşılmaktadır. Bu karar uyarınca vesayet altındaki kişinin iş ve işlemleriyle ilgili vasi, TMK m.464 hükmü uyarınca rapor ve hesapları inceleyecek, gerekirse bunları tamamlatacak, ayrıca TMK m.462 hükmü uyarınca kısıtlının olağan yönetim ve ihtiyaçları dışında kalan iş ve işlemler dahil diğer iş ve işlemleri diğer vesayet makamından alacağı izinle yapacak, yine TMK m.463 hükmü uyarınca ise işletmenin tasfiyesi dahil gerekli işlemleri icra edecektir.
Öte yandan davacı yönetim ve temsil kayyımı atanmasını talep etmiş olmakla bu konuda genel hükümler dikkate alınmalıdır.
Türk Medenî Kanununun 426. maddesinde, “Vesayet makamı, ergin bir kişi, hastalığı, başka bir yerde bulunması veya benzeri bir sebeple ivedi bir işini kendisi görebilecek veya bir temsilci atayabilecek durumda değilse, bir işte yasal temsilcinin menfaati ile küçüğün veya kısıtlının menfaati çatışıyorsa, yasal temsilcinin görevini yerine getirmesine bir engel varsa veya kanunda gösterilen diğer hallerde ilgilisinin isteği üzerine veya resen temsil kayyımı atar.” 427. maddesinde ise, “Vesayet makamı, bir kimse uzun süreden beri bulunamaz ve oturduğu yer de bilinemezse, vesayet altına alınması için yeterli bir sebep bulunmamakla beraber, bir kişi malvarlığını kendi başına yönetmek veya bunun için temsilci atamak gücünden yoksunsa, bir terekede mirasçılık hakları henüz belli değilse veya ceninin menfaatleri gerekli kılarsa yönetim kayyımı tayin eder” hükümleri mevcuttur.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 397. maddesinde; vesayet makamının sulh hukuk mahkemesi; denetim makamının ise asliye hukuk mahkemesi olduğu, 419. maddesinde; vesayet makamının, gecikmeksizin vasi atamakla yükümlü olduğu, 403. maddesinde; kayyımın, belirli işleri görmek veya malvarlığını yönetmek için atanacağı, Medeni Kanunun vasi hakkındaki hükümlerinin, aksi belirtilmiş olmadıkça kayyım hakkında da uygulanacağı, 426. maddesinde; vesayet makamının, kanunda gösterilen hâllerde ilgilisinin isteği üzerine veya re’sen temsil kayyımı atayacağı, 427. maddesinde; vesayet makamının, bir tüzel kişinin gerekli organlardan yoksun kalması ve yönetiminin başka yoldan sağlanamaması halinde bir yönetim kayyımı atayacağı, 431. maddesinde ise; vasinin atanması usulüne ilişkin kuralların, kayyım ve yasal danışmanın atanmasında da uygulanacağı belirtilmiştir.
Yukarıda anılan kanuni düzenlemeler dikkate alındığında, TMK m.426/f.1 hükmü uyarınca ergin kişiye bir kayyım atanması mümkün olup bu noktada görevli olan Mahkemenin neresi olduğuna dair yukarıda açıklanan yasal düzenleme uygulanacaktır. Açıklanan bu yasal düzenleme uyarınca vasi atama noktasında görevli mahkeme vesayet makamı olan sulh hukuk mahkemesi olup gerçek kişi tacire kayyım atanmasında da farklı bir durum söz konusu değildir. Zaten gerek TMK m.426 gerek TMK m.427 hükümleri bir arada gözetildiğinde gerçek kişinin işlerini görecek bir durumda bulunmaması hali söz konusu olduğunda, bu kişiye kayyım atanması noktasında vesayet makamı olduğu Kanunda belirtilen sulh hukuk mahkemesi görevli olacaktır.
Davacı …’a gerçek kişi olarak kayyım atanmasının talep edilmesi ve ayrıca …’a gerçek kişi tacir sıfatıyla kayyım atamasının talep edilmiş olması bu noktada farklı bir sonuca varılmasını gerektirmemektedir. Her ne kadar Yargıtay uygulamasıyla ve yorum yoluyla tartışmalı olsa dahi ve TTK’da düzenleme olmamasına rağmen, şirketlerle ilgili yani bir tüzel kişi ile ilgili TMK m.427/f.1 bend (4) hükmü uyarınca kayyım atanması noktasında ticaret mahkemesinin görevli olabileceği ifade olunmakta ise de somut olayda kendisine kayyım tayin edilmesi talep olunan kişi bir tüzel kişi değildir. Bir başka deyişle kendisine kayyım tayin edilmesi talep edilen bir gerçek kişidir. Bu gerçek kişinin aynı zamanda tacir sıfatının olması veya olmaması TMK hükümlerinin yani m.426/f.1 bend (1) ve m.427/f.1 bend (2) hükmünün göz ardı edilmesi nedeni olamayacaktır. Zira gerçek kişinin tacir olması veya olmamasına göre Kanun göreve ilişkin bir ayrım yapmamıştır. Yorum bilimi kurallarına göre “kanunun ayrım yapmadığı yerde, yorumcu yani hâkim dahi bir yorum yapamaz”.
Mahkememizce yapılan lâfzı ve sistematik yoruma göre kayyım atanması işlerinde kanun kıyası nedeniyle vesayet hükümlerinin uygulandığı, HMK m.382/f.1-c-19 gereği ise bu işin çekişmesiz yargı işlerinden olduğu, HMK m.383 gereği ise kural olarak görevli mahkemenin sulh hukuk mahkemesi olduğu; aksine bir kanuni düzenlemenin ise tespit edilemediği kabul olunduğunda da Mahkememizin görevli olamayacağı sonucuna ulaşılmıştır.
Hal böyle olunca gerek açıklanan kanun hükümleri gerekse olayda uygulanma kabiliyeti bulunmayan Yargıtay 11.HD uygulaması karşısında sulh hukuk mahkemesinin görevli olmasına engel olabilecek herhangi bir hukuki veya fili bir durum söz konusu değildir.
Kendisine kayyım tayin olunması talep olunan gerçek kişiye atanmış olan vasinin, yapılan görevlendirme çerçevesinde TMK m.438, m.439, m.440, m.441, m.442, m.443, m.444 hükümleri ve özellikle m.443 hükmü gereği davacı gerçek kişinin mal varlığı içinde yer alan işletmesinin devamı veya tasfiyesi için gerekli talimatların verilmesinde herhangi bir engel durum söz konusu olduğunda ise yeni vasi atanması veya vasi görevlerine son verilmesi yahut kayyım tayin edilmesi dahil olmak üzere gerekli tüm iş ve işlemlerin yapılması, gerektiği takdirde temsil ve yönetim kayyımı atanması dahi sulh hukuk mahkemesinin görev alanı içerisindedir.
Yapılan açıklamalar karşısında gerçek kişi tacir sıfatı olmaksızın ve tacir sıfatı ile açtığı davasının HMK m.114/f.1 hükmü karşısında ve Mahkememizin görevli olmaması nedeniyle HMK m.115/f.2 hükmü gereğince usulden reddine, Mahkememizce görevsizlik kararı verilmesi karşısında kararın taraflarca süresi içinde kanun yoluna başvurmaması nedeniyle karar kesinleşmiş ise kararın kesinleştiği tarihten; kanun yoluna başvurulmuş ise bu başvurunun reddi kararının tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde kararı veren mahkememize başvurularak, dava dosyasının görevli İstanbul Sulh Hukuk Mahkemesine gönderilmesinin talep edilmesine, bu suretle dosyanın akabinde İstanbul Sulh Hukuk Mahkemesine gönderilmesine, karardan sonra davaya başka mahkemede devam edilmesi halinde, yargılama giderlerinin o mahkemece hükmedilmesine; karardan sonra davaya bir başka mahkemede devam edilmemiş ise davanın açıldığı mahkememizce dosya üzerinden bu durumun tespiti ile davacının yargılamaya giderlerine mahkum olunmasına dair karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacının gerçek kişi tacir sıfatı olmaksızın ve tacir sıfatı ile açtığı davasının HMK m.114/f.1 hükmü karşısında ve Mahkememizin görevli olmaması nedeniyle HMK m.115/f.2 hükmü gereğince USULDEN REDDİNE,
2-Mahkememizce görevsizlik kararı verilmesi karşısında kararın taraflarca süresi içinde kanun yoluna başvurmaması nedeniyle karar kesinleşmiş ise kararın kesinleştiği tarihten; kanun yoluna başvurulmuş ise bu başvurunun reddi kararının tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde kararı veren mahkememize başvurularak, dava dosyasının görevli İstanbul Sulh Hukuk Mahkemesine gönderilmesinin talep edilmesine,
3-Bu suretle dosyanın akabinde Sulh Hukuk Mahkemesine gönderilmesine,
4-Karardan sonra davaya başka mahkemede devam edilmesi halinde, yargılama giderlerinin o mahkemece hükmedilmesine; karardan sonra davaya bir başka mahkemede devam edilmemiş ise davanın açıldığı mahkememizce dosya üzerinden bu durumun tespiti ile davacının yargılamaya giderlerine mahkum olunmasına,
Dair, davacının yokluğunda gerekçeli kararın tebliğ tarihinden itibaren iki haftalık yasal sürede istinaf başvuru hakları olduğu hatırlatılarak dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda oy birliği ile karar verildi.09/03/2023

Başkan …

Üye …

Üye …

Katip …