Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2023/620 E. 2023/930 K. 08.12.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/872
KARAR NO : 2023/881

DAVA : Sıra Cetveline İtiraz (İflas Tasfiyesinde Düzenlenen Sıra Cetveline Yönelik Kayıt Kabul Ve Terkin Talebi (İİK 235))
DAVA TARİHİ : 30/12/2021
KARAR TARİHİ : 23/11/2023

Mahkememizde görülmekte olan sıra cetveline itiraz davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekilinin dava dilekçesinde özetle; müvekkili bankanın … Şubesi ile Müflis şirket arasında akdedilen genel kredi ve teminat sözleşmeleri uyarınca kredi hesapları açılmış olduğunu, kullandırılan kredi kapsamında müvekkili bankanın müflis şirketten alacaklı bulunmakta olduğunu, 08.03.2021 tarihi itibariyle, müflisin müvekkil bankadan kullandığı kredilerden doğan nakit alacaklarının 2.052.752,40 TL asıl alacak +1.775.386,94 TL faiz 3.828.139,34 TL toplam 08.03.2021 tarihi itibariyle, müflisin müvekkil bankadan kullandığı kredilerden doğan nakit alacaklarının: 3.828.139,34 olduğunu, müvekkili banka tarafından iflas tarihinden önce müflis şirkete verilen ve halen iade edilmeyen 34 adet çek yaprağından kaynaklanan ve toplam garanti tutarı olan 69.520-TL borcunun bulunmakta olduğunu, … 3. İcra ve İflas Müdürlüğü’nün …iflas sayılı dosyasından … LTD. ŞTİ. dosyasına kayıt no: 92 ile kaydı yaptırılıp, iflas idaresince haksız ve mesnetsiz olarak reddolunan toplam 3.828.139,34–TL nakit ve 69.520-TL gayrinakit alacaklarının 4.sıraya kayıt ve kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekilinin cevap dilekçesinde özetle; kayıt kabul davalarında basit yargılama usulü uygulandığını, ispat yükünün ise davacı üzerinde olduğunu, alacaklının açmış olduğu kayıt kabul davasında alacağının varlığını ispat etmekle yükümlü olduğunu, davacı yanın işbu yargılama süresince belirtmiş olduğu miktarda alacaklı olduğunu ispat etmesi gerekmekte olduğunu, davanın esastan reddine karar verilmesini savunmuştur.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık, davacı banka ile davalı olan taraflar arasında varlığı inkar olunmayan sözleşme çerçevesinde ve somutlaştırılan delillere göre davacının iflas tarihi itibariyle, dayanılan genel kredi ve teminat sözleşmeleri uyarınca davalıdan alacaklı olup olmadığı, iflas tarihi itibariyle Yargıtayın benimsediği uygulamaya göre ve dayanak sözleşme hükümleri de dikkate alındığında iflas tarihi itibariyle davacının alacaklı olup olmadığı, sonuç itibari ile iflas tarihi dikkate alındığında masaya kaydı gereken miktarın ne olduğu noktasında toplanmaktadır.
Davanın kayıt kabul davası olarak açıldığı, sıra cetvelinin tebliğ tarihine göre davanın süresi içinde açılmış olduğu, iflasın halihazırda iflas müdürlüğü tarafından yürütülmekte olduğu tartışmasızdır.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın araştırılması için atanan bankacı bilirkişinin, gerekli kayıt ve belgelerin sunulması ve incelenmesi sonrası hazırlamış olduğu 29/09/2023 tarihli rapora göre “davacı banka ile davalı Müflis … Ltd. Şti. arasında 06.05.2013 tarihli ve 5.000.000,- TL limitli bir genel kredi ve teminat sözleşmesi imzalanarak, adı geçen şirkete nakit ve gayrınakit krediler kullandırıldığı, bu nedenle doğan borç bakımından; Müflis … Ltd. Şti.nin asıl borçlu sıfatıyla sorumluluğunun söz konusu olduğu, bu tespitlerin ışığında verilen 24 saatlık süre içinde ödeme gerçekleşmediğinden, davalı müflis şirketin 07.04.2019 tarihinde temerrüde düştüğü, bu durumda hesap kat tarihi itibariyle belirlenen tutarlar için hesaplanan akdi faiz tutarlarının gösterildiği, 01.04.2019 hesap kat tarihi itibarıyla belirlenen alacak tutarına temerrüt tarihi olan 07.04.2019 tarihine kadar tabloda belirtildiği üzere %31,09 dan eklenen akdi faizle birlikte temerrüt tarihinde oluşan alacak gösterildiği, 01.04.2019 hesap kat tarihi itibarıyla belirlenen alacak tutarına temerrüt tarihi olan 07.04.2019 tarihine kadar tabloda belirtildiği üzere %25,80 den eklenen akdi faizle birlikte temerrüt tarihinde oluşan alacak gösterildiği, davalı şirketin temerrüt tarihi itibarıyla sorumlu olduğu kredi borçlarının ait faiz ve ferileriyle birlikte temerrüt tarihinde oluşan toplam alacak tutarı aşağıdaki tabloda gösterildiği gibi hesaplandığı, bu hükme göre; bankaca eldeki davaya ait kredilere uyguladığı %31,09 akdi faiz oranı en yüksek oran olarak kabul edilmek suretiyle temerrütten sonraki döneme 31,09 x 1,5 – %46,64 nispetinde bir temerrüt faizin istenebileceği, bu durumda; davalı müflis şirketin temerrüt tarihi olan 07.04.2019 tarihi itibarıyla hesaplanan 2.030.750,10TL asıl alacak ve 152.776,03 TL akdi faiz tutarlarının anaparasına davalının iflas tarihi olan 08.03.2021 tarihine kadar yıllık %46,64’den temerrüt faizi hesaplandığı, davacı yanın davalı masasına kaydını talep edebileceği alacak tutarı 2.035.847,47 TL asıl alacak ve 1.997.071,68 TL da işlemiş faizler toplamı olmak üzere toplam 4.032.919,15 TL nakit alacak ile 34 çek yaprağı için de 54.400,- TL şarta bağlı alacak olarak masaya kaydı gerektiği, buna mukabil davacı yanın tespitleri daha yüksek olmak üzere 2.052.752,40 TL asıl alacak ve tespitlerin daha az olmak üzere 1.775.386,94 TL faiz toplamı 3.828.139,34 TL nakit ile 34 adet iade edilmeyen çek yaprağından dolayı da 69.520,-TL taliki şarta bağlı alacak talep ettiği dikkate alındığında; davacının tespitleri aşan asıl alacak talebinin yerinde olmadığı yani talep edilebilir asıl alacak tutarının tespiti gibi 2.035.847,47 TL olduğu ve istediği faiz tutarının tespitlerinden daha az olmakla talebiyle bağlı olduğundan 1.775.386,94 TL faiz isteyebileceğinden 2.035.847,47 + 1.775.386,94= 3.811.234,41 TL nakit alacak ile 34 çek yaprağı için de 54.400,- TL gayri nakit olduğundan şarta bağlı alacağın masaya kaydının uygun olacağı, davacının tespitleri aşan talebinin yerinde olmadığı, davacı bankanın davalı Müflis … Tic, Ltd. Şti.nden iflas tarihi 08.03.2021 taribi itibarıyla; 3.811.234,41 TL nakit alacak ve çek yaprağı için de 54.400,- TL gayri nakit şarta bağlı alacağın masaya kaydının istenebileceği, davacı yan; iflas idaresinden; tespitlerin daha yüksek olmak üzere toplam 3.828.139,34 TL nakit ile 34 adet iade edilmeyen çek yaprağından dolayı da 69.520,- TL şarta bağlı alacağın kaydını talep ettiğinden davacının tespitlerini aşan talebinin yerinde olmadığı, davalı iflas idaresince davacı talebinin tamamen reddi nedeniyle tespit gibi 3.811.234,41 TL nakit alacak ve çek yaprağı için de 54.400,- TL gayri nakit şarta bağlı alacağın davacı banka adına masaya kaydının uygun olacağı” şeklinde görüş bildirmiştir.
Öncelikle belirtmek gerekir ki söz konusu raporun davalı vekiline tebliğ olunması ve 05/10/2023 tarihli duruşma tutanağının ihtaratlı şekilde davalı vekiline tebliğ olunması sonrası dahi davalı vekili yeni bilirkişiden yeni rapor alınması talebinde bulunmamış, ayrıca herhangi bir ücret depo etmemiştir.
Bankacı bilirkişi ise Mahkememizce yapılan görevlendirmeye uygun olarak mevcut kayıtlara göre müflis şirketin temerrüt tarihini tespit etmiştir. Buna göre müflis şirkete yapılan ihtarın tebliğ olunmasından sonra 24 saatlik sürenin dolmasını müteakiben temerrüt tarihinin 07/04/2019 olarak belirtilmesi Yargıtay uygulamalarına dahi uygundur. Buna göre taksitli ticari kredi, genel ticari kredi, iskonto kredileri ve esnek kredi ile ilgili hesaplamalar yönünden hesabın kat olunduğu tarihler itibariyle ana para, işlemiş akdi faiz, BSMV ve toplam faiz alacak tutarları tek tek ve denetime elverişli şekilde hesaplanmıştır. Bilirkişinin gerekçeli ve denetime elverişli olarak hesapladığı tabloya göre ise müflis şirketin temerrüt tarihi itibariyle sorumlu olduğu kredi borçları, faiz ve fer’ileri ile tek tek tespit etmiştir. Elbette dava kayıt kabul davası olmakla iflas tarihi itibariyle kayıt ve kabule esas miktarın hesaplanması gerekmektedir. Nitekim bankacı bilirkişi bu çerçevede temerrüt tarihi itibariyle hesaplanan asıl alacak ve akdi faiz tutarlarını hesaplamış, iflas tarihine kadar olan tarihle bağlı kalarak ve Yargıtay uygulamasına ve sözleşmeye uygun şekilde tespit olunan yıllık %46,64 oranında temerrüt faizini işletmiştir. Yapılan hesaplamalar sonucunda ise davacının iflas tarihi itibariyle sorumlu olduğu miktarlar tek tek tespit edilmiştir. Bu tespitlere göre davacının iflas tarihi itibariyle kayıt ve kabule esas olacak nakdi alacak miktarı 3.811.234,41 TL’dir. Buna mukabil iflas tarihi itibariyle ve halihazırda iade edilmeyen 34 adet çek yaprağı mevcuttur. İade olunmayan 34 adet çek yaprağı nedeniyle ise davacının gayri nakdi alacak yönünden 54.400,00 TL alacaklı bulunduğu tespit olunmuştur.
Bilirkişi raporundaki hesaplama gerekçeli ve denetime elverişli ve Mahkememizce belirlenen inceleme konularına uygun niteliktedir. Esasen rapor, incelemeye esas tüm kayıt ve belgelerin dahi celbi sonrası ele alınmıştır.
Yargılama aşamasında davacı vekili yeni bir bilirkişiden rapor alınmamasını, hatta herhangi bir itiraz sunmayacağını açıkça beyan etmiştir. Buna mukabil davalı vekili ise sadece ve sadece işlemiş faiz yönünden itirazda bulunmuş, nakdi alacağın hesaplanan asıl alacak kısmına, ayrıca gayri nakdi alacak kısımına hiçbir itiraz sunmamıştır. Bu durumda davalı vekilinin her ne kadar TMK m.2 hükmüne aykırı olarak faiz oranının belirlendiğini, bu nedenle faiz yönünden hesaplamayı kabul etmediğini belirttiği anlaşılmakla birlikte bu itirazın kabulü mümkün değildir. Zira ticari sözleşme yapan taraflar tacirdir. 6102 sayılı TTK m.8/f.1 hükmüne göre ise ticari işlerde faiz oranının serbestçe belirleneceği kabul olunmuştur. Kanun koyucunun gerekçesinde belirtmiş olduğu üzere bu kural temel bir ilke olup doğru olan dahi budur. Bu nedenle bilirkişi raporunda esas alınan faiz oranının kötü niyetli olduğu ve bu şekilde faiz oranının belirlenmesinin dürüstlük kuralına aykırı olduğu kabul edilemez.
Ayrıca davalı vekilinin kredi sözleşmesinde yer alan faiz maddesinin TMK m.2 hükmüne aykırılık teşkil ettiği yönündeki beyanının, günümüz hukuk anlayışı ile bağdaştığını söylemek mümkün bulunmamaktadır. Zira kredi oranları taraflar arasındaki kredi sözleşmesiyle belirlenmiş olup taraflar tacir olmakla mevcut kanun hükmü de bu hususta tarafların iradelerine öncelik tanımıştır. Nitekim doktrinde de kabul olunduğu üzere “İkinci maddenin her iki hükmü de kanunun,son zamanlarda genel esaslar tabiri ile ifade olunan büyük kaidelerinden biridir….Bununla beraber bunların tatbikinde çok ihtiyatlı ve basiretli olmak icap eder.Bu umumi hükümleri sık sık tatbik etmek,yani hukuki meselelerin hallini bunlara istinat ettirmek tehlikeli bir temayüldür. Bu, yanlış bir hukuki metottur; zira her hukuki meseleyi,şu keyfiyet,hüsniyet kaidesi icabatındandır, bu keyfiyet hüsniyete muhaliftir, şunu talep etmek bir hakkın suistimalidir diyerek, basit, kolay ve müphem bir takım hakkaniyet hislerine tevfikan halletmek tabiyatı ile çok mümkündür.Çünkü nihayet hukuken doğru her hal tarzı hüsniyet icabatına uygun olmak mecburiyetindedir ve her haksızlık da bir hakkın suistimali şeklinde tavsif olunabilir.Fakat her zaman bu bakımdan hareket edilecek olursa bundan hukuki kat’iyetsizlik ve emniyetsizlik doğar; zira hüsniyet ve hakkın suistimali kat’i suretle tarifi mümkün olan mefhumlar olmayıp müphem mefhumlardır. Roma hukukunun doğumundan beri geçen iki bin seneden fazla bir zamandaki tekamülün neticesi olarak bugünkü kanunlarda ifadesini bulan bütün rasyonel hususi hukukun manası,hukuki meseleleri sarih olmayan hakkaniyet hisleri ile değil,kat’i ve açık prensiplerle halletmektir…Sadece hüsniyete ve hakkın suistimaline dayanan bir hukuk tatbikatı bu hedefi tehlikeye koyar “(Andreas B. Schwarz, Medeni Hukuka Giriş, İstanbul, 1941, Sayfa 41) O halde davalı vekilinin bu yöne ilişkin itirazına itibar edilebilmesi mümkün değildir.
Hal böyle olunca Türk Borçlar Kanunu’nun faiz sınırlamasını öngören 88 ve 120’nci maddelerinin adi işlerde uygulanacağı ve ticari işlerde faizin taraflar arasında serbestçe kararlaştırılacağı açıktır.
Yargıtay uygulamasında da kabul olunduğu üzere “Genel kredi sözleşmesinde bankanın Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’na bildirdiği faiz oranlarını uygulayacağına ilişkin koşul elbette bağlayıcıdır. Ancak bu oranlar öncelikle o dönemdeki tavan oranları göstermekte olup, bankaların normal koşullarda bu oranlardan daha düşük faiz oranları uygulayarak anılan sözleşme koşulunu borçlu lehine tadil ettikleri hususu genel bir uygulama niteliğindedir. Bu bakımdan anılan oranlar davacı alacaklı bankaya mutlak bir uygulama hakkı vermemektedir. Yargı uygulamasında da bu oranlar değil aynı dönemde benzer kredilerde uygulanan emsal oranların hesaplamada dikkate alınacağı ilkesi benimsenmiştir.” Nitekim somut olayda açıkça ve sözleşmenin 11.b maddesinde, kullanılmış olan tüm kredilere bankaca uygulanan kredi faiz oranlarından muaccelliyet tarihi itibariyle en yüksek kredi faiz oranının esas alınacağı, bu orana %50 ilave yapılarak bulunacak oranın temerrüt faizi olarak tatbik edileceği düzenlenmiştir. Bankacı bilirkişinin belirtmiş olduğu üzere, davaya ait kredilere bankanın uyguladığı akdi faiz oranı en yüksek %31,09’dur. Bu miktarın %50’si oranında ilave yapıldığında ise uygulanması gereken temerrüt faiz oranı %46,64 olup bu açıdan uygulanan oran ise taraflar arasındaki sözleşme içeriğine uygundur.
Nihayet davacı vekilince rapora açıkça itiraz edilmediği gibi davalı vekili ise sadece faiz oranının esas alınmasına dair kısma itiraz etmiş olup kayıt kabul davalarına bakan Yargıtay 6.HD’nin uygulaması dahi gözetilerek bu durumun sonuca etkisi ayrıca değerlendirilmiştir.
Yargıtay 6.HD’nin 2021/4525E. 2021/1793K.sayılı kararına göre;
“(…)
HMK’nın 281. maddesi ile yargılamanın taraflarına rapora itiraz etme hakkı tanınmış olup, bu hakkın kullanılmaması durumunda, usuli kazanılmış hak oluşup oluşmayacağının değerlendirilmesi gerekmektedir.
Bir davada, mahkemenin veya tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan birinin lehine, diğeri aleyhine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakka, usule ilişkin kazanılmış hak denir. Usuli kazanılmış hak kavramı, usul hukukunun temel prensiplerinden olup, HUMK ve HMK’da bu yönde bir düzenleme bulunmamakla birlikte gerek doktrinde gerek uygulamada kabul edilmiştir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2018/10(21)-94 esas, 2021/111 karar sayılı ilamında usuli kazanılmış hakkın, davaların uzamasını önlemek, hukuki alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirildiği, öğretide kabul gördüğü ve usul hukukunun vazgeçilmez, ana ilkelerinden biri hâline geldiği belirtilmiş ve bir davada, mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan bir hak olarak tanımlanmıştır. Ancak usuli kazanılmış hak ilkesinin de istisnaları bulunmaktadır. Geriye etkili kanun değişikliği, görev kuralına aykırılık, sonradan ortaya çıkan içtihadı birleştirme kararı, hak düşürücü süre, kamu düzeni gibi hususlar kazanılmış hak kuralının istisnalarındandır. Diğer bir istisna da açık maddi hatadır. Açık maddi hayata düşülmesi halinde de usuli kazanılmış haktan söz edilemez.
Usuli kazanılmış hakkın hukuki sonuç doğurabilmesi için; taraflar, mahkeme ya da Yargıtay tarafından açık biçimde yapılmış olan ve istisnalar arasında sayılmayan bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine, diğeri aleyhine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan bir hakkın varlığından söz edilebilmesi gerekir.
Bu kapsamda HMK’nın 281. maddesi hükmü değerlendirildiğinde; bir tarafın bilirkişi raporuna itiraz etmemesi ile bilirkişi raporuna itiraz eden taraf lehine usulî kazanılmış hak doğacaktır. Başka bir anlatımla; bir taraf bilirkişi raporuna itiraz etmez, diğerinin itirazı veya mahkemenin kendiliğinden gerekli görmesi üzerine yeni bir bilirkişi incelemesi yaptırılır veya aynı bilirkişiden ek rapor alınır ve ikinci bilirkişi raporu veya ek rapor, birinci rapora itiraz edenin daha da aleyhine olursa, ilk rapora itiraz etmeyen taraf bakımından ilk bilirkişi raporu kesinleştiğinden ve bununla itiraz eden taraf lehine usulî kazanılmış hak doğduğundan, mahkemenin ilk bilirkişi raporuna göre karar vermesi gerekir. (KURU, Baki, Hukuk Muhakemeleri Usulü, İstanbul 2001, Cilt:3, s. 2753).
(…)
Ayrıca aleyhe olan hususların kabul edilmediği beyan edilse bile itiraz nedenleri gösterilerek ek ya da yeni rapor alınmasının talep edilmediği ve rapora göre karar verilmesinin talep edildiği durumlarda da usuli kazanılmış hakkın ortaya çıktığı benimsenmiştir. (Emsal, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 18.02.2021 tarih, 2018/10(21)-94 esas, 2021/111 karar sayılı ilamı, kapatılan Yargıtay 17. Hukuk Dairesi’nin 13.09.2017 tarih, 2016/14455 esas, 2017/7655 karar sayılı ilamı)”
Buna göre somut olayda davacı vekilinin rapor ile ilgili itiraz nedenlerini göstermek suretiyle ek rapor ya da yeni rapor alınmasını talep etmediği gibi davalı vekilinin dahi belirtmiş olduğu neden dışında başkaca bir itirazda bulunmadığı anlaşılmaktadır. Bu nedenle Yargıtayca benimsenen uygulama doğrultusunda bilirkişi raporuna, itiraz edilmeyen yönler açısından dahi itibar etmek gerekir. İtiraz edilen hususun ise rapora itibar etmeye engel olamayacağı açıklanmıştır. Mahkememizce itibar olunan bilirkişi raporunun hükme esas alınmasına usuli açıdan bir engel bulunmadığı değerlendirilmiştir.
Yapılan açıklamalar karşısında davacının davasının kısmen kabulüne, davacının, 3.811.234,41-TL nakdi alacak miktarının 4.sıraya alacak olarak, yine 54.400,00-TL gayrinakdi alacak miktarının şarta bağlı alacak olarak, … 3. İflas Müdürlüğünün… iflas sayılı dosyasındaki iflas masasına -tahsilde tekerrür teşkil etmemek üzere- kayıt ve kabulüne, davacının fazlaya ilişkin talebinin reddine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan sebep ve gerekçelere göre;
1-Davacının davasının kısmen kabulüne,
Davacının, 3.811.234,41-TL nakdi alacak miktarının 4.sıraya alacak olarak,
Yine 54.400,00-TL gayrinakdi alacak miktarının şarta bağlı alacak olarak,
… 3. İflas Müdürlüğünün … iflas sayılı dosyasındaki iflas masasına -tahsilde tekerrür teşkil etmemek üzere- kayıt ve kabulüne,
Davacının fazlaya ilişkin talebinin reddine,
2-492 sayılı Harçlar Kanunu gereği alınması gereken 269,85 TL harçtan peşin alınan 59,30TL harcın mahsup edilerek 210,55‬TL bakiye ilam harcının davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
3-Davacı tarafından yatırılan 59,30 TL peşin harcın davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
4-Davacı tarafından harcanan 165,00TL tebligat posta masrafı, 59,30 TL başvuru harcı, 4.000,00TL bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 4.224,3‬0 TL yargılama giderinden davanın kabul nispetine göre (%99) 4.182,05 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, bakiyesinin davacı üzerinde bırakılmasına,
5-Dava kısmen kabul edildiğinden ve davacı vekil ile temsil edildiğinden yürürlükte olan AAÜT gereğince 17.900,00 TL maktu vekalet ücretinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
6-Dava kısmen red edildiğinden ve davalı vekil ile temsil edildiğinden yürürlükte olan AAÜT gereğince 17.900,00 TL maktu vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine,
7-Artan avansın karar kesinleştiğinde yatıranlara iadesine,
Kararın tebliğinden itibaren on günlük süre içinde mahkememize veya bulunulan yer asliye ticaret mahkemesine dilekçe ile başvurmak koşuluyla İstanbul BAM nezdinde İstinaf yasa yolu açık olmak üzere davacı vekilinin huzurunda davalı vekilinin yokluğunda ve oy birliği ile karar verildi.

Başkan

Üye

Üye

Katip