Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2023/602 E. 2023/700 K. 21.09.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2023/589 Esas
KARAR NO : 2023/697

DAVA : Alacak (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 11/09/2023
KARAR TARİHİ : 21/09/2023

Mahkememizde görülmekte olan Alacak (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkili ile davalı şirket arasında 25.01.2023 tarihinde, 160/03/2023 ve 18/03/2023 tarihleri arasında … fuar alanında kurulacak stand için stand kurulumu ve satış sözleşmesi imzalandığını, bu sözleşmeye istinaden müvekkili şirket tarafından davalıya 20.03.2023 tarihli … nolu 259.440,00 TL lik fatura kesildiğini, davalı şirketçe 17/02/2023 tarihinde 125.000 TL’lik ödemenin banka aracılığıyla yapıldığını, ödenmeyen bakiye alacak olan 134.440,00 TL’nin ise davalı şirketçe tüm taleplere rağmen ödenmediğini, müvekilince sözleşme kapsamında yükümlülüğün yerine getirilmediğine ilişkin bir ihtarname de gönderilmediğinden bu durumun anlaşılamadığını, davalı taraf aleyhine alacağın tahsili amacıyla 28.04.2023 tarihinde icra takibi başlatıldığını, … 3. İcra Dairesi … E. Sayılı takip dosyasına davalı taraf vekili aracılığı ile 05.05.2023 tarihinde borcun tamamına itirazda bulunarak takibin durdurulduğunu, diğer yandan alacağın sulhen tahsili amacıyla 12.05.2023 tarihinde ise arabuluculuğa başvuru yapıldığını, ancak 30.05.2023 tarihinde yapılan görüşmede mutabakata varılamayarak başvurunun anlaşmama şeklinde sonuçlandığını, davalının müvekkili şirkete olan borcunu ödememek adına hakka ve hukuk uygun olmayan borcu ödememek adına kötü niyetli eylemler içinde bulunduğunu, hizmet ya da ürün iadesi yapıldığında bu iadeyi gösterir faturanın kesilmesi gerektiğini, davalı tarafça müvekkiline iade edilmiş bir ürün/hizmetin bulunmadığını, buna ilişkin bir delilinin de bulunmadığını, müvekkili şirket tarafından davalıya tesis edilen stantın davalı tarafından kullanıldığını, bu sebeple halen ödeme yapmamasının her hangi bir hakka dayanmadığının da açıkça anlaşılabileceğini, iş bu sebeple davalının faturadan kalan bakiye alacak yönünden müvekkiline borçlu olduğunun kabulünün gerektiğini, icra takibine yapılan itiraz da müvekkilinin yükümlüğünü yerine getirmediğine ilişkin beyanlar yer aldığından, cevap dilekçesi ile bu hususların ne olduğunun anlaşılacağından, bilirkişi raporu ile tespiti gerektiğinden işbu davayı belirsiz alacak davası olarak açtıklarını belirterek tüm bu nedenlerle; fazlaya ilişkin hak ve alacakları saklı kalmak kaydı ile şimdilik 1.000,00 TL alacağın müvekkiline ödenmesine, vekalet ücreti ve yargılama giderlerinin davalı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Delillerin Değerlendirilmesi, Davanın Hukuki Niteliği ve Gerekçe ;
20/03/2023 tarihli … numaralı fatura sureti, taraflar arasında akdedilen 25/01/2023 tarihli stand kurulum ve satış sözleşmesi sureti ile ödemeyi içerir dekont örneği celp edilmiş, incelenmiştir.
Dava, stand kurulum ve satış sözleşmesi uyarınca davacı tarafından düzenlenen fatura alacağından bakiye kalan alacağın tahsili istemine ilişkindir.
Dava, belirsiz alacak davası olarak açılmıştır.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 107. maddesi belirsiz alacak davasını düzenlemektedir. Anılan madde, “(1) Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir. (2) (Değişik:22/7/2020-7251/7 md.) Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesi mümkün olduğunda, hâkim tarafından tahkikat sona ermeden verilecek iki haftalık kesin süre içinde davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın talebini tam ve kesin olarak belirleyebilir. Aksi takdirde dava, talep sonucunda belirtilen miktar veya değer üzerinden görülüp karara bağlanır.” hükmünü içermektedir.
Davanın belirsiz alacak davası türünde açılabilmesi için, davanın açıldığı tarih itibariyle uyuşmazlığa konu alacağın miktar veya değerinin tam ve kesin olarak davacı tarafça belirlenememesi gereklidir. Belirleyememe hali, davacının gerekli dikkat ve özeni göstermesine rağmen miktar veya değerin belirlenmesinin kendisinden gerçekten beklenilmemesi durumuna ya da objektif olarak imkansızlığa dayanmalıdır.
Madde gerekçesinde “Alacaklının bu tür bir dava açması için, dava açacağı miktar ya da değeri tam ve kesin olarak gerçekten belirlemesi mümkün olmamalı ya da bu objektif olarak imkânsız olmalıdır. Açılacak davanın miktarı biliniyor yahut tespit edilebiliyorsa, böyle bir dava açılamaz. Çünkü her davada arandığı gibi, burada da hukukî yarar aranacaktır, böyle bir durumda hukukî yararın bulunduğundan söz edilemez. Özellikle, kısmî davaya ilişkin yeni hükümler de dikkate alınıp birlikte değerlendirildiğinde, baştan tespiti mümkün olan hâllerde bu yola başvurulması kabul edilemez.” şeklindeki açıklamayla, alacağın belirli veya belirlenebilir nitelikte olması durumunda, belirsiz alacak davası açılarak bu davanın sağladığı imkanlardan yararlanmanın mümkün olmadığına işaret edilmiştir.
Alacağın hangi hallerde belirsiz, hangi hallerde belirli veya belirlenebilir olduğu hususunda kesin bir sınıflandırma yapılması mümkün olmayıp, her bir davaya konu alacak bakımından somut olayın özelliklerinin nazara alınarak sonuca gidilmesi gereklidir.
Davacının alacağının miktar veya değerini belirleyebilmesi için elinde bulunması gerekli bilgi ve belgelere sahip olmaması ve bu belgelere dava açma hazırlığı döneminde ulaşmasının da (gerçekten) mümkün olmaması ve dolayısıyla alacağın miktarının belirlenmesinin karşı tarafın elinde bulunan bilgi ve belgelerin sunulmasıyla mümkün hale geleceği durumlarda alacak belirsiz kabul edilmelidir.
Alacağın miktarının belirlenebilmesinin, tahkikat aşamasında yapılacak delillerin incelenmesi, bilirkişi incelemesi veya keşif gibi sair işlemlerin yapılmasına bağlı olduğu durumlarda da belirsiz alacak davası açılabileceği kabul edilmelidir. Ne var ki, bir davada bilirkişi incelemesine gidilmesi belirsiz alacak davasının açılabilmesi için yeterli değildir. Bir davada bilirkişiye başvurulmasına rağmen davacı dava açarken alacak miktarını belirleyebiliyorsa, belirsiz alacak davası açılamaz.
Kategorik olarak, belirli bir tür davanın veya belirli kişilerin açtığı davaların baştan belirli veya belirsiz alacak davası olduğundan da söz edilemez. Belirsiz alacak davası, bu davaya ilişkin ölçütlerin somut olaya uygulanarak belirlenmesi gerekir. Hakime alacak miktarının tayin ve tespitinde takdir yetkisi tanındığı hallerde (Örn: 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu md 50, 51,56), hakimin kullanacağı takdir yetkisi sonucu alacak belirli hale gelebileceğinden, davacının davanın açıldığı tarih itibariyle alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin imkansız olduğu kabul edilmelidir. 6100 sayılı HMK ile birlikte, belirsiz alacak davası açma imkanı tanınmak suretiyle belirsiz alacaklar bakımından hak arama özgürlüğü genişletilmiş; bununla bağlantılı olarak da hukuki yarar bulunmadan kısmi dava açma imkanı da sınırlandırılmıştır.
6100 sayılı HMK ile birlikte kabul edilen belirsiz alacak davası ile kısmi davaya ilişkin yeni düzenlemedeki sınırın tam olarak tespit edilemediği, birinin diğeri yerine kullanıldığı görülmektedir. Oysa bu iki davanın amacı ve niteliği farklıdır. Alacak, belirli veya belirlenebilir ise, belirsiz alacak davası açılamaz; ancak şartları varsa kısmi dava açılması mümkündür. Kanunun kısmi dava açma imkanını sınırlamakla birlikte tamamen ortadan kaldırmadığı da gözetildiğinde, belirli alacaklar için, belirsiz alacak davası açılamasa da, şartları oluştuğunda ve hukuki yarar bulunduğunda kısmi dava açılması mümkündür. Aksi halde, sadece ya belirsiz alacak davası açma veya belirli tam alacak davası açma şeklinde iki imkandan söz edilebilir ki, o zaman da kısmi davaya ilişkin 6100 sayılı Kanunun 109. maddesindeki hükmün fiilen uygulanması söz konusu olamayacaktır. Çünkü belirsiz alacak davası, zaten belirsiz alacak davasının sağladığı imkanlardan yararlanarak açılabilecek; şayet alacak belirli ise de, o zaman sadece tam eda davası açılabilecektir.
Bu noktada şu da açıklığa kavuşturulmalıdır ki, şartları bulunmadığı halde dava dilekçesinde davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığı durumda davacıya herhangi bir süre verilmeden hukuki yarar yokluğundan davanın reddi yoluna gidilmelidir. Çünkü, alacağın belirlenebilmesi mümkün iken, böyle bir davanın açılmasına Kanun izin vermemiştir. Böyle bir durumda, belirsiz alacak davası açmakta hukuki yarar yokluğundan dava reddedilmeli, ek bir süre verilmemelidir. Zira, burada talep açıktır, bu sebeple 6100 sayılı Kanun’un 119/1-ğ. maddesinin uygulanarak süre verilmesi mümkün değildir; aslında açılmaması gerektiği halde belirsiz alacak davası açılmış olduğundan, bu konudaki eksiklik de süre verilerek tamamlanamayacağından, dava hukuki yarar yokluğundan reddedilmelidir. Buradaki hukuki yarar, sonradan tamamlanacak nitelikte bir hukuki yarar değildir. Çünkü dava açıldığında o sırada mevcut olmayan hukuki yarar, bunun da açıkça mahkemece bilindiği bir durumda, tamamlanacak bir hukuki yarar değildir. Aksinin kabulü, aslında açık olan talep sonucunun süre verilerek davacı tarafından değiştirilmesi ve bulunmayan hukuki yararın sağlanması için davacıya ek imkan sağlanması anlamına gelecektir ki, buna usûl bakımından imkan yoktur, böyle bir durum taraflar arasındaki eşitlik ilkesine de aykırı olacaktır.
Bunun yanında, şayet açılan davada asgari bir miktar gösterilmişse ve bunun alacağın bir bölümü olduğu anlaşılmakla birlikte, belirsiz alacak davası mı yoksa belirli alacak olmakla birlikte kısmi dava mı olduğu anlaşılamıyorsa, bu durumda 6100 sayılı Kanun’un 119/1-ğ. maddesinin aradığı şekilde açıkça talep sonucu belirtilmemiş olacaktır. Talep, talep türü ve davanın niteliği açıkça anlaşılamıyorsa, talep muğlaksa, aynı kanunun dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 119/2. maddesi gereğince, davacıya bir haftalık kesin süre verilerek talebinin belirsiz alacak davası mı, yoksa kısmi dava mı olduğunun belirtilmesi istenmelidir. Verilen bu süreden sonra, davacının talebini açıklamasına göre bir yol izlenmelidir. Eğer talep, davacı tarafından belirsiz alacak davası şeklinde açıklanmış olmakla birlikte, gerçekte belirsiz alacak davası şartlarını taşımıyorsa, o zaman yukarıdaki şekilde hareket edilmeli, hukuki yarar yokluğundan dava reddedilmelidir. (Y. 11. HD. 2016/13485 E. 2018/4815 K.)
Bu açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında;
Davacı dava dilekçesinin 2. sayfasında açıkça “davamızı belirsiz alacak davası olarak açmış bulunmaktayız” diyerek, belirsiz alacak davası açtığını vurgulamıştır.
Taraf şirketler arasında 25/01/2023 tarihli Stand Kurulum ve Satış Sözleşmesinin akdedildiği, sözleşme bedelinin ve davacı alacağının sözleşmede 250.000,00 TL olarak açıkça kararlaştırıldığı, davacının sözleşmeye taraf olması nedeniyle alacak tutarını bildiği noktasında duraksama bulunmadığı, öte yandan davacı tarafından sözleşme uyarınca davalıya fatura kesildiği, nitekim işbu faturanın dava dilekçesi ekinde delil olarak dosyaya ibraz edildiği, davacı tarafından düzenlenen faturanın (ekstra baskı işleri dahil) 259.440,00 TL tutarında olduğu, davacının bizatihi kendisi faturayı tanzim ettiğine göre alacak miktarını bildiğinin açık olduğu, nitekim tüm bu hususların dava dilekçesinde de dile getirildiği, davacının “alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenememesi veya bunun imkânsız olması” hali zaten söz konusu olmadığı gibi, aksine açık ve net bir şekilde alacağın miktarının belirlenip buna ilişkin delillerin dahi ibraz edildiği, hatta davacı işbu sözleşme kapsamında 17/02/2023 tarihinde davalı tarafından banka havalesi yoluyla 125.000,00 TL ödeme yapıldığını (bu dekont ayrıca delil olarak dilekçe ekinde sunulmuştur), bakiye kalan alacak tutarının 134.440,00 TL olduğunu dava dilekçesinin son sayfasında sarih bir şekilde beyan etmiştir. Dolayısıyla, davacının alacağının belirleyememe, bu durumunun kendisinden beklenememesi ya da objektif olarak alacağının belirlenmesinin imkansız olması durumlarının bulunmadığı, tam aksine bakiye alacağın dahi kolaylıkla ve net bir şekilde belirlendiği, bu hususların dilekçeye açıkça yazıldığı ve ekinde delillerin dahi sunularak alacağın miktarının kesin olarak belirlenebileceği bir hal mevcuttur.
Öte yandan; davacı dava dilekçesinde belirsiz alacak davasına yönelik olarak alacağın bilirkişi raporu ile tespit edileceğinden bahisle “belirsiz alacak davası” açtıklarını beyan etmiş ise de; yukarıda belirtildiği üzere, bir davada bilirkişi incelemesine gidilmesi belirsiz alacak davasının açılabilmesi için yeterli değildir. Bir davada bilirkişiye başvurulmasına rağmen, davacı dava açarken alacak miktarını belirleyebiliyorsa, belirsiz alacak davası açılamaz. Dolayısıyla, somut olay bakımından dava açılırken davacı tarafından alacak miktarı belirlenebildiğinden (hatta yapılan kısmi ödemeler mahsup edilerek net şekilde hesaplandığından) belirsiz alacak davası açılmasında hukuki yarar bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenler karşısında, fatura alacağının tahsiline dayalı eldeki davada; alacağın miktarının davanın başında belirlenebiliyor olması karşısında “belirsiz alacak davası” açılmasında davacının hukuki yararı bulunmadığından, davanın hukuki yarar dava şartı yokluğundan HMK 114/1-h. maddesi ve HMK 115/2. maddesi hükmü uyarınca usulden reddine karar vermek gerekmiş aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: (Gerekçesi ve Ayrıntısı Yukarıda Açıklandığı Üzere);
1-Davanın hukuki yarar dava şartı yokluğu sebebiyle HMK 114/1-h. maddesinin atfı ve HMK 115/2. maddesi hükmü uyarınca USULDEN REDDİNE,
2-Harç peşin yatırıldığından başkaca ve yeniden harç alınmasına YER OLMADIĞINA,
3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde BIRAKILMASINA,
4-Adalet Bakanlığı bütçesinden ödenen 3.120,00 TL arabuluculuk sarf ücretinin davacıdan tahsil edilerek HAZİNEYE GELİR KAYDINA,
5-HMK 333. maddesi uyarınca davacı yatırılan ancak kullanılmayarak artan bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde re’sen davacıya veya vekillerine İADESİNE,
Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme soncunda ve tarafların yokluğunda, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren (2) iki haftalık yasal süre içerisinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yasa yolu açık olmak üzere karar verildi. 21/09/2023

Katip
E-İmza

Hakim
E-İmza