Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.
T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2023/433 Esas
KARAR NO : 2023/571
DAVA : Menfi Tespit (Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 15/11/2019
KARAR TARİHİ : 03/07/2023
Mahkememizde görülmekte olan Menfi Tespit (Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Çek üzerinde keşide tarihinde ve bedel kısmında yapılan değişikliğie ilişkin imza müvekkile olmadığını, gözle görülür şekilde tahrifat yapıldığını, keşide tarihi ve bedel kısmı müvekkil imza ve onayı olmadan değiştirildiğini, çekin üzerindeki miktar ve tarih kısımlarında oynama yapıldığını, bu kısımlar tarafımızca paraflanmamış olup tarih ve miktarda oynama yapılmış çek kambiyo vasfını imza eksikliği nedeniyle kaybettiğini, düzeltmeler geçerli ve gerçek imza/paraf olmadan yasal olarak çek olarak kullanılması mümkün olmadığını, takibe konu çek şubat ayında vadesinde bankaya takas sisitemiyle sorulduğunu, lehdar tarafından geri çekildiğini, bu işleme ilişkin ve çekin asıl tarihine dair ekran görüntüleri ekte sunulmuş olup ilgili bankadan da celbini, çekin şirketimize teslim edileceği lehtar tarafından belirtilmişse de teslim yerine tahrifat yapılarak kullanıldığını, sonrasında takibe konu edildiğini, çek üzerinde imza/parafların şirket yetkililerinin eli mahsulü olmadığını, müvekkili takibe konu çek ve benzer mahiyette diğer çeklerle ilgili Cumhuriyet Savcılığına şikayette bulunulduğunu, şikayet dilekçesinde benzer şekilde bankadan iadesi alınan çeklerin daha sonra tahrif edilerek kullanılması nedeniyle Erdoğan Öztürk hakkında şikayette bulunulduğunu, icraya konu çek sebebiyle icra alacaklısı şirkete ve çek lehtarına müvekkilimin herhangi bir borcu bulunmadığını, alacaklı haksız ve kötü niyetli ve müvekkilimi ticari olarak zorda bırakacak şekilde takip başlatıldığını, haciz işlemi uygulandığını, müvekkili araçları üzerinde haciz ve yaklama işlemi banka hesaplarına ise haciz ve bloke işlemleri uygulandığını, icra kasasına ödenen teminatın alacaklıya verilmemesi hususunda yeniden tedbir talep ettiklerini, arabuluculuk görüşmesi öncesinde icra kasasına ödenen paranın alacaklıya ödenmemesi yönünde … 8. Asliye Ticaret Mahkemesinin … D.İş sayılı dosyasından karar alınmış ve mahkeme veznesine teminat yatırıldığnıı, dosya borcu da icraya yatırıldığını, davaya konu icra dosyasına yatırılan paranın mümkünse teminatsız, mahkeme aksi kanaatte ise teminat mukabili yeniden tedbir kararı verilmesini, … 8. Asliye Ticaret Mahkemesinin … D.İş dosyasına yatırılan teminatın mahkemeniz dosyasına istenmesini, müvekkilim hakkında yapılan icra takibinde haciz uygulandığını, müvekkilim lehine manevi tazminat hükmedilmesi gerektiğini açıklanan nedenlerle öncelikle dava konusu çek tahsili halinde müvekkilimizin telafisi imkansız maddi ve manevi zararlara uğrayacağından … 18. İcra Müdürlüğü … E. icra takibinin dava sonuna kadar teminatlı/teminatsız durdurulmasını, icra dosyasına teslim ödenecek teminatın nakit ya da metubunun dava sonuna kadar alacaklıya ödenmemesi hususunda karar verilmesine ve hacizlerin kaldırılmasına, … 8. Asliye Ticaret Mahkemesinin… D.iş dosyasına yatırılan teminatın mahkeme dosyasına istenmesini, Menfi Tespit Davamızın Kabulü ile müvekkillerimizin davalıya herhangi bir borcunun olmadığının tespitine, Dava konusu takibin iptaline, çekin iadesini, davalı kötüniyetli olarak icra takibi başlattığı için% 20 den aşağı olmayacak şekilde kötüniyet tazminatı ödettirilmesini, haksız haciz sonucu müvekkilimin uğradığı baskı ve mal varlığı üzerine haciz konulması sebebiyle manevi tazminata hükmedilmesini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa tahmiline karar verilmesini dava ve talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacı Borçlu …Tic. Ltd. Şti. tarafından … T.A.Ş…. Şubesi’ne ait, 20.07.2018 keşide tarihli 60.000 TL bedelli …. numaralı çek keşide edilerek tedavüle çıkarılmış ve bir çok ciro ile devir yapıldıktan sonra son olarak yetkili hamil olan Müvekkile ciro edilerek teslim edildiğini, çek 26.07.2019 tarihinde … TAŞ. … Şubesine ibraz edilmiş ve karşılığının bulunmadığı öğrenilmiştir. Davacı taraf ile yapılan tüm iyi niyetli görüşme taleplerimize rağmen yetkili hamil olan müvekkilime ilgili çek karşılığı ödenmemiştir. Bunun üzerine … 18. İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyası ile davacı borçlu ve diğer borçlu cirantalar aleyhine yasal takibe başlanıldığını, işbu takibe, davacı tarafından süresinden sonra haksız ve hukuka aykırı olarak yaptığı itiraz … 19. İcra Hukuk Mahkemesi’nin …. Esas sayılı dosyası ile reddedilmiştir. İşbu dosyanın mahkemeniz dosyasına celp edilmesine karar verilmesini, davacı tarafından haksız ve hukuka aykırı olarak huzurdaki dava açıldığını, müvekkili iyi niyetli 3. kişi olup ilgili çekin yetkili son hamilidir. davacının iddiaları haksız ve hukuka aykırı olduğu gibi iyi niyetli 3. şahıs olan müvekkilimin haklarına halel gelmesi kabul edilebilir olmadığını, müvekkili söz konusu çeki kendisinden önceki ciranta olan Mehmet Yaman Batu’dan alacağına karşılık teslim ve devir aldığını, itiraz eden davacı, -kesinlikle kabul anlamına gelmemekle birlikte- çek üzerinde keşide tarih ve bedel kısmında yapılan değişiklik imzanın sahibi olamasa dahi iyiniyetli 3. kişi konumunda olduğunu, keşideci, imzasını inkar etmemiş sadece paraf imzasını inkar etmektedir. Yani keşideci, borca konu çeki keşide edip piyasaya sürdüğünü inkar etmediğini, davacı borçlu ilgili çekin tarih ve bedel kısmında yapılan düzeltmenin yanında bulunan imzanın/parafın kendisine ait olmadığını belirttiğini, sahte imza iddiası da bir nisbi def’i olup sadece belli senet alacaklısına karşı ileri sürülebileceğini, sadece belli bir senet alacaklısına karşı belirli hukuki ilişkide olan borçlu tarafından ileri sürülebilen defiler nisbi defiler olduğunu, bu anlamda, ehliyetsizlik, yetkisiz temsil, sahte imza, vb tüm şahsi defiler etkileri bakımından nisbi defi sayıldığını, davacı, dava dilekçesinde her ne kadar çek ile ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına “…” hakkında şikayette bulunulduğu iddia etmişse de bu durumun huzurdaki davaya bir etkisi bulunmamaktadır. Davacının dava dilekçesinde belirttiği “…” isimli kişi ile Müvekkilimin hiçbir ilgi ve alakası bulunmamakta olup kendisini de tanımadığnıı, ilgili kişinin şikayet edilmesi durumunda sonuç ne olursa olsun huzurdaki davayı etkilemeyeceğini, bununla birlikte madem ki, davacının bu yönde bir şikayeti varsa neden ilgili çekin iptali / ödeme yasağı için hiçbir başvuru dahi yapmadığı neden şimdiye değin herhangi bir hukuki girişimde bulunmadığı tarafımızca anlaşılamadığnıı, davacının, müvekkilimin alacağına kavuşmasını engellemek yahut sürüncemede bırakmak için kötü niyetli olduğunu açıklanan nedenlerle haksız ve mesnetsiz davanın reddini, … 18. İcra Müdürlüğü’nün …esas sayılı takibin devamı ile icra dairesine depo edilen alacağın Müvekkilimize ödenmesini, yargılama giderleri ve ücreti vekaletin davacı borçlu üzerinde bırakılmasına karar verilmesini savunmuştur.
Davacı vekilinin 04/10/2022 tarihli ıslah dilekçesinde müvekkilin davalı tarafından kötüniyetli olarak icra takibine konu edilen kıymetli evrak sebebi ile ticari ve ekonomik itibarı zedelenmiş olup bu hususta, dosya içeriğine göre müvekkile ait olmadığı tespit edilen imza sebebi ile işbu davadaki haklılılğı ortaya çıktığını, manevi tazminat talebinin müvekkilinin maruz kaldığı haksız takip sebebi ile uğradığı ticari ve ekonomik itibar kaybı ve takip sebebi ile yatırdığı teminatın ekonomik koşullar sebebi ile değer kaybetmesi dikkate alınarak 5.000 TL olarak belirlediklerini, manevi tazminata ilişkin dava dilekçemizi ıslah ettiklerini ve talebin 5.000 TL olduğunu, haklı davamızın bütün taleplerimiz yönünden kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
Delillerin Değerlendirilmesi ve Gerekçe
Davanın, Mahkememizin 2019/625 esas sayılı dosyasında 20/06/2023 tarihli duruşma tutanağı ile manevi tazminat yönünden dosyasının mahkememizin görevli olup olmadığının tespiti için tefrik edilerek, 2023/433 esasına kaydedildiği anlaşıldı.
Dava, haksız ihtiyati haciz nedeniyle uğranılan manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir.
Davacı dava dilekçesi ile “Haksız haciz sonucu müvekkilimin uğradığı baskı ve mal varlığı üzerine haciz konulması sebebiyle manevi tazminata hükmedilmesine ” şeklinde talepte bulunmuş; davacı hakkında icra takibi içerisinde haciz işlemi uygulandığından bahisle manevi zarara uğradığını iddia etmiştir.
Dava dilekçesinde netice-i talep kısmında haksız haciz sonucu manevi tazminata hükmedilmesinin talep edildiği, ancak tahsili istenen tazminat miktarının gösterilmediği gibi bu hususa ilişkin herhangi bir harç ikmalinin de yapılmadığı görülmekle; Davacı vekiline manevi tazminat talebine ilişkin HMK m.119/1-ğ ve d maddeleri uyarınca malvarlığına ilişkin davalar dava konusunun değerini ve hükmedilmesini istediği açık talep sonucu bildirmesi için 1 HAFTA KESİN SÜRE VERİLMESİNE, aksi halde manevi tazminat talebi yönünden davanın açılmamış sayılacağına karar verileceği hususunun ihtarı üzerine davacı tarafça ” MÜVEKKİLİN DAVALI TARAFINDAN KÖTÜNİYETLİ OLARAK İCRA TAKİBİNE KONU EDİLEN KIYMETLİ EVRAK SEBEBİ İLE TİCARİ VE EKONOMİK İTİBARI ZEDELENMİŞ OLUP BU HUSUSTA, DOSYA İÇERİĞİNE GÖRE MÜVEKKİLE AİT OLMADIĞI TESPİT EDİLEN İMZA SEBEBİ İLE İŞBU DAVADAKİ HAKLILILĞI ORTAYA ÇIKMIŞTIR. MANEVİ TAZMİNAT TALEBİMİZ MÜVEKKİLİN MARUZ KALDIĞI HAKSIZ TAKİP SEBEBİ İLE UĞRADIĞI TİCARİ VE EKONOMİK İTİBAR KAYBI VE TAKİP SEBEBİ İLE YATIRDIĞI TEMİNATIN EKONOMİK KOŞULLAR SEBEBİ İLE DEĞER KAYBETMESİ DİKKATE ALINARAK 5.000 TL OLARAK BELİRLİYORUZ. MANEVİ TAZMİNATA İLİŞKİN DAVA DİLEKÇEMİZİ ISLAH EDİYORUZ VE TALEBİMİZ 5.000 TL’DİR.” şeklinde dilekçe ile harcı ikmal edilerek manevi tzaminata yönelik dava ikame dilmiştir.
Nihayetinde davacı kendi imzası kullanılarak tahrif edilen çeke dayalı olarak davalı tarafından haksız ihtiyati haciz kararı alınarak hakkında haksız takip yapıldığını, manevi zararları oluştuğunu belirterek uğradığı zararların ödetilmesini istemiştir.
6102 sayılı TTK’nın 5/1. maddesine göre, aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın asliye ticaret mahkemesi tüm ticari davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevlidir. Bu hükme göre ticaret mahkemelerinin görev alanı ticari davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işleridir. Ticari faaliyetleri ilgilendiren bütün davalar ticari dava değildir. Ticaret mahkemeleri ayrı bir yargı kolu oluşturmayıp, asliye hukuk mahkemelerine göre ihtisas mahkemeleridir.Bu nedenle ticari işlerle ilgili bütün davalar ticaret mahkemelerinin görev alanına sokulmamış, yalnızca uzmanlık gerektiren hususların ticaret mahkemelerince karara bağlanması esası getirilmiştir.
Ticari davaları, mutlak ticari davalar, nisbi ticari davalar, yalnızca bir ticari işletmeyle ilgili olmasına rağmen ticari nitelikte kabul edilen davalar olmak üzere üç grupta toplamak mümkündür.
Mutlak ticari davalar, tarafların tacir olup olmadığına ve işin bir ticari işletmeyi ilgilendirip ilgilendirmediğine bakılmaksızın ticari sayılan davalardır. Mutlak ticari davalar,
6102 sayılı TTK’nın 4/1. maddesinde bentler halinde sayılmıştır. Bunların yanında Kooperatifler Kanunu (m.99), İcra İflas Kanunu (m.154), Finansal Kiralama Kanunu (m.31), Ticari İşletme Rehni Kanunu (m.22) gibi bazı özel kanunlarda belirlenmiş ticari davalar da bulunmaktadır. Bu guruptaki davaların ticari dava sayılabilmesi için taraflarının tacir olması veya ticari işletmeleriyle ilgili olması gibi şartlar aranmaz. TTK’nın 4/1. bendinde sınırlı olarak sayılan davalar arasında yer alması veya özel kanunlarda ticari dava olarak nitelendirilmesi yeterlidir. Bu davalar kanun gereği ticari dava sayılan davalardır.
Nispi ticari davalar, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olması halinde ticari nitelikte sayılan davalardır. 6102 sayılı TTK’nın 4/1. maddesine göre, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davaları ticari dava sayılır. Bu hükme göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için, hem iki tarafın ticari işletmesini ilgilendirmesi, hem de iki tarafın tacir olması gereklidir. Bu şartlar birlikte bulunmadıkça, uyuşmazlık konusunun ticari iş niteliğinde olması veya ticari iş karinesi sebebiyle diğer taraf için de ticari iş sayılması davanın ticari dava olması için yeterli değildir. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 19/2. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hale getirmeyecektir. Zira; Türk Ticaret Kanunu, kanun gereği ticari dava sayılan davalar haricinde, ticari davayı ticari iş esasına göre değil, ticari işletme esasına göre belirlemiştir. Hâl böyle olunca, işin ticari nitelikte olması davayı ticari dava haline getirmez.
Üçüncü grup ticari davalar, yalnızca bir tarafın ticari işletmesini ilgilendiren havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davalardır. Bir davanın ticari dava sayılması için kural olarak ya mutlak ticari davalar arasında yer alması ya da her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili bulunması gerekirken havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davaların ticari nitelikte sayılması için yalnızca bir yanın ticari işletmesiyle ilgili olması TTK’da yeterli görülmüştür.
Bu açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında, davacı gerçek kişinin tacir esnaf sıfatının celbi için bir kısım müzekkereler yazıldığı, cevap verildiği görülmüştür.
Yargıtay 11.H.D.’nin 06/03/2018 Tarih ve 2016/11515 E-2018/1718 K sayılı kararında da belirtildiği üzere, TTK’nin 12. Maddesine göre “Bir ticari işletmeyi, kısmen de olsa, kendi adına işleten kişiye tacir denir. Bir ticari işletmeyi kurup açtığını, sirküler, gazete, radyo, televizyon ve diğer ilan araçlarıyla halka bildirmiş veya işletmesini ticaret siciline tescil ettirerek durumu ilan etmiş olan kimse, fiilen işletmeye başlamamış olsa bile tacir sayılır. Bir ticari işletme açmış gibi, ister kendi adına, ister adi bir şirket veya her ne suretle olursa olsun hukuken var sayılmayan diğer bir şirket adına ortak sıfatıyla işlemlerde bulunan kimse, iyiniyetli üçüncü kişilere karşı tacir gibi sorumlu olur.” hükmü ile anılan Yasa’nın 11. maddesinde “Ticari işletme, esnaf işletmesi için öngörülen sınırı aşan düzeyde gelir sağlamayı hedef tutan faaliyetlerin devamlı ve bağımsız şekilde yürütüldüğü işletmedir. Ticari işletme ile esnaf işletmesi arasındaki sınır, Bakanlar Kurulunca çıkarılacak kararnamede gösterilir.” Yine TTK’nin 15. maddesinde de “İster gezici olsun ister bir dükkânda veya bir sokağın belirli yerlerinde sabit bulunsun, ekonomik faaliyeti sermayesinden fazla bedenî çalışmasına dayanan ve geliri 11. maddenin ikinci fıkrası uyarınca çıkarılacak kararnamede gösterilen sınırı aşmayan ve sanat veya ticaretle uğraşan kişi esnaftır.” düzenlemesi bulunmaktadır.
Yargıtay’ın yerleşik uygulamalarına göre, bir kimsenin Vergi Usul Kanunu’na göre esnaf sayılması, TTK yönünden de esnaf kabul edilmesini gerektirmez. Ticaret siciline ya da Oda’ ya kayıtlı olmamak da tacir olmamanın kesin bir ispatı olmadığı gibi, vergi mükellefi olup olmamak da tacir ve esnaf ayrımında kesin bir ölçüt olarak kabul edilemez.
Mülga 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 1463. maddesine göre, Bakanlar Kurulu’nca 18.06.2007 tarihinde kararlaştırılıp, 21.07.2007 tarih ve 26589 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan, 2007/12362 sayılı Bakanlar Kurulu Kararında esnaf – tacir ayırımının nasıl yapılacağı belirlenmiştir.
6103 sayılı Türk Ticaret Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 10. maddesinde ticari işletmeler hakkında 6102 sayılı TTK’nin 11/2 madde ve fıkrasında öngörülen Bakanlar Kurulu kararı çıkarılıncaya kadar yürürlükte bulunan düzenlemelerin uygulanacağı belirtildiğinden, Bakanlar Kurulu kararının uygulanmasına devam edilerek esnaf ve tacir ayrımının anılan kararda belirtilen kıstasların değerlendirilmesi suretiyle yapılması gerekmektedir. (İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesinin 2018/1274 Esas, 2019/1137 Karar sayılı ilamı)
Huzurdaki ihtilafın TTK’ da düzenlenen mutlak ticari davalardan olmadığı açıktır.
Nispi ticari dava bakımından, davacının ticari şirket olması sebebiyle tacir olduğu konusunda duraksama yoktur. Ne var ki, bu ayrıma göre her iki tarafın, yani davalının da tacir olması zorunludur. 19.02.1986 tarih 19024 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 25.01.1986 tarihli Bakanlar Kurulu Kararı ile T.T.K.’nun 1463. maddesine göre esnaf ve küçük sanatkar ile tacir ve sanayicinin ayrımına dair esaslar tespit edilmiştir. Buna göre;
1-Koordinasyon kurulunca tespit ve yayınlanacak esnaf ve küçük sanatkar kollarına dahil olup da gelir vergisinden muaf olanlar ile kazançları götürü usulde vergilendirilenler ve işletme hesabına göre, defter tutanlardan iktisadi faaliyetleri nakdi sermayesinden ziyade, bedeni çalışmalarına dayanan ve kazançları ancak geçimlerini sağlamaya yetecek derecede az olan ve Vergi Usul Kanunu’nun 177. maddesinin 1. fıkrasının 1 ve 3 nolu bentlerinde yer alan limitlerin yarısını, iki numaralı bendinde yazılı nakdi limitin tamamını aşmayanların esnaf ve küçük sanatkar,
2-Vergi Usul Kanunu’na istinaden birinci sınıf tacir sayılan ve bilanço esasına göre defter tutanlar ile işletme hesabına göre defter tutan ve birinci madde de belirtilenlerin dışında kalanların (iktisadi faaliyetleri nakdi sermayesinden ziyade, bedeni çalışmalarına dayanan ve kazançları ancak geçimlerini sağlamaya yetecek derecede az olan ve Vergi Usul Kanunu’nun 177. maddesinin 1. fıkrasının 1 ve 3 nolu bentlerinde yer alan limitlerin yarısını, iki numaralı bendinde yazılı nakdi limitin tamamını aşmayanların) esnaf ve küçük sanatkar, tacir ve sanayici sayılmaları kararlaştırılmıştır.
Bir kimsenin Vergi Usul Kanunu’na göre esnaf sayılması, TTK yönünden de esnaf kabul edilmesini gerektirmez. Ticaret siciline ya da Oda’ya kayıtlı olmamak da tacir olmamanın kesin bir kanıtı olmadığı gibi, vergi mükellefi olup olmamak da tacir ve esnaf ayrımında kesin bir ölçüt olarak kabul edilemez. 21/07/2007 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan 18/06/2007 tarihli 2007/12362 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile esnaf ve tacir ayrımına esas sınırlar belirlenmiş olup, bu kararda 213 Sayılı VUK 177.maddesinde belirtilen hallerden 1. ve 3.bendindeki konularda faaliyette bulunanlarda belirlenen sınırların yarısını, 2.benddeki faaliyetlerde bulunanların bu tutarın tamamını aşanların tacir olacağı belirlenmiştir.
Davalı gerçek kişinin tacir vasfına yönelik olarak taraflar arasında temel ilişki karşısında davalının gerçek kişi olarak birinci sınıf tacir olup olmadığı, esnaf olup olmadığı, basit usul, işletme usulü veya bilanço usullerinden hangisine göre defter tutup tutmadığının araştırılması müzekkere cevabında … sayılı Bakanlar Kurulu Kararı çerçevesinde esnaf sınırını aşıp aşmadığının tespiti amacıyla taraflar arasında temel ilişkinin başlangıç tarihi olan 2019 ve sonrası Gelir Vergi Beyannameleri ile eki performans bilgileri tablosu ve işletme hesap özetlerinin teminin müzekkere cevabında eklenerek … Vergi Dairesi Müdürlüğüne müzekkere yazılmasına, ayrıca davalı gerçek kişinin ”Ticari işletme kaydı ve sicil kaydı” olup olmadığının araştırılması için İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğüne ve Esnaf ve Sanatkarlar Odası Başkanlığı’na ayrı ayrı müzekkere yazılmasına karar verilmiş; davalının ticari işletme kaydı bulunmadığı ve işletme hesabına göre defter tutan kimselerden olduğu, tacir sıfatının olmadığı anlaşılmıştır.
Her ne kadar tefrik edilen dava dosyasındaki İİK’nın 72.maddesi uyarınca … T.A.Ş. … Şubesine ait, … Seri Nolu, 20/07/2019 keşide tarihli, 60.000,00-TL bedelli çek dayanak yapılarak açılan … 18.İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasından davalıya borçlu olmadığının tespitini ve dava konu çekin istirdatını talepleri mutlak ticari dava olsa da, huzurdaki haksız hacizden kaynaklı manevi tazminat talebinin mutlak ticari dava olmadığı sabittir. Davacının manevi tazminat istemi haksız haciz uygulamasına dayandığından bu hususun takibe dayanak kambiyo senedi ile ilgisi davayı mutlak ticari dava haline getirmeyecek olup, haksız haciz nihayetinde bir haksız fiildir. Haksız hacze dayalı manevi tazminat istemi 818 sayılı BK.’nun 49. maddesinden (6098 sayılı TBK’nun 58. maddesi) kaynaklanan bir sorumluluk olup, kusura dayanan bir sorumluluk türüdür. (Yargıtay 4. HD. 2019/2533 E.-20202544K. Sayılı İlamı)
Bu kapsamda kambiyo senedi dayanak yapılan takip nedeniyle haksız haciz uygulamasını iddiası ile ikame edilen manevi tazminat istemi haksız fiilden kaynaklı bir dava olup, mutlak ticari dava statüsünde olmayıp, tarafları tacir ise ancak nispi ticari davaya vücut verebileceğinden (Emsal Yargıtay 4. HD. 2015/13385 E.-2015/13448 K. Sayılı İlamı, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesinin 2018/474 Esas, 2018/1564 Karar sayılı ilamı) haksız haciz nedenine dayalı olarak açılmış bu istem yönünden, davalının tacir sıfatı olmadığı da gözetilerek davaya bakmakla genel mahkeme olan Asliye Hukuk Mahkemesi görevli olduğundan aşağıdaki şekilde hüküm tesisi yoluna gidilmiştir.
HÜKÜM: (Gerekçesi ve Ayrıntısı Yukarıda Açıklandığı Üzere);
1-HMK.’nın 114/1-c, 115/2. Maddeleri uyarınca dava şartı yokluğundan mahkememizin görevsizliği ile davanın USULDEN REDDİNE, Görevli Mahkemenin ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ olduğuna,
2-HMK.nın 20. Maddesi uyarınca taraflardan birinin , bu karar verildiği anda kesin ise bu tarihten , süresi içinde kanun yoluna başvurulmayarak kesinleşmiş ise kararın kesinleştiği tarihten; kanun yoluna başvurulmuşsa bu başvurunun reddi kararının tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde kararı veren mahkemeye başvurarak talep etmesi halinde dava dosyasının görevli İSTANBUL NÖBETÇİ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİNE tevzi edilmek üzere hukuk mahkemeleri tevzi bürosuna GÖNDERİLMESİNE,
3-HMK’nın 20 maddesine göre kararın kesinleşme tarihinden itibaren iki hafta içinde Mahkememize başvurarak dava dosyasının görevli ya da yetkili Mahkemeye gönderilmesi talep edilmediği takdirde Mahkememizce davanın açılmamış sayılmasına karar verileceği,
4- Harç, yargılama gideri ve vekalet ücretinin görevli mahkemece değerlendirilmesine,
Dair, tarafların yokluğunda, gerekçeli kararın tebliğ tarihinden itibaren 2 haftalık süre içerisinde mahkememize ve bulunulan yer Asliye Ticaret mahkemesine dilekçe ile başvurmak koşuluyla İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine İstinaf yasa yolu açık olmak üzere dosya üzerinde karar verildi. 03/07/2023
Katip …
Hakim …