Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2023/419 E. 2023/608 K. 13.07.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2023/419
KARAR NO : 2023/608

TALEP : Tam Bölünmede Değer Tespiti
TALEP TARİHİ : 15/06/2023
KARAR TARİHİ : 13/07/2023

Mahkememizde görülmekte olan tam bölünmede değer tespitine dair talebinin incelemesi sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Talep eden vekili talep dilekçesinde özetle; tam bölünme neticesinde devir olan … tüm aktif ve pasifi ile yeni kurulacak iki adet şirkete devir olunacağını, TTK 140.ncı ve 161.nci maddesi uyarınca payların korunmasını sağlamak amacıyla pay değerlerinin hesaplanabilmesi için şirket paylarının gerçek değerlerinin hesaplanmasının gerektiğini, talep edenlerin, sahip oldukları paylara değer biçilmesine gelir yöntemi kapsamında indirgenmiş nakit akımları metodolojisine göre veya bilirkişinin takdir edeceği sair değerleme yöntemlerine göre uygulanan değerleme yönteminin somut olayın özellikleri bakımından herkes için en adil ve uygun seçim olduğunun tespitine, bilirkişiden yukarıdaki tespit taleplerimize ilişkin rapor değerleme raporu alınmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Buna göre tespit taleplerine ilişkin değerleme raporu alınmasını talep edilmiş, akabinde 05/07/2023 tarihli dilekçesinde ise talep sonucunun açıklanması amacıyla yeniden dilekçe sunulmuş, buna göre adı geçen dilekçede belirtildiği üzere talep eden vekili bu defa 04.07.2023 tarihli bilirkişi yemin ve teslim tutanağının 1 nolu maddesinde; talep dilekçesinde hangi taşınmazların tam bölünmeye konu edileceğinin belirtilmediği açıklandığından bu hususa ilişkin açıklama yapılması gerektiği, şirketin tüm aktif ve pasif hesapları ile birlikte şirket bilançosuna kayıtlı ekte belirtilen gayrimenkullerinde değer tespitine konu edilmesini, mizanda yer alan taşınmazların tamamının işbu incelemeye konu edilmekte olup, listede belirtilen taşınmazların tamamının bilirkişi raporu inceleme ve tespitinde dikkate alınmasını talep etmiştir.
Talep eden şirket vekili şirketin tam bölünme amacının gerçekleştirilebilmesi ve bu suretle payların korunmasını sağlamak amacıyla şirketin tüm aktif ve pasif hesaplarıyla birlikte şirket bilançosuna kayıtlı olan taşınmazların değer tespitine konu edilmesini talep etmiştir.
Talep eden vekilinin tam bölünme amacının gerçekleştirilmesine yönelik düzenlemeler 6102 sayılı TTK m.159 ve devamı hükümlerinde düzenlenmiştir.
Kanun koyucunun İkinci Kitap Birinci Kısım Genel Hükümler başlığı altında III.numaralı “Bölünme” adı altında belirtmiş olduğu üzere bölünme “Türkiye de maddi hukuk yönünden ilk defa bu kanunla düzenlenmiştir. Gerçi vergi hukuku ile ilgili kurallar, daha önce Kurumlar Vergisi Kanununda 4684 sayılı Kanunla yapılan değişikle öngörülmüş ve bu uygulama başlatılmıştır. Ancak bu düzenlemenin maddi hukuk cephesini içermediği, bölünmenin maddi hukuk yönünden doğmatik düzenin ülkemizde mevcut bulunmadığı şüphesizdir. Vergi Usul Kanunu değişikliğini izleyerek Maliye Bakanlığı ile Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, ortaklaşa yayınladıkları “Anonim Ve Limited Şirketlerin Kısmi Bölünme İşlemlerinin Usul ve Esaslarının Düzenlenmesi Hakkında Tebliğ” ile Kurumlar Vergisi Kanunundaki hükümlere dayanarak sadece kısmi bölünmenin maddi cephesini düzenlemişlerdir.”
Şirkete ait olan aktif ve pasif hesaplarıyla birlikte taşınmazların bölünme işlemine konu olacak olması nedeniyle, bölünme işlemini ne şekilde gerçekleşeceği noktasında halihazırda vergisel açıdan ve değişik nedenlerle belirsizlikler mevcuttur. Nitekim bu konularda haklı eleştirilere konu olacak şekilde bir takım özelgeler ile düzenlemeler yapıldığı dahi bilinmektedir.
Taşınmazların ve gerekirse şirkete aktif aktif ve pasiflerin bölünmeye konu edilmesi durumunda bu taşınmazların değerinin mahkemece tespitinin istenmesinde, 6102 sayılı TTK’da açık ve belirli bir yasal düzenleme tespit edilememiştir. Esasen talep eden vekilinin talebi ile ilgili Mahkememizce atanacak bilirkişi kurulu marifetiyle değer tespiti yapılması noktasında bir gerekliliğin varlığını ortaya koyan herhangi bir düzenlemenin veya ticaret sicil müdürlüğü, Hazine ve Maliye Bakanlığı veya başkaca bir kurum tarafından alınmış herhangi bir kararın dahi somutlaştırılmadığı, sunulmadığı açıktır.
27/01/2023 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan Ticaret Sicil Yönetmeliğinin m.128 hükmünde, bölünme halinde sunulması gereken belgeler sınırlı olarak ve tek tek sayılmıştır. Buna göre tam bölünmede müdürlüğe verilecek belgeler noktasında bölünen şirket tarafından, adı geçen m.128/f.1-bend (a)-3 hükmüne göre “bölünen şirketin bölünmeye konu olan tapu, gemi ve fikri mülkiyet sicilleri ile benzeri sicillerde kayıtlı bulunan mal ve haklarının listesi, bunların kayıtlı olduğu siciller ile söz konusu mal ve hakların ilgili sicillerdeki kayıtlarına ilişkin bilgileri içeren beyan yeterli görülmüştür. Diğer yandan aynı hükmün bend (b)-3 hükmüne göre ise bölünmeye katılan diğer şirketler tarafından “tam bölünen şirketin bölümlere ayrılmış mal varlığının bölümler itibariyle değerlerinin tespitine ilişkin yeminli mali müşavir veya serbest muhasebeci mali müşavir raporu ya da denetime tabi şirketlerde denetçenin bu tespitlere ilişkin raporu” gerekli ve yeterli görülmüştür. Bir başka deyişle gerek bölünen şirket tarafından gerek bölünmeye katılan diğer şirketler tarafından şirketin taşınmazların değerlerinin tespitine ilişkin Mahkemece atanmış bilirkişilerin hazırlamış olduğu rapor veya bu konuya ilişkin herhangi bir Mahkeme kararı müdürlüğe verilecek belgeler arasında sayılmamıştır.
Nitekim 6102 sayılı TTK m.343 hükmü “değer biçme” başlığı adı altında aynî sermaye ile kuruluş sırasında devralınacak işletme ve ayînlara Mahkeme tarafından atanacak bilirkişilerce değer biçilmesi gerektiğini düzenlemiş ise de bu hükmün şirket bölünmesine ilişkin hususlarda uygulanabileceğine dair açık düzenleme bulunmamaktadır. Ancak daha önemlisi bölünmeye ilişkin 6102 sayılı TTK m.163/f.2 de açıkça “Bölünmede, ayni sermaye konulmasına ilişkin hükümler uygulanmaz” hükmü dahi mevcuttur. Kanun gerekçesinde ise “aynî sermaye hükümlerinin uygulanmamasının sebebi benzer koruyucu önlemlerin 166., 169. ve 170.maddelerde dolayısıyla uygulanmış olması” gösterilmiştir. O halde TTK m.343 hükmünün de gerek bölünen şirket gerek bölünmeye katılan diğer şirketler tarafından uygulanabilmesi imkanının bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Bu noktada talep tarihi itibari ile hukuki yarar ilişkin genel açıklamalar yapılmasında fayda olup talep edenin talep tarihi itibariyle hukuki yararı olup olmadığı irdelenmelidir.
“Medeni Usul Hukuku’nda davacının, mahkemeden hukuksal korunma istemi ile bir dava açılabilmesi için, bu davayı açmakta veya hukuki korunma istemekte haklı bir yararının bulunması gerekir. Öte yandan, bu hukuksal yararın, “hukuki ve meşru”, “doğrudan ve kişisel”, “doğmuş ve güncel” olması gerekir (Hanağası, E., Davada Menfaat, Ankara 2009, sh.135).
Mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun yürürlükte olduğu dönem içinde öğreti ve yargısal kararlar, dava açarken hukuki yararın bulunması gereğini, “dava şartı” olarak kabul etmiştir. Bu şart, “dava konusuna ilişkin genel dava şartlarından biri” olup, davanın esası hakkında inceleme yapılabilmesi ve esas hakkında hüküm verilebilmesi için varlığı gerekli olduğundan “olumlu dava şartları” arasında sayılmaktadır.
01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda öğreti ve yargısal kararların bu uygulaması aynen benimsenerek, davacının, dava açmakta hukuki yararının bulunması “Dava Şartları” başlıklı 114. maddesinin 1. fıkrasının (h) bendinde açıkça dava şartları arasında sayılmıştır.
Bir davada, hukuki yarar ilkesinin dava şartı olarak gözetilmesinin, yargılamanın amacına ve usul ekonomisi ilkesine uygun olarak yargılama yapılmasına yarar sağlayacağı, her türlü duraksamadan uzaktır.
Dava açmaktaki hukuki yarar için, hukuk düzenince kabul edilmiş meşru bir yarar olmalı, bu yarar dava açan hak sahibi ile ilgili olmalı ve dava açıldığı sırada halen mevcut bulunmalıdır. Ayrıca, açılacak davanın ortaya çıkacak tehlikeyi bertaraf edecek nitelikte olması gerekir. Bir kimsenin, hakkına ulaşmak için, mahkeme kararının o an için gerekli olması durumunda hukuki yararın olduğundan söz edilebilir. Bir mahkeme kararına ihtiyaç yoksa hukuki yarardan söz edilemez (Pekcanıtez H., Atalay, O. Özekes, M., Medeni Usul Hukuku, Ankara 2011, sh.297). (Yargıtay 22.HD 2015/10625E. 2015/13235K.sayılı kararı)
Yukarıda yapılan açıklamalar dikkate alındığında talep edenin mevcut düzenlemeler uyarınca kabul edilmiş meşru bir yararının mevcut olmadığı, talep edenin talep sunmasına gerek olmaksızın talebine konu husus ile ilgili yargısal yollar dışında değerleme raporunun alınmasının mümkün bulunduğu, bu raporu ilgili kuruma sunmasının yeterli bulunduğu, dosya kapsamına göre aksine bilgi ve belgenin ise mevcut olmadığı, bu noktada Mahkeme kararına ihtiyaç olmadığı anlaşılmakla talep edenin talebinin hukuki yarar yokluğundan ve usulden reddine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Talep edenin talebinin, hukuki yarar yokluğundan ve usulden reddine,
2-492 sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken harç peşin alındığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına,
3-Talep eden tarafından harcanan masrafın kendi üzerinde bırakılmasına,
4-Avansın talep halinde iadesine,
Kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde mahkememize veya bulunulan yer asliye ticaret mahkemesine dilekçe ile başvurmak koşuluyla İstanbul BAM nezdinde İstinaf yasa yolu açık olmak üzere tarafların yokluğunda ve dosya üzerinden yapılan incelemede oy birliği ile karar verildi.13/07/2023

Başkan …

Üye …

Üye …

Katip …