Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2023/349 E. 2023/458 K. 26.05.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2023/320 Esas
KARAR NO : 2023/488

DAVA : İtirazın İptali (Acentelik Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 09/05/2023
KARAR TARİHİ : 02/06/2023

Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali (Acentelik Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkil ile davalı arasında 09.06.2018 tarihli Franchising Sözleşmesi imzalandığını, davalı müvekkil şirket sözleşmesi feshedilene kadar müvekkil şirket marka ve tabelası altında ticari faaliyetlerini gerçekleştirmiştir. Franchising Sözleşmesi’nin 12. Maddesi uyarınca “… ürünlerinin imalatı ancak Franchisor tarafından yapılabilir. Franchisee kendisi ürün imalatı yapamayacağı gibi, Franchisor dışındaki kişilere de ürün imal ettiremez” denilmektedir. Ancak davalı tarafından çiğköfte imalatı yapılmakla beraber müvekkil şirket tabelası altında faaliyet gösterirken “…” markasının ürünü gibi satışı gerçekleştirilmiştir. Tarafımızca davalıya … 54. Noterliği … Yevmiye Numarası ile davalıya sözleşmesinin feshedildiği, tabela görsel ve diğer ibarelerin kaldırılması gerektiği, bakiye borç bedeli ve cezai şart bedelinin ödenmesi gerektiğine dair ihtarname gönderilmiştir. İmzalanan Franchising Sözleşmesinin 20. Maddesi uyarınca “Tarafların işbu sözleşme maddelerinden birine aykırı davranmaları, herhangi bir ihtar ve ihbara gerek kalmaksızın fesih nedeni olarak kabul edilmiştir.” denildiğini, davalı tarafından sadakat hükümleri ihlal edilmiştir. Sözleşmenin ana unsuru olan çiğköftenin imalatını gerçekleştirmesi ve “…” logo, marka ve patenti altında “…” ürünü gibi satışını yapması hem sözleşmeye hem sadakat kurallarına hem de dürüstlük kuralına aykırı bir davrandığını, davalı tarafından müvekkil şirkete ait marka, görsel ve logoyu içeren tüm hususlar iş yerinden kaldırılmakla beraber bakiye borç ve cezai şart bedeli ödenmediğini, … İcra Müdürlüğü … E. Sayılı dosyası ile davalı aleyhine bakiye borç bedeli ve cezai şart bedeline ilişkin icra takibi başlatıldığını, davalı tarafından 03.08.2022 tarihinde ilgili icra takibine haksız ve hukuka aykırı olarak itiraz edildiğini, bakiye borç bedeli müvekkil şirket hesabına ödenmekle beraber cezai şart bedeli ödenmediğini, … Arabuluculuk Bürosu’na dava şartı arabuluculuk başvurusu yapılmıştır. … dosya numarası ile yapılan görüşmeler neticesinde 30.01.2023 tarihinde anlaşamama üzerine son oturum tutanağı düzenlenmiş ve imza altına alındığını, davalı tarafından müvekkil şirkete ait marka adı altında başka bir ürün satıldığı tespit edilmesi ile beraber davalı müvekkil şirkete davet edildiğini, davalı ile müvekkil şirket ortağı ve bayi koordinatörü bireysel görüşme yapmış ve davalı tarafından farklı marka ürün satıldığı ikrar edilmiştir. 16.06.2022 tarihinde davalıya ait iş yerine müvekkil şirket ortağı ve iki bayi koordinatörü ile beraber denetim gerçekleştirildiğini, yapılan denetimde farklı marka çiğköfte, farklı marka lavaş, farklı marka acı sos ve farklı marka nar ekşisi tespit edildiğini, Franchising Sözleşmesi’nin 21. Maddesi uyarınca “Franchisee’nin sözleşmeye aykırı davranması halinde franchisee, herhangi bir ihbar, ihtar, dava ve icra takibine gerek kalmaksızın Franchisor’a 50.000,00 TL’yi nakden ve defaten ödemeyi kabul, beyan ve taahhüt eder.” hükmü bulunduğunu, davalı tarafından basiretli bir tacir olarak imza altına almasına rağmen sözleşme hükümleri ihlal edildiğini açıklanan nedenlerle borçlu davalının icra takibine yaptığı haksız itirazının iptaline ve takibin 50.000,00 TL üzerinden devamını, borçlu davalının asıl alacak olan 50.000,00 TL’nin %20’den az olmamak üzere icra inkar tazminatına mahkum edilmesini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, franchising sözleşmesinden feshinden kaynaklanan ceza-i şart alacağının tahsili talebi ile başlatılan takibe itiraz üzerine açılan itirazın iptali davasıdır.
Bu itibarla, öncelikle görevli mahkemenin hangi mahkeme olduğunun tespit edilmesi, başka bir anlatımla somut olay bakımından Mahkememizin görevli olup olmadığının değerlendirilmesi zorunludur.
6102 sayılı TTK’nın 5/1. maddesine göre, aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın asliye ticaret mahkemesi tüm ticari davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevlidir. Bu hükme göre ticaret mahkemelerinin görev alanı ticari davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işleridir. Ticari faaliyetleri ilgilendiren bütün davalar ticari dava değildir. Ticaret mahkemeleri ayrı bir yargı kolu oluşturmayıp, asliye hukuk mahkemelerine göre ihtisas mahkemeleridir.Bu nedenle ticari işlerle ilgili bütün davalar ticaret mahkemelerinin görev alanına sokulmamış, yalnızca uzmanlık gerektiren hususların ticaret mahkemelerince karara bağlanması esası getirilmiştir.
Ticari davaları, mutlak ticari davalar, nisbi ticari davalar, yalnızca bir ticari işletmeyle ilgili olmasına rağmen ticari nitelikte kabul edilen davalar olmak üzere üç grubta toplamak mümkündür.
Mutlak ticari davalar, tarafların tacir olup olmadığına ve işin bir ticari işletmeyi ilgilendirip ilgilendirmediğine bakılmaksızın ticari sayılan davalardır. Mutlak ticari davalar,
6102 sayılı TTK’nın 4/1. maddesinde bentler halinde sayılmıştır. Bunların yanında Kooperatifler Kanunu (m.99), İcra İflas Kanunu (m.154), Finansal Kiralama Kanunu (m.31), Ticari İşletme Rehni Kanunu (m.22) gibi bazı özel kanunlarda belirlenmiş ticari davalar da bulunmaktadır. Bu guruptaki davaların ticari dava sayılabilmesi için taraflarının tacir olması veya ticari işletmeleriyle ilgili olması gibi şartlar aranmaz. TTK’nın 4/1. bendinde sınırlı olarak sayılan davalar arasında yer alması veya özel kanunlarda ticari dava olarak nitelendirilmesi yeterlidir. Bu davalar kanun gereği ticari dava sayılan davalardır.
Nispi ticari davalar, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olması halinde ticari nitelikte sayılan davalardır. 6102 sayılı TTK’nın 4/1. maddesine göre, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davaları ticari dava sayılır. Bu hükme göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için, hem iki tarafın ticari işletmesini ilgilendirmesi, hem de iki tarafın tacir olması gereklidir. Bu şartlar birlikte bulunmadıkça, uyuşmazlık konusunun ticari iş niteliğinde olması veya ticari iş karinesi sebebiyle diğer taraf için de ticari iş sayılması davanın ticari dava olması için yeterli değildir. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 19/2. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hale getirmeyecektir. Zira; Türk Ticaret Kanunu, kanun gereği ticari dava sayılan davalar haricinde, ticari davayı ticari iş esasına göre değil, ticari işletme esasına göre belirlemiştir. Hâl böyle olunca, işin ticari nitelikte olması davayı ticari dava haline getirmez.
Üçüncü grup ticari davalar, yalnızca bir tarafın ticari işletmesini ilgilendiren havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davalardır. Bir davanın ticari dava sayılması için kural olarak ya mutlak ticari davalar arasında yer alması ya da her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili bulunması gerekirken havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davaların ticari nitelikte sayılması için yalnızca bir yanın ticari işletmesiyle ilgili olması TTK’da yeterli görülmüştür.
Somut olayda uyuşmazlık franchise sözleşmesinden kaynaklanmaktadır. Franchise sözleşmesi, Türk Borçlar Kanunu’nda veya özel yasalarda düzenlenmemiş olmakla birlikte öğretide kendine özgü bir sözleşme türü olarak kabul edilmekte ve tarafları bağlayıcılığı olan ve her iki tarafa da karşılıklı hak ve yükümlülükler getiren, sürekli borç ilişkisi doğuran, çerçeve sözleşme niteliğinde olup doktrinde, kanunda düzenlenmediğinden dolayı isimsiz sözleşme olan franchise sözleşmesinin sui generis ya da karma bir sözleşme olduğuna dair çeşitli görüşler bulunmaktadır. Bu tür sözleşmelerden kaynaklanan davaların ticari dava olduğuna ya da asliye ticaret mahkemelerinde görüleceğine dair yasal bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu nedenle, eldeki davanın ticari dava olarak kabulü için uyuşmazlık konusunun her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili olması ve her iki tarafın da tacir olması gerekmektedir. (Bkz. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesinin 2020/153 Esas, 2022/1635 Karar sayılı ilamı)
Davaya konu franchise sözleşmelerinden kaynaklanan davaların ticaret mahkemesinde görülebilmesi için dolayısıyla davanın ticari dava olduğundan söz edilebilmesi için sırf işin ticari nitelikte olması ve bir tarafın tacir olması yeterli olmayıp, her iki tarafın da tacir olması gerekmektedir. Bu açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında, franchising sözleşmesinden kaynaklanan alacağının tahsiline yönelik açılan işbu davanın, TTK’da düzenlenen mutlak ticari davalardan olmadığı açıktır.
Nispi ticari dava bakımından, davacının ticari şirket olması sebebiyle tacir olduğu konusunda duraksama yoktur. Ne var ki, bu ayrıma göre her iki tarafın, yani davalının da tacir olması zorunludur. 19.02.1986 tarih 19024 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 25.01.1986 tarihli Bakanlar Kurulu Kararı ile T.T.K.’nun 1463. maddesine göre esnaf ve küçük sanatkar ile tacir ve sanayicinin ayrımına dair esaslar tespit edilmiştir. Buna göre;
1-Koordinasyon kurulunca tespit ve yayınlanacak esnaf ve küçük sanatkar kollarına dahil olup da gelir vergisinden muaf olanlar ile kazançları götürü usulde vergilendirilenler ve işletme hesabına göre, defter tutanlardan iktisadi faaliyetleri nakdi sermayesinden ziyade, bedeni çalışmalarına dayanan ve kazançları ancak geçimlerini sağlamaya yetecek derecede az olan ve Vergi Usul Kanunu’nun 177. maddesinin 1. fıkrasının 1 ve 3 nolu bentlerinde yer alan limitlerin yarısını, iki numaralı bendinde yazılı nakdi limitin tamamını aşmayanların esnaf ve küçük sanatkar,
2-Vergi Usul Kanunu’na istinaden birinci sınıf tacir sayılan ve bilanço esasına göre defter tutanlar ile işletme hesabına göre defter tutan ve birinci madde de belirtilenlerin dışında kalanların (iktisadi faaliyetleri nakdi sermayesinden ziyade, bedeni çalışmalarına dayanan ve kazançları ancak geçimlerini sağlamaya yetecek derecede az olan ve Vergi Usul Kanunu’nun 177. maddesinin 1. fıkrasının 1 ve 3 nolu bentlerinde yer alan limitlerin yarısını, iki numaralı bendinde yazılı nakdi limitin tamamını aşmayanların) esnaf ve küçük sanatkar, tacir ve sanayici sayılmaları kararlaştırılmıştır.
Bir kimsenin Vergi Usul Kanunu’na göre esnaf sayılması, TTK yönünden de esnaf kabul edilmesini gerektirmez. Ticaret siciline ya da Oda’ya kayıtlı olmamak da tacir olmamanın kesin bir kanıtı olmadığı gibi, vergi mükellefi olup olmamak da tacir ve esnaf ayrımında kesin bir ölçüt olarak kabul edilemez. 21/07/2007 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan 18/06/2007 tarihli 2007/12362 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile esnaf ve tacir ayrımına esas sınırlar belirlenmiş olup, bu kararda 213 Sayılı VUK 177.maddesinde belirtilen hallerden 1. ve 3.bendindeki konularda faaliyette bulunanlarda yarısını, 2.benddeki faaliyetlerde bulunanların bu tutarın tamamını aşanların tacir olacağı belirlenmiştir.
Davalı …’nın tacir sıfatına yönelik yapılan araştırmalar kapsamında VUK 177/1-3 madde hükümleri uyarınca 1. sınıf tacir olmadığı, bilanço esasına göre defter tutan kimselerden olmadığı, ticaret sicilde tacir olarak kayıtlı olmadığı, başka bir anlatımla tacir sıfatının bulunmadığı, tam aksine, davalının Vergi Dairesi Müdürlüğü yazı cevabına göre, ikinci sınıf tacir olup işletme hesabına göre defter tutan kimselerden olduğu, celp edilen gelir beyannameleri ve eki performans tablolarına göre yukarıda değinilen Bakanlar Kurulu kararı uyarınca esnaf – tacir ayırımına göre faaliyetinin esnaf sınırını aşmadığı, 2020-2022 yılları arasında Esenler Birleşik Esnaf odasında kaydının bulunduğu, VUK 177. maddesinde belirtilen limitleri de aşmadığı esnaf olarak faaliyet sürdürdüğü anlaşılmıştır. Bu halde, davalının tacir sıfatı bulunmadığı açık olduğundan her iki tarafın tacir olmadığı eldeki dava dosyası bakımından Mahkememizin görevli olmadığı, taraflar arasında akdedilen franchising sözleşmesinin niteliği gereği gelir elde etme hedefi olan davalının tüketici olarak kabul edilemeyeceği ve Tüketici Mahkemelerinin de görevli olmadığı, ancak eldeki uyuşmazlık bakımından genel görevli olan Asliye Hukuk Mahkemesinin görevli olduğu tespit edilmiş, görevsizlik kararı verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: (Gerekçesi ve Ayrıntısı Yukarıda Açıklandığı Üzere);
1-HMK.’nın 114/1-c, 115/2. Maddeleri uyarınca dava şartı yokluğundan mahkememizin görevsizliği ile davanın USULDEN REDDİNE, Görevli Mahkemenin ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ olduğuna,
2-HMK.nın 20. Maddesi uyarınca taraflardan birinin , bu karar verildiği anda kesin ise bu tarihten , süresi içinde kanun yoluna başvurulmayarak kesinleşmiş ise kararın kesinleştiği tarihten; kanun yoluna başvurulmuşsa bu başvurunun reddi kararının tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde kararı veren mahkemeye başvurarak talep etmesi halinde dava dosyasının görevli İSTANBUL NÖBETÇİ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİNE tevzi edilmek üzere hukuk mahkemeleri tevzi bürosuna GÖNDERİLMESİNE,
3-HMK’nın 20 maddesine göre kararın kesinleşme tarihinden itibaren iki hafta içinde Mahkememize başvurarak dava dosyasının görevli ya da yetkili Mahkemeye gönderilmesi talep edilmediği takdirde Mahkememizce davanın açılmamış sayılmasına karar verileceği,
4- Harç, yargılama gideri ve vekalet ücretinin görevli mahkemece değerlendirilmesine,
Dair, tarafların yokluğunda, gerekçeli kararın tebliğ tarihinden itibaren 2 haftalık süre içerisinde mahkememize ve bulunulan yer Asliye Ticaret mahkemesine dilekçe ile başvurmak koşuluyla İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine İstinaf yasa yolu açık olmak üzere dosya üzerinde karar verildi.02/06/2023

Katip …

Hakim …