Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.
T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2023/275
KARAR NO : 2023/549
DAVA : Tazminat
DAVA TARİHİ : 01/10/2010
KARAR TARİHİ : 15/06/2023
Mahkememizde görülmekte olan tazminat davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekilince sunulan 30/04/2001 tarihli dilekçe ile davalıların banka kaynaklarını bankanın emin şekilde çalışmasını tehlikeye düşürecek biçimde doğrudan veya dolaylı olarak kendi lehlerine kullanmaları ve bankayı bu suretle zarara uğratmaları nedeniyle Bankalar Kanununun ilgili hükümleri gereğince banka yeminli murakıpları tarafından rapor düzenlenerek 478.119.milyar TL zarar belirlendiğini, davalılara gönderilen ihtarnamelere rağmen zararın karşılanmadığını, davalıların … AŞ.’nin yönetim ve denetimini doğrudan ve dolaylı olarak tek başına veya birlikte elinde bulunduran ortaklar konumunda olduklarını, banka kaynaklarından 299.848.000.000.000 TL’yi kendi lehlerine kullandıklarının tespit edildiğini öne sürerek bu miktarın 27/10/2000 tarihinden itibaren işletilecek faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalılar vekilince sunulan cevap dilekçesinde, … ile … ve … zararın tasfiyesine yönelik anlaşma yapıldığını, var olduğu iddia edilen zararla ilgili ödeme protokolü yapılmış olduğundan davanın görülmesinin mümkün olmadığını, müvekkillerinden …’nun … AŞ.’nin hissedarı olmadığını savunarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalılar …, …, …, …, … AŞ. … AŞ ve …AŞ vekilleri, 11/08/2004 tarihinde … 6.Asliye Ticaret Mahkemesi huzurunda sayılan müvekkilleri yönünden dolayı, tüm sonuçları ile kayıtsız, şartsız ve gayri kabili rücu olarak kabul ettiklerini beyan ederek imzaları alınmıştır.
Banka yönetici ve ortağı olduğu belirtilen …’nun, banka kaynaklarından 299.848.000.00.TL’yi bankanın çalışmasını tehlikeye düşürecek biçimde doğrudan ve dolaylı olarak kendi lehine kullanması suretiyle bankayı zarara uğrattığı öne sürülerek, bu miktarın davalıdan tahsili talep edilmektedir.
Davalı … vekilince sunulan tüm dilekçelerde ise, müvekkilinin bankayı zarara uğrattığına dair şahsi sorumluluğunu gerektirecek şekilde ceza yargılaması sonucunda verilmiş bir mahkumiyet hükmü bulunmadığını, yapılan suç duyurularının tamamının takipsizlik kararı ile sonuçlandığını, Bankalar Kanunu gereğince şahsi sorumluluğunu gerektirecek bir durumun ispatlanmadığını, banka yönetici olan müvekkilinin, … şirketlere kredi aktarıldığından bahisle ve bu kredilerin geri iadesi sağlanmadığı öne sürülerek bu davanın açıldığını, oysa bu kredilerin kullandırılması veya başka hesaplara virmanlanması işlemlerinde müvekkilinin bilgisi, talimatı ve imzasının bulunmadığını, müvekkilinin sadece kredi tahsis kararına imza koyduğunu, bunun dışında yapılan hiçbir işlemde imzası bulunmadığından bankanın fona devrine sebebiyet veren işlemlerden sorumlu tutulamayacağı, iddia edilen zararın gerçekleşmediğini, zira dava konusu kredi borçlarının, …tarafından borcun nakli yoluyla devralınmış olduğunu, bu konuda davadan önce anlaşmalar yapıldığını, öncelikle bu kredilerin krediyi kullananlardan tahsili yoluna gidilmesi gerektiğini, talep edilen zararın bankanın hakim hissedar grubu tarafından üstlenildiği tartışmasız olduğuna göre ve bu protokol halen yürürlükte olduğuna göre, bankanın dava tarihi itibariyle gerçekleşmiş bir zararı bulunmadığını savunarak davanın reddine karar verilmesini talep ettiği görülmektedir.
Mahkememizin 13/04/20211 T.ve 2010/625E. 2011/157K.sayılı gerekçeli kararına göre;
“Tarafların delilleri toplandıktan sonra, dosya … 6.Asliye Ticaret Mahkemesinde iken üç kişilik bilirkişi kurulundan 19/01/2005 tarihli rapor alınmıştır.
Düzenlenen bilirkişi kurulu raporunda, 27/10/2000 tarihi itibariyle bankanın alacaklı olduğu şirketlerin listesi ve toplam alacak miktarı belirlenmiştir. Ancak kullandırılan kredilerin bir zarar doğurup doğurmadığının belirlenebilmesi için …’nin bu borçlarının ödenmesi ile ilgili olarak davadan önce ne şekilde anlaşma yaptığının tespit edilmesi gerektiği, bu anlaşmada davalı …’ya karşı ayrıca talep hakkının saklı tutulup tutulmadığının incelenmesi gerektiği, bu konuda dosyada bilgi ve belge bulunmadığı yönünde görüş aklanmıştır.
Davalı …, banka yöneticisidir. … AŞ.’nin yönetim ve denetimini doğrudan ve dolaylı olarak tek başına veya birlikte elinde bulunduran kişilerden olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca, dosyada alınan bilirkişi raporunda belirtildiği üzere dava tarihinden önce diğer davalıların ortağı olduğu şirketler grubuna bankadan kredilerler kullandırılmıştır. Ancak, bu kredilerin dava tarihinden önce kredinin kullandırıldığı şirketlerden tahsiline yönelik hangi faaliyetlerin yapıldığı davacı tarafça açıklanmamıştır. Oysa, gerek dava dava tarihinden önce ve gerekse dava tarihinden sonra bu kredilerin ve oluşan banka zararının tahsili amacıyla anılan şirketler gurubu ile zaman zaman protokollerin yapıldığı ve zararın tahsilinin sağlanmaya çalışıldığı açıkça görülmektedir. Nitekim yukarıda açıklandığı üzere … dışındaki davalılarca dava, 11/08/2004 tarihinde kabul edilmiştir. Zira bu davalılar davanın açılmasından bir süre sonra iddia edilen banka zararını karşılamak amacıyla … ile bir protokol imzalamışlar ve bu kapsamda davayı kabul etmişlerdir. Yargılamanın devamı sırasında başka protokollerinde yapıldığı ve buna göre zaman içerisinde tahsilatların kısmen yapıldığı anlaşılmaktadır.
… AŞ tarafından bir kısım şirketlere veya şahıslara krediler kullandırılmış ise, bu krediler bankanın alacağını teşkil ettiğinden, öncelikli kredinin kullandırıldığı şahıs veya şirketlerden tahsil edilesi gerekir. Davalı …, o tarihlerde bankanın yönetim kurulu üyesi olup, ortağı değildir. Bira kısım kredilerin tahsisi işlemlerinde imza attığı anlaşılmaktadır. Aleyhindeki dava bu nedenle açılmıştır. Ancak davalının bu krediler nedeniyle bir sorumluluğu olduğu biran için kabul edilecek olsa bile, dava tarihi itibariyle bu kredilerin asıl sorumlularından tahsili için ne gibi işlemler yapıldığı açıklanmamış ve bununla ilgili herhangi bir delil sunulmamıştır. Oysa bu kredilerin asıl sorumlularından tahsil olanağının bulunduğu dosya kapsamından anlaşılmaktadır. Zaten davadan sonra 2003, 2005 ve en son 2008 yıllarında asıl sorumlular ile protokoller yapıldığı, alacağın tahsiline uğraşıldığı görülmektedir. Bu durumda, davanın açıldığı 2001 yılı itibariyle, banka yöneticisi olan davalı … bakımından sorumluluğunu gerektirecek somut ve belirli bir zarar miktarı mevcut değildir. Dava, banka yöneticisi olan davalı …’ya karşı henüz zarar belirginleşmeden erken (zamansız) açılan bir davadır. Banka yöneticisi olan …’dan bu krediler nedeniyle banka zararından bahisle bir talepte bulunabilmesi için, kredilerin asıl borçlularından tahsilatların tüm çabalara rağmen yapılamadığını ve bu nedenle ortaya çıkan zararın açık bir şekilde ortaya konulması gerekir. Açılan davada bu koşullar gerçekleşmediğinden davanın reddine karar verilmesi gerekmiş ve aşağıdaki hüküm kurulmuştur” gerekçesiyle hükmü açıklamıştır.
Akabinde davalılar …, …, … ve … vekili Mahkememizin 13/04/2011 tarihli kararını ve davacı vekili ise asıl kararı temyiz etmiştir.
Yargıtay 11.HD 2014/3384E. 2014/11402K.sayılı kararında;
“1-Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, mümeyyiz davalılar vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile temyiz isteminin yapılmamış sayılmasına ilişkin ek kararın onanmasına karar vermek gerekmiştir.
2-Davacı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine gelince; 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun “Fon Alacaklarının Takip ve Tahsiline İlişkin Yetki ve Usuller” başlıklı 132. maddesinde, Fonun, takip ettiği alacaklar ile ilgili olarak her türlü tasarrufta bulunmaya, sulh olmaya, satmaya, geri almaya, alacağına mahsuben menkul ve gayrimenkul mallar ile her türlü hak ve alacakları belirleyeceği koşullar ile devralmaya ve alacağın yeniden itfa plânına bağlanması da dâhil olmak üzere borçlularla anlaşma yapmaya ve borçlularla yaptığı anlaşmalar kapsamında Fon Kurulunca belirlenecek usûl ve esaslar dâhilinde muhafaza tedbiri uygulayıp uygulamamaya, dava açıp açmamaya veya açılmış bulunan hukuk davalarının yapılan anlaşma süresince durdurulmasını mahkemeden istemeye yetkili olduğu belirlenmiştir. Davacı tarafça, bu madde kapsamında dava devam ederken, Fon ile Medya Grubu temsilcileri arasında protokol imzalandığı belirtilerek tüm davalılar hakkında davanın durdurulmasına karar verilmesi talep edilmiş olmasına karşın mahkemece bu konuda olumlu olumsuz bir karar verilmeksizin davalı … yönünden davanın esastan reddine karar verilmiş olması doğru görülmemiş, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir.
3-Bozma sebep ve şekline göre davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir.”
gerekçesiyle temyiz incelemesini sonuçlandırmıştır.
Bozma ilamına uyulduktan sonra ise Mahkememizce oluşturulan 16/04/2015 tarih ve 2014/1437E. 2015/204K.sayılı gerekçeli karar ile “
“Davalılar hakkında açılan davanın 5411 sayılı kanunun geçici 11. maddesi ile 132/10 maddesi ve taraflar arasında imzalanan 28/11/2008 tarihli protokolün YÜRÜRLÜKTE KALDIĞI SÜRE BOYUNCA DURDURULMASINA,
Yasal düzenleme gereğince tarafların haklılık durumu tespit edilmeden durdurma kararı verildiğinden yargılama harç ve giderlerinin nihai kararda değerlendirilmesine,”
şeklinde kararı ile tüm davalılar hakkında davanın durdurulmasına dair karar oluşturulmuştur.
Yargılamanın bu aşamada olduğu dönemde ve davacı vekili 26/02/2021 tarihli dilekçesi ile;
“(…)Bu arada, Fon alacaklarının tahsilini teminen, 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 134.maddesi hukumlerı doğrultusunda … oluşturulmuş ve bütünlüğün satışına karar verilmiş ve 05.12.2007 tarihinde gerçekleştirilen ihalede, söz konusu bütünlük, … AŞ’ye ihale edilmiştir. İhale, Fon Kurulunun 21.02.2008 tarihli ve 2008/49 sayılı Kararı ile de onaylanmıştır. Anılan sıra cetveline karşı üçüncü kişiler tarafından açılan davalar, Fon lehine kesin hükümle sonuçlandığından söz konusu sıra cetveli kesinleşmiş ve böylelikle 28.11.2008 tarihli Protokolün yürürlüğe girme şartı da yerine gelmiş bulunmaktadır.
… sıra cetvelinin kesinleşmesinden sonra, durdurulan mali sorumluluk, şahsi iflas ve iade tazmin davalarının işbu protokol kapsamına giren alacak kalemleri ile örtüşen/örtüşmeyen kısımlarının tespiti için, Fon nezdinde ayrıntılı bir çalışma yapılmış olup bunun sonucunda; Sayın Başkanlığınız nezdinde açılmış ve daha sonra hakkında durdurma kararı verilmiş olan 2001/762 E sayılı iade tazmin davasına konu olan alacak kalemlerinin, 28.11.2008 tarihli Protokol konusu alacaklar ile örtüştüğü hususu Fon nezdinde tespit edilmiştir bulunmaktadır.
Bu nedenle, işbu dava dosyası açısından 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun Sorumluluk davalarına ilişkin istisnai yetkiler” başlıklı 133. maddesi’ndeki; Bu madde kapsamında açılan veya açılacak davalar ile kanıni halef sıfatıyla takip edilen davalarda, lehine hükmedilen tarafa vekâlet ücreti maktu olarak belirlenir. “hükmü de göz önüne alınmak suretiyle, Müvekkilimiz … Bankalar/Bankacılık Kanunu uyarınca her türlü harçtan muaf olduğu da göz önüne alınarak, 6100 sayılı HMK hükümlerine istinaden, tüm davalılar açışından “Davanın Konusuz Kalmış Olması Nedeniyle Esas Hakkında Karar Verilmesine Yer olmadığı” yönünde karar verilmesini,” talep etmiştir.
Söz konusu talep üzerine dosya üzerinde gerekli incelemeler yapıldığında söz konusu kararın temyiz yolu açık olmak üzere verildiği anlaşılmakla hükmün gereğinin yerine getirilmesi için karar taraflara tebliğ edilmiştir. Ne var ki Yargıtay 11.HD 2021/8054E. 2022/9575K.sayılı kararı ile adı geçen durma kararının bir hüküm değil bir ara karar mahiyetinde olduğu gerekçesiyle temyiz taleplerinin reddine dair karar oluşturulmuştur.
Bu aşamaların tamamlanmasından sonra tarafların dinlenilme haklarının kısıtlanmaması için duruşma açılmış olup yargılama aşamasında davacı vekili, davalı …vekili, davalı …ve arkadaşları vekili, davalı … vekili açıkça vekalet ücreti ve yargılama gideri talepleri olmadığını, davanın konusuz kalmış olması nedeniyle bu yönde karar verilmesini talep etmişlerdir.
Öncelikle belirtmek gerekir ki Fon ile … ve … Grubuna dahil gerçek ve tüzel kişiler arasında 28.11.2008 tarihinde, … ihale bedelinden fon alacaklarına isabet edecek satış bedelinin … grubunun Fona olan borçlarına mahsubuna ve yasal dağılımın hukuken kesinleşmesi ve bu çerçevede protokol konusu Fon alacaklarının tahsil edilmesi halinde grubun münhasıran protokol kapsamında belirlenen borçlarından ibrasına yönelik hükümleri düzenleyen bir protokol imzalanmıştır. 28.11.2008 tarihli Protokolün “Mali Sorumluluk, Şahsi İflas ve İade Tazmin Davaları” başlıklı 8.7.maddesi kapsamında ve 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 132.maddesi’ne istinaden, Fonun talebi üzerine, işbu dava dahil, Mahkemeniz nezdinde açılmış olan tüm iade tazmin, şahsi iflas ve mali sorumluluk davalarında … sıra cetvelinin kesinleşinceye kadar davaların durdurulmasına dair talepte bulunulduğu ve Mahkemeniz nezdinde bu talebin kabul edildiği ve davanın durdurulduğu ise yukarıda açıklanmıştır.
Öte yandan, Fon alacaklarının tahsilini teminen, 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 134.maddesi hükümleri doğrultusunda … oluşturulduğu, bütünlüğün satışına karar verildiği, anılan ihalenin 05.12.2007 tarihinde gerçekleştirildiği, anılan sıra cetveline karşı üçüncü kişiler tarafından açılan davaların 2020 yılının sonunda Fon lehine kesin hükümle sonuçlandığından söz konusu sıra cetvelinin kesinleşmiş olduğu, böylelikle 28.11.2008 tarihli protokolün yürürlüğe girme şartının da yerine gelmiş olduğu anlaşılmaktadır. Esasen davacı vekilinin beyanı da bu yöndedir. Bu şartlarda … sıra cetvelinin kesinleşmesinden sonra, durdurulan mali sorumluluk, şahsi iflas ve iade tazmin davalarının işbu protokol kapsamına giren alacak kalemleri ile örtüşen/örtüşmeyen kısımlarının tespiti için, Fon nezdinde ayrıntılı bir çalışma yapılmış olduğu, bunun sonucunda Mahkememiz nezdinde açılmış ve daha sonra hakkında durdurma kararı verilmiş olan 2014/1437E.( 2023/275) sayılı dava dosyasına konu olan alacak kalemlerinin, 28.11.2008 tarihli protokol konusu alacaklar ile örtüştüğü hususu Fon nezdinde tespit edilmiştir.
Hal böyle olunca Mahkememizde görülmekte olan davanın konusunun kalmadığı anlaşıldığı gibi esasen tüm taraf vekillerinin beyanları dahi bu yöndedir. Kaldı ki HMK m.26 hükmü uyarınca taleple bağlılık esastır. Hal böyle olunca davanın konusuz kaldığına karar verilmesi gerektiği gibi taraf vekillerinin mevcut beyanları çerçevesinde taraflar lehine herhangi bir vekalet ücreti ve yargılama gideri hükmedilmemesi gerektiği, tarafların yapmış oldukları giderlerin üzerinde bırakılması gerektiği sonucuna varılmıştır.
Yapılan açıklamalar karşısında davacının, davalılar hakkında açmış olduğu davanın konusuz kalmış olması nedeniyle davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına dair karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda yazılı nedenlerle;
1-Davacının, davalılar hakkında açmış olduğu davanın konusuz kalmış olması nedeniyle davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına,
2-Davacı harçtan muaf olduğundan harç alınmasına yer olmadığına,
3-Davacı vekili ile davalılar vekilleri talepleri karşısında taraflar lehine herhangi bir yargılama gideri ve vekalet ücretine hükmedilmemesine,
4-Taraflarca harcanan yargılama giderlerinin kendi üzerilerinde bırakılmasına,
5-Karar kesinleştiğinde ve talep halinde bakiye avansın iadesine,
Kararın tebliğinden itibaren on beş günlük süre içinde mahkememize veya bulunulan yer asliye ticaret mahkemesine dilekçe ile başvurmak koşuluyla Yargıtay nezdinde temyiz yasa yolu açık olmak üzere davacı vekili ile davalı … vekilinin huzurunda diğer davalılar vekillerinin yokluğunda ve oy birliği ile karar verildi. 15/06/2023
Başkan …
Üye …
Üye …
Katip …