Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2023/261 E. 2023/748 K. 11.10.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2023/261 Esas
KARAR NO : 2023/748

DAVA : Alacak (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 01/06/2016
KARAR TARİHİ : 11/10/2023

Mahkememizde görülmekte olan Alacak (Ticari Satımdan Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava: Davacı vekili dava dilekçesinde, davalı şirketin üçüncü kişilere devir edildiğini, devirden sonrada çalışmanın bir süre devam ettiğini, asıl problemin ise bundan sonra başladığını, müvekkil şirket ile davalı şirket arasında her yıl 120.000 takım üretim yapıldığını, bu üretim bir kaç yıl hep aynı miktarda yapıldığını, üretilecek olan ürünün miktarının maliyeti de etkilendiğini, üretim miktarı taraflar arasındaki yazışmadan da anlaşılacağı üzere üretilecek olan miktara göre maliyet değiştiğini, bu amaçla her yıl 120.000 takım planlaması devamlı olarak yapıldığını, filen de bu hususun gerçekleştiğini, 2013-2014-2015 yıllarında da 120.000 takım üretim yapıldığını, 2016 yılında da üretime başlandığını ve 120.000 takım üretimin karşılıklı olarak planlandığını, görüşüldüğünü ve üretilmesine karar verildiğini, her sene olduğu gibi sözleşmenin ilerde imzalanması kararlaştırıldığını, 20.000 takım üretildiğini ve davalıya teslim edildiğini, bundan sonra şirketin satın alma yetkilisinin değiştiğini, müvekkilinin şirketten uygun olmayan talepte bulunduğunu, müvekkilce kabul edilmemesi üzerine de üretim için müvekkilin de bulunan kalıplar iade istendiğini, müvekkilinin kalıpları ettiğini, müvekkil bu ticari ilişkinin sona ermesi sebebi ile menfi olarak zarara uğradığını, müvekkilin sözleşmenin haksız ve hiçbir gerekçe ileri sürülmeden fesih edilmesi sebebi ile zararları olduğunu, aksine müvekkili tarafından verilen fiyat teklifi en uygun teklif iken sadece satın alma yetkilisinin taleplerine uyulmadığından sözleşme fesih edildiğini, bu zararların üç kalemden oluştuğunu, müvekkil şirketin üretim yaparak satış yapamamaktan dolayı 120.000 takımdan 100.000 takımdan elde edeceği kar miktarını elde edemediğini, bundan dolayı müvekkilin elde etmekten mahrum kaldığı kar miktarı 100.000*2,83-TL olmak üzere 283.000,00-TL olduğunu, müvekkil şirket uzun süren ve talep edilen üretim ilişkisine güvenerek ve sadece davalıların talep etmiş olduğu ürünleri üretecek olan makine satın alındığını, makine satılmak istense hurda değeri ile satılabileceğini, müvekkilinin burada yaklaşık 300.000,00-TL zararı olduğunu, ancak bu zarar miktarı ilerde yapılacak olan incelemede ile netleşeceğini, bu alacak kalemi için belirsiz alacak şeklinde talepte bulunduğunu, yine davalının üretimlerini yetiştirmek ve zamanında teslim etmek amacı ile iş düzeni kurulduğunu, personel alımı ona göre yapıldığını, çalışan işçi sayısının ona uygun hale getirildiğini, şimdi ise bu işçiler, adeta boşta kaldığını, bu kişileri işte çıkarılması halinde ödenecek olan kıdem ve ihbar tazminatları söz konusu olacağını, üretimin iptal edilmesi ile mahrum kalınan kârdan dolayı fazlaya ilişkin haklarının saklı kalmak kaydı ile 283.000,00-TL’nin yatırım sebebi ile makineden oluşan değer kaybı sebebi ile 2.000,00-TL ‘nin iş yerinin düzeninden ve işçilik zararından dolayı şimdilik fazlaya ilişkin haklarının saklı kalmak (belirsiz alacak davası) kaydı ile 2.000,00-TL’nin ticari avans faizi ile davalıdan tahsiline, masraf ve ücreti vekaletin davalı uhdesine yazılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Cevap: Davalı vekili cevap dilekçesinde, müvekkilinin davacı gibi bir tacir olduğunu, davacının müvekkili ile akdettiği stand satın alma sözleşmelerinin “Uygulanacak Diğer Hükümler” başlıklı 11. maddesinin (s) bendi uyarınca sözleşmelerden doğan uyuşmazlıkların çözümünde İstanbul Merkez Mahkeme ve İcra Müdürlüklerinin yetkili kılındığını, bu nedenle Bakırköy asliye ticaret mahkemelerinin iş bu davaya bakmaya yetkili olmadığını, yetki sözleşmesi sebebiyle iş bu davaya bakmakla sadece İstanbul Asliye Ticaret Mahkemelerinin yetkili olduğunu, bu nedenle davanın öncelikle yetkisizlik nedeniyle rededilmesi gerektiğini, esas yönünden ise davaya konu makine de oluşan değer kaybı ve işçilik zararlarının dava açıldığı tarihte kesin olarak belirlenebilir nitelikte olduğunu, bunlar için belirsiz alacak davası açılması mümkün olmadığını, bu nedenle davacının HMK.’nun 107. maddesine aykırı olarak açtığı davanın hukuki yarar yokluğundan reddine karar verilmesi gerektiğini, davacının makinede oluşan değer kaybı ve işçilik zararlarının belirsiz alacak davasına konu edilemeyeceğinden davanın bu talepler yönünden hukuki yarar yokluğundan reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Delillerin Değerlendirilmesi, Tartışılması, Davanın Hukuki Niteliği ve Gerekçe ;
Mahkememizce kaldırma ilamı öncesinde;
“…Dava, sözleşmenin feshi nedeni ile menfi zararın tahsili istemine ilişkindir.
Dosya kapsamında bulunan bilgilerden anlaşıldığı üzere davacı şirket ile davalı şirket arasında çeşitli tarihlerde “Stand Satın Alma Sözleşmesi” imzalandığı, bu sözleşmelerden sonuncusunun 20.02.2015 tarihinde imzalanmış olup sözleşmenin 01.01.2015-31.12.2015 tarihleri arasında geçerli olacağının (sözleşme m. 8) kararlaştırıldığı, yine taraflar arasında aynı tarihli bu sözleşmeye ait “1 No’lu Ek Protokol” düzenlendiği, taraflar arasında akdedilen sözleşmenin 2. maddesinde
” a. İşbu sözleşme’nin konusu:
i) Teknik özellik ve detayları … tarafından açılan ihalede (“ihale”) belirtilen veya
i i) … tarafından kendisine bildirilen ihtiyaç, teknik detay ve bilgilere (“Brief”) göre tasarımı üzerinde çalıştığı, bir stant için, TEDARİKÇİ’nin, …’e teknik özellikleri de içeren fiyat teklifi (“Teklif”) vermesi ve söz konusu teklif’in, … tarafından yazılı olarak kabul edilmesi şartıyla, TEDARİKÇİ’nin … için muhtelif stant ürünlerinin (kısaca “Ürün/ Ürünler”) üretim, nakliye ve teslimatını, yerine getirmesi ile bu kapsamda tarafların hak ve yükümlülüklerinin belirlenmesini içermekte olup, … tarafından yazılı olarak sipariş verilmediği sürece, herhangi bir alım veya satım taahhüdü içermemektedir.
b. Sözleşme süresince … tarafından belirli dönemler için ve belirli özellikteki Ürün çeşitlerine dair ihaleler açılacak veya TEDARİKÇİ’den Brief bildirilerek teklif istenecektir. TEDARİKÇİ, İhale veya Birief’lere verdiği teklifin … tarafından kabul edilmesi ve yazılı olarak sipariş verilmesi halinde, sipariş ürünleri işbu sözleşme’nin hükümlerine uygun olarak, teklif’te belirttiği ve …’in daha sonra yazılı olarak bildirebileceği teknik özelliklere uygun olarak üreterek, bunların …’e sevk ve teslimini gerçekleştirmekle yükümlü olacaktır. Her bir sipariş emri, işbu sözleşme’nin ayrılmaz bir eki kabul edilir.”
hükmünün kararlaştırıldığı, anılan madde ve çerçeve sözleşmenin 31.12.2015 tarihine kadar geçerliliğini koruduğu ancak 2016 yılı için taraflar arasında bu yönde bir sözleşme imzalanmadığı, 2016 yılına ilişkin sözleşme görüşmelerinin esas itibariyle ” … Başlık satın alma ve Bayramlık Stand satın alma” olmak üzere iki farklı ürün için yapıldığı , davalı şirketin iki farklı ürün için aralarında davacı şirket de olmak üzere çeşitli firmalardan sonradan sözleşme yapmak üzere fiyat teklifi aldığı ,… Başlık ürünü ile ilgili olarak davalı şirketten davacı şirkete 25.01.2016 tarihinde açtığı ihale için teklif beklediğine ilişkin elektronik posta gönderildiği, söz konusu ürün ile ilgili olarak taraflar arasında elektronik posta yolu ile sözleşme görüşmeleri yapıldığı, en son davalı şirket yetkilisi tarafından davacı şirket’e yollanan 08.03.2016 tarihli elektronik posta ile … Başlık ürününün üretilip satılması noktasında anlaşılamadığının bildirildiği, bu nedenle de bahsi geçen ürün ile ilgili olarak taraflar arasında geçerli bir “öneri- kabul” işleminin olmadığı ve bu nedenle de … Başlık ürünü için taraflar arasında kurulmuş bir akdi ilişkinin mevcut olmadığı anlaşılmaktadır.
Bayramlık Stand ürünü için davalı şirketin , davacı şirketin de aralarında bulunduğu bir grup şirkete fiyat teklifinde bulunulması için mail gönderdiği, davacı şirket yetkilisinin 10.02.2016 tarihli elektronik posta ile davalı şirkete Bayramlık Stand satışı için fiyat teklifi gönderdiği, davacının fiyat teklifini 13.02.2016 ve 25.02.2016 tarihli elektronik postalar ile iki kere revize ettiği, davalı tarafından fiyat teklifinin kabulü anlamına gelen 03/03/2016 tarihli mailin davacıya gönderildiği ancak daha sonra davacının aynı ürün ile ilgili fiyat teklifini tek taraflı olarak revize ettiğine dair 16.03.2016 tarihli elektronik postanın gönderildiği, revize edilen fiyat teklifinin kabul edildiğine dair herhangi bir bilginin mevcut olmadığı anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere iki taraflı hukuki işlem olan sözleşme, karşılıklı ve birbirine uygun iki irade beyanının (öneri- kabul) uyuşması ile kurulan hukuki işlemdir (TBK m. 1). Bu bakımdan bir sözleşmenin kurulabilmesi için taraflarca sözleşme müzakereleri esnasında üzerinde durulan noktalar üzerinde tam bir anlaşma olması gerekir. Dosya kapsamında bulunan elektronik posta yazışmalarından görüldüğü üzere işbu davanın tarafları arasında sözleşme yapmak üzere görüşmeler yürütüldüğü, öneriye davet niteliğinde teklifler gönderildiği, sözleşmenin esaslı noktalarında anlaşma sağlandıktan sonra davacı tarafından sözleşmenin esaslı unsurlarından olan “bedel” de değişiklik teklifinde bulunduğu, yeni bir öneri niteliğindeki e- postanın davalı şirket tarafından kabul edildiğine dair dosyada herhangi bir bilgi belge sunulamadığı, bu durumda taraflar arasındaki sözleşme görüşmelerinin TBK m. l’deki hüküm uyarınca olumsuz sonuçlandığı ve bu nedenle de taraflar arasında akdedilmiş bir sözleşmenin varlığından söz edilemeyeceği dolayısıyla henüz kurulmamış bir sözleşmenin feshi nedeni ile menfi zarar talep edilemeyeceği kanaatine varılmakla davanın reddine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir. …” şeklinde karar verilmiş, işbu karara karşı davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 53. Hukuk Dairesi 07/03/2023 tarih ve 2022/2442 Esas 2023/219 Karar sayılı ilamında;
“…Taraflar arasındaki uyuşmazlık, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 470 ve devamı maddelerinde düzenlenen eser sözleşmesinden kaynaklanmaktadır. Davacı yüklenici, davalı iş sahibidir.
Dava, taraflar arasında her yıl yenilenmesi hususunda mutabakat bulunduğu iddia edilen “yıllık 120.000 takım (… başlık) stand üretimi-satımına” ilişkin eser sözleşmesi ilişkisinin, davalı şirketin satın alma yetkisinin 2016 yılında değişmesi ve yeni yetkilinin davacıdan talep ettiği kabul edilemez isteklerinin reddedilmesi nedeniyle, davalı tarafça sonlandırılmasından dolayı, 2016 yılında üretilmesi-satılması planlanan 120.000 takımdan kalan 100.000 adedinin alınmaması nedeniyle oluşan kâr kaybının, bu üretimler için alınan makinanın hurdaya çıkması nedeniyle oluşan zararın ve bu üretim için kurulan iş düzeni ( işçi sayısı vs.) nedeniyle oluşan zararın davalıdan tahsili talebine ilişkindir.
Davalı vekilince, iddia edilen (2016 yılına ilişkin) sözleşme ilişkisi kabul edilmeyerek, davanın reddi istenmiştir.
Mahkemece, 2016 yılına ilişkin olarak davacının ileri sürdüğü şekilde bir sözleşme ilişkisi kurulduğunun ispat edilemediği gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
Karşılıklı edimleri içeren eser sözleşmelerinde yüklenicinin görevi eseri sözleşmesine, amacına ve tekniğine uygun tamamlayarak teslim etmek; iş sahibinin görevi ise, sözleşmede kararlaştırılan yükümlülükler varsa bunların yerine getirilmesiyle eserin bedelini ödemekten ibarettir. Kural olarak eser sözleşmesi ilişkisinin kurulması herhangi bir şekil şartına tabi olmayıp, tarafların “icap” ve “kabul” iradelerinin birleşmesiyle sözleşme ilişkisi kurulur. Şekil şartı, sözleşmenin geçerlilik şartı olmayıp, ispat şartıdır. (Yargıtay 15 Hukuk Dairesinin 25/09/2018 tarih,2018/3698 Esas, 2018/3394 karar sayılı kararı) 4721 sayılı TMK’nın “İspat yükü” başlıklı 6. maddesi “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.” hükmünü amirdir.
6100 sayılı HMK’nın “Senetle ispat zorunluluğu” başlıklı 200. maddesinde düzenlenen “(1) Bir hakkın doğumu, düşürülmesi, devri, değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi, ikrarı ve itfası amacıyla yapılan hukuki işlemlerin, yapıldıkları zamanki miktar veya değerleri ikibinbeşyüz Türk Lirasını geçtiği takdirde senetle ispat olunması gerekir. Bu hukuki işlemlerin miktar veya değeri ödeme veya borçtan kurtarma gibi bir nedenle ikibinbeşyüz Türk Lirasından aşağı düşse bile senetsiz ispat olunamaz. (2) Bu madde uyarınca senetle ispatı gereken hususlarda birinci fıkradaki düzenleme hatırlatılarak karşı tarafın açık muvafakati hâlinde tanık dinlenebilir.” hükmü gereği müddeabihin miktarına göre ve davalı iş sahibi yanca sözleşme ilişkisinin ispatı bakımından tanık dinlenilmesine açıkça muvafakat gösterilmediğinden davacı taraf, taraflar arasında akdi ilişki kurulduğuna ilişkin iddiasını senetle ispat etmek zorundadır.
Bu açıklamalar doğrultusunda dosya kapsamı değerlendirildiğinde, davacı yüklenici tarafından, taraflar arasında her yıl yenilenen, sürekli edimli bir eser sözleşmesi ilişkisi bulunduğunun iddia edildiği ve bu sözleşme ilişkisinin bitiş tarihinin belirtilmediği, buna göre davacı tarafça, süresiz olarak yapıldığı iddia edilen eser sözleşmesinin davalı tarafça 2016 yılında yenilenmemiş olması olması sebebiyle oluştuğu iddia edilen yukarıda belirtilen zarar kalemlerinin talep edilmiş olduğu, dosya kapsamına göre davacı tarafça böyle bir süresiz sözleşme ilişkisinin varlığını ispatlayacak yazılı bir delilin dosyaya sunulamadığı, MAHKEMECE DE BU YÖNDE YAPILAN DEĞERLENDİRMENİN YERİNDE OLDUĞU, ancak davacı tarafça dava dilekçesinde açık bir şekilde “yemin” deliline de dayanılmış olması karşısında DAVACI TARAFA İDDİA ETTİĞİ BU BELİRSİZ SÜRELİ SÖZLEŞME İLİŞKİSİNİN İSPATINA İLİŞKİN OLARAK YEMİN DELİLİNİN HATIRLATILMASI VE SONUCUNA GÖRE BİR KARAR VERİLMESİ gerekirken bu yönde bir uygulamaya gidilmeden yargılamanın neticelendirilmiş olmasının usul ve yasaya aykırı olduğu anlaşılmıştır.
Açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin istinaf talebinin kabulü ile usul ve yasaya uygun bulunmayan yerel mahkeme kararının 6100 sayılı HMK’nın 353/1-a-6 maddesi gereğince kaldırılarak yukarıda açıklanan şekilde inceleme ve araştırma yapıldıktan sonra oluşacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi için dosyanın yerel mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmiştir…” denilerek Mahkememiz kararı kaldırılmış, dosya yukarıda belirtilen esas sırasına kaydedilmiştir.
Dava, eser sözleşmesinin feshi iddiasına dayalı menfi zararların tahsili istemine ilişkindir.
Mahkememizce, Bölge Adliye Mahkemesi ilamı uyarınca yargılamaya devam edilirken;
Davacı vekili 11/10/2023 tarihli duruşmaya katılarak; ” Davadan feragat ediyoruz davalı ile sulh yaptık davalıdan herhangi bir maddi manevi tazminat talebimiz olmayacak aramızda protokol imzaladık davadan feragat ediyoruz, feragat nedeniyle davanın reddine karar verilmesini talep ederiz” şeklinde beyanda bulunduğu görülmüştür.
Davalı vekili 11/10/2023 tarihli duruşmaya katılarak; ” Davanın reddine karar verilmesini talep ederiz, yargılama gideri ve vekalet ücreti talebimiz vardır ” şeklinde beyanda bulunduğu görülmüştür.
Hemen belirtmek gerekir ki, davacı vekili …’ın vekaletnamesi incelendiğinde, davacı vekilinin “davadan feragat”e yönelik özel yetkisinin vekaletnamede mevcut olduğu, bu noktada usuli bir eksiklik bulunmadığı görülmüştür.
Feragat, davacının, karşı tarafın ve mahkemenin muvafakatine bağlı olmaksızın kayıtsız ve şartsız olarak talep sonucundan kısmen yahut tamamen vazgeçmesidir (HMK 307).
Hükmün kesinleşmesine kadar yapılabilen feragat, kesin hüküm gibi sonuç doğurur.
Feragat beyanında bulunan taraf, davada aleyhine hüküm verilmiş gibi yargılama giderlerini ödemeye mahkûm edilir (HMK 312/1).
Yukarıda belirtilen yasal düzenlemelere göre; davanın, tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri nitelikteki davalardan olduğu, davacının talep sonucundan kayıtsız ve şartsız olarak tamamen vazgeçtiği, davacı vekilinin davadan feragate ilişkin vekaletnamesinde özel yetkisinin bulunduğu anlaşılmakla, eldeki dava yönünden vaki feragat uyarınca davanın tümden reddine karar verilmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: (Gerekçesi ve Ayrıntısı Yukarıda Açıklandığı Üzere);
1-Davacının davasının vaki feragat nedeniyle tümden reddine,
2-Harçlar Kanunun 22. maddesi uyarınca alınması gereken 179,90 maktu karar ve ilam harcından başlangıçta peşin alınan 4.901,25 TL harcın mahsubu ile fazladan alınan ‭4,721,35 TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep edilmesi halinde davacıya veya vekiline İADESİNE,
3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde BIRAKILMASINA,
4-Davalı yargılama sırasında kendisini bir vekille temsil ettirdiğinden reddedilen dava değeri (287,000,00 TL) üzerinden hesaplanan ve karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ nin 13/1. maddesi uyarınca 45.050,00 TL vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiği, ancak önceki kararın yalnızca davacı tarafından istinaf edilmesi ve davalının ise herhangi bir istinaf talebinde bulunmaması nedeniyle davacı lehine vekalet ücreti yönünden usuli kazanılmış hak oluştuğundan önceki hükümde karar altına alınan 23.170,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya VERİLMESİNE,
5-HMK 333. maddesi uyarınca taraflarca yatırılan ancak kullanılmayarak artan bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde re’sen ilgili tarafa veya vekillerine İADESİNE,
Dair, davacı ve davalı vekillerinin yüzüne karşı gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık yasal süre içerisinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup anlatıldı. 11/10/2023

Katip
¸e-imzalıdır

Hakim
¸e-imzalıdır