Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2023/164 E. 2023/474 K. 30.05.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2023/164 Esas
KARAR NO : 2023/474

DAVA : İtirazın İptali (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 28/07/2021
KARAR TARİHİ : 30/05/2023

Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesi özetle; Müvekkili ile Davalı Borçlu Şirket arasında 15.10.2020 tarihinde Danışmanlık Hizmet Sözleşmesi akdedildiğini, bu sözleşme kapsamında müvekkili davalı şirkete seçilen model kapsamında Yönetim Kurulu Danışmanı olarak danışmanlık yapması ve sözleşmenin 12. Maddesi gereği 15.10.2020 tarihinden 31.12.2021 tarihine değin toplam 14,5 aylık sürede sözleşmenin giriş hükümlerinde belirtilen çalışma modellerinden, 1. çalışma seçeneğinde belirtilen surette aylık net 3.000-USD danışmanlık ücretinin ve buna ilaveten aynı sözleşmenin 7. maddesine göre, davacı alacaklı Müvekkilimin yönlendirdiği müşterilere yapılan satışlardan doğan komisyon bedellerinin ödenmesine karar verildiğini, Mezkur Danışmanlık Hizmeti Sözleşme’nin 2. maddesinde ” … Firmasının gerek yurtiçi gerekse yurtdışındaki her türlü satış, yatırım projeleri hakkında Yönetim Kurulu’na danışmanlık yaptığını, ekspertiz yaptığını, bahse konu projeler hakkında gerek Yurtiçi gerekse de Yurtdışında temas ve görüşmeler yapmak ve Yönetim Kurulu Başkanı’na rapor etmek” şeklinde tanımlandığını, müvekkili mezkur hizmet sözleşmesinin akdedilmesini takiben müvekkili sözleşmeye uygun surette haftada 1 gün ayda toplam 4 gün Davalı Borçlu Şirkete danışmanlık hizmeti vermeye başladığını, müvekkili davalı şirket nezdinde Satış genel Müdür Yardımcısı unvanı ile 8 yıl 8 ay boyunca çalıştığını, müvekkili ve davalı şirket yönetimi birbirlerini son derece yakınen tanındığını, hizmetin kapsamı ve hizmet kapsamında danışmanlık yapan müvekkili iş yapış şekli sözleşmenin akdedilmesinden önce Davalı yan tarafından bilindiğini, nitekim mezkur danışmanlık hizmetine ilişkin icap da davalı borçlu şirketten geldiğini, müvekkili tarafından davalı borçlu şirket ile çalışma ilişkisi sona erdikten sonra çalıştığı şirketin sektör değişikliği nedeniyle elden çıkaracağı ürün ve demirbaşlar ile ilgili Davalı Şirket Yönetim Kurulu Başkanı’na bilgi verilmiş, Şirketleri için faydalı olabileceği ifade edilmiş ve ilgilenip ilgilenmedikleri sorulduğunu, taraflar arasında 15.10.2020 tarihli Danışmanlık Hizmet Sözleşmesi akdedilmiştir. Sözleşmenin yürürlüğe girmesi ve SÖzleşmede belirlenen aylık Danışmanlık ücretinin doğmasının ardından Müvekkilim tarafından 16.11.2020 tarihinde Şirketin Nakit Yönetimi Yöneticisi ..’e yazılı olarak bilgilendirme yapıldığını, davalı şirketin muhasebesel planlarının her surette kötüniyetli olduğunu anlayan müvekkili tarafından 08-02-2021 tarih, …, … sayılı komisyon faturaları ile aynı tarihli …, …, … sayılı danışmanlık faturaları düzenlenerek davalı şirket’e gönderildiğini, davalı şirket tarafından bu faturalara usul ve yasaya uygun surette itiraz edilmemiş ancak her nasılsa konusu hizmet olan bu faturalara karşı Müvekkilim ile mutabakat da kurulmadan 16.02.2021 tarih ve … sayılı 104.042,42-TL tutarlı iade faturası 25.02.2021 tarihi saat 12:45’de e-posta ile Müvekkilime tebliğ edildiğini, mezkur iade faturası tarafımızca keşide edilen … 37. Noterliği’nin … tarih ve … yevmiye numaralı ihtarnamesi ile usul ve yasaya uygun surette iade edildiğini, mezkur ihtarname davalı şirkete 03.03.2021 tarihinde tebliğ edildiğini, müvekkili sözleşme ile üzerine düşen edimleri ifa etmiş ve ifaya hazır olduğunu bildirmiş olmasına karşın, ödeme edimini yerine getirmeyen ve sözleşmeye aykırı surette edimin ifa edilmesini engelleyen Davalı Şirket’in kötüniyetle ödemeden kaçındığı şüphesiz olduğunu, … 37. Noterliği’nin … tarih ve … yevmiye numaralı ihtarnamesi ile Müvekkilim tarafından mezkur sözleşme kapsamında hizmet verilmiş olduğunu müvekkili sözleşme kapsamında hizmet vermeye hazır olduğunu, müvekkili tarafından 15.10.2020 tarihli Sözleşmeye istinaden sözleşmesel edimini ifaya hazır olduğu hususu bildirilerek, edimin ifası için Davalı Şirket’e düzenli olarak ulaşılmakta olduğunu, davalı tarafından müvekkili edimini ifaya hazır olmasına karşın, müvekkili e-postalarına uzun süre cevap verilmediğini, son olarak 25.02.2021 tarihinde Müvekkilime hakaret içeren bir dönüş yapıldığı da ihtar edildiğini, davalı yanın mezkur ihtara karşı ödeme yapmak yönünde bir irade göstermemesi üzerine davalı şirket hakkında sözleşmede belirlenen yetkili İstanbul İcra Dairelerinde icra takibine girişildiğini açıklanan nedenler ile davalı borçlunun … 23.İcra Müdürlüğü’nün …E ve …E. sayılı icra takip dosyalarına yapmış olduğu haksız ve kötü niyetli itirazların iptali ile her bir dosya bakımında %20’den az olmamak üzere icra inkar tazminatına mahkum edilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalılar vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacı tarafça iki ayrı takip şeklinde … 23. İcra Müdürlüğü’nde … Esas ve… Esas numaralı dosyalar ile müvekkili şirket aleyhine icra takibi başlatıldığını, usulüne muvafık şekilde mezkur haksız takibe taraflarınca itiraz edildiğini, takibin durduğunu, davacı tarafça 28/07/2021 tarihinde işbu dava açılmış ve dava dilekçesi taraflarına 09/08/2021 tarihinde tebliğ edildiğini, dava dilekçesine karşı taraflarınca cevap dilekçesi ibraz etme zarureti hasıl olduğunu, zamanaşımı itirazı olduğunu, mahkemenin uğramış veya uğrayacak zamanaşımı hususunda taleplerimizi göz önünde bulundurulması gerektiğini, yabancı parra icra takiplerinde, ödeme emrinde yabancı para cinsinin TL karşılığı bulunması gerektiğini, davacı tarafından uyuşmazlık görevli mahkemede açılmadığını, görevli mahkemenin ticaret mahkemesi değil İş Mahkemesi olduğunu, iki farklı icra takibine ilişkin tek itirazın iptali davası açılmış olup işbu durum hukuka aykırı olduğunu, hukuken geçerli bir yetki sözleşmesi akdedilmediğinden dolayı davanın yetkisiz mahkemede açıldığını, mahkemenin yetkisizlik kararı vermesi kanaatlerince isabetli olacağını, davacı tarafın dava dilekçesinde iddia ettiği ve dayandığı olgular gerçeklikle bağdaşmayan muhayyile ürünü beyanları olduğunu, soyut beyanların esas alınamayacağı gerçeğinden uzak şekilde hazırlandığını, dava dilekçesine karşı izahta bulunma zarureti hasıl olduğunu açıklanan nedenlerle davacıların haksız, mesnetsiz davasının öncelikle görev ve yetki hususları başta olmak üzere usulden reddini, esas incelemesi yapıldığı takdirde davanın reddini, haksız olarak müvekkili şirketi aleyhine yapılan işbu icra takibi uyarınca, müvekkili lehine %20 den az olmamak kaydıyla kötü niyet tazminatına hükmedilmesini yargılama giderleri ve ücreti vekaletin karşı tarafa yükletilmesi yönünde karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Taraflar arasındaki uyuşmazlık, 11/07/2018 tarihli ve “Danışmanlık Sözleşmesi” başlıklı sözleşmeden kaynaklanan ücret alacağı ve prim alacağına ilişkin İİK 67 maddesi uyarınca açılan icra takibine vaki itirazın iptali davasıdır.
HMK’nın 23/2. maddesinde “Bölge adliye mahkemesince veya Yargıtayca verilen yargı yeri belirlenmesi ile kanun yolu incelemesi sonucunda kesinleşen göreve veya yetkiye ilişkin kararlar, davaya ondan sonra bakacak mahkemeyi bağlar.” hükmüne yer verildiğinden,
Mahkememizce verilen 15/02/2022 tarih ve 2021/505 Esas, 2022/103 sayılı görevsizlik kararına karşı yapılan istinaf başvurusu üzerine İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. HD’nin 02/02/2023 tarih 2022/1636 Esas, 2023/94 sayılı kararı ile hükmün kaldırılmasına karar verildiği ve HMK 23/2 madde uyarınca mahkememizin görevli olduğu hususu kesinleşmiş olduğundan, göreve ilişkin bu tespitin mahkememizi bağladığının tespiti ile, davalının süresinde sunduğu (HMK m.104) cevap dilekçesi içeriğinde yetki sözleşmesinin geçersiz olduğundan bahisle yetki itirazında bulunduğu, bu hususun dava şartlarından sonra incelenecek ilk itiraz niteliğinde olduğunun tespitine, HMK m.163 gereğince yetki itirazının ön sorun olarak incelenmesine geçilmiştir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun yetki sözleşmesini düzenleyen 17. maddesinde ; “Tacirler veya kamu tüzel kişileri, aralarında doğmuş veya doğabilecek bir uyuşmazlık hakkında, bir veya birden fazla mahkemeyi sözleşmeyle yetkili kılabilirler. Taraflarca aksi kararlaştırılmadıkça dava sadece sözleşmeyle belirlenen bu mahkemelerde açılır” düzenlemesine yer verilmiştir.
Maddede yetki sözleşmesi düzenleyebilecek şahıslar, sadece tacirler veya kamu tüzel kişileri olarak belirlenmiştir. Söz konusu düzenleme ile yetki sözleşmesi yapılmasında, tarafların tacir veya kamu tüzel kişisi olması aranmıştır. Diğer bir anlatımla, maddedeki tacirden anlaşılması gereken, işin ticari nitelikte olması değil, tarafların kanunlarda tacir olarak tanımlanan kişiler olmasıdır. (İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesinin 2019/2124 Esas, 2023/262 Karar sayılı ilamı)
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 22/09/2008 tarih ve 2007/7851 E., 2008/10258 K. sayılı ilamında da açıklandığı üzere; TTK.nun 11. madde (6102 sayılı TTK 11.madde) hükmüne göre, ticarethane veya fabrika (md.12), yahut ticari şekilde işletilen diğer müesseseler (md.13) ticari işletme sayılır. Bir ticari işletmeyi, kısmen de olsa kendi adına işleten kimseye tacir denir (md.14) (6102 sayılı TTK 12.m). Esnafın tanımı 17. maddede yapılmış ve bunların tacir olmadıkları vurgulanmıştır. Esnafın yaptığı işin hacim ve ehemmiyeti, ticari muhasebeyi gerektirdiği ve ona ticari veya sınai bir müessese şekil ve mahiyeti verdiği taktirde, bu müessesenin de ticari işletme sayılacağı 13. maddede hüküm altına alınmıştır. Bir kimsenin Vergi Usul Kanunu’na göre esnaf sayılması, TTK yönünden de esnaf kabul edilmesini gerektirmez. Ticari işletmenin, ticaret siciline kayıtlı olmaması, diğer anlatımla esnaf odasına kayıtlı olması, bu işletme sahibinin tacir sayılmamasını gerektirmez ve tacir olmamanın kesin bir kanıtı da değildir. Vergi mükellefi olup olmamak da tacir-esnaf ayrımında kesin bir ölçüt olarak değerlendirilmez.
TTK.nun 17. maddesi (6102 sayılı TTK 15. madde) uyarınca, iktisadi faaliyeti, nakdi sermayesinden ziyade, bedeni çalışmasına dayanan ve kazancı ancak geçimini sağlamaya yetecek derecede az olan sanat ve ticaret sahipleri esnaftır. 11/06/2002 tarih ve 24782 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan Esnaf ve Sanatkar ile Tacir ve Sanayiciyi Belirleme Koordinasyon Kurulu’nun 11 numaralı Kararı’nın 2. maddesinde, imalatla iştigal etmekle beraber, 5590 sayılı Ticaret ve Sanayi Odaları, Ticaret Odaları, Sanayi Odaları, Deniz Ticaret Odaları, Ticaret Borsaları ve Türkiye Ticaret, Sanayi Deniz Ticaret Odaları ve Ticaret Borsaları Birliği Kanunu’nun 3. maddesindeki “Sanayici” tanımının kapsamına girenler ile TTK’nın 17. maddesi (6102 sayılı TTK 15. madde) dışında kalanların esnaf ve sanatkar sayılmayacağı belirtilmiştir. Diğer yandan, TTK’nın 1463. maddesinde de (6102 sayılı TTK 11/2. madde), önce 17. maddeye gönderme yapılarak, 507 Sayılı Kanun hükümlerinin saklı tutulduğu belirtildikten sonra “Bakanlar Kurulu’nun bu konuda kararname çıkarması halinde onlarda gösterilen miktardan aşağı gayrisafi geliri bulunan sanat ve ticaret erbabından başka hiç kimse kanunun 17. maddesinde tarif edilen esnaftan sayılamaz” denmek suretiyle tacir veya esnafın hangi kriterlere göre saptanacağı açık bir biçimde gösterilmiştir.
Gerçekten, 19/02/1986 tarih ve 19024 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan 25/01/1986 tarihli Bakanlar Kurulu Kararı ile TTK.nun 1463. maddesine göre esnaf ve küçük sanatkar ile tacir ayrımına dair esaslar tespit edilmiştir. (21/07/2007 tarih ve 26589 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan 18/06/2007 tarihli Bakanlar Kurulu Kararı ile TTK.nun 1463. maddesine göre esnaf ve küçük sanatkar ile tacir ve sanayicinin ayrımına dair esaslar tespit edilmiştir.)
Buna göre;
a-Koordinasyon kurulunca tespit ve yayınlanacak esnaf ve küçük sanatkar kollarına dahil olup da gelir vergisinden muaf olanlar ile kazançları götürü usulde vergilendirilenler ve işletme hesabına göre defter tutanlardan iktisadi faaliyetleri nakdi sermayesinden ziyade, bedeni çalışmalarına dayanan ve kazançları ancak geçimlerini sağlamaya yetecek derecede az olan ve Vergi Usul Kanunu’nun 177. maddesinin 1. fıkrasının 1 ve 3 no’lu bentlerinde yer alan limitlerin yarısını, iki numaralı bendinde yazılı nakdi limitin tamamını aşmayanların esnaf ve küçük sanatkar,
b-Vergi Usul Kanunu’na istinaden birinci sınıf tacir sayılan ve bilanço esasına göre defter tutanlar ile işletme hesabına göre defter tutan ve birinci maddede belirtilenlerin dışında kalanların tacir ve sanayici sayılmaları kararlaştırılmıştır.
Yetki sözleşmesinin geçerliliği açısından tarafların tacir sıfatına haiz olması gerektiği, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. HD’nin 02/02/2023 tarih 2022/1636 Esas, 2023/94 sayılı kararında davacının tacir vasfına yönelik mahkememizi bağlayıcı bir tespitin bulunmadığı, istinaf nedeni de gözetilerek bu hususta bir değerlendirmenin yapılmadığı anlaşılarak, davalının yetki ilk itirazının denetimi açısından kaldırma ilamı öncesinde davacının tacir vasfına yönelik yazılan müzekkerelerin içeriğine göre davacının tacir vasfı hususunda tereddüt oluştuğundan; vergi dairesine müzekkere yazılarak davacının defter tuttuğu dönemde tüm dönemlerde Vergi Usul Kanunu’nun 177. maddesinin 1. fıkrasının 1 ve 3 no’lu bentlerinde yer alan limitlerin yarısını, iki numaralı bendinde yazılı nakdi limitin tamamını aşıp aşmadığı ve dolayısıyla esnaf sınırını aşan nitelikte tacir vasfı olup olmadığı ve işletme-bilanço esasına göre defter tutup tutmadığı, nakdi limitleri aşıp aşmadığı hususunda cevap verilmesinin istenmiştir.
Davacı gerçek kişinin ticari işletme sicil kaydı ya da esnaf kaydı müzekkere cevaplarına göre tespit edilememiş; belirli bir dönem ise vergi mükellefiyeti tespit edilmiştir. Taraflar arasındaki danışmanlık sözleşmesi 2020 ve 2021 yıllarını kapsamaktadır. Davalının 2021 yılının Şubat ayından Haziran ayına kadar vergi kaydı olduğu ve bu tarihler arasında da işletme hesabına göre defter tuttuğu tespit edilmiştir.
21/07/2007 tarih ve 26589 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan 18/06/2007 tarihli Bakanlar Kurulu Kararı ile TTK.nun 1463. maddesine göre esnaf ve küçük sanatkar ile tacir ve sanayicinin ayrımına dair esaslar uyarınca Vergi Usul Kanunu’nun 177. maddesinin 1. fıkrasının 1 ve 3 no’lu bentlerinde yer alan limitlerin yarısını, iki numaralı bendinde yazılı nakdi limitin tamamını aşanların tacir olacağı düzenlenmiş olup; davalının 2021 yılı için dönem içi alım tutarı 0-TL, yıllık gayrisafi iş hasılatı ise 88.171,54-TL olduğu bu haliyle, 2021 yılı için dönem içi alım tutarı olan belirlenen 300.000-TL’nin yarısını ve yıllık gayrisafi iş hasılatı olarak belirlenen 150.000-TL sınırlarını geçmediği; 2021 yılı işletme hesap özetinden anlaşılmaktadır.
Nihayeten davacı gerçek kişinin VUK 177/1-3 madde hükümleri uyarınca 1. sınıf tacir olmadığı, bilanço esasına göre defter tutan kimselerden olmadığı, ticaret sicilde tacir olarak kayıtlı olmadığı, başka bir anlatımla tacir sıfatının bulunmadığı, tam aksine, davacının Vergi Dairesi Müdürlüğü yazı cevabına göre, ikinci sınıf tacir olup işletme hesabına göre defter tutan kimselerden olduğu, celp edilen gelir beyannameleri ve eki performans tablolarına göre yukarıda değinilen Bakanlar Kurulu kararı uyarınca esnaf – tacir ayırımına göre faaliyetinin esnaf sınırını aşmadığı, VUK 177. maddesinde belirtilen limitleri aşmadığı esnaf olarak faaliyet sürdürdüğü anlaşılmıştır.
Bu haliyle de HMK m.17 kapsamında somut yetki sözleşmesinin her iki tarafı da tacir olmadığından geçerli bir yetki sözleşmesinin varlığından bahsetmek mümkün değildir.
Kesin yetki kuralı olmadığı durumlarda HMK’nın 19. maddesinde belirlenen süre ve yöntemle yetkisizlik itirazında bulunulmaz ise davanın açıldığı mahkeme yetkili hale gelir ve mahkemece kendiliğinden yetkisizlik kararı verilemez. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun “Yetki itirazının ileri sürülmesi” başlıklı 19/2. maddesinde; “Yetkinin kesin olmadığı davalarda, yetki itirazının, cevap dilekçesinde ileri sürülmesi gerekir. Yetki itirazında bulunan taraf, yetkili mahkemeyi; birden fazla yetkili mahkeme varsa seçtiği mahkemeyi bildirir. Aksi takdirde yetki itirazı dikkate alınmaz.” hükmünü içermektedir. Yine, 116/1-a maddesinde “Kesin yetki kuralının bulunmadığı hâllerde yetki itirazını “ilk itiraz” olarak düzenlemektedir. 117/1. madde ise; “İlk itirazların hepsi cevap dilekçesinde ileri sürülmek zorundadır; aksi hâlde dinlenemez.” hükmünü içermektedir. Bu kapsamda davalı tarafından cevap dilekçesi içeriğinde ileri sürülen yetki itirazının ayrıca incelenmesi gerekir.
Somut olayda taraflar arasında danışmanlık sözleşmesi mevcut olup, uyuşmazlık sözleşmeden kaynaklandığından yetkili mahkemenin tespiti de buna göre yapılmalıdır.
HMK.nun 6. maddesi gereğince bir davada genel yetkili mahkeme, davalının yerleşim yerinin bulunduğu yer mahkemesidir. Aynı kanunun 10. maddesinde sözleşmeden doğan davalar için, sözleşmenin ifa edileceği yer mahkemesinin de yetkili olduğu belirtilmiştir ki bu da özel yetkiye ilişkin bir düzenlemedir.
Taraflar arasındaki sözleşmede davalının para borcunun ifa yerine yönelik özel bir düzenlenme bulunmamaktadır.
6100 sayılı HMK 10. maddesi gereğince sözleşmeden doğan uyuşmazlıklarda dava ve icra takibi, sözleşmenin yerine getirileceği (ifa edileceği) yerde de açılabilir. Sözleşmenin yerine getirileceği yer tarafların açık ya da örtülü isteklerine göre belirlenir. Aksi durumda ise sözleşmenin yerine getirileceği yer Türk Borçlar Kanunu’nun 89. maddesi gereğince tespit edilir. TBK 89/1 maddesi uyarınca para borçları, alacaklının ödeme zamanındaki yerleşim yerinde ifa edilir. Uyuşmazlık sözleşmeden doğan bir para borcuna ilişkin olup, sözleşmede aksi kararlaştırılmamışsa, bu para borcu alacaklının ödeme zamanındaki ikametgahında ödenir. (İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 46. Hukuk Dairesinin 2021/3049 Esas, 2021/2647 Karar sayılı ilamı, Yargıtay 13.Hukuk Dairesinin 2015/7131 Esas, 2015/21752 Karar sayılı ilamı, Yargıtay 5.Hukuk Dairesinin 2022/13484 Esas, 2022/16021 Karar sayılı ilamı, Yargıtay HGK 017/(19)11-889 Esas, 2021/622 Karar, Yargıtay 20.Hukuk Dairesinin 2019/6161 Esas, 2020/337 Karar sayılı ilamı, Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin 2019/1021 Esas, 2019/7833 Karar sayılı ilamı, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 45. Hukuk Dairesinin 2020/1273 Esas, 2023/304 Karar sayılı ilamı)
Somut olayda, taraflar arasında inkar edilmeyen danışmanlık ilişkisinden kaynaklanan bir sözleşme ilişkisinin varlığı konusunda uyuşmazlık bulunmamaktadır. Davacı, bu sözleşme ilişkisi nedeniyle doğan ve tahsil edilemeyen bir kısım para alacağının tahsilini talep etmektedir. Taraflarca para borcunun ifa yeri bakımından alacaklının ikametgahından başka bir yer kararlaştırıldığı iddia ve ispat olunmamıştır. Bu haliyle davacının yerleşim yeri yetkilidir. Davacının yerleşim yeri Kadıköy/İstanbul olduğundan mahkememiz yetki alanı içerisinde değildir.
Dosya kapsamına göre ayrıca davalı şirketin …’da şubesinin bulunduğu; şubenin … ilçesinde olduğu; sözleşmede davalı şirket adresinin Beyoğlu ilçesi olarak gösterildiği sabittir. HMK’nın 14/1. maddesi uyarınca “Bir şubenin işlemlerinden doğan davalarda, o şubenin bulunduğu yer mahkemesi de yetkilidir.” Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 16.04.2008 gün ve 2008/10-329 E. – 2008/334 K. numaralı ilâmında da “Davaya konu uyuşmazlık tüzel kişilere karşı açılacak davalarda genel yetkili mahkeme, tüzel kişilerin yerleşim yerinin, yani merkezinin bulunduğu yer mahkemesi olmakla birlikte, şube işlemleri nedeniyle açılacak dava, taraf olarak bağlı bulunulan merkez davalı gösterilerek, şubenin bulunduğu yerde de açılabilir.
Taraflar arasındaki sözleşmede sözleşmenin davalının şubesi ile yapıldığına dair bir emarenin bulunmadığı, zira sözleşmenin bizzat yönetim kuruluna danışmalık hizmeti şeklinde davacıya edim yüklendiği, şirketin şubesine değil, kendisine danışmanlık hizmeti verildiğinin dahi tereddütsüz olduğu, sözleşme davalı şirket adresinin İstanbul göründüğü; bu yazılı adresin sicile kayıtlı olmadığı, ticaret sicil bilgilerine göre de davalı şirketin sözleşme tarihindeki adresinin de …olduğu, taraflar arasındaki yazılı sözleşmede de davalı şirket unvanında açıkça şube ibaresinin de bulunmadığı, bu haliyle TTK m.48’deki “Her şube, kendi merkezinin ticaret unvanını, şube olduğunu belirterek kullanmak zorundadır.” hükmü karşısında şube, kendi merkezinin ticaret unvanını, şube olduğunu belirterek kullanmak zorunda olduğundan yanlar arasındaki sözleşme ilişkisinin davalı şirket yönünden bir şube işlemi niteliğinde olmadığı açıkça anlaşılmakla, somut yetki ihtilafında HMK m.14 hükmünün de uygulanabilirliği de bulunmamaktadır.
Bir davada (takipte) birden fazla genel ve özel yetkili mahkeme varsa, davacı bu mahkemelerden birinde dava açmak ya da icra takibi yapmak hususunda bir seçimlik hakka sahiptir. Davacı, davasını (takibini) bu genel ve özel yetkili mahkemelerden (icra dairelerinden) hiçbirinde açmaz ve yetkisiz bir mahkemede (icra dairesinde) açarsa, o zaman seçme hakkı davalıya geçer.
Davalı tarafça süresinde sunulan cevap dilekçesi içeriğine göre, Kayseri mahkemelerinin yetkili olduğuna yönelik itirazda bulunduğu görülmüştür. Somut olayda, dosya kapsamından tarafların ikisinin tacir olmadığı anlaşıldığından, sözleşmedeki yetkiye ilişkin düzenlemenin geçerli olmadığı, süresi içerisinde yetki itirazında bulunan davalı şirket merkezinin Kayseri olduğu, davacının para alacağından dolayı yerleşim yerinin yetkili olduğu, bu yerin ise İstanbul Anadolu mahkemelerinin yetki alanında olduğu, uyuşmazlığın bir şube işlemi niteliği de bulunmadığı, davacının tercih hakkını kullandığı mahkememizin somut davada yetkili mahkeme sıfatı olmadığından; davalının yetki itirazının kabulü ile … Asliye Ticaret mahkemelerinin yetkili olduğuna dair aşağıdaki şekilde karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Ayrıntısı ve Gerekçesi Yukarıda Açıklandığı Üzere;
1-Davalının yetki ilk itirazının kabulü ile HMK ‘nın 116/1-a maddesi yollaması ile HMK 114 ve 115 maddeleri hükümleri uyarınca davanın usulden reddine, mahkememizin yetkisizliğine,
2-HMK 20. madde hükmüne göre kararın kesinleşmesinden itibaren iki haftalık yasal süre içerisinde ve talep halinde dosyanın görevli ve yetkili … Asliye Ticaret Mahkemesine gönderilmesine, iki haftalık yasal süre içerisinde talepde bulunulmadığı taktirde dosyanın resen ele alınarak davanın açılmamış sayılmasına karar verileceğine,
3-Harç, yargılama gideri ve vekalet ücretinin yetkili mahkeme tarafından değerlendirilmesine,
Sair hususların gerekçeli kararda açıklanmasına,
Dair, davacı vekilinin yüzüne karşı davalının yokluğunda, kararın tebliğ tarihinden itibaren 2 HAFTA içerisinde mahkememize ve bulunulan yer Asliye Ticaret mahkemesine dilekçe ile başvurmak koşuluyla istinaf yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup anlatıldı.30/05/2023

Katip

Hakim