Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2023/128 E. 2023/173 K. 28.02.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2023/128
KARAR NO : 2023/173

DAVA : Kayyımlık (Ticari Şirkete Kayyım Atanması)
DAVA TARİHİ : 20/02/2023
KARAR TARİHİ : 28/02/2023

Mahkememizde görülmekte olan kayyımlık davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin temsil kayyımı tayin edilmesi istenen … Şti’nde diğer şirket ortağı olan … ile birlikte %50 şer hisse ile ortak olduğunu, müdürlük yetkisi diğer ortak …’de bulunmakta iken 31.12.2017 tarihinde bu yetki sona ermiş olup taraflar arasındaki ihtilaflar nedeniyle bugüne kadar bu şekilde geldiğini, … 27.Noterliğinin … tarih ve … yev numaralı ihtarnamesi ile kendisine temsil yetkisisnin yeniden görüşülmesi talepli bir ihtarname gönderilmiş olup bu ihtarın 12.11.2022 tarihinde tebliğ edildiğini, “diğer ortak ve şirketi temsile yetkili eski müdür ile şirket aleyhine müvekkilinin açacağı” davalarda şirket adına bir muhatabın sağlanabilmesi bakımından temsil kayyımı atanmasının bir zorunluluk haline geldiğini, ancak şirketin şu an için herhangi bir geliri ve aktifi bulunmadığından ücretli kayyım tayini halinde ücretin şirket bünyesinden karşılanması mümkün olamayacağından müvekkilinin temsil kayyımı olarak atanmasını talep etmiştir.
Halihazırda mevcut sicil kaydına göre temsil kayyımı atanması şirketin iki ortaklı olduğu, ortakların %50 hisse sahibi olup davacı ile dava dışı …’in olduğu, ortakların mevcut kayıtlara göre münferiden müdür oldukları, görev sürelerinin ise 31/12/2017 tarihi itibariyle kayden sona erdiği, bu tarihten sonra müdür seçimine dair herhangi bir karar alınmadığı, şirketin halihazırda kayden faal konumda bulunduğu tartışmasızdır.
Taraflar arasında tartışmalı olan husus ise TMK m.426 hükmünde düzenlenen “temsil kayyımlığına” dair hükümler çerçevesinde davacının temsil kayyımı atanması talep edebilmesi açısından öncelikle özel ve genel dava şartlarının mevcut olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanununda şirketlere temsil kayyımı atanmasına ilişkin bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu nedenle Yargıtay kararlarından benimsendiği üzere şirketler yönünden dahi temsil kayyımı 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu hükümleri çerçevesinde ancak atanabilecektir.
Adı geçen yasal düzenlemelerde şirket yani tüzel kişiler yönünden uygulanması mümkün bulunan m.426/f.1 bend (2) bend (3) hükümleri olabilecektir. Buna göre şirkete temsil kayyımı atanması için, yasal temsilcisi ile şirketin menfaatlerinin çatışıyor olması ya da yasal temsilcinin görevini yerine getirmesine bir engel bulunması gerekir.
Somut olay açısından davanın açıldığı tarih itibariyle henüz davacı tarafından, temsile yetkili eski müdür ile şirket aleyhine açılmış bir dava olmadığı açıktır. Bu durum davacının beyan içeriğinden dahi açıkça anlaşılmaktadır. Elbette davacının, eski müdür ile şirket aleyhine dava açması ve bu davanın somutlaşması durumunda, davacının temsil kayyımı atanması talebi noktasında güncel bir hukuki yararın olup olmadığı ele alınabilecektir.
Bu noktada dava tarihi itibari ile hukuki yarar ilişkin genel açıklamalar yapılmasında fayda olup davacının dava tarihi itibariyle bu davayı açmakta hukuki yararı olup olmadığı irdelenmelidir.
“Medeni Usul Hukuku’nda davacının, mahkemeden hukuksal korunma istemi ile bir dava açılabilmesi için, bu davayı açmakta veya hukuki korunma istemekte haklı bir yararının bulunması gerekir. Öte yandan, bu hukuksal yararın, “hukuki ve meşru”, “doğrudan ve kişisel”, “doğmuş ve güncel” olması gerekir (Hanağası, E., Davada Menfaat, Ankara 2009, sh.135).
Mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun yürürlükte olduğu dönem içinde öğreti ve yargısal kararlar, dava açarken hukuki yararın bulunması gereğini, “dava şartı” olarak kabul etmiştir. Bu şart, “dava konusuna ilişkin genel dava şartlarından biri” olup, davanın esası hakkında inceleme yapılabilmesi ve esas hakkında hüküm verilebilmesi için varlığı gerekli olduğundan “olumlu dava şartları” arasında sayılmaktadır.
01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda öğreti ve yargısal kararların bu uygulaması aynen benimsenerek, davacının, dava açmakta hukuki yararının bulunması “Dava Şartları” başlıklı 114. maddesinin 1. fıkrasının (h) bendinde açıkça dava şartları arasında sayılmıştır.
Bir davada, hukuki yarar ilkesinin dava şartı olarak gözetilmesinin, yargılamanın amacına ve usul ekonomisi ilkesine uygun olarak yargılama yapılmasına yarar sağlayacağı, her türlü duraksamadan uzaktır.
Dava açmaktaki hukuki yarar için, hukuk düzenince kabul edilmiş meşru bir yarar olmalı, bu yarar dava açan hak sahibi ile ilgili olmalı ve dava açıldığı sırada halen mevcut bulunmalıdır. Ayrıca, açılacak davanın ortaya çıkacak tehlikeyi bertaraf edecek nitelikte olması gerekir. Bir kimsenin, hakkına ulaşmak için, mahkeme kararının o an için gerekli olması durumunda hukuki yararın olduğundan söz edilebilir. Bir mahkeme kararına ihtiyaç yoksa hukuki yarardan söz edilemez (Pekcanıtez H., Atalay, O. Özekes, M., Medeni Usul Hukuku, Ankara 2011, sh.297). (Yargıtay 22.HD 2015/10625E. 2015/13235K.sayılı kararı)
Henüz dava tarihi itibariyle açılmış bir dava olmadığı halde davacının açacağı davalar yönünden bir temsil kayyımı atanması noktasında güncel ve meşru bir hukuki yararın varlığı ispatlanamamıştır. Hukuki yararın varlığı dava şartı olup her zaman ve her aşamada ele alınması gerekli ve mümkündür. Elbette davacı tarafın, eski müdür olan ortak ile şirket aleyhine dava açması ve yasal koşulların oluşması durumunda ve ayrıca temsil kayyımı atanması talep etmesi durumunda hukuki yarar ayrıca ve gerekirse takdir olunabilecektir.
Öte yandan Yargıtay’ın yerleşik uygulamalarında da belirtilmiş olduğu üzere ve limited şirketler yönünden dahi kıyasen uygulanma ihtimali bulunmakla, “görev süresi biten yönetim kurulu üyelerinin bu sıfatlarının kendiliğinden düşeceğine dair bir hüküm bulunmaması nedeniyle yönetim kurulunun yeni yönetim seçilene kadar olağanüstü ve acil durumlar için görevlerine devam edeceklerinin kabulü gerekir. Bu nedenle, yönetim kurulu üyelerinin görev süresinin bitmesiyle şirketin kendiliğinden organsız kaldığından söz edilemez”. (Yargıtay 11.HD 2012/13135E. 2014/3515K.sayılı kararı) Bu nedenle dava tarihi itibariyle “temsil kayyımı” atanmasını talep etmekte davacının yine hukuki bir yararının henüz bu aşamada oluşmadığı kabul edilmelidir.
Kaldı ki yasal temsilcilerin görev süresinin bitmesi nedeniyle görevlerini yerine getirmesine engel bir hal olduğu davacı tarafından ileri sürülmekle, davacının TTK m.410 hükmü çerçevesinde ve pay sahibi olarak şirket genel kurulunu kayyım atanması için toplantıya çağırması, bu noktadaki gerekli yolları tüketmesi sonrası ve temsil kayyımı atanması şartları oluştuktan sonra bu yönde talepte bulunan mümkün iken henüz bu yollar tüketilmeden şirkete temsil kayyımı atanmasını talep etmekte dahi bir hukuki yararının bu aşamada bulunmadığı Mahkememizce kabul edilmiştir. Şirketler hukukunda öngörülen imkânlar tüketilmeksizin şirkete temsil kayyımı tayin edilmesi, şirketler hukukuna ilişkin hükümlerin söz göz ardı edilmesine yol açar. Bu imkânlar tüketilmeden şirketin yasal temsilinin sağlanamadığı da kabul edilemez.
Nihayet davacının beyanlarına itibar olunduğunda davacının halihazırda yetkili eski müdür bir ortak olarak, anılan Yargıtay uygulaması gereği şirketi münferiden temsile kayden yetkili olan eski müdür olan ortak aleyhine dava açacak olması halinde, şirket tüzel kişiliği için davacının temsil kayyımı atanmasını talep etmekte herhangi bir hukuki yararı yoktur. Davacı gerçek kişinin, şirket tüzel kişiliği aleyhine açacağı dava açısından ise temsil kayyımı olarak atanmasını talep etmekte dahi halihazırda herhangi bir hukuki yararının bu aşamada bulunmadığı Mahkememizce kabul olunmuştur. Davanın tarafları, konusu, sebebi ile ilgili bilgilerin ortaya çıkması halinde ve şartları oluşması durumunda temsil kayyımı atanması ise takdir edilebilecektir.
HMK m.115 hükmü uyarınca hukuki yarar dava şartı olup her zaman ve her aşamada ele alınması ve değerlendirilmesi gerekli usuli bir durumdur. Gelinen aşama itibariyle dava şartına ilişkin bu eksiklik Mahkememizce tespit edilmiş olmakla davanın hukuki yarar yokluğundan ve usulden reddolunması gerekir. Söz konusu dava şartına ilişkin eksiklik giderilebilir bir nitelik ise taşımamaktadır.
Yapılan açıklamalar karşısında davacının açmış olduğu davanın, hukuki yararın olmaması ve bu yöne ilişkin dava şartı bulunmaması karşısında HMK m.114/f.1 bend h hükmü gereği ve HMK m.115/f.2 hükmü uyarınca dava şartı yokluğundan ve usulden reddine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacının açmış olduğu davanın, hukuki yararın olmaması nedeniyle HMK m.114/f.1 bend h hükmü gereği ve HMK m.115/f.2 hükmü uyarınca dava şartı yokluğundan ve usulden reddine,
2-492 sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken harçlar peşin alındığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına,
3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
4-Davacının açtığı davanın reddolunduğu aşama dikkate alınarak davalı lehine herhangi vekalet ücreti ve yargılama gideri takdirine yer olmadığına,
5-Artan avansın karar kesinleştiğinde ve talep halinde taraflara iadesine,
Kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde mahkememize veya bulunulan yer asliye ticaret mahkemesine dilekçe ile başvurmak koşuluyla İstanbul BAM nezdinde İstinaf yasa yolu açık olmak üzere vekillerin huzurunda ve oy birliği ile karar verildi.28/02/2023

Başkan …

Üye …

Üye …

Katip …