Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/915 E. 2023/592 K. 05.07.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2022/915 Esas
KARAR NO : 2023/592

DAVA : İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 27/12/2022
KARAR TARİHİ : 05/07/2023

Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava : Davacı vekilinin dava dilekçesinde özetle; Merkezi Takip Sistemi … Esas sayılı icra dosyası kapsamında, takibe konu faturanın dayandığı abonelik sözleşmesi incelendiğinde görüleceği üzere davalı borçlunun abonelik sözleşmesini ticari faaliyetine ilişkin olarak ve ticari abonelik adı ile imza altına aldığını, işbu gerekçe ile görevli Mahkemenin Ticaret Mahkemeleri olması nedeni ile davayı ticaret mahkemesinde ikamet ettiklerini, davalı … ile müvekkili şirket arasında imza altına alınan … nolu Elektrik Abonelik Sözleşmesinden kaynaklanan tüketim bedellerine ilişkin olmak üzere toplam 4 adet fatura bedelinin ödenmemesi sebebiyle, T.C. Merkezi Takip Sistemi’nin … Esas sayılı dosyası ile icra takibine geçildiğini, davalının 18/03/2022 tarihinde herhangi bir borcu bulunmadığı gerekçesi ile borca itiraz etmiş olduğunu, yapılan itiraz ile icra takibinin durduğunu, Davalının itirazları ve iddialarının hukuki mesnetten yoksun olduğunu ve haksız bir menfaat sağlama gayesiyle yapıldığını ve reddi gerektiğini, müvekkili şirketin, davalıdan olan alacağının elektrik kullanımına ilişkin ilgili sözleşme hükümlerinden kaynaklandığını, borca ve icra takibine konu faturanın sözleşmedeki hükümlere karşılık düzenlendiğini, söz konusu fatura bedeli davalı tarafından halen ödenmediğini, mevzuat çerçevesinde, davalının abonelik adresinin bulunduğu … İli, … İlçesi sayaçları yerel dağıtım firması olan … A.Ş. tarafından okunduğunu, bu okumalara dair verilerin …’a bildirildiği ve…’tan müvekkili şirket tarafından alınan veriler abonelik sözleşmesi ile belirlenen tarifeler uyarınca faturalandırıldığını, Müvekkili şirket tarafından düzenlenen ve davalı tarafından ödenmeyen … nolu 01/01/2021 tarihli elektrik abonelik sözleşmesinden kaynaklı takibe konu faturalardan 5.370,38-TL, 5.958,98-TL, 6.349,46-TL ve 1.271,78 tutarlı olan faturaların elektrik enerjisi kullanımına ilişkin olup …’tan alınan sayaç değerlerinin davalı tarafın imza ettiği sözleşmeye ek Sabit 539 elektrik tarife kullanım şartlarına göre EPDK’nın bildirdiği fiyatlara uygun olarak faturalandırıldığını, abonenin faturalarını geç ödemesi sebebiyle Kasım ayı itibariyle abonelik sözleşmesi hükümlerine istinaden tarifesinin değiştiği ve Kasım ayı itibariyle … Tarifeye göre faturalandırıldığını, buna ilişkin olarak … A.Ş.’den ve …’tan talep edilecek sayaç okuma ve PMUM kayıtlarının incelenmesi ile davalının itirazlarının haksız olduğunun anlaşılacağını, elektrik kullanımına ilişkin olarak bölge dahilinde tüm sayaç okumaları yerel elektrik dağıtım firması olan … A.Ş. tarafından yapıldığını ve okumalara ilişkin verilerin mevzuata uygun olarak … ile paylaşıldığını, müvekkilinin kendi portföyünde yer alan serbest tüketicilere ait kullanım verilerini … kayıtlarından alarak davalı ile sözleşmede belirlediği tarife bedelleri üzerinden fiyatlandırdığını ve bu hususu faturaların arka yüzünde aktif enerji bedeli ibaresi ile belirtildiğini, faturanın arka yüzünde açıklanan dağıtım şirketine iletilecek bedellerin, devlete iletilecek bedellerin mevzuata uygun olarak EPDK tarafından belirlenen veriler olduğunu, gerek görülmesi halinde EPDK’dan fatura dönemi geçerli olan tarifelerin celbini talep ettiklerini faturalara yansıyan bedellerin hesaplamalarını gösteren çizelgelerin müvekkili şirketten teminini talep ettiklerini, faturaların kesilmesinde esas alınan tüm sözleşme hükümleri tacir olan borçlunun da bilgisi ve rızası dahilinde akdedildiğini, davalı tarafın edimini yerine getirmemesinden kaynaklanan ve müvekkili şirketin zarara uğramasına sebep olan eylemi ve bu eylemi hali hazırda savunuyor oluşunun, hak ve sorumluluklarını bilen basiretli tacir sıfatı ile bağdaşmadığını, davalının müvekkili şirket tarafından SMS ve E-POSTA ile gönderilen faturaları teslim aldığını, SMS ile de hatırlatma ve uyarılar yapılmasına rağmen borcunu ödemediğini, müvekkili şirketten faturaların borçlulara iletildiği SMS ve E-POSTA kayıtlarının celbini talep ettiklerini, takibe konu faturalara herhangi bir itirazda bulunulmadığını, elektrik abonelik sözleşmesinin 5.6. Maddesinin açık olduğunu, ancak ne bu süre içerisinde ne de sonrasında herhangi bir itirazda bulunulmadığını, takip konusu fatura gereği, davacı müvekkilinin davalıdan alacaklı olduğunu, kayıtları üzerinde yapılacak inceleme neticesinde, alacağın varlığı ve miktarının sübut bulacağını, borcun ödenmemiş olduğu şirket kayıtları, banka kayıtları ile sabit olduğunu ve bilirkişi incelemesi yapıldığında açıklığa kavuşacağını, taraflar arasında imza altına alınan sözleşme gereği belirlenen faiz oranlarına da uygun olarak faiz belirlendiği ve faturaya yansıtıldığını, Alacağın varlığı ve davalının haksızlığı yargılama sonucunda ortaya çıkacağını, davalının alacağın tahsilini geciktirmek amacında olduğunu, davalının itirazlarının haksız ve kötü niyetli olduğunu, alacak üzerinden %20’den az olmamak üzere inkar tazminatına hükmedilmesi gerektiğini, bu nedenle davanın kabulüne davalının takibe, borca, faize faiz oranına ve tüm ferilerine yaptığı itirazın iptali ile takibin devamına, İtirazın haksız ve kötü niyetli olması nedeniyle %20 icra inkar tazminatına hükmedilmesine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Cevap : Dava dilekçesi ve ekleri davalı tarafa usulüne uygun olarak tebliğ edilmesine rağmen davalı tarafından herhangi bir cevap dilekçesi sunulmadığı görülmüştür.
Delillerin Değerlendirilmesi, Davanın Hukuki Niteliği ve Gerekçe ;
T.C. Merkezi Takip Sistemi’nin … Esas sayılı dosyası, … Arabuluculuk Bürosunun … numaralı dosyası, davaya konu faturalar, … nolu elektrik abonelik sözleşmesi, Sabit 539 ve … tarife paketi kullanım şartnamesi, davacının ticari şirket kayıtları, banka kayıt ve belgeleri, hesap hareketleri, …A.Ş. kayıt ve belgeleri, … (PMUM) kayıt ve belgeleri, tüketimi gösteren kayıtlar, Piyasa Mali Uzlaşma Merkezi’nden alınacak Sayaç Listeleme Ekran Görüntüleri, KW-TL Bazında Tüketim Ekstresinin celbi, faturaların tebliğ edildiğine ilişkin SMS ve E-POSTA vb. Kayıtları celp edilmiş, incelenmiştir.
Dava, abonelik sözleşmesi kapsamında elektrik tüketim bedelinden kaynaklanan alacağın tahsili amacıyla başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali ilişkindir.
Davacı … A.Ş. ile davalı / gerçek kişi … arasında elektrik abonelik sözleşmesi imzalanmıştır. Davalı gerçek kişi tarafından işbu abonelik sözleşmesi kapsamında elektrik tüketimi yapılmış, davacı şirket tarafından tüketilen elektrik enerjisi bedeline karşılık olarak icra takibine ve davaya konu faturalar davalı gerçek kişi … adına düzenlenmiştir. Esasen, abonelik sözleşmesinin taraflarına ilişkin değinilen hususlarda çekişme yoktur.
Davanın esasına geçilmeden evvel, öncelikle görevli mahkemenin hangi mahkeme olduğunun tespit edilmesi gerekmektedir. Mahkemelerin görevi kanunla düzenlenir ve görev hususu kamu düzenine ilişkin olduğundan taraflarca her zaman ileri sürülebileceği gibi hakim tarafından da yargılamanın her aşamasında resen nazara alınması zorunludur.
5235 Sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun 4. ve 5. maddelerinde hukuk mahkemeleri düzenlenmiştir. Kanunun 6. maddesinin ikinci fıkrasına göre asliye hukuk mahkemeleri, sulh hukuk mahkemelerinin görevleri dışında kalan ve özel hukuk ilişkilerinden doğan her türlü dava ve işler ile kanunların verdiği diğer dava ve işlere bakar. Bu husus 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 2. maddesiyle de teyit edilmiştir. Anılan maddenin ikinci bendi Hukuk Muhakemeleri Kanununda ve diğer kanunlarda aksine düzenleme bulunmadıkça, asliye hukuk mahkemesinin diğer dava ve işler bakımından da görevli olduğunu vurgulamıştır. Asliye Ticaret Mahkemeleri de 5235 Sayılı Kanunun 5. maddesinin üçüncü fıkrasında düzenlenmiştir ve 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanununun 5. maddesinin 1 numaralı bendi uyarınca bu mahkemeler, aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın tüm ticari davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevlidir.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4. maddesinde hangi davaların ticari dava olarak nitelendirilecekleri belirlenmiş, anılan kanunun 5. maddesinde asliye ticaret mahkemesi ile asliye ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişkinin görev ilişkisi olduğu belirtilmiştir.
6102 sayılı TTK’nın 5/1. maddesine göre, aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın asliye ticaret mahkemesi tüm ticari davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevlidir. Bu hükme göre ticaret mahkemelerinin görev alanı ticari davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işleridir. Ticari faaliyetleri ilgilendiren bütün davalar ticari dava değildir. Ticaret mahkemeleri ayrı bir yargı kolu oluşturmayıp, asliye hukuk mahkemelerine göre ihtisas mahkemeleridir.Bu nedenle ticari işlerle ilgili bütün davalar ticaret mahkemelerinin görev alanına sokulmamış, yalnızca uzmanlık gerektiren hususların ticaret mahkemelerince karara bağlanması esası getirilmiştir.
Ticari davaları, mutlak ticari davalar, nisbi ticari davalar, yalnızca bir ticari işletmeyle ilgili olmasına rağmen ticari nitelikte kabul edilen davalar olmak üzere üç grubta toplamak mümkündür.
Mutlak ticari davalar, tarafların tacir olup olmadığına ve işin bir ticari işletmeyi ilgilendirip ilgilendirmediğine bakılmaksızın ticari sayılan davalardır. Mutlak ticari davalar,
6102 sayılı TTK’nın 4/1. maddesinde bentler halinde sayılmıştır. Bunların yanında Kooperatifler Kanunu (m.99), İcra İflas Kanunu (m.154), Finansal Kiralama Kanunu (m.31), Ticari İşletme Rehni Kanunu (m.22) gibi bazı özel kanunlarda belirlenmiş ticari davalar da bulunmaktadır. Bu guruptaki davaların ticari dava sayılabilmesi için taraflarının tacir olması veya ticari işletmeleriyle ilgili olması gibi şartlar aranmaz. TTK’nın 4/1. bendinde sınırlı olarak sayılan davalar arasında yer alması veya özel kanunlarda ticari dava olarak nitelendirilmesi yeterlidir. Bu davalar kanun gereği ticari dava sayılan davalardır.
Nispi ticari davalar, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olması halinde ticari nitelikte sayılan davalardır. 6102 sayılı TTK’nın 4/1. maddesine göre, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davaları ticari dava sayılır. Bu hükme göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için, hem iki tarafın ticari işletmesini ilgilendirmesi, hem de iki tarafın tacir olması gereklidir. Bu şartlar birlikte bulunmadıkça, uyuşmazlık konusunun ticari iş niteliğinde olması veya ticari iş karinesi sebebiyle diğer taraf için de ticari iş sayılması davanın ticari dava olması için yeterli değildir. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 19/2. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hale getirmeyecektir. Zira; Türk Ticaret Kanunu, kanun gereği ticari dava sayılan davalar haricinde, ticari davayı ticari iş esasına göre değil, ticari işletme esasına göre belirlemiştir. Hâl böyle olunca, işin ticari nitelikte olması davayı ticari dava haline getirmez.
Üçüncü grup ticari davalar, yalnızca bir tarafın ticari işletmesini ilgilendiren havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davalardır. Bir davanın ticari dava sayılması için kural olarak ya mutlak ticari davalar arasında yer alması ya da her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili bulunması gerekirken havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davaların ticari nitelikte sayılması için yalnızca bir yanın ticari işletmesiyle ilgili olması TTK’da yeterli görülmüştür.
Bu açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında, taraflar arasındaki elektrik abonelik sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsiline yönelik açılan işbu itirazın iptali davasının, TTK’ da yahut diğer Kanunlarda düzenlenen mutlak ticari davalardan olmadığı açıktır.
Nispi ticari dava bakımından; Mahkememizce davalı gerçek kişinin tacir – esnaf sıfatının araştırılması kapsamında müzekkereler yazılmış; … Ticaret Sicil Müdürlüğünden davalı gerçek kişinin ticari işletmesinin bulunmadığı yönünde müzekkereye yanıt verilmiş, ayrıca Şahinbey Vergi Dairesi Başkanlığından davalı gerçek kişinin defter tutma sorumlusu olmadığı, potansiyel vergi mükellefi olduğu yönünde cevap verildiği , bu itibarla davalı gerçek kişinin tacir vasfının bulunmadığı görülmüştür.
Yargıtay 11.H.D.’nin 06/03/2018 Tarih ve 2016/11515 E-2018/1718 K. sayılı kararında da belirtildiği üzere, TTK’nin 12. Maddesine göre “Bir ticari işletmeyi, kısmen de olsa, kendi adına işleten kişiye tacir denir. Bir ticari işletmeyi kurup açtığını, sirküler, gazete, radyo, televizyon ve diğer ilan araçlarıyla halka bildirmiş veya işletmesini ticaret siciline tescil ettirerek durumu ilan etmiş olan kimse, fiilen işletmeye başlamamış olsa bile tacir sayılır. Bir ticari işletme açmış gibi, ister kendi adına, ister adi bir şirket veya her ne suretle olursa olsun hukuken var sayılmayan diğer bir şirket adına ortak sıfatıyla işlemlerde bulunan kimse, iyiniyetli üçüncü kişilere karşı tacir gibi sorumlu olur.” hükmü ile anılan Yasa’nın 11. maddesinde “Ticari işletme, esnaf işletmesi için öngörülen sınırı aşan düzeyde gelir sağlamayı hedef tutan faaliyetlerin devamlı ve bağımsız şekilde yürütüldüğü işletmedir. Ticari işletme ile esnaf işletmesi arasındaki sınır, Bakanlar Kurulunca çıkarılacak kararnamede gösterilir.” Yine TTK’nin 15. maddesinde de “İster gezici olsun ister bir dükkânda veya bir sokağın belirli yerlerinde sabit bulunsun, ekonomik faaliyeti sermayesinden fazla bedenî çalışmasına dayanan ve geliri 11. maddenin ikinci fıkrası uyarınca çıkarılacak kararnamede gösterilen sınırı aşmayan ve sanat veya ticaretle uğraşan kişi esnaftır.” düzenlemesi bulunmaktadır.
Yargıtay’ın yerleşik uygulamalarına göre, bir kimsenin Vergi Usul Kanunu’na göre esnaf sayılması, TTK yönünden de esnaf kabul edilmesini gerektirmez. Ticaret siciline ya da Oda’ ya kayıtlı olmamak da tacir olmamanın kesin bir ispatı olmadığı gibi, vergi mükellefi olup olmamak da tacir ve esnaf ayrımında kesin bir ölçüt olarak kabul edilemez.
Mülga 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 1463. maddesine göre, Bakanlar Kurulu’nca 18/06/2007 tarihinde kararlaştırılıp, 21/07/2007 tarih ve 26589 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan, … sayılı Bakanlar Kurulu Kararında esnaf – tacir ayırımının nasıl yapılacağı belirlenmiştir.
6103 sayılı Türk Ticaret Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 10. maddesinde ticari işletmeler hakkında 6102 sayılı TTK’nin 11/2 madde ve fıkrasında öngörülen Bakanlar Kurulu kararı çıkarılıncaya kadar yürürlükte bulunan düzenlemelerin uygulanacağı belirtildiğinden, Bakanlar Kurulu kararının uygulanmasına devam edilerek esnaf ve tacir ayrımının anılan kararda belirtilen kıstasların değerlendirilmesi suretiyle yapılması gerekmektedir. (İstanbul BAM 3. HD. 2022/11451E. 2023/784K., İstanbul BAM 4. HD. 2018/1274E. 2019/1137K.)
Huzurdaki ihtilafın TTK’ da düzenlenen mutlak ticari davalardan olmadığı açıktır.
Nispi ticari dava bakımından, davacının ticari şirket olması sebebiyle tacir olduğu konusunda duraksama yoktur. Ne var ki, bu ayrıma göre her iki tarafın, yani davalının da tacir olması zorunludur. 19/02/1986 tarih 19024 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 25/01/1986 tarihli Bakanlar Kurulu Kararı ile T.T.K.’nun 1463. maddesine göre esnaf ve küçük sanatkar ile tacir ve sanayicinin ayrımına dair esaslar tespit edilmiştir. Buna göre;
1-Koordinasyon kurulunca tespit ve yayınlanacak esnaf ve küçük sanatkar kollarına dahil olup da gelir vergisinden muaf olanlar ile kazançları götürü usulde vergilendirilenler ve işletme hesabına göre, defter tutanlardan iktisadi faaliyetleri nakdi sermayesinden ziyade, bedeni çalışmalarına dayanan ve kazançları ancak geçimlerini sağlamaya yetecek derecede az olan ve Vergi Usul Kanunu’nun 177. maddesinin 1. fıkrasının 1 ve 3 nolu bentlerinde yer alan limitlerin yarısını, iki numaralı bendinde yazılı nakdi limitin tamamını aşmayanların esnaf ve küçük sanatkar,
2-Vergi Usul Kanunu’na istinaden birinci sınıf tacir sayılan ve bilanço esasına göre defter tutanlar ile işletme hesabına göre defter tutan ve birinci madde de belirtilenlerin dışında kalanların (iktisadi faaliyetleri nakdi sermayesinden ziyade, bedeni çalışmalarına dayanan ve kazançları ancak geçimlerini sağlamaya yetecek derecede az olan ve Vergi Usul Kanunu’nun 177. maddesinin 1. fıkrasının 1 ve 3 nolu bentlerinde yer alan limitlerin yarısını, iki numaralı bendinde yazılı nakdi limitin tamamını aşmayanların) esnaf ve küçük sanatkar, tacir ve sanayici sayılmaları kararlaştırılmıştır.
Bir kimsenin Vergi Usul Kanunu’na göre esnaf sayılması, TTK yönünden de esnaf kabul edilmesini gerektirmez. Ticaret siciline ya da Oda’ya kayıtlı olmamak da tacir olmamanın kesin bir kanıtı olmadığı gibi, vergi mükellefi olup olmamak da tacir ve esnaf ayrımında kesin bir ölçüt olarak kabul edilemez. 21/07/2007 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan … tarihli … sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile esnaf ve tacir ayrımına esas sınırlar belirlenmiş olup, bu kararda 213 Sayılı VUK 177.maddesinde belirtilen hallerden 1. ve 3.bendindeki konularda faaliyette bulunanlarda belirlenen sınırların yarısını, 2.benddeki faaliyetlerde bulunanların bu tutarın tamamını aşanların tacir olacağı belirlenmiştir.
Davalı …’ın gerçek kişi olarak birinci sınıf tacir olup olmadığı, esnaf olup olmadığı, bilanço usulüne göre defter tutup tutmadığının araştırılması, 21/07/2007 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan 2007/12362 sayılı BKK. uyarınca esnaf sınırını aşıp aşmadığının tespiti bakımından, bu yıllarda verdiği Gelir Vergisi Beyannamesi, eki gelir tablosu ve performans bilgilerinin gönderilmesi ve bu bilgilere göre VUK 171/1 ve 3 no.lu bentlerde ilgili yıl için belirlenen nakdi limitin yarısını, 171/2 no.lu bentte belirlenen nakdi limitin tamamını, ilgili yıl yıllık gayrisafi iş hasılatı tutarı yönünden aşıp aşmadığının araştırılmış, nihayetinde davalının 2022 yılı itibariyle 1.veya 2.sınıf tacir olmadığı, bilanço yahut işletme hesabına göre defter tutan kimselerden de olmadığı, defter tutma sorumluluğunun da bulunmadığı, vergi mükellefiyet kaydının bulunmadığı yalnızca potansiyel vergi mükellefi olduğu, bu itibarla davalının VUK 177-1.-3. maddesi kapsamında tacir sıfatının olmadığı anlaşılmıştır. (İSTANBUL BAM 3. HD. 2023/1236E. 2023/2018K.) Potansiyel vergi kimlik numarasına ilişkin olarak: Yargıtay 20. Hukuk Dairesi 2016/9146 Esas, 2020/7924 Karar sayılı ilamında: “… Davacıların bilanço usulü defter tutmadığı, potansiyel vergi mükellefi olduğu, esnaf vasfında bulundukları anlaşılmaktadır. Bu durumda davacıların tüketici ve tacir sıfatı bulunmadığından taraflar arasındaki ilişkinin 6102 ve 6502 sayılı kanunlar kapsamında kaldığı söylenemez….” İstanbul BAM 7. Hukuk Dairesi 2017/367 Esas, 2017/409 Karar sayılı ilamında:”.. Dosya kapsamında davacının gerçek kişi tacir kaydı ve gerçek kişi mükellefiyet kaydının bulunmadığı, Uyap sisteminden yapılan vergi kaydı sorgulamasında davacının potansiyel vergi numarası aldığı, potansiyel mükellef olduğu anlaşılmış olup davacının tacir sıfatı bulunmamaktadır. Davacının tacir sıfatı bulunduğuna ilişkin hiçbir kayıt ve belge mevcut değildir. Bu durumda taraflar arasındaki ilişki 6102 ve 6502 sayılı kanunların kapsamı dışında kalmaktadır…” şeklindeki kararlarından potansiyel vergi kimlik numarasının vergi mükellefiyeti gerektirmeyen şekli bir numara olduğu görülmektedir.
21/07/2007 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan 18/06/2007 tarihli 2007/12362 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile esnaf ve tacir ayrımına esas sınırlar belirlenmiş olup, bu kararda 213 Sayılı VUK 177.maddesinde belirtilen hallerden 1. ve 3.bendindeki konularda faaliyette bulunanlarda yarısını, 2.benddeki faaliyetlerde bulunanların bu tutarın tamamını aşanların tacir olacağı düzenlenmiş olup; davalının faaliyetinin esnaf faaliyeti olduğu, davalının abone grubunun ticarethane olmasının (davalının esnaf olmasını ve) görevli mahkemeyi değiştirmeyeceği (İSTANBUL BAM 3. HD. 2023/1236E. 2023/2018K.), işin hacmi itibariyle ticari muhasebeyi gerektirmediği, ticari faaliyet boyutuna erişmediği değerlendirilmiş olup; davalının tacir sıfatı bulunmadığı açık olduğundan her iki tarafın tacir olmadığı eldeki dava dosyası bakımından mutlak veya nispi ticari dava söz konusu olmadığından Mahkememizin görevli olmadığı, davalının niteliği itibariyle tüketici vasfının da olmaması karşısında davalının tüketici olarak kabul edilemeyeceği ve Tüketici Mahkemelerinin de görevli olmadığı, ancak eldeki uyuşmazlık bakımından genel görevli olan Asliye Hukuk Mahkemesinin görevli olduğu tespit edilmiş, görevsizlik kararı verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: ( Gerekçesi ve Ayrıntısı Yukarıda Açıklandığı üzere;)
1-1-HMK 114/1-c ve HMK 115/2. madde hükümleri uyarınca mahkememizin görevsizliği nedeniyle dava şartı yokluğundan davanın USULDEN REDDİNE, görevli mahkemenin ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ olduğunun tespitine,
2-Kararın kesinleşmesinden itibaren 2 hafta içinde talep halinde dosyanın görevli İSTANBUL (NÖBETÇİ) ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ’ne gönderilmesine,
3-Kararın kesinleşmesinden itibaren iki haftalık süre içinde görevli mahkemeye gönderme talebinde bulunulmaması durumunda HMK. 20. maddesi gereğince davanın açılmamış sayılmasına karar verileceğine,
4-6100 sayılı HMK. 331/2. maddesi uyarınca harç, yargılama gideri ve vekalet ücretinin görevli mahkemede değerlendirilmesine,
Dair, davacı vekilinin yüzüne karşı, davalının yokluğunda, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık yasal süre içerisinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup anlatıldı. 05/07/2023

Katip
¸e-imzalıdır

Hakim
¸e-imzalıdır