Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/9 E. 2022/180 K. 09.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2022/9 Esas
KARAR NO : 2022/180

DAVA : Banka Dışındaki Diğer Kredi Kuruluşlarına İlişkin Düzenlemelerden Kaynaklanan (İtrazın İptali)
DAVA TARİHİ : 08/02/2017
KARAR TARİHİ : 09/03/2022

Mahkememizde görülmekte olan Banka Dışındaki Diğer Kredi Kuruluşlarına İlişkin Düzenlemelerden Kaynaklanan (İtrazın İptali) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalılar hakkında girişilen icra takibinde yetki itirazlarının yerinde olmadığını, HMK 10. maddesi hükmüne göre akdin ifa edileceği adrese göre … Mahkeme ve icralarının yetkili olduğunu, müvekkili banka alacaklarında 20 yıllık zamanaşımı süresi bulunduğundan davanın süresinde açılmış olduğunu, müvekkili bünyesinde birleştirilen … A.Ş. tarafından davalılardan …’ne diğer davalıların kefaletiyle kredi kullandırıldığını, borçlulara gönderilen … 17. Noterliği’nin … tarih ve … yevmiye sayılı ihtar ile kullandırılan Avusturya ülke kredisinden kaynaklanan komisyon borçlarının ödenmemesi nedeniyle 70.860,88 EUR borcun ödenmesini, aksi halde temerrüt faizi uygulanacağının bildirildiğini, ihtarın tebliğine rağmen herhangi bir ödeme yapılmadığından … 11. İcra Müdürlüğünün…E. sayılı dosyası ile takibe geçildiğini, ancak davalıların itirazı ile takibin durduğunu, itirazların yerinde olmadığından iptallerinin gerektiğini, zira davalılardan …’nin 04.08.2016 tarihi itibarıyla 74.564,42 TL borcu bulunduğunu, ödeme yapılmadığından sözleşmenin 24. maddesine göre temerrüt faizi uygulanmasında bir hata bulunmadığını, bu nedenlerle davalıların haksız ve yersiz itirazlarının iptaline, davalıların icra inkâr tazminatına mahkûm edilmelerine ve mahkeme masrafları ile vekâlet ücretinin davalılara tahmil edilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Cevap: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; HMK yetki kuralları gereği Antalya Mahkeme ve icralarının yetkili olduğunu, Anayasa Mahkemesi kararına göre davanın 10 yıllık zamanaşımına tabi olduğunu ve bu sürenin de geçtiğini, Yargıtay’ın fona devredilen Türk Ticaret Bankası alacağının fon alacağı niteliğinde olmadığından 20 yıllık zamanaşımına tabi olmadığını içtihat ettiğini, davacının iddia ettiği gibi bir alacağı bulunmadığı gibi faiz hesaplamasının da hukuk ve hakkaniyetle bağdaşmadığından talebinin reddinin gerektiğini, bu nedenle davanın yetki ve zamanaşımı yönünden reddine, mesnetsiz davanın esastan reddine ve yargılama giderleri ile vekâlet ücretinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Delillerin Değerlendirilmesi, Davanın Hukuki Niteliği ve Gerekçe ;
Mahkememizce 2017/123 Esas sayılı dava dosyasında kaldırma ilamı öncesinde;
“….Dava, genel kredi sözleşmesinden kaynaklı alacağın tahsili için başlatılan takibe itirazın iptali istemine ilişkindir.
Davacı banka ile devren birleşen … A.Ş. ile davalı asıl borçlu … arasında 03/07/1998 tarihli 200.000 DEM limitli genel kredi sözleşmesi akdedildiği, diğer davalı kefillerin anılan GKS’yi müşterek borçlu müteselsil kefil sıfatıyla imzaladıkları, asıl borçlu hesabının katedilerek Beşiktaş 17. Noterliği’nin 31/03/2016 tarih, 29295 yevmiye numaralı ihtarnamesinin keşide edildiği, asıl borçluya ihtarnamenin 05/04/2016 tarihinde tebliğ edildiği, davalı kefillere çıkarılan tebligatın bila ikmal iade edildiği anlaşılmıştır. Asıl borçluya ihtarnamenin tebliğ tarihi ve verilen mehil dikkate alındığında 08/04/2016 tarihi itibariyle temerrüte düştüğü, temerrüt tarihi itibariyle davacının asıl borçludan 71.026,22 TL EURO alacaklı olduğu, GKS’nin 24. maddesi kapsamında davacının asıl alacağa %15 oranında temerrüt faizi yürütebileceği, takip tarihi olan 04/08/2016 tarihi itibariyle davacı bankanın asıl borçludan 70.943,35 EURO asıl alacak, 3.488,05 EURO işlemiş faiz, 174,40 EURO gider vergisi olmak üzere 74.605,80 EURO alacaklı olduğu ve asıl alacağa %15 temerrüt faizi yürütebileceği, ancak davacı talebi ile bağlı kalınarak asıl borçlu yönünden takibin 70.943,35 EURO asıl alacak, 3.448,64 EURO işlemiş faiz, 172,43 EURO gider vergisi olmak üzere 74.564,42 EURO alacak için – denetime elverişli bankacı bilirkişinin kök ve ek raporu doğrultusunda (faiz hariç) – itirazlarının iptaline karar vermek gerekmiştir.
Diğer davalılar müşterek borçlu müteselsil kefiller yönünden;
6098 sayılı TBK’nin 598/3. maddesine göre, bir gerçek kişi tarafından verilmiş olan her türlü kefalet buna ilişkin sözleşmenin kurulmasından başlayarak 10 yıl geçmesi ile kendiliğinden ortadan kalkar.
Davalı kefillerin sorumluluğuna gidilebilmesi için dava konusu nakdi ve gayrinakdi alacağın dayanağı olan kredi sözleşmesinin en geç 03/07/1998 tarihinde akdedilmiş olduğu, 03/07/2008 tarihi itibariyle bu sözleşmeden kaynaklanan kefalet yükümlülüğünün kendiliğinden sona erdiği kabul edilmelidir.
6101 sayılı TBK’nin Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanunun 1. maddesine göre kural olarak, TBK’nin yürürlüğü girdiği tarihten itibaren önceki fiil ve işlemlere bunların hukuken bağlayıcı olup olmadıklarına ve sonuçlarına bu fiil ve işlemler hangi kanun yürürlükte iken gerçekleşmiş ise uygulanması gerektiği ancak temerrüt, sona erme ve tasfiye konularında TBK’nin uygulanacağı düzenlemesi getirilmiştir.
6101 sayılı kanunun 5. maddesine göre, TBK’nin yürürlüğü girmesinden önce başlamış hak düşürücü süreler ile zamanaşımı süreleri eski kanun hükümlerine göre tabi olmaya devam eder, ancak bu sürelerin henüz dolmamış kısmı TBK’de öngürülen süreden uzun ise yürürlüğünden başlayarak TBK’de öngörülen sürenin geçmesiyle hak düşürücü süre veya zamanaşımı süresi dolmuş olur.
6101 sayılı kanunun 5/2. maddesine göre, TBK ile hak düşürücü süre veya özel bir zamanaşımı süresi ilk defa öngörülmüş olupta başlangıç tarihi itibariyle bu süre dolmuşsa, hak sahipleri TBK’nin yürürlüğe girdiği tarihten başlayarak bir yıllık ek süreden yararlanırlar, ancak bu ek süre TBK’de öngörülen süreden daha uzun olamaz.
6101 sayılı kanunun 6. maddesine göre, bu kanunun 5. maddesi uygun düştüğü ölçüde TBK’de öngörülen diğer süreler hakkında da uygulanır.
6101 sayılı kanunun 6.maddesinin gerekçesinde de; “süreye bağlı hak” ile “hak düşürücü süre”lerin farklı kavramlar olduğu, süreye bağlı haktaki sürenin, kanunda bu hakkın varlığını sürdürmesi için öngörülmüş olan bir süre olduğu, “süreye bağlı hak”taki sürenin, ne zamanaşımı süresi ne de hak düşürücü süre olduğu, bu nedenle de Türk Borçlar Kanununda süreye bağlı haklar için öngörülen süreler hakkında 5 inci maddesinin kıyas yoluyla uygulanacağı ve hak sahibinin, bir yıllık ek süreden yararlanabileceği…” vurgulanmıştır.
Yukarıdaki yasal düzenlemeleri somut olay yönünden değerlendirmek için öncelikle TBK ile ilk kez getirilen 10 yıllık kefalet süre sınırlamasının hukuki niteliğinin saptanmasında zorunluluk bulunmaktadır.
Davaya konu somut olayda, yukarıda ifade edildiği gibi kefaletin oluştuğu tarih 03/07/1998 ‘dir. Başka bir ifade ile TBK’nın 598. maddesindeki 10 yıllık süre, TBK’nın yürürlüğü girmesinden önce dolmuştur.
Yasanın düzenleniş şekli ve öğretideki görüşler dikkate alındığında, 10 yıllık sürenin zamanaşımı süresi olmadığı, 10 yıllık sürenin geçmesi ile kefaletin kendiliğinden ortadan kalktığı kabul edilmelidir
Bu sürenin hak düşürücü süre mi yoksa kefaletten kaynaklanan talep hakkının, süreye bağlı bir hak mı olduğu hususu tartışmalı ise de her iki halde de sonucun değişmeyeceği, zira kefaletteki 10 yıllık sürenin, hak düşürücü süre olduğu kabul edildiğinde 6101 sayılı kanunun 5. maddesinin doğrudan, süreye bağlı hak olduğunun kabulü halinde ise aynı kanunun 6. maddesi yollamasıyla dolaylı olarak uygulanması gerektiği açıktır.
TBK’nın yürürlüğe girmesinden önce 10 yıllık sürenin geçmesi sebebiyle kefaletin TBK’nin 598/3. maddesi gereğince kendiliğinden ortadan kalktığı, 6101 sayılı kanunun 5. maddesi gereğince ek sürenin de 01/07/2013 tarihi itibariyle dolduğu, iş bu itirazın iptali davasına dayanak takibin 01/07/2013 tarihinden sonra başlatıldığı anlaşılmakla kefiller hakkındaki davanın hak düşürücü süre yönünden reddine dair aşağıdaki şekilde karar vermek gerekmiştir… ” şeklinde karar verilmiş, işbu karara karşı davacı vekili ve davalı … Sanayi Anonim Şirketi vekili tarafından ayrı ayrı istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi’nin 02/12/2021 tarih ve 2019/2208 Esas 2021/1751 Karar sayılı kaldırma ilamında;
“…Dava, genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsili için başlatılan icra takibine vâki itirazların iptali istemine ilişkin olup, ilk derece mahkemesince yukarıda açıklanan gerekçelerle davalı asıl borçlu yönünden davanın kabulüne, davalı kefiller yönünden davanın hak düşürücü süre yokluğundan reddine karar verilmiştir.
Davalı şirket süresinde sunduğu cevap dilekçesinde zamanaşımı def’inde bulunmuştur. İlk derece mahkemesinin 20/09/2017 tarihli duruşmasında alınan 6 nolu ara kararı ile zamanaşımı itirazının esas hüküm ile karara bağlanmasına karar verildiği halde, gerek diğer duruşma tutanaklarında gerekse gerekçeli kararda zamanaşımı def’ine ilişkin olumlu veya olumsuz bir değerlendirmeye rastlanılmamıştır.
Oysa HMK 142. uyarınca tahkikata başlanmadan önce zamanaşımı defi hakkında karar verilmelidir, mevcut delil durumu itibariyle bu aşamada değerlendirilmesi mümkün değilse en azından işin esası hakkında karar verilmeden önce değerlendirilmesi gerekir.
HMK’ nın 353/1-a-6 maddesinde; “Mahkemece, uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış veya değerlendirilmemiş olması ya da talebin önemli bir kısmı hakkında karar verilmemiş olması” hali, kararın kaldırılarak, dosyanın mahkemesine iadesi sebepleri arasında gösterilmiştir.
Açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin istinaf talebi ve davalı şirket vekilinin sair istinaf sebepleri incelenmeksizin davalı şirket vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının HMK’nın 353/1-a.6 maddesi uyarınca kaldırılmasına karar verilerek…” denilerek Mahkememiz kararı kaldırılmış, dosya yukarıda belirtilen esas sırasına kaydedilmiştir.
Dava, genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsili amacıyla başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.
Bölge Adliye Mahkemesi ilamında, davalı asıl borçlu şirket … A.Ş.’ nin süresinde sunduğu cevap dilekçesinde zaman aşımı definde bulunmasına rağmen zaman aşımı hakkında olumlu ya da olumsuz olarak herhangi bir değerlendirme yapılmaması sebebiyle mahkememiz kararının kaldırıldığı anlaşılmakla, hem istinaf ilamının gereğinin yerine getirilmesi hem de zaman aşımı hakkında esasa girilmeden evvel inceleme yapılması noktasındaki yasal zorunluluk (HMK m.142) karşısında zaman aşımı definin incelenmesine geçilmiştir.
Davalı asıl borçlu … A.Ş ile davacı bankaya devren birleştirilen … A.Ş arasında 1998 yılı içerisinde birden fazla genel kredi sözleşmelerinin akdedildiği, işbu genel kredi sözleşmelerinden kaynaklanan kredi alacaklarının … 17. Noterliğinin …tarih ve … yevmiye numaralı kat ihtarnamesiyle kredi hesaplarının kat edildiği, dolayısıyla genel kredi sözleşmelerinden kaynaklanan kredi alacaklarının 31/03/2016 kat tarihi itibariyle muaccel hale geldiği, 5411 Sayılı Bankacılık Kanunu uyarınca …’ye devredilen bankalar yönünden kredi alacaklarının fon alacağına dönüştüğü, … A.Ş.’ nin 2001 yılında …’ ye devredilen bankalar arasında yer aldığı, dolayısıyla anılan kanun uyarınca fon alacakları için 20 yıllık zamanaşımı süresinin geçerli olduğu, bilindiği üzere zaman aşımının başlangıcının alacağın muaccel olduğu tarih itibariyle sürenin işlemeye başlayacağı, bu bağlamda somut olayda alacağın muaccel olduğu kat tarihi (2016) ile eldeki dava tarihi (2017) nazara alındığında zamanaşımı süresinin dolmadığı açıktır.
Öte yandan, davalı asıl borçlu vekili somut olayda 10 yıllık zaman aşımı süresinin uygulanması gerektiğini, alacağın fon alacağı niteliğinde olmadığını belirtmiş ise de; davalı asıl borçlu şirket ile genel kredi sözleşmesinin akdedildiği … A.Ş.’ nin 2001 yılında …’ ye (fona) devredilen bankalar arasında olduğu, … A.Ş.’ nin tüm aktif ve pasifleriyle birlikte Fona devredildiği, 5411 sayılı Bankacılık Kanunu uyarınca fona devredilen bankalar yönünden alacakların fon alacağına dönüşeceğinin yasanın emredici hükmü olduğu, kaldı ki aksi durum kabul edilse dahi genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan alacakların kredi hesaplarının kat edildikleri tarih itibariyle muaccel hale gelecekleri, zaman aşımının başlangıcının ise ancak kredi alacağının muaccel hale gelmesinden sonra sürenin işlemeye başlayacağı, bu halde genel kredi sözleşmesi 31/03/2016 tarihi itibariyle kat edildiğinden 10 yıllık zaman aşımı süresi dolmadan 08/02/2017 tarihinde davanın açılması karşısında yine zaman süresi dolmayacağından davalı asıl borçlu şirket vekilinin zaman aşımı itirazı yerinde görülmemiş, reddine karar verilerek esasın incelenmesine geçilmiştir.
Hemen belirtmek gerekir ki, Mahkememizce istinaf ilamı öncesinde yapılan yargılama sonucunda verilen karar ve gerekçe aynen benimsenmiştir. Zira, istinaf mahkemesince davalı asıl borçlu şirketin zaman aşımı defi dışında mahkememiz kararının esasına ilişkin bir inceleme yapılmamıştır. Ancak, hem asıl borçlu hem de müteselsil kefiller yönünden yeniden gerekçeli karar oluşturulması zorunluluk arz ettiğinden ayrı ayrı değerlendirme yapılması ve gerekçe yazılması zorunludur.
I. DAVALI MÜTESELSİL KEFİLLER … VE … YÖNÜNDEN:
6098 sayılı TBK’nin 598/3. maddesine göre, bir gerçek kişi tarafından verilmiş olan her türlü kefalet buna ilişkin sözleşmenin kurulmasından başlayarak 10 yıl geçmesi ile kendiliğinden ortadan kalkar.
Davalıların müşterek borçlu ve müteselsil kefil olduğu birden fazla genel kredi sözleşmesi akdedilmiştir. Taraflar arasındaki bütün genel kredi sözleşmeleri 1998 yılında imzalanmıştır. Dosya içinde bulunan bilirkişi raporunda genel kredi sözleşmelerinin tarihleri ayrıca yazılı olarak ifade edilmiştir. Bu bağlamda, taraflar arasında akdedilen en son tarihli genel kredi sözleşmesi 28/07/1998 tarihli olup, işbu genel kredi sözleşmesinden sonra başka bir genel kredi sözleşmesi akdedilmemiş ve 28/07/1998 tarihli genel kredi sözleşmesine davalılar … ve … müteselsil kefil sıfatıyla kefil olmuşlardır. Bu halde, davalı kefillerin sorumluluğuna gidilebilmesi için dava konusu kredi alacaklarının dayanağı olan kredi sözleşmesinin en son sözleşmenin imzalandığı 28/07/1998 tarihiyle olduğu, davalıların en geç 28/07/2008 tarihi itibariyle bu genel kredi sözleşmelerinden kaynaklanan kefalet yükümlülüğünün kendiliğinden sona erdiği kabul edilmelidir.
6101 sayılı TBK’nin Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanunun 1. maddesine göre kural olarak, TBK’nin yürürlüğü girdiği tarihten itibaren önceki fiil ve işlemlere bunların hukuken bağlayıcı olup olmadıklarına ve sonuçlarına bu fiil ve işlemler hangi kanun yürürlükte iken gerçekleşmiş ise uygulanması gerektiği ancak temerrüt, sona erme ve tasfiye konularında TBK’nin uygulanacağı düzenlemesi getirilmiştir.
6101 sayılı kanunun 5. maddesine göre, TBK’nin yürürlüğü girmesinden önce başlamış hak düşürücü süreler ile zamanaşımı süreleri eski kanun hükümlerine göre tabi olmaya devam eder, ancak bu sürelerin henüz dolmamış kısmı TBK’de öngürülen süreden uzun ise yürürlüğünden başlayarak TBK’de öngörülen sürenin geçmesiyle hak düşürücü süre veya zamanaşımı süresi dolmuş olur.
6101 sayılı kanunun 5/2. maddesine göre, TBK ile hak düşürücü süre veya özel bir zamanaşımı süresi ilk defa öngörülmüş olupta başlangıç tarihi itibariyle bu süre dolmuşsa, hak sahipleri TBK’nin yürürlüğe girdiği tarihten başlayarak bir yıllık ek süreden yararlanırlar, ancak bu ek süre TBK’de öngörülen süreden daha uzun olamaz. 6101 sayılı kanunun 6. maddesine göre, bu kanunun 5. maddesi uygun düştüğü ölçüde TBK’de öngörülen diğer süreler hakkında da uygulanır.
6101 sayılı kanunun 6.maddesinin gerekçesinde de; “süreye bağlı hak” ile “hak düşürücü süre”lerin farklı kavramlar olduğu, süreye bağlı haktaki sürenin, kanunda bu hakkın varlığını sürdürmesi için öngörülmüş olan bir süre olduğu, “süreye bağlı hak”taki sürenin, ne zamanaşımı süresi ne de hak düşürücü süre olduğu, bu nedenle de Türk Borçlar Kanununda süreye bağlı haklar için öngörülen süreler hakkında 5 inci maddesinin kıyas yoluyla uygulanacağı ve hak sahibinin, bir yıllık ek süreden yararlanabileceği…” vurgulanmıştır.
Yukarıdaki yasal düzenlemeleri somut olay yönünden değerlendirmek için öncelikle TBK ile ilk kez getirilen 10 yıllık kefalet süre sınırlamasının hukuki niteliğinin saptanmasında zorunluluk bulunmaktadır.
Konu ile ilgili öğretide ortaya konan görüşlere göz atacak olursak;
“…10 yıllık süre bir zamanaşımı süresi olmadığı için kesilme ve durma söz konusu olmaz. 10 yıllık sürenin tamamlanması ile birlikte kefilin yükümlülüğü kendiliğinden (yasa gereği ortadan kalkar).. Kefalet süresinin dolduğu yargıç tarafından görevinden ötürü göz önünde tutulur..” (Prof.Dr. C.Yavuz Borçlar Hukuku s.1472 vd)
“… 10 yılın geçmesi ile borç kendiliğinden ortadan kalkar, kefalet için getirilen yasal en yüksek (azami) süreye ilişkin düzenleme başka bir hiçbir hukuk sisteminde bulunmamaktadır. Amaç, kefili belli bir süre geçtikten sonra kefillik bağından kurtarmaktır…” (Nihat Yavuz, Kefalet Sözleşmesi s.3085 )
“… Kefilin sorumlu tutulabileceği 10 yılık süre kefalet sözleşmesinin meydana geldiği andan itibaren işlemeye başlar… 10 yıllık süre bir zamanaşımı süresi olmadığına göre kesilme ve durma da söz konusu olmaz…” (Doç. Dr. Burak Özen Kefalet Sözleşmesi s. 578 vd)
“… Yeni Borçlar Kanununda sona ermeyle ilgili emredici nitelikte hükümler varsa bunlar -sözleşmede örneğin feragat ile ilgili hüküm olsa da olmasa da – 01/07/2012 tarihinden sonraki sona ermelerde uygulanacaktır… (kefalet sözleşmesinde ) 10 yıllık süre daha önce sona ermiş ise yürürlük yasasının 5. Maddesi göz önünde tutulacaktır… Gerçek kişilerin verdiği kefaleti sona erdiren 10 yılın hak düşürücü süre olarak kabul edilip edilmemesi 5. Maddenin uygulanması bakımından farklı sonuçlar verecektir…Hak düşürücü süre olarak kabul edilirse 01/07/2012 tarihinden önce 10 yılı dolduran kefaletlerde alacaklı 5. Maddenin tanıdığı 1 yıllık ek süreden yararlanacak ve 01/07/2013 tarihine kadar kefili dava edebilecektir…(Prof. Dr. Seza Reisoğlu-TBK’nin Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanunun Bankacılık İşlemleri Açısından Değerlendirilmesi- İstanbul, 15/06/2012-Türkiye Bankalar Birliği Yayını)
“….6101 sayılı TBKYUŞHK’un 5/2. Maddesine göre TBK ile hak düşürücü süre veya özel bir zamanaşımı süresi ilk defa öngörülmüş olup da başlangıç tarihi itibariyle bu süre dolmuşsa, hak sahipleri TBK’nin yürürlüğe girdiği tarihten başlayarak bir yıllık ek süreden yararlanır. Aynı kanunun 6. maddesine göre bu kanunun 5. Maddesi uygun düştüğü ölçüde TBK’de öngörülen diğer süreler hakkında da uygulanacağı belirtilmiştir.(…) Bu iki hüküm birlikte değerlendirildiğinde 01.07.2012’den önce kurulmuş bulunan gerçek kişilerin kefil olduğu kefalet sözleşmeleri derhal 10 yıllık süreye tabi olur(…) bu tarihten önce 10 yıllık süre dolmuşsa(…) alacaklı 01.07.2013 tarihine kadar kefili takip edebilecektir.Bu tarihte ise kefalet sözleşmesi hükümden düşer….”(Y.Doç.Dr.Serkan Ayan-Kefalet Sözleşmesinde Kefilin Sorumluluğu)
Davaya konu somut olayda, yukarıda ifade edildiği gibi kefaletin oluştuğu tarih 28/07/1998 ‘dir. Zira, taraflar arasında imzalan en son tarihli genel kredi sözleşmesi 28/07/1998 tarihinde imzalanmıştır. Bir gerçek kişi tarafından verilmiş olan her türlü kefalet buna ilişkin sözleşmenin kurulmasından başlayarak 10 yıl geçmesi ile kendiliğinden ortadan kalkacağından (TBK m.598/3) TBK’nın 598/3 maddesindeki 10 yıllık süre, TBK’nın yürürlüğü girmesinden önce 28/07/2008 tarihinde dolmuştur.
Yasanın düzenleniş şekli ve öğretideki görüşler dikkate alındığında, 10 yıllık sürenin zamanaşımı süresi olmadığı, 10 yıllık sürenin geçmesi ile kefaletin kendiliğinden ortadan kalktığı kabul edilmelidir.
Bu sürenin hak düşürücü süre mi yoksa kefaletten kaynaklanan talep hakkının, süreye bağlı bir hak mı olduğu hususu tartışmalı ise de her iki halde de sonucun değişmeyeceği, zira kefaletteki 10 yıllık sürenin, hak düşürücü süre olduğu kabul edildiğinde 6101 sayılı kanunun 5. maddesinin doğrudan, süreye bağlı hak olduğunun kabulü halinde ise aynı kanunun 6. maddesi yollamasıyla dolaylı olarak uygulanması gerektiği açıktır.
TBK’nın yürürlüğe girmesinden önce 10 yıllık sürenin geçmesi sebebiyle kefaletin TBK’nin 598/3. maddesi gereğince kendiliğinden ortadan kalktığı, 6101 sayılı kanunun 5. maddesi gereğince ek sürenin de 01/07/2013 tarihi itibariyle dolduğu, iş bu itirazın iptali davasına dayanak takibin 01/07/2013 tarihinden sonra başlatıldığı anlaşılmakla kefiller hakkındaki davanın hak düşürücü süre yönünden reddine karar vermek gerekmiştir (Konuya ilişkin aynı gerekçe, emsal karar ve bilgi için bakınız. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2018/506 E., 2019/331 K.).
II. DAVALI ASIL BORÇLU ÇAĞLAR PLASTİK SANAYİ A.Ş. YÖNÜNDEN:
İstinaf ilamı uyarınca yukarıda gerekçeli ve ayrıntılı olarak ifade edildiği üzere, davalı asıl borçlu şirketin zaman aşımı itirazlarının yerinde olmadığı açıklanmıştır.
Davacı bankaya devren birleştirilen … A.Ş. ile davalı asıl borçlu … A.Ş. arasında 1998 yılı içerisinde birden fazla genel kredi sözleşmelerinin akdedildiği, diğer davalıların iş bu genel kredi sözleşmelerine müşterek borçlu ve müteselsil kefil sıfatıyla kefil oldukları, davalı asıl borçlunun genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan kredi borçlarını sözleşmede kararlaştırılan şekilde davacı bankaya geri ödeyememesi üzerine … 17. Noterliği’nin … tarih, … yevmiye numaralı hesap kat ihtarnamesi ile genel kredi sözleşmesinin ve kredi hesaplarının kat edildiği, davalı asıl borçluya kredi hesap kat ihtarnamenin 05/04/2016 tarihinde tebliğ edildiği, ihtarnamenin tebliğ tarihi ve verilen mehil dikkate alındığında davalı asıl borçlunun 08/04/2016 tarihi itibariyle temerrüte düştüğü ancak genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan alacakların ödenmemesi sebebiyle bu sefer davacı bankanın davalı asıl borçlu ve müteselsil kefiller hakkında … 11. İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı takip dosyası üzerinden icra takibine giriştiği, ancak davalı asıl borçlunun ve müteselsil kefillerin icra takibine karşı itirazda bulunmaları sebebiyle takibin durduğu, davacı bankanın duran takibe devam edilmesi ve alacağın tahsili amacıyla iş bu itirazın iptali davasının açıldığı anlaşılmıştır.
Genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan kredi alacaklarının hesaplanmasına için dosya bankacılık alanında uzman bilirkişi Sait Bilgiç’ e tevdi edilmiş, bankacı bilirkişi 19/02/2018 tarihli kök ve itirazlar doğrultusunda hazırladığı 29/06/2018 tarihli ek raporunu dosyaya sunmuştur. Bu kapsamda, icra takip tarihi olan 04/08/2016 tarihi itibariyle davacı bankanın asıl borçludan 70.943,35 Euro asıl alacak, 3.488,05 Euro işlemiş faiz, 174,40 Euro gider vergisi olmak üzere 74.605,80 Euro alacaklı olduğu ve asıl alacağa %15 temerrüt faizi yürütebileceği, ancak davacı bankanın icra takibinde hesaplanan alacak tutarından daha az miktarda alacak isteminde bulunduğu, bu nedenle davacının talebi ile bağlı kalınarak asıl borçlu yönünden takibin 70.943,35 Euro asıl alacak, 3.448,64 Euro işlemiş faiz, 172,43 Euro gider vergisi olmak üzere toplam 74.564,42 Euro alacaklı olduğu, genel kredi sözleşmesininin 24. maddesi kapsamında davacının asıl alacağa %15 oranında temerrüt faizi yürütebileceğinden denetime elverişli bankacı bilirkişinin kök raporu doğrultusunda itirazın iptaline karar vermek gerekmiştir. Bankacı bilirkişinin kök ve ek raporunun denetime açık ve gerekçeli olduğu, bilimsel tespitlerin sözleşme hükümleri dikkate alınarak yerinde ve doğru olarak tartışıldığı, asıl alacak ve diğer feri kalemlerinin hesaplamasında bilimsel ya da maddi hata bulunmadığı, davalıların itirazlarının ek raporda isabetli şekilde belirtildiği üzere yerinde olmaması karşısında rapor hükme esas alınmıştır.
İcra inkar tazminatı talebi bakımından, alacağın likit ve muayyen olduğu, İİK 67.maddesindeki icra inkar tazminatına yönelik yasal koşulların oluştuğu görülmekle davacı banka lehine icra inkar tazminatına hükmedilmiştir. Ancak, eldeki itirazın iptali davasına temel teşkil eden takip dosyasında alacağın yabancı para cinsinden talep edilmesi karşısında, yerleşik Yargıtay uygulamaları gereğince icra inkar tazminatına takip tarihindeki TL kur karşılığı hesap edilerek bu tutar üzerinden (%20 oranında) icra inkar tazminatı takdir edilmiştir. Söz gelimi, Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 2018/1997 Esas, 2020/852 Karar sayılı ilamında “…, kabul edilen miktara göre Euro’nun takip tarihindeki TL karşılığı (1 Euro=2.804 TL) üzerinden hesaplanan miktarın % 20’si olan 12.477,80 TL icra inkar tazminatının davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine, davacı vekilinin istinaf talebinin esastan reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına ve temyiz edenin sıfatına göre, davacı vekilinin yerinde görülmeyen bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA,..” şeklinde benzer olarak bu husus vurgulanmıştır. Açıklanan nedenlerle, davanın kısmen kabul kısmen reddi yönünde aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: (Gerekçesi ve Ayrıntısı Yukarıda Açıklandığı Üzere);
Davanın KISMEN KABUL KISMEN REDDİ ile;
1-Davalı asıl borçlu …Şirketi yönünden davalının … 11. İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı takip dosyasına yönelik yapmış olduğu İTİRAZIN İPTALİ ile, takibin bu davalı bakımından 70.943,35 Euro asıl alacak, 3.448,64 Euro işlemiş faiz ve 172,43 Euro BSMV olmak üzere toplam 74.564,42 Euro üzerinden; asıl alacak (70.943,35 Euro) tutarına takip tarihinden itibaren borç tamamen ödeninceye kadar yıllık %15 oranında temerrüt faizi ve bu tutarın %5 gider vergisi uygulanmak suretiyle DEVAMINA,
2-Davalı müteselsil kefiller … ve … yönünden açılan davanın hak düşürücü süre nedeniyle REDDİNE,
3-Alacağın likit ve muayyen olduğu anlaşılmakla asıl alacak 74.564,42 Euro’nun 04/08/2016 takip tarihindeki (1 Euro=3,3798 TL) karşılığı olan 252.012,83 TL’nin %20’si oranındaki 50.402,56 TL icra inkar tazminatının davalı … Sanayi A.Ş’den alınarak davacıya VERİLMESİNE,
4-Kabul edilen dava değeri (dava tarihi itibariyle 1 Euro = 3,7218 TL ‘dir. (Kabul edilen yabancı para tutarı 74.564,42 Euro x dava tarihindeki harca esas kur karşılığı 3,7218 TL) toplam dava değeri 277.513,85 TL) üzerinden alınması gereken 18.956,97 TL harcın davalı … Sanayi Anonim Şirketi’nden alınarak HAZİNEYE GELİR KAYDINA,
5-Davacı tarafından yatırılan 375,00 TL posta, tebligat, 1.050,00 TL bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 1.425,00 TL yargılama giderinin davalı … Sanayi Anonim Şirketi’nden alınarak davacıya VERİLMESİNE,
6-Davacı yargılama sırasında kendisini bir vekille temsil ettirdiğinden kabul edilen dava değeri (277.513,85 TL) üzerinden hesaplanan ve karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 13/1. maddesi uyarınca belirlenen 27.875,97 TL vekalet ücretinin davalı … Sanayi Anonim Şirketi’nden alınarak davacıya VERİLMESİNE,
7-Davalılar … ve … yargılama sırasında kendisini bir vekille temsil ettirdiğinden reddedilen dava değeri üzerinden hesaplanan ve karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 3/2 ve 13/1 maddesi uyarınca ret sebebi ortak olan davalılar lehine tek vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiğinden 27.875,97 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılar … ve …’a VERİLMESİNE,
9-HMK’nın 333. maddesi uyarınca taraflarca yatırılan ancak kullanılmayarak artan bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde resen ilgili tarafa veya vekiline İADESİNE,
Dair, taraf vekillerinin yüzüne karşı, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki (2) haftalık yasal süresi içerisinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi’ne istinaf yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup anlatıldı. 09/03/2022

Katip …
e-imza *

Hakim …
e-imza *