Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/840 E. 2023/929 K. 08.12.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2022/664
KARAR NO : 2023/878

DAVA : İtirazın İptali (Ticari Nitelikteki Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 23/09/2022
KARAR TARİHİ : 22/11/2023

Mahkememizde görülmekte olan itirazın iptali davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekilinin dava dilekçesinde özetle; müvekkili … Şirketi ile davalı … Şirketi arasında; “… ile … Sistemleri Temin, Montaj ve İşletmeye Alma İşleri Projesi kapsamında; “…” konulu,… referans numaralı Uzman Ekip Sözleşmesinin (“Sözleşme”) 03.02.2022 tarihinde imzalanmış olduğunu, davalının iş sahasını teslim almamış olduğunu, işlerin ifasına başlamamış olduğunu ve taahhütlerini ihlal etmiş olduğunu, bu ihlallerin giderilmesi için davalıya çeşitli tarihlerde ihtarlar gönderilmiş olduğunu, ne var ki ihlallerin sözleşmeye uygun olarak tanınan sürelerde de giderilmemiş olduğunu, gerek yazılı gerekse sözlü ihtarların sonuçsuz kalmış olduğunu, böylece davalının taahhütleri ile bağlı kalmama isteğini ve sözleşmeyi haksız olarak feshetme yönündeki haksız iradesini örtülü bir şekilde de olsa beyan etmiş olduğunu, bu sözleşme maddeleri uyarınca ve söz konusu fesih ihtarnamesinde saklı tutulduğu üzere müvekkili şirketin sözleşmenin 10 numaralı maddeleri kapsamında davalıya cezai şart uygulama hakkının bulunduğunun tartışmasız olduğunu, sözleşmenin (a) 10.1.A maddesinde; “işbu sözleşmenin yürürlüğe girmesini takip eden 7 (yedi) gün içinde davalının filen işlere başlamaması halinde gecikilen her gün için sözleşme bedelinin binde beşi (%0,5) tutarında geç başlama cezası” (Sözleşme bedeli 9.520.286,14-TL olup bu günlük ceza miktarı 47.601,43-TL’dir) ve (b) 10.1.B maddesinde; “davalının işbu Sözleşme altında tanımlanan yetkilisini iş yerinde bulundurmaz ise bulundurulmayan her gün için 5.000-ABD Doları ödeyeceği”nin düzenlemekte olduğunu, davalı tarafa yapılan talepler ve noter kanalı ile gönderilen ihtarnamenin de sonuçsuz kaldığında müvekkilinin ödenmeyen cezai şart alacağının ve ihtarname masrafının tahsili için huzurdaki davaya konu icra takibini başlatmış olduğunu, davalı borçlu şirket tarafından ödeme emrine konu olan borca itiraz edilmiş olduğunu, söz konusu haksız itiraz nedeniyle ilgili icra takibi durmuş olduğunu, müvekkili şirketin davalıdan 2.773.729,06-TL cezai şart alacağı bulunmakta olduğunu, davalının icra takibine itirazı haksız olduğunu, davanın kabulüne, davalı borçlunun … 5. İcra Müdürlüğü’nün …Esas sayılı icra takibine yapmış olduğu haksız ve hukuki mesnetten yoksun itirazın iptali ile takibin devamına, itirazın haksız olması sebebiyle alacağın %20’sinden aşağı olmamak üzere müvekkil lehine icra inkâr tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacı yanın 18.03.2022 tarihli e-postasında işverenin 03.03.2022 tarihli onay yazısını müvekkili şirket ile paylaşmış olduğunu, sözleşme uyarınca yürürlülük koşulları 18.03.2022 tarihinde gerçekleşmiş olduğunu, müvekkilinin fiyat teklifi 15 gün geçerli olduğu için ve süresinde yürürlüğe girmeyen sözleşme bakımından dava konusu sözleşmenin geç imzalanması nedeni ile yok hükmünde olduğunu, bu nedenle davacının sözleşmeye dayalı olarak talep etmiş olduğu gecikme cezası hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, davacı yanın iddialarını kabul anlamına gelmemekle birlikte, 17 Mart 2022 tarihinde gönderilen sözleşmenin geçerli olduğu kabul edilse bile 18 Mart 2022 tarihinden sonra taraflar arasındaki yazışmalarda belirtilen konuların davacı yan tarafından müvekkilinin talebi üzerine değiştirilmiş olduğunu, davacı yanın dava konusu talepleri bakımından gecikme cezası oranını onbinde 6 olarak değiştirmiş olduğunu, bu nedenle binde 5 tutarında bir cezai şart taleplerinin davacı yanın yapmış olduğu değişikliğe aykırı olduğunu, dava konusu sözleşmenin var olduğunu kabul anlamına gelmemekle birlikte, davacı yan tarafından iş yeri teslimi yapılmamış olduğunu, buna rağmen davacının uzman ekibin iş yerinde bulundurulmamasından dolayı 24 gün*5.000USD toplam 120.000USD ceza alacağı olduğunu iddia etmekte olduğunu, iş yeri teslimi yapmayan davacını bu yöndeki talebinin yine hukuka aykırı olduğunu, 24 gün üzerinden hesaplanan taleplerin yine davacı yanın eylemleri ile çelişmekte olduğunu, bir an için yine sözleşmenin geçerli olduğunu düşünülse bile sözleşmenin yürürlüğe girdiği tarihin 18.03.2022 tarihi olduğunu, 07.04.2022 tarihinde de davacı yanca sözleşmenin feshedilmiş olduğunu, sözleşmenin yürürlüğe girdiği tarih üzerinden yedi gün ilerleyince 25.03.2022 tarihinden 07.04.2022 tarihi arasında 13 gün bulunmakta olduğunu, bu nedenle 24 gün üzerinden yapılan hesaplamanın hukuka aykırı olduğunu, taraflar arasında karşılıklı olarak kabul edilen bir sözleşmenin bulunmamakta olduğunu, bir an için geçerli bir sözleşmenin var olduğu düşünülse bile, işbu sözleşmenin feshedilmesinde müvekkili şirketin herhangi bir kusurunun bulunmamakta olduğunu, davacı yanın imzalı sözleşmeyi göndermeden önce de pek çok kez işin müvekkile verilmeyeceğini sözlü olarak söylemiş olduğunu, davanın reddini, davacı aleyhine %20’den az olmamak üzere kötüniyet tazminatına hükmedilmesini savunmuştur.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık, 01/02/2022 tarihli sözleşmenin davalı tarafından tek taraflı olarak hazırlanıp hazırlanmadığı, bu çerçevede sözleşmenin yürürlüğe girip girmediği tartışma konusu olmakla birlikte davacı tarafından davalıya iş yeri teslimi yapıldığının mevcut inşaat evrakları ve dayanakları gözetildiğinde usulüne uygun ve sözleşme çerçevesinde yapılıp yapılmadığı, davacının cezai şart talep edip edemeyeceği, bu arada yine sözleşmenin geçerli olduğu kabul olunduğu taktirde ise sözleşmenin yürürlüğe girmiş olduğu tarihin mevcut evraklar ve dayanakları dikkate alındığında 18/03/2022 tarihi olup olmadığı, buna göre 07/04/2022 tarihinde sözleşmenin davacı tarafça feshi karşısında seçenekli olarak talep edebilecekleri alacak miktarının ne olduğu, bu arada Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 Sayılı Kararın dikkate alınıp alınmayacağı, takip tarihi itibariyle talebe konu alacakların talep edilip edilemeyeceği, tarafların birbirinden icra tazminatı ve kötü niyet tazminatı talep edip edemeyecekleri noktalarında toplanmaktadır.
Davacı tarafından eser sözleşmesinin varlığının iddia olunduğu, bu çerçevede davacının iş sahibi davalının yüklenici konumunda bulunduğu, taraflar arasındaki uyuşmazlık ile ilgili işlerin projesinin mevcut olduğu, davacının davalı olan tarafın sözleşmenin yürürlüğe girmesinden sonra dayandığı sözleşme hükümleri nedeniyle cezai şart alacağı bedeli talep ettiği, sözleşmenin davacı tarafından feshedildiği, davacı vekilinin bu alacağı cezai şart olarak nitelendirdiği, akabinde bu alacak ile ilgili takip yaptığı, itiraz üzerine ise takibin durduğu tartışmasızdır.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın araştırılması için Mahkememizce atanan bilirkişi kurulunca hazırlanan 06/09/20223 tarihli rapora göre “sözleşmenin yürürlüğe girdiği kanaatine varıldığı 18.03.2022 tarihinden sonra davacı tarafından iletilen e-postada “…gecikmeleri önleyebilmek için şantiye sahalarında mobilizasyon işlerinin 19.03.2022 tarihinde başlanması gerektiği,…. diğer çalışma sahaları ifa etmeye elverişli olmasına rağmen sahanın teslim alınmadığını ve sözleşme eki yer teslim tutanağının davalı tarafından imzalanmadığından işlerin ifasında gecikme olduğu,…” ifadesi göz önünde tutularak iş yeri tesliminin 19.03.2022 tarihi itibariyle hesap edilebileceği, sözleşmenin taraflarca 18.03.2022 tarihinde onaylanarak yürürlüğe girdiği, tarafların ek protokol için mutabakat sağlayamadıkları, iş yeri tesliminin tek taraflı davacı imzası ile tutanak altına alındığı, ancak 19.03.2022 tarihinde davacı tarafından davalıya sahanın ifaya etmeye hazır olduğunun bildirildiği, cezai şart koşullarının sözleşme yürürlüğe girdiği tarih olarak raporu kabul edilen 18.03.2022 tarihi itibariyle hesap edildiği, sözleşmenin 10.1.A Maddesi; 47.601,43 TL/gün x 13 gün * 618.818,60 TL, 10.1.B Maddesi;
5.000 USD/gün x 13 gün = 65.000 USD, 65.000 USD x 14,70 USD/TL (18.03.2022 tarihli kur) =955.500,00 TL, davacının davalıdan alacağı toplam 618.818,60 TL + 955.500,00 TL = 1.574.318,60 TL olarak hesap edildiği,
Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında 32 sayılı karar uyarınca yabancı para üzerinden sözleşme yapılamayacağı, bu bakımdan döviz üzerinden belirlenen cezai şart tazminatının talep edilemeyeceği” şeklinde görüş bildirmişlerdir.
Bilirkişi kurulu raporuna yönelik beyan ve itirazlar olmakla birlikte bu aşamadan sonra yargısal yorum ve değerlendirmelerle uyuşmazlığın çözümü gerekmiştir.
Taraflar arasında varlığı tartışmasız olan sözleşme hükümlerine göre … İşleri ve …Temin Montaj ve İşlemeye Alma Projesi kapsamında olmak üzere 03/02/2022 tarihli … İşleri için Uzman Ekip Sözleşmesi düzenlendiği, yapılan bu sözleşmenin mevcut ihtarname içerikleri dikkate alındığında taraflarca benimsendiği, ancak davacı tarafından sözleşmenin feshedildiği anlaşılmaktadır.
Sözleşmenin 10.maddesi “Cezalar”, 11.maddesi “Temerrüt Halleri, Sözleşmenin Feshi ve Tasfiyesi” başlıklarını taşıyan çok ayrıntılı düzenlemeler içermektedir.
Davacının dayanmış olduğu ve taraflarca benimsendiği kabul olunan sözleşmenin kararlaştırılan 10.1 maddesindeki A ve B bentlerine göre “Şirket’in işbu Sözleşme ve Uygulanabilir Mevzuat uyarınca sahip olduğu haklara halel gelmeksizin, A) İşbu Sözleşme’nin yürürlüğe girmesini takip eden 7 (yedi) gün içerisinde Uzman Ekip fiilen İşler’e başlamaz ise gecikilen her gün için Sözleşme Bedeli’nin (9.520.286,14 TL) binde beşi (940,5) tutarında Geç Başlama Cezası ve/veya, B) Uzman Ekip, İşbu Sözleşme altında tanımlanan yetkilisini iş yerinde bulundurmaz ise bulunulmayan her gün için 5,000 USD ve/veya,” ibareleri ile davacı lehine cezai şart talep etme hakları tanınmıştır. Nitekim davacının dava konusu etmiş olduğu alacak hakkı bu hükümlere dayanmaktadır.
Öte yandan davacının dayandığı, davalı tarafından dahi içeriği bilindiği, bilirkişi kurulu raporunda da irdelendiği üzere, … tarihli ve … yevmiye numaralı ihtarname ile belirtilen sözleşmenin 11.1 numaralı maddesi uyarınca sözleşmenin davacı tarafından feshedildiği, bu aşamadan sonra işlerin her türlü masrafı karşı tarafa ait olmakla birlikte 3.kişilere yaptırılacağının davacı tarafından davalıya ihtar edildiği, yine sözleşme uyarınca cezai şart ve diğer yatırımların uygulanması noktasında ise davacı şirketin yasal haklarını saklı tuttuğunu açıkladığı, bu noktada karşı taraf olarak davalının sorumlu olduğunun açıklandığı, davalıya tebligat yapıldığı açıktır. Nitekim davacı vekili akabinde yine …ve … yevmiye numaralı ihtarnamesinde ise bu defa 2.736.434,32TL cezai şartın faiziyle birlikte ödenmesi hususunda davalı tarafa ihtaratta bulunmuştur. Ne var ki bu miktarla ilgili ödeme yapılmamış, akabinde de bu miktar icra takibine konu edilmiştir.
Dosyadaki mevcut kayıt ve beyanlara göre davacının noter yoluyla göndermiş olduğu ihtarname ile sözleşmeyi tek taraflı olarak feshettiği kesin şekilde anlaşılmaktadır.
Yukarıda açıklanan sözleşmenin 10.1 (A) bendindeki ibare, “sözleşmenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren fiilen işe başlanmasını, aksi halde her gün içinde sözleşme bedelinin binde beşi tutarında geç başlama tutarını ödeyeceğini” öngörmektedir. Söz konusu şartın içeriği dikkate alındığında niteliği üzerinde durulmasında fayda vardır. Buna göre 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun m.179/f.2 hükmü dikkate alındığında kararlaştırılan cezai şart davalı olan yüklenicinin sözleşmenin yürürlüğe girmesinden sonra işe başlama borcunun ifa edilmemesi için kararlaştırılmıştır. Buna göre davalı yüklenicinin belirtilen zamanda söz konusu işi yapmamasının cezai şart gerektirdiği öngörülmüştür. Bu cezai şartın ilk bakışta nitelik olarak bir ifaya ekli ceza niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır. Her ne kadar seçimlik cezai şart ile ifaya eklenen cezai şartın sınırlı tespiti her daim kolay olmamakla birlikte uygulamada bu tip ifanın gecikmesine bağlı olarak öngörülen cezaların aslında bir ifaya eklenen cezai şart niteliğinde olduğu noktasında genel Yargıtay uygulaması dahi mevcuttur. Kaldı ki davacının sadece gecikme tazminatı gibi ifa sayılacak haklarını istemesi durumunda artık bu şekildeki bir düzenlemenin seçimlik cezai şart olarak kabulünün ise mümkün olamayacağı Mahkememizce değerlendirilmiştir. (Türk Hukukunda İfaya Eklenen Ceza Koşulu, Yaşar Engin SELİMOĞLU, Ankara, 2010 Sayfa 345)
Diğer yandan sözleşmenin 10.maddesindeki (B) bendindeki hüküm ise uzman ekibin sözleşmede tanımlanan yetkilisinin iş yerinde bulundurulmaması halinde her gün için 5.000,00USD’nin ödeneceği noktasındadır. Söz konusu sözleşme hükmü yetkilinin belirlenen yerde bulunmaması ihtimaline binaen kararlaştırıldığı ise hükmün içeriğinden anlaşılmaktadır. Bu durum ise söz konusu cezai şartın yine ifaya eklenen cezai şart olduğunu ilk bakışta göstermektedir.
Kaldı ki her iki cezai şarta konu olan borç, asıl borç miktarına göre küçük niteliktedir. Bu durum bir anlamda cezai şartın, asıl edime oranla daha ağır bir yükümlülük içermediğini göstermektedir. Yani davalı borçlunun, ağır olan cezai şartı ödemekten kurtulmak için asıl edimi ifaya zorlanması söz konusu olmadığından dolayı dahi bu cezai şartların ifaya ekli cezai şart olarak kabulü gerekmiştir. (Yargıtay 23.HD 2013/2559E. 2013/4811K.sayılı kararı)
Ancak bu noktada şunu ifade etmek gerekir ki yukarıda belirtilen bentlerdeki düzenlemelerin cezai şart niteliğinde olduğu açık olmakla birlikte bu cezai şartlara ilişkin hükümlerin emredici niteliğinin bulunmadığı, her daim aksinin kararlaştırılabileceği ise somut olayın özelliği açısından dikkate alınmalıdır. Zira somut olayda davacı iş sahibi söz konusu sözleşmeyi sözleşmeden doğan fesih hakkı çerçevesinde feshettiğini beyan etmiş, noter yoluyla bu fesih iradesini ortaya koymuştur. Davacının cezai şart talebine esas olan bu bentlerdeki cezai şartlardan birisinin veya ikisinin ifaya eklenen cezai şart olması veya seçimlik cezai şart olması ise söz konusu fesih beyanının davalıya tebliğ edilmiş olması, bu suretle sözleşmenin feshedildiğinin tartışmasız hale gelmesi karşısında artık hukuken önem arz etmemektedir. Şöyle ki; sonuçta cezai şart Yargıtay uygulamasında ve doktrinde kabul edildiği üzere sözleşmenin asli unsuru değildir; bir yan edim niteliğindedir. “İfaya ekli cezanın istenebilmesi için sözleşmenin feshedilmemiş olması veya fesih halinde dahi bu cezanın istenebileceğine dair sözleşmede açık bir hüküm bulunması gerekmektedir. Yine seçimlik cezada ise bu talepte bulunan tarafın, sözleşmenin ifası ya da bu cezanın tahsilini isteyebilecektir. Bir başka deyişle sözleşmenin ifasını isteyen taraf aksi sözleşmede açıkça yazılı olmadığı sürece cezayı, ceza isteyen ise ifayı isteyemez. Öte yandan ifaya ekli cezada olduğu gibi kural olarak sözleşmenin feshi halinde seçimlik cezanın da istenmesi mümkün değildir.” (Yargıtay 6.HD 2022/309E. 2023/342K.sayılı, Yargıtay (Kapatılan) 15.HD 2007/2159E. 2008/1743K.sayılı kararı)
Buna göre somut olayda davacının talebine esas olan cezai şart alacağının istenebilmesi için sözleşmenin feshedilmemiş olması veya fesih halinde dahi bu cezanın istenebileceğine dair sözleşmede açık bir hüküm bulunması gerekmektedir. Ne var ki taraflar arasındaki sözleşme, davacı iş sahibi tarafından fesih olunduğu gibi taraflar arasındaki sözleşmede fesih halinde bu cezanın istenebileceğine açık hükmün yer almadığı görülmektedir. Bu noktada ifade etmek gerekir ki davacı tarafından somutlaştırılan ve adı geçen sözleşmenin 11.7maddesinde “işbu maddeler altında yer alan düzenlemelerin hiçbirisi şirketin sahip olduğu diğer hak ve telafi yetkilerini kullanmasını helaldar etmez ve/veya sınırlandırmaz” düzenlemesi mevcut ise de bu düzenleme içeriğinden anlaşılacağı üzere cezai şartın istenebileceğine dair açık bir hüküm niteliğinde değildir. Zira çok ayrıntılı sözleşme yapan ve sözleşmeyi iş sahibi sıfatıyla hazırladığı sözleşme kapsamından anlaşılan davacı şirketin, ilgili sözleşmede açıkça “sözleşmeden doğan tüm cezai şartların fesih halinde istenebileceği” anlamında herhangi bir açık bir düzenleme yapma ve hak ve imkanı var iken bu imkânı kullanmadığı öncelikle anlaşılmaktadır. Bir başka deyişle sözleşmenin lâfzı olarak yorumlanması durumunda sözleşmede bu konuda davacı lehine açık düzenleme yapılmamıştır. Diğer yandan sistematik yorum açısından sözleşme yorumlandığında ise, cezai şartları düzenleyen 10.maddede veya herhangi bir maddede sözleşmenin feshi halinde dahi bu maddenin ilgili bentlerinde yazılan cezaların tek tek talep edilebilme hak ve imkânı var iken bu durum dahi tek tek ve açıkça belirtilmemiştir. Kaldı ki genel yorum ilkelerine göre sözleşmenin yorumunda tereddüt edilmesi halinde sözleşmenin düzenleyen aleyhine yorumlanması esastır. Buna göre bu halin dahi davacı aleyhine yorumlanması, yorum ilkeleri gereği Mahkememizce benimsenmiştir.
O halde sözleşmeyi fesheden ve bu konuda sözleşmenin feshi halinde dahi cezai şartı talep edebileceğini sözleşme hükmü olarak kararlaştırmayan davacının, cezai şart ile ilgili herhangi bir alacak talep edebilmesi mümkün değildir. Sözleşme hukukuna egemen olan sözleşmeye bağlılık (Ahde Vefa) ilkesi, hukukumuzda da kabul edilmiştir. Bu ilkeye göre, sözleşme yapıldığı andaki gibi aynen uygulanmalıdır. 6098 sayılı TBK m. 1 hükmüne göre “Sözleşme, tarafların iradelerini karşılıklı ve birbirine uygun açıklamaları ile kurulur. İrade açıklaması, açık veya örtülü olabilir.” Yine TBK m.19 hükmüne göre “Bir sözleşmenin türünün içeriğinin belirlenmesi ve yorumlanmasında tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizleme için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın gerçek ve ortak idare esas alınır.” Buna göre sözleşmede cezai şart kabul edilse dahi, söz konusu sözleşmenin feshedilmiş olması ve fesih halinde dahi bu hakkın talep edilebileceğinin sözleşmede açıkça yazılmamış olması nedeniyle bu alacak kaleminin talep edebilmesi mümkün değildir.
Diğer yandan bir an için somut olayda seçimlik cezaya ilişkin cezayi şart alacağı talebinin bulunduğunun kabulü durumunda ise sözleşmenin ifası ya da bu cezanın tahsili ancak iş sahibi tarafından istenebilecektir. Bir başka deyişle sözleşmenin ifasını isteyen taraf, aksi sözleşmede açıkça yazılı olmadığı sürece cezayı, ceza isteyen ise ifayı isteyemez. Buna göre Yargıtay kararlarında da belirtildiği üzere ifaya ekli cezada olduğu gibi kural olarak sözleşmenin feshi halinde yine seçimlik cezanın dahi istenmesi kabul edilemeyecektir. Zira sözleşmenin feshi durumunda artık davacının seçimlik cezayı istemesinin dayanağı ortadan kalkmış olacaktır. Ortada bulunmayan bir sözleşme nedeniyle davacının ceza şartı talep edebilmesi mümkün değildir.
Bu arada davanın reddi nedeni karşısında Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 Sayılı Kararın içeriğinin sonuca etkisi yoktur. Zira yukarıda açıklanan gerekçe ve sözleşme hükmü karşısında davacının cezai şart alacağını talep edebilmesi zaten mümkün bulunmamaktadır.
HMK m.33 hükmü gereği hâkim, Türk hukukunu resen uygular. Bu nedenle maddi vakıaları ileri sürmek ve kanıtlamak taraflara ait ise de hukuki nitelendirme ve uygulanacak hukuk maddelerini tespit etmek Mahkemeye aittir. Bu çerçevede bu hukuk hükümleri taraflarca ileri sürülmemiş ve bilirkişi raporlarında da herhangi bir şekilde irdelenmemiş olsa dahi Mahkememizce açıklanan gerekçeler ve sözleşmenin açıklanan içeriği karşısında, davacının takip tarihi itibariyle cezai şart ile ilgili sözleşme hükümleri çerçevesinde alacak talep edemeyeceği sonucuna varılmıştır. Bu durumda davacının takip tarihi itibariyle davalıdan talep edebileceği bir cezai şart alacağının olmadığı, davalı itirazının haklı olduğu anlaşılmıştır. Elbette davacının cezai şart alacağı talep etme hakkı olmadığından bu alacağa esas olmak üzere yaptığı ihtar giderini ve yine asıl alacağa bağlı olarak işlemiş faiz kalemini talep edebilmesi öncelikle (evleviyet kuralı) mümkün değildir. Mecelle’deki ifade ile “Vücutta bir şeye tâbi olan hükümde dahi ona tabi olur”. Bir başka deyişle asıl alacağın kabulü halinde talep edebilecek ihtar giderleri ve işlemiş faiz talebi, asıl alacak talebinin reddi durumunda elbette talep edilemeyecektir.
İspat hukuku şekli hukukun içinde yer alsa da, ispat yükü maddi hukuk tarafından belirlenir… Delil ikamesi, bir davada tarafların kendi vakıalarının, iddialarının doğru olduğu veya karşı tarafın iddialarının doğru olmadığı hususunda ispat sonucuna ulaşabilmek ve kendi lehine karar verilmesini sağlamak amacı ile çekişmeli vakıalar ile ilgili deliller sunarak gerçekleştirdikleri bir hukuki faaliyettir. Delil ikame yükü ise, ispat yükü kuralları çerçevesinde hakimin aleyhte karar verme tehlikesini ortadan kaldırmak amacı ile tarafların delil ikamesi faaliyeti ile kendi vakıa iddialarının doğruluğu veya karşı taraf iddialarının yerinde olmadığı yolunda hakimde kanaat oluşturmasıdır. (Bilge Umar, İspat Yükü Kavramı ve Bununla İlgili Bazı Kavramlar, İÜHFM, 1962, Cilt: 3, Sayfa: 4, 64) Oysaki davacının gösterdiği deliller açıklanan nedenlerle davacı lehine bir hukuki durum oluşturmamaktadır.
Bilindiği üzere İİK.m.67/f.2 hükmüne göre itirazın iptali davalarında davalı borçlunun itirazının haksızlığına karar verilmesi karşısında borçlu; takibinde haksız ve kötü niyetli olması halinde ise alacaklı tazminata mahkum edilir. Buna göre davalı borçlunun haksız olduğu anlaşılmadığından davacının icra inkar tazminat talebi, takibin kötü niyetli olduğu anlaşılamadığından davalının kötü niyet tazminat talebi reddolunmuştur.
Yapılan açıklamalar karşısında davacının davalı aleyhine açmış olduğu itirazın iptali ile takibin devamına yönelik davanın sübut bulmadığından reddine, davacının davasının reddi karşısında icra inkar tazminatı talebinin dahi reddine, davacının kötü niyetli olarak takip yaptığı anlaşılamadığından davalının kötüniyet tazminat talebinin reddine dair karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda yazılı nedenlerle;
1-Davacının, davalı aleyhine açmış olduğu itirazın iptali ile takibin devamına yönelik dava sübut bulmadığından reddine,
2-Davacının davasının reddi karşısında icra inkar tazminatı talebinin dahi reddine,
3-Davacının kötü niyetli olarak takip yaptığı anlaşılamadığından, davalının kötüniyet tazminat talebinin reddine,
4-492 sayılı Harçlar Kanunu gereği alınması gereken 269,85 TL harcın peşin alınan 33.499,71TL harçtan mahsubu ile bakiye 33.229,86‬ TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
5-Davacı tarafından yapılan masrafların kendi üzerinde bırakılmasına,
6-Davalı vekil ile temsil edildiğinden yürürlükte olan AAÜT gereğince davaya esas 2.773.729,06TL üzerinden takdir edilen 276.686,45 TL nisbi vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
7-1.560,00-TL arabuluculuk ücretinin ileride Bakanlıkça ödenmesi durumunda 6183 sayılı AATUHK hükümleri gereği davacıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
8-Karar kesinleştiğinde ve talep halinde bakiye avansın iadesine,
Kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde mahkememize veya bulunulan yer asliye ticaret mahkemesine dilekçe ile başvurmak koşuluyla İstanbul BAM nezdinde İstinaf yasa yolu açık olmak üzere vekillerin huzurunda ve oy birliği ile karar verildi. 22/11/2023

Başkan

Üye

Üye

Katip