Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.
T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2022/752
KARAR NO : 2023/290
DAVA :Kayyım İstifasının Geçersizliğinin Tespiti, Kayyım Tayini
DAVA TARİHİ : 24/10/2022
KARAR TARİHİ : 30/03/2023
Mahkememizde görülmekte olan kayyım istifasının geçersizliğinin tespiti, kayyım tayini davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde; … (… T.C.kimlik numaralı tarafından … 7. Noterliğinin… g gün ve … yevmiye numaralı “İstifa Bildirimlidir” konulu …TİCLTD.ŞTİ adına gönderilen tebligatların taraflarına 19.10. 2022 tarihinde teblıg edilmiş olduğunu, istifayı kabul etmediklerini, iflasına karar verilen tüzel kişinin iflasın açılmasıyla birlikte iflas masası tarafından temsil edilmeyen hususlarda yükümlülüğün devam ettiğini ve bunun iflas tasfiyesinin sonuçlanmasına kadar devam ettiği anlaşılmakta olduğunu, müflis şirket yetkilisinin tek taraflı bir irade ile istifa etmesi yasal dayanaktan yoksun olduğunu, iflas masasına ve dolayısıyla müflis şirkete karşı sorumluluk ve yükümlülüğünden kurtulma amacını gütmekte olduğunu, … tarafından … 7. Noterliğinin … gün ve … Yevmiye numaralı “İstifa Bildirimlidir” konulu …LTD.ŞTİ adına gönderilen ve taraflarına 19.10.2022 tarihinde tebliğ edilen istifa dilekçesinin geçersizliğine ve reddine, …’in müflisi temsil yetkisinin iflasın kapatılmasına kadar devamına, …’ in istifasının geçerli sayılması halinde müflis şirkete yönetim kayyımı atanmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde; müvekkili …’in müflis şirketin yönetim kurulu üyesi olan …A.Ş nin gerçek kişi temsilcisi olarak görevinden 12/10/2022 tarihi itibariyle istifa etmiş olduğunu, bu istifayı gerekli kurumlara bildirmiş olduğunu, vekalet sözleşmesinde vekilin, tek taraflı olarak vekalet sözleşmesini sona erdirmesine istifa dendiğini, istifanın tek taraflı, yenilik doğurucu, ileriye etkili, müdürün bu iradesinin şirkete ulaşması ile sonuçlarını doğuran bir hukuki işlem olduğunu, istifanın tek taraflı irade beyanı olduğunu müdür, her zaman istifa beyanını göstererek görevinden ayrılabileceğini, istifa hakkının hiçbir sınırlamaya tabi olmadığını, davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
… Şirketi hakkında …. 12.ATM nin …E.sayılı dosyasına istinaden iflas kararı verildiği, bu arada adı geçen şirketin 20/05/2014 tarihli olağan genel kurul toplantısında …’ in şirket temsilcisi olarak atanmış olduğu, bu arada adı geçen şirket temsilcisinin 13/10/2022 günü ve 15509 yevmiye numaralı yazı ile adı geçen şirketin temsilcilik görevinden istifa ettiğine dair dilekçesini sunduğu, istifa bildirim yazısının mevcut olduğu,ancak halihazırda ve 21/11/2022 tarihli sicil yazısına göre ise halihazırda şirketi temsile yetkili kişinin … olarak gözüktüğü tartışmasızdır.
Tartışmalı olan hususun ise halihazırda iflas tasfiyesi devam eden şirkete daha önce temsilci olarak atanmış olan …’in tasfiye süreci içinde sunmuş olduğu istifa dilekçesinin geçersizliği, ayrıca bu kişinin temsil yetkisinin iflasın kapatılmasına kadar devamı ve ayrıca istifanın geçerli sayılması halinde müflis olan şirkete yönetim kayyımı atanması gerekip gerekmediği noktalarında toplanmaktadır.
Dava 6100 sayılı HMK 111 hükmü gereği terditli olarak açılmış olup asıl talep istifa dilekçesinin geçersizliği ve reddi, istifanın geçerli sayılması halinde ise müflis şirkete yönetim kayyımı atanması amacına yöneliktir.
Bilindiği üzere “İstifa’nın muhatabı yönetim kurulu başkan veya başkan vekilidir. Yönetim kurulunun tek kişiden oluşması halinde bu kişinin, birden fazla kişiden oluşup da tümünün istifası halinde muhatap genel kuruldur. Ortak sayısı az olan anonim şirketlerde bütün pay sahiplerinin bilinmesi durumunda bunlar da istifanın muhatabı olabilir. Bu istisnai halde istifa, büyük pay sahibine veya genel kurula çağrıya yetkili azınlık pay sahiplerine yöneltilebilir. (Bkz: Prof. Dr. Hasan Pulaşlı, Şirketler Hukuku Genel Esaslar, 4. Baskı, 2016, syf.426).
Somut davada aleyhine dava açılan davalı …’in 24/05/2021 tarihi itibariyle iflasına karar verilen şirkete 20/05/2014 tarihi itibariyle şirketi sınırsız olarak yönetme, temsil ve ilzam hakkına sahip mühür olarak ve süresiz şekilde genel kurul tarafından atandığı, halihazırda bu durumunun devam ettiği, aksine bir kararın varlığının anlaşılamadığı gibi sicilde dahi halihazırda bu kişinin münferiden temsile yetkili kişi konumunda olduğu, bu arada ve ayrıca sicil kaydına göre … dışında halen dava dışı …ve …’un müştereken yetkili olarak gözüktüğü kayden açıktır.
Yargıtay uygulamasında da kabul olunduğu üzere istifanın geçerli olabilmesi ve sonuç doğurması muhatabına ulaşmış olmasına bağlıdır. (Bkz: Yargıtay 11. HD.nin 13.03.2017 tarih ve 13645/1451 sayılı kararı). Somut davada …’in istifaya dair beyanının şirkete ulaştığı an itibariyle sonuç doğurması söz konusudur. Elbette dış ilişki çerçevesinde istifanın sonuç doğurabilmesi tescil ve ilana bağlıdır.
Halihazırda dış ilişki kapsamında kalan iflas müdürlüğü açısından, bu istifanın sonuç doğurabilmesi ticaret sicilinde yapılacak tescil ve ilan gerçekleşecektir. Oysaki talep tarihi itibariyle ve gelen sicil kaydının içeriği dikkate alındığında bu istifa ile ilgili yapılmış bir tescil ve ilanın anlaşılamamaktadır. İflas müdürlüğü ile bu noktada dış ilişki nedeniyle istifanın doğrudan muhatabı değildir.
Diğer yandan şirketi münferiden temsile yetkili olan …’in istifası tescil ve ilan olsa dahi halihazırda mevcut sicil kaydına göre dava dışı olan ve adı geçen diğer iki kişinin müştereken şirketi temsil yetkisi devam etmektedir. Bu durumda davacı tarafından iddia olunduğu üzere, şirket hakkında iflas kararı verilmiş olsa dahi iflas durumunda gözüken dava dışı şirketi temsile yetkili başkaca kişiler mevcuttur. Bir başka deyişle …’in münferiden temsil yetkisinin son bulmuş olması, müflis şirketin iflas masası ve dolayısıyla iflas dairesiyle olan görev ve sorumluluk ilişkisinin devamını ve bu ilişkinin kurulmasını engelleyici nitelik taşımamaktadır. Zaten bu nedenle iflasına karar verilen tüzel kişinin iflasın açılmasıyla birlikte iflas masası tarafından temsil edilmeyen hususlarda yükümlülüğü devam ettiği gibi bu yükümlülüklerin gereğini yerine getirecek başkaca yetkililer dahi mevcuttur.
O halde asli talebin reddi gerekir.
Davacının asli talebi reddolunduğundan feri talep niteliğindeki istifanın geçerli sayılması durumunda müflis şirkete yönetim kayyımı atanması talebi üzerinde de ayrıca durulmalıdır.
Kaldı ki ve bir an için … dışında başkaca bir kişinin şirketi temsile yetkili olmaması hali bile davacının söz konusu istifa dilekçesinin geçersizliğini, reddini, müflis şirkete yönetim kayyımı atamasını gerektirmemektedir. Zira TTK m.534 ve m.530 hükümleri iflas tasfiyesi devam eden şirketin temsilcisinin istifa beyanının sunulmasına veya istifanın hukuken sonuç doğurması durumunda yönetim kayyımı atanmasına dair herhangi bir düzenleme yapmamıştır.
Bu arada 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununda şirketlere yönetim kayyımı atanmasına ilişkin bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu nedenle Yargıtay kararlarından benimsendiği üzere şirketler yönünden yönetim kayyımı 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu hükümleri çerçevesinde ancak atanabilecektir.
Bu noktada dava tarihi itibari ile hukuki yarar ilişkin genel açıklamalar yapılmasında fayda olup davacının dava tarihi itibariyle bu davayı açmakta hukuki yararı olup olmadığı irdelenmelidir.
“Medeni Usul Hukuku’nda davacının, mahkemeden hukuksal korunma istemi ile bir dava açılabilmesi için, bu davayı açmakta veya hukuki korunma istemekte haklı bir yararının bulunması gerekir. Öte yandan, bu hukuksal yararın, “hukuki ve meşru”, “doğrudan ve kişisel”, “doğmuş ve güncel” olması gerekir (Hanağası, E., Davada Menfaat, Ankara 2009, sh.135).
Mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun yürürlükte olduğu dönem içinde öğreti ve yargısal kararlar, dava açarken hukuki yararın bulunması gereğini, “dava şartı” olarak kabul etmiştir. Bu şart, “dava konusuna ilişkin genel dava şartlarından biri” olup, davanın esası hakkında inceleme yapılabilmesi ve esas hakkında hüküm verilebilmesi için varlığı gerekli olduğundan “olumlu dava şartları” arasında sayılmaktadır.
01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda öğreti ve yargısal kararların bu uygulaması aynen benimsenerek, davacının, dava açmakta hukuki yararının bulunması “Dava Şartları” başlıklı 114. maddesinin 1. fıkrasının (h) bendinde açıkça dava şartları arasında sayılmıştır.
Bir davada, hukuki yarar ilkesinin dava şartı olarak gözetilmesinin, yargılamanın amacına ve usul ekonomisi ilkesine uygun olarak yargılama yapılmasına yarar sağlayacağı, her türlü duraksamadan uzaktır.
Dava açmaktaki hukuki yarar için, hukuk düzenince kabul edilmiş meşru bir yarar olmalı, bu yarar dava açan hak sahibi ile ilgili olmalı ve dava açıldığı sırada halen mevcut bulunmalıdır. Ayrıca, açılacak davanın ortaya çıkacak tehlikeyi bertaraf edecek nitelikte olması gerekir. Bir kimsenin, hakkına ulaşmak için, mahkeme kararının o an için gerekli olması durumunda hukuki yararın olduğundan söz edilebilir. Bir mahkeme kararına ihtiyaç yoksa hukuki yarardan söz edilemez (Pekcanıtez H., Atalay, O. Özekes, M., Medeni Usul Hukuku, Ankara 2011, sh.297). (Yargıtay 22.HD 2015/10625E. 2015/13235K.sayılı kararı)
Henüz dava tarihi itibariyle başkaca müşterek yetkili kişilerin dahi bulunduğu açıktır. Bu aşamada yönetim kayyım ataması gerekmemektedir. Hukuki yararın varlığı dava şartı olup her zaman ve her aşamada ele alınması gerekli ve mümkündür. Elbette davacı tarafın, yasal koşulları oluşması durumunda ve yönetim kayyımı atanması talebi halinde bu talebi ayrıca değerlendirilebilecektir.
Kaldı ki Yargıtay’ın yerleşik uygulamalarında da belirtilmiş olduğu üzere ve anonim şirketler yönünden uygulanma ihtimali bulunmakla, “görev süresi biten yönetim kurulu üyelerinin bu sıfatlarının kendiliğinden düşeceğine dair bir hüküm bulunmaması nedeniyle, yönetim kurulunun yeni yönetim seçilene kadar olağanüstü ve acil durumlar için görevlerine devam edeceklerinin kabulü gerekir. Bu nedenle, yönetim kurulu üyelerinin görev süresinin bitmesiyle şirketin kendiliğinden organsız kaldığından söz edilemez”. (Yargıtay 11.HD 2012/13135E. 2014/3515K.sayılı kararı) Bu nedenle dava tarihi itibariyle “yönetim kayyımı” atanmasını talep etmekte davacının yine hukuki bir yararının henüz bu aşamada oluşmadığı kabul edilmelidir.
Zaten yasal temsilcilerin görev süresinin bitmesi nedeniyle görevlerini yerine getirmesine engel bir hal olduğu davacı tarafından ileri sürüldüğü takdirde, 6102 sayılı TTK m.410 hükmü çerçevesinde ve pay sahiplerinin şirket genel kurulunu kayyım atanması için toplantıya çağırması, bu noktadaki gerekli yolları tüketmesi sonrası ve yönetim kayyımı atanması şartları oluştuktan sonra bu yönde talepte bulunulması mümkün iken henüz bu yollar tüketilmeden şirkete doğrudan yönetim kayyımı atanmasını talep etmekte dahi bir hukuki yararının bu aşamada bulunmadığı Mahkememizce kabul edilmiştir. Şirketler hukukunda öngörülen imkânlar tüketilmeksizin şirkete doğrudan yönetim kayyımı tayin edilmesi, şirketler hukukuna ilişkin hükümlerin söz göz ardı edilmesine yol açar.
O halde talep tarihi itibariyle feri talebe konu yönetim kayyımı atanması noktasındaki talebinin dahi yarar yokluğu nedeniyle reddi gerekmektedir.
Yapılan açıklamalar karşısında davacının asli ve feri talebini içeren terditli davası sübut bulmadığından tümden reddine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacının sübut bulmayan davasının tümden reddine,
2-Davacı harçtan muaf olduğundan harç alınmasına yer olmadığına,
3-Davacı tarafından harcanan masrafların kendi üstünde bırakılmasına,
4-Vekille temsil edilen davalı … lehine 9.200,00 TL maktu vekalet ücretinin … 1.İflas Müdürlüğüne ait masadan tahsili ile davalıya ödenmesine,
5-Artan avansın karar kesinleştiğinde ve talep halinde taraflara iadesine,
Kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde mahkememize veya bulunulan yer asliye ticaret mahkemesine dilekçe ile başvurmak koşuluyla İstanbul BAM nezdinde İstinaf yasa yolu açık olmak üzere iflas müdürü ve davalı vekilinin huzurunda ve oy birliği ile karar verildi. 30/03/2023
Başkan
Üye
Üye
Katip