Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/702 E. 2022/675 K. 27.10.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2022/702 Esas
KARAR NO : 2022/675

DAVA : İtirazın İptali (Haksız Eylemden Kaynaklanan Zarar Nedeniyle)
DAVA TARİHİ : 06/10/2022
KARAR TARİHİ : 27/10/2022

Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali (Haksız Eylemden Kaynaklanan Zarar Nedeniyle) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davalı aleyhine … 12. İcra Müdürlüğünün … E. Sayılı dosyasıyla icra takibi başlatıldığını, davalı tarafından itiraz edildiğini, İtiraz üzerine takip durdurulduğunu, davalı borçlunun itirazı haksız olup itirazında kötü niyetli olduğunu, davalı esasa ve fer’ilerine ilişkin yapmış olduğu itirazlarını kabul etmediklerini, davalı … abone numarasına kayıtlı tesisatın bulunduğu “…” adreste ticarethane tarifesinden, (Cafe) kaçak elektrik kullanımı (Abone tahliye sayacı kesip olup “Direk bağlı” olarak elektrik kullanımı) yaptığı tespit edilriğini, iş bu kullanımlar neticesinde bir adet kaçak kullanım tahakkuk etmiş ve faturalandırıldığını, davalı söz konusu tesisatla ilgili bir adet fatura bedelini ödemeyerek müvekkili maddi anlamda zarara uğratmış dolayısıyla müvekkil şirket tarafından davalı hakkında … 12.İcra Müdürlüğünün … E. icra dosyası ile 09/10/2018 tarihinde icra takibi başlatıldığını, davalı müvekkili şirket tarafından başlatılan icra takibine haksız ve kötüniyetle itiraz ettiğini, işbu takibin durduğunu, davalı tarafından yapılan işbu itirazın hukuki anlamda herhangi bir geçerliliği yoktur. Dilekçe ekinde sunulan belgelerden de anlaşılacağı üzere davalı işbu davaya konu fatura alacaklarından dolayı müvekkil şirkete borçludur ve işbu borcunu bu zamana kadar ödemediğini, borçlu itirazında haksız olup kötü niyetli olduğunu, icra takibini uzatmak maksadıyla borca itiraz ettiğini, usul ekonomisi gereğince biran evvel dosyanın Bilirkişi’ye tevdiine, borçlunun itirazının iptaline (asıl alacak ve faize itirazının iptaline), takibin devamı ve borçlunun haksız itirazı sonucu alacağın %20’sinden aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına mahkeme masrafı ile ücreti vekaletin davalı tarafa bırakılmasına davalı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Delillerin Değerlendirilmesi, Davanın Hukuki Niteliği ve Gerekçe ;
Taraflar arasındaki uyuşmazlık; taraflar arasındaki … abone numarasına kayıtlı abone tahliye sayacı kesik direk bağlı olarak kaçak elektrik kullanımına bağlı alacağın tahsiline yönelik … 12. İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı icra takip dosyasına borçlu tarafından yapılan itirazın iptali ile takibin devamı ve icra inkar tazminatı istemine ilişkindir.
Huzurdaki davada davalı gerçek kişinin tacir vasfının irdelenmesi suretiyle öncelikle mahkememizin görevli olup olmadığının tetkikinin yapılması gerekmiştir.
6102 sayılı TTK’nın 5/1. maddesine göre, aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın asliye ticaret mahkemesi tüm ticari davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevlidir. Bu hükme göre ticaret mahkemelerinin görev alanı ticari davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işleridir. Ticari faaliyetleri ilgilendiren bütün davalar ticari dava değildir. Ticaret mahkemeleri ayrı bir yargı kolu oluşturmayıp, asliye hukuk mahkemelerine göre ihtisas mahkemeleridir.Bu nedenle ticari işlerle ilgili bütün davalar ticaret mahkemelerinin görev alanına sokulmamış, yalnızca uzmanlık gerektiren hususların ticaret mahkemelerince karara bağlanması esası getirilmiştir.
Ticari davaları, mutlak ticari davalar, nisbi ticari davalar, yalnızca bir ticari işletmeyle ilgili olmasına rağmen ticari nitelikte kabul edilen davalar olmak üzere üç grubta toplamak mümkündür.
Mutlak ticari davalar, tarafların tacir olup olmadığına ve işin bir ticari işletmeyi ilgilendirip ilgilendirmediğine bakılmaksızın ticari sayılan davalardır. Mutlak ticari davalar,
6102 sayılı TTK’nın 4/1. maddesinde bentler halinde sayılmıştır. Bunların yanında Kooperatifler Kanunu (m.99), İcra İflas Kanunu (m.154), Finansal Kiralama Kanunu (m.31), Ticari İşletme Rehni Kanunu (m.22) gibi bazı özel kanunlarda belirlenmiş ticari davalar da bulunmaktadır. Bu guruptaki davaların ticari dava sayılabilmesi için taraflarının tacir olması veya ticari işletmeleriyle ilgili olması gibi şartlar aranmaz. TTK’nın 4/1. bendinde sınırlı olarak sayılan davalar arasında yer alması veya özel kanunlarda ticari dava olarak nitelendirilmesi yeterlidir. Bu davalar kanun gereği ticari dava sayılan davalardır.
Nispi ticari davalar, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olması halinde ticari nitelikte sayılan davalardır. 6102 sayılı TTK’nın 4/1. maddesine göre, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davaları ticari dava sayılır. Bu hükme göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için, hem iki tarafın ticari işletmesini ilgilendirmesi, hem de iki tarafın tacir olması gereklidir. Bu şartlar birlikte bulunmadıkça, uyuşmazlık konusunun ticari iş niteliğinde olması veya ticari iş karinesi sebebiyle diğer taraf için de ticari iş sayılması davanın ticari dava olması için yeterli değildir. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 19/2. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hale getirmeyecektir. Zira; Türk Ticaret Kanunu, kanun gereği ticari dava sayılan davalar haricinde, ticari davayı ticari iş esasına göre değil, ticari işletme esasına göre belirlemiştir. Hâl böyle olunca, işin ticari nitelikte olması davayı ticari dava haline getirmez.
Üçüncü grup ticari davalar, yalnızca bir tarafın ticari işletmesini ilgilendiren havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davalardır. Bir davanın ticari dava sayılması için kural olarak ya mutlak ticari davalar arasında yer alması ya da her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili bulunması gerekirken havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davaların ticari nitelikte sayılması için yalnızca bir yanın ticari işletmesiyle ilgili olması TTK’da yeterli görülmüştür.
Bu açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında, Mahkememizce davalı gerçek kişinin tacir esnaf sıfatının celbi için bir kısım müzekkereler yazıldığı, İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğünden müzekkereye yanıt verildiği, davalı gerçek kişi adına vergi kaydının bulunduğu ancak işletme hesabına göre defter tuttuğu anlaşılmıştır.
Yargıtay 11.H.D.’nin 06/03/2018 Tarih ve 2016/11515 E-2018/1718 K sayılı kararında da belirtildiği üzere, TTK’nin 12. Maddesine göre “Bir ticari işletmeyi, kısmen de olsa, kendi adına işleten kişiye tacir denir. Bir ticari işletmeyi kurup açtığını, sirküler, gazete, radyo, televizyon ve diğer ilan araçlarıyla halka bildirmiş veya işletmesini ticaret siciline tescil ettirerek durumu ilan etmiş olan kimse, fiilen işletmeye başlamamış olsa bile tacir sayılır. Bir ticari işletme açmış gibi, ister kendi adına, ister adi bir şirket veya her ne suretle olursa olsun hukuken var sayılmayan diğer bir şirket adına ortak sıfatıyla işlemlerde bulunan kimse, iyiniyetli üçüncü kişilere karşı tacir gibi sorumlu olur.” hükmü ile anılan Yasa’nın 11. maddesinde “Ticari işletme, esnaf işletmesi için öngörülen sınırı aşan düzeyde gelir sağlamayı hedef tutan faaliyetlerin devamlı ve bağımsız şekilde yürütüldüğü işletmedir. Ticari işletme ile esnaf işletmesi arasındaki sınır, Bakanlar Kurulunca çıkarılacak kararnamede gösterilir.” Yine TTK’nin 15. maddesinde de “İster gezici olsun ister bir dükkânda veya bir sokağın belirli yerlerinde sabit bulunsun, ekonomik faaliyeti sermayesinden fazla bedenî çalışmasına dayanan ve geliri 11. maddenin ikinci fıkrası uyarınca çıkarılacak kararnamede gösterilen sınırı aşmayan ve sanat veya ticaretle uğraşan kişi esnaftır.” düzenlemesi bulunmaktadır.
Yargıtay’ın yerleşik uygulamalarına göre, bir kimsenin Vergi Usul Kanunu’na göre esnaf sayılması, TTK yönünden de esnaf kabul edilmesini gerektirmez. Ticaret siciline ya da Oda’ ya kayıtlı olmamak da tacir olmamanın kesin bir ispatı olmadığı gibi, vergi mükellefi olup olmamak da tacir ve esnaf ayrımında kesin bir ölçüt olarak kabul edilemez.
Mülga 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 1463. maddesine göre, Bakanlar Kurulu’nca 18.06.2007 tarihinde kararlaştırılıp, 21.07.2007 tarih ve 26589 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan, 2007/12362 sayılı Bakanlar Kurulu Kararında esnaf – tacir ayırımının nasıl yapılacağı belirlenmiştir.
6103 sayılı Türk Ticaret Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 10. maddesinde ticari işletmeler hakkında 6102 sayılı TTK’nin 11/2 madde ve fıkrasında öngörülen Bakanlar Kurulu kararı çıkarılıncaya kadar yürürlükte bulunan düzenlemelerin uygulanacağı belirtildiğinden, Bakanlar Kurulu kararının uygulanmasına devam edilerek esnaf ve tacir ayrımının anılan kararda belirtilen kıstasların değerlendirilmesi suretiyle yapılması gerekmektedir. (İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesinin 2018/1274 Esas, 2019/1137 Karar sayılı ilamı)
Huzurdaki ihtilafın TTK’ da düzenlenen mutlak ticari davalardan olmadığı açıktır.
Nispi ticari dava bakımından, davacının ticari şirket olması sebebiyle tacir olduğu konusunda duraksama yoktur. Ne var ki, bu ayrıma göre her iki tarafın, yani davalının da tacir olması zorunludur. 19.02.1986 tarih 19024 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 25.01.1986 tarihli Bakanlar Kurulu Kararı ile T.T.K.’nun 1463. maddesine göre esnaf ve küçük sanatkar ile tacir ve sanayicinin ayrımına dair esaslar tespit edilmiştir. Buna göre;
1-Koordinasyon kurulunca tespit ve yayınlanacak esnaf ve küçük sanatkar kollarına dahil olup da gelir vergisinden muaf olanlar ile kazançları götürü usulde vergilendirilenler ve işletme hesabına göre, defter tutanlardan iktisadi faaliyetleri nakdi sermayesinden ziyade, bedeni çalışmalarına dayanan ve kazançları ancak geçimlerini sağlamaya yetecek derecede az olan ve Vergi Usul Kanunu’nun 177. maddesinin 1. fıkrasının 1 ve 3 nolu bentlerinde yer alan limitlerin yarısını, iki numaralı bendinde yazılı nakdi limitin tamamını aşmayanların esnaf ve küçük sanatkar,
2-Vergi Usul Kanunu’na istinaden birinci sınıf tacir sayılan ve bilanço esasına göre defter tutanlar ile işletme hesabına göre defter tutan ve birinci madde de belirtilenlerin dışında kalanların (iktisadi faaliyetleri nakdi sermayesinden ziyade, bedeni çalışmalarına dayanan ve kazançları ancak geçimlerini sağlamaya yetecek derecede az olan ve Vergi Usul Kanunu’nun 177. maddesinin 1. fıkrasının 1 ve 3 nolu bentlerinde yer alan limitlerin yarısını, iki numaralı bendinde yazılı nakdi limitin tamamını aşmayanların) esnaf ve küçük sanatkar, tacir ve sanayici sayılmaları kararlaştırılmıştır.
Bir kimsenin Vergi Usul Kanunu’na göre esnaf sayılması, TTK yönünden de esnaf kabul edilmesini gerektirmez. Ticaret siciline ya da Oda’ya kayıtlı olmamak da tacir olmamanın kesin bir kanıtı olmadığı gibi, vergi mükellefi olup olmamak da tacir ve esnaf ayrımında kesin bir ölçüt olarak kabul edilemez. 21/07/2007 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan 18/06/2007 tarihli 2007/12362 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile esnaf ve tacir ayrımına esas sınırlar belirlenmiş olup, bu kararda 213 Sayılı VUK 177.maddesinde belirtilen hallerden 1. ve 3.bendindeki konularda faaliyette bulunanlarda belirlenen sınırların yarısını, 2.benddeki faaliyetlerde bulunanların bu tutarın tamamını aşanların tacir olacağı belirlenmiştir.
Davalının 2018 yıllarında işletme defteri performans bilgilerine göre, erçek kişi olarak birinci sınıf tacir olup olmadığı, esnaf olup olmadığı, bilanço usulüne göre defter tutup tutmadığının araştırılması, 21.07.2007 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan 2007/12362 sayılı BKK. Uyarınca esnaf sınırını aşıp aşmadığının tespiti bakımından, bu yıllarda verdiği Gelir Vergisi Beyannamesi, eki gelir tablosu ve performans bilgilerinin gönderilmesi ve bu bilgilere göre VUK 171/1 ve 3 no.lu bentlerde ilgili yıl için belirlenen nakdi limitin yarısını, 171/2 no.lu bentte belirlenen nakdi limitin tamamını, ilgili yıl yıllık gayrisafi iş hasılatı tutarı yönünden aşıp aşmadığının araştırılmış, nihayetinde 2015 yılı itibariyle vergi mükellefiyetinin terkin edilmiş olduğu, terkinden önceki dönemde işletme hesabına göre defter tuttuğu anlaşılmış olup, huzurdaki kaçak elektrik tüketimi iddiasına dayalı tutanağın da 2014 yılı itibariyle olduğu göz önününe alındığında davacının tacir sıfatının olmadığı anlaşılmıştır. Zira 21/07/2007 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan 18/06/2007 tarihli 2007/12362 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile esnaf ve tacir ayrımına esas sınırlar belirlenmiş olup, bu kararda 213 Sayılı VUK 177.maddesinde belirtilen hallerden 1. ve 3.bendindeki konularda faaliyette bulunanlarda yarısını, 2.benddeki faaliyetlerde bulunanların bu tutarın tamamını aşanların tacir olacağı düzenlenmiş olup; davalının belirlenen sınırları geçmediği; 2018 yılı işletme hesap özetinden anlaşılmaktadır.
Bu haliyle davalının faaliyetinin esnaf faaliyeti olduğu, işin hacmi itibariyle ticari muhasebeyi gerektirmediği, ticari faaliyet boyutuna erişmediği değerlendirilmiş olup; davacının tacir sıfatı bulunmadığı açık olduğundan her iki tarafın tacir olmadığı eldeki dava dosyası bakımından Mahkememizin görevli olmadığı, davalının kafeterya işletmesi nedeniyle niteliği itibariyle tüketici vasfının da olmaması karşısında davalının tüketici olarak kabul edilemeyeceği ve Tüketici Mahkemelerinin de görevli olmadığı, ancak eldeki uyuşmazlık bakımından genel görevli olan Asliye Hukuk Mahkemesinin görevli olduğu tespit edilmiş, görevsizlik kararı verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: (Gerekçesi ve Ayrıntısı Yukarıda Açıklandığı Üzere);
1-HMK.’nın 114/1-c, 115/2. Maddeleri uyarınca dava şartı yokluğundan mahkememizin görevsizliği ile davanın USULDEN REDDİNE, Görevli Mahkemenin ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ olduğuna,
2- HMK.nın 20. Maddesi uyarınca taraflardan birinin , bu karar verildiği anda kesin ise bu tarihten , süresi içinde kanun yoluna başvurulmayarak kesinleşmiş ise kararın kesinleştiği tarihten; kanun yoluna başvurulmuşsa bu başvurunun reddi kararının tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde kararı veren mahkemeye başvurarak talep etmesi halinde dava dosyasının görevli İSTANBUL NÖBETÇİ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİNE tevzi edilmek üzere hukuk mahkemeleri tevzi bürosuna GÖNDERİLMESİNE,
3-HMK’nın 20 maddesine göre kararın kesinleşme tarihinden itibaren iki hafta içinde Mahkememize başvurarak dava dosyasının görevli ya da yetkili Mahkemeye gönderilmesi talep edilmediği takdirde Mahkememizce davanın açılmamış sayılmasına karar verileceği,
4- Harç, yargılama gideri ve vekalet ücretinin görevli mahkemece değerlendirilmesine,
Dair, tarafların yokluğunda HMK 341/2 maddesi gereğince miktar itibariyle KESİN olmak üzere verilen karar açıkça okunup anlatıldı.27/10/2022

Katip

Hakim