Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/643 E. 2022/574 K. 20.09.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2022/643
KARAR NO : 2022/574

DAVA : Şirketin İhyası
DAVA TARİHİ : 26/01/2022
KARAR TARİHİ : 20/09/2022

Mahkememizin 2022/421E.sayılı dosyasına istinaden davacı tarafından 6102 sayılı Geçici Madde 7 hükmü uyarınca resen kaydı silinen şirketin ihya olunması amacı ile açılmış olan davada 6102 sayılı TTK Geçici Madde 7 hükmüne dayalı terkin halinin kesinleşmiş olması durumunda şirket tüzel kişiliğinin davalı tarafından gösterilmesinin Yargıtay uygulaması gereği gerekmemesi ve esasen şirketin halihazırda terkin durumunda bulunması karşısında bu taraf yönünden ayırma kararı verilmesi sonucunda 2022/643E.numarasını almakla dosya incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ
Davacı vekili müvekkili lehine açılan hizmet tespiti davasında davalı olan şirketin sicil kaydının terkin olduğunu belirterek şirketin ihya olunması amacıyla gerek sicil müdürlüğüne gerek şirket tüzel kişiliğine yönelik dava açmıştır.
Celb edilen kayıtlara göre ihyası istenen şirketin 6102 sayılı TTK Geçici Madde 7 hükmüne göre resen kaydının silindiği tartışmasızdır.
Usulüne uygun olarak terkin edilen şirket kaydının silinmiş olması karşısında ve şirketin terkin olunması nedeniyle TTK Geçici Madde 7 hükmüne göre şirketin yeniden ihyasının gerekip gerekmediği taraflar arasında tartışmalıdır.
İhyası talep olunan şirketin 2013 yılı itibariyle resen terkin işleminin yapıldığı, TTK-Geçici Madde 7 hükmüne göre işlemin gerçekleştiği anlaşılmaktadır.
Dava TTK’nın Geçici Madde 7 hükmü çerçevesinde açılmış olup ihyası istenen şirketin merkez adresi karşısında ise mahkememiz yetkilidir.
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi uygulaması gereği, TTK Geçici Madde 7 hükmü çerçevesinde açılan ihya davalarının sadece ve sadece sicil müdürlüğüne yöneltilmesi gerekli ve yeterli olduğundan taraf teşkilinin sağlandığı kabul edilmiştir.
Şöyle ki;
Öncelikle belirtmek gerekir ki davacı vekilinin dava dilekçesindeki amacı, TTK Geçici Madde 7 gereği kaydı silinmiş olan şirketin iş mahkemesinde görülmekte olan davada taraf olarak yer almasının sağlanmasına yöneliktir.
“6102 Sayılı TTK’nun yürürlük tarihinden önce veya 01.07.2015 tarihine kadar şirketin münfesih olmaları, aralıksız son beş yıla ait olağan genel kurul toplantılarının yapılamaması,TTK’nun yürürlüğe girdiği tarihten önce tasfiye işlemlerine başlanılmış olmakla birlikte genel kurulun toplanamaması nedeniyle ara bilançoların ve kati bilançonun genel kurula tevdi edilemediği için ticaret sicilinden terkin edilememeleri sebepleriyle şirketler re’sen terkin edilebilirler.Ticaret sicil müdürlüklerince kapsam dahilindeki şirketlere bir ihtar gönderilir.Bu şirketler tasfiye memuru bildirdikleri takdirde maddede gösterilecek usulde tasfiye edilecek olup,ihtara rağmen tasfiye memuru bildirmeyen şirketlerin unvanı ise ticaret sicilinden re’sen silinir.Ancak, devam eden davası bulunan şirketler için bu madde hükmü uygulanmayacağı gibi sicilden kaydı silinen şirket alacaklıları ile hukuki menfaati bulunanlar haklı sebeplere dayanarak şirket veya kooperatifin ihyasını isteyebilirler.”
Yargıtay uygulamalarında da kabul edildiği üzere TTK Geçici Madde 7 hükmüne göre ihyası istenen şirketin ayrıca pasif sıfatı bulunmamaktadır. Zira işlem tamamen sicil müdürlüğünün yapmış olduğu terkin işleminden kaynaklanmaktadır.
Diğer husus ise 6102 sayılı TTK Geçici Madde 7 hükmü uyarınca kaydı silinmiş olan şirketin ihyasına karar verilmesi halinde tasfiye memuru atanmasının gerekip gerekmediği noktasındadır.
Öncelikle belirtmek gerekir ki 20/07/2016 tarihi itibariyle bölge adliye mahkemeleri faaliyete geçmiştir. Bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçirilmesinde birçok amaç olmakla birlikte bu amaçlardan birinin ise Yargıtay’ın yüksek mahkeme olarak “içtihat kurumu” görevini tam ve eksiksiz icra edebilmesidir.Böylelikle gerek ilk derece mahkemelerinin ve gerekse bölge adliye mahkemelerinin aynı konuya ilişkin farklı uygulamalarda bulunmasının dahi önüne geçilmesi amaçlanmıştır.Esasen aynı konu hakkında farklı kararların Yargıtay,yani yüksek mahkeme kararlarının mevcudiyetine rağmen ortaya çıkması Anayasa m.36 ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi m.6 hükmü karşısında adil yargılanma hakkının ihlali sonucunu doğuracak, en önemlisi kanun koyucunun amacının da açıkça görmezden gelinmesine yol açacaktır.Bu yönü itibariyle “birbiriyle uyuşmayan mahkeme kararlarının sürüp gitmesi yargı sistemine güveni azaltıcı ve hukuki belirsizlik hali oluşturmaktadır.”(Nejdet Şahin ve Perihan Şahin/Türkiye davası (BD),57,Leach,Sayfa 278)
O halde 6102 sayılı TTK Geçici Madde 7 hükmünün yürürlüğe girdiği tarihten itibaren tasfiye memuru atanıp atanmayacağı noktasında Yargıtay tarafından farklı uygulamalar yapılmış ise de somut uyuşmazlıkta hüküm tarihine en yakın ve son uygulamaların dikkate alınması gerekir.
Nitekim Yargıtay 11 H.D. 22/05/2019 tarih ve 2019/1992E ve 2019/4024K.sayılı ilamında ilk derece mahkemesinin 2016 yılında vermiş olduğu karar ile oluşturduğu emsal ilamında “…Dava, 6102 sayılı TTK’nın Geçici 7. maddesi uyarınca re’sen terkin edilen şirketin ihyası istemine ilişkindir. Mahkemece, TKK’nın 547. maddesi uyarınca şirketin ihyasına, dava dışı …’nun ek tasfiye işlemleri için tasfiye memuru olarak atanmasına karar verilmiştir. Ancak, dosya kapsamından ihyası talep edilen şirketin 6102 sayılı TTK’nın geçici 7. maddesi uyarınca uyarınca davalı tarafça re’sen terkin edildiği anlaşılmaktadır. Bu durumda geçici 7. maddesi uyarınca şirketin ihyasına karar vermekle yetinilmesi gerekirken, ayrıca tasfiye memuru atanması doğru görülmemiş ise de, anılan yanlışlığın düzeltilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden HUMK 438/7. maddesi hükmü uyarınca kararın düzeltilerek onanmasına karar vermek gerekmiştir.Yukarıdaki bentte açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazının kabulü ile mahkeme kararının hüküm bölümünün 1. bendinin çıkarılarak yerine “Davanın kabülü ile … Ticaret Sicilinin … sicil nosunda kayıtlı iken 26/06/2014 tarihinde re’sen terkin edilen … Şti.’nin ihyasına” yazılmasına, hükmün bu şekliyle davacı yararına DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 22/05/2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. ” gerekçesiyle ilk derece mahkemesindeki tasfiye memuru atanmasına ve tasfiye memuruna ücret tayin olunmasına dair kısım, hükümden tümden çıkarmıştır.
Yine Yargıtay 11.H.D.08/04/2019 tarih ve 2019/978E.2019/2730K.sayılı ilam içeriğine göre,ilk derece mahkeme ilamında TTK Geçici Madde 7 gereği ihya kararı verildiği,TTK Geçici Madde 7 gereği ihya yapıldığından dolayı tasfiye memurunun atanmadığı,tasfiye memuru atanmaması gerekçesinin dahi açıkça ilamda tartışıldığı,buna mukabil davalı sicil müdürlüğünün ise tasfiye memuru atanmamasını açıkça istinaf nedeni yaptığı,Samsum BAM 3.HD 2018/1062E.2018/7K.sayılı ilamında “…TTK geçici 7 maddesine göre,…, mahkemece tasfiye memuru atanmaksızın ihya kararı verilmesinin usul ve yasaya uygun olduğu anlaşıldığından,davalının istinaf başvurusunun reddine karar vermek gerekmiştir.”şeklindeki kararının bu defa ve akabinde temyiz olunduğu,Yargıtay’ın ise adı geçen kararında “…. Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesince tüm dosya kapsamına göre yapılan istinaf incelemesi sonucunda; TTK’nın Geçici 7’inci maddesine göre re’sen sicilden silinen dava dışı şirketin silinme tarihinden önce hakkında devam eden icra takibinin bulunmasına göre, ilk derece mahkemesince tasfiye memuru atanmaksızın dava dışı şirketin ihyasına karar verilmesinin usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle, davalının istinaf talebinin reddine karar verilmiştir. Karar, davalı tarafından temyiz edilmiştir. Yapılan yargılama ve saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kuralları gözetildiğinde İlk Derece Mahkemesince verilen kararda bir isabetsizlik olmadığının anlaşılmasına göre yapılan istinaf başvurusunun HMK’nın 353/b-1 maddesi uyarınca Bölge Adliye Mahkemesince esastan reddine ilişkin kararın usul ve yasaya uygun olduğu kanısına varıldığından Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına karar vermek gerekmiştir.”gerekçesiyle son uygulamalarını yeniden ve ayrıca teyit etmiştir.Nitekim mahkememizin yargı çevresinde yer aldığı İstanbul BAM 12.Hukuk Dairesinin 2018/1131E.2018/770K.sayılı ilamında “…Tüzel kişiliğin ihyasına karar verilen davadışı şirketin TTK nun geçici 7.maddesi uyarınca 18.12.2015 tarihinde re’sen sicilden terkin edildiği anlaşılmaktadır.Dava dışı şirket TTK hükümlerine göre tasfiye edilmediğinden terkinden evvel tasfiye halinde bulunmadığı gibi bir tasfiye memuru mevcut değildir.Bu sebeble husumetin sicil memurluğuna yöneltilmesi yeterlidir. Terkin işlemi kaldırılarak şirketin ihyasına karar verildiğinde şirket terkinden evvelki mevcut haline döneceğinden tasfiye memuru atanmaması bir eksiklik değildir.Yapılan yargılama ve saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kuralları gözetildiğinde İlk Derece Mahkemesince tavzih isteminin reddine ilişkin verilen ek kararda bir isabetsizlik olmadığının anlaşılmasına ve TTK’nın geçici 7/2.maddesi uyarınca tasfiye memurunun atanmasına gerek olmamasına göre davacı vekili tarafından yapılan istinaf başvurusunun esastan reddine karar vermek gerekmiştir. ” gerekçesiyle Yargıtay 11.HD son uygulamalarını dahi aynen ve birebir benimsemiştir.
Yargıtay 11.HD’nin son uygulamaları ve bu uygulamayı benimseyen İstanbul BAM uygulamaları çelişkisiz bir şekilde ve birbiriyle uyum içindedir. Kaldı ki Yargıtay 11.H.D, 6102 sayılı TTK Geçici Madde 7 hükmüne göre asliye ticaret mahkemeleri tarafından verilen ihya kararlarında ve özellikle son yıllarda,tasfiye memuru atanmadığı halde bu yöne ilişkin herhangi bir eleştiriye kararında yer de vermemiştir. Oysaki tasfiye memurunun atanmasının,hükmün olmazsa olmaz unsurlarından bulunması durumunda HMK m.297/f.2 hükmü çerçevesinde Yargıtay tarafından bu hususun re’sen bozma nedeni yapması icap eder idi. Esasen yukarıda açıklanan son uygulamalar ise bu noktada açık ve yerleşiktir.
Nitekim mahkememizce verilen kararlar ile ilgili yargılama yapma yetkisine haiz İstanbul BAM ilgili hukuk dairesi de doğal olarak ve halihazırda uygulamayı aynen devam ettirmektedir.Hal böyle olunca en azından Anayasa m.36 ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi m.6 hükmünün ihlaline yol açılmaması için bu uygulamanın bu aşamada benimsenmesi,bu yönde uygulama yapılması zorunludur.Aksi takdirde aynı konuda ilk derece mahkemelerinin farklı uygulamalar benimsemesi hukuk güvenliğini de sarsıcı sonuçlara yol açacaktır.
Kaldı ki ve aynı zamanda Yargıtay uygulamasının kanun metni içeriğine dahi uygun olduğu değerlendirilmektedir. Zira 6102 sayılı TTK Geçici m.7 hükmünün birinci fıkrası,bu çerçevede kayıtları silinen şirketler yönünden ilgili kanunlardaki tasfiye usullerine uyulmayacağını açıkça belirtmiştir.O halde kanunların belirttiği tasfiye usulüne uyulmaksızın kaydı silinmiş olan bir şirketin tasfiyesinin yapıldığı kabul edilemeyecektir.Nitekim TTK m.547 hükmü uyarınca mahkemeden talepte bulunulması durumunda, mahkemenin ek tasfiye kararını verdiği aşamada ve ayrıca tasfiye memuru ataması yasal zorunluluktur. Oysaki TTK geçici m.7 hükmünün 15.fıkrası bu noktada mahkemeden ihya istenebileceğini belirtmiş olmakla birlikte mahkemece tasfiye memuru atanacağını, TTK m.547 hükmünde olduğu üzere açıkça düzenlememiştir. Kanun koyucunun aynı yıl itibariyle yürürlüğe giren benzer hükümlerde farklı düzenlenmeler yapmış olması bir unutkanlık veya boşluk değil kanun koyucunun amaca uygun bilinçli bir tercihi olarak değerlendirilmelidir. Esasen son yıllarda gerek Yargıtay uygulamasında ve gerekse doktrinde bu yöne ilişkin bir eleştiri mevcut değildir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 136. ve 142’nci maddelerinde mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişleri ve yargılama usullerinin kanunla düzenleneceği hükme bağlanmıştır. Mahkemelerin görevi kıyas veya yorum ile genişletilemez ya da değiştirilemez. Kanunda açıklık bulunmayan durumlarda görev genel mahkemelere aittir (5.12.1977 tarihli, 1977/4 E., 1977/4 K. sayılı İçtihatları Birleştirme Kararı). O halde uyuşmazlığı gören asliye ticaret mahkemesinin TTK Geçici Madde 7 hükmü çerçevesinde kaydı silinen şirketin ihyası kararı vermesinden sonra ayrıca mahkemenin tasfiye memuru ataması yapabileceğine dair dayanak hükümde açıklık bulunmadığı halde mahkemenin bu noktada kanundan doğmayan bir yetkiyi kullanması anayasa ile de uyumlu değildir.
Sonuç olarak kayden ihya olunan şirket yönünden tasfiye memuru atanması mevcut Anayasa, açıklanan kanun hükümleri ile Yargıtay’ın ve Yargıtay ile uyumlu İstanbul BAM hukuk dairelerinin son uygulamalarının görmezden gelinmesine ve giderek Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin m.6 hükmünün ihlaline dahi yol açacaktır. O halde somut uyuşmazlıkta tasfiye memurunun atanmaması kanun ve Yargıtay uygulamasına da uygundur.
Davacı gerçek kişinin açmış olduğu ihya davasında tasfiye memurunun dahi taraf olarak gösterilmeyecek olması karşısında ve açıklanan gerekçelerle şirket tüzel kişiliğinin davalı olarak gösterilmesi gerekmemektedir.
Esasen daha da önemlisi zaten davanın konusu şirketin ihyası olup sadece sicil müdürlüğünün davalı olarak gösterilmesi gerekli ve yeterlidir. Bu durumda şirket tüzel kişiliğinin esasen bu davada dava tarihi itibariyle taraf ve dava ehliyetinin bulunmadığı, zaten asıl dosya niteliğindeki 2022/421E.sayılı dava dosyasının açılmasının ve görülmekte olmasının nedeninin ise şirketin tüzel kişiliğinin taraf ve dava ehliyetinin kazandırılmasına yönelik bulunduğu, bu şartlarda şirket tüzel kişiliği yönünden 6100 sayılı HMK m.114/f.1 bend (d) hükmü uyarınca şirket tüzel kişiliğin taraf ve dava ehliyetinin bulunmadığı gibi bu eksikliğin adı geçen şirket tüzel kişiliğinin taraf olarak gösterilmek veya süre verilmek suretiyle giderilmesinin gerekmediği, bu noktada davacının da herhangi bir hukuki yararının bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Bilindiği üzere dava şartları 6100 sayılı HMK m.115/f.1 hükmü uyarınca davanın her aşamasında kendiliğinden araştırılır. Somut olayda olduğu üzere tamamlanması mümkün olmayan ve esasen tamamlanmasında da hiçbir hukuki yararı bulunmayan bir eksiklik söz konusudur.
Yapılan açıklamalar karşısında 6100 sayılı HMK m.114/f.1 bend (d) hükmüne atfen m.115/f.1 hükmü uyarınca davacının şirket tüzel kişiliği aleyhine açmış olduğu davanın dava şartı noksanlığından ve usulden reddine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda yazılı nedenlerle;
1-6100 sayılı HMK m.114/f.1 bend (d) hükmüne atfen m.115/f.1 hükmü uyarınca davacının şirket tüzel kişiliği aleyhine açmış olduğu davanın dava şartı noksanlığından ve usulden reddine,
2-492 sayılı Harçlar Kanunu gereği alınması gereken harç peşin alındığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına,
3-Yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,
4-Vekalet ücreti hakkında karar verilmesine yer olmadığına,
5-Karar kesinleştiğinde ve talep halinde artan avan iadesine,
Dair, tarafların yokluğunda ve gerekçeli kararı tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde mahkememize verecekleri bir dilekçe ile veya bulundukları yerdeki başka bir mahkeme aracılığıyla mahkememize gönderecekleri dilekçe ile HMK.341.maddesi uyarınca İstanbul BAM nezdinde istinaf yoluna başvurma hakları bulunduğu taraflara hatırlatılmak suretiyle dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu oy birliği ile karar verildi.20/09/2022

Başkan …

Üye …

Üye …

Katip …