Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/64 E. 2022/387 K. 16.05.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2022/64 Esas
KARAR NO : 2022/387

DAVA : Sigorta (Trafik Sigortası Kaynaklı)
DAVA TARİHİ : 24/01/2022
KARAR TARİHİ : 16/05/2022

Mahkememizde görülmekte olan Sigorta (Trafik Sigortası Kaynaklı) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davalı sigorta şirketi müvekkili şirket adına tescilli … plakalı aracın 11/09/2015 tarihinde park halinde bulunan … plakalı araç ile çarpışması sonucu trafik kazası meydana geldiğini, müvekkili şirket adına tescilli aracın kendi şirketlerinde … numaralı poliçe ile sigortalı olduğunu, meydana gelen kaza sonrasında araç sürücüsünün olay yerini terk etmesi nedeniyle sigorta poliçesinin hükümsüz hale geldiğini iddia ederek; 14/04/2017 tarihli ve 2132 sayılı yazmış olduğu yazı ile rücu hakları olduğunu, aksi halde icra takibi başlatılacağını belirterek müvekkili şirketten 13.000,00-TL değerinde ödeme yapmasını talep ettiğini, müvekkili şirkette bu yazıya istinaden 28/04/2017 tarihinde yazıda belirtilen IBAN numarasına 13.000,00-TL ödemede bulunulduğunu, yine davalı sigorta şirketi aynı kaza nedeniyle ve aynı konu hakkında … 6. İcra Dairesi’nde … Esasına kayıtlı icra dosyası ile ilamsız icra takibinde bulunduğunu, müvekkili şirket tarafından bu ilamsız icra takibine istinaden davalı sigorta şirketinin vekili …’ın hesabına 23/05/2018 tarihinde 13.237,46-TL haricen ödemede bulunulduğunu, bu ödemelerin ardından davalı sigorta şirketi tarafından yine aynı kaza nedeniyle ve aynı konu hakkında … 3. İcra Dairesi’nin … Esasına kayıtlı icra dosyası ile ilamsız icra takibinde bulunduğunu ancak müvekkili şirket tarafından bu ilamsız icra takibine yasal süresi içerisinde itiraz edildiğini, davalı tarafından müvekkili şirketten haksız, sigorta sözleşmesine ve sigorta genel şartlarına aykırı olarak tahsil edilen toplam 26.237,46-TL’nin temerrüt tarihlerinden itibaren işleyen ticari işlerde uygulanan temerrüt faizi (avans/reeskont faizi) ile birlikte müvekkilinin şirkete iadesini, müvekkilinden haksız olarak tahsil edilen meblağların denkleştirici adalet ilkesi gereğince günümüz koşullarına uyarlanmasını ve güncellenen meblağdan şimdilik 1.000,00-TL’nin (bilirkişi tarafından yapılacak tespit sonrasında artırılmak üzere) temerrüt tarihinden itibaren ticari işlerde uygulanan temerrüt faizi (avans/reeskont faizi) ile birlikte davalıdan tahsil edilerek müvekkili şirkete ödenmesini, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalı sigorta şirketi üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Cevap: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davalı tarafa yapılan 13.237,46.-TL’nin ödeme tarihi 23.05.2018 tarihi olduğunu, sigorta şirketine yapıldığı iddia edilen ödemenin tarihide dava dilekçesindeki iddiaya göre 28.04.2017 tarihli olduğunu, mevcut davanın istirdat davası olduğu göz önünde alındığında zaman aşımı süresinin dolduğunu, bu itibarla mevcut davanın zaman aşımı sebebi ile reddi gerektiğini, davacı şirket hakkında davalı tarafından ilk olarak … 6.İcra Müdürlüğünün … E. Sayılı dosyası ile icra takibi yapıldığını, davacı borçluya usulüne uygun tebligata rağmen borçlu tarafından herhangi bir itirazda bulunulmadığını, iddia edildiği gibi aynı borç için daha önceden 13.000,00.-TL ödenmiş ise borçlu tarafından takibe itiraz edilmesi gerektiğini, itiraz süresi geçirildi ise borçlu tarafından menfi tespit davası açılması da mümkün iken bu yola dahi başvurulmadığını, davacı borçlu kendisine yapılan icra takibi üzerine itiraz etmeden ve herhangi bir ihtiraz kayıt öne sürmeden 13.237,46-TL ödemeyi davalı tarafa yaptığını, davanın kabulü anlamına gelememek kaydı ile davacı tarafından davalı tarafından yapılan 13.237,46.-TL ödemenin içerinde icra dosyası vekalet ücreti, takip masrafları ve tahsil hacı gibi giderler de söz konusu olup bu giderlerin yapılmasına davacı borçlu takibe itiraz etmeyerek kendisi sebebiyet verdiğini, kendisinin sebep olduğu giderlerin davalı tarafından tahsilini talep etmesinin hukuken mümkün olmadığını, davacı mevcut davasını … Asliye Ticaret Mahkemesinin …E. Sayılı dosyasında verilen davanın reddi kararına dayandırdığını, sonuç olarak davacı şirketin davasını dayandırmış olduğu … Asliye Ticaret Mahkemesinin … E. Sayılı dosyasından verilen karar sadece o dosyadaki alacaklar bakımından kesin hüküm teşkil etmekte olup diğer ödemeler yönünden kesin hüküm teşkil etmediğini, davanın reddi ile yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Delillerin Değerlendirilmesi, Davanın Hukuki Niteliği ve Gerekçe ;
Taraflar arasındaki uyuşmazlık; davacı ile davalı sigorta şirketi arasında imzalanmış bulunan Zorunlu Mali Mesuliyet Sigorta Poliçesi kapsamında davacı tarafından davalıya takip dışı ödenmiş rücu bedelleri olan 13.000,00-TL ve 13.237,46-TL sözleşmesel iade talebi ile yine davacının ödemiş olduğu bedellerin denkleştirici adelet ilkesi kapsamında güncellenen bedellerinin tahsili talebinden ibarettir.
Davacının davasına dayanak yaptığı, … Asliye Ticaret Mahkemesini …Esas… Karar sayılı dosyası, … 6. İcra Müdürlüğünün… E.sayılı takip dosyası ile … 3. İcra Müdürlüğünün … E.sayılı takip dosyası ve … Bankasına yazılan müzekkere cevaplarına göre 28/04/2017 ve 23/05/2018 tarihli EFT işlemlerinin ekstre bilgileri incelenmiştir.
Dava dilekçesinde dayanak yapılan ve davacının yapmış olduğu ödemelerin iadesi talebine sebep oluşturan, … Asliye Ticaret Mahkemesini … Esas… Karar sayılı dosyasının incelenmesinde; ilgili davanın trafik kazası nedeniyle dava dışı hasarlı araç malikine taraflar arasında imzalanan ZMMS poliçesi kapsamında ödenen hasar tazminatının sigortalıdan rücuen tahsili istemine ilişkin olduğu, davada dosyamız davalısının eski ünvanı ile davacı konumunda; dosyamız davacısının ise davalı konumunda olduğu anlaşılmıştır.
… Asliye Ticaret Mahkemesini …Esas … Karar sayılı dosyasının incelenmesinde; “dosya kapsamı ve trafik kazasından sonra düzenlenen kaza tespit tutanağına göre kazanın maddi hasarlı kaza şeklinde gerçekleştiği, olayda yaralanma ve bedeni hasar olmadığı anlaşılmıştır. ZMSS genel şartlarının ilgili maddesinde açıkça bedeni hasara neden olan trafik kazaları sonucu dava dışı 3. kişiye bu anlamda yapılan ödemenin, diğer şartların da varlığı halinde sigortalıya rücu edebileceği düzenlenmiştir. Davacının zarar gören araçta meydana gelen maddi hasar bedelini ilgili hak sahibine ödedikten sonra, araç için ödenen hasar bedelinin rücu istemi ile iş bu davayı sigortalı hakkında açtığı anlaşılmıştır. Bu nedenle ZMSS Genel Şartlarının B.4.f maddesinin somut olayda uygulanma imkanının bulunmaması, davacı vekili tarafından davaya konu edilen 3. kişiye ödenen araç hasarının sigortalıdan rücu istemi yönünden yapılan değerlendirmede ise, sadece sigortalı araç sürücünün trafik kazası sonrasında olay yerini terk etmesinin sigortacıya, akidi olan sigortalıya rücu hakkı vermemesi, sigorta şirketinin somut delillerle tazminatın teminat dışında kaldığını ispatlamasının gerekmesi, bir başka ifade ile davacı sigorta şirketinin, zorunlu mali sorumluluk sigortası genel şartları uyarınca, olay yerinden firar eden sürücünün ehliyetsiz olduğu veya alkollü bulunduğu gibi teminat kapsamında olmayan halleri somut delillerle kanıtlamasının gerekmesi, iş bu davada davacı sigorta şirketi tarafından, davalının kayden maliki olduğu sigortalı araç sürücüsünün trafik kazası sonrasında olay yerini terk ettiği iddiası haricinde zararın teminat dışında kaldığının ve rücu şartlarının varlığının usulen kanıtlanamaması, davacı sigorta şirketi tarafından dava dışı üçüncü şahsa yapılan sigorta hasar tazminatı ödemesinin, davalı ile imzaladığı zorunlu trafik sigorta poliçe teminatı kapsamında olması nedeniyle davanın reddine” karar verildiği ve işbu 27/02/2020 tarihli kararın taraf vekillerine 19/09/2020 tarihinde tebliğ edildiği, istinaf yoluna başvurulmadığından 06/10/2020 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır.
Davalı vekilinin cevap dilekçesi içerisinde zamanaşımı defiinde bulunduğu görülmüş; taraflar arasında geçerli olan ve taraflarca inkar edilmeyen sigorta sözleşme ilişkisinden kaynaklanan ihtilaf nedeniyle davacı tarafça ödenmiş bedelin iadesine yönelik talebin sözleşmesel bir talep olduğu gözetilerek zaman aşımı süresinin 10 yıl olduğu anlaşılmakla zaman aşımı definin reddi ile açık yargılamaya devam olunmuştur.
…Asliye Ticaret Mahkemesini …Esas …Karar sayılı dosyasında verilen karar uyarınca; davacının davalıya rücu bedeli olarak yapmış olduğu ödemelerin kendisi açısından sigorta sözleşme ilişkisinden dolayı fazla ödeme olduğu noktasında tereddüt bulunmamaktadır. Zira ilgili mahkeme karar içeriğine göre, sigorta şirketi tarafında rücu şartlarının varlığının usulen kanıtlanamaması, sigorta şirketi tarafından dava dışı üçüncü şahsa yapılan sigorta hasar tazminatı ödemesinin, dosyamız davacı ile imzaladığı zorunlu trafik sigorta poliçe teminatı kapsamında olması nedeniyle; dosyamız davacısının rücu ödemesine ilişkin borcu olmadığı anlaşılmaktadır.
YARGITAY HGK.’nun 24/01/2018 tarih ve 2017/2534 Esas, 2018/88 Karar sayılı kararında da belirtildiği üzere, Maddi anlamda kesin hükmün koşulları 6100 sayılı HMK’nın 303/1. maddesinde açıklanmıştır. Buna göre; “Bir davaya ait şekli anlamda kesinleşmiş olan hükmün, diğer bir davada maddi anlamda kesin hüküm oluşturabilmesi için, her iki davanın taraflarının, dava sebeplerinin ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekir.”.
Kesin hükmün ilk koşulu her iki davanın taraflarının aynı kişiler olması, ikinci koşulu müddeabihin aynılığı, üçüncü koşulu ise dava sebebinin aynı olmasıdır.
Kesin hükmün ikinci koşulu olan müddeabihin, dava konusu yapılmış olan hakların aynı olmasıdır. Önceki dava ile yeni davanın müddeabihlerinin (konularının) aynı olup olmadığını anlamak için hâkimin, eski davada verilen kararın hüküm fıkrası ile yeni davada ileri sürülen talep sonucunu karşılaştırması gerekir. Eski ve yeni davanın konusu olan maddi şeyler fiziksel bakımdan aynı olsa bile bu şeyler üzerinde talep olunan haklar farklı ise müddeabihlerin aynı olduğundan bahsedilemez.
Kesin hükmün üçüncü koşulu ise dava sebebinin aynı olmasıdır. Dava sebebi, hukuki sebepten farklı olarak, davacının davasını dayandırdığı vakıalardır. Öyle ise her iki davanın da dayandığı maddi vakıalar (olaylar) aynı ise diğer iki koşulun da bulunması hâlinde kesin hükmün varlığından söz edilebilir.
Somut ihtilaf yönünden, kesin hükmün şartları somut olayda bulunmamaktadır. Zira her iki davadaki talep sonuçları açıkça farklı olup, ilaveten tarafların davacı ve davalı sıfatları da yer değiştirmiştir. Talep sonucunun farklılığı dava konusunu da farklı kılar. Dolayısı ile derdestlik olmayacağı gibi kesin hükümden de söz edilemez.
Ancak taraflar arasında görülen itirazın iptali davası sonuçlanmış olduğundan, rücu hakkının varlığı ve yokluğu kesinleşmiş mahkeme ilamı ile saptandığından, bu husus kesin delil niteliğini almıştır. (Bkz. Hukuk Genel Kurulu 2017/(13)3-773 Esas, 2021/102 Karar sayılı ilam içeriği ve karşı oy yazıları)
… Asliye Ticaret Mahkemesini… Esas… Karar sayılı dosyasında yapılan yargılama ile mahkememiz dava dosyasındaki davacının sigorta sözleşmesi uyarınca rücu borcunun bulunmadığına yönelik, maddi vakıaya yönelik tespitler kesinleşmiştir. Bu haliyle ilgili mahkeme dosyasındaki tespitlerden ayrı olarak davacı tarafından rücu borcundan dolayı davalıya yapılan ödemelerin kendisi açısından borç oluşturmadığı sabit olup, bu hususlarda yeniden inceleme yapılması; aynı derece mahkeme kararları arasında aynı vakıalara ilişkin farklı tespitler ve kararlar oluşturma olasılığı nedeniyle hukuk güvenliğine aykırılık teşkil edecektir. Bu haliyle de davacı tarafça, davalı sigorta şirketine rücu borcu doğmaksızın yapılan ödemelerin taraflar arasındaki sigorta sözleşmesi gereğince, talebin de sözleşme ilişkisi kapsamında yapılan-ancak borcun doğmadığı- ödemenin iadesine yönelik olması karşısında; … Asliye Ticaret Mahkemesini … Esas 2020/151 Karar sayılı dosyası kapsamında kesinleşen mahkeme ilamı da dikkate alınarak, 13.000,00-TL’nin ödeme tarihi olan 28/04/2017 tarihinden ve 13.237,46-TL’nin ödeme tarihi olan 23/05/2018 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, dair karar vermek gerekmiştir.
Davacı aynı zamanda, yapmış olduğu ödemelere ilişkin denkleştirici adalet kapsamında güncellenen meblağın tahsiline yönelik de ayrıca talepte bulunmuştur. Dava dilekçesine göre, sigorta sözleşmesine ve sigorta genel şartlarına aykırı olarak tahsil edilen toplam 26.237,46-TL’nin temerrüt tarihlerinden itibaren işleyen ticari işlerde uygulanan temerrüt faizi (avans/reeskont faizi) ile birlikte talep ettiği de nazara alınarak, denkleştirici adalet kapsamında güncellenen meblağın tahsili talebi açıkça faiz kısmında ayrı bir talep olarak ileri sürülmüştür. Buna gerekçe olarak da dolar kuru gösterilmiştir. Davacı ödemeleri yerel para birimi üzerinden yapmış; iade talebini de yerel para birimi ile yöneltmiştir.
Bu kapsamda davacının davacının yapmış olduğu ödemelere ilişkin denkleştirici adalet kapsamında güncellenen meblağın tahsiline yönelik ve temerrüt faizine ilave talebinin hukuken nitelendirilmesi gerekir.
“Kanun koyucu para borcunun geç ödenmesi halinde bir zararın mevcut olduğunu kural olarak benimsemiştir. Bu zararın karşılanması iki bölümde düşünülmüştür. Birinci bölüm, kanıtlanmadan ödenmesi talep edilecek zarar miktarıdır ki bu temerrüt faizidir. Diğer bir deyişle temerrüt faizi miktarınca alacaklının zarara uğradığı yasal bir karine olarak kabul edilmiştir. Ki davacı bu kısmı dava dilekçesinde açıkça talep etmiştir.
Bunun dışında davacının herhangi bir karineden istifade etme olanağı yasal olarak mevcut değildir. İkinci bölüm, temerrüt faizini aşan (munzam) zarara ilişkin olup; temerrüt faizini aşan bir zararı olduğunu iddia eden, bu iddiasını somut delillerle ispat etmek zorundadır.
Yüksek enflasyon, dolar kurundaki artış, serbest piyasadaki faiz oranlarının yüksek oluşu davacıyı ispat yükünden kurtarmaz. Zira davacı, para alacağını zamanında alması halinde bu parayı ne şekilde kullanacağını ispatlayamamıştır. Ayrıca alacaklı, uğradığı zararın kendisine ödenen temerrüt faizinden fazla olduğunu da ispat etmek zorundadır. Soyut enflasyonun ya da bankalarda mevduat için ödenen faizin temerrüt faizinden yüksek oranda olması munzam zararın gerçekleştiği ve ispatlandığı anlamına gelmez. Davacı tarafından ispatlanması gereken husus, enflasyon ve mevduat faizinin yüksekliği gibi genel olgular değil, kendisinin şahsen ve somut olarak geç ödemeden dolayı zarar gördüğü keyfiyetidir. Örneğin; alacağını zamanında tahsil edememekten ötürü, başkasına olan borcunu ödemek için daha yüksek oranda faizle borç aldığını veya alacaklı olduğu parayı zamanında alsa idi, yabancı para ile ödemek durumunda olduğu borcunu, geçen süre içinde geçekleşen kur farkı sebebiyle daha yüksek miktardan ödemek zorunda kalmayacağı gibi olguları kanıtlamak durumundadır.
Ülkede yaşanan ekonomik kriz nedeniyle paranın döviz karşısında hızlı değer kaybı, yüksek enflasyon gibi genel, afaki ve doğrudan davacının zararını ifade etmeyen umumi ekonomik konjonktürel olgular TBK’nın 105. maddesinde sözü edilen munzam zararın varlığını göstermez. İstikrar bulmuş Yargıtay uygulamasına göre, davacı faizi aşan (munzam) zararını yukarıda açıklanan şekilde ispat etmeden bu yöndeki talebin kabul edilmesi mümkün değildir.” (Yargıtay 3.Hukuk Dairesinin 2022/691 Esas, 2022/2136 Karar sayılı ilamı)
Somut ihtilaftaki, davacının yapmış olduğu ödemelere ilişkin denkleştirici adalet kapsamında güncellenen meblağın tahsiline yönelik talebi yönünden de yukarıda zikredilen içtihat vb. Mahkeme içtihatları da nazara alındığında, davacının dava dilekçesine göre, sigorta sözleşmesine ve sigorta genel şartlarına aykırı olarak tahsil edilen toplam 26.237,46-TL’nin temerrüt tarihlerinden itibaren işleyen ticari işlerde uygulanan temerrüt faizi (avans/reeskont faizi) ile birlikte talep ettiği de nazara alınarak, denkleştirici adalet kapsamında güncellenen meblağın tahsili talebi açıkça faiz kısmında ayrı bir talep olarak değerlendirilmesine göre; davacı tarafın yaptığı ödemelerin kendisi açısından paranın değer kaybı oluşturduğu iddiası temerrüt faizi talebi içinde karara bağlandığından ve ayrıca temerrüt faizini aşan bir zararın varlığı da ortaya konamadığından, tek başına dolar kurundaki artışların bu hususun ispatı niteliği olmadığından; davacının yapmış olduğu ödemelere ilişkin denkleştirici adalet kapsamında güncellenen meblağın tahsiline yönelik talebinin şartları oluşmadığından reddine dair da ayrıca hüküm tesisi yoluna gidilmiştir.
HÜKÜM: (Gerekçesi ve Ayrıntısı Yukarıda Açıklandığı Üzere);
1-Davanın KISMEN KABULÜ ile;
13.000,00-TL’nin ödeme tarihi olan 28/04/2017 tarihinden ve 13.237,46-TL’nin ödeme tarihi olan 23/05/2018 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
Davacının yapmış olduğu ödemelere ilişkin denkleştirici adalet kapsamında güncellenen meblağın tahsiline yönelik talebinin şartları oluşmadığından reddine,
2-Kabul edilen dava değeri (26.237,46 TL) üzerinden alınması gereken 1.792,28 TL harçtan başlangıçta peşin alınan 465,15 TL harcın mahsubu ile eksik kalan bakiye 1.327,13 TL harcın davalıdan alınarak HAZİNEYE GELİR KAYDINA,
3-Alınması gerekli ve davacı tarafından yatırılan bakiye 465,15 TL peşin harç, 80,70 TL başvurma harcı olmak üzere toplam 545,85 TL harca ilişkin yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
4-Davacı tarafından yargılama nedeniyle yapılan 38,10 TL posta ve tebligat yargılama giderinin davanın kabul ve ret oranına göre hesaplanan 36,70 TL’sinin davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE, bakiye kalan yargılama giderinin davacı üzerinde BIRAKILMASINA,
5-Davalı tarafından herhangi bir yargılama gideri yapılmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
6-Davacı yargılama sırasında kendisini bir vekil ile temsil ettirdiğinden kabul edilen dava değeri üzerinden hesaplanan ve karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’nin 13/1. maddesi uyarınca maktudan az olmamak koşulu ile belirlenen 5.100,00 TL vekâlet ücretinin davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE,
7-Davalı yargılama sırasında kendisini bir vekil ile temsil ettirdiğinden reddedilen dava değeri üzerinden hesaplanan ve karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’nin 13/1,2. maddesi uyarınca hükmedilecek vekalet ücretinin reddedilen dava miktarını geçmemek koşulu ile belirlenen 1.000,00 TL vekâlet ücretinin davacıdan alınarak davalıya VERİLMESİNE,
8-6183 sayılı Kanuna göre dava şartı arabuluculuk sürecinde Adalet Bakanlığı bütçesinden ödenen 1.320,00 TL arabuluculuk sarf ücretinin tarafların haklılık durumlarına göre;
a) 1.271,53 TL’sinin davalıdan alınarak HAZİNEYE GELİR KAYDINA,
b) 48,47 TL’nin davacıdan alınarak HAZİNEYE GELİR KAYDINA,
9-HMK’nın 333. maddesi uyarınca taraflarca yatırılan ancak kullanılmayarak artan bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde resen ilgili tarafa veya vekiline İADESİNE,
Dair taraf vekillerinin yüzlerine karşı, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık yasal süresi içerisinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi’ne İstinaf yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup anlatıldı. 16/05/2022

Katip
¸e-imzalıdır

Hakim
¸e-imzalıdır