Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/631 E. 2023/582 K. 04.07.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2022/631 Esas
KARAR NO : 2023/582

DAVA : İtirazın İptali (Taşıma Sözleşmesi Kaynaklı)
DAVA TARİHİ : 09/09/2022
KARAR TARİHİ : 04/07/2023

Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali (Taşıma Sözleşmesi Kaynaklı) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili Şirket … Ltd. Şti. (Eski Ticaret Unvanı: … Ltd. Şti.), yurtiçi ve yurtdışı kargo taşımacılığı alanında hizmet veren, ait olduğu sektörün lider kuruluşlarından olduğunu, davalı … A.Ş.’ nin talepleri üzerine verilen kargo hizmeti neticesinde müvekkili şirketin, davalı borçludan 405,00 -TL tutarında alacağının bulunduğunu, müvekkili şirket, davalı/borçluya ait taşıma işlemlerini gerçekleştirdiğini, bu taşıma ilişkisi sonucu karşı tarafın ödemesi gereken hizmet bedeli borcu doğduğunu, ancak davalı/borçlu, borcunu ödemediğini, alacağın tahsili için davalı tarafa yazılı ve sözlü olarak defalarca kez müracaat edildiğini, herhangi bir olumlu netice elde edilemediğini ve bunun üzerine davalı tarafa karşı … 8. İcra Müdürlüğü …. Esas Sayılı dosyası üzerinden icra takibi başlatılması zorunluluğunun hasıl olduğunu, ancak davalı/borçlunun haksız ve hukuka aykırı itirazı üzerine söz konusu takibin durduğunu, davalının haksız itirazları neticesinde durdurulan icra takibinin devamı amacıyla müvekkili şirket tarafından ilk olarak, 6102 Sayılı TTK 5/4. Maddesi (Bu Kanunun 4 üncü maddesinde ve diğer kanunlarda belirtilen ticari davalardan, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır.) gereğince arabuluculuk başvurusu yapıldığını, ancak Arabulucu tarafından gönderilen davet mektubuna her iki tarafında icabet etmediğini, anlaşma sağlanamadığını, tutanak ile de kayıt altına alınan anlaşamama hali neticesinde müvekkili şirket tarafından başlatılan … 8. İcra Müdürlüğü… Esas Sayılı icra takibinin devamı amacıyla işbu itirazın iptali davasını ikame etme zarureti hasıl olduğunu, davalı borçlunun kendisine tebliğ edilen ödeme emrine rağmen borcunu ödemediğini, arabuluculuk toplantısına icabet etmediğini, borca, masrafa, faize ve tüm fer’ilerine itiraz ettiğini, ancak davalı yan tarafından ileri sürülen itirazlar aşağıda izah edilecek nedenlerle haksız ve dayanaksız olduğunu, davalı borçlu tarafın borca, masrafa, faize ve tüm ferilerine itirazının haksız olduğunu, davalı tarafın isteği üzerine kendilerine kargo hizmeti tam ve eksiksiz olarak verildiğini, ancak verilen kargo hizmetinin bedeli davalı tarafça haksız ve kötü niyetli olarak ödenmediğini, müvekkili şirket tarafından davalı, taşıma kural ve koşullarını bilerek hizmet talep ettiğini, buna rağmen kendi hatalarına binaen sunulan hizmetin bedelini ödememesi kötü niyetli olduğunu, davalının faize itirazının da kötü niyetli olduğunu, zira davalı/borçlunun borcuna takip öncesi herhangi bir şekilde faiz işletilmemiş olduğunu, takip sonrası uygulanan faizin ise yasal faiz olduğunu, müvekkili şirketin alacağı, davalı/borçluya verilen hizmeti likit olduğundan davalı aleyhine icra inkar tazminatına hükmedilmesi gerektiğini, zira müvekkili şirketin vermiş olduğu kargo hizmetinin karşılığı olarak düzenlenen cari hesap ile takip konusu alacağın varlığı ve miktarı itibariyle taraflar arasında kesin ve belirli olduğunun açık olduğunu, bu sebeple tamamen alacağın tahsilini geciktirmeye yönelik, haksız ve hukuki dayanaktan yoksun itirazların reddedilerek, davalı/borçlu aleyhine, takip konusu alacağın %20’sinden az olmamak üzere İİK 67. maddesi uyarınca icra inkâr ikmedilmesi gerektiğini, davalı borçlunun vaki itirazları üzerine duran icra takibine devam edilebilmesi için, itirazın iptali talebi ile işbu davayı açmak zarureti doğduğunu, fazlaya ilişkin tüm dava ve talep haklarının saklı kalması kaydı ile davalı/borçlunun haksız ve kötüniyetli borca,masrafa, faize ve tüm ferilerine itirazlarının iptaline, davalı/borçlu aleyhine %20 ‘sinden az olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Cevap: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; herhangi bir iddianın veya davanın kabulü anlamına gelmediği genel ihtirazi kaydı ile dava ve dava konusu olaylarla ilgili olarak taraflarından yapılmış veya yapılacak her türlü açıklamanın, verilmiş veya verilecek her türlü cevabın, doğal olarak netice-i taleplerine uygun ve bu talebin gerekçelerini sunmaya yönelik olduğunu ve olacağını belirttiklerini, davacı tarafın yasal dayanağı bulunmayan istemi ve davanın haksız olduğunu, gerek … 8. İcra Müdürlüğü’nün… E. sayılı icra dosyasında borcun tamamına itirazları kapsamında sunulan gerekse dilekçelerinde sunulan gerekçelerle ve delillerinin değerlendirilmesi ile vaki itirazın iptali talebiyle açılan işbu davanın reddine karar verilmesini, söz konusu takipte asıl alacak olarak belirtilen 405,00.-TL. alacak, kayıtları ile uyumlu olmadığını, davacı-alacaklı firma tarafından Ticaret Kanunu hükümlerine göre tacir olan taraflar arasında söz konusu icra takibinin dayanağı olabilecek, dayanağı olarak kabul edilebilecek, alacağı tevsik eden bir belge de sunulmadığından müvekkili firma tarafından kabul edilmemiş ve takip konusu 405,00.-TL borcun tamamına itiraz edildiğini, borcun tamamına itirazdan feragat ve/veya herhangi bir alacağı kabul anlamına gelmediği ihtirazi kaydı ile bu kapsamda alacaklının alacağın BK 100. madde hükmüne göre tahsili talebine de itiraz edildiğini, taraflar arasındaki uyuşmazlık, ihtiyari arabuluculuk müessesesi kapsamında tarafların çağrıya icabet etmesi ile görüşüldüğünü, tensip tutanağının 20’nci maddesine göre dosyaya e-imzalı olarak sunulmuş olduğu tespit edilen son tutanağa göre anlaşamama ile sonuçlandığını, davacı tarafın dava dilekçesinin 3’üncü maddesinde tarafların arabuluculuk görüşmesine ilişkin davet mektubuna icabet ettiği belirtilmişken 4’üncü maddesinde “davalının arabuluculuk toplantısına icabet etmediği” hususunun sehven belirtilmiş olduğunu düşündüklerini, dava ikamesinden sonra davacı-alacaklı tarafın ticaret unvanını değiştirdiğini ve bu hususu Mahkememiz dosyasına beyan ettiğini, tensip tutanağının birinci maddesi ile davacının talebi doğrultusunda isabetli olarak bu hususun UYAP ortamında da güncellenmesine karar verildiğinin görüldüğünü, bir ticaret şirketinin faaliyeti sırasında ticaret unvanını değiştirmesi elbette mümkün olduğunu, dolayısıyla bu davanın ve ilgili icra dosyası açısından ileride herhangi bir taraf teşkili-husumet yönünden davalı müvekkili firma aleyhinde bir itirazın da söz konusu olmayacağının açık olduğunu, işbu davanın reddine, söz konusu … 8. İcra Müdürlüğü’nün …E. sayılı icra dosyası üzerinden başlatılan ve takip konusu borcun tamamına itirazlarının üzerine durdurulan takibin iptaline, talep edilen alacağın % 20’sinden aşağı olmamak üzere davacı-alacaklının yasal tazminat ödemesine, yargılama giderlerinin davacıya yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Delillerin Değerlendirilmesi, Davanın Hukuki Niteliği ve Gerekçe ;
Taraflar arasındaki uyuşmazlık; taraflar arasındaki ticari ilişki nedeniyle düzenlendiği iddia edilen faturalardan kaynaklı cari hesap alacağı iddiasına dayalı olarak … 8. İcra Müdürlüğü’nün …sayılı icra takip dosyasına borçlu tarafından yapılan itirazın iptali ile takibin devamı ve icra inkar tazminatı istemine ilişkindir.
… 8. İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı takip dosyası celbedilerek incelendiğinde, davacı şirket tarafından 405,00-TL cari hesap alacağı için başlatılan ilamsız takibe davalı borçlunun süresinde itirazı üzerine takibin durdurulmuş olduğu, icra dosyası içeriğine göre borçlu tarafından tebliğ için gider avansı yatırılıp itiraz dilekçesi alacaklıya tebliğ edilmemiş olduğundan davanın 1 yıllık hak düşürücü süre içinde açılmış olduğu görülmüştür.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık; taraflar arasındaki ticari ilişki nedeniyle düzenlendiği iddia edilen faturalardan kaynaklı cari hesap alacağı iddiasına dayalı olduğundan ticari defterlerin delil niteliği ve tacirler arası fatura tanzim delil niteliği hakkında mevzuat düzenlemeleri uyarınca uyuşmazlığın tahlili gereklidir.
Ticari defterlerin delil olmasına ilişkin düzenleme HMK 222.maddede yer almaktadır. Mahkeme, ticari davalarda tarafların ticari defterlerinin ibrazına kendiliğinden veya taraflardan birinin talebi üzerine karar verebilir (HMK m.222/1). Ticari defterlerin, ticari davalarda delil olarak kabul edilebilmesi için, kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının birbirini doğrulamış olması şarttır (HMK m.222/2). Bu şartlara uygun olarak tutulan ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için, diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması veya diğer tarafın ticari defterlerini ibraz etmemesi yahut defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerektiği ise üçüncü fıkrada düzenlenmiştir. Açılış veya kapanış onayları bulunmayan ve içerdiği kayıtlar birbirini doğrulamayan ticari defter kayıtları, sahibi aleyhine delil olur. (HMK m.222/4).
Ticari defter ve belgeleri üzerinde ve tüm dosya kapsamında bilirkişi incelemesi yaptırılmasına, incelenen ticari defterlerin açılış ve kapanış tasdiklerinin yasal sürede yapılıp yapılmadığı, sahibi lehine delil teşkil edip etmediği, davacı tarafından dava dilekçesinde belirtilen faturanın tarafların ticari kayıtlarında bulunup bulunmadığı, bu fatura konusu tutarın sözleşme ile kararlaştırılan şekilde hesaplanarak fatura edilip edilmediği ve davalının cevap dilekçesi içeriğinde dava konusu hizmeti aldığına yönelik bileşik vasıflı ikrarı ile ödeme savunması dikkate alındığından ispat yükünü üzerine aldığı tespit edilmiştir.
Dosyanın bilirkişi …’e tevdi edildiği, bilirkişi tarafından dosyaya sunulan 24/04/2023 tarihli bilirkişi raporunda özetle ve sonuç olarak;
“Davacı … icra takip tarihi olan 28.11.2020 taril bariyle davalı … A.Ş.’den 405,00 TL tutarında cari hesap alacağının bulunduğu,
Davalı … A.Ş.’nin icra takip tarihi olan 28.11.2020 tarihi itibariyle davacı … Şti.’ye herhangi bir cari hesap borcunun bulunmadığı,
Davaya konu olan 405 TL tutarındaki alacak miktarının davalı şirketin gümrükçüsünün fazla yapmış olduğu 175 TL’nin davacı şirket kayıtlarında yer almaması ve davacı şirketin kayıtlarında AB ödeme açıklamasıyla davalı şirketi 230 TL tutarında borçlandırmasından kaynaklandığı,” şeklinde denetime açık rapor sunulmuştur.
6102 sayılı TTK’nun 21/2 maddesinde “Bir fatura alan kişi aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde, faturanın içeriği hakkında bir itirazda bulunmamışsa bu içeriği kabul etmiş sayılır.” hükmü yer almaktadır.
Yargıtay 15. Hukuk Dairesi’nin 11/11/2020 tarihli 2019/3926 E. 2020/2954 K. sayılı ilamında; “…Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun 27.06.2003 tarih ve 2001/1 Esas, 2003/1 Karar sayılı ilamında da açıklandığı üzere; bir faturayı alan kişi aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde faturanın içerdiği bilgilere itiraz etme hakkına sahiptir. Aksi taktirde faturanın içeriğini kabul etmiş sayılır (Fatura ve dava tarihinde yürürlükte olan 6102 sayılı TTK’nın m. 21/2.). Bu hüküm, fatura içeriğinden kabul edilen hususlara ilişkin olarak, faturayı düzenleyenin lehine; adına fatura düzenlenenin aleyhine bir karine getirmektedir. Bu karine, faturanın ispat gücüne yönelik bir düzenlemeyi ortaya koymaktadır. Diğer anlatımla, fatura, düzenleyen aleyhine delil olduğu gibi, kendisi faturayı düzenlemediği halde tebliğinden itibaren sekiz gün içinde itiraz etmeyen aleyhine de delil olabilecektir. Faturanın adına tanzim edilen aleyhine ispat vasıtası olması, yani, faturayı alan kişinin fatura kendinden sadır olmamakla birlikte aleyhine delil teşkil etmesi TTK’nın 21. maddesinin 2. fıkrasında düzenlenen ve yukarıda ayrıntısı açıklanan bu karineden kaynaklanmaktadır. İşin bedeli sözleşme kurulurken kararlaştırılmış olup, fatura ise bu aşama ile ilgili değil, ifa safhası ile ilgili bir belgedir. Fatura öncesinde taraflar arasında borç doğurucu hukuki ilişkinin bulunması, faturanın da bu ilişki nedeniyle düzenlenmiş olması gerekir. Faturayı alan (faturayı defterlerine kaydetmemesi koşulu ile) akdi ilişkiyi inkâr ettiğinde, faturayı gönderenin önce akdi ilişkiyi kanıtlaması gerekir.
Fatura, sözleşmenin kurulması safhasıyla ilgili olmayıp ifasına ilişkin olduğundan öncelikle temel bir borç ilişkisinin bulunması gerekir. 6102 sayılı TTK’nın 21. maddesinin 2 ve 3. fıkrasındaki karine aksi ispat edilebilen adi bir karinedir. 2. fıkra gereği sekiz gün içinde faturaya itiraz edilmesi durumunda fatura içeriğinin doğru olduğunu faturayı düzenleyen tacirin ispat etmesi gerekir. Taraflar arasında bu tür bir sözleşme ilişkisi yoksa düzenlenen belge gerçek anlamda fatura olarak kabul edilemez. Bu belge belki icap olarak kabul edilebilir ki, buna itiraz edilmemesi, anılan 21/2. madde hükmü anlamında sonuç doğurmaz. Öte yandan, sadece faturanın tebliğ edilmiş olması akdi ilişkinin varlığını ispatlamaz. Karşı tarafın akdi ilişkiyi inkâr etmesi halinde tacir, öncelikle akdi ilişkiyi başkaca delillerle ispatlamalıdır. Akdi ilişkinin ispatlanamaması halinde faturanın anılan fonksiyonundan yararlanma imkânı yoktur. Faturanın ispat aracı olması, ancak niteliği gereği faturaya geçirilmesi gereken bilgiler (olağan içerik) hakkında geçerlidir.
Sözleşmenin ifa safhasıyla ilgili olarak düzenlenen faturanın şekli ve kapsamının ne olması gerektiği konusunda, Türk Ticaret Kanunu’nda özel bir hüküm bulunmamakta, anılan Yasa’nın 21. maddesinde neyi ifade ettiği açıklanmaksızın faturanın içeriğinden söz edilmektedir. Faturanın zorunlu içeriği ve şekil şartlarına ilişkin ayrıntılı düzenleme Vergi Usul Kanunu’nda yer almaktadır. Faturanın olağan içeriği, akdin ifası ile ilgili hususlarla sınırlıdır (VUK’nın m. 230). Dolayısıyla, faturanın içeriği, faturanın bu temel niteliğine uygun olmadığı takdirde, sekiz günlük itiraz süresinin geçirilmesi bu hususları yazılı delil haline getirmez. Faturaya itiraz, faturanın teslim alındığı tarihten itibaren sekiz gün içinde yapılmalıdır. İtirazın sekiz gün içinde karşı tarafa varması şart değildir. Sekiz günlük süre, hak düşürücü süre veya zamanaşımı süresi değildir. Sadece ispat yükünün yer değiştirmesi açısından önem taşır. Sekiz günlük süre içinde itiraz edildiği taktirde, fatura içeriğinin sözleşmeye uygun olduğunu ispat külfeti faturayı veren tarafa ait iken, sekiz günlük sürenin geçmesinden sonra itiraz edilmesi halinde, fatura içeriğinin sözleşmeye uygun olmadığını ispat külfeti faturayı alan tarafa ait olur. Faturayı alan her türlü delille bu külfeti yerine getirebilir (Prof. Dr. Sami Karahan, Ticari İşletme Hukuku, 23. Baskı, Eylül 2012, Sh 111 vd.).
Faturanın tebliği şekle bağlı değildir, yazılı veya sözlü herhangi bir şekilde yapılabilir. Muhatap hazır ise kendisine elden verilmesi, değil ise herhangi bir şekilde gönderilmesi mümkündür. Ancak, uyuşmazlık halinde ispat kolaylığı açısından, fatura tebliğinin noter aracılığıyla ya da imza karşılığı elden tebliğ yolu ile ya da telgraf, teleks yolu ile veya PTT aracılığıyla ya da faks çekilmesi yahut güvenli elektronik imza ile elektronik posta gönderilmesi şeklinde yapılması uygundur. Faturaların borçluya tebliğ edilip edilmediği, itiraza uğrayıp uğramadığı belirlenmeli, faturaların tebliğ edilmiş ve 8 günlük itiraz süresi içerisinde itiraz edilmemiş olduğunun tespiti halinde faturaların içeriğinin sözleşmeye uygun olduğunun alacaklı tarafça kanıtlanmış olduğu ve sadece fatura içeriğinin kesinleştiği, bunun aksinin yani faturaların içeriğinin sözleşmeye uygun olmadığının ve kesinleşmediğinin kanıt yükünün bu kez borçluya geçtiği kabul edilmelidir. Faturaların tebliğ edildiğinin alacaklı tarafça kanıtlanamaması ya da kanıtlanıp da süresinde iade edildiğinin borçlu tarafça kanıtlanması halinde, borçlu taraf alacaklının hizmet vermediğini savunmakta ise, faturaya konu hizmetin verildiğinin alacaklı tarafça kanıtlanması; borçlunun faturaları tebliğ alıp süresinden sonra iade etmesi halinde de faturanın alacaklı tarafça gönderilmesi şeklindeki icabı, borçlunun (faturayı defterine kaydetmemek ve hizmet almadığını savunmak suretiyle), kabul etmemesi ya da borçlunun faturayı kendi defterine kaydetmekle birlikte süresinde itiraz ve iade etmesi halinde hizmetin verildiğini yine alacaklının kanıtlaması gerekeceğinden, bu doğrultuda alacaklının delillerinin toplanıp değerlendirilmesi, şayet borçlunun faturaları kendi defterlerine kaydetmesi halinde alacaklının HMK’nın 222. (6762 sayılı TTK’nın 84. ve 85.) maddesi uyarınca alacağını ispatladığının kabul edilmesi gerektiği gözetilmelidir…” Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 10/02/2016 tarihli 2015/4576 E. 2016/621 K. sayılı, Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 08/02/2016 tarihli 2015/5485 E. 2016/550 K. sayılı, Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 09/12/2015 tarihli 2015/2467 E. 2015/7975 K. sayılı, Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 11/01/2016 tarihli 2015/4473 E. 2016/19 K. sayılı ilamları da aynı mahiyettedir.(İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesinin 2021/340 Esas, 2021/283 Karar sayılı ilamı)
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) 89. (6762 sayılı TTK’nın 87) maddesine göre iki kişinin herhangi bir hukukî sebep veya ilişkiden doğan alacaklarını teker teker ve ayrı ayrı istemekten karşılıklı olarak vazgeçip bunları kalem kalem alacak ve borç şekline çevirerek hesabın kesilmesinden sonra çıkacak artan tutarı isteyebileceklerine ilişkin sözleşme cari hesap sözleşmesi olarak tanımlanmıştır. Aynı maddelerde cari hesap sözleşmelerinin yazılı yapılmadıkça geçerli olmayacağı belirtilmiştir. Buna göre, taraflar arasında yazılı bir cari hesap sözleşmesi bulunmadıkça TTK’nın cari hesaba ilişkin hükümleri uygulanamayacaktır.
Açık hesap ilişkisi ise önceki borçlar tahsil edilmemesine rağmen taraflar arasındaki ticari ilişkinin devam etmesi durumudur. Açık hesap ilişkisinde taraflar tek taraflı ya da karşılıklı olarak alacaklarını hesaba kaydedip belirli hesap dönemlerine bağlı kalmaksızın hesaplaşma yaptıklarından, bu ilişkiye TTK’daki cari hesaba ilişkin hükümler uygulanamaz.
Vergi Usul Kanunu’nun (VUK) 229. maddesi ise;
“Fatura, satılan emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesikadır”hükmünü haizdir.
Bu hüküm çerçevesinde, 24.12.2003 tarihli ve 25326 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Yargıtay İçtihatları Birleştirme Genel Kurulunun 27.06.2003 tarihli ve 2001/l E., 2003/l K. sayılı kararında fatura; “Ticari satışlarda satıcı tarafından alıcıya verilen ve satılan malın miktarını, vasıflarını, ölçüsünü, fiyatını ve sair hususları veya ifa edilmiş hizmetleri gösteren hesap pusulası olup, ticari belge niteliğindedir” şeklinde tanımlanmıştır.
Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; taraflar arasında hizmet ilişkisinin varlığı noktasında ihtilaf olmadığı dava konusu edilen fatura bedelinin verilen hizmet karşılığı değil muhasebesel işlemden kaynaklı olduğu, taraf defterlerine göre davalının hizmet karşılığı ödeme savunmasının doğrulandığı, ispat yükünü üzerine alan davalının ödemesinin sabit olduğu, davaya konu olan 405 TL tutarındaki alacak miktarının davalı şirketin gümrükçüsünün fazla yapmış olduğu 175 TL’nin davacı şirket kayıtlarında yer almaması ve davacı şirketin kayıtlarında AB ödeme açıklamasıyla davalı şirketi 230 TL tutarında borçlandırmasından kaynaklandığı, davacı defterlerindeki bu işlemin ise sebebinin denetime açık şekilde davacı tarafça ortaya konamadığı, davacı tarafça TTK m. 64/2 gereği ilgili belgelerin de sunulamadığı, davalının cevap dilekçesindeki savunmasını destekler ödemesinin defter kayıtlarında görünmesine karşın davacının ödeme haricinde kalan dava konusu ettiği bedele yönelik ayrıca bir hizmet verdiğinin ise ispatlanmadığı, davacı şirketin kayıtlarında AB ödeme açıklamasıyla davalı şirketi 230 TL tutarında borçlandırmasın ise denetime açık olmadığı bu hususta ayrıca bir iddianın da ileri sürülmediği, davalının ödemesi haricinde ayrıca bir kargo hizmetinin varlığının ispat edilemediği gözetilerek davanın reddine karar vermek gerekmiştir.
Hükmün niteliği gereği İcra ve İflas Kanunu’nun 67. maddesinin 2. fıkrası hükmünce, icra inkar tazminatına hükmedilebilmesi için gerekli şartların oluşmadığı, itirazın iptali davasına konu edilmiş bir alacağın mevcut olmadığının tespit edilmesi ve alacaklının da kötüniyetli olarak icra takibi başlatmış olmasının anlaşılması halinde borçlu lehine hükmedilebilecek bir tazminat olup, alacaklının icra takibinde kötü niyetli olduğunun iddia eden borçlu tarafça kanıtlanması gerekirken, somut olayda, davacının kötü niyetli olduğunun ileri sürülemeyeceği ve davacının kötü niyetli olduğu ispat edilemediğinden, davalının kötüniyet tazminatı talebinin şartları oluşmadığından reddine, karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Ayrıntısı ve Gerekçesi Yukarıda Açıklandığı Üzere;
1-Davanın reddine,
2-Davacının icra inkar tazminatı talebinin şartları oluşmadığından reddine,
3-Davalının kötü niyet tazminatı talebinin şartları oluşmadığından reddine,
4-Alınması gereken 179,90 TL maktu karar ve ilam harcının, başlangıçta yatırılan 80,70 TL peşin harcının mahsubu ile eksik alınan ‭99,20 TL harcın davacıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
5-Davacı tarafından yapılan masrafların kendi üzerinde bırakılmasına,
6-Davalı tarafından yargılama nedeniyle yapılan 300,00 TL bilirkişi ücreti yargılama giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
7-Davalı yargılama sırasında kendisini bir vekil ile temsil ettirdiğinden reddedilen dava değeri üzerinden hesaplanan ve karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca belirlenen 405,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
8-Adalet Bakanlığı bütçesinden karşılanan 1.320,00 TL arabuluculuk sarf ücretinin davacıdan tahsil edilerek hazineye gelir kaydına,
9-HMK 333. maddesi uyarınca taraflarca yatırılan ancak kullanılmayarak artan bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde re’sen ilgili tarafa veya vekillerine iadesine,
Dair, davacı ve davalı vekilinin yüzüne karşı, HMK 341/2 maddesi uyarınca miktar itibariyle kesin olmak üzere verilen karar açıkça okunup anlatıldı.04/07/2023

Katip

Hakim